Yeni Üyelik
11.
Bölüm

KANGREN

@ilgaaa

Yine umutsuz uyanmıştım sabaha. İlk düşündüğüm senaryolar daha mantıklı gelmeye başlamıştı. Apartmanda yangın çıkarabilir veya arabasına çarpabilirdik. Hatta Minik'in dalga maksatlı söylediği Şila'yı kaçırma fikri bile bu adamı kendime aşık etmekten daha olası geliyordu. Öyle bir özgüven düşüklüğü yaşıyordum ki Maske'nin efsanevi lideri, korkusuz, cesur Domino sanki ben değilmişim gibi geliyordu. Hayatım boyunca aşkla meşkle işim olmamıştı. En büyük aşkım yollardı, egzozumun sesiydi. Yarışı birinci tamamladığımda yaşadığım haz hiçbir seksle kıyaslayamayacağım kadar beni tatmin ediyordu. Şu ana kadar kimsenin ilgisini ve beğenisini kazanmaya çalışmamıştım. Hatta bu konu üzerinde hiç kafa dahi yormamıştım. Hayatımda ilk kez yalandan da olsa birinin ilgisine ihtiyacım vardı fakat bir türlü dikkatini çekemiyordum.

Kişisel hırslarımı, özgüvenimi, incinmiş gururumu artık bir kenara bırakıp mantıklı düşünmek zorundaydım. Dostlarım beni fazlasıyla merak ediyordu. Belli ki bu adam gerçekten de şeffaftı. Herhangi bir sırrı, herhangi bir koz olarak kullanabileceğimiz kötü yaşam tarzı yoktu. Ağzının içine düşen bir kadını dahi elinin tersiyle itiyordu. Artık içimdeki kazanma hırsını susturup pes etmemin zamanı gelmişti. Kararımı dostlarımla da paylaşmak için telefonumu elime almıştım. "Olmuyor arkadaşlar! Ne yaptıysam da bir türlü o herifi etkileyemiyorum."

"Nasıl kıvama gelmiyor anlamıyorum."

"Lilya, bak bu adam bozuk! Sana düşmeyecek adam da ne bileyim?" Damat umutsuzca beni teselli etmeye çalışıyordu.

"Sağ ol Damat. Sen de olmasaydın gururum nice olurdu."

"Hadi ama güzelim, toparla kendini. Sen bu değilsin. Domino pes etmez!" Minik yine baba rolünü üstlenmiş, sanki küçük kızını yüreklendirmeye çalışıyordu.

"Minik, Domino pes etmez. Evet, ama Lilya'nın başka çaresi kalmadı. Ne yaptıysam da adam indirmedi duvarlarını. Bir gram güven dahi kazanamadım. Bırak aşık etmeyi adam benim selamlarıma bile karşılık vermiyor. Artık çok yoruldum, ayrıca sizi özledim. Yarın ilk işim pılımı pırtımı toplayıp garaja dönmek olacak."

"Acaba bir de ben mi denesem? Benim bilirsiniz cazibeme kimse dayanamaz!" Damat yine işi sulandırma peşindeydi ama yüzümü de güldürmeyi başarmıştı.

"Zevzek seni!" Biraz sessiz kaldıktan sonra buruk bir sesle devam etmiştim. "Cengiz'den haber var mı?" Cengiz'i çok merak ediyordum. Şu ana kadar çoktan kapıma dayanıp o mazlum yüzünü takınarak af dilemeliydi ama günler olmasına rağmen Cengiz'den ses seda yoktu. Hadi gelmeye yüzü yok desem bile, Cengiz yüzü olmadığında uyuduğum saatleri özellikle seçip telefonuma kısa bir çağrı bırakırdı. Sabah uyandığımda onun başına kötü bir şey geldiği korkusuyla arardım ve onun istediği gibi benimle muhatap olma şansını yakalardı. Her sabah arama kaydını ve mesaj kutumu kontrol ediyordum ama Cengiz'den en ufak bir adım gelmiyordu.

Ona karşı haksızlık edip etmediğimi bile sorgulamaya başlamıştım. Kesinlikle kalbim benimle oyun oynuyordu, farkındaydım. Zira, mantığım Cengiz'e verilmesi gereken tepkimde az bile yaptığımı bas bas bağırıyordu. Hatta bu tepkinin yüz katını şayet ilk hatasında vermiş olsaydım belki de bunların hiçbiri yaşanmayacaktı.

"Muzo'dan haber geldi. Üç gün sonra iki kat ödülle bir yarış varmış. Cengiz, sadece Şimşek olarak kayıt yapmış. Muzo da alay etmek için aradı. Ne oldu Maske dağıldı mı, diye!" Pençe'nin ağzından kaçırdığı sözler içimdeki kasveti bir anda dağıtmış yerini bir şok dagasına bırakmıştı. Arkadaşlarım Pençe'ye ağzından kaçırdığı için söverken ben duyduklarımı idrak etmeye çalışıyordum.

"Anlayamadım. Cengiz bireysel kayıt mı açmış?"

"Lilya, sakin ol. Yani Cengiz'i gönderen sendin. Cengiz'in ne kadar ileri gidebileceğini hepimiz biliyoruz. Zaten amacı bizi sinirlendirmeye çalışmak." Her konuda bir anda sinirlenen, sinirlendiğinde yeri göğü inleten Kurt bile bu konuda ne kadar hassas olduğumu bilerek kendi duygularını bir kenara bırakıp beni sakinleştirmeye çalışıyordu.

Cengiz'in birçok yanlışı olmuştu. Defalarca emrime itaatsizlik yapmıştı. Defalarca kedi köpek gibi birbirimize girmiştik. Ama yarışa bireysel katılmak... Affedilir gibi değildi. Ne olursa olsun onu korumuştum, herkesten, her şeyden. Maske bir bütündü. Ne olursa olsun beraberdik. Başımıza ne gelirse gelsin birlikteydik. Bizi avlamak isteyen bunca düşmanımız varken bireysel yarışmak çocukça bir eylemden öteydi. Bu Maske'yi, kurduğumuz düzeni, gizli kimliklerimizi tehlikeye atmaktı!

Geçen sene Damat'ın yediği boklar yüzünden başımız belaya girdiğinde, Damat sekiz aya yakın bir süre bizden veto yemişti. Fakat Maske'yi hiçe sayıp Cengiz gibi bireysel yarışmamıştı. Ekibin onu affetmesi için köşede sessize beklemişti. Keza, Kurt da iki ay veto yediğinde kalkıp bireysel olarak yarışa katılmamış, aksine biz onsuz yarışa başladığımızda bizim yanımızda Maske olarak saf tutmuştu. Maske'yi kurarken asla gevşetilemez, aşılamaz, kaldırılamaz kurallar koymamın nedeni keyfimden değildi. Ekibimdeki tek bir kişinin kimliğinin ortaya çıkması ihtimalinde hepimizin yakalanması an meselesiydi. Ve bizim trafikle alakalı işlediğimiz suçlar günahlarımızın en küçüğüydü.

Şu ana kadar hep Cengiz, yediği boklar tarafımızca sindirilinceye kadar sessizce bir köşesinde bekler, bir süre sonra da hiçbir şey olmamış gibi usul usul aramıza katılırdı. Cengiz onunla Maske'yi birlikte kurarken koyduğumuz kuralı delerek bana ceza vermeye çalışıyordu. Beni benden bile daha iyi tanıyan bu adam ne kadar sinirleneceğimi gayet iyi biliyordu. Kıskançlıklarına anlam veremiyordum. Derdi yalnızca benimleydi. Yalnızca beni cezalandırmak için Maske'yi riske attığını düşündükçe delirecek gibi hissediyordum.

Şansımız yaver gidip Maske'ye herhangi bir zarar gelmese de Cengiz Maske'nin ikinici bir kuralını daha çiğnemişti. Kişisel problemlerimiz Maske'ye yansımamalıydı. Ne olursa olsun korumamız gereken bir duruşumuz vardı. Kol kırılır yen içinde kalırdı. Fakat Cengiz belli ki aramızdaki sürtüşmeyi ulu orta dökerek bu şekilde kısasa kısas yaptığını düşünüyordu. Cengiz'in tek derdi beni zıvanadan çıkarmaktı. Cengiz'le bu işe kollarımızı sıvadığımızda her konuda yanımda ve bana destek olacağını söyleyen bir yalancıydı. Derin bir nefes almıştım. Aldığım karar belliydi. Gözlerimi karartmıştım.

Benden bir tepki bekleyen dostlarım endişeliydi. "Lilya orada mısın? İyi misin?"

"Üç gün sonra o pistte biz de Maske olarak yer alacağız." Ekiptekilerin heyecan nidalarını duyabiliyordum. Yekta denen herif yüzünden bir süredir pistlerden uzaktık. Her ne kadar Cengiz'in yaptığı hiçbir şeyi onaylamasalar da Cengiz ailemizin bir parçasıydı. Cengiz'in hatalarının yüzde doksanının ekibe yansımadan üstünü kapadığım için ekiptekiler Cengiz'i ailenin yaramaz, asi çocuğu olarak görüyorlardı. Ayrıca Cengiz ile olan bağımızın ne kadar sağlam olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden tam olarak ne demek istediğimi anlamamışlardı.

"Tamam o zaman Cengiz'e haber vereyim." Benim biricik saf Pençe'm.

"Cengiz bireysel yarışacak! Maske'yi hiçe sayanın Maske'de işi yoktur."

"Sinirle hareket etme, Lilya." Minik yine olacaklar hakkında beni uyarıyordu. Ama kararım kesindi.

"Minik bu son kararım. Kimse bu konu üzerine daha fazla konuşmasın. Yarışa hazırlanın. O gece pistleri ağlatacağız. Kangren olan parmağı daha fazla taşıyamam. Kesmek en doğrusu olacak!"

Telefonu kapadıktan sonra bir süre vücudumdaki gerginliğin geçmesini beklemiştim ama nafileydi. Artık sabah koşusu rutinim haline gelmişti. Asla sabah insanı olmadığım halde beni şu an rahatlatacak tek şey ötesini berisini düşünmeden ayaklarımın beni götürebildiği yere kadar koşmaktı. Bu sabah Yekta için değil kendim için koşacaktım. Cengiz defteri de Yekta'yı baştan çıkarma planları da sona ermişti. İkisinin de yüzünü dahi görmek istemiyordum! Kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı. Yekta'nın çıkma saatini bile beklemeden üzerime gerçek Lilya'ya yakışır bir şeyler geçirip sokağa atmıştım kendimi.

Yol boyunca şu ana gelinceye kadar ki hayatımı, ekibimi düşünmüştüm. Hepsini çok seviyordum. Bu ekibi kurmadan önce hepsi boğazlarına kadar boka batmıştı. Onlar bana bu hayatta ikinci şansı verirken ben de onlara bu ekiple birlikte ikinci bir şans olmuştum. Minik doğru söylüyordu, benim kitabımda pes etmek yoktu. İlla ki o Yekta denen herifi alt edecektim. Fakat bu baştan çıkarma saçmalığıyla değil. Kaç gündür yaşadığım özgüven düşüklüğünün, incinmiş gururumun hesabını da soracaktım elbet ama bana yakışan şekliyle. Yollarla, bileğimin hakkıyla, zekamla...

Apartmanın önüne yaklaştığımda Yekta'nın da apartmandan Şila'yla çıktığını görmüştüm. Umurumda değildi artık. Şu ana kadar Şila'ya bu kadar selam versem köpek dile gelirdi. Dağ ayısı! Aramızdaki mesafe kapanırken gözüm farklı bir detaya takılmıştı. Caddenin karşısındaki manavda bir kadınla çocuğu duruyordu. Çocuğun elindeki top yola kaçmış, çocuk manavla sohbet eden annesinin elini çekiştiriyordu. Adımlarımı fark etmeden hızlandırmıştım.

Hayır, hayır bırakma... Demeye kalmadan daha fazla çekiştirilmesine dayanamayan annesi, oğlunun elini bırakmış ne olduğunu sormak için oğluna dönmüştü. Fırsattan istifade fişek gibi yola fırlayan çocuğun üzerine son sürat araba geliyordu.

Sonrası bir filmden kare gibiydi. Sanki ben yaşamamıştım da olanları bir perdenin ardından izliyordum. Kendimi yola atmamla annesinin feryatları eşliğinde çocuğu arabanın önünden çekip almam bir olmuştu. Çocuğu kollarım arasında sıkı sıkıya sararken arabanın önünden çekilmekte geç kalmıştım. Araba bizi kenara fırlatırken tek düşündüğüm çocuğu korumaktı. Bir koza gibi çocuğu sarmış sert zemine çarpmasını bedenimle engellemiştim.

Dünya kararıyordu. Çocuğun annesinin çığlıkları ve Şila'nın havlamaları giderek boğuklaşıyor, görüntüler bulanıklaşıyordu...

Loading...
0%