@ilydacinar
|
Nolur bol bol yorum yapın hem etkileşim açısından çok önemli hemde yorumlarınızı tek tek okumak çok keyifliiii♡ Bu sorumunda yanıtsız kalmasını umursamayarak kendimi uykunun kollarına teslim ettim.. ~ Günler haftaları haftalar ayları kovaladı. Yaz tatili sona erdi. Herkes heyecanla okula dönmek için hazırlanıyordu. Ben hariç, yaklaşık 3 ay önce yaşananlardan dolayı çok stresliydim. Malfoy'u yeniden görme düşüncesi kalbimi hem neşeyle dolduruyor hemde kor gibi yakıyordu. Yatağımda oturmuş kucağımdaki yepyeni duran günlüğüme bakıyordum. Acaba bu da öncekiler gibi acıyla mı dolacaktı yoksa bu defa beni şaşırtıp heyecan dolu satırlarla mı süslenecekti? Zaten sonuna kadar açık olan kapımın tıklatılmasıyla kafamı kaldırıp kimin geldiğine baktım. Sirius elinde küçük bir hediye kutusuyla kapıda duruyordu. Yatakta hafifçe yana kayıp Sirius'a yer açınca içeri girip yanıma oturdu. "Nasıl hissediyorsun?" Bendeki endişeyi seziyor olmalıydı çünkü bu öylesine sorulan bir soru değildi. "Bilmiyorum, yani aslında tuhaf hissediyorum" "Anlıyorum, bende senin yaşındayken bazı kalp kırıklıkları yaşamıştım.." Bu konu hakkında konuşmak istemiyordum. Çünkü biliyordum ki konuşmaya başladığım an kimden bahsettiğimi anlayacaktı. Üstelik ona kalp kırıklığı yaşadığımı bile söylememiştim. Aramızda geçen uzun ve rahatsız edici sessizliği bozup Sirius'un elinde tuttuğu hediye kutusunu göstererek konuşmaya başladım. "O ne?" "Ah, bu senin için küçük bir hediye" dedi kutuyu bana uzatırken. Sirius'un gözlerine uzun uzun baktıktan sonra hediyeyi açtım. İçinden zincirlerin etrafına takılmış beş küçük taş olan bir bileklik çıktı. Taşların her biri içinde renkli sıvılar olan cam kürelere benziyordu. Teşekkür etmek için Sirius'a döndüğümde bilekliği elimden alıp bileğime takarken açıklama yapmaya başlamıştı. "Y/N, bu sıradan bir bileklik değil. Bu dilek taşlarıyla oluşturulmuş sihirli bir bileklik. Etrafında yedi taş olan bu tılsımlı bileklik sana yedi dilek hakkı bahşeder. Ama bu seni yanıltmasın, sadece belirli dilekler dileyebilirsin. Mesela şans, cesaret, özgüven, cazibe gibi soyut şeyler" dedi ve sustu. "Ama burda beş taş var?" Dedim soran gözlerle "Biliyorum, iki dilek hakkını ben okul yıllarımda kullanmıştım" dedi mazinin getirdiği hatıralarla gülümseyerek "Bu senin bilekliğin miydi?" "Evet, sana yeni bir tane yapmak isterdim ama bunun yapımını sadece annem biliyordu ve anlayacağın üzere sadece Black ailesine özel bir şeydi bu" "Sirius, çok teşekkür ederim ama ben bunu kabul edemem" evet, kabul edemezdim. Düşünsenize size beş dilek hakkı sunuyorlar ve siz onu başka birine hediye ediyorsunuz. "Sana, bunu alır mısın diye sormadım "Ama Sirius, bu çok kıymetli bir şey, ben bunu nasıl kabul edebilirim ki?" "Güzelim, emin ol buna benim ihtiyaç duyduğumdan daha çok ihtiyacın olacak" Daha fazla söylenecek bir şey olmadığı için Sirius ayağa kalkıp çıkışa yönelmişti. Aklıma takılan bir soruyla onu durdurdum. "Sirius, söylesene, sen ne için kullanmıştın?" Sirius hafifçe gülümseyip cevap verdi. "Güç ve şans" daha sonra odamdan çıkıp beni yalnız bıraktı. ~ Lupin ben ve animagus halindeki Sirius tren istasyonuna geldiğimizde ilk önce Hermione'yi gördük. "Yine geç kaldılar değil mi?" "Ne zaman erken geldiler ki?" Diyen Hermione kıkırdadı. Bende ona katıldım. İkimiz de gülüşürken gözüme takılan sarı saçlarla gülmeyi bıraktım. Malfoy elleri cebinde bir şekilde bana bakıyordu. Aramızda çokça mesafe vardı ama gözlerimiz yine buluşmuştu. Gittikçe kalabalıklaşan istasyon yüzünden göz temasımız sık sık kesiliyordu, zaten toplasan 40-50 saniye anca bakışmışızdır ama onu da bize çok gören arkadaşı Zabini, Malfoy'un koluna dokup kafasıyla treni gösterince Malfoy önüne dönüp bir kaç adımda trene bindi. Bende koluma dokunan Harry sayesinde kenetlendiğim yerden gözlerimi alıp ona döndüm. Nefes nefese kalmıştı. Bir eliyle dizini tutuyor diğer eliyle kolumdan destek alıyordu. "Gecikmedik değil mi?" "Koştunuz mu siz?" Diye soran Hermione Harry'nin hemen arkasından koşarak gelen Ron'u son anda fark etmişti. Hafifçe gülümseyerek "Yarışmışlar" dedim. "Galiba kazanan kişi Harry" dedi Hermione gülerek Harry hızla doğrularak saçlarını geriye attı ve gururla "Tabiki ben kazandım" dedi. "Hile- yaptın-!" Diyen kişi nefes nefese kalan Ron'du. "Yapmadım" "Evet- yaptın-!" Dedi ve nefesini toparlayıp tekrar konuştu "bana ilerde, yerde bir sürü örümceğin olduğunu söyledi, bende koşmayı bırakıp yerlere bakmaya başladım. O ise kocaman bir kahkaha atarak daha da hızlandı!" Hermione ve ben kocaman bir kahkaha patlattık. Ron'u bu şekilde korkutmak yanlıştı biliyorum ama bu gerçekten çok komikti. "Hermione! Y/N!" Diye sinirle bağırdı Ron. İkimizde gülmemizi bastırmaya çalışarak Harry'e döndük. "Harry! Bu yaptığın çok ayıp!" Dedi Hermione ciddi olmaya çalışarak. "Çok kötüsün Harry, Ron'un travmalarını bu şekilde ona karşı kullanamazsın!" Dedim aynı şekilde ciddi olmaya çalışarak. Ama ne ben ne de Hermione ciddiyetimizi sağlayabilmiştik. Harry Ron'a dönüp mahçup bir ifadeyle konuştu "Üzgünüm Ron, seni korkutmak ne kadar eğlenceli olsa da bir daha yapicam" dedi ve tekrar bize dönüp kendi kendine konuştu "yani umarım" Herm ve ben bunu duyunca kıkır kıkır gülüştük. Fazla vakit kaybetmeden ilerlemeye başladık. Biz trene önden binerken Harry Sirius ile konuşmak istediğini söyleyip bizden uzaklaştı. Lupin ise eve dönmek için bizim gitmemizi bekliyordu. "Hey iyi misin?" "Ne?" "Ne düşünüyorsun?" "Hiç bişey, dalmışım" Hermione ve ben konuşurken Hogwarts'a nerdeyse gelmiş sayılırdık. Biraz daha dışarıyı izledikten sonra ayağa kalktım. "Nereye?" Dedi Harry "Ginny'nin yanına. Birazdan dönerim" Elbetteki Ginny'e gitmiyordum. İstasyona geldiğimizden beri Malfoy'u aklımdan çıkaramamıştım ve her ne kadar kendimi onu merak etmeyi bırakmam gerektiğine ikna etmeye çalışsamda bir türlü başaramamıştım. Slytherin vagonuna gittiğimde kenarda durmuş camdan içeriyi izliyordum. Onu bulmam uzun sürmedi. Arkadaşlarıyla oturmuş bir şeyler konuşuyorlardı. Yani arkadaşları konuşuyor o ise dinliyordu. Gerçi dinlediğinden de emin değildim ama neyse. Çok kısa bir süre onu izlemiştim. Gitmek için hareketlendiğimde birden gözlerimiz buluştu. Sanki benim burdaki varlığımı hissetmiş gibiydi. Bir süre bakıştık. Ne kadar sürdü bilmiyorum ama sonunda arkadaşı Pansy onun yüzünü tutup kendine çevirmek zorunda kalmıştı. Göz temasımız kesildiğinde derin bir nefes alıp verdim ve arkamı dönüp kompartımana gittim... ~ "...Profesör Lupin rahatsızlığı nedeniyle bu yıl aramızda olamayacak. Onun yerine Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersimiz için yeni bir öğretmenimiz var, Profesör Dolores Umbridge. Çocuklar hepiniz adına Profesöre başarılar diliyorum..." "Bu pembe yaratıkta kim?" "Sessiz ol Ron duyucaklar" diye fısıldadı Hermione Ron'un sözleri üzerine. Kıkırdayarak Ron'a döndüm ve konuştum. "Bence tatlı birine benziyor" dedim "Tatlı biri mi? Oturumda o da vardı Fudge için çalışıyor. Üstelik benim okuldan atılmam için oy verdi" Harry'nin sözleri üzerine hızla ona dönüp konuştum. "Ne demek okuldan atılmam için!? Ne oldu da okuldan atılacak mışsın? Ne zaman ve neden!?" Harry Hermione ve Ron birbirlerine baktılar. "Durun biraz hepiniz bir şeyler biliyordunuz ve bana söylemediniz mi!?" "Y/N aslında herşeyi mektupta yazmıştık ama Profesör Dumbledore sana mektup göndermemizi yasakladı" dedi Hermione "Yasakladı derken?" "...Nazik sözleriniz için çok teşekkür ederim sayın başyönetici..." "Baykuşlarımızın bakanlık tarafından takip edilmemesi için bir önlemdi sadece. Eğer sana mektup yazıp gönderseydik Sirius'un yerini bulurlardı. Ayrıca sadece sen değil Harry'le de mektuplaşmamız yasaktı. Tüm yaz boyunca bu yüzden bizden haber alamadın" "Merlin aşkına, Cornelius Fudge neden bizi takip etsin ki? Harry ne yaptın bakanlık binasını havaya mı uçurdun!?" "Keşke havaya uçursaydım, en azından Fudge ve Umbridge'den kurtulmuş olurduk" dedi Harry dalgaya vurarak "Bir Muggle'ın önünde Patronus büyüsü yaptı" "Ne!?" Sesim biraz fazla çıkmış olacaktı ki bir kaç kişi dönüp bize bakmıştı. Hermione hızlıca kolumdan tutup parmağını dudağına götürdü ve sessiz olmam için uyardı beni. "...Değişim için yenilik asla teşvik edilmemelidir, korunması gerekeni korumak zorundayız. Gerekeni de mükemmeleştirmek zorundayız. Yasaklanması gereken uygulamaları yasaklayalım..." Dedikten sonra kıkırdadı Dolores Umbridge ve hemen ardından Profesör Dumbledore'un sayesinde bir alkış tufanı koptu. "Harry neden böyle bir şey yaptın!?" Dedim herkese ayak uydurup asla dinlemediğim o konuşmayı alkışlarken. "Patronus büyüsü ne için yapılır Y/N, bir Ruh emiciyi kovmak için. Bende aynen bu yüzden yaptım" dedi Harry herkes gibi alkışladığı sırada. "Ruh Emiciler Little Whinging'te miydi? İmkansız" "Sende mi bana inanmıyorsun Y/N?" "İnanmıyorum demedim Harry, sadece anlamaya çalışıyorum. Şunu biriniz düzgünce anlatabilir mi artık?" ~ "...Bundan sonra bakanlık tarafından onaylanmış ve hazırlanmış savunma sanatları öğreniceksiniz. Evet?" Umbridge el kaldıran Hermione'ye söz hakkı verdi. "Burda savunma amaçlı büyü yapmak çıkarılmış?" "Büyü yapmak mı?" Diyip kıkırdadı Umbridge ve devam etti "Dersim'de büyü yapmanızı gerektirecek bir neden düşünemiyorum" "Büyü yapmicak mıyız?" Diye sordu Ron "Karanlık sanatlara karşı güvenli ve risksiz savunma öğreniceksiniz" dedi her zamanki gibi o tuhaf kıkırtısını yaparak. "Ama bu ne işe yarar ki? Saldırıya uğrarsak zaten riske girmiş oluruz" dedim "Dersimde konuşmak isteyen öğrenci el kaldırır" Hermione ve ben birbirimize tuhaf bir bakış attık Umbridge "Bakanlığın düşüncesine göre sınavları verebilmeniz için teorik bilgiler sizin için yeterli olacaktır. Fazlasını öğrenmenize gerek yok. Zaten bu okulun amacı da bu" diye devam etti sözlerine "Söyler misiniz teorik bilgi bizi dışarıya karşı nasıl hazırlayacak?" Diye soran kişi Harry'di "Dışarda hiç bişey yok tatlım. Senin gibi şeker çocuklara kim saldırmak isteyebilir ki?" "Aaa örnek mi istiyorsunuz? Lord Voldemort" Harry bu ismi söylediği gibi sınıfta fısıldaşmalar başlamıştı. Umbridge tedirgin bir şekilde gülümsüyordu ama bu onu çok korkunç gösteriyordu. Kısa bir sessizliğin ardından Profesör Umbridge konuşmaya başladı. "Şunu anlamanızı istiyorum, hem de hepinizin, lütfen dikkatle dinleyin. Bilinen bir karanlık büyücünün geri döndüğü söylendi. Ancak bu koca bir yalan" dedi Umbridge Harry'e doğru yürürken "Yalan değil onu gördüm onunla savaştım öyle değil mi Y/N-" "Cezalısınız Bay Potter!" "Sizce Y/N maçta bilinmeyen bir nedenden dolayı mı kayboldu!?" "Y/N'nin maç esnasında uzun bir süre sahada olmadığını biliyoruz Bay Potter ancak onun Karanlık Lord tarafından kaçırıldığını sadece siz iddia ediyorsunuz, elinizde somut bir kanıt yok!" "Profesör, Harry doğruyu söylüyor-" Harry lafımı bölüp sinirli bir şekilde konuşmasını sürdürdü "Y/N kaçırıldı, Voldemort tarafından, sizde biliyorsunuz-" "Yeter!" Diye bağırdı Profesör ve daha sakin bir ses tonuyla devam etti. "Yeter, Bay Potter dersten sonra ofisime gelin" Profesör tahtaya döndüp devam etti "Ve lütfen Bayan Black'i de yanınızda getirin" Sinir ve şaşkınlıkla bir Harry'e bir Hermione'ye döndüm. İkisinin de bir şey yapamayacağını fark ettiğimde açıp açıp kapattığım ağzımı son kez nefes vererek ders boyunca kapattım ve kollarımı göğsümde birleştirip arkama yaslandım. Ders çıkışında Harry ve ben Umbridge'in ofisine giderken oldukça sessizdik. Harry kapıyı tıklatmadan hemen önce bana dönüp taklidimi yaparak konuştu. "Bonco totlo borono bonzoyor" Ben tepki vermeye fırsat bile bulamadan Harry kapıyı açıp içeri girince ağzıma kadar gelen sözleri yutup içeri girdim. Pembeden ve kedi tablolarından başka hiçbir şeyin olmadığı bir oda karşıladı bizi. "İyi akşamlar Bay Potter. Ve size de iyi akşamlar Bayan Black. Oturun lütfen" ikimizde Profesörün dediğini yaptık. "Bu gün benim için bazı şeyler yazıcaksınız çocuklar," Harry ve ben tüy kalemlerimizi çıkarmak için yeltendiğimizde Umbridge tekrar konuştu. "Yo kendi kalemlerinizle değil, bana ait oldukça özel birer kalemle" Profesör kalemleri önümüze koyup devam etti. "Şimdi şunu benim için yazmanızı istiyorum. Asla yalan söylememeliyim." "Kaç kere yazalım?" Diye sordu Harry "Bir düşünelim. Diyelim ki öğrenene kadar" "Mürekkep verecek misiniz?" Diye tekrar bir soru sordu Harry "Mürekkebe ihtiyacınız yok" Harry ve ben anlamayarak birbirimize baktık ama sorgulamadan dediğini yapmaya koyulduk. Bir kaç kere Profesörün dediğini yazdıktan sonra elimde bir acı hissetmeye başlamıştım. Sanki biri derimi çiziyor gibiydi. Profesör bu sırada arkamızdaki camdan dışarıyı seyrediyordu. Ben elimde beliren yaraya bakarken o Harry ve bana bakıyordu. "Evet?" Bu soruyu doğrudan Harry'e bakarak sormuştu. Harry'den cevap gecikmedi. "Bir şey yok" "Haklısın. Çünkü sende bu cezayı hak ettiğini biliyorsun. Değil mi Harry Potter?" Diye bir soru cümlesi kurdu Profesör Umbridge. Harry'den bir cevap gelmeyincede son sözlerini söyleyip odadan ayrıldı "Devam et" Profesör odadan çıkar çıkmaz Harry'e dönüp konuştum. "Harry bu-" "Sen çık Y/N, kağıdını ben doldururum" dedi ve kendi kağıdını yazmaya devam etti "Saçmalama Harry, buna nasıl dayanacaksın?" Sorumu cevapsız bırakan Harry'nin kalemi tutan elini tutup dikkatini bana vermesini sağladım. "Harry bunu Dumbledore'a bildirmeliyiz, bize böyle kafasına göre cezalar verem-" "O yüzden sana kağıdını bırakıp çıkmanı söyledim ya Y/N" Kaşlarımı çatıp ona baktım. Neyin tribindeydi bu? "Hayır çıkmıyorum, eğer bu cezayı çekmek istiyorsan bunu beraber çekeceğiz anladın mı?" "Benim yüzümden aldığın bir cezayı çekmek zorunda değilsin Y/N" "Evet değilim," dediğimde Harry bunu söylememi beklemiyormuş gibi şaşırmıştı "Değilim ama çekeceğim" diye cümlemi tamamladığımda ise önüne dönüp yazmaya devam etti Bende onun gibi önüme döndükten saniyeler sonra Harry bana bakmadan konuşmuştu. "Bonco totlo borono bonzoyor" "Kapa çeneni Potter!" Harry bu tepkime güldüğünde bende ona katılmadan edememiştim... ~ "Eee cezanın neydi?" Dedi Hermione elindeki gelecek postasını okurken Harry Hermione Ron ve ben ortak salonda her zamanki yerimize oturmuştuk. Harry ve ben birbirimize bakıp aynı anda içgüdüsel olarak ellerimizi kapatmıştık. "Yazı yazdık" dedim inanmasını umarak... ~ Cezanın üzerinden 2 gün geçmişti. Hermione elimizdeki yaraları gördüğünde deliye dönmüştü ama Harry ve ben bunu kimseye söylememesi konusunda uyarmıştık. "Tüm takım burda olduğuna ve Harry'de arayıcı olarak takıma döndüğüne göre pozisyonlarınızı yeniden ayarlayabiliriz" dedi takım kaptanı Oliver Wood. Bu, bu yılki ilk antrenmanımız olacaktı. Hepimiz uzun zaman sonra (özellikle Harry için çok daha uzun zaman sonra) sahalara dönmenin sevincini yaşıyorduk. "Harry sen elbetteki arayıcısın. Katie kovalayıcısın. Jimmy ve Y/N siz ikinizde 3. Sınıfta olduğu gibi vurucusunuz. Diğerlerinin pozisyonları geçen seneyle aynı" Tüm takım antrenman için dağılıp yerlerine geçerken Harry yanıma gelip konuştu. "Hey, yeniden arayıcı olduğum için Bludgerlar'ı kafama atmicaksın değil mi?" "Saçmalama Harry, ben hiç öyle şeyler yapar mıyım?" "3. Sınıfta arayıcı olmak için beni sakatlamaya çalışan sen mi söylüyorsun bunu?" Cidden ne gerek vardı şimdi bu konuyu açmaya ki? "Oliver! Harry yerinde değil!" Diye bağırdım "Harry!" "Üzgünüm" dedi ve yerine geçti. Geçerken de bana nefret dolu bir bakış atmayı unutmamıştı. Bense ona tatlı tatlı gülümsüyordum... Antrenman bitmişti. Slytherin takımının sırası geldiği için sahayı onlara bırakarak soyunma odalarına gitmiştik. Yani takım arkadaşlarım önden gitmişti, bense sorumlu olduğum Bludgerlar'ı yerine bağlamaya uğraştığım için biraz gecikmiştim. Sonunda işimi bitirip üstümü değiştirdiğimde odadan çıktım ve onu gördüm. Malfoy'u. Yine aynı koridor yine aynı yalnızlık.. "Geciktin" "Beni mi bekliyordun?" "Takımdan ne zaman ayrılacaksın?" "Hiçbir zaman?" "Oliver'ın seni vurucu yaptığını duydum" "Doğru duymuşsun" "Takımdan ayrıl Y/N" "Neden Malfoy? Vurucuyken bile seni yenebileceğimden mi korkuyorsun?" İki yabancı gibi geçen konuşmamız nihayet canlılık kazanıyordu. Ben bu sözleri söylerken Malfoy'un üzerine doğru yürümeye başlamıştım çünkü. "Çok tehlikeli Y/N, Bludgerlardan biri sana çarparsa-" "Küçük bir toptan korksaydım Malfoy, Gryffindor'a seçilmezdim. Öyle değil mi?" "Korkmadığını biliyorum zaten, bu yüzden takımdan ayrılmanı istiyorum ya" "Neden? Yaralanmamdan mı korkuyorsun?" "Evet. Tamda bundan korkuyorum. Şu haline bak Y/N, şimdiden bir sürü darbe almışsın bile" "Beni bu şekilde düşünmen çok güzel olurdu Malfoy, tabi eğer sevgili olsaydık" "Neden benden nefret ediyorsun Y/N?" Cevap vermek için ağzımı açtığımda konuşamadım. Neden konuşamıyordum ki? Neden susuyordum? Ondan nefret etmem için milyonlarca sebep sıralayabilirken ben neden hiç bir şey söyleyemiyordum? "Bilmiyorsun değil mi" dedi Malfoy ağzımı açıp açıp kapattığım sırada. Bana bir adım yaklaşıp aramızdaki mesafeyi kapattı ve sözlerine devam etti. "Neden bilmiyorsun biliyor musun? Çünkü aslında benden nefret etmiyorsun. Benden nefret etmeye çalışıyorsun" "Sen- senden nefret etmeye çalışmıyorum Malfoy! Senden nefret ediyorum!" "Sen sadece kendini kandırıyorsun Y/N-" "Ben kendimi kandırmıyorum sen beni kandırıyorsun Malfoy!" Malfoy benden böyle bir çıkış beklemediği için şaşırmıştı ama benim durmaya hiç niyetim yoktu. İçimden geçenleri söylemek hayır onun yüzüne çarpmak istiyordum. Öyle de yaptım. "Ortada hiç bir sebep yokken bir soğuk bir sıcak yapıyorsun, bir gün Astoria'yı savunurken diğer gün beni savunuyorsun, beraber cezaya kalıyoruz ben yorulduğum için kucaklayıp koltuğa yatırıyor, Harry'i tekmeleyerek uyandırıyorsun, bir gün bana ödevini yaptırıyor diğer gün ceza almamı engelliyorsun, buz gibi havada sırf birazcık üşüdüm diye montunu kafama fırlatıyorsun, astronomi kulesinde uyuyakaldığım gün boynum tutulmasın diye beni omzuna yatırıyor, başka bir gün ise saçımı kalıcı olarak sarıya çevirmeye kalkıyorsun!" Bunları Malfoy'un yüzüne bağırmak bir nebze olsun iyi hissetmemi sağlamıştı "Sen bunları nerden-" "Gerçekten bunların hepsinde uyduğumu mu sanmıştın!? Bunu söylemekten nefret ediyorum ama sırf sana birazcık dokunabilmek için tek kelime bile etmemiştim. Evet uykuya dalmak üzereydim ama yaptıklarından habersiz değildim!" "Ben, çok üzgünüm Y/N-" "Hayır, üzgün falan olma Malfoy. Çünkü ben artık senin bu dengesiz hallerinden sıkıldım. Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyorum! Ben bu belirsizliğe daha fazla dayanabileceğimi sanmıyorum Malfoy, lütfen, senden rica ediyorum, bana nasıl davranacağından emin olmadan benim karşıma çıkma-" Lafımı henüz bitirmiştim ki Malfoy beni belimden tutup kendine çekti ve dudaklarını benimkilere bastırdı. İlk önce verebileceğim tepkiden çekindiği için sadece ufak bir öpücüktü bu, ama benim onu itip gitmemem ona cesaret vermiş olacak ki daha sert daha şehvetli öpmeye başlamıştı. Tanrım bu nasıl bir eziyet böyle? Aşık olduğum adam tarafından öpülüyorum ama ben koşarak ondan uzaklaşmak istiyorum. Hayır, aslında istemiyorum, sadece öyle olması gerektiğini biliyorum. Tüm irademle ondan ayrılmak için kendimi parçalıyordum ama bir şey buna engel oluyordu. Hayır o muhteşem dudakları değil, nefes kesici kokusu. Yüce Merlin bir insan nasıl bu kadar güzel ve sarhoş edici kokabilir? Güç bela ellerimi Malfoy'un göğsüne koyup ittirdim. Gözümden akan yaşlarla bağırmaya başladım. "Neden yaptın bunu!?" "Sana olan duygularımı kanıtlamak için" "Bunu küçük bir öpücükle kanıtlayamazsın Malfoy!" "Nasıl kanıtlicam peki?" "Anlamıyor musun Draco sorun duygularından şüphe etmem değil. Sorun sana güvenmemem" "O zaman güvenini kazanırım Y/N" "Hayır, bu o kadar kolay bir şey değil" "Kolay olmadığını biliyorum ama seni öylece kaybedecekte değilim" Hafifçe gülümseyip konuştum. "Bu zamana kadar yaptığın her şeyi telafi edebilecek misin Malfoy?" "En azından deneyebilirim-" "Sana verdiğim onlarca şanstan sonra bir şans daha mı istiyorsun? Üzgünüm ama bir kez daha bunu yaparsam kendime olan saygımı kaybederim Malfoy" Malfoy üzgün gözlerle bana bakıyordu. Saçları gözlerini kapattığı için benim onun gözlerini görmem zorlaşıyordu ama yinede inatla masmavi gözlerine bakmaya devam ediyordum. Malfoy birden iki elimi de tutarak konuşmaya başladı. "Y/N lütfen, son bir kez yap bunu. Yemin ederim bu defa pişman olmicaksın" Durdum ve düşünmeye başladım. Aslında bunu bende deli gibi istiyordum ama her defasında olduğu gibi tektar kalbimin kırılmasından korkuyordum. Gözlerimi yeniden onunkilere çevirdim. Yalan söylediğine dair tek bir bakış yakalayamamıştım. Ellerimi onunkilerden kurtarıp yüzüne koydum. Malfoy ne yapacağımı merakla izliyordu. "Bu sana verdiğim son taviz olacak Malfoy, sakın bunu batırma. Ama olur da işler istediğimiz gibi gitmezse bu bizim veda öpücüğümüz olsun. Seni hem seviyorum hemde senden nefret ediyorum Draco Malfoy.." Parmak uçlarımda yükseldim ve onu son bir kez öptüm. Bu öyle uzun bir öpücük değildi. Onun bana karşılık bile veremeyeceği kadar hızlı ve ani bir öpücüktü. Ondan ayrıldığımda ikimizde birbirimize bakıyorduk. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Artık gitmem gerektiğini düşündüğüm sırada Malfoy sol elini arkasına koyup diğer eliyle sağ elimi tuttu ve önümde eğilerek elimi nazikçe öptü. "Teşekkür ederim Yavru Aslan, buna pişman olmicaksın" dedi ve son bir kez bana bakıp hızla sahaya doğru gitmeye başladı. Bende okula gitmek için diğer çıkışa doğru döndüğümde kapının yanında gördüğüm kişiyle tüm vücudumda hissettiğim uyuşma aynı anda gerçekleşmişti. Bunlar Harry ve Ginny'di... Nasılsınız aşklarımmm?
|
0% |