@ilkaskimilkheyecan
|
1 ay sonra:
Delireceğim!
Sanırım gerçekten delireceğim!
Aksel beni istemeye geleceğini söylemişti!
Evet bu o kadar iyi bir şeydi ki, duyduğumda sevinçten havalara uçmuştum fakat bir o kadar da stresliydi.
Yaşımız belki de küçüktü ama, lise bitmişti ve biz bugün diploma alacaktık! Mezuniyetimiz bugündü ve beni de bugün isteyeceklerdi!
İkisinin de bir araya geldiğine inanamıyordum.
bu isteme işi nereden mi çıkmıştı?
1 Ay önce:
"Hazel! Tatlım bitane şarkı açar mısın!" diyerek anneme seslenen babama gülerek baktım.
"Hemen bebeğim!" diyen annemle gülüşüm biraz daha büyüdü.
gerçekten ailemizdeki tek sorun, annemin beni sevmemesiydi ve artık o sorunda ortadan kalkmıştı.
anneme ne olmuştu veya kim ne demişti bilmiyordum fakat bir şeyi çok iyi biliyordum ki; annem artık sevginin ne demek olduğunu biliyordu.
Bunu öğrenmişti.Çok iyi bir anne olmasa da, iyi bir anne olmayı deniyor, beni sevmeye çalışıyordu.
"Kız yaktın kahveyi!" diyen annemle hızla ayağa kalkarak mutfağa koştum.
lafa daldırırsanız böyle yakarım kahvenizi işte!
kahveleri fincanlara doldurarak tepsinin üstüne koydum ve oturma odasına gittim.
Aksel'e doğru birazcık eğildim.Aynı şekilde babama da uzattığımda yerime oturarak kendi kahvemi elime aldım.
Anneme yapmamıştım çünkü o kahve sevmezdi.Türk kahvesini ise asla.
evde türk kahvesi bulundurmasının tek sebebi ise, 'türk' kahvesi olmasıydı.Birde bizim sevmemizdi.
"Ee baba?" diyen Aksel'e doğru dönerek kahveyi dudaklarıma götürdüm.
"Kahve de içiyorken, Güneş'i ne zaman isteyeceğim?" demesiyle içtiğim kahveyi püskürtmem bir olmuştu.
Aksel'in yüzü kahveyle kaplandığında yüzünü buruştu.Bunun olmasını beklemiyordu.
"Yüzüme püsküren o şey de ne?" dediğinde gülüşümü gizleyemedim.
gözleri gülüşümde takıldığında dudağının kenarı kıvrıldı. "Hep böyle güleceksen, yüzüme kahve püskürtmene izin verebilirim." dediğinde yüzümün kızardığını hissediyordum.
babamın dedikleriyle ise, şaşkınlığım artarak daha fazla yüzümün kızarmasını sağladı.
"1 ay sonra vereceğim gidecek! 1 ay sonra gel de vereyim oğlum." dediğinde kaşlarımı çattım.
"Neden 1 ay sonra peki?" dediğimde güldü.
"E kızım, istemede beslenme çantanla gelme diye."
Şimdiki Zaman:
İşte tam olarak böyle olmuştu.Babam bana laf sokmayı da ihmal etmemişti.
Üstümde siyah elbiseye baktım.
Çok güzel görünüyordu ve tam olarak mezuniyet elbisesiydi.
Hafif olan yırtmacı ayrı bir hava katıyorken göğüs dekoltesi daha da güzel olmasını sağlıyordu.
"Hazır mısın?" diyen yumuşak bir ses duyduğumda gülümsedim.
"Gelebilirsin Aksel!"
Kapıyı yavaşça açtığında gözleri önce yırtmacıma sonrasında ise göğüs dekolteme kaydığında yutkunarak hiçbirşey demeden girdiği kapıdan geri çıktı.
Gülerek kapıya koştum ve kolunu indirerek açtım.
"Aksel buraya gelsene! Niye çıktın?" diyerek kolunu tuttum ve kendime doğru çevirdim fakat o ben hariç her yere bakıyordu.
"Aksel?" sözlerim bana dönmesini sağlamamıştı.
"Bana bakar mısın?" Omuzlarını küçük bir çocuk edasıyla kaldırıp indirdiğinde kaşlarım havaya kalktı, ardından gülümsedim.
"Aksel bana bak dedim." Bakışları yavaşça gözlerimin yolunu bulurken utançla gözlerini kaçırmamak için zor duruyordu ve başımdan aşağısına bakmıyordu bile.
"Mezuniyette dans-"
"Ben Taner'le dans edeceğim!" diyerek mutfağa kaçtığında kaşlarım hızla çatıldı.
Taner mi! Taner tam bir yavşaktı ve Aksel'e de asılmayı ihmal etmezdi!
O derece bir sapıkken onunla dans etmesine, hatta ve hatta ben dururken onunla dans etmesine göz yumamazdım.
"Buraya gelsene bir sen." diyerek mutfağa doğru gittiğimde ellerimi belime dogru koydum.
"Mezuniyette benim dışımda biriyle dans edeceksin öyle mi?"
O da benim gibi ellerini beline koyduğunda gülmek istedim fakat sinirli görünmem gerektiği için bunu yapmadım.
"Taner fazla kötü bir örnek oldu biliyorum." diyerek yüzünü buruşturdu.
Bir keresinde ona bile asılmıştı.
"Aksel'im bugün ne kadar da sexsisin." dediğinde daha onu doğru dürüst tanımıyordu bile.
Aksel'in tepkisi ise daha komikti.
"Üzgünüm ama ben erkeklerden hoşlanmıyorum.Kusura bakma olur mu?" Bunu söylerken bile karşısındakini kırmamaya çalışması daha da komikti ve beni güldürüyordu.Aynı zamanda kalbimi de kazanıyordu.Her zamanki gibi..
Elimi tezgahın üstüne koyduğumda aklıma gelen şeylerle utandığımı hissettim.
Aynı bu yerde.. Aksel'in birden belimi tutmasıyla irkildim fakat rahatsız olmadım.
"Hatırlıyor musun?" diyerek burnunu burnuma sürttü. "Aynı bu yerde-"
"Ah tabiki hatırlıyorum Aksel'im hatırlamaz olur muyum?" diyerek içeri giren Çınar'la burnumdan soludum.
"Çınar." dedim sakin görünmeye çalışırken.
"Seni ben mi döveyim? Yoksa kendi kendini dövüp daha az hasar almak mı istersin."
Bir adım geri gitti. "Şey, üçüncü seçenek yok mu ya?" diye sırıttığında ona doğru bir adım atmıştım ki, koşarak mutfaktan çıktığında Aksel yanımdan geçti.
"Geç kalacağız.Artık gidelim mi?" dediğinde gülümseyerek arkamı döndüm.
"Gidelim bakalım." &
"Bu boktan okulu sevme sebebim sadece sensin bunu biliyorsun değil mi?" dediğimde gülümsedi.
Okulun bahçesinde koydukları masaya öylece oturuyor, masadaki ikramlıkları yiyordum.
"Çünkü birbirimizden başka hiç iyi anılarımız yok burada." dediğinde ona hak vermem uzun sürmedi.
Karşımdaki müdürü gördüğümde kürsüye çıktığını farkettim.
Mikrofonu eline alarak başına bir kaç kez vurarak ses çıkmasını sağladı. "Evet arkadaşlar." dediğinde herkes o tarafa dönmüştü.
"Bu güzel okulumuzda, güzel öğrencilerimizle yaşadığımız güzel anıların sanırım sonuna geldik."
Müdürümüz çok iyi biriydi.Bu yüzden gülümsemeden edemedim.
"Siz büyüdünüz.Deve kadar oldunuz.Şöyle bir bakıyorum da hepiniz benim boyumu geçtiniz yahu! Bu ne uzunluktur!" diyerek isyan ettiğinde gülümsedim.
Komik ve iyi niyetli bir müdürümüz vardı.Her zaman iyi niyetimizi isterdi.
"O kadar uzun konuşmalar yapmayacağım.Biliyorum, sıkılıyorsunuz.Fakat şunu söylemek istiyorum ki, biz her zaman sizin yanınızda olduk.Burada öğretmenlerle iletişiminiz olsun, veya bizim sinizle iletişimimiz olsun hep bize yardım etmeye çalıştınız.Okulumuzda yaşadığımız kötü şeylerin üstünden beraber geldik.Elbette ki kötü şeyler oldu fakat hayat bu.Kötü şeyler yaşamaya hazırlıklı olmalıyız." dediğinde okul, alkışlayan insanlarla yankılandı.
Müdür gülümsediğinde "pekala." dedi. "Daha fazla konuşup sizin kafanızı yormayacağım.Zaten bunca sene derslerde zor dayandınız.Hep biri konuşuyor siz dinliyorsunuz.Şimdi de ben konuşmayacağım." dediğinde gülmeden edemedim.
"Fakat birinizin babasının son bir isteği var." Merakla ona baktığımda ne olduğunu merak ettim.
Müdürün bakışları yavaşça bana döndüğünde söyledikleriyle şaşkınlığım kat ve kat arttı.
"Güneş'in babasının bizden istediği bir istek, bu son konuşmayı Güneş'in yapması. 'Kızıma konuşma yapması için izin verin.Çünkü o size gercek hayatın ne denli zor fakat birşeylerin üstesinden geldiğinde ise ne denli güzel olduğunu anlatacak.' dedi.Kendisi çok efendi bir adamdır.Bu yüzden onu kırmak istemedim.Güneş sende istersen, bu konuşmayı yapmak ister misin kızım?" dediğinde bütün bakışlar bana döndüğünde ne yapacağımı bilemedim.
Babamın söyledikleri ise duygulanmamı sağlamıştı.
Aksek kulağıma yaklaşarak fısıldadı. "Hadi anlat onlara.Bizi anlat Güneş, eminim ki hayatında bir hedefi olmayanların bile hayatılarında bir neden olursun." Söyledikleri çıkma isteğimi biraz daha arttırırken çıksam mı çıkmasam mı diye düşündüm.Fakat bu çok kısa bir süre sürmüştü çünkü ben ilk seçeneği seçerek yavaşça ayağa kalktım.
Herkesin gözleri bendeyken, stres yapmamak adına kimseye bakmamaya çalıştım.
Sahneye doğru adımlayarak kürsüye çıktığımda mikrofonu elime aldım.
Boğazımı temizlediğimde bütün gözlerin bende olması beni strese sokuyordu.
Gözlerim Aksel'e kaydı.Gülerek beni izlemesi kalbimi ısıtırken sadece ona odaklandım, sanki burada sadece ikimiz vardık ve ışıklar sadece bizim için yanıyormuş gibi düşündüm.
Onun her zerresini izlemeye başlarken yavaşça dudaklarımı konuşmak için araladım.
"Herkes beni tanımasa da çoğunuz tanıyorsunuzdur.Dışardan belki egolu duruyorumdur.Beni tanıyanlar ise fazla mutlu olduğumu, etrafa neşe dağıttığımı söyler." Gülümseyerek her zerresini ezbere bildiğim adamı tekrar inceledim. "İnsanlar ezbere konuşmayı sever.Evet, ben çok neşeli bir insanımdır.Arkadaşlarım vardı evet, iyi günlerimde yanımdalardı.Belki de bazıları kötü günlerimde de.Ama ben neyi anladım biliyor musunuz?" Kimse sesini bile çıkarmıyor, sadece ne diyeceğimi merak ediyorlardı.
"Önemli olan kötü gününde de olmak değil, önemli olan kötü gününde de yanında durmaktır.Önemli olan kötü gün diyerek geçmek değil, önemli olan bize ne gibi kötü hissettirdiğini bilen insanlardır.Benim kötü günümde de olan bir sürü insan vardı.Belki tanıdığım belki tanımadığım.Mesela bir keresinde sınavdan düşük not aldığımda tuvalete gidip ağlamıştım." diyerek gülümsedim. "En yakınım yerine koyduğum bir kız arkadaşım, bana ne olduğunu sormuş benimle dertleşmişti.Evet, o gün benim yanımdaydı fakat şimdi neredeler? Annemi bir fahişe yerine koyan birbirini çok iyi tanıyan fakat bir o kadar da yabancı iki insanız.Kötü günümde yanımda duran çok insan oldu fakat asıl yanında duran o insanın kalbidir." Elimi kalbimin üstüne koyduğumda gözlerimi yumarak Aksel'le geçirdiğimiz anılarımızı düşündüm.
"Yani asıl sizin yanınızda duran o insanın kalbi çünkü, en sevdiğim insanlar kötü günümde yanımdayken kötü bir gün yaşamamı sağlayan insanlara dönüşebiliyordu.Bunun olmaması için kalp çok önemli." Gözlerimi açarak tekrardan Aksel'e baktım.
"Benim için hayat hiç de kolay olmadı.Evet, ben enerji dolu o Güneş'im.Fakat bir o kadar da yorulmuş, kalbi kırılmış bir Güneş'im.Mesela benim ailem beni küçükken yurda vermiş." İnsanlar birbirine bakarak fısıldaşmaya başlayınca güldüm.
"Orada ise bir çocuk vardı." Herkes tekrardan beni izlemeye başladı.
"Beni her dakika korumuş sahip çıkmıştı.Orada tek sevdiğim kişiydi ve beni tek seven kişi de oydu.O, o kadar güzel bişeydi ki, benim için.Benim mutluluğum için kendi ailesinden vazgeçmişti.Ben küçücük yaşımdayken bile beni içten seven tek kişi oydu ve hala da öyle." diyerek gözlerimi ayırmadan elimi ona doğru kaldırdım. "Küçüklüğümden beri benim için çabalayan o çocuk Aksel.Bu dünyada tek aşık olacağım çocuk yine Aksel.Tek seveceğim çocuk Aksel.Bir kez daha bir kez daha belki de bir kez daha aşık olacağım tek kişi Aksel." İnsanlar Aksel'e doğru dönüp bakarken başımı omzuma doğru yatırdım. "İzin verirseniz, onunla dans etmek istiyorum.Herkesin önünde.Çünkü o daima kendini kusurlu buldu ve ben ona bu konuşmayı yaparak ne kadar kusursuz ve eşsiz olduğunu öğretmek istiyorum.Belki size bu konuşmayı yapmam sıkıcı geliyor olabilir, belki de saçmaladığımı düşünüyor olabilirsiniz fakat size şiddet uygulayarak seven biri sizi sevmiyordur.Sizi küçük düşüren, size sürekli laf söyleyip zaaflarınızdan vuran kişiler sizi sevmiyordur.Sevgi öyle güzel birşey ki, hiçbirşey olmadan da sevilebilir.Kendinize saygılı olun.Herkesten önce kendinize saygılı olun ve insanları kırmayı bırakın.Özel hayatlarında ne yaşadığını bilmeden yargılayan kişiler, daima kaybeder.Aşkta veya.. insanlıkta." Herkes beni alkışlarken ıslıklar havada uçuşuyordu.
Herkesin 'Aksel Güneş'le dans et!' diyerek bağırdıklarını duyduğumda gülüşüm daha da büyüyordu.
Aksel gözlerime öyle bir bakiyordu ki, bana yeniden ve yeniden aşık olmuş gibiydi.
Yavaşça ayağa kalkarak yanıma geldiğinde kürsüden indim.Herkes ayağa kalkarak etrafımızda büyük bir çember oluşturduklarında arkadan çalan şarkı gülümsememi sağladı.
"Lovesong-Adele"
Aksel'in eli belime gittiğinde, onunda sahnede sadece ikimiz varmışız gibi düşündüğünü biliyordum.
Beni yavaşça kendine çektiğinde bir elimi de omzuna diğerini de ensesinin arkasına yerleştirdiğimde bedenlerimiz bir bütün gibi dans etmeye başlamıştık.
Şarkının sözlerini türkçe söylerken ona bir kaç kez daha aşık olduğumu hissettim.
"Ne zaman seninle yalnız kalsam, bana yeniden evimdeymişim gibi hissettiriyorsun." dediğimde şaşırdığım bir şekilde şarkıyı türkçe devam ettirdi.
"Ne zaman seninle yalnız kalsam, bana yeniden bir bütün olduğumu hissettiriyorsun."
"Ben hep seni seveceğim."
"Ben hep seni seveceğim..."
nefesini nefesimde hissettiğim an, herkesi sildim.Bu bahçedeki, bu civardaki, bu ülkedeki, bu evrendeki herkesi sildim.O hariç.
Kimse umrumda değilken yavaşça bana yaklaşan dudaklarına bakarak gözlerimi kapadım.
Dudakları yavaşça dudaklarıma değdiğinde nazikçe bir buse kondurması, sadece onunla kalmayacağına bir işaretti.
Dudaklarımı dudaklarıyla iyice örttüğünde etrafımızdaki insanlar veya çalan müzikler, hiçbiri umrumda değildi.
Umrumda olan tek şey, ilk defa sadece bir kişide hissettiğim bu duyguların beni aşka kavuşturmasıydı.
Milyarlarca insan arasından gerçek aşkı hissettiğim tek kişinin, Aksel olmasıydı.. &
Elimde tuttuğum cezvenin içindeki kahveye dalmış gülümseyerek izlerken, annemin beni dürtmesiyle irkildim.
"Hı?" dedim hala sırıtmaya devam ederken.
"Okulda birşey mi oldu? Sabahtan beri sırıtıp duruyorsun?" dediğinde güldüğünü farkettim.
Hayır, ona herkesin içinde dans ettiğimizi ve beni öptüğünü söyleyemezdim.Hemde dudaktan!
"Şey-" dediğimde sözümü kesen annemin dedikleriydi.
"Sen gerçekten aşık olmuş gibi duruyorsun." diyerek yüzüme yaklaştı.
Gözlerimi kaçırarak önüme döndüm. "E bir zahmet anne.Aşık olmadığım bir adamla sözlenecek değilim."
Gülümseyerek bana baktı. "Hayır, gözlerindeki o sevgi gerçek.Hemde hiç olmadığı, olmayacağı kadar."
"Herkes sevilmeyi hakeder anne." diyerek yüzüne baktım. "Ama Aksel fazlasıyla hak ediyor.Hemde hiç olmadığı, olmayacağı kadar." diyerek onu tekrar ettiğimde olduğunu gördüğüm kahveleri fincanlara doldururken üstümdeki elbiseye tekrar baktım.
Mezuniyettekinden çok farklıydı.Elbisem bu sefer beyazdı.Bembeyazdı.
Beyaz bana o kadar çok yakışıyordu ki, sarı saçlarımla uyumları birdi.
Bu daha derin bir elbiseydi.Herşeyiyle derindi.
Tepsiye koyduğum fincanları tam götürecektim ki annem kolumdan tuttu.
"Kız tuz koymayı unuttun!" dediğinde Aksel'in kahvesini kendime doğru çektim.
"Doğru unuttum.Ama ona tuz değil bal katacağım.En güzel günümüzde yüzünün buruşmasını değil, bana aşkla bakmasını istiyorum." diyerek içine akıttığım bala memnuniyetle bakarak elime tepsiyi alarak içeri gittim.
Annemde arkamdan geldiğinde Aksel'e kahveyi uzattım fakat o kahveye değilde bana bakarken nazikçe tepsideki kahveyi aldı.
"Hadi bakalım damat.Senin içisini izlemek büyük zevk olacak." diyerek sırıttığında bende sırıttım çünkü tuz koymamıştım.Babam ise tuz koymamı bekliyor olmalıydı.
Babama da kahveyi uzatarak yerime oturdum.
Aksel tereddütle kahveyi dudaklarına götürerek bir yudum aldığında memnuniyetle gülümsedi ve bana doğru döndüğünde gülüşü biraz daha derinleşti.
"Ee!" dedi babam kaşları çatık bir şekilde. "Benim oğlanın yüzü buruşmadı.Aksine aşkla bakıyor." dediğinde kahkaha atmadan duramadım.
"İçinde bal var." diyerek babama döndü. "Senin kız tuz yerine sevgisini katmış olmalı." dediğinde bir kez daha güldüm.
Yerimde rahatsızca kıpırdandığımda babamın artık o konuya girmesini istiyordum.
Babam yavaşça kahvesini masaya bıraktı. "Evet, neydi bakalım bizim konu-" dediğinde dış kapı hızla açıldı ve içeri biri daldı.
"Bende bu kızı istiyorum!" diyerek içeri dalan Çınar, sınıfa yeni gelen o siyah saçlı kızı getirmişti.Kafasından tutması ise muamma.
kızı kurbanlık koyun gibi tutuyor piç kurusu!
Aksel'in beni hala babamdan isteyememesi siniri tepeme kadar yükseldiğinde hızla ayağa kalktım.
"Çınar seni sikerim!" diyerek bağırmam herkesi bozguna uğratırken Çınar'a öfkeli bakışlar attım. "Girdiğin gibi o kapıdan geri çık pislik kuzen!"
Hızla geriye doğru cekilerek kapıdan çıktı.
kızı ne ara getirmişti bu!
Tek sorun sence de bu mu şuan!
Yavaşça babamlara doğru döndüğümde gözleri faltaşı gibi açılmış bana bakıyordu.
Gülümseyerek yerime oturdum. "Devam edelim canım babacığım." dediğimde babamın işte benim kızım bakışları attığını farkettim fakat babamın dizine vuran annemle babam susmayı seçmişti.
Biraz daha öyle baksa annemden dayak yiyebilirdi.
"Pekala." diyen Aksel boğazını temizledi ve kararlı bir şekilde babama baktı.
Ben ise beni nasıl isteyeceğini bilmediğim o stresi yaşıyordum.
"Babacığım, lütfen kızınızı oğlunuza verin." diyerek beni babamdan istediğinde gülmemek için kendimi sıktım.
Pekala normal bir aile olmadığımız fazla netti fakat bu biraz fazla garipti.
Aksel kendi babasından beni istiyordu.
Trajikomik bir olaydı.
Olsun, insanlar bir şekilde de olsa böyle de mutlu olmayı başarabiliyorlardı.
Babam kararlı bir şekilde Aksel'e bakarken gülümsemesini durduramadı.
"Verdim gitti ulan!" |
0% |