Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Diyarın Gizemi

@ilgin_yazarr

Diyarın dört bir yanındaki krallıklar bir araya gelmişti.

Nedeniyse ezelden belliydi. Bir lanet vardı diyarda. Yıllar önce aşağılayıcı bir şekilde idam ettirilmişti tehlikeli siyah kana sahip bir seri katil. Siyah kana sahip son kişi derlerdi hep ona. Korkardı tüm diyar ondan çünkü siyah kana sahip birinin ne kadar tehlikeli olduğunu bilirlerdi. Bu yüzden bir gün siyah kan taşıyıcısının en yakın arkadaşı krallıklarla anlaşır. Onu size götüreceğim diye. Taşıyıcıya yalanlarla kandırıp onu krallığın önüne bırakmış. Taşıyıcı ise o andan sonra tek kelime etmemiş. Dili lal sanmış görenler. Ağlamak istemiş gözünden tek damla gözyaşı düşmemiş.

Rüyayla kabusu ayırt edemez olmuş. Hayatta güvendiği tek kişi ona ihanet etmiş. İstese diyarı yakıp yıkacak güce sahip taşıyıcı kaçmaya çalışmamış idamından. Kendi adımlarıyla gitmiş boynuna dolanacak urgana. Fakat bir rivayete göre taşıyıcı o gün bir şeytanla anlaşma yapmış. Demiş ki “Sen benden gücümü al, hayatta sahip olduğum tek şey olan gücümü al benden ama bir taşıyıcı daha gelsin diyara. O siyah kan taşıyıcısı güçle lanetlensin. Benim intikamımı kıvrak zekası ve kimsenin sahip olamayacağı gücüyle alsın. Güvenmesin. Sevsin ama güvenmesin. Benim hatama düşmesin. Canı çok yanar bilirim.”

Şeytanda bu güce karşılık teklifini kabul etmiş. Bu rivayet yıllarca diyarda dolanmış fakat kimse ciddiye almamış ta ki şu an öldürülmüş olan bir kahinin “Siyah geri geldi.” Diye ortalığı ayağa kaldırmasına kadar. O gün herkes buz kesmişti. “Nasıl?” diyorlardı. “Siyah kanın bir taşıyıcısı daha mı var?” yutkunamıyorlardı. Korkuyorlardı. Siyah’tı o. Kimsenin sahip olamayacağı güce sahip Siyah.

Şu zamana kadar şeytanla anlaşma yapmaya kimse cesaret edememişti. Onun soyu dışında.

&

Uyuduğum güvenli mağaradan yavaşça çıktım. Derin bir nefes aldım atıma ilerlerken. Burada daha fazla kalamazdım. Dün yeterince oyalanmıştım. Araştırma yapmalı ve buradan ayrılmanın bir yolunu bulmalıydım ki daha nerede olduğumu bile bilmiyordum.

“Elfida.” Dedi o ses yine “Arkadaşlarında burada. Melis ve Serenay.”

Kaskatı kesildim. Nasıl?

Güneydeler. Krallığın ambarında. Hala olanların farkında değiller. Bünyeleri boyut değiştirmek için güçlü değildi, senin kanın daha önce buraya geldi o yüzden sen hemen uyandın. Öğlene ancak uyanırlar o zamana kadar onları bulmalısın.”

Benim kanım daha önce ne? Ama ben hiçbir şey anlamadım. Kanım buraya daha önce gelmiş miydi? Bu cümlenin anlamını bulmam için sanırım önce diyarı keşfetmem gerekiyordu. Derin bir nefes soludum şaşkınlıkla hala diğerlerinin nasıl buraya geldiğini anlamamıştım ama sorun değildi tüm cevapsız soruları teker teker bulacaktım. Her şey sıraylaydı. Önce krallığı bulacaktım sonra kendi dünyamı her şey sırayla. Atıma binmeden önce üzerime lacivert korsesi olan içinde beyaz ipek bir elbise olan giysiyi geçirdim. Onun üstüneyse lacivert pelerini taktım. Siyah saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım. Hemen sonra siyah çantamı sırtıma geçirip beyaz atıma bindim. Sanırım bu atla uzun bir süre geçirecektim. Bir isim vermeliydim ona. Tüylerini okşadım beyaz ipeksi dokusunu. Gülümsedim. “Beyaz olsun mu senin adın?” Birine göre çok saçma gelebilirdi bu isim ama bana göre güzeldi, anlamlıydı bana göre. Atımın dizginlerini kavradığım gibi çektim. Atım koşmaya başladığında onu çarşının olduğu yere yönlendirdim. Oradakilere sorabilirdim krallığın ambarının nerede olduğunu.

Çarşıya vardığımda satıcılardan birine doğru yanaştım. “Merhaba, krallığın ambarı nerede biliyor musunuz acaba?”

Bana doğru döndü siyahi tenli insan vücudundaki değişik yaratık. Dişlerinin arasından “Büyücülerle konuşacak bir şeyim yok hemen def ol, kaltak!” diye bağırdı.

Etrafı siyah görmeye başladım. Kollarımda açığa çıkan siyah damarlar gözüktü. Gözlerim direk adamı buldu.

“Duyuyor musun, sürtük!”

Hala bağırıyordu. Ani bir hareketle adamın bileğini tutup dükkanının arkasına çektim. Bu sırada adam gözlerini irileştirdi. “Sen beni nasıl buraya getirdin. Küçücük bir şeysin nasıl bana gücün yeter!”

Gülümsedim, dudaklarımın siyaha büründüğünü hissettim. Gözlerim kısıldı. “Tekrar et.” Dedim sakince.

“Ne!” dedi adam hala şaşkınken. Koca bir kahkaha attım bu onu ürküttü. “Sen deli falan mısın? Git başımdan başka birilerine sar deli büyücü.”

“Tekrar et!” diye yineledim kendimi gülümsemem derinleşirken. Gözlerini devirdi adam ve yanımdan geçmek için hareketlendi. “Eğer deli bir büyücü olmasaydın belki seninle eğlenebilirdik.” Dedi geçmeden önce beni süzerken.

Kiriklerimin üzerinde siyah damarlar çıktı. Bakışlarım körleşti. Botumun arasındaki hançeri ani bir refleksle çıkardığım gibi profesyonel bir şekilde adamın kalbine doğru attım. Acı dolu bir çığlık duymayı bekledim fakat bu olmadı. Adamın çığlığı botumun arasından ayaklarıma girerek vücuduma yayıldı. Adams saniyeler içince sessizce öldü. Sakince kalbindeki hançeri söküp yere attım. Ne olduğunu çözemedim kanlı hançer yerde kendi etrafında döndü ve durdu. Hançere doğru adımladığımda gördüğüm şeye inanamadım. Kanlı bir S harfi vardı.

Hançer kendi kendine bir S harfi yazmıştı. O an siyah bakan gözlerim durağanlaştı. Damarlarım normale döndü. Zihnim bulanıklaştı.

Yaptığım şeyi idrak ettim.

Kanım donmuş bir şekilde yerdeki cesede ve S harfine bakakaldım.

Aptal mısın? Derhal boş dükkanın lavabosuna gir ve eline yüzüne bulaşmış o şerefsizin kanını temizle.”

Bana emretmeyi kes! Olanları algılayamıyorum beni anlamıyor musun? Ben sırf bir küfür duyduğum için birinin canını almam. Ne olduğunu anlatmasam adım atmam.

Kes şunu. Biri seni yakalarsa daha başlamadan biter her şey!”

Hareket etmediğimde sertçe yutkunduğunu işittim.

“Pekala sen kazandın. Siyah’ın gelişini duyurmak için kontrolünü kaybetmeni sağladım. Şimdi yürü!”

Dehşet içinde yutkunurken sesi tekrar işittim. “Şoka girmenin sırası mı amına koyayım? Küfür ettiriyorsun bana burada. Yürü hemen. Ha bu arada parmak izini kafana takma Siyah’ın parmak izi olmaz.”

Bembeyaz kesilirken zorlukla hareket edebildim. Hemen ilerideki hançerimi alıp ölen adamın dükkanına arka kapıdan girdim ve kimse görmeden lavaboya girdim. Hızla ellerimdeki kanı yıkadım ve aynı şekilde hançeri de. Sonra aynaya baktım. Gözlerimin irice açılmasına engel olamadım her geçen saniye daha da dehşete uğruyordum. Yüzümün her tarafı kan içindeydi ve gözlerimde lavaboya bulaşmış kana bakarken oluşmuş zevk ve tutku mide bulandırıcıydı. Kana olan açlığını gidermeye çalışan bir canavar gibi bakıyordum. Bundan nefret ettim. Nefes alış verişlerim hızlanırken aynaya bakmadan yüzümü kan kokusu kalmayana kadar ovalayarak yıkadım ardından ellerimden etrafa sıçrayan kanları sildim. İz bırakmamalıydım.

İz bırakmamalıydım.

Ne diyordum ben? Birinin canını aldım sırf Siyahın gelişini duyurmak için ve vicdan azabı duyup teslim olmak yerine soğukkanlı bir katil gibi iz bırakmamalıydım mı diyorum? Bu çok bencilce idi. Birinin hayatını kararttım ben boş yere ve hala kendi hayatımı kurtarmanın derdindeydim. Bu hisle nasıl yaşayacaktım?

Ayrıca… O buna bir son vermeyecekti. Benim bedenimde bir sürü cinayet işleyecekti ve ben bunun acısıyla yaşamaya devam edecektim.

Zihnime düşen bir çok düşünce ve kan dondurucu birden fazla sonuç. Siyah gözlerim tekrar aynaya baktı. “Ne diyorsun? Bu kan dolu oyunu başlamadan bitirelim mi?”

Buz gibi çıkan sesim bana bile yabancı geldi. Aynadaki aksim tehlikeli bir şekilde gülümsedi. Bunun ne demek olduğunu biliyordum. Birinin seni yönetmesine izin verme ve bu işi başlamadan bitir diyordu. Kahkaha attım. Kan dolu piyesler sadece benden sorulurdu. Güçle lanetlenmiş birini kimse yönetemezdi. Buna izin vermezdim.

“Bekle!” diyordu beni yönetmeye çalışan ses “Aklından neler geçtiğini biliyorum sakın buna kalkışma.”

Sesinde işittiğim güçlü korku kanımı karıncalandırdı. “İpler kimin elinde söyle!”

Cevap gelmedi. Kahkaham soğuk duvarlarda yankılanırken sağ elimdeki hançeri boynuma dayadım ve ani bir şekilde ciddileştim. Gözlerim siyah bakmaya başladı. Dudaklarım siyahlaştı, damarlarıma bir güç doğdu. “İpler kimin elinde sahtekar?”

Yutkunduğunu işittim ve onun bu korkusu bana insan üstü bir zevk verdi. “Senin!” diye atladı hemen “İpler senin elinde hemen bırak o elindekini.”

Elimdeki hançeri soğukkanlılıkla boynumdan çekip aşağıya indirdim. “Bir daha iplerin kimin elinde olduğunu unutma yoksa Siyah’ı kontrol altında tutmayı keser ve senin üzerine salarım. Siyah’ın neler yapabileceğini bilmelisin sahtekar. Sakın bunu unutma.”

Yutkunduğunda korkudan titrediğini hissediyordum. Gülümsedim tatlıca ve gözlerim normal bakmaya başladı, zihnimin pususu netleşti. Derin bir nefes aldım ve lavabodan çıktım. Lavabodan çıktığımda ön kapıdan çıkarak atıma bindim ve oradan uzaklaştım. Arkamda bıraktığım çığlık sesleri, yardım çağırıları kulaklarıma tatlı bir melodi gibi geldi. Kalbim huzurla dolu. Kendimi tanıyamıyordum, beş dakika önce suçluluk hissiye yanıp kavrulurken şu an hissettiğim huzurun başka bir açıklaması olmazdı. Burası ruhuma iyi gelmiyordu. Benim bile anlayamadığım içimdeki kana aç o canavar her geçen saniye zihnime sızıyor bana gerçekte kim olduğumu fısıldıyordu. İntikam diyordu, sen diyardaki herkesten daha güçlüsün intikamını al diyordu. İçindeki o öfkeyi kullanarak her yeri yangına ver diye kinle fısıldıyordu. Sen bir ölüm makinesi olmak için yaratıldın onlara istediklerini öyle bir ver ki seni aşağıladıkları bir saniye bile olmasın diye boğazı yırtılırcasına bağırıyor Siyah’ın kim olduğunu tüm diyara hatırlat diye kendini parçalara ayırıyordu.

Ruhum bunu istiyordu, Siyah kimliğine bürünmek için her şeyi yapabileceğini söylüyordu fakat beynim ve mantığım ona izin vermiyordu. Bir yanım hala Elfida Asena’ydı ve Elfida Asena gücünü masumlara karşı kullanmazdı. Siyah’ın unuttuğu bir şey vardı siyah kan hala Elfida Asena’nın vücudundaydı. Siyah Elfida Asena’ya mahkumdu ve bunu kabullenemiyordu. Onu duymuyordum görmüyordum fakat damarlarımda akan o kan bana mahkum olduğunu ve bundan nefret ettiğini hissettiriyordu.

Kanından bahsetme Elfida yeter! O sinirleniyor ve onun sinirini tahmin dahi edemezsin!”

Ah o aptal eski taşıyıcı mı sinirleniyor yoksa damarlarımda akan kan mı sahtekar dürüst ol. Damarlarımdaki kan gücümden zevk alıyor ama eski taşıyıcı kıskançlıktan kuduruyor. Tek bir hamlemle gücünü verdiği o kişinin kendini yok edebilme şansına sahip olması onu kinlendiriyor. Zamanında verdiği karardan şüphe duyuyor.

“Elfida Asena! Kes şunu. Lanet zekan neden cinayet işlerken çalışmıyor?”

Güldüm. Siyah’ın zekası sadece Elfida’nın izin verdiği kadar çalışır ve Elfida masumlara zarar vermez. Fakat işler kendi çıkarlarına gelirse Siyah’ın zekasını öyle bir kullanır ki eski taşıyıcı bile dumura uğrar.

Bunlar çok büyük sözler Elfida.”

Siz nasıl büyük oynanır görmemişsiniz sahtekar. Ama göreceksiniz bir gün canım gerçekten yandığında Siyah’a izin vereceğim işte o zaman göreceksiniz Elfida’nın gücünü.

&

Melis ve Serenay’ın yerini yoldaki büyücülere sorarak bulmuştum şu an ambarın önündeydim.

Bünyeleri tahmin ettiğimden daha zayıfmış yarına ancak uyanırlar, Elfida.”

Derin bir nefes aldım onlar uyanana kadar barınacak bir ev tutabilirdim. Hala fazlasıyla param vardı. Fakat uzun süre yetmezdi. Burada kalacağımız süre boyunca bir iş bulmalıydık. Her neyse önce bir ev tutmalıydık geri kalan kısımları kızlar uyanınca planlardık. Derin bir nefes alarak atımla krallığın yakınlarda bir hana gittik. Handa bir haftalığına bir oda tuttuktan sonra baygın kızları gizlice odaya götürdüm ve arkalarından kapıyı kilitleyip handan çıktım. Araştırma yapmam lazımdı. Buradan en kısa zamanda gitmek için araştırma yapmalıydım. Yutkunarak siyah saçlarımı açtım ve pelerinimin kapşonunu kafama geçirdim. Kaybedecek zamanım yoktu, hızla atıma atlayıp diyarda kısa bir gezinti yaptım neyin nerede olduğunu aklıma kazıyarak. Ardından sarayın tam önünde durdum. İçerideki kargaşaysa dışarıdan bile fark edilebilir cinstendi. Dudağımın kenarı kıvrıldı. Benim gelişim yapmıştı bu kargaşayı. “Siyah…”

Ah Siyah. Sen tahmin ettiğimden daha güçlü ve tehlikelisin. Krallığın kapısından girdim, korumalar azalmıştı onları atlatmak zor olmamıştı.

Asıl korumalar kral ve kraliçenin yanındaydı. Çok eğlenceli olacaktı! Kıkırdayarak başımı biraz daha yere eğdim ve pelerinimin başlığını olabildiğince kafama doğru çektim. Bu sırada siyah saçlarımın hepsini kapişnomun içine sıkıştırmıştım. Beni gören biri saçlarımın ne renk olduğunu dahi bilmeyecekti. Pelerinimin önünü düğmeleyerek kabarık elbisenin içindeki fiziğimi de olabildiğince gizledim. Şu an vampir, büyücü, kahin, cadı, şeytan bile olabilirdim fiziğimden kimse ne olduğumu çözemeyecekti. Derin bir nefes aldım. Küçük bir oyundan zarar gelmez.

Atımı sarayın önüne bağladım, hemen ardından saraya kolayca sızdım. Zor olan buradan sonrasıydı. En çok koruma olan yer bariz ki kral ve kraliçenin odasıydı. Histerik bir kahkaha kaçtı dudaklarımdan fakat kahkaham sese dönüşmedi ruhuma hapsoldu o adamın çığlığına olduğu gibi. Yavaş adımlarla o odanın önüne geldim. Korumalar hızla bana kılıçlarını doğrulttuğunda dudaklarımı büzdüm saf saf. “Ama beyler olmaz ki böyle. Sadece krallıkta çalışmak istiyorum kralla görüşebilir miyim?”

Yüzlerindeki ifade yumuşarken kılıçları hala yerli yerindeydi. “Maalesef. Kral ve Kraliçemiz şu an fazla meşgul.”

Dudaklarım daha da büzüldü. “Biliyorum, cinayetten ve Siyah’tan haberim var aslında bende onun için gelmiştim. Belki yardımım olur diye düşünmüştüm.”

Adamın yüzünde alaylı bir ifade belirdi. Ah hayır bunu yapma hafife alma işte beni. Sonra her şey bitiyor ben suçlu oluyorum! “Merak etmeyin çok bir kayıpları olmaz. Temizlik yaparak Siyahı bulmalarına yardım edemezsin ya.”

Siyah derken sesinde oluşan tedirginlik çok hoştu. Sahte bir şaşkınlıkla havalandırdım kaşlarımı. “Bir kahine ihtiyaçlarının olacağını düşünmüştüm . Eğer dediğiniz gibiyse gideyim ben…”

Yüzündeki alay öyle büyük bir hızla yok oldu ki ben bile anlayamadım. Gözleri irileşirken telaşla atıldı. “Uzun zamandır bu topraklarda kahin doğmuyordu şaşırdım. Hatamı mahzur görün efendim siz isterseniz kralla konuşun ben çekileyim izninizle.”

Adamları yana doğru kayarken kapıyı açtılar. Bu çok eğlenceli olacaktı. Yüzüme utangaç ama bir o kadar da kendinden emin bir ifade yerleştirdim. Kral ve kraliçe beni fark etmeden odanın içinde morarmış gözler kırmızı bir suratla ellerindeki belgeleri inceliyor ne yapacaklarını tartışıyorlardı.

Kapıya yapmacık bir şekilde vurdum. Bakışlar bana döndüğünde gülümsedim hevesli bir öğrenci gibi. Bu sırada koruma kısa bir açıklama yaptı. “Efendim uzun yıllar sonra bir kahin geldi. Size yardımcı olmak istiyor.”

Kral ve kraliçe şaşkınlıkla yutkundu. “Bir kahin ha?” gelişi güzel bir şekilde süzdü beni “Hem de genç bir kahin. Uzun zaman sonra duyduğum en güzel.” Duraksadı. “Hatta duyduğum tek iyi haber.” Bakışları korumaya döndü. “Ve sen Fernando bana bir kahin getirdiğin için ödüllendirileceksin.”

Buradaki isimler Türkçe değildi doğal olarak.

Sonra bana döndü kral bir mücevhere bakıyormuş gibi parlayan gözleriyle. “Küçük kahinimizin adı neymiş bakalım?”

Siyah adı.

“Elfida.” Dedim başımı dikleştirirken. “Elfida Asena efendim.”

“Hoş geldin Elfida. İsmini bu taraflarda hiç duymamıştım nereden geldin.”

Buradaki hiçbir yeri bilmiyordum ama sorun değildi buraları çok iyi bilen birini tanıyordum. “Sen bana güvenerek niye bir şeye kalkışıyorsun ki?”

Bıkkın sesi kulaklarımı doldurdu. “Pekala. Elfindiya’dan geldiğini söyle. Bu tarz isimler oralarda çoktur. Fakat bir daha sana yardım etmeyeceğim bana güvenerek hayatını riske atamazsın Asena.”

Tatlı tatlı gülümsedim. “Elfindiya efendim”

Gülümsedi hafifçe “Pekala kahin işaretini görebilir miyim?”

Gülümsemem sekteye uğrayacakken hızla ifademi düzelttim. “Tabii.”

Hey! Sesin sahibi orada mısın? Bu arada söylemeden edemeyeceğim hayatımda duyduğum en etkileyici sese sahipsin.

Siktir oradan. Tövbe estafullah Tanrı mıyım ben olmayan işareti yaratıyım. Bana güvenme demiştim.”

Kral bana hadi dercesine bakınca içimden bir küfür savurdum. Beni şu durumdan kurtar.

Bir süre cevap gelmedi.

“Hadi yine şanslısın ilk Siyah’ın ölüler diyarında tanıdığı bir iblis varmış ondan yardım alarak geçici bir halisinasyonla işaret varmış gibi gözükmesini sağlayacak. Bileğini aç.”

Bileğimi krala doğru uzattım pelerinimi sıyırarak. Kralın gözleri ışıldadı, yüzüne renk geldi adeta. “İnanamıyorum yıllar sonra gerçek bir kahin…”

Bileğimi tekrar eski haline getirerek çektim. “Size tüm bildiklerimi anlatmaya hazırım kralım fakat öncesinde sizden bazı isteklerim olacak.”

Kral hızla başını salladı. “Dile benden ne dilersen genç kahinim!”

Tam bu sırada kapı çalınarak açıldı. Arkama dönmedim fakat kralın bakışları kapıya dönünce gülümsemesi genişledi. “Karun, oğlum! Geldin demek. Bak seni kimle tanıştıracağım.”

Karun adlı adamın sertçe nefesini vermesini işittim. “Siyah geri gelmiş baba. İntikamını alacak hepimiz öleceğiz, böyle bir zamanda mutlu olamazsın. Başımızda o kadar dert var ki!” erkeksi sert sesi odada yankılandı. Yorulmuştu sesinde yorgunluk vardı.

Kral memnuniyetle bana baktı. “O Siyah sorununu hallettim sen merak etme oğlum. Genç bir kahinimiz var artık.”

Sessizlik odaya hücum ederken kral beni omuzlarımdan tutup prense döndürdü. Bir daha bana izinsiz dokunursa tüm parmaklarını teker teker koparıp götüne sokarım.

Pelerinimin altından siyah gözlerle baktım karşımdaki uzun boylu adama. Prens babasına benzemiyordu. Yakışıklıydı, sert yüz hatları erkeksi bir hava katıyordu. Siyah saçları özenle taranmıştı. Üzerindeyse siyah bir takım elbise vardı. Takım elbisenin kolları kasılmıştı kaslarından. Yaşı yirmi beş ya vardı ya yoktu.

Duygusuzca bakarken yutkundum. Elimi uzattım. “Merhaba, Elfida Asena.” Gözleri kan kırmızısı uzun tırnaklarıma kaydı. Kaşları belli belirsiz çatılırken elimi sıktı. “Merhaba, tanıştığımıza memnun oldum. Bendeniz Prens Karun Kılıç.”

Kaşlarım havalanırken elimi çektim. “Memnun oldum.”

Değişik bir enerji soluyordum ve bu enerji hiç hoşuma gitmedi.

“Karun diyardaki en zeki yaratıklardan biri, Elfida. Onunla konuşurken asla açık vermemelisin biliyorum sende çok zekisin güç ve zekayla lanetlendin fakat diyara yabancısın diyarı tanı ondan sonra atağa geç, Elfida.”

Soluduğum enerji rahatsız etmeye başladı. Anlamıyordum soluduğum şey neydi?

Ah Elfida. Diyara hem bu kadar tanıdık hem de bu kadar yabancı olman çok kötü. Etrafını sarmış ölü ruhlar var şu an, onların enerjilerini soluyorsun. Ölü ruhlar bir tek Siyah’ın kanına gözükür. Kendi gücün hakkında bilmediğin çok şey var bunları sana anlatacağım.”

Genzim yandı. Etrafımda soluduğum şey birere cesede mi aitti? Yutkunamadım nefesim kesildi.

“Korkmana gerek yok o ruhlar senin emrinde. Senden komut almadıkça harekete geçmezler. Sanırım senin tehlikede olduğunu hissettikleri için yanında bulunmak istediler. Onlara emir vermekten çekinme, Siyah kana ait herkes istediği kadar ölü ruhu kendine köle yapabilir. Ama bil ki bunu yapman demek kimliğini açık etmen demektir”

Nutkum tutuldu, kaskatı kesildim. Her şeye rağmen zarifçe gülümsediğimde sakinliğim beni dehşete soktu. Burası normal değildi, damarlarımda akana kan bile bana yabancıydı. Benim böyle güçlerim varsa diğerlerinin güçlerini düşünemiyordum. Burası güvenilir değildi. “Sizden isteklerimi kime bildireyim efendim.”

Dudaklarım benden bağımsızca hareket ediyordu sanki, bağımsızca. Damarlarımdaki kan karıncalanmaya başladı, bu bana huzuru hissettirdi sanki. Burada olanları anlamıyordum her şeyde farklı bir anlam vardı ve ben buraya çok acemiydim. Buraya çok cahildim.

“Sen Fernando’ya bildir isteklerini küçük kahin. Ayrıca eşyalarını toplasan iyi olur, bundan sonra sarayda bir odan olacak. Diğer krallıkların kahinimi öldürmesini istemiyorum.”

Bunu zaten tahmin ediyordum kimse elindeki bu gücü ortalığa atmazdı tam tersi gözünün önünde bulundurur hareketlerini incelerdi. Çünkü biliyordum burada hiç kimse aptal değildi. Burada kaldığım sürede hareketlerimi de inceleyeceklerdi. Açığımı kollayacaklardı, zayıf yanlarımı öğrenip onlara karşı yapacağım bir ihanette bel altı vuracaklardı. Aptal olan kimse tahtta uzun süre hayatta kalamazdı en kötü düşman krallıkların suikastçisi alt ederdi onu ve bu kral şu an tahttaysa her şeye rağmen hayatta kalmayı başarmıştı. Böyle birinin aptal olmasını bekleyemezdim. Böyle biri sırf durumu kötü diye birinin gelip ona esir olmayı kabul edeceğine inanmazdı. Önce işini sağlamlaştırırdı bu kahinin ajan olup olmadığını kesinleştirerek. Bir oyun dönüp dönmediğini çözerdi güvenmeden önce.

Samimi bir şekilde gülümsedim. “Tabii siz nasıl isterseniz efendim fakat benim iki arkadaşım daha var onları yalnız başlarına bırakamam. Onları da yanıma alabilir miyim? Gerekirse burada çalışırlar yardımcı olurlar. Aksi takdirde bu güzel teklifinizi reddetmek durumunda kalacağım.”

Bu bir teklif değil emirdi ve bunu bu odadaki herkes çok iyi biliyordu. İstese şuan korumalarını çağırır ve beni bir odaya kilitlerdi. Ona istediklerini söylemem için insan dışı işkenceler uygulayabilirdi fakat ikimizde safa yattık. Kral düşünmeye başladığında prensin kaşları çatıldı. Bu sırada odanın içinde olan Fernando “Kralım.” Dedi kendini tutamıyormuş gibi. “Niye dinliyoruz şu kızı. Kabul etmezse de etmesin türlü hareketlerle ona bildiklerini anlattırabiliriz.”

İşkenceden bahsediyordu. Vücudumdaki tüm kaslar gerildi. İstesem hepsini öldürebilirdim ama bu kimliğimi ifşa etmek olurdu.

“Elfida diyara geleli bir gün oldu. Tüm belalardan uzak durup gözlerden ırak olmalıydın hata ettin Elfida. Ve şimdi hatanın sonuçlarına katlanacaksın. “

Siktir oradan onlara Siyah’ın kim olduğunu gösterebilirim.

“Delirdin mi? Bu senin sonun olur ve sen bunu benden bile daha iyi biliyorsun.”

Sessiz kaldığımda prens daha çok kaşlarını çattı ve krala döndü. “Baba. Belki Fernando haklı olabilir fakat bir kadına şiddet uygulayacak değiliz. Eğer zararı dokunursa bize işte o zaman yaparız gerekeni.”

İfadesizce bakarken “Ben buraya kendi isteğimle geldim ve istediğim zaman giderim. Bana yapacaklarınızın ardından rahat durur muyum sanıyorsunuz? Unutmayın ben sıradan bir yaratık değilim kahinim ve ağzımdan çıkan tek kelime sizin sonunuzu getirir. Halk durur mu sanıyorsunuz? Peki diğer krallıklar? Elinizdeki hazinenin sizin elinize geçtiğinde de hazine olduğunu unutmayın.” Dedim net bir şekilde.

Ortam buz keserken kendimden emin durmaya çalıştım. Korkuyordum, sözlerimi kaale alıp almayacaklarını kestiremiyordum ama kendimden emin bir şekilde gözükmeliydim. Ve bu çok zordu, kalbim kulaklarımda atıyordu.

“Elfida sakin olmalısın. Aksi takdirde Siyah damarların belirginleşecek. Sakinleş!”

“Pekala Fernando.” Diyen bir ses işittim. “Sen çıkabilirsin gerekeni biz halledeceğiz.”

Fernando krala bozulsa da belli etmeyerek dışarı çıktı. Bu sırada Kraliçe de varlığını hissettirdi “Kral.” Dedi keskin bir sesle. Net bakışları kralın üzerindeydi ve tehditkar bakıyordu. “Herhangi bir zararını görmediğim bir kadına zarar vermeyeceksin. Emin ol hayatını karartırım sevgilim.”

Kraliçenin kendinden emin sesi beni etkiledi. Kraliçenin de kralla aynı haklara sahip olması diyarda kadınların üstün olduğunu hissettiriyordu. Bilemiyordum belki de sadece sözlerinden etkilenmiştim. Tek hissettiğim bu değildi kral ve kraliçe arasında düşmanca bir tavır hissediyordum. Emin değilim.

Kral tehditkarca gözlerini kıstı. “Nasıl olacakmış o, sevgilim?”

Kraliçenin gözlerinin ardından karanlık bir parıltı geçti. “Başka bir kadının daha boş yere acı çekmesine izin verir miyim sanıyorsun, sevgilim?”

Bende buradayım amına koyayım. Sandığım kadar zeki olsaydınız bana koz vermezdiniz. Kral sertçe öksürerek benim varlığımı hatırlatmaya çalıştı fakat kraliçe zaten her şeyin bilincindeydi. Tehdit ediyordu kralı resmen. Hele bir zarar ver ben her şeyi anlatmıyor muyum? Deme şekli buydu sanırım. Bir kadına geçmişte zarar verdiği ve kraliçenin bu olaya tanık olduğunu anlamak için müneccim olmaya gerek yoktu ki amına koyayım, utanmayın yabancı yok isterseniz donunuzu açın.

İstersem bu cinayeti kanıtlayabilirdim hissediyordum damarlarımda akan kan söylüyordu bana bunu ama onlar benim güç ve zekayla lanetlendiğimi bilmiyorlardı sadece bu bilgiyle bile neler yapabileceğimi tahmin dahi edemezlerdi. “Bana ne olacak?” diye sordum dayanamayarak gözler bana dönünce kraliçe gülümsedi. “İsteğin kabul edildi, küçük kahin. Arkadaşlarında seninle gelebilir ancak yaptığınız en ufak hatada gereken yapılır bunu sakın unutma.”

Başımı salladım. “Elfidacım Fernando’ya söyle sana odanı göstersin isteklerini de bir kağıda yazıp Fernando’ya iletirsin o halleder. Şimdi çıkabilirsin.”

Ufak bir reverans yapıp odadan çıktım Fernando ise kapıyı dinlediği için sorgulamadan beni odama götürdü. Anahtarı bana verdiğinde yanımdaki iki odanın da arkadaşlarım için olduğunu söyledi. Anladığımı söyleyerek odama girdim. Beyaz tonlarında kraliyet temasıyla döşenmiş oda göz alıcıydı. Geniş odanın ortasında çift kişilik bir yatak duruyordu, yatağın sağ ve solunda beyaz tasarımlı bir komodin vardı üzerindeyse şık tasarımlı bir gece lambası duruyordu. Yatağın sağındaysa büyük bir balkon vardı. Girişin sağındaysa geniş bir banyo. Yatağın karşısında da türlü makyaj malzemeleriyle donatılmış bir makyaj masası vardı. Ve tabii ki bir dolap.

Derin bir nefes alarak direk banyoya girdim. Sarayı inceleyip eşyaları almayı daha sonraya erteleyecektim, yorgundum, kirliydim. Hızlıca küveti sıcak suyla doldurdum. Üzerimdekileri çıkarıp kirliye attıktan sonra küvete girip gül kokulu bir sabunu aldım elime. Siyah saçlarımdan başlayıp tüm vücudumu temizledim. İşim bittiğinde banyodan çıkıp beyaz dolabı açtım. İçerisinde kaliteli ipekten oluşan türlü türlü giysi ve iç çamaşırı vardı. Dolaptan beyaz tülden oluşan bir elbise ve elbisenin üzerine giyeceğim siyah straplez kadife elbiseyi çıkarıp yatağın üzerine attım. Aynı şekilde siyah pelerin ve iç çamaşırlarını da çıkardım dolaptan.

Kıyafetleri giydikten sonra boy aynasının önüne geçtim. Beyaz tül kollarımı sarıyordu, siyah elbiseyse göğüslerimin üzerinden başlayarak yere kadar iniyordu. Hızlıca siyah saçlarımı da tarayıp kuruttum ardından sıkı bir at kuyruğu yaptım. Odadan çıkmadan önce pelerinimin arasına hançer yerleştirmeyi de unutmadım. Çıktıktan sonra Fernando’ya haber vererek saraydan ayrıldım, kapıdaki atıma atladığım gibi hana sürdüm. Hana giriş yaptığımda üst kattaki odaya girdim.

Kızlar yeni yeni uyanıyordu. Sırt çantamı sırtıma geçirdim ve yatağa oturdum. Gözlerini ilk açan kızıl kraliçem oldu. Esneyerek gözlerini araladı ardından etrafına baktı ve kaşları çatıldı. Küfreder gibi bakıyordu. “Hay ben şansımın…” diye mırıldandı hırıltılı çıkan sesiyle. Sonra gözleri beni buldu. Üzerimdeki kıyafetlere baktı garip garip ardından yanında uyuyan pembe elbiseli Melis’e kaydı bakışları. “Ulan ben nasıl bir fantezinin içine düştüm.”

Dehşet içinde etrafa bakarken gülmemek için yanaklarımın içini ısırdım. “Gece öyle demiyordun ama hayatım.”

Yüzü kireç gibi kesilirken “Ne” diye bağırdı zorlukla.

“Ne yani o muhteşem gecemizi, orta çağ fantezimizi hatırlamıyor musun, bir tanem.” Çapkınca güldüm. “Gece çok iyiydi paranı birazdan vereceğim eğer onu dert ettiysen, güzellik.”

Rengi daha da atabilirmiş gibi attı. Buz keserken dehşet içindeydi.

Daha fazla dayanamayıp güldüm. “Merak etme sadece şakaydı, Serenay .”

Sözlerimle rahat bir nefes alarak kendini geriye doğru bıraktı. “Canımdan can gitti amına koyayım. Nasıl şaka lan bu?”

Gülümserken bende yanına uzan dım. Bir süre sessizlik oldu ardından jeton yeni düşmüş olmalı ki gözleri irileşerek doğruldu. “Biz en son düğünü basıyorduk sonra ne oldu hatırlamıyorum neredeyiz biz, Elfida?”

Derin bir nefes aldım ciddileşerek doğruldum. “Serenay, o gün abimin söylediklerini hatırlıyor musun? Benim hakkımda bir şeyler zırvalamıştılar.”

Başını salladı tereddütle. “Babanın bir şeyler söylediğini anımsıyorum, çok garipti.”

“Aynen işte onların söyledikleri zırvalık değilmiş gerçekmiş.”

Kafası karışık bir şekilde bomboş baktı. Kafamı salladım. “Şu an Türkiye’de değiliz önce bunu hazmet sen.” Alıştıra alıştıra söyleyecektim.

Bomboş baktı. “Ülke mi değiştirdik? Ben niye hatırlamıyorum oğlum.” Kafası karışık bir şekilde kızıl saçlarını karıştırdı.

Zorluyorsun beni Serenay.

“Çünkü o sırada hepimiz baygındık.”

“Nasıl bayıldığımızı sormak bile istemiyorum. Hangi ülkedeyiz?”

“Dünyada değiliz Serenay, başka bir diyara geldik.”

Bir süre bakıştık ardından gür bir kahkaha patlattı. “Senin mizahını bayılıyorum ya.”

“Serenay balkona çık ve bak herkes orta çağdaki gibi giyinmiş.” Dedim bıkkınca.

Gülüşü genişlerken ciddi olduğumu anlayınca yavaş adımlarla balkona çıktı. O an gülüşü soldu. Rengi kireç gibi attı. Zorlukla yutkundu. “Lütfen bana şu an bir dizi setinde olduğumuzu söyle, Elfida.”

“Detayları zamanla anlatacağım, Serenay. Şimdilik bunu hazmetmeye çalış.”

“Neyden bahsediyorsun Elfida? Bunu nasıl olabilir imkansız!”

Gözlerimi kapattım yorgunca. “Sana kıyafet vereceğim onları giy. Burada bu giysilere alışık değiller dikkat çekmemeliyiz.”

Gözleri dehşetle dolan kız balkonun demirliklerine yaslandı ve bir şeyler mırıldanmaya başladı, seçebildiğim kadarıyla “İmkansız bu mümkün olamaz. Aklımı kaçıracağım.” Diyordu.

Derin bir nefes alarak sırtıma taktığım çantayı kucağıma aldım. Geçenlerde aldığım elbiselerden siyah olanı çıkarıp yatağa koydum ve aynı şekilde pembe bir elbise de çıkardım çantadan onu da saraydan almıştım. “Serenay siyah olanı giy. Pembeyi de Melis giyer. Bir şekilde bizi saraya aldırmanın yolunu buldum. Oraya gideceğiz.”

“Sen ne saçmalıyorsun, Asena!” diye bağırdı öfkeyle “Öleceğiz. Buraya sıkışıp kaldık ne yapacağız? Hiçbir halt olmamış gibi kendi dünyamız dışında bir yerde mi yaşayacağız? Saçmalık. Benim küçük bir kardeşim ailem var. Bir hayatım, hayallerim ve biz tüm bunları görmezden gelip burada mı yaşayacağız? Sen aklını kaçırmışsın Elfida!”

Gözleri dolan kıza öylece baktım. Benimde hayallerim vardı ve benden hep nefret etmiş bir ailem. “Hayatta kalmaya çalışıyorum, Serenay.” Diye mırıldandım onun aksine sakince. “Aç kalmamak, barınacak bir yer bulmak ve kimliklerimizin belli olmaması için kıyafetler bulmak. Bunlar için çabalıyorum. Kendi dünyamıza dönmek için araştırma yapmalıyız ve ben siz baygınken araştırma yapabilecek en iyi yer olan saraya sızmanın bir yolunu buldum. Barınacak bir yer buldum Serenay. Bu yaptıklarım basit öylesine kolay şeyler değil.”

Sözlerim onu azda olsa yatıştırdı fakat hala sakin değildi. “Bilmiyorum Elfida. Bu dehşet verici olayı nasıl bu kadar normalleştirdin kendi zihninde bilmiyorum ve bu beni öfkelendiriyor. Bunu bu kadar çabuk kabullenmiş gibi gözükmen. Her şey normalmiş gibi dalgaya vurman öfkelendiriyor beni”

Dolan gözlerinden bir damlar yaş aktı. “Ya ailemi bir daha göremezsem düşüncesi bile beni parçalara ayırıyor ne yapacağız?”

“Bir yolunu bulacağız Serenay fakat önce tüm detayları bilmelisin. Şu an sadece üstün körü biliyorsun olayları. Detaylar çok kan dondurucu Serenay.”

O detaylar zihnimi durduruyor ve ben ne yapacağım bilmiyorum.

“Tamam.” Dedi gözlerini silerken. “Kıyafetleri giyeceğim ve detayları konuşacağız tabii Melis’te olayları henüz bilmiyor ona da açıklama yapacağız.”

“Ben sana açıkladım sende ona açıkla, sinirlerim bozuluyor sonra.” Dedim derin bir nefes alarak o ise sessizce onayladı beni ve kıyafetleri giydi. Siyah tülün üzerine giydiği göğüslerinden başlayan straplez beyaz elbise çok yakışmıştı. Kızıl saçları da açıktı. Tam o sırada Melis açtı gözlerini yavaş yavaş.

&

Saraydaydık, odalarımızda. Akşam yemeğinde kral bizi diğer aile üyeleriyle tanıştıracağından bahsetmişti. Bunun için şimdilik dinleniyor, olanları hazmetmeye çalışıyorduk. Olanları Melis’e de anlatmıştık. En başta inanmamış hatta gülmüştü her normal insanın yapacağı gibi. Fakat etrafı görünce dehşetle ağlamaya başlamıştı. Hatta çığlıklarla akıl sağlığının yerinde olmadığını tüm bunların bir halisünasyon olduğu iddialarından bahsetmişti. Melis Serenay’dan daha çok yormuştu. Çünkü onun hayalleri ve geleceği için çabaladığı şeyler insan üstü derecede yorucuydu. Karşılaştırmak ne kadar doğruydu bilmiyorum ama onunla aynı evde yaşadığımdan dolayı biliyordum çabasını.

Hayal kırıklığı tüm vücudunu esir almıştı. Yıllardır çabaladığı tüm şeylerin boşuna olduğunu ailesini sevdiklerini bir daha göremeyeceği düşüncesi onu harap etmişti. Büyük ihtimalle şu an odasında sessizce ağlıyordu. Detaylara gelecek olursak o ikisine de saraya sızmak için yaptığım plandan, kahin rolü kestiğimden bahsetmiştim fakat Siyah olduğumdan söz etmemiştim. Bu çok büyük bir şeydi anın şokuyla ağızlarından kaçırsalar gerçekten canımdan olurdum. Ve bunu göze alamazdım.

Derin bir nefes alarak beyaz dolabı açtım. Gösterişli bir akşam yemeğiydi ve güzel giyinmeliydim fakat daha ilk yemekten kralın temin ettiği kıyafetlerden giyersem her şekilde onlara muhtaç olduğumu düşünür beni ezerlerdi bunun için gelirken çarşıdan üç elbise almıştım. Bir otoritemiz olmalıydı. Onlara bağlı gözükürsek istediklerimi yerine getirmezlerdi. Geldiğimde dolaba yerleştirdiğim elbiseyi çıkarıp yatağın üzerin koydum.

Gösterişli, kaliteli bir elbise almıştım. Kızlara da aynı şekilde ve elimdeki tüm parayı bitirmiştim. En kısa sürede Fernando’ya istediklerimin listesini vermeliydim. Hızlıca elbiseyi inceledim. Beyaz bir tül vardı elbisenin içine giymemiz için tülün üstüne ise saten lacivert straplez bir elbise. Beyaz tül bol bir şekilde kollarımı saracak cinstendi. Elbiseyi üzerime geçirdiğimde şık görüntüsü hoşuma gitti.

Aynı hızla makyaj masasına kuruldum. Hafif bir allık ve rimel sürdüm. Siyah saçlarımı ise açarak dalgalandırdım. Bu sırada gözüm uzun zamandır kullanmadığım siyah yuvarlak çerçeveli gözlüğüme kaydı. O gün elbisemin cebindeydi. Derin bir nefes alarak gözlüğü takmayı reddettim.

Ayağıma ayakkabılarımın arasına hançerlerimi de yerleştirdikten sonra odadan çıktım. Kızlarda kapının önündeydi şimdi çıkmış olmalılardı. İkisi de çok şık olmuştu.

Gözlerim Melis’e kaydı. Kıpkırmızı mavileri her zamankinden ruhsuz bakıyordu. Yüzünden düşmeyen gülümsemesi geldiğinden beri yoktu. Sarı kısa saçları cansız gözüküyordu. Teni solmuştu üzüntüden. Derin bir nefes alarak yanımıza gelen Fernando’yu takip ettik. Üzülüyordum Melis için fakat elden bir şey gelmiyordu bende üzülüyordum.

Fernando bizi alt kata götürdü. Geniş salonun ortasında uzunlamasına bir masa vardı. Masadaysa bir tek kuş sütü eksikti. Masanın en ucunda kral yerini almıştı kralın hemen yanındaysa kraliçe vardı. Henüz kimse gelmemiş olmamalıydı. Sahte bir tebessümle reverans yaptım ardından rasgele bir yere yerleştim. Kızlar da benim gibi reverans yaptıktan sonra yanıma yerleşmişti. Sessizce derin bir nefes aldım burada bu konumda farklı bir dünyada olmak istemiyordum, içimde garip bir his vardı. Bu ortam normal gelmiyordu.

Düşüncelerim kavga ederek salona dalan bir çiftle kesildi. Uzun kahverengi saçlı genç kadın yanındaki genç yakışıklı adama keskince baktı. “Sen benim hiçbir şeyim değilsin! Ne demeye bana karışma hakkını kendinde görebilirsin?” Kadın çok sinirliydi. Adamında ondan aşağı kalır yanı yoktu. “Elena sen benim nişanlımsın istediğim gibi karışırım!”

Sinirden kıpkırmızı kesilen adam odadaki varlığımızın farkında değildi, kadında aynı şekilde. “Bu istekli bir nişanlılık değil, Karaca. Sen benim hiçbir şeyimsin. Bir kağıt dışında ortak yönümüz yok olamaz.”

“Karaca ve Elena zorla evlenecek yakında. Bu iki krallığı da müttefik yapacak resmi bir şekilde. Burada bunlar normaldir ancak Elena bu tarz şeylere baş kaldıran asi bir kadın bu yüzden bu düğünü engellemek ve işlerini zorlaştırmak için elinden geleni yapıyor.”

Ses, kısa bir açıklama yaptı bana. Bu sırada ikisi de bizi yeni fark etmiş gibi şaşkınlıkla soludu. “Kral.” Dedi Elena reverans yaparak. “Karaca’nın hatasını mazur görün. Bir daha tekrarlanmayacak. İzninizle geçebilir miyiz?”

Karaca Elena’ya ters ters baktı. İkisi de yerlerine geçti ardından. Bir süre, Elena ve Karaca’nın birbirlerine olan ters bakışları ve sessizlik içinde bekledik sonra kapı tıklatılarak açıldı ve içeri uzun bakımlı sarı saçlara sahip, şık bir kadın girdi. Kendinden emin yürüyüşü etrafa güçlü bir enerji yayıyordu. Kadın kaşlarını havalandırarak gülümsedi. “Umarım geç kalmadım, kral ve kraliçem.” Cırtlak ve ince sesi duruşunun aksine çocuksu geliyordu.

Kraliçe gülümsedi. “Sorun değil, Sarah.”

“Sarah’a dikkat et Elfida. Aptaldır ama kendi çıkarları için yapmayacağı şey yok.”

Sarah ufak bir reveransla yerleşti. Onun arkasından da kızıl saçlı bir kadın girdi kapıdan. Siyah gözleri en az benimki kadar keskindi. Gözlerinde herkese karşı bir nefret vardı sanki. Siyah tül elbisesi yerlerde sürünüyordu. “İyi akşamlar.”

“İyi akşamlar, Kayra.”

“Kayra, çok zekidir, Elfida. Onun yanında hata yapma sen anlamadan o anlar.”

Kayra yerine yerleştiğinde arkasından bugün gördüğüm prens geldi ve bir baş selamıyla yerine geçti. Hemen sonraysa arkasından birer kadın ve erkek girdi. Aralarındaki çekimi hissetmemek imkansızdı.

“Kadının adı Elzem, adamın adı da Karan. Bir takım olaylardan dolayı birbirlerinden nefret ediyorlar aralarındaki düşmanlık kralların düşündüğünden çok daha fazla.”

Gözlerim kısıldı. Burada bir Allah’ın kulu normal değildi. Gerçi bende normal değildim. Damarlarımda akan siyah kan bana gerçek kimliğimi nereye ait olduğumu her an fısıldıyordu. O an kapı açıldı ve içeri bir kadın ve üç erkek girdi. Diğer iki erkek arkadan gelirken kadın ve yanındaki adam birbirlerine kavga ettikten sonra küsen çocuklar gibi bakıyorlardı.bç

Sesin sahibinin güldüğünü duydum zihnimde. “Bu ikisi harika ya. Acaba yine ne için kavga ettiler de şimdi mızmızlanıyorlar.” Bir gülme sesi daha. “Kadının adı Minel, kralın tek ve en küçük kızı. Yanındaki ise Sirea krallığının prensi fakat iki krallık arasında anlaşmalar yapıldığı için sürekli git gel yapar buraya. Adı Kalender.”

Derin bir nefes aldığımda arkadan diğer erkeklerde yerleşti. “O ikisi Minel’in abileri. Tabii birkaç abisi daha var. Kaan ve Ateş şu an gördüklerin.”

Masada boş yer kalmadığında Kral boğazını temizledi. “ Hoş geldiniz, değerli ailem ve konuklarım.”

Bizi tanıtacaktı muhtemelen. Ama biliyordum verdikleri tepkilerden anlaşılıyordu kralın onları uyardığı. “Artık bir kahinimiz var. O da sarayda kalacak arkadaşlarıyla birlikte.”

Bakışlar bize döndüğünde sahte bir gülümseme belirdi dudaklarımda. “Elfida Asena.”

Yanımdaki kızlara döndüm kendilerini tanıtmaları için. Serenay mesajı anladığı gibi zarifçe gülümsedi. “Bendeniz Serenay.”

Melis ise ürkek bakışlarla. “Melis.” Dedi sadece.

Kral ve kraliçe masadakileri tanıttı bize ardından yemeğe başladık. Masadaki sessizlik rahatsız ediciydi. Önümdeki bifteği parçalara ayırıp ağzıma attım küçük bir parçadan.

“Baba.” Diyen bir ses işittiğimde kafamı kaldırdım. “Şu Kalender’e bir şey de. Yemekten önce kapımı kilitlemiş anahtarı da odamda bir yere saklamış onu bulucam diye geç kaldım zaten şimdi de arkamı döndüğüm an yemeğimi çalıyor!”

Minel bıkkınca şikayet ettikten sonra Kalender namusuyla oynanmış kadın gibi şokla elini kalbine götürdü. “Valla kuru iftira kralım. Kızınız gözüne kestirmiş beni illa kocam yapacağım Kalender’i diye. Burada namusumla oynamamış gibi birde iftira atıyor.”

Yalan söylediği barizdi ama kral bir şey demedi. Sanırım bu hallerine alışıklardı. Minel homurdanırken Kalender güldü. Keyifli haliyse ona ters ters bakan kızdırdığı kişinin abilerini görene kadar sürdü. Sertçe yutkundu Kalender. Bunu fark eden Minel ise abilerinden cesaret alarak Kalender’e dil çıkardı. Kalender tersçe bakarken mızmızlanan bir çocuk gibi dudaklarını büzdü. Ben silahlı çatışmaya düşeceğimi sanıyordum bu ortam ne amına koyayım?

Yemeğime tekrar dönecekken fark ettiğim şeyle duraksadım. Kaşlarım istemsizce çatıldı. Sarah’ın Karaca’ya olan duygu yüklü bakışlarını bir tek ben mi fark ediyordum? Gözlerim kısıldı, dikkatlice Sarah ve Karaca’yı incelemeye başladım. Sarah durgun bir şekilde Elena’nın yanına yerleşmiş Karaca’ya bakıyor ve kimsenin bakmadığına emin olduğu anlarda cilveyle gülümsüyordu. Karaca’ysa aynı şekilde herkes yemeğine gömüldüğü bir anda ona bakıyor zevkle dudağının kıvrılmasını sağlıyordu. Onlara baktığımı anlamasınlar diye yemeğime gömüldüm fakat aklım hala o ikisindeydi. Aralarında bir şey vardı ve Elena dahil hiç kimse bunu bilmiyordu. Fakat bu dikkatsizlikle fark etmeleri çok uzun sürmezdi.

Bunu öğrenmemse kendi çıkarlarıma yarayacaktı. Geçerli bir kanıt yakalarsam bununla onları tehdit edip istediklerimi yaptırabilirdim.

“Elfida. Sarah ve Karaca çok uzun zamandır birlikteler. Sarah çok kıskanç birisi ve her defasında Karaca’ya beni o kadından daha çok seviyorsun değil mi? Diye darlıyor. Elena’yı kıskanıyor. Sarah doyumsuz biri fakat kimsenin bilmediği ciddi sorunları var, o yüzden onunla uğraşma Elfida. Aptaldır ama kendi çıkarları için her türlü şeyi yapar.”

Sarah, şımarık bir saray prensesi dışında hiçbir şey değildi gözümde. Karaca’nın da ondan aşağı kalır yanı yoktu. Bir kadını kendi zevkleri için onurunu zedeleyemezlerdi. Bu işin anlaşmalı olması hiçbir şeyi değiştirmezdi. Birlikte olduğu kadına saygı duymak zorundaydı onu aldatamazdı. Karaca’da Sarah’ta doyumsuz, şımarığın tekiydi.

Ben kendi düşüncelerimle boğuşurken Elzem’in sesi dikkatimi ona vermemi sağladı. “Elimdeki bıçağı görüyor musun, Karan?” fısıltısı tüm masada duyuluyordu ama onun bunu fark ettiğini sanmıyordum. “İşte o gözlerini hemen şimdi çekmezsen bu bıçak birazdan senin gözlerine saplanmış olacak.”

Kafamı kaldırdığımda Karan’ın cüretkarca Elzem’in edepsiz yerlerine baktığını gördüm. Elzem’in tehditkar ve otoriter sesi onu yavaşça önüne dönmesi için yetti. “Bu kaçıncı boş tehdidin Gece’nin Hükümdarı?”

“Ben asla boş konuşmam bilirsin, Karan.” Dedi Elzem dişlerinin arasından büyük bir imayla. Karan’ın yüzü kasıldı. Gerildi. “Kes sesini, Elzem. Fazla olmaya başladın.”

Elzem onu takmadan yemeğine devam etti. Bu sırada kızları kontrol ettim göz ucuyla. Serenay yemeğini yiyor Melis ise bir yere dikkatlice bakıyordu. Gözlerimle baktığı yeri kontrol ettim. Baktığı yerde neden Ateş var?

Sorgulamayı kesmezsem bu iş bir yerlerimde patlayacaktı. Bu nedenle tekrar yemeğime döndüm.

“Elfida.” Diyen bir sesle duraksadım. Kafamı kaldırdım. “Elfida’ydı değil mi?”

Elena’nın sesi kulaklarımda yankılandı. “Evet, Elfida Asena.”

Başını salladı sakince. “Artık burada kalacaksan seninle konuşmak isterim, Elfida.”

“Zevk duyarım, Elena Hanım.”

Gülümsedi. “Elena yeterli, çekinmene gerek yok. Bizimle kalacağın sürede resmiyete lüzum yok. Uzun bir süre bizlesin gibi görünüyor ve bu sürede seninle tanışmak isterim. Yıllardır bir kahinle konuşmamıştım.”

Amaç belliydi: Ailesine zararı dokunup dokunmayacağımı anlamaya çalışacak ağzımı arayacaktı.

Beni bu kadar salak sanmaları damarlarımda can bulan kana hakaretti.

Tebessüm ederek tabağımdaki son lokmayı da yedim ardından birkaç yudum su içtim. Diğerleri de yemeğini yedikten sonra izin isteyerek kalktı. Bende kızların doyduğundan emin olduktan sonra müsaade isteyerek kalktım. Kızlarda peşimden gelirken üst kata çıktım. Odanın önüne geldiğimizde Fernando’yu gönderip kızları da alarak odama girdim. Serenay ve Melis boş boş bakarken derin bir nefes aldım. “Bakın ne olursa olsun güvende değiliz bu yüzden odanızı iyice kilitlemelisiniz.”

Makyaj masasının önündeki sandalyeyi alarak kapı kolunun altına yerleştirdim. Dışarıdan gelen biri kapıyı açamayacaktı. “Odanıza girer girmez bu şekilde sandalyeyi kapı kolunun altına yerleştirin.”

Ardından balkon kapısının önüne gelerek içeriden kilitledim kapıyı ve perdeyi kapattım. “Aynen bu şekilde perdeleri de kapayın. İzlenmediğimizden emin olmalıyız.”

Serenay kaşlarını çattı ister istemez. “Neden bu kadar gerginsin Elfida? Biz diyardaki sıradan yaratıklardan biriyiz. En azından herkes öyle biliyor. Şüpheli davranmadık. Kim bizi takip edecek ve izleyecek?”

İşlediğim o cinayette bir kanıt bulunduysa veya orada gözüktüğüm için şüpheli durumuna düştüysem işimi sağlam almalıydım. “Başka bir diyardayız, Serenay. Ne olacağını kestiremeyiz. İşimizi sağlama almalıyız.”

Mantıklı bulmuş gibi başını salladı. “Yorucu ve sarsıcı bir gündü. Yatıp uyuyun yarın konuşur bir plan yaparız.” Dediğimde ikisi de yavaşça odadan ayrıldı. Onlar gidince derin bir nefes alarak balkona çıktım. Gece kapamıştı tüm şehri. Sis kaplamıştı ayı. Yutkunduğumda bir süre manzarayı seyrettim. Ardından kalkıp siyah gecelik ve sabahlığı giydim. Siyah saçlarımı dağınık bir topuz yapıp makyaj masasına oturdum. Temizleme suyuyla makyajımı çıkardıktan sonra cam dolabın içinden bardak ve şarap çıkardım. Kırmızı şarabı bardağa koyduktan sonra yudumladım.

Bu sırada kapım tıklatıldı. “Gel.”

Yavaşça açılan kapıdan Elena girdi. Derin bir nefes çekti içine. “Seninle biraz konuşabilir miyiz?”

Kaşlarım çatıldı ister istemez. “Tabii. Bir sorun mu var?”

Yutkundu. “Yardımına ihtiyacım var Elfida.”

Loading...
0%