Yeni Üyelik
12.
Bölüm

KÜÇÜK SIRLAR

@ilgaaa

"Hey, iyisin! Sorun yok. Hayır doğrulma. Bekle hemşireleri çağırayım." Gözlerimi kırpıştırıyordum. Hala dünya tam anlamıyla net değildi. Burnuma dolan hastane kokusuna beyaz sabun ve traş losyonu karışıyordu.

"Çocuk?"

"İyi. Hem de gayet iyi. Sayende." Yekta, hiç kendinden beklenmeyecek bir performansla sesinde merhamet tınısıyla insan gibi konuşuyordu benimle.

Çocuğun iyi olduğunu duymamla biraz gevşemiştim. Yekta'nın simsiyah gözlerinde merhamete alışık değildim. "Kaçırdın mı sen yine beni?" Muzurluğum üzerimdeydi. Artık ne Yekta'nın ilgisi ne de bir haftalık çabam umrumdaydı. Tamamıyla gevşemiş ve akışına salmıştım. Bir haftadır içimden parçalarcasına çıkmak isteyen gerçek Lilya, sonunda dümeni ele geçirmişti.

Ne o? Yekta'nın yüzündeki tebessüm müydü? Hatta dudaklarının kenarında bir gamze mi belirmişti? Yekta, gülmesini bastırarak hemşireleri çağırmaya gittiğinde doğrulmak istemiştim. Feci bir ağrı saplanıyordu göğüs kafesime. Nefes nefese kalmışken odama bir kalabalık dalmıştı.

"Lilya!"

"Tanrım! İyi misin?"

"Çekilin biraz nefes alsın!" Minik yine imdadıma yetişmişti. Minnet dolu gözlerle ona bakarken dostlarım taramalı tüfek gibi sorular sormaya devam ediyordu.

"Yekta burada! Ne işiniz var? Gitmelisiniz!"

"Biliyoruz çünkü beni Yekta aradı. Acil numaralarına beni eklemişsin." Sezi, onu acil numaralara eklediğim için böbürleniyordu. Ama benim düşündüğüm başka bir şey vardı. Siktir! Acil numaralarımda Cengiz de kayıtlıydı.

İsmini düşünmemle yararcasına içeri dalan Cengiz'le göz göze gelmiştik. "Lilya! Allah'ım şükürler olsun! İyisin!"

"Burada ne işin var?"

"Anlamadım. Ben... Ben düşündüm ki..."

"Hangi yüzle geldin buraya?" Bu sefer Minik bile aramıza girmemişti. Kurt, Cengiz'le benim arama girmiş geçilmez bir duvar olmuştu. Ekipteki herkes Cengiz'in odaya girmesiyle buza kesmişti. En az ben kadar ona kırgın ve sinirliydiler. Biz bir vücudun parçalarıydık. Ve şimdi Cengiz, vücuttan kesilmiş işlevsiz, hastalıklı bir parçaydı.

"Lilya ben..."

"Sen ne Cengiz? Sen ne? Ne düşünmüştün? Aklınca beni mi cezalandırdın?"

"Onu bir sinirle kaydettim, ben yarışmayacaktım aslında."

"Hayır Cengiz! Yarışacaksın. Eski ekibine karşı hem de! Maske'ye karşı! Ben de Domino olarak tozumu yutman için orada olacağım!" diyecek bir söz bırakmamıştım artık. Cengiz'in gözlerindeki şaşkınlığın yerini hırs ve nefret almaya başlamıştı.

"Buna pişman olacaksın! Sen bensiz hiçbir şeysin!"

Geldiği gibi hızla odadan ayrılırken kapıda Yekta'yla karşılaşmışlardı. Her şeyden habersiz olan Yekta, odada sürüsüne bereket insanla ve Cengiz'in öfke dolu bakışlarıyla karşılaştığı için afallamıştı. Cengiz, Yekta'ya sert bir şekilde omuz atarak geçtiğinde beklemediği bu darbeden kaynaklı sendelemişti. Yekta'nın yüzündeki şaşkın ifadenin alıştığım sert halini alması saniyenin binde biri kadardı.

"Merhaba, ben Çetin. O.. O, biraz garip biridir. Çok aldırış etmeyin. Lilya'mızı hastaneye getirdiğiniz ve dahası bizlere haber verdiğiniz için teşekkür ederiz." Minik, tam bir İstanbul beyefendisi edasıyla derhal olaya el atmış ve Cengiz'in gittiği yöne çatık kaşlarla bakan Yekta'ya elini uzatmıştı. Hala tam olarak ne olduğunu anlayamayan Yekta bir süre duraksadıktan sonra Minik'in elini sıkmıştı.

"Siz Lilya'nın?" Yekta bir anda damdan düşer gibi hayatına dahil olan kadının çevresinde gördüğü kalabalığın kim olduğunu sorguluyordu.

"Ailem." Hastane yatağında yattığımı unutmuş olsalar gerek, sesimi duyduklarına yüzleri bana çevrilmişti.

"Ben bu kadar kalabalık bir ailen olduğunu bilmiyordum."

"Selam bile vermeyen dağ ayısısın nereden bilecektin ki?" Homurdanarak içime içime konuşmuştum.

"Ne? Anlayamadım?" Tam olarak ne dediğimi duyamamış olan Yekta biraz daha yanıma yaklaşmıştı.

"Manevi ailesi demek istedi. Biz onun manevi kardeşleriyiz. Ben Sezi. Sahip olduğu tek kız kardeşi." Bana yakın duran Sezi, dediklerimi duymuş ve durumu kurtarmaya çalışmıştı.

"Bunlar da erkek kardeşleri sırasıyla, Nadir, Ozan, Burak ve Hakan. Çetin'le zaten tanıştın." Yekta Sezi'nin isimlerini zikrettiği herkese topluca bir kafa selamı verdikten sonra Sezi devam etmişti. "Haydi beyler, biz çıkalım. Daha fazla yormayalım Lilya'yı. Yekta Bey, sizin için bir sakıncası yoksa Lilya'yı eve siz bırakır mısınız? Biz işlerimizden izin alıp çıktık." Yekta kafasını evet anlamında salladıktan sonra Sezi bana dönüp göz kırpmıştı. "Akşam yanına uğrarız güzellik, öptüm." Odadan ekiptekileri sürükleyerek çıkarmaya çalışırken Sezi'nin ne yapmaya çalıştığını anlayamayan dostlarım söyleniyordu. "Biz bırakırdık."

"Ne demeye elin adamına bırak diyorsun!" Sesler giderek uzaklaşıp kaybolduğunda ne diyeceğimizi bilemez halde Yekta'yla bakışıyorduk.

"Neden yardım ettin bana?"

"Anlamadım."

"Gayet iyi anladın. Selamımı dahi almıyorsun. Vicdan rahatlatmak için miydi?"

"Tabii ki hayır!"

"Haa, o zaman anladım. Herkes aynı şeyi yapardı diyeceksin! Gidebilirsin Yekta. Kendini hiçbir şey için mecbur hissetme sen arkadaşlarıma bakma ben kendim giderim."

"Ne garip kadınsın ya? İyilik yapanda kabahat!"

"Sana yap diyen olmadı. Üzerimden vicdan rahatlatma!" Sinir kat sayım yükselmeye başlamıştı.

"Vicdan falan rahatlatmıyorum!" İşte şimdi Yekta da yeterince sinirliydi.

"Ne yapıyorsun o zaman? Neden yardım ettin kardeşim bana?"

"Kardeşim mi?"

"Ne oldu beğenemedin mi?"

"Tövbe Ya Rabbi tövbe..."

"Bir selamımı bile almazken, bana köpek çekerken niye yardım ettin o zaman?"

"Selamını dahi almıyordum çünkü şu tiki kızlardan sanmıştım seni. Şu hani tırnağı kırılsa dünyadaki en büyük dert buymuş gibi davrananlardan! Yardım ettim çünkü evet haklısın hem herkes aynı şeyi yapardı hem de fikirlerimde yanıldığımı gösterdin. Hiçbir tiki kızın son sürat gelen aracın önüne atlayacağını sanmıyorum!" Seslerimiz iyice yükselmişti. Bir aydınlanma yaşamıştım. Başından beri Yekta'yı etkilemek için çizdiğim imaj yanlıştı. Sorun benim alımlı olup olmamam değildi rolüne büründüğüm kadının gerçekten de Yekta'nın dediği gibi biri olmasıydı. Özgüvenim yerine mi geliyordu, ne?

Doktor gelip de taburcu olabileceğimi söylediğinde, arabaya bindiğimizde veya evin önüne kadar geldiğimizde ağzımızdan tek kelime çıkmamıştı. Aramızda sinir bozucu bir sessizlik vardı. Beni eve kadar çıkardıktan sonra ufak bir teşekkür etmiş kapıyı kapamıştım.

İçeri girdiğim gibi telefonuma sarılmıştım. "Sezi seni geberteceğim!"

"Ne oldu yakınlaşabildiniz mi?"

"Ne yakınlaşması siz gittikten sonra birbirimize bağırmak dışında başka bir şey çıkmadı ağzımızdan. Daha bu sabah konuşmadık mı? Plan iptal demedik mi? Ne demeye heriften beni bırakmasını istediniz?"

"Ya iyi de Lilya bu adam seni hastaneye yetiştirirken bizi aradı. Gerçekten endişeliydi."

"Üff! Ne endişesi be siktirsin gitsin!" Eveeet, mızmız çocuklar gibi davrandığımı biliyordum. Ama içimdeki kadın bu süreçte fazlasıyla kırılmıştı.

"Güzelim, biliyorum daha bu sabaha kadar çabaların hiçbir sonuç vermemişti ve kırılmıştın. Fakat ayağımıza kadar gelen fırsatı görmüyor musun?"

"Evet, Lilya bak Minik haklı. Bu adam gerçekten endişelenmişti. Bu saatten sonra dönmek bu kadar emeği çöpe atmak sence de doğru mu?"

"Ayrıca Yekta'nın uzaklaştırmasının bitmesine az bir zaman kaldı, hatırlatırım."

"Arkadaşlar, bu adam kaç gündür gururumu aldı ayakları altında ezdi. Şimdi hastanelik oldum diye bana ilgi gösterecek değil ya? Ayrıca ilk başta bunu kolayca yapabilirim sanmıştım fakat gerçekten bana artık çok yanlış geliyor. Bilemiyorum..." Kararsızdım. Evet, yalan yok. O kadar çok gururumu incitmişti ki bir yanım bu oyuna devam etmemi istiyor, diğer yanım ise bu yolun bana ve duruşuma asla yakışmayacağını söylüyordu. İlk başta bu fikri öne atıp bir de başaralı olacağıma inanan aklıma ben...

"Devam edip etmeyeceğin konusunda oylama yapalım!" Sezi beni, benim silahımla vurmuştu. Ekipteki herkes hep bir ağızdan bu oyuna en azından şu bir iki günlük sürede bir şeylerin değişip değişmeyeceğini gözlemleyecek kadar devam etmemi istiyordu. Derin bir nefes alıp istemeyerek de olsa dostlarımın tercihine saygı duymuş ve oyuna devam etmeyi kabullenmiştim.

Kazanın ve şu an durumumun nasıl olduğuyla alakalı art arda gelen sorulardan sonra Minik tepkimden çekinerek "Muzo'ya söyleyim yarışı iptal edelim." demişti.

"Hayır Minik! O yarış olacak! Cengiz yaptıklarına pişman olacak!"

"Lilya doğru düzgün nefes alamıyorsun bile. Göğüs kafesin ezilmiş. Bu halde araba kullanamazsın. Yoldaki tehlikeyi biliyorsun."

"Hayır dedim Minik! İyiyim ben! O yarış olacak." Dostlarım benim için gerçekten endişeleniyordu. Yeniden oylama diye tutturmamaları için konuyu hemen değiştirmiştim. "Ayrıca şu bıyıklarımı almam gerektiğini bana kim söylemişti. Herifçioğlu bunca zaman boyunca benim tiki olduğumu düşündüğü için yanaşmıyormuş. Eminim ki bıyıklı Lilya bu adamı etkilemek için daha az çaba sarf ederdi." Ekip bir anda gergin ortamın dediklerimle yumuşamasıyla gülmeye başlamıştı.

Eğer şu anki aklım olsaydı ekibimden ayrılmaz hiç bu işlere bulaşmazdım. Onları gerçekten çok özlüyordum. Akşamları bira eşliğinde film izlemelerimizi Kaçak'ın dakikada bir arabasını parlatmasını, Damat'ın saçları bozulmaması için kırk takla atmasını, Sezi'nin klavye seslerini, Minik'in horlamasını... Cengiz'in...

Yine aklımda Cengiz vardı. Kendimi ihanete uğramış gibi hissediyordum. Ekibi kurarken ona komutayı teklif ettiğimde bu işin bana göre olduğunu, vereceğim her kararda yanımda olacağını söylemişti. Beni korumak istediğini biliyordum. Fakat defalarca bu şekilde davranacaksa, emirlerimi sorgulayacaksa komutayı devralmasını söylemiştim. Her seferinde özürlerle karşıma çıkıp bir daha yapmayacağına dair yeminler etmişti.

Cengiz'le aramızdaki münakaşa bir sene önce tap noktasındaydı. Yaptığım her şeyi sorguluyor, söylediğim her şeye bir bahanesi vardı. O zamanlar ekibimize Pençe daha yeni katılmıştı. Cengiz'in red oyuna karşı hepimiz Pençe'nin katılmasını onaylıyorduk. Bizim için oybirliği esas alınırdı. Eğer birimizden biri bile red oyu verirse kişi ekibe dahil olmazdı. Bir süre Cengiz'le Pençe'nin ekibe katılması için tartıştıktan sonra araya her zamanki gibi Minik girmiş, erkek erkeğe geçirdikleri bir akşam sonrası Cengiz şaşırtıcı bir şekilde fikrini değiştirmişti.

Tam bir sene önce Pençe'yle daha ilk yarışımızda ekiptekilerle Pençe'den gizli onun kazanması için yolu açacağımız konusunda anlaşmıştık. Pençe daha on sekizlerindeydi. Ekibimizin en yeni ve en küçük üyesiydi. Güzel bir hoş geldin hediyesi olacaktı. Yarışın sonlarına doğru hemen arkamda Cengiz ve onun arkasında Minik vardı. Ekip işaretimi bekliyordu. Pençe'ye çaktırmadan işaretimle Pençe'nin öne geçmesine müsaade edeceklerdi. İşaretimi vermiştim. Pençe en arkadan hızla tek tek ekiptekileri geçiyordu. Minik'in arkasına geldiğinde Minik de sanki Pençe'yi durdurmaya zorlanıyormuş gibi yapmış, kısa süre sonra da geçmesine müsaade etmişti. Üçüncü konuma yerleşen Pençe bu sefer ikincilik için Cengiz'i zorluyordu. Cengiz anlaştığımızın aksine Pençe'yi geçirmiyordu. Ekiptekilerle anlaşmalı olarak bu yarışta Pençe'nin eline telsiz vermemiştik. Tek amacımız Pençe'ye çaktırmadan koordineli bir şekilde kazanmasını sağlamaktı.

Telsizi elime aldığımda Cengiz'in yoldan çekilmesi için kükremiştim. Sesimi duyan Cengiz çekilmişti çekilmesine ama tam hızını alıp yanından geçmeye çalışan Pençe'ye doğru direksiyonunu kırmıştı. Pençe daha bu yollara çok acemiydi. Korkmuş ve paniklemişti. Pençe'nin arabası dar yoldan tümseğe doğru çıkmış oradan da şarampolden aşağı uçmuştu.

Yolların virajlı olmasından dolayı bu manzaraya sadece Minik ve ben şahit olmuştuk. Kanım çekilmiş dehşete düşmüştüm. Aracımı acı bir frenle durdurduğumda başkaca kaza olmaması için Minik de ani frene basmalarını anons etmişti. Koşarak uçurumdan aşağı baktığımda Pençe'nin kağıda dönmüş arabası metrelerce aşağımızda duruyordu. Gözlerim kararıyor, kan damarlarımdan çekiliyordu. Pençe'nin o hurdadan canlı kurtulma olasılığı yoktu. Taa ki, cılız bir ses duyana kadar. Ekip arkadaşlarım uçurumun kıyısındaki bir ağacı gösteriyordu. Pençe tek koluyla ağacı tutuyor diğer kolu bir yanında cansız bir şekilde sallanıyordu. Kan revan içindeydi.

Pençe'yi hastaneye kaldırdığımızda vücudunda sayısız kırık, kesik ve ezik vardı. Cengiz benim için o gün bitmişti. Onu öldürecektim. Masum bir canı onun iğrenç inadı yüzünden az kalsın yitiriyorduk.

Araya Minik girdiğinde bu sefer her zamankinden farklıydı. Minik onu bu camiada yaşatmazlar, dediğinde haklıydı. Bizim camiamızda pis işler çoktu ama tek bir kural vardı. Yarışırken temiz oynamak! Lincin tam olarak ne olduğunu gözlerimle görmüştüm. Yıllar önce babamla bir yarışı izlemeye gittiğimizde birinin canına kasteden adamı döve döve hastanelik etmişlerdi.

Adam hastaneden çıktıktan sonra da faili meçhul birileri tarafından bir sokak köşesinde kafasından vurulmuş bir halde bulunmuştu. Cengiz'in yaptığını yalnızca Minik'le ikimiz görmüştük. Biricik saf yürekli Pençe de Cengiz'in küçücük bir dikkatsizliği yüzünden hastanelik olduğunu düşünüyordu. Cengiz'in hayatını kurtarmak adına sessiz kalmıştık Minik'le. Belki o zaman sessiz kalmaktı bizim lanetimiz. Pençe'ye her baktığımda, kolundaki izleri her gördüğümde vicdan azabı çekiyordum.

Cengiz zamanla değişir diye düşünmüştüm. Her insan zor zamanlardan geçerdi. Cengiz de böyle bir zamanın kurbanı olmalıydı diye düşünmüştüm. Beni canı pahasına korumaya çalışan, aynı kaptan yemek yediğim, birlikte büyüdüğüm bu adamın kalbinin gerçekten kötü olduğuna inanmak istememiştim. Pençe, yanımızda ve sağdı. Evet, çok kötü zamanlar geçirmiş günlerce hastanede kalmıştı fakat o gün Cengiz'e vereceğim herhangi bir tepki canına mal olacaktı.

Şimdi geriye dönüp baktığımda her ne olursa olsun Minik'in beni durdurmasına şükrediyordum. Fakat Cengiz'le yıllar önce kapanması gereken bir defterimiz vardı. O defter ise üç gün sonra kapanacaktı...

Loading...
0%