@ilydacinar
|
Herkese merhaba. Biliyorum çok uzun bir süredir yoktum. Gittiğimi bile haber veremedim. Bu benim taslaklarda kalan son bölümüm. Elbette hikayeye devam edeceğim ama son sınıf olduğum için annem telefon kullanmamı yasakladı. Okul bitene kadar tuşlu telefon kullanacağım. Sizi meraklandırmak istemezdim ama annem telefonu bir anda elimden alınca kimseye haber veremedim. Hesabımın şifresinide bilmediğim için tablet ya da bilgisayardan giriş yapamadım. Bu gün evden epeyce uzak bir yere gittiğim için annem telefonumu almama izin verdi ama akşam tekrar elimden alacak. Yine çok uzun bir süre bölüm atamayacağım. Lütfen beni merak etmeyin, telefon elime tekrar geçer geçmez bölüm yazmaya başlayacağım. Sizi çok seviyorum ve attığınız mesajlar ve yorumlar içinde ayrıca teşekkür ederim. Kimsenin beni bu kadar düşünüp sevdiğini sanmıyordum ama siz beni gerçekten çok mutlu ettiniz. Sizi gerçekten çok seviyorum. Hepinize iyi okumalarrr ♡♡ Ben mektubu okurken arkamdaki kapının kapandığını duydum. İrkilerek arkamı döndüğümde Draco'yla göz göze geldik. Elbetteki bu da onun oyunlarından biriydi. Draco yavaş ama istekli adımlarla yanıma geliyordu. Buna karşın bende geri geri gidiyordum. "Ne istiyorsun!?" Dedim cebimdeki asamı çıkartırken "Sadece konuşmak istiyorum" "Gündüzler çuvala mı girdi!?" "Gördüğün her yerde benden kaçtığın için evet, sanırım çuvala girdi" "Bu mektubu odama nasıl koydun?" Odama istediği gibi girip çıkabildiği düşüncesi beni korkutmuştu. "Kendimce yöntemlerim var diyelim" dedi Draco. Bana oldukça yakınlaşmıştı. Geri geri giderken ayağım yumuşak puflara takılmıştı. Nerdeyse popomun üzerine düşmek üzereydim ki Draco hızla büyük bir adım atıp beni belimden yakaladı. Refleks olarak bende kollarımı onun boynuna doladım. Niye sürekli bu sahneyi yaşamak zorundaydık ki!? "Dokunma bana, bırak yaklaşma!" "Sana uzak olduğum her saniye ikimizde zarar görüyoruz Y/N, bunu hâlâ fark edemedin mi? Senden uzakta olsaydım düşmek üzereyken seni kim tutacaktı?" "Benden uzakta olsaydın buraya hiç gelmeyecek ve geri geri gidip düşmek üzere olmayacaktım!" "Neden yapıyorsun bunu? Neden benden kaçıyorsun?" "Çünkü sana-!" Düşünmeden cevap vermiştim ama devamını getirememiştim. Draco merakla benim konuşmamı bekliyordu ama ben susuyordum. "Çünkü sana, ne?" Çünkü sana olan duygularımın kuvvetlenmesini istemiyorum. Çünkü sana bağlanmak istemiyorum. Çünkü sana delicesine aşık olmak istemiyorum. Ve sanırım bu saydıklarımın hiç birini yapamıyorum. "Çünkü sana yaklaştığımda rahatsız oluyorum!" Draco söylediğim şey üzerine bir kaç saniye gözlerime baktı. Bana inanmak istemiyor gibiydi. Ama sonunda pes edip beni bıraktı. "Özür dilerim, ben, bir daha seni rahatsız etmicem.." dedi benden geri geri yürüyerek uzaklaşırken. Hayır aptal! Ben onu kastetmedim! "İyi yaparsın Malfoy, ve bende rahat bir nefes almış olurum" dedim sırtımı dikleştirip başımı kaldırırken. Aynı zamanda kollarımı da göğsümde katlamıştım. Malfoy. Ona yeniden Malfoy demiştim. Ve o bu sözler ağzımdan çıktığı anda şaşkınlık ve kırgınlıkla bakmaya başlamıştı bana. Bu bakışlara daha fazla dayanamazdım. Onun bana böyle bakması beni yüz bin yerimden bıçaklıyordu. Bu yüzden hızla toparlanıp kendime geldim ve çıkışa yöneldim. Draco arkamdan seslendi. "Hey, Black. Sanırım bu sana ait" Ona döndüğümde elinde zincire geçirilmiş bir şekilde sallanan yüzüğümü gördüm. Onu sürekli kaybettiğim için zincire geçirmişti. Bu benim aklıma neden daha önce gelmemişti ki? Hızla onun yanına gidip kolyeyi aldım ve hiç bir şey söylemeden kuleden çıktım.. "Senin dersin yok muydu?" Dedi Hermione kafasını kitaptan kaldırıp bana bakarak. Hızla ve sinirle yatağıma doğru giderken cevap verdim. "Başka zamana ertelenmiş" "Belliydi zaten, baksana hava bulutlu" Sağol ya Hermione, beni yine gerizekalı gibi hissettirdiğin için çok sağol. Yatağıma oturduğumda Hermione tekrar kitabına dönmüştü. Ginny ise kendi yatağından kalkıp benimkine gelmişti. Fısıltıyla konuşmaya başladı. "Neyin var?" "Bişeyim yok" "Malfoy'la mı buluştun?" Gözlerimi kocaman açıp ilk önce Ginny'e sonra Hermione'ye sonra tekrar Ginny'e baktım ve hızla ağzını kapattım. "Sen bunu-?" Ginny kafasını çekip kapattığım ağzını açtı. "Malfoy'u gördüm" "Nerde?" "Odadan çıkarken" "Ne? Nasıl? Nerden çıktı? Nasıl girdi? Niye girdi?" Bu seferde Ginny benim ağzımı kapatıp Hermione'ye baktı. Hâlâ kitap okuyordu. "Sessiz ol!" Dedi ve elini ağzımdan çekerek devam etti "Hermione uyuduktan sonra konuşalım" dedi ve kendi yatağına gitmek için ayağa kalktı. Y/N: "Dormir" (Kişiyi uyutan büyü) Asamdan çıkan sarı ışıkla Ginny hızla bana döndü. "Evet, Hermione uyuduğunu göre artık konuşabiliriz" "Sana inanamıyorum, gerçekten ona büyü mü yaptın!?" "Anlattıktan sonra kızsan olur mu?" Ginny sinirle derin bir nefes alıp tekrar yatağıma gelip oturdu. "Çabucak anlatacağım ve Hermione'nin üzerindeki büyüyü geri çekeceksin tamam mı?" "Tamam, hadi anlat" "Akşam yemeğinden önce üstümü değiştirmek için odaya döndüğümde kapının aralık olduğunu gördüm. İçerden de sesler gelince gizlice izlemeye başladım çünkü ikinizde yemek salonundaydınız, odaya başka birinin girdiği belliydi yani" dedi ve kısa bir nefes arası verip devam etti "Malfoy'un yatağına bir şey koyduğunu gördüm sonra da hızlıca yatağının yanındaki cama yönelip aşağı atladı. Bu da süpürgesiyle camdan girdiğini gösteriyor" Ağzım hafif açık, kaşlarım çatık bir şekilde Ginny'i dinliyordum. Sözlerini bitirdiğinde bir kaç saniye yutkunamadım. Draco'nun bu kadar ileri gideceğini tahmin etmemiştim ve açıkçası ondan birazcık tırsmıştım. "Artık Hermione'yi uyandırır mısın? Zaten ondan sır saklamaktan nefret ediyorum üstüne bir de bu sırlar yüzünden ona büyü yapman hiç hoşuma gitmedi" "Emin ol bende en az senin kadar rahatsızım Ginny, ama ona söylersem işler sarpa saracak. Muhtemelen bu konuşmamızı duysaydı çoktan Profesör McGonagall'ın ofisinin yolunu yarılamış olurdu" dedim asamı kaldırıp büyüyü tersine çevirmeden hemen önce. "Ona söylemediğimiz için işin sonunda ölecekmişiz gibi hissetmem normal mi?" Dedi Ginny fısıltıyla. Hermione yavaşça uyanıyordu. "Peki ikimizinde böyle hissetmesi normal mi?" Dedim bende aynı şekilde fısıldayarak. "Uyuya mı kaldım ben?" Dedi Hermione üzerindeki kitabı kapatıp komodininin üzerine koyarak. "Çok fazla okuyorsun Herm, gözlerinin yorulması çok normal" dedim suçluluk duygumu bastırmaya çalışarak. Hermione sadece kafasını sallayıp ince battaniyesinin altına girdi ve uykuya daldı. Ginny'de aynısını yapmıştı. Şimdi sıra bendeydi ama ondan önce yapmam gereken bir şey vardı. Günlüğümü doldurmak. Daha sonra kendimi uykunun kollarına teslim edebilirdim.. ~ -Y/N'nin Rüyası- [İmgeler] - Tribünler ~ Kan ter içinde nefes nefese uyandığım ilk kabusum değildi ama en tuhaf ve korkutucu olanı buydu. Saçlarımı geriye doğru toplayıp saate baktım. Hermione 1 saat sonra kahvaltı için bizi uyandıracaktı. Onu bu zehmetten kurtarıp kendim kalktım ve havlumu alıp duşa girdim. Odama döndüğümde yatağımdaki yıkanmış ve ütülenmiş formama bakıp gülümsedim. Bu kesinlikle Hermione'nin işiydi... İlk dersimiz KSKS'ydı. Kahvaltıdan sonra hepimiz sınıfta oturmuş, Profesör Lupin'in gelmesini bekliyorduk. Neredeyse herkes sınıftaydı. Malfoy hariç. Normal bir zamanda onun gelip gelmemesini umursamazdım ama dün gece yaşananlardan sonra onun için endişelenmiştim çünkü onu ne kadar üzdüğümün farkındaydım. Hayır Y/N, Hermione, Harry ya da başka birine Malfoy'u soramazsın. Y/N hayır, birileri şüphelenecek, sürekli kapıya dönüp durmayı bırak. Y/N gözlerini biraz daha Malfoy'un sırasından çekmezsen şaşı kalacaksın. Hayır Y/N, merakına yenik düşemezsin. Y/N hayır hayır hayır hayır! "Harry, Malfoy'un neden gelmediğini biliyor musun? Bu sabah kahvaltıda da göremedim" Siktir! Gerizekalı! Tam adamına sordun! "Neden sordun?" Hah! Al işte, açıkla bakalım nedenini! "Şey, dün gece astronomi dersine de gelmedi ve biliyorsun Profesör Sinistra bizi eşleştirdi. Eğer hasta falansa ona göre hazırlık yaparım bir sonraki derse" Aferim sana Y/N! Şanene bir yalan daha yazdın! Resmen Pinokyo'yla burun buruna gidiyorum ya! "Öğleden sonra Slytherin-Hufflepuff maçı var ya Y/N, unuttuğunu söyleme sakın" Doğru ya! Ben bunu nasıl unutabilirim!? Bu maçı kesin izlemem gerekiyordu. Eğer Slytherin kazanırsa final maçını bizimle oynayacaklardı. Bu da Malfoy'la tekrar karşı karşıya geleceğim anlamına geliyordu.. "EVET SAYIN TARAFTARLAR, ŞU ANDA HUFFLEPUFF TAKIMI 10 PUAN FARKLA ÖNDE!" Diye bağırdı Lee Jordan, her maçta olduğu gibi yine o spikerlik yapıyordu. Maç başlayalı 11 dakika olmuştu. Hufflepuff yenmesi en zor takımdı ve şimdiye kadar skor burun buruna gidiyordu. Malfoy hiç durmadan son hızla uçuyordu. Onu daha önce hiç bu kadar ciddi görmemiştim. "EVET SAYIN SEYİRCİLER, HUFFLEPUFF BİR SAYI DAHA ALARAK 10 PUANLIK FARKI 20 PUANA ÇIKARIYOR! BÖYLE DEVAM EDERSE FİNAL MAÇINA KİMİN ÇIKACAĞI BELLİ OLACAK!" Ravenclaw ve Gryffindor'larda Hufflepuff'ı tutuyordu. Yeni sayıyla tüm stat sevinç çığlıklarına boğuldu. Ben hariç. Nedense Hufflepuff sayı aldıkça ben stres oluyordum. Derinlerde bir yerde Slytherin'i tuttuğumu biliyordum ama bunu kendime itiraf edemiyordum.. Maç yaklaşık 5 dakikadır böyle devam ediyordu. Hufflepuff bu süre zarfında 2 sayı daha almıştı. Artık kazanma avantajları vardı. Eğer Malfoy Altın Snitch'i hemen yakalayamazsa finale Hufflepuff'larla çıkacaktık.. Ve evet, bir sayı daha. Hufflepuff 50 puanlık farkla öndeydi. Ne yapmaya çalışıyordu bu Slytherin'ler!? Bizimle oynarlarken hiç böyle değillerdi. Sanki, sanki bilerek kötü oynuyorlardı. Ben bunları düşünürken Harry birden beni tutup eğdi. Aynı anda ise kafamızın hemen üstünden Malfoy ve Hufflepuff'ın arayıcısı peş peşe geçmişlerdi. Hızla kafamızı kaldırıp onlara baktık. Snitch'i görebiliyordum. Statın altına doğru uçuyordu. Korkuluklara dayanıp Malfoy ve diğer arayıcının hızla dalışını izledik. O kadar hızlı gidiyorlardı ki, eğer şimdi biraz yavaşlamazlarsa yere yapışacaklardı. Hufflepuff'ın arayıcısı bunu fark etmiş olacak ki yavaşlamıştı. Ama Malfoy.. Biraz olsun duracak gibi görünmüyor, aksine daha da hızlanıyordu. MERLİN! SENİN DERDİN NE!? ATOMLARINA MI AYRILMAK İSTİYORSUN!? Sevinç çığlıkları artık korku çığlıklarına dönüşmüştü. Malfoy'un yere çakılmasına 50 metreden az kalmıştı ve ben deli gibi titriyordum. Malfoy kolunu uzatmıştı. Snitch'e çok yakındı. Nerdeyse parmaklarına değdiğini hissedebiliyordu. 42 metre. DURSANA BE ÇOCUK! 37 metre 32 metre 30.5 metre 29 metre Merlin, kalbim ağzımda atıyor! 28 METRE VE SONUNDA ALTIN SNİTCH MALFOY'UN PARMAKLARI ARASINDA! Sevinç çığlıkları yeniden tüm tribünü ele geçirmişti. Ama benim sesim çıkmıyordu. Tanrı aşkına kimse Malfoy'u görmüyor muydu!? 28 merte yükseklikten 30 km/hızla düşüyordu saniyeler sonra yere çakılacaktı! Titreyen parmaklarımı hiçe sayarak hızla asamı çıkarttım. "Napıyorsun?" Dedi Harry benim ne kadar korkarak ve telaşla asamı çıkarttığımı görünce. Y/N: "Molliore!" (Yastıklama büyüsü) Malfoy yere düşmeden saniyeler önce son anda sert zeminde kocaman yumuşak bir yastık belirmişti. Tribündeki herkes sus pus olmuş, kımıldayamıyordu. En hızlı kendine gelen ben olduğum için koşarak tribünden inip Malfoy'un yanına gittim. Malfoy karnını tutuyor, yastığın üzerinden kayarak iniyordu. O düşmesin diye daha hızlı koştum, ayakları yerle buluştuğu anda koluna girip yere otutturdum ve sırtını yastığa dayadım. "İyi misin!? Bi yerin acıyor mu!?" "İyiyim" dedi oturduğu yerde kıpırdanıp dişlerinin arasından acıyla nefes alarak. "Yalan söylüyorsun, karnın ağrıyor değil mi? Süpürgenin üstüne mi düştün? Boynun acıyor mu? Oynatma, belki-" "İyidim dedim ya Black!" diye yineleyerek sözümü kesti Malfoy Bu tepkisi karşında afallamıştım. Ama bunu hak etmiştimde.. Çok sürmeden etrafımız bir sürü öğrenci ve öğretmenlerle sarılmıştı. Birinin ellerini omuzlarımda hissedince arkamı döndüm. Harry beni çekiştirerek kalabalıktan çıkarmaya çalışıyordu. "Napıyorsun sen!? Neden maça müdahale ettin!?" "Maça müdahale mi ettim!? Ben onu kaldırım taşı olmaktan kurtardım Harry!" "Sana ne ki ondan! Onu kurtarmak sana mı düşüyor!?" "Geçen maçta beni kurtarmakta ona düşmüyordu ama yinede o kendi canını riske atıp beni kurtarmıştı Harry, ne çabuk unuttun!?" "O haklı Harry. Y/N, Malfoy'a hayatını borçluydu. Şimdi ödeşmiş oldular" diye araya giren kişi Hermione'ydi. Harry tam ağzını açıp konuşmak üzereydi ki vazgeçip sustu. Biliyordu çünkü benim haklı olduğumu... "Kahvaltıdan sonra Hogsmeade'e gidelim mi?" Bu gün hafta sonuydu. Büyük salona doğru giderken Ron sormuştu bu soruyu. "Olmaz, pazartesi Y/N'nin final maçı var. Çalışması gerekiyor" "Bunu söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama, Harry haklı Ron" şu son bir haftadır kafam oldukça karmaşıktı ve hiç bir şeye yeterince odaklanamıyordum. Benim yüzümden de maçı kaybetmek istemediğim için pazartesi gününe kadar sıkı çalışmam gerekiyordu. Saçma sapan sohbetler eşliğinde kahvaltımızı bitirdik. Saat 10'da biten kahvaltımızdan sonra vakit kaybetmeden Harry ile süpürgelerimizi alıp çalışmak için ormana gittik. Burda, ağaçların arasında hızla uçarak reflekslerimizi geliştirmeye çalışıyorduk. Yaklaşık 2 3 saat çalıştıktan sonra okula geri döndük. Tüm hafta sonu aynı şekilde geçmişti ve bu süre zarfında Malfoy'la nerdeyse hiç karşılaşmamıştık.. Takım formamı giyip bizimkilerin yanına aşağı, büyük salona indim. Bütün okul birbirinden en çok nefret eden binaların maçı için oldukça heyecanlıydı. Hoplaya zıplaya geldiğim masaya "Günaydın" diyerek oturdum. Bu gün ayrı bir mutluluk vardı içimde. "Nasılsın? İyi uyudun mu?" "Evet Harry, merak etme harika uyudum" dedim gülümseyerek göz devirdiğim sırada Ufak tefek bir kaç bişey atıştırdıktan sonra çoğu kişinin yaptığı gibi bizde sahaya doğru yürümeye başladık. Maçın başlamasına 10 dakikadan az kalmıştı. Harry'lere tribünlere kadar eşlik ettikten sonra takımımın yanına döndüm. Oliver her zamanki cesaret konuşmasını yaptı. Bu çocuk resmen kaptan olmak için doğmuştu. Fazla oyalanmadan süpürgelerimizi alıp sıraya geçtik. Aynısını Slytherin oyuncuları da yapmıştı. Malfoy ve ben aynı pozisyonda oynadığımız için yan yana gelmiştik. 2 gündür ona ilk defa bu kadar yakındım. Ben kafamı çevirmiş ona bakarken o bana bir kere bile bakmamıştı. Omzu dik başı yukarda tam karşısına bakıyordu. Çıkış düdüğü çaldığında transtan çıkmış gibi gözlerimi kırpıştırıp önüme döndüm ve yürümeye başladım. Sahaya doğru ilerlerken sesler yükselmeye başlamıştı. Taraftarların çığlıkları kulağımı tırmalamıştı ama buna alışmam uzun sürmedi. Sonunda sahanın ortasına geldiğimizde kendi etrafımda dönerek tribünlere baktım. Tribünler Dejavu mu yaşamıştım ben az önce? "Pozisyon al!" Diye bağırdı Profesör Hooch. Tüm takım oyuncuları Profesörün dediğini yaptı. "Düdüğümle, hazır!" Dedi ve boynundaki düdüğü çaldı. Düdük sesiyle tüm oyuncular hızla yükselip oyuna başladılar. Düdük sesi.. Nasılsınız aşklarımmm?
|
0% |