Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm |Borç|

@ilknurslnn

Panikle etrafıma bakarken gözlerim yalvarırcasına yardım arıyordu. Bu sessizlik içindeki ormanda adeta bir taş parçası gibiydim. Ne zaman görünür olmuştum ki şimdi görünecektim. Bu görğnmezliğimin sisli perdesi altında çığlıklarımı duyan kimse yoktu. Arkamdan gelen çalı sesi düşüncelerimden sıyrılmama sebep olmuştu. Arkama döndüğümde beklediğim kişi karşımdaydı. Uzun güneşin kıskandığı sarı saçları ve kardan beyaz teniyle gelen Thaliaydı. Thalia bu mahsur kaldığım orman içinde beni sahiplenen klandaki en yakın arkadaşımdı. Aslında tek arkadaşımdı. Klanın yabancılara karşı olan tepkisi yıllardır ensemde soğuk nefesiyle beni takip ediyordu. Beni sahiplenemeyen bir klana nasıl klanım diyebilirdim ki.. Klan ormanın sahiplendiği, ormanı sahiplenen yosun halkıydı. Pek çok tür olmasına karşın en soğuk ve gözetmen klandı beni bulan ki bu benim şansım bile sayılırdı. Klanlar yabancıların lanetli olduğunu düşünürdü ve kabul etmezlerdi ama bu halk kurallara karşı daha özgürlükçü ve dikkatliydi. Orman halkları çoğunlukla değişenlerden ve perilerden oluşuyordu. Türlerin nereden gelindiği pek bilinmese de düzen bu şekilde işleyip gidiyordu. Klanların perileri savunma kolundayken değişenler koruyucu olarak adlandırılıyorlardı. Thalia koruyuculardandı bense daha ne olduğumu bile bilmediğim hatta ismini bile bilmeyen bir yabancıydım. Aliena diyorlardı bana ismim bile yabancıydı bana. Thaliaya nöbetlerde eşlik eder yanında otururdum, bu benim kendi içimde bir nevi işe yaradığımı hissettirir yabancılık çektirtmezdi. Şimdi o gülen suratından dökülen soğuk cümleler korkutuyordu beni...

+Haber vermem gerekiyor Aliena.

-Thalia, lütfen! Ona yardım etmeliyiz! Halkın duyarsa onu ölüme bırakır. Melekler konusundaki kararlarını en iyi sen biliyorsun.

+Üzgünüm Thalia, görevimi yapmam gerektiğini biliyorsun. Hem bak seni bile kabul ettiler belki ona da yardım ederler.

Sana bile .. biliyordum kırmak istemiyordu beni ama hep bir yanım eksik yaşamak, kendini bile tanımamak... Hep yüzüme vuruyordu bu gerçeklik.. kurtulamıyordum bundan sahi insan nasıl kurtulabilirdi ki kendinden.

-Thalia, bana bir gün ver lütfen? Belki öğrenebilirim kendimi ondan. Bir şans bile olsa denemez miydin?

+Ama Aliena bun..

-Biliyorum, klan duyarsa atılırım hatta seni bile atarlar daha kötüsü ceza verirler ama bana uzattığınız o elden beridir yabancıyım ve ebediyen böyle kalmak istemiyorum n'olur yardım et bana!

Gözlerimdeki yaşlar almamak için zorla tutsak kalırken Thalia'nın kalbindeki buzuldan eriyen bir parçayı düşerken görmüştüm.

+Peki, o zaman yardım çantasını getiriyorum. Burada bekle madem yaşatacağız o zaman hemen ölmesine izin veremeyiz. Geldiğimde onu eski kulübeye taşırız sonrasında görev yerime dönmem gerekiyor artık Aliena, unutma onunla seni klan görürse sadece sen değil ben de yanarım!

-Teşekkürler Thalia, bu dostluğunu ebediyen borç bileceğim.

+Borç yok Aliena, dostluklarda borç olmaz.

Yerde yatan meleğin yarası derin olmamasına rağmen soğuk bir mermer gibi yere uzanıyordu. Neden bilincinin açık olmadığını bilmiyordum hatta yaşadığından bile emin olamıyordum. Yavaşça ona yaklaştığımda kafasını kucağıma alıp nefes alış verişlerini kontrol etmeye belirli bir düzeninin olup olmadığını hissetmeye çalıştım. Yaşıyordu. Hislerimden artık emindim. Thalia, çantayı getirip meleği barakaya taşımama yardım ettikten sonra görev alanına geri dönmüştü. Böyle bir riski ihbar etmeyerek omuzlarına ne kadar sorumluluk yüklediğimin farkındaydım ama ikimizde biliyorduk ki bu benim tek şansımdı. Şifacıdan öğrendiğim karışımları yaranın üstüne sürdükten sonra bana kalan tek çare beklemekti. Beklemek zamanın tasarrufunda mıydı yoksa lanetinde miydi bilmiyordum ama zamanı bükmek ve bir an önce sonucu görmek için herşeyimi vermek istiyordum. Buz beyazı saçları ve teni adeta büyüyü andırıyordu. Meleklerin klan halklarında neden bu kadar tehlikeli olarak adlandırıldığını bilmiyordum oysa ne kadar masum ve savunmasız duruyordu karşımda. Yorucu bir gece ve uykunun hoş sesi beni çağırırken hayır demek gittikçe zorlaşıyordu.

Güneşin ilk ışıkları barakanın tahtalarından içeri sızmaya başlamıştı. Yorgunluğun ve uzun gece macerasının sonucu kendisini hissettiriyordu. Ne zaman uyudum.. ne kadar süre uyudum.. bilmiyordum ama uyanma vaktinin geldiğini içimde bir yerlerde hissediyordum.

Gözlerimi açtığımda güneş ışığını kesen bir gölge karşımda boylu boyunca tüm heybetiyle duruyordu. Gözlerinde gördüğüm bu merak mı yoksa korku muydu bilmiyorum ama bütün ihtişamıyla göz alıyordu. O bir melekti.. gerçekten bir melek karşımda duruyordu.. iyileşmiş miydi?... Karşımda durduğuna göre iyi olmalıydı.. Gözlerim gözleriyle buluştuğunda derin bir okyanusta boğulduğumu hissetmiştim. Gözlerinin içinde sanki gökyüzü ve okyanus adeta savaş veriyordu. Üzerime doğru eğildiğinde kalp atışlarımın sesi düşüncelerimin sesini bastırmıştı.

-Günaydın Ahtapot?

+Gü.. gü.. günaydın, ahtapot?

Ahtapotta neydi bir tür melek selamlaşması mıydı yoksa?...

Algılarım yarı açık yarı kapalı bir halde irkilerek geriye doğru kendimi itmemle kafamı vurmam bir olmuştu.

-Umarım iyisindir?

Sesime ne olduğunu bilmiyordum. İçimde bir yerde yükselen çığlıklar ağzımın içinde mühürlenmişte çıkmıyor gibiydi. Kanatlarını gererek odanın içinde çarpmadan yürümeye çalışan haline gülmemek için kendimi tutuyordum. Adeta yeni yürüyen bir bebek misali hem kanatlarını hem ayaklarını senkronize hareket ettirmeye çalışıyordu. Sahi melekler yürümeyi bilmiyor muydu? Dün baygın olan bu adam şimdi nasıl bu kadar enerjik olabiliyordu?

+Daha iyisiniz sanırım melek bey...

Sesimi ben bile duyamazken karşımdakinden duymasını bekliyordum. Saygısızlık etmek konusunda kemiklerine kadar ürperdiğim bir korku nüksetmişti dört bir yanımdan. Melekler hakkında bildiğim tek şey kudretli azaplarıydı ve saygısızlık etmek bu azap için kaçınılmaz bir davetiye olmalıydı.

-Sakin ol küçüğüm. Bana Shateiel'i hatırlatıyorsun.

+Shateiel?

-Suskunluk meleğidir kendisi ama senin sesinin ondan daha fazla çıkacağından eminim neredeyse..

+Efendim kimsiniz demiyorum melek olduğunuz belli fakat adınız nedir? Neden buradasınız? Dün yaralıydınız hatta ölü hibiydiniz ama şuan sanki hiçbirşey yaşanmamış gibi bu nasıl mümkün olabilir? Melek ol...?

- Dur!

Sesi odanın içini doldurduğunda işte şimdi sonunun yakınlığı kulağıma fısıldıyor gibiydi.

-Lütfen dur, az önce konuşamıyorken şimdi nefes almayı unuttun. Herşeyi sana anlatacağım ama sanırım öncelikle sana kendimi tanıtmalıyım. Benim adım Samael küçük, beni bulan sanırım sen olmalısın sana büyük bir özür borçluyum.

Birden ayağa fırlayıp kulübeden kaçmamak için kendimi zor tutuyordum. Sanki yere çivilenmiş ve her çırpınışımda daha da çakılı kalıyormuşum gibiydi. Bu nasıl olabilirdi ki. Yani... o... meleklerin en tehlikelisiydi ve ben bu kötülüğü yeryüzüne mi salmıştım.

+Se..se..sen.. sen Şeytansın!

Sesimin gürlüğü beni şaşırtırken o sanki bunu hep yaşıyormuşçasına sakin bir şekilde beni izliyordu.

-Hayır ben Lucifer'in kardeşiyim ama tabi şeytanın kardeşi de şeytandır dersen bunu çok ilkel bulacağım sonuçta yukarıdakiler de onun kardeşleri.

Elini uzatarak tanışmak istemişti. Beynim tüm gücümle koşmamı söylerken kalbim bekleyip görmem için ayaklarıma komut vermemi engelliyordu.

-Adını söylemek istemezsen anlarım ama be...

+Adım Aliena.

Tek nefeste konuşmuştum. Sanki o an söyleyemesem bir daha söyleyemeyecekmişim gibiydi.

-Özür dilerim ama Aliena yabancı demek değil miydi? Neden böyle bir adın olsun ki?

+Aslında adımı bilmiyorum klanın verdiği bir tanımlama şekliydi ilk başlarda sonraysa benliğim haline geldi. Ben peri değilim değişen de değilim klana da ait değilim. Kısaca kim olduğumu bilmiyorum.

-Şimdi anlaşıldı.

+Ne anlaşıldı?

-Sen kim olduğunu benden öğrenmek için beni canlı tuttun. Çünkü bir melekten daha bilge yoktur diye düşünüyordun.

Korku dolu gözlerle ona bakıyordum. Yoksa kim olduğumu biliyor muydu?

+Nereden biliyorsunuz?

-Unuttun mu küçüğüm, ben bir meleğim. Esas klanın nasıl oldu da seni tanımadı daha doğrusu neden seni senden sakladı onu bulmalısın.

+Onlar benden saklamaz! Ailem hakkında böyle konuşamazsın! Haddini aşıyorsun artık gitmelisin. Gördüğüm kadarıyla iyisin ve klanın da haberi olmadan buradan gitmelisin!!

İçimde yanan öfke her yerimden adeta hava çekiyor gibiydi. Nefese açlık dolu bir şekilde öfkemi kusuyordum. Ne gazap ne gerçekler her şey birbiri içinde birer bilmeceydiler.

-Ailene dikkat et küçüğüm, daha klanım bile diyemiyorken üstelik...Kadim kitabı okursan ne demek istediğimi anlayacaksın ve ne yazık ki bu seninle son karşılaşmamız olmayacak.

+Hiç sanmıyorum.

Gerçekten mi? Ben bir meleğe kafa mı tutuyordum? Bir duasıyla atomlarıma ayıracak olan canlıya bağırma cesareti ancak aptallık olabilirdi.

Melek bir kanat çırpışıyla gökyüzüne dönmüştü. Uçmadan önce bundan eminim dediğine yemin edebilirdim. Artık ormana geri dönme vaktim gelmişti. Thalia çok endişelenmiş olamlıydı. Bir şeytanla konuşmuştum... halbuki canavar bir tip sanarken ne kadar da masum görünüyordu. Görünüşün aldatıcı olabileceği bir kez daha kanıtlanmıştı. Hemen Thalia'yı bulmalıydım. Nöbetten çıktığı için uyuyacağını bildiğimden kulübesine doğru gitmeye karar verdim. Yürüyüşün ortasına gelmiştim ki kalabalık bir grup yerde yatan birine yardım etmeye çalışıyordu. Tam göremesemde hislerim bana gitme diyordu.

Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken korktuğum şeyin olmaması için dua ettim.

Dualar kabul olmadı ...

Yerde yatan biricik kardeşimdi..

Tek dostumdu...

Thalia'ydı...

 

Loading...
0%