Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1 / içimize sinen pislik

@illaous

 

Umarım ilk bölümü keyifle okursunuz. Yorum yapmayı unutmayın. Görüşleriniz benim için değerli olacaktır. Kitap askeri kurgudur. Sadece birazcık sabretmenizi istiyorum. Teşekkür ederim!!

 

Döndürüyor - Adamlar


Bazılarımızın hikayelerinde mutluluktan doğan ölüm vardır. İlk önce mutlu olursun sonra o mutluluk ölür. Yerini acıya bırakır. Delik deşik olmuş, kanamaktan bitap düşmüş bir ruhla kalmıştır. Ruha karanlık adım atmıştır. Karanlık bir yılan gibi her yeri sarmaya başlamıştır. Ne kadar kazırsan kazı gidemez gibi hissettirir. Her şeyi ele geçirir.


Beni de karanlık ele geçirmişti. Aydınlığımı bulamayıp içimdeki karanlıkla ölüp gidecektim.


Sokaklardaki karanlıkla tanışmıştım.


Sokak.


Bu hayatta her şeyi bilmemesi gerekenlerin
parmaklıklar ardı,
evi,
tutsağı.


Önümdeki evraklara kafa yorarken kapımın açılması ile gözlerimi kağıtlardan ayırarak kapıya baktım. Jale geldiyse salonda bir şeyler ters gidiyor demektir.
"Tatlım... Hakan yine sorun çıkarttı. Antremanda Mustafa ile epey kanlı çalıştılar. Bi' baksan iyi olur." dedi yalandan gülümsemeyle.


"Kafamı şişirmekten başka bir iş yaptıkları yok mu bu ikisinin? Gidip dertleri neymiş öğrenelim." diyerek ayağa kalkarken kağıtların üstünü kapattım. Jale'nin mimikleri ile olayın ne kadar boş olacağını ve beni sinirlendireceklerini fark ettim. İç çekerek odamdan çıkarken kapımı hızla çarparken ringin etrafında toplanmış kalabalığa baktım. Bir yığın kas kütlesine sahip erkeğin ayırmak yerine izlemesi kadar saçma bir şey yoktu.


"Neler oluyor burada?" derken kalabalık açıldı ve ikisinin yanına gittim. Birbirlerine öfkeyle sarılmışlardı. Yuvarlanarak ayaklarımın dibinde durduklarında sağ ayağımı kaldırarak üstlerine bastım. "Hemen ayrılsanız iyi olur. Lafımın ikiletmesinden haz etmiyorum." dediğimde birbirlerine sinirle soluyorlardı. Hakan sinirle Mustafa'yı ittirerek ayağa kalkarak kanamış burnuna kolunu götürdü. Yerde sırıtarak yatan kardeşime baktım. Bu kadar aptal sinir bozucu bir kardeşim olduğu için utanıyordum.
"Ablaların bir tanesine yine kim bizi şikayet etti?" diye sordu. Terleri saçlarını ıslatmıştı. Soluk soluğa ayağa kalkarken gülmeye devam ediyordu. "Dur tahmin edeyim ki hiç zor olmayacak, Jale." dedi sinir bozucu bir rahatlıkla karşımda dururken.


Hakan'ın yanına giderek yüzünü parmaklarımın içine alarak yüzünü inceledim. "Birkaç güne maçın var ve sen eğlenmeyi tercih ediyorsun, öyle mi?" diye sertçe tuttuğum yüzünü bıraktığımda utancı ve siniriyle gözlerini yere sabitlemişti. Bunu Mustafa'nın başlattığı belliydi çünkü kendisi o kadar rahattı ki yüzüne aldığı darbelerin canını acıtmasını aldırmayacak kadar... Bunu Hakan başlatmış olsaydı Mustfa'yı durdurmak için araya girmek zorunda kalırdım.
"Ablam bir tanesi..." nefes nefese yanıma gelerek beni omuzlarımdan tuttu, "Suçlu benim." dedi yorgun nefeslerinin arasında.


"Biliyorum." dedim.


"Çok zekisin." dedi.


"Biliyorum." diyerek onu ittirdim. İnsan içindeyken yılışık davranması suratının ortasına yapıştırmam için bir davetti resmen.


"Vay be, bir kez olsun mütavazı davranabilir misin?" diye sordu.


Hakan lafa atlayarak Mustafa'ya baktı. "Mütevazı bir kere o salak." diye onu düzeltirken gülmemek için kendimi tuttum. Hakan'ın kardeşim çıkmasından şüpheleniyordum bazen.


"Tam bir şovmensin." diye uzatan Mustafa'ya baktığımda susarak önüne döndü.


Boynumu kıtlatarak derin bir nefes aldım. "Maçımız var ve bu rahatlığınızın sebebini öğrenebilir miyim? Alacağımız para ile karnınız doyacak ve burada çalışmaya devam edebileceksiniz. Son bir aydır sinek avlıyoruz ve elimizde Hakan'dan başka kimse yok. Aylaklık edeceğinize çocuğu çalıştırmalısınız. Bu ikisi kavga ettiğinde neden kimse ayırmıyor?" ellerimi belime yerleştirerek önlerinde adımlamaya başladım. Herkes sessizce olduğukları yere sinmişlerdi. "Mustafa'nın şımarıklığına dur demeniz gerekiyor yoksa sonra istemeyeceğim şeyler yapmak zorunda kalacağım. Bir sonraki ay değişmesi gerekn şeyler olacak gibi. Mesela çalışanlar?" derken Volkan'a döndüüm. "Hakan'ı al burnuna bak. Maçtan önce sadece senin kontrolünde olacak." diyerek kenarda oturan kardeşime baktım. Volkan ve Hakan yanımızdan ayrılırken kaşlarımı çattım. Hakan bizim elmasımızdı. Onun mahvolmasına izin veremezdim.

Mustafa'nın kulağından tutarak odama doğru sızlanmasını dinlemeden ilerledim.
Odaya girdiğimizde kapıyı kapatarak kulağını bıraktım, ellerindeki eldivenleri çıkarttım. "Büyümezsen bir daha yanımda kalamazsın. Annemin yanında sıkıcı işlerine yardım edersin. Burada kimseden üstün değilsin, dilediğin gibi kimsenin canını keyfine göre yakamazsın. Son uyarım. Olur da bir şey daha şahit olur ya da kulağıma gelirse..." iki elimi sandalyenin kenarlarına koyarak yüzüne yaklaştım. "Seni Canan'a bırakırım." dedim. Kaşlarını çatarak burnundan soludu.


"Öldürsen de annemin yanında durmam." dedi.


Masama geçerken, "O zaman öldüreyim. Hem baş ağrım da olmaz hemen hallederim." dedim koltuğuma oturarak.


"Sen nasıl bir ablasın? Kalbin yok mu?" diye sordu yüzünü buruşturarak.


Yalandan ellerimle kalbimi kontrol ederek Mustafa'ya baktım. "Tüh! Yokmuş."


Gözlerini devirdi. "Hakan'ı sevdiğin kadar beni de sevsen keşke. Ne annemden ne de ablamdan sevgi görüyorum." arkasına yaslanarak bana yaşlı gözlerle baktı.


Onu anlayabiliyordum.


Sevginin yıkıcı gücünü ile tanışmasını istemiyordum. Ama bazen yanında sevgi görebileceğin ailenden sevgi alamamak daha da kötüydü. Yanındaydı ama ona ulaşamıyordu. Babamın ölümünden sonra annem ikimize de kocaman insanlarmış gibi davranmıştı.


Daha gençken olgun olmaya zorunlu bırakılmıştım.


Ablasının hayatını yaşamasını istemiyordum lakin onu güzel duygulardan noksan bırakmak içime sinmiyordu. Ensesinden tutarak alınlarımızı birbirlerine dayadım.
"Mustafa, sen bana babamdan kalan en kıymetli varlıksın. Ona dair tüm fiziksel özellikleri taşımandan tut onun gibi bir mizaha sahip olman sana verilmiş en büyük nimet. Ama sorun ne, biliyor musun?" diyerek yere çömeldim. "Babam asla bir insanı incitmezdi, hak edenler dışında. Babamızın o güzel ruhunu, biz çocukları yaşatacağız. Biz Sefa Yalçıntaş'ın çocuklarıyız. Kimseye boyun eğmez, diz kırmayız. İnsanlığımızdan da ödün vermeyiz. Her şeyi kuralına göre işleriz. Kanunlara karşı gelmeyiz." dediğimde gözlerindeki öfkeyle birleşmiş hüznü gördüm. Derin ve kesik nefeslerinin arasından bana bakarak kaşlarını çattı.


"Abla, bana bunu hatırlatman gerek. İçimdeki öfkeyi kontrol edemiyorum. Hakan o anda gözüme kestirdiğim biri oldu. Ne babam gibi bir adam olabiliyorum ne de senin gibi öfkesini kontrol edebilen bir boksör." dedi.


"Emekli boksör yalnız." diyerek onu düzelttim.


"Her neyse." dedi ve başını ellerinin arasına aldı. Sıkıntıya girdiğinde yaptığı ilk şey buydu. İkincisi ise... "Of ki ne of!" demesiydi.


Sehpaya oturarak kafasını kaldırdım. "Söyle."


Odada sessizlik hakimdi. Nefeslerimiz haricinde ortamda tek bir ses çıkmadı. Omuzuna elimi koyarak sıkmaya başladım.


"Yuh! Yapma abla şunu." dişlerinin arasında abarttığı acı ile homurdanıyordu. "Tamam tamam, tamam. Anlatacağım." dediğinde onu serbest bıraktım. Bana baktı. "Ama ilk önce seni sandalyeye falan bağlayalım." dediğinde kaşlarımı çattım.


"Ne saçmalıyorsun sen?" diyerek dikkat kesildim.


Sıkıntıyla nefes vererek bakışlarını kaçırdı. "Annem..." dedi, "İki gecedir eve gelmiyor ki sende gelmiyorsun. Haber alamıyorum. Aradığımda ise ulaşamıyorum, telefonu kapalı." dedi bağırarak. Ayağa kalktığımda ayağa kalkmış ve beni kollarımdan tutarak sandalyeye oturttmuştu. Ellerinin altında direnerek ayağa kalktım. "Biliyordum işte! Sıçacağım senin şu ani hareketlerine." dediğinde kullandığı kelime yüzünden yanağına yumruğumu geçirmek zorunda kalmıştım. Pişmalık duysam da kendime hakim olamamıştım.


"Ablana terbiyesizlik yapamazsın." ellerimi belime koyarak odada volta atmaya başladım. Elimle çenemi ovuşturarak aklımdakilerle cebelleşiyordum.


"Uzun zamandır dayanağını yemiyordum, özlemişim." yanağını tutarak karşıma geçti. "Şüphelendiğim bir şey var ama eve gidelim. Kimse bizi duymasın." dediğinde ona hak verdim. Aile içindeki problemlerimizin insanların dilinde sakız olmasından haz etmiyordum.


"İyi dedin. Toparlan arabaya geç." diyerek masamın üstündeki birkaç kağıdı çekmeceme koyarak kilitledim. Anahtarı cebime atarak odadan çıktım. Volkan ile karşılaşınca onu çevirdim. "Hakan'ın her durumunu bana bildir. Gece 12'den sonra serbest. Hadi kolay gelsin." omuzuna vurarak sonkez salona göz attım.


"Tamam, patron." dedi Volkan.


Mustafa peşimden çenesini tutarak gelirken herkes bize bakıyordu. Arabaya yerleştiğimizde bana dökülmesi için zaman tanıdım.


"Kedi'nin yaptığını düşündüm. İki gecedir takipteyim fakat elde var sıfır." dedi.


"Neden Kedi olduğunu düşünüyorsun?"
Kedi lakabıyla tanıdığımız maçlardaki ebedi düşmanımız olan Olcay Kor'du. Pisliğin vücut bulmuş haliydi. Bir eli boksta diğer bir eli ise kana aitti. Arkasındaki güçten dolayı suçtan kaçmayı aşırı iyi beceriyordu. Ama annem ile olan bağlarını anlamamıştım. İki imkansız insandı. Benim gözümü korkutmak için bile anneme dokunmazdı. Düşmanlarım bilirdi ki annemle aram hiçbir zaman iyi değildi. Kurşunun önündeki annemi kurtarmak yerine ellerine bıraktığım andan beri kimse ona dokunmamıştı.


Bazen umursamamak kazançlı çıkmaya yardım ederdi.


Bazen kaybetmeye.


"İmkanı yok. Annene kimse dokunmaz. Sadece aniden ortadan kaybolması çok şüpheli." dedim direksiyon simidini sıkıca kavrarken.


"Eve geldiğin yok ki düzgünce mantık yürütebilesin." dedi Mustafa.


"Susuyorsun, eve gidene kadar."


Eve varana kadar bunun ardında ne olabileceğini düşünerek kafamı zorlamaya çalıştım. Mahalleye vardığımızda tanıdık sokağa girerek kahverengi iki katlı minik evin önüne park ettim. Bu renk midemi bulandırıyordu. Eskileri hatırladıkça nefret ediyordum. Tüm tatlı anılar kadar kötü anılar da bu evde barınıyordu. Boyası artık mahvolmuş durumdaydı ama kimse bunu umursamıyordu. Mustafa anahtarla kapıyı zorlayarak açtığında ayakkabılarımızı çıkartarak eve girdik.


Ev, havasız ve tozluydu. Mustafa temizlik yapamayacak kadar pis ve üşengenç bir insandı.


Annemin odasının önüne geldiğimde kapı kulpunu tutarak derin bir nefes aldım. Babam gittiğinden beri bu odanın kapısının önünden geçmezdim. Mecbur kaldığım için öfkeli hissediyordum.
Ya da bu duyguyu öfke diyerek bastırmak istiyordum.


Kapıyı açtığımda gözlerime inanamadım. Tanıdık olduğumuz oda yerine bambaşka bir şey gelmişti. Her yer kağıtlarla kaplıydı. Dağınık değildi aksine her şey çok düzenliydi.


Hiç bilmediğim yerlere ait resimler duvara asılıydı. Odanın içinde adım attıkça yabancı bir yerdeymişim gibi hissediyordum ki öyleydi.


"Hassiktir... Bu ne?" Mustafa'nın sesi ile irkildim. Gerçekten bende ne olduğunu anlamak istiyordum.


"Neler döndüğünü çözmemiz lazım." annemin sandalyesine oturarak masasını karıştırmaya başladım. Tüm çekmeceleri kilitliydi. Hepsini zorlanmadan açarak bomboş bir çekmeceyle karşılaşmaktan sinirlerim bozulmaya başlamıştı. Mustafa duvarlardaki mekanların resimlerini çekmekle meşguldü.


Eğer çekmeceler boşsa neden kilitleme gereği duymuştu emin değildim. Masanın altında elimi gezdirirken elime değen çıkıntıyla dikkatim çekildi. Masanın altına eğilerek küçük şeyi çıkartarak masanın üstüne bıraktım. Minik bir ses dinleme böceğiydi.


Mustafa gördüğünde dudaklarımın üstüne işaret parmağımı yerleştirdim. Çaktırmaması gerekiyordu. Bunun bir amacı olduğu kesindi çünkü Candan hiçbir şeyi gereksiz yapmazdı.


"Annemi Kedi kaçırmışsa yakında bize haber verirler. Bekleyelim." dedim yalandan ve umursamaz bir şekilde.


"Tabii ki abla. Kedi'yi izlemeye devam edeyim mi?" diyerek etraftaki resimleri gösterdi.


"Evet, devam." dedim. Ayağa kalkarak böceği salonun ortasındaki sehpaya yerleştirerek odayı incelemeye döndüm. Fotoğrafını çektiği resmin birini sökerek elime aldım.


Arkasını çevirdiğimde birkaç sayı vardı.


Beyrut, Lübnan.


Ve ne anlama geldiğini anlamadığım birkaç sayı.


"Her neredeysen seni o delikten çıkartıp ne halt döndürdüğünü bulmaya geleceğim, anne."


Anne kelimesini dişlerimin arasında bastıra bastıra söylerken resmi cebime atmıştım. Diğer resimleri incelemeye koyuldum.

Loading...
0%