@ilgaz_turgut
|
Bu gün buradakı yerel bir kütüphaneye geldim. Aslında bir kaç gündür gidiyorum. Ajanlık için gitmeden önce "güvenli bölgem" olan kütüphanemde takılırım. Kitap ödünç almıştım ama saati geciktirdim! Hem de 1 dakika yüzünden..
"Ya sadece 1 dakika ile kaçırdım lütfen kartımı iptal etmeyin!" Yalvarmak zorunda kaldım.
"Üzgünüm Nicolas. Kural kuraldır." Maske takıyordu ama gülümsediğini anlayabiliyordum. Üzgün olduğunu sanmıyorum
"Herşeyi yaparım! Lütfen!" Kütüphane hayatım demek. Bu yüzden cidden herşeyi yaparım.
"Her şeyi mi?" Mavi cam gibi olan gözlerini kıstı. Çerçiveli gözlükleri gözlerini daha da öne çıkarıyordu ve korkunç bir görüntüyü ortaya çıkarıyordu. Kötü ya da beğenmeyemeyeğim bir şey söyleyeceğine eminim.
"Evet.. Kararımdan pişman olmadan önce söyle kütüphaneci çocuk..." Gözümü yavaşça boynundaki işçi kartına götürdüm. Theodore Roosevelt yazıyodu. Roose ve rose kelimesi çok benziyor. Bu çocuk da gül gibi kırımızı ha saçları kızıl. Neyse şu an önemli bir konuşmanın ortasındasın Nico. Odaklan. "Theodore!.."
Theodore sandalyesinde arkaya doğru yaslandı. Eliyle bir yeri işaret etti. "Orada çocukların hikaye zamanı ama işçi gelmedi. Eğer onlara göz kulak olursan kütüphane kartını iptal etmem" ÇOCUKLARDAN NEFRET EDIYORUMM! MINIK CAVANARLAR ONLAR!
"Anlaştık mı? Yoksa.." cümlesini tamamlamasına izin vermedim. "ANLAŞTIK!"
"Güzel." Gözleri kapalı gülümsedi.
Mecbur çocuklarin olduğu yere gitdim. Renkli renki küçük masalarda bazıları oturmuş diğerleri ise kaotik bir şekilde koşuyordular.
"Evet çocuklar..Bu gün hikaye anlatıcınız benim!"
"Hayır!! Ben Abbey ablayi istiyorum!! Hüü!!"
"Hayır yeni anlatıcı istemiyoruz!"
"Ya aslında bu abi yakışıklı şans mı versek?" Az önce çocuk bana mı yürüdü??
Kızlar aralarında anlaştılar. Erkekler menun değildi.
"Hainler!"
"Abbey abla bizi terk etti! O yüzden ben de onu seçmiyorum!"
"Yahu bi durun!" Sabrım tükendi.. "Abbey ablanız gecikti. O yüzden BUGÜNLÜK sizinleyim. Tamam mı?? Şimdi yerinize oturun."
Sonunda söz geçirebildim. Oturdular.
"Hehe benim yanım boş abi otursana" az önce bana yürüdüğünü düşündüğüm sarı saçlarını iki yana topkuyan mavi gözlü kız elini yandakı kırmızı renkli çocuk sandalye vurdu. Mecbur yer yok diye orada oturdum. Çocuklardan birisi bana bir kitap uzattı
"Hayır. Ben size kendi aklımdan hikâye söyleyiceğim! Ashley efsanesini bilmiyorsunuzdur. Siz yeni nesilsiniz tabi"
"Ashley kim??"
"Ashley başka efsanelerde bir gözü mavi bir gözü kırmızı,boynuzlu ama aynı zamanda melek kanatları var falan yani saçmalıkdan ibaret. Annem bana Ashleyi mor saçlı,uzun, örgülü saçlı. Güneş gözlüğü takan ama beyaz gözlü, boyu 2 metre olan birisi olarak tasvir etti."
"Nolmuş ki ne?"
"Ashleyin iki tane gücü vardı.."
Tüm çocuklar "Aaa" diyip şaşırdilar.
"Ashleyin bir gücü zamanı durdurmak diğeri ise ireli ve geri sarmak. Onun gücünü isteyen gücü olmayan zayıf insanlar onu ele geçirmeye çalıştı.." Gerçekçi yapmak için role giriştim.
"Sana zarar vermeyeceğiz Ashley.. Sadece birazcık kanından istiyoruz!"
Sessimi incelttim. Ashley o zamanlar çocuktu. "Hayır!"
"Hadi ama bu adaletsizlik! Tanrı sana iki güç verdi! Biz şeytanlarin gücü yok! Bize borçlusun!" Çocuklar oyunculuğuma hayran kalmıştı. Resmen hikayeyi yaşatıyordum onlara.
"Şeytan ve güçsüz insanlar küçük Ashleyi uçurumda sıkıştırmıştı.."
O sırada Jake'in etkilemeye çalıştığı kız olan Abbey koşa-koşa geldi. "Üzgünüm çocuklar gecik.. aa Nicolas benim yerime mi geçtin--"
Elimi kaldırdım. Avcumu ona doğru tuttum. "Piyanist bana bırak"
Şaşırdı ama sessizce yere oturdu o da dinlemeye başladı. Zaten yol boyunca koşturduğu için terlemiş ve çilli yanaklari kızarmıştı. Kahverengi saçları da hafifinden dağılmış. Cidden geçikmiş. Şimdi ise işini çalışıyorum.
"Öhöm.. dediğim gibi Ashleyi uçurumda sıkıştırdılar. Ya gücünü kullanmaları için kanını ya da uçurumdan düşüp canını vericekti."
"Peki Ashley naptı??"
"Ashley onlara en çok yakında duran kişileri etki edecek şekilde zamanı ireliye sardı. Hızlıca yaşlanıp öldüler. Ashley'e bu yüzden canavar denildi. Kendini koruduğu için. Tanrı da Ashleyin çok tehlikeli olduğunu anladı. Bu yüzden Ashleyi öldürdü."
Çocukların bazıları Ashleye empati edip ağladığını gördüm. Belki de ilk okullu çocuklar için uygun bir efsane değildir.
"Eee.. Ben çıkayım sana bu ağlayan çocuklarla iyi şanslar!!" Çocuklar benim sorumluluğum altında değil.
Kütüphaneci çocuk Theodore'un yanına gittim. "Tamam anlaşma anlaşmadır. Kartımı geri ver"
"Üzülerek belirtmek istiyorum ki.. İyi iş çıkardın Nicolas."
"Niye üzülerek--"
"Kovulursun umarım. Güle güle"
İnsanlara kendimi düşman etdirmem kısa sürmüyor anlaşılan. Üstelik ona bir şey yapmadım. Tamam bazen kabayım falan ama şimdi naptım ki?! Durduk yere kin kapıyorlar. Çok saçma...
Abbey "Theo!" diye seslenerek bizim olduğumuz yere yaklaştı.
"Efendim canım?" Canım mı?? Abbeyle Jake sevgili sanıyordum?..
"Ya şey..Patrona söylemiyiceksin değil mi? Geciktim.. Burası hem kitaplar için hem de sen olduğun için önemli bir yer kaybetmek istemiyorum işimi.."
"Merak etme böyle bir şeyin olmasına izin vermek isteseydim..Nicolasın aslında kitabı geciktirmediğini sadece senin yerinin doldurulması gerektiği için onu kullanmazdım" LAN?! Ben suçsuz yere mi yargılandım?! Bi' de üzerimden romantizm yapıyor! Piç'e bak..
"Utanmaz-utanmaz yanımda mı söylüyorsun hem de?! Sikayet edicem' oğlum seni!"
"Tik tak Nicolas.. İşin başlamıyor muydu senin?" Doğru!.. geç kalırsam Jessica'dan azar işiticeğim!
"Bu beni son görüşün olmayacak Kızıl saçlı!" Diyip kaçtım. Tamam belki de Jessica'nın hançerle beni kovalaması işe yaramıştır. Hızlı koştuğumu hissediyorum. Sonunda vardım. Kapıyı açmak üzereydim ama dedikodumun yapıldığını duyunca açmayıp dinlemeye karar verdim.
"İşte bu kadar şımarık ve becil Nicolas. Hadi ama sen benimle ondan daha yakın arkadaşsın. Niye hala onu savunuyorsun anlamadım?" Bu Charlie'di. Çocukken onunla aslında fazla konuşmadık. Hatta Drew'le oynarken kız olduğu için onu dışlanmışlığım var ama çocukdum. Şimdi ne kabahatimi gördünüz?
"Nicolas'ı yanlış anlıyorsun çünkü.. Nicolas kavgadan hoşlanmıyor aslında." Bu Jake'in hoş sesiydi. Arada bir gevşek konuşsa da, bu sefer sesi şevkatliydi.
"Ne? Bizim Nicolas?"
"Evet bana köpeği anımsatıyor bu yüzden hatta" Hakaret mi lan bu?!
Cümlesine devam etti: "Köpekler tehtit olarak algıladıkları, korktukları anda ısırırlar. Kendisinin daha güçlü olduğunu göstermenin bir yolu. Kendisini zayıf hissediyor. Bizden korkuyor aslında. Bu yüzden sesini yükseltip duruyor. Kendini güçlü göstermek için. Güçlü olan birisi gücünü kanitlamaya gerek duymaz zaten kanıtlamıştır. Bu da kendini zayıf görmenin işareti"
Beni bu kadar iyi tanıması içimi üretmedi değil.. çocukluk arkadaşı olduğumuzu söylüyor ama ben onu hatırlamıyorum bile. O ise beni, benden iyi tanıyor..
"Bilemiyorum..Fazla bencil bence.."
"Hayır sadece sen çok alçak gönüllüsün biliyorum..Zane sana çoğunluk için kendini feda etmeyi öğretdi. Kendini değersiz hissedicekler şeyler. Belki de bu yüzden Nicolas sana rahatsız edici geliyordur. Sana benzemiyor kesinlike" kıkırdadı.
"Hadi Nicolas şimdiye içeri girer yerinizi alın." Bu işte Eğitmenimin sesi. Jessica bana sürpriz doğum günü partisi falan mı kuruyorsun yoksa silahlı saldırı mı?
İçeri girdiğimde Charlie ortalıkta yoktu. Jake uzaktan diğer ajanlarla eğtim alıyorken bir yandan beni izliyordu. Tabiki ilk fark etdiyim şey onlar değildi havalanıyor oluşumdu. Tabiki bu Charlie'nin işi!
"Hoş geldin Çaylak!" Ne güzel bir karşılama..
"Cidden bu gerekli miydi Jessica?!"
"Evet! Şimdi yer çekimini Charlie değişmeden önce.. yanındakı ki sarışın çocuğu görüyor musun?"
Kafamı çevirdim. Benden biraz sağ altta sarışın, dağınık kısa saclı, mavi uykulu gözlü ve muhtemelen benle yaşıt olan şahsı gördüm.
"Evet görüyorum!"
"Tamam onu ve kendini güvenli bie şekilde aşağı indir. Unutma onun güçleri yok o yüzden yardımına muhtaç"
Video oyunu gibi şu an bir prensesi kurtarma görevi verildi. Tabi bu çocuğa prenses demek komik ama olsun. Prens deriz.
Sorun şuydu ki ben de nasıl iniceğimizi bilmiyorum. Havada o çocuğa doğru yaklaşmaya çalıştım ama yer çekiminde gezmek havuzun derinliklerinde yüzmek gibiydi ama havada yapıyorsun. Hiç eğlenceli değildi doğrusu. Yüzücülükde de iyi değildim ben.
Küçükken havuzda zorla aldığım yüzme derslerinden ileride ne işime yarayacak diye ayrılmasaydım, şu an çok daha işe yarar olurdum!
Böyle düşüncelere dalmışken bi anda yer çekimi eski haline dönmeye başladı.. yani yere düşüyoruz!
Sarışın çocuk bir elini duvarlardaki bir çıkıntıya koydu. Bacağı ilede orada düz durmasını sağladı. Ben tam düşerken aniden kolumdan tuttu. Yine nefesim kesildi. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, panik yapmaya başladım. İstemeden de olsa kıpırdayıp sarışın çocuğun kolumu bırakmasını sağladım. Diğer çıkıntıda olan eli gevşedi ve böylece ikimizde yere düştük. Benim yüzümden.
"Nicolas delirdin mi?!" Bize doğru yürürken, Jessica beni azarladı.
"AGH KEMİĞİMİ KIRDIM GALIBA!" Göğüs kafesim deli gibi ağrıyordu. Yüz üstü düşmüştüm.
Sarışın çocuk üzerimden çekildi. "Onun üzerine de ben de düştüğüm için daha fazla bedeni zarar görmüş olmalı. İyi değil."
"Kırılsa dayanamazsın. Hadi, bir iki şarkı sözü söyle geçer zaten"
Sinirlendim ama haklıydı. Yine ingilizce bir tekerleme söyledim. Ayağa kalka bilecek kadar iyi hissetdim. Göğüsümdeki geçici soğuk hiss beni iyileştirdi. Her iyileştiğim de Böyle oluyor. Kendimi daha da iyi hissediyorum bu yüzden. Ayağa kalktığımda sarışın çocuğun burnunun kanadını fark ettim. Kafasında minik bir çizik oluşmuş ve kızarmış.
"Hadi senin kurtarman gereken kişi seni kurtarmaya çalıştı. Üstelik senin yüzünden yere düştü. En azından onu iyileştirmeye çalışabilirsin değil mi?"
"Ne yani ona dokunup yakın mı durucam bu biraz..İbnece-"
"Savaş anında ölürken iyileştirmen gerektiğinde çok ibnece gelmeyecek. Hadi!"
Yani iyileştirilmeyi hak etmediğinden değil ama böyle bir yakınlığa da gerek yok ya iyileştirmek için!
Elimi göğsünün ortasına koydum. Benden biraz uzundu. Ondan kafası dikdi gözlerimiz birbirine ulaşmıyordu. Her neyse işimi yapıp şarkı söyledim. Kanaması geçirdi.
"Teşekkürler." Dedi. Sesi ne minnettardı ne de kızgın. Ciddi ve duygusuz bir şekilde söylemişti. Yani söylemesi gerektiğinden dolayı muhtemelen ama içten bir saflıkla söylediğine eminim. Neyse fmdaha fazla garipleşmesin diye uzaklaştım.
"Bu Nathan. Egirmeni kısa süreliğine yok. Bu yüzden bizimle" Bunu dedikden sonra bile Jessica hala bana sinirli görünüyordu. "Evet bize sorumsuz davranışını açıklayacak mısın bakalım?"
"Neyi?"
"Nathan seni tuttuğunda panik yapıp yere düşürdün ikinizde"
"Aniden tuttuğu için--"
"Daha fazla bahanelerini dinlemiyicem. Ha eğer cifdrn öyleyse malsin kendini ve herkesi riske atiyorsun. Kendi gücünü beğenmiyorsun ama olmasa yaşamıyordun. Buradaki güçsüzler senden daha işe yarar."
Sustum ama içimde fırtınalar koptu. İçimde bir savaş vardı ama dışarı belli etmedim. Hüzünümü dışarı kusamadım. Ne desem yanlış olucak ve kavgaya sebep olucak. Gereksiz.
" Noldu dilini kedi mi yuttu?"
Cevap vermedim.
"Hmm öyle gibi? O zaman bu gün bu kadarlık yeter yarından itibaren görevlerinizi alicaksiniz...Merak etmeyin ilk goreviniz zor olmayacaktır.. umarım" umarım'a özellikle vurgu yaptı. "Görevler üstten gelir. Zane yiğenisin diye sans özel kolay görev seçmeyicek yani."
"Peki sizin ilk göreviniz nasıldı?"
"Hmm benim görevlerimin amacı hep ayni birisini öldürmek ama yakalanmamak zordu. Ilk görevim..Zor olduğu kadar kolaydı. Ilk görevim: Kendi egitmenimi öldürmekti. Eğitmenim babamdı. Öz değildi ama hem eğitmenim hem de bir babaydı bana. Görevler zordur bazen."
"Bu yüzden taş kalplisin.." dedim dudağımın altından.
"Pardon?"
Artık içimde tutamıyordum. Me düşünüyorsam onları bağırmaya başladım.
"BU YÜZDEN TAŞ KALPLISIN DIYORUM! ANLAMALIYDIM ZATEN BU YÜZDEN BENIM BURAYA HEMEN UYUM SAĞLAMAMI BEKLIYORSUNUZ! BEN SINIF ARKADAŞLARIMIN GÖZÜMÜN ÖNÜNDE SİLAHLA VURULMASINA ŞAHİT OLMAKLA YETİNMEDİM! VURULDUM BEN! ÖLÜCEĞİMİ SANDIM! BU KADAR ŞEYDEN SONRA HİÇ BİRŞEY OLMAMIŞ GİBİ DAVRANMAMI MI BEKLİYORSUNUZ?!"
İkiside cevap vermedi. Ondan konuşmama devam ettim. "SEN BİR GÖREV İÇİN EĞITMENİNİ ÖLDÜRDÜN! İŞTE O KADAR ACIMASIZ BİR VARLIKSIN! GÖREVSE GÖREV?! KENDI DUYGULARIN YOK MU KARŞI CIKACAK?!"
"Zor seçimler vardır Nicolas. İkisi de bizi tatmin etmez. Onu öldürmesem başarısız olucaktım. Basarisiz olmanın da bir bedeli vardır. Sakin ol.. Nicolas. Düşün iki kişinin ölümü mü yoksa bir kişinin mi?" Bu konuşma babamla yaptığım konuşma'nın aynısı resmen..
"Özür.. dilerim. Aniden.. bağırdım."
"Bir gün sende zor seçimler yaptığında anlıyacaksın Nicolas. Bu yüzden üzerilerine gidilicek bir durum yok tamam mı?"
"İyi bir seçim yok yani?.."
"O zamanlar için görevi yapmak iyi bir secimdi. Sizden daha genctim. Görevi bana Drew üstlerin verdiği mektupla iletti. Kendisi de ne verdiginden haberi yoktu.3 günüm vardı. Bir kaç gün kendimi kötü hissetdim. Belki de görevi yapmamak daha iyidir diye düşünmüştüm..ama kardeşimi ve diğer kişileri yalnız bırakmak bencillik olurdu. Ajanlık ve suikastçılıkta duygular'ını değil, beyin'ini kullanman gerekir"
Değer verdiğin bir şey için kendini feda etmek gibi ifadeler bana çok uzak..
"En son günde kendimi hazır hissetdim. Onu bu binanin ardındaki ormana piknik için götürdüğümü söyledim. O zamanlar ergen gibiydim. Ben de ona atarlanip sinirlenirdim. İyi anlasmak istediğimi düşünmüştü. O yüzden benle geldi. Onu zehirledim. Yavaş yavaş ölmesini bekledim. Tabiki başardım ama en zoru herkese açıklamaktı. Özellikle de Jake'e açıklaması..Babamla en iyi anlaşan oydu. Hep uyum sağlayıp mutlu olabilirdi. Hala öyle yinede. Onu kendimin öldürdüğünü soylemekte zorlandım" Jake ben yokken fazla şey yaşamış ama hiç yansıtmıyor cidden. Böyle insanları anlamıyorum.
"Jake'in üzüldüğü nadir anlardandi. Bebekliğini falan saymazsak.. Ağladını ilk defa gördüm. Yine de bana hiç kızmadı. Beni anlamaya çalıştı. Şu an ise onun tek ailesi benim. O yüzden en zor görevlerimde bile hayatta kalmaya çalıştım. En azından cidden aile diyebilecek arkadaşları falan olmadan rahatça ölemem."
Jake ailesini kaybederken anlayışla karşılamaya çalışmış.. Ben ise hiç sorgulamadan kendimi 1 hafta odama kilitlemiştim. Jake insanlara nasıl bu kadar güveniyor? Ben daha babama bile güvenemezken.
"Her neyse. Ilk goreviniz benimki gibi olmayacak ama her an böyle zor durumlar için hazırlıklı olmanız gerek. Bencil olmak başkalarını da zarara sokar. Bu dersi çıkarın."
"Özür dilerim.. Böyle yaşandığını bilmiyordum-"
"Sorun değil. Belki de ben de temastan korkman yüzünden fazla üzerine gitmişimdir."
"Şey...Benimki bu kadar ağır değil tabiki- Sadece eski sevgilim..Bana..Yani nasıl anlatırım bilmiyorum ama tecavüz etti. İnandırıcı gelmiyor belki ama evet. Beni rahatsiz ediyor dokunuşlar. Kadınlardan bu yüzden korkuyorum.."
Biraz sessiz kaldı sonra gülmeye başladı.
Şaşırdım. Neresi komikdi ki bunun? "Ha?"
"Her sana dokunan o anlamda dokunuyor falan mi saniyorsun? Hatta ben kulağına fisildadim diye panik atak gecirdin. Sana o anlamda bakicam mi sanıyorsun??" Dalga geçerek gülmeye devam etti.
"Hayir--"
"O zaman sorun yok demektir. Sen bir insansin cinsel bir obje değil. Herkes seni öyle görmüyor. Hadi artık evlerinze ufaklıklar."
Uzaklaştığı an içimde tutamadım ve söyledim. "Ona tam sepmati duyacağım anda herşeyi bozuyor--"
"Anlamıyor musun? Amacı bu zaten" Nathan sonunda konuştu.
"Ne demek amacı bu?"
"Senin ona bağlanmanı istemiyor. Eğer bir gün ona saldırman gerekirse üzül istemiyor. Hikayesini iyi duydun. Aynı şeyi yaşamanı istemiyor. Neyse ben gidiyo rum. Görüşürüz." Nathan bana duygsuz gelmişti ama anlaşılan duyguları benden daha iyi anlıyor.
"Görüşürüz."
Çantamı alıp eve doğru gittim. Bu olay kendimi sorgulama neden oldu. Hep başkalarının sorun olduğuna inanırdım. Ya sorun ben isem?
|
0% |