Yeni Üyelik
10.
Bölüm

EVCİLİK OYUNU

@ilgaaa

Cengiz'i garajdan kovduğumdan beri neredeyse bir hafta geçmişti. Dostlarım her anımda yanımda olmuş, taşınmak için gerekli her türlü ayak işlerini hızlandırmak adına ellerinden geleni yapmışlardı. Eve bugün itibariyle yerleşmiştim. Ekip asıl plana dahil olmadan önce Yekta'nın güvenini kazanmalı hatta kendimi ona beğendirmeliydim.

Yekta'nın sosyal medyası olmadığı için ne tarz kadınlardan hoşlandığını bilmiyorduk. Fakat Sezi ile saatler süren konuşmalarımızın ardından Yekta'nın yardıma muhtaç, narin bir kadının üzerinden güç gösterisi yapmayı seveceği yönünde karar kılmıştık. Ödül törenlerindeki konuşmalarımızdan anladığımız kadarıyla egoist biriydi. Aslan burcuydu. Ve yine anladığımız kadarıyla burcunun tüm kötü özelliklerini de taşıyordu.

Yekta ile ilk karşılaşmamız Şila'yı yürüyüşe çıkardığında olacaktı. Bu nedenle evde hazır bir şekilde ekipten gelecek yönlendirmeyi bekliyordum. "Lilya hazırlan. Yekta, köpekle birlikte çıkış yaptı. Tahmini yarım saat sonra dönecekler." Sezi beni aradığında kabusumuz olan adamla karşılaşmak için yerimi almıştım. Aynı zamanda hem heyecanlıydım hem de korkuyordum.

Spor kıyafetlerimi giymiştim. Güya sabah sporu için koşuya çıkacakken apartman kapısında Yekta'yla karşılaşacaktım. Plan basitti. Yekta'nın bir gece hayatı veya geniş bir sosyal çevresi olmadığı düşünülürse zaten seçeneklerimiz de sınırlıydı.

"Sokak başında göründüler. Sen hazır mısın?"

"Beklemedeyim."

"Son dokuz, sekiz, yedi..." Sezi'nin sesini daha fazla duymamak için kulaklığımı çıkarmıştım. Terli avuçlarımı üzerime silip derin bir nefes almıştım. Tam apartmanın cam kapısında Yekta'yı gördüğümde daha o açmadan kapıyı ona ben açmıştım.

"Aaa, günaydın." Saçma sapan enerjik bir neşeyle karşımdaki adamı selamlaşmıştım. Asla benlik hareketler değildi. Zira ben sabah insanı değildim. Hatta gece yatmadan önce sabah kalktığımdan daha enerjik olurdum. Uykumda sanki birileri beni dövüyor gibi her yerim ağrıyarak uyanırdım. Sabahları biri canımı birazcık sıkarsa rahatlıkla cinayet işleyebilirdim...

"Günaydın?" Yekta, buz gibi bir ses tonuyla benim kim olduğumu ve gereksiz neşemi sorguluyordu. Yekta'nın sözleriyle düşüncelerimden uzaklaşmış ve rolüme devam etmiştim.

"Ben yeni komşunuzum. Ne? O köpeği benden uzak tut! Ben... Ben çok korkarım." Oscarlık bir performans sergiliyordum. Aslında tam bir köpek insanıydım. Korkuyor gibi yaparken sağa sola kaçmaya çalışıyordum. Hareketlerimi görünce, dünyanın en şımarık, en arkadaş canlısı Golden Retriever cinsi bu köpeğin oyun sanarak heyecanlanacağını biliyordum. Üzerime atlamaya çalışan Şila beni yanıltmamıştı. Bir yandan bağırıyor bir yandan kaçıyordum.

"Şila dur kızım!" Yekta ise çatık kaşlarıyla köpeğini zapt etmeye çalışıyordu. Şu ana kadar her şey plan dahilinde ilerliyordu.

Yekta son bir güçle köpeğini çektiğinde boş bulduğum yerden Yekta'nın üzerine doğru atlamıştım. Yekta ise, üzerine doğru atladığım anda, bir anlık refleksle beni köpeğinden uzak tutmak için kollarının arasına almıştı. Kafamı kaldırdığımda burun burunaydık.

Gözleri arabam kadar simsiyah, gece karasıydı. Nefeslerimiz birbirine değiyordu. Beyaz sabun ve traş losyonu kokuyordu.

Tam o anda heyecandan yerinde duramayan Şila bir anda havlamıştı. Havlamayı duymamla birlikte çığlığı basmam ve Yekta'nın kollarına bayılmam bir olmuştu. Dedim ya Oscarlık bir oyunculuktu benimkisi... Yekta ilk başta ne olduğunu anlamamışsa da saniyeler içinde ağır çekim kollarından kayarken beni kucağına almıştı.

"Ah, Şila! Şu düşürdüğün duruma bak beni!" Bir yandan hayıflanıyor bir yandan da sanki kollarındaki elli kilo bir kadın değil de kuş tüyünden yastıkmış gibi rahatlıkla merdivenleri çıkıyordu.

Şila ise yeni bir arkadaş edindiği düşüncesiyle oramı buramı çekiştiriyordu. Başka zaman olsa Şila'nın o oynak götünü ısırır, ağzını burnunu yerdim. Fakat şu an bayılmış rolü yapmam gerekiyordu.

"Hangi dairede kalıyorsun kim bilir?" Bir yandan hayıflanıyor bir yandan da kendi kapısının önü olduğunu düşündüğüm kapının önünde aşağı mı yoksa yukarı mı gitmesi gerektiğine karar vermeye çalışıyordu. "Yapacak bir şey yok. Kendine gelinceye kadar bizde kalacaksın!" İşte buydu! Planım kusursuz işlemişti.

Beni içeri girdikten sonra yumuşak bir zemine bırakmıştı. Ayakkabılarımı çıkarıp ayaklarımı toplamıştı. Bileğimden tutup nabzımı ölçmüştü. "Şila bugün sana ödül maması yok!" Şila ağlak sesler çıkarıyordu.

Üzerimde daracık bir tayt ve göğüslerimi bariz bir şekilde gösteren sporcu atleti giymiştim. Açıkçası ben erkek olsam, bana net düşerdim. Yekta'nın suratını hayal ediyor ve içimden kıskıs gülüyordum.

Yanımdan kalkarken bir anda gözlerimi açmış korkuyla doğrulmuştum. "Bir anda kalkma başın dönecek yine."

Kesinlikle Yekta'nın yüzü hayal ettiğim gibi değildi, aksine kaşları çatıla çatıla gözlerini kapamıştı. Yekta'nın yüzünü görmezden gelip rolüme devam etmiştim. "Burası neresi? Beni kaçırdın mı sen? Cinsi sapık mısın?"

"Ne? Ahahaha! Cinsi sapık mı?" Abartı tepkilerimi ve inandırıcı rolümü gördükten sonra daha ciddileşmişti. "Hayır, tabii ki seni kaçırmadım ve tabii ki sapık falan değilim. Üzerime bayıldın. Ne yapsaydım apartmanda mı bıraksaydım?"

Yeniden heyecanla oyun isteyen Şila tam yerinden kalkmıştı ki yanımda duran tekli koltuğun arkasına saklanmıştım.

"Yeter Şila! Odana git!" Bu sefer sahibinin ciddiyetini fark eden Şila ikiletmeden çıkıdık çıkıdık odadan çıkmıştı.

"Saklandığın yerden çıkabilirsin?"

"Gitti mi?"

"Gitti."

"Emin misin?" Birkaç adımda yanıma gelmiş ve çömeldiğim yerde yukardan bana bakıyordu. Biraz merhamet, biraz sempati, belki empati, ufak bir kıvılcım veya çekim... Yekta'nın yüzünde görmek istediğim duyguların zerresi yoktu. Aksine bana tiksinir gibi bakıyordu.

"Eminim. Çıkacak mısın artık evimden?" Evimden de ne demekti? Ne hödük bir şeydi bu? Fazlasıyla bozulmuştum. Bana dibinin düşeceğine adım kadar eminken adam beni evden kovmuştu. Ucuz aşk romanlarında veya düşük bütçeli yaz dizilerinde böyle olmuyor muydu? Yakışıklı kaslı erkek, sakar narin kızı kollarına alıyor ve aşk başlamıyor muydu?

Bir sinirle evinden çıkarken beni kapıya kadar geçirme zahmetinde bile bulunmamıştı.

"Ne yaptın Lilya! Düştü mü?"

"Ne düşmesi? Adam beni evinden kovdu."

"Çetin ceviz çıktı desene!" Ekipteki diğer erkeklerin Sezi'yle beni anlamasının imkanı yoktu. Sezi gururumun incindiğinin farkındaydı. Biz erkeklerin dünyasında büyümüş olsak da nihayetinde kadındık. Sezi bana hala kadın olduğumu hatırlatan tek dostumdu. Etkilemeye çalıştığım kişi en büyük düşmanım da olsa kadınlık gururum incinmişti bir kere.

Gün boyunca bir sonraki hamlem için saniyeleri saymıştım. Her şeyden önce kişisel olarak da hırslanmış, hatta sinirlenmiştim.

Akşama doğru ekiptekilere, "İkinci hamleye geçiyorum." dediğimde heyecandan kalbim duracakmış gibi hissediyordum.

"Şila'yı dışarı çıkardı ve eve döndü. Akşam yemeği için de siparişi geldi. Belki yemeğe davet eder ha, ne dersin?"

"Umudum o yönde." Telefonu kapattıktan sonra Damat'ın getirdiği şarabı almış ve aşağı inmiştim.

"Merhaba, ben bugün sabah olanlar için özür dilemek istemiştim. Ayrıca taşımadık. Ben Lilya. Bunu senin için getir..." Ben daha cümlemi bitirmeden lafa girmişti.

"Ben alkol kullanmıyorum. Önemli değil. Şimdi izin verirsen işlerim var." Kısa bir duraksamanın ardından kapıyı yüzüme kapamıştı. Dağ ayısı! Sinirden her bir hücrem diken dikendi. Bir şekilde bu adamın duvarlarını indirmem gerekiyordu. Acaba gay olabilir miydi? Zira, Sezi de herhangi bir kız arkadaş izine rastlamamıştı araştırmalarında. Cinsel yönelimlerinin farklı olması içimi rahatlatırdı. Kendimi ve incinmiş gururumu böylelikle teselli edebilirdim.

Ertesi sabah Yekta'yı, Şila'yı yürüyüşe çıkardığı göletin önünde beklemeye başlamıştım. Dedim ya, asla sabah insanı değilimdir. Bu adama her şeyden öte sabah uyanmama sebep olduğu için bile ayrı bir kin ve nefret besliyordum.

"Lilya apartmandan çıkış yaptı. Parkın ön kapısından birazdan giriş yapacak." Sezinin bilgilendirmesiyle birlikte oturduğum banktan kalkarak esneme germe hareketleri yapmaya başlamıştım.

Bu sabah Yekta diğer günlere nazaran Şila'yı daha geç yürüyüşe çıkarmıştı. İki saattir sabah ayazında Yekta'yı beklediğim için fazlasıyla üşümüştüm. Bir yandan söverken bir yandan da göz ucuyla parkın ön kapısından giriş yapan Yekta'yı kesiyordum. Yapmacık kocaman bir gülümseme yerleştirdiğimde yüzüme, Yekta bariz bir şekilde beni gördüğüne pek de memnun görünmüyordu. En azından yolunu değiştirecek kadar öküz olmadığına şükrederek yanına doğru yürümeye başlamıştım.

"Günaydın!" En işveli cilveli halimle karşımdaki hoşnutsuz adamı selamlamıştım.

"Günaydın."

"Nasılsınız? Bugün harika bir gün değil mi?" Şila bizden biraz uzaklaşmış ağaç diplerini kokluyordu.

Dağ ayısı, soruma cevap bile vermemişti. Omuz silkerek Şila'ya dönmüştü. "Hadi kızım! Gidiyoruz."

Anlayamıyordum. Çirkin bir kız değildim. Pençe'nin de dediği gibi birkaç küçük dokunuşla fazlasıyla çekici bir kadın sayılırdım. Fakat bu süre içinde ne yaptıysam da bu adamı bırak etkilemeyi, normal iki insan gibi sohbet dahi edememiştim.

Şila'yla birlikte parkur boyunca ilerleyen Yekta'nın arkasından öylece bakalakmıştım. Artık sinir de değildi hissettiğim. İçim buruktu. Bu işe başlarken genç, bekar, uzun zamandır yalnız bir adamı etkilemek çocuk oyuncağı sanmıştım. En kötüsü ise, cilvelerimin dozunu arttırdıkça kendime olan saygımı da yitirmeye başlamıştım.

Zaman ilerliyordu. Taşınalı artık bir hafta oluyordu. Birçok kez beni nezaket kurallarına uyma gereksinimi bile duymadan kendinden uzaklaştırmıştı. Nasılsın, soruma bile doğru düzgün karşılık vermiyordu. Kadınlık gururum resmen ayaklar altındaydı.

Ekip beni fazlasıyla özlemişti. Ben de onları ve pistleri özlemiştim. Hala evindeki güvenlik kameralarına bağlanabilecek bir fırsat yakalayamamıştım. Bu adamın uzaklaştırması bitmeden en azından bir arpa boyu yol kat etmem gerekiyordu. Yeniden sokaklara döndüğünde bir daha pistleri göremeyeceğimizden korkuyordum.

Her sabah Şila'yı gezdirmeye çıkardığında, her akşam yemek siparişini alırken karşında beliriyor, bir şeyleri bahane ederek kapısını çalıyor fakat çoğunlukla selamlarıma bile karşılık bulamıyordum. Bu adamın aşılmaz duvarları vardı ve ben bir umut çabalamaya devam ediyordum...

Loading...
0%