Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10.CD

@ilkaskimilkheyecan

Bir kaç adım geri gittiğimde çarptığım yatak geriye doğru kayarken gözlerimden dökülen yaşlar durmuyordu. Ne zaman durmuştu ki?

 

"Hayır.." diyerek başımı iki yana salladım. Yanlış biliyordu.

 

"Hayır.. haberlerde bile bizim evin görüntüleri çıktı. Bizim evi gösteriyorlardı." dediğimde çaresiz görünmem beni sinirlendiriyordu.

 

"Anlamıyor musun?" diyerek yanıma adımladı ve elini yavaşça omzuma koydu.

 

"Bu kaza diye kayıtlara geçmemiş, Bigem. Üzgünüm, gerçekten."

 

"Buna oradan bakarak emin olamazsın Umay!"

 

Umay derin bir nefes verdiğinde elini omzumdan çekti. İlk defa onunla bağırarak konuşuyordum.

 

"Bigem böyle yapma." diyen Barlas'a sinirle baktım.

 

"Ne yapmayabilirim? Ailemin öldürüldüğünü, bunun bir suikast olduğunu söylüyorsunuz! Benim ailemi, beni herkes severdi!" diyerek hıçkırdım. "Bizi neden.. neden öldürmek istesinler? Bunu anlamıyorum."

 

"Belli ki." Umay'ın bakışları Barlas'a doğru döndü. "Biri bunu denemiş."

 

Hızla doğrulurken gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim ve kararlı bir şekilde ikisinin de karşısına dikildim.

 

"Eski evime." diyerek yutkundum. "Eski evime gideceğim."

 

&

 

Bastığım şişe kırıkları biraz daha parçalara ayrıldığında yürümeye devam ettim. O eski binaya geldiğimde kırık dökük evler bana eskiyi hatırlatıyordu.

 

Gözüm pembe eve doğru kaydı. Boyaları bile artık zar zor görünüyordu. Eskiden burada Selma teyze otururdu. Üzüm sevdiğim için hep bana üzüm alırdı. Almayı unuttuğunda bile bana üzüm bulmayı unutmazdı.

"Bigem, dikkatli ol." Barlas'la Umay'ın arkamdan aynı anda seslenmeleriyle göz devirmemek için kendimi zor tuttum.

 

Ne kadar tek gideceğim konusunda ısrar etsem de ikisi de benimle gelmişti. Hatta bir ara ikisini revirde bırakıp gitmeyi denemiş fakat kolumu sıkı sıkı tutan Barlas yüzünden bunu başaramamıştım.

 

Yıkık dökük evleri geride bıraktığımızda gördüğüm o gökyüzü mavisi ev gülümsememi sağlamıştı. Gülümsemem buruktu. Özlem, hasret doluydu fakat bir şekilde gülmeyi başarıyordum.

 

İçeriye doğru ilerlerken kolumu tutan kişiyle durmak zorunda kaldım.

 

Bunun kim olduğunu tahmin etmek o kadar da zor olmasa gerek.

 

"Tehlikeli olabilir. Burası tekin bir mahalle gibi durmuyor. Kimsecikler yaşamıyor. İçeride bi-"

 

"O yangının içinden tek başıma kurtulduğuma göre bu eve girmek sorun olmayacaktır." Kolumu yavaşça çektiğimde kasları çatıldı.

 

"Aynı şey olmadığını biliyor olmalısın Bigem. O yangından kurtuldun ama ya içeride biri varsa? Bir de tek başıma gireceğim diyorsun. Aklını mı kaçırdın sen?" İlk defa bana bu kadar kızdığını görmek beni şaşırtsa da umrsamadım.

 

"Madem çok sinir oldun bana. Madem ben aklımı kaçırdım. Beni koruyor gibi görünmene gerek yok. Merak etme okul sınırları içinde değiliz. Kimse seni görmüyor." Bir anda ağzımdan çıkan bu cümleleri söylediğime anında pişman olurken artık yapacak birşey yoktu.

 

Kaşları yavaşça çatıldığında gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Takmayacağını düşündüğüm sırada arkasını dönüp gitmesi beni bozguna uğratırken Umay'ın kulağına birşeyler dedi ve gitti.

 

Bakışlarım Umay'a döndüğünde Barlas'ı kırmış olduğum ihtimali beynime yer etti.

 

Yavaşça Umay'a doğru ilerledim. "Sana ne söyledi?"

 

Sırıtarak bana baktı. “ 'Bu kadın beni deli ediyor. Kendi başının çaresine bakamayacak kadar deli. Ona bak yoksa bir yerlerde düşüp ölecek' dedi." dediğinde komik gelmiş olacak ki bir kez daha kahkaha attı.

 

Deli.               

 

“Sanırım onu gerçekten kızdırmışsın.” Derin bir nefes verdiğimde şaşırmak yerine üzüldüğümü hissettim. Neden ona karşı bir özür borcum varmış gibi hissediyordum?

Cevap vermeden önüme döndüğümde arkamdan geldiğini çok iyi biliyordum.

 

Evin, evimin önüne geldiğimde durdum. Boğazımda bir yumru oluştu. ‘anne bugün ne yemek var!’ diye bağırarak girdiğim bu eve yıllar sonra bu şekilde tekrardan geleceğimi düşünmemiştim. En azından bu şekilde.

 

Kapıyı araladığımda eve girdim ve bir adım attığımda gördüğüm o evin yanmışlığı, kokusu ve anıları bardı.

 

“İnsanlar gitti, anılar ve izler kaldı.” diyerek mırıldandığımda yutkunarak etrafa göz gezdirdim.

 

Gördüğüm o dolap, gözlerimi kırpıştırmamı sağlamıştı çünkü orada bir CD vardı.

 

Bu olamazdı. Evin heryeri yanmıştı ama o CD orada kalmıştı.

 

Iki seçenek vardı; ya onu oraya biri yeni koymuştu ya da gerçekten yanmamıştı.

 

Bunu şuan sorgulamaktan vazgeçerek yavaşça dolaba doğru ilerledim ve CD’yi almak için yere çömeldim. Elimi uzattığımda üstündeki tozları elimin tersiyle sildim. Tekrardan ayağa kalktığımda içindekileri öyle bir merak ediyordum ki.. bunu izlemek için herşeyimi verebilirdim.

 

“O da ne?” diyen Umay’a doğru döndüm. Dikkatle CD’ye bakıyordu.

 

“Bilmiyorum. Bilmiyorum ama içindekinin ne olduğunu az çok tahmin edebiliyorum.”

 

CD’nin üstünde yazan ‘Bigem bebek’ yazısı dahi silinmezken gözümden bir damla yaş süzüldü.

 

Bigem bebek.. Ben. Benim çocukluğum. Ailem ve mutlu yıllarım..

 

&

 

Elime aldığım CD’yi titreyen parmaklarımla sıkı sıkıya kavradım ve bilgisayara taktım.

 

Yıllar sonar ilk defa geldiğim o evde yanmayan tek şey bir CD’ydi. Bu bir tesadüf müydü? Şans mıydı? yoksa..

 

Tek kalmak istediğim için zor da olsa Umay’ı yanımdan göndermiş ve bir sahil kenarına gelerek oturmuştum.

 

Karşıma çıkan videoya hiç düşünmeden tıkladığımda gördüğüm o minik kız çocuğu anında gözlerimi doldurmuştu.

 

“Baba!” diye bağıran minik kız çocuğunu kucağına alan Turgut, küçük kızı yanaklarıundan sulu sulu öptü.

 

“Benim güzel kızım ne istiyormuş bakalım?” dudaklarını yavaşça büken açık kahve saçlı o kız minik parmaklarını saçlarından geçirdi.

 

“Cipis istiyoyum baba! Cipis!” Turgut gülerek kızına baktı ve minik ellerini ellerinin arasına aldı.

 

“Neli istiyorsun? Hemen gidip alalım.” Gülerek babasına bakan küçük kız tek birşey söyledi.

 

“Kettaplı baba.”

 

“Ketçaplı baba.” diyerek tekrar ettiğimde gözümden akan yaşlara engel olamadım.

 

En çok ketçaplı cips sevdiğimi iyi bilirdi. Ketçap diyememem hoşuna gider ve hep neli yemek istediğimi sorardı. Ben ketçap demeyi öğrendim de senin yokluğunu bir türlü öğrenemedim baba.

 

“Aferin benim kızıma.” diyerek gülen bir ses geldi CD’den.

 

“Sen benim armağanımsın.” diyerek yanağını okşadığı kız, hiç birşey anlamıyor gibi babasına bakıyordu. “Armayan ne baba?” küçük kız sorgular bakışlarını babasının yüzündeki her bir zerrede gezdirdi.

 

“Sen bana verilen bir armağansın, ölene dek de öyle kalacaksın.” Küçük kız yine anlamayınca sıcacık gülümsedi Turgut.

“Büyüyünce anlayacaksın güzel kızım.” Anlıyorum baba. Seni en iyi ben anlıyorum.

 

Gözümden yaşlar dökülürken daha fazlasını izleyemeyerek sertçe kapattığım CD’yi çekip aldığımda daha fazla tutamadım içimde.

 

Hüngür hüngür ağlarken yüzümü elimle kapattım.

 

Babamın armağanıydım. Ona verilen en güzel hediyeyken ne olmuştu da vazgeçtiği o çocuk olmuştum?

 

Beni bırakıp gitmesi için ona ne gibi bir sebep verilmişti? Çocuğunu terk edecek kadar ona ne verilmişti?

 

Gözlerimi sıkı sıkıya kapadığımda aklımdan tek birşey geçiyordu.

 

Bir gün bul beni baba. Beni bul ki herşey çok geç olmasın ve ben yeniden bir ailem olduğunu en azından beni sevdiğinizi hissedebileyim..

 

Barlas – Yazarın anlatımıyla

 

“Bugün karşı karşıya gelecek isimleri söylüyorum!” diye bağıran hakemin hemen ardından çalınan ıslıkları ve bağırışları duyan Barlas kıkırdadı.

 

“Hepimizin korktuğu o isim..” diyordu ki herkesin bir ağızdan ‘BİG BOSS’ diye bağırmaları Barlas’ın sırıtmasına sebep oldu.

 

Bir yandan da Barlas için ortaya atılan nefret yorumlarını duyuyordu fakat big boss diye bağıran insanların sesinden zar zor duyuluyordu.

 

Bir diğer isim ise Gaga!” dediğinde bir bağırış daha koptu fakat onun için bağıranların sesini asla geçemezdi. Bunu ikisi de çok iyi biliyordu bu yüzden de rakibinin sinirlenmesini sağlıyordu.

 

Yavaşça sahneye doğru çıkan Barlas’ı gören izleyiciler Barlas’ın her zamanki o giriş sembolünü yapmışlardı fakat bu sefer bu Barlas’ın hoşuna gitmiyordu.

 

Yavaşça kafesin içine girdiğinde gördüğü o yüz dişlerini sıkmasını sağladı fakat gülüyordu.

 

Bu Altay’dı. Gaga, Altay’dı. Okulda dövdüğü o çocuk.

 

Gaga’yı her zaman yenerdi bu yüzden Altay ondan nefret eder, dövüşte bazı faulleri kullanırdı. Çok olmasa da bazen yapardı ve her yenildiğinde daha hırslı gelir Big Boss’ı yenmeye çalışırdı.

 

“Her zamanki gibi ez onu Big Boss!” diye bağııran insanları umursamadı bile. Hakem başlamaları için işaret vereceği sırada Barlas elini kaldırarak hakemi durdurdu. Herkes şok olmuş bir şekilde Barlas’ı izlerken ne yapacağını herkes çok merak ediyordu.

 

Etrafını dönerek kafesin dışındakilere baktı.

 

“Sembolü yanlış yaptınız.” dediğinde herkes dehşete düşmüştü. “Sembol değişti.” diyerek ekleyen Barlas’la herkes derin bir nefes vermişti çünkü eğer sembolü yanlış yaptıysalar başlarına birşey gelecek korkusu vardı her birinde.

 

“Sembolü sadece bir kere göstereceğim ve artık hep onu yapacaksınız. Aksini yapanı görmek dahi istemiyorum.” Derin bir sessizlik oluştu kafesin dışında. Kimse konuşmuyordu. Altay dahil.

 

Barlas yavaşça elini kaldırdı ve yüzük parmağıyla boynuna düz bir çizgi çekti. “Ben her buraya çıktığımda kurduğunuz tek cümle ‘Yangını yüzünde arama. Kusuru yüzünde arama çünkü içimiz alev alev yanarken hiç kimse bunu görmedi. Kör takliti yapmaya devam etmezseniz Big Boss görmemenizi sağlayacaktır.’ olacak.”

 

Herkeste derin bir sessizlik hakimken Barlas’ın Altay’a doğru dönmesi herkesin cümleleri haykırmasına sebep oldu.

 

“Yangını yüzünde arama!” diye bağırdı bir tanesi.

 

“Kusuru yüzünde arama!” dedi bir tanesi daha.

 

“Çünkü içimiz alev alev yanarken kimse bizi görmedi!” diye haykırdı bir tanesi daha.

 

Bunu o kadar içten söylemişti ki Barlas onların da canının yandığını hissetmişti.

 

“Kör taklidi yapmaya devam etmezseniz Big Boss görmemenizi sağlayacaktır!” Son söyledikleri cümle herkesin gür bir sesle bağırmasını sağlarken Altay’ın nefret dolu sesi herkesin kulaklarına doluşmuştu.

 

Barlas ona doğru döndüğünde ağzından tükürükler sıçrayacak kadar öfkeli bir şekilde Barlas'a bakarken bağırdı.

 

"Seni yeneceğim piç kurusu!"

 

Hakem düdüğü çalar çalmaz Barlas'ın üstüne atlayarak savurduğu yumruğa yumrukla karşılık verdiğinde geriye adımlamasını gülerek izledi.

 

Barlas'ın yumrukları o kadar güçlüydü ki attığı yumrukla anında ağzının içinin kan dolduğunu biliyordu.

 

"Sende o göt yok." dediğinde Altay'ın kaşları yavaşça çatıldı. "Sende beni yenebilecek güç, göt hiç şey yok Altay. Boşuna çabalama." Hızla yerden kalkan Altay, sinirle Barlas'a kafa attığında hakem hızla düdüğü çaldı ve ikisini ayırmaya çalıştı fakat Altay Barlas'a sinirle daha fazla vurdu.

 

Barlas hareket dahi etmedi. İstediği zaten buydu.

 

Altay ona vururken canı yanmadı. Yüzüne atılan yumrukları hissetmedi bile. Düşündüğü tek şey Bigem'in dedikleriydi.

 

""Madem çok sinir oldun bana. Madem ben aklımı kaçırdım. Beni koruyor gibi görünmene gerek yok. Merak etme okul sınırları içinde değiliz. Kimse seni görmüyor." bunu havalı görünmek için yapmamıştı. Güç gösterisi için onu korumak istememişti fakat Bigem onu böyle görüyordu. Belki de Barlas dışarıya kendini böyle yansıtıyordu fakat Bigem'e yansıttıklarını dışarıya asla yansıtmadığını çok iyi biliyordu.

 

Bigem bilmiyor olmalıydı. Maç yapmak isteme sebebi de buydu. Kafasını dağıtmak istemişti.

 

Hakem Altay'ı geriye doğru ittirdiğinde öfkeyle bağırdı. "Maç bitmiştir! Altay yaptırım alacaksın!"

 

Dövüşte kafa atmak faul sayılırdı ve o bunu yaparak hakemin sinirini sonuna kadar getirmişti.

 

"Noldu lan sikik!" diye bağırdı ve tehlikeli gülümsemesini dudağına kondurdu. Altay'a karşı hissettiği tek şey nefretken onu daha da sinir etmek istiyordu.

 

"Yenemedin mi yine beni? Dikkat et boğazına dişlerin kaçmasın. Hepsini kırdım çünkü."

 

İzleyiciler bağırdı.

 

Altay nefretle elindeki eldivenleri yere atarak Barlas'a hiç birşey demeden kafesin içinden çıktığında bir ses yükseldi.

 

Bir değildi birdi. Beraberdi.

 

İkisi farklı anlama gelirdi. En azından Barlas için öyleydi. Daima.

 

"Big Boss yendi! Her zamanki gibi!"

 

"Big Boss bossların büyüğü değil, en büyük olandır!"

 

Duyduğu şeylerle ona doğru dönen Altay'a bakarak 32 diş sırıttığında dişlerinin kana bulandığını biliyordu.

 

Ağzındaki kanı Altay'a doğru tükürdüğünde dişlerini sıkmaya başladığını görebiliyordu.

 

Yavaşça elini kaldırarak durun işareti yaptığında herkes aynı anda susmuştu ve aynı anda da dışarıya doğru yönelmişlerdi.

 

Herkes onu burada çok seviyor olsa da dışarıda kimse onu tanıyor olduğunu belli etmezdi çünkü yaptıkları maçlar kaçaktı.

 

Big Boss lakabını kimse dile bile getirmezdi fakat akıllarında kazılı olan tek isimdi.

 

Big Boss aslında izleyicilerin korkulu rüyasıydı. Her anlamda.

 

Big Boss'ın o olduğunu ve dövüşler yaptığını bilen tek kişi Umay'dı.

 

Umay, 'bende dövüşmek istiyorum.' diyerek şaka yaptığında bile fazla sinirlenmişti. Burası tehlikeli bir yerdi ve bunun şakasını bile kaldıramıyordu.

 

Yavaşça kafesten inen Barlas, eline telefonunu alarak Umay'ı aradı.

 

Umay telefonu anında açmıştı. "Barlas sen nerdesin!" diye bağırdığında Barlas yüzünü buruşturarak telefonu biraz kulağından uzaklaştırdı.

 

"Bırak şimdi nerede olduğumu. Siz neredesiniz?"

 

Umay derin bir nefes verdi.

 

"Bigem evde bir CD buldu ve tek başına izleyeceğini söyledi."

 

 

Loading...
0%