Yeni Üyelik
8.
Bölüm

DAMAT

@ilgaaa

Ertesi gün sabah erkenden kalkmıştık. Kahvaltı masasında saatler önce soğumuş yemekler eşliğinde fikir fırtınası yapmıştık. Her kafadan bir ses çıkıyor, öne atılan her planın eksisini artısını değerlendiriyorduk.

"Lilya acaba boş mu versek? Yani belli ki bu adam gayet şeffaf, bir koz yakalayacağız derken perişan olduk. Biz yolumuza bakalım olmaz mı?" diye sormuştu Pençe.

Ben daha bir şey söyleyemeden Minik araya girmişti. "Pençe, zaman ilerledikçe bazı şeyleri normalleştirmeyelim. Hatırlayın. Lilya son yarışta köşeye sıkışmıştı. Biz bir saniye geç kalmış olsaydık kimliği açığa çıkıyordu. Bizi bu camiada koruyan tek şey maskemiz. Şu ana kadar garajı polisin basmamasının tek sebebi bu."

Minik, derin bir nefes alıp devam etmişti. "Ayrıca, şu ana kadar bizim yarışlarımıza dahil olma cesareti gösteren kaç polis oldu? Polisler öyle ya da böyle bize müdahale edebilecek güçleri olmadığı için değil linç edilme korkusuyla, kargaşa yaratma endişesiyle yarış başladığı anda bir nevi müsaade ediyorlar. Siz sanıyor musunuz ki, zamanında Umut Korkmazlara olduğu gibi bir anda her yeri basacak ve hepimizi içeri alacak kudretleri yok?"

"Minik haklı. Polislerin geri durmasının nedenleri var. Ama başlarında Yekta gibi gözü kara biri olduğu müddetçe eskisi kadar etkisiz eleman da olmayacaklar. Normalde de yeterince kökümüzü kurutmaya bu denli inat etmişken, biricik aşkından, mesleğinden uzaklaştırılmasına sebep olan Maske'yi geri döndüğünde daha büyük bir inatla sıkıştıracak." Hala dostlarımın işin ciddiyetini anlayabildiğini düşünmüyordum. Her yarış zamanı olası bir problemi engellemek için orada bulunan polislerin önümüze çıkmıyor oluşunu zaferimiz sanıyorduk. Halbuki Minik çok haklıydı. Bizi yakalayamıyor değillerdi, bizi bizim çöplüğümüzde almaya kalkarlarsa kargaşa yaratma ve bir sürü masumun canının yanması riskini göze alamıyorlardı.

"Yollar bizim, pistler bizim. Bu bir satranç maçı. Her hamlede biraz daha gerileceğiz her hamlede biraz daha sona yaklaşacağız. Eninde sonunda bu maç bitecek. Bittiğinde devletin kazanamama ihtimali yok. Biz yalnızca bu süreci akıllı hamlelerle ertelemeye çalışıyoruz." Minik yaşı gereği bizden çok daha küçük olan dostlarımı işin ciddiyeti konusunda bir kez daha net bir dille uyarıyordu.

Artık son kez dümeni elime almıştım. "Ben de o herifin kirli donlarını öğrenmeye meraklı değilim. Hatta arkasında Turan Tamer gibi güçlü biri olan bir adamın bizim koz diye öne sürdüğümüz şeyle korkup geri adım atacağının garantisi de yok. Belki de adam alın bu bilgiyle hapiste ne bok yerseniz yiyin, diyecek. Ama savaşmadan pes etmeyeceğim. Hayır, bunu kabul etmiyorum. Yıllardır kurduğumuz bu dünyayı korumak için ne fedakarlıklar yaptık, hatırlayın. Yeri geldi günlerce dışarı çıkamadık. Yeri geldi gönül bağı kurduğumuz kişilere bile yalan söylemek zorunda kaldık. Bir dost edinemedik, garaj dışında bir hayatımız olmadı. Geçmiş yaşamlarımızdan arınıp bu dünyayı ilmek ilmek dokuduk. İnsanlar bizi sevdi, saydı. Biz egzoz sesini duymadan yaşayamayız. O yüzden o herif yeniden mesleğe dönmeden ve peşimize düşmeden önce onu pistlerden, bizim dünyamızdan uzak tutacak bir şey bulmalıyız." Cümlemi noktalarken artık dostlarımın işin ciddiyetini bu kez anladığını ummaktan başka çarem yoktu.

Günün ilerleyen saatlerinde hepimiz garajın bir köşesine çekilmiştik. Minik ağırlık çalışıyor, Sezi bir şeyler bulma umuduyla araştırma yapıyor, Kaçak her zamanki gibi arabasına bakım yapıyor Pençe ve Kurt konsol oyunu oynuyor, Damat suratındaki sırıtmadan belli ki yine bir kızla konuşuyordu. Cengiz ise gözümüze batmamak için odasına çekilmişti.

Dostlarımı tek tek inceliyordum. Onlarla öyle kritik anlarda tanışmıştık ki... Ya bu hayat onları yutacaktı ya bu bataktan çıkacaklardı. Ellerini uzatmış bir yardım bekliyorlardı. Çoğu o bataklıkta yitip gideceğini kabullenmişti bile. Onlara hayatta ikinci bir şans vermiştim. Daha doğrusu Maske vermişti. Maske'nin kurulduğu gün bizim doğduğumuz gündü.

Önümde açık duran ekranda Yekta'nın fotoğrafına bakıyordum Gece karası gözleri fotoğrafta bile tehditkardı. Yalnızca bir fotoğrafın bile içimi ne kadar ürperttiğine şaşıyordum. Beynim düşünmekten yorulmuştu. Elimdeki kalemi masaya vuruyordum. Karşımdaki adamı alt edemeyişime sinirliydim. Belli bir süre sonra ekrana boş boş bakmaya başlamıştım.

O sırada Damat'ın biriyle telefonda flörtleştiğini duymuştum.

"Tamam güzelim. Bu aralar biliyorsun iş toplantılarım var şehir dışındayım. Geldiğim gibi arayacağım seni." Kim bilir hangi kızın yine canını yakacaktı. Yüzümde buruk bir gülümseme garajın içinde telefonla konuşurken oradan oraya volta atışını izliyordum.

Telefonu kapadığında konsol oyununu bitirmiş olan Kurt yine oda arkadaşı Damat'a takılmaya başlamıştı. "Olumm! Yine hangi kızın günahına giriyorsun be?"

"Valla hiç sormayın kardeşiniz öyle bir kız düşürdü ki... Söylesem inanmazsınız."

"Kimmiş o?" Sezi merakla sormuştu.

"Gaye Akçalıoğlu."

"Akçalıoğlu derken? Şu market zincirlerinin sahibinin kızı mı?"

"Ev-vet! Tam üstüne bastın Seziciğim."

"Oha!" Hepimiz küçük dilimizi yutmuştuk. Damat'ın çapkınlıkta sınır tanımadığını zaten biliyorduk fakat Gaye Akçalıoğlu Damat için bile ulaşılmaz bir seviyeydi.

"Nasıl oldu bu? Nasıl ikna edebildin kızı? Bir önceki sevgilisini gördün mü sen? Burak Yanıcı. Burak'tan sonra sana nasıl bakmış olabilir?" Sezi hala merakla ilişkilerinin detaylarını sorguluyordu. Burak Yanıcı, tartışmasız ülkedeki her kızın hayallerini süsleyen bir oyuncuydu. Valla ne yalan söyleyim Damat çok karizmatik bir çocuktu. Şeytan tüyü olduğu da kesindi fakat ben de fazlasıyla merak etmiştim bu sosyetik kadını nasıl etkilemeyi başardığını.

"Orası sır arkadaşlar. Fakat şu başımızdaki beladan kurtulduktan sonra beni babası Adar Akçalıoğlu'yla tanıştıracak." Damat verdiği her bilgiyle bizi dumura uğratıyordu. Damat, dostlarımın meraklı soruları eşliğinde kendini överken kafamda bir ampul yanmıştı.

Sevinçle yerimden zıpladığımda herkes ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. "Buldum! Buldum! Damat sen harika bir detaysın!" Koşarak Damat'ın yanağına sulu bir öpücük bırakmıştım. Dostlarım şaşkınlıkla beni izliyordu. "Kimse soru sormasın. Hemen döneceğim!"

Anahtarlarımı aldığım gibi arabamın yolunu tutmuştum. Damat fark etmeden bizi kurtuluşa götüren yolu aydınlatmıştı.

Dosdoğru Yekta'nın evinin oraya gidiyordum. Eğer yanlış hatırlamıyorsam Yekta'nın evine girmek için önünde beklediğimiz günler boyunca gözümün önünde olan bir detayı hatırlamıştım. Bunu teyit edecek ve kafamdaki planın ilk aşamasını gerçekleştirecektim.

Loading...
0%