Yeni Üyelik
35.
Bölüm

35. Bölüm

@ilydacinar

Ta daaaa yks çıkışı (hâlâ çıkmadı) atim dedim beğenip yorum yapmayı unutmayın ♡♡

"Draco?"

Draco işaret parmağını maskesinin dudaklarına götürüp susmamı söyledi ve çenesini kaldırıp sırtını dikleştirdi. Sonra da o Ölüm Yiyen numarasını yapıp uçarak Yoldaşlıkla çarpışmaya gitti.

Hâlâ şok içinde yerde oturuyordum. Tonks'un gelip beni yerden kaldırmaya çalışmasına kadar böyle sürmüştü.

Tonks hepimizi bir araya toplayıp kayaların arkasına saklamış ve bizi korumak için yanımızdan ayrılmamıştı.

"Sirius!" Lucius'un sesiyle o tarafa döndüm

"Harry hâlâ orda!" Dedim Tonks'a dönüp

Lucius, Sirius, Harry ve adını bilmediğim bir Ölüm Yiyen savaşıyordu

"Endişelenme, Sirius onu korur"

"Yanlarına gidiyorum!" Dedim ve saklandığım kayanın üzerine çıkıp onlara koşmaya başladım. Tonks'un arkamdan bağırdığını duymuştum ama artık çok geçti.

"Expelliarmus!"

"Aferim James!"

"Hayır.." adımlarım yavaşlamış Sirius'un kelimelerinde takılı kalmıştım. O an zaman benim için durmuştu. Kehanet gerçekleşiyordu ve ben hiç bir şey yapamıyordum. Sirius'a koşmak istiyordum ama olduğum yere çakılmış kalmıştım sanki. Kendimi toparladım ve göz yaşları içinde koşmaya başladım.

"Hayır!"

"Avada Kedavra!"

Bellatrix'in gönderdiği yeşil ışık huzmesi Sirius'a çarptı.

Sirius gülümseyerek bir kaç adım gerilediğinde kemerin içinden geçip kayboldu.

"Hayır.." Sirius, o, gözlerimin önünde ölmüştü.. Ailemden geriye kalan tek kişi Harry ve bana gülümseyerek ölmüştü..

Bacaklarım bedenimi daha fazla taşımayıp yere çökmeme neden oldu.

Kulağımdaki çınlamayla öylece kemere bakıyordum. Gözlerimden akan yaşlar yüzünden görüşüm gittikçe bulanıklaşıyordu. Yavaşça Harry'e döndüm. Lupin onu güçlükle zaptediyordu.

Etrafımda ne olup bittiği hakkında hiç bir fikrim yoktu. Zaten hiç bişey duyamıyordum. Ama o haykırış.. Harry'nin o haykırışı.. Beni gerçek dünyaya getirmişti. Duyduğum tek şey vaftiz babasını kaybeden birinin çığlıkları değil, canının yarısını kaybeden birinin haykırışlarıydı. Onun o sesi resmen iliklerime işlemişti.

Peki, ben neden bağıramıyordum? Benim neden sesim çıkmıyordu? Neden hareket edemiyordum? Yoksa ailemden kalan son kişiyle beraber duyularımı da mı yitirmiştim?

Harry, o artık bağırmıyordu. Gözlerini dikmiş Bellatrix'e bakıyordu.

Hayır, hayır aptal! Onun peşine düşecekti!

Ben ayağa kalkmaya çalışırken o çoktan Lupin'in kollarından kurtulup koşmaya başlamıştı bile.

Peşinden koştum. Canım pahasına peşinden koştum. Harry'i de öldürmesine izin veremezdim.

"Sirius Black'i öldürdüm" diye bağıran Bellatrix hemen arkasından çılgınca kahkahalar atmıştı "Beni öldürmeye mi geliyorsun?"

"Crucio!" Harry'nin asasından çıkan kırmızı ışık Bellatrix'le buluştu.

"Har-" tam Harry'e seslenecekken bir çift el beni yakalayıp ağzımı kapatmıştı. Çığlık atmaya ve çırpınıp kurtulmaya çalışıyordum ama beni oldukça güçlü tutuyordu. Bir saniye sonra, göz açıp kapayıncaya kadar, bambaşka bir yerdeydim. Hâlâ Sihir Bakanlığındaydım ama Harry'den oldukça uzakta, bir kısmı boydan boya camla kaplı bir odadaydım. Beni buraya getiren kişi Draco'dan başkası olamazdı. Ondan kurtulup asamı doğrulttum.

"Beni hemen oraya götürmezsen seni öldürürüm!" Draco asasıyla maskesini yüzünden sildikten sonra konuşmaya başladı.

"Seni hiç bir yere götürmüyorum"

"BELLATRİX AMCAMI ÖLDÜRDÜ! VE ŞİMDİYSE HARRY'LE BAŞ BAŞA!"

"Kendini öldürtmek mi istiyorsun sen!?"

"Kimsenin ölmesini istemiyorum!"

"Teyzemin manyak bir Azkaban kaçkını olduğunu söylememe gerek yok heralde. İkinizi de gözünü kırpmadan öldürür!"

"Umrumda değil! Harry'i kaybedemem!"

"Bende seni kaybedemem!"

"Sen bir Ölüm Yiyen'sin Malfoy, yani beni çoktan kaybettin" dedim ellerimle yüzümü kapatıp daha fazla dayanamayıp dizlerimin üstüne çökerken.

Malfoy yanıma gelip tek dizinin üstüne çöktü ve bir elini omzuma diğerini ise eğmiş olduğum yüzüme koyup başımı kaldırdı.

"Şimdi anlıyor musun neden senden kaçtığımı? Neden seninle görüşmek istemediğimi? Benim yüzümden sana zarar gelmesinden korkuyordum Y/N"

"Madem bundan korkuyordun neden onlara katıldın!? Madem beni bu kadar düşünüyordun neden Ölüm Yiyen oldun!?"

"Anlamıyor musun Y/N buna mecburdum. Başka seçeneğim yoktu"

"Her zaman bir seçenek vardır Malfoy! Sen sadece kolay olan yolu seçtin hepsi bu!"

Malfoy kafasını sağa sola sallayarak yere baktı.

"Anlamıyorsun.."

"Açıkla o zaman!"

"Ben, bunu sana söyleyemem.."

"Sen bir korkaksın Malfoy!"

"Sevdiği kızı kaybetmekten korkan biriyim Y/N" dedi ve omzumdaki elini çekip yüzüme düşen saçlarımı geriye attı.

"Çek ellerini üzerimden!" Dedim ve kendimi geriye çektim

"Y/N, lütfen böyle yapma-" Malfoy'un lafı cama yansıyan alevlerle kesildi. Hızla yerden kalkıp cama yaklaştım.

YÜCE MERLİN! BU VOLDEMORT'TU!

Ama karşısındaki kimdi? Alevler dağıldığında görmüştüm onu. Dumbledore buraya gelmişti ve hemen arkasında, yerde siper alan Harry'i korumaya çalışıyordu.

Dumbledore, Voldemort'u kocaman bir su küresine hapsetmişti ama onu güçlükle tutuyor gibiydi. Zaten bu da fazla uzun sürmedi ve Karanlık Lord kurtuldu.

Saniyeler sonra, Voldemort'un tek bi asa hareketi ile bakanlıktaki ofislerin camları aynı anda kırılmaya başladı. Buna bizim bulduğunuz ofiste dahildi.

Ben daha tepki bile veremeden Malfoy önüme geçip cam kırıklarından korumak için sarıldı bana.

Tüm bu sesler bittiğinde beni bıraktı. Tekrar aşağı baktığımda Harry'nin yerde yattığını ve Dumbledore'la konuştuğunu gördüm. Ama tuhaf bir şey vardı. O acı çekiyor gibiydi.

"Draco aşağı inmek istiyorum! Harry'nin yanına gitmek istiyorum!" Son sözlerimi kafamı ona çevirerek söylemiştim. İşte o zaman görmüştüm ayakta ne kadar zor durduğunu. Yanındaki masadan destek alıyordu. Yanına gidip omzuna dokundum.

"Noldu!?" Önce yüzünü buruşturmuştu ama hemen düzeltip gözlerime bakarak konuştu.

"Bir şeyim yok, iyiyim" dedikten hemen sonra tek elle belime sarıldı ve beni kendine çekti "Bana tutun" ikiletmeden istediğini yaptığımda artık aşağıdaydık.

Malfoy'dan ayrılıp tekrar sordum "İyi misin?"

"Evet, git hadi" onunla kalmam gerektiğini hissediyordum ama Harry'nin de yanına gitmeliydim. Malfoy tereddüt ettiğimi görünce bir elini yüzüme yerleştirip tekrar konuştu

"Harry'nin sana ihtiyacı var. Hadi, git artık"

Harry'e döndüm. Acıyla kıvranıp bağırmaya devam ediyordu. Malfoy'a son kez baktıktan sonra Harry'nin yanına koşmaya başladım.

"Harry!" Önce görüş alanına girdim sonra önünde diz çöktüm. Ne yapacağımı bilmiyordum.

"Zayıf olan sensin ve asla sevgiyi de dostluğu da tadamayacaksın" dedi ve devam etti "Ve ben sana acıyorum"

Bir kaç saniye sonra tekrar acıyla seğirmişti. Dumbledore ve ben birbirimize baktık. İkimiz de endişeli görünüyorduk.

Harry yan döndüğünde üzerinden siyah dumanlar yükseliyordu. Yerdeki tuzla buz olmuş cam tozları Harry'nin etrafında çember biçiminde havalandı. Voldemort ortaya çıktı.

"Sen aptalsın Harry Potter. Ve her şeyini kaybedeceksin" Karanlık Lord'un son sözleri bunlardı. Çünkü bu sözlerden sonra uçuş şebekelerinden çıkan bakanlık çalışanları ve özellikle her fırsatta Voldemort'un öldüğünü iddia eden Cornelius onu görmüştü.

Voldemort bir anda resmen toz olmuştu.

"Geri dönmüş"

~

"Y/N, Profesör Dumbledore seni ofisinde bekliyor"

Eşyalarımın nerdeyde hepsini toparlamıştım. Hermione gelmeden önce kehanet taşımı dinliyordum ama o bir anda odaya dalıp Dumbledore'un beni çağırdığını söylediğinde küreyi aceleyle yastığımın altına saklamayı başarabilmiştim.

"Neden?"

Hermione sadece omuz silkmekle yetindi. Daha fazla soru sormadan odadan ayrıldım ve Dumbledore'un ofisine doğru ilerledim. Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde Profesörü duvarda asılı olan portlerden biriyle konuşurken görmüştüm.

"Profesör, beni çağırmışsınız?"

"Y/N, otur lütfen. Biraz limon şerbeti içer miydin?"

"Hayır, teşekkürler. Beni ne için çağırmıştınız?" Dedim masanın önündeki sandalyelerden birine otururken

"Yaz tatilinde, nereye gitmeyi düşünüyorsun?" Dedi kendi de müdür koltuğuna oturarak

"Remus'un yanına elbette" dedim sesimin titrememesini umarak. Remus'u elbette seviyordum ama Sirius'la yaşama düşüncesi çok daha güzeldi. Ve tabiki her güzel şeyin olduğu gibi bunun da sonu gelmişti..

"Düşünüyordum da..." Profesör devam etmeden önce bana baktı. Söyleyeceği şeyi kabul edip etmeyeceğimi merak ediyor olmalıydı. Devam etmesi için çenemi eğip onu teşvik ettim

"Düşüyordum da bu yaz Dursley'lerle kalmak ister miydin?"

Başta kimden bahsettiğini anlamamıştım ama daha sonra bunların Harry'nin yanında kaldığı aile olduğunu hatırlamıştım. Teyzesi eniştesi ve kuzeni. Çatık kaşlarla konuşmaya başladım.

"Anlamadım Profesör, neden onlarla kalmak isteyeyim ki?"

"Remus ve benim bir kaç haftalığına gitmemiz gereken bir yer var"

"Bana bundan bahsetmedi"

"Biliyorum, dün gönderdiğim mektuba bu gün cevap alabildim. Her şey çok hızlı gelişti bu yüzden sana haber vermeye fırsatı olduğunu sanmıyorum"

"Onlarda ne kadar kalıcam?"

"Yalnızca bir kaç hafta"

"Bilmiyorum Profesör, Harry'nin anlattıklarına göre pekte iyi insanlar olduğunu söyleyemem. Muhtemelen beni evlerinde istemeyeceklerdir"

"Sen orasını hiç dert etme. Petunia'ya bizzat göndereceğim mektup fikrinin değişmesini sağlayacaktır"

Derin bir nefes verip biraz düşünmek için başımı ellerimin arasına aldım ve önüme döndüm. Gerçekten bu kadar zahmete girmeye değer miydi? Kovuk'ta da kalabilirdim. Ayrıca hem daha rahat olurdum hemde beni seven insanlarla kalmak bana çok daha iyi gelebilirdi. Düşüncelerimi bir kenara itip yeniden Dumbledore'a döndüm. Bunu sormak mantıksız olurdu, sonuçta bu benim aklıma geliyorsa onun da gelmiştir. Dumbledore'un bir bildiği vardır diye düşünüp fazla sorgulamadan teklifini kabul ettim.

"Harry'nin bundan haberi var mı?"

"Henüz yok"

"Pekâlâ, konuşma bittiyse odama dönebilir miyim? Toparlanmaya devam etmem gerekiyor"

Profesör bana gülümseyip eliyle nazikçe kapıyı gösterdi. Nezaket gereği gülümseyip kafamı hafifçe oynatıp dışarı çıktım.

~

"Burası mı?"

"Evet"

"Enişten ne kadar nazik biri, etrafı doyasıya gezip görelim diye gelip istasyondan bizi alma nezaketinde bulunmadı bile. Ne ince ruhlu, nahif biri" dedim alayla

"Birazdan ne kadar ince ruhlu biri olduğunu görürsün" dediğinde yan gözle bana bakıp sırıtmayı da ihmal etmedi

Harry kapıyı çaldığında açan kişi oldukça sıska bir kadındı. Bu teyzesi olmalıydı.

"İçeri geçin" dedi. Önden Harry arkasından da ben girdim eve. Kadın kapıyı kapattığında beni oldukça tuhaf bakışlarla süzmeye başlamıştı bile. "Sen Y/N Back olmasın"

"Black" diye düzelttim kadını

"Vernon, Harry ve arkadaşı geldi" karşı kapıdan geçip yanımıza gelen iri yarı, hayır obez adam tam önümde dikildi.

"O kaçık müdürün Harry yetmezmiş gibi birde kız arkadaşını bize kakaladığına inanamıyorum. Neyiz biz hayır kurumu falan mı!?"

"Çok naziksiniz efendim, ama hayır kurumu olsaydınız bile yaptığınız yardımların çocuklara ulaşacağından pek emin olmazdım" dedim adamı baştan aşağı süzerken. O kadar şişkoydu ki zavallı çocuklara hiç bir şey bırakmazdı.

"Yerinde olsam kelimelerime dikkat ederdim çocuk" dedi o sararmış dişlerini tehtit edercesine açıp bana doğru eğilerek.

"Asıl ben sizin yerinizde olsam, ki bunun için benden en az 4 tane daha olması gerekiyor, sadece kelimelerime değil hareketlerime de dikkat ederdim" dedim asamı yüzümün üzerinde gezdirip saçlarımı geriye atarken

"Bunu yapamazsın, henüz reşit değilsin" dedi cesur görünmeye çalışarak, ama benden çekindiği çok belliydi

"Reşit olmadığımdan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" Dedim yüzümdeki sırıtışa engel olmadan

Vernon korkmuşa benziyordu ama hala cesur görünmeye çalışıyordu. Petunia araya girerek gergin bir şekilde gülümsedi ve kocasını tutup içeri sürüklemeye başladı. İkisi de içeri girdiğinde Harry bana döndü.

"Demek reşitsin ha?"

"Biraz yalandan kimse ölmez Harry, ayrıca en azından burda kaldığım süre boyunca bana bulaşmazlar" dedim ve aklıma yeni gelmiş gibi "Ve sana da" diyip göz kırptım.

Konuşmamıza ara vererek içerden gelen seslere kulak kesildik.

"Dudley, hayatım. Misafirimize odasını gösterir misin?"

"Ah, işte başlıyoruz" dedi Harry bıkkın bir sesle

"Neye başlıyoruz?" Dediğim sırada yanımıza gelen çocuk çoktan bize bakıp salak salak sırıtmaya başlamıştı bile

"Demek bu defa kız arkadaşını da getirdin Potter" Harry ona bakmadan bavullarını aldı ve merdivenleri çıkmaya başladı

"O benim kız arkadaşım değil Dudley"

"Zaten bu kızın sana bakma ihtimali sıfırdan daha az"

"Yani herhangi bir kızın sana bakma olasılığı gibi mi?" Dedim kollarımı göğsümün üzerinde katlayarak. Harry'le böyle konuşması sinirimi bozmuştu

"Y/N" diye uyardı Harry. Söylemese de ona kafa tutmamın hoşuna gittiğini fark etmiştim. Gözlerimi devirip valizime uzandığımda Dudley hemen öne atıldı.

"Yardım edeyim"

"Şansını boşa harcama Dudley, Y/N'nin seninle işi olmaz" dedi Harry hâlâ merdivenleri çıkmaya çalışırken.

"Kapa çeneni Potter" Harry sadece omuz silkmekle yetindi. Bende doğrulup Dudley'nin valizimi taşımasına izin verdim ve merdivenleri çıkmaya başladım. Harry'nin yanından geçerken sessizce fısıldadım

"Eğlenceli olacak"

~

"Ee Y/N, ailenden hiç bahsetmedin" dedi Petunia. Akşam yemeği için sofraya oturduğumuzdan beri masada gerginlik hakimdi ve Petunia bunu bozmaya karar veren ilk kişiydi.

Yemeğimi yemeye devam ederken sakin bir şekilde sorusunu cevapladım.

"Ailem öldürüldü"

"Peki yanında kalabileceğin bir akraban yok mu?" Soruları cana yakın davranmaya çalışan bir ev sahibi gibi görünsede aslında beni göndermek için can attıkları belliydi

"Hayatta kalan son akrabam da kuzeni tarafından öldürüldü"

"Yani, kimsen yok mu?"

"Oh hayır, nerdeyse unutuyordum. Büyükbabam hayatta" dedim sahte bir gülümsemeyle onun yüzüne bakarak

"Bu harika, yakında onun yanına gidersin o halde, değil mi?" Diye devam etti Petunia

"Hayır. Kendisi zamanının en azılı suçlularından biri olduğu için şu anda Azkaban'da. Ve muhtemelen kemikleri çürüyene kadar da orda kalacak" dedim yine aynı umursamaz yüz ifademi takınıp yemeğime dönerken

Bu gereksiz ve yersiz sorulardan sıkıldığım için yemeğimi hızlıca bitirip tabağımı kaldırdım ve "Herkese afiyet olsun" dedikten sonra odama çıktım.

Verdiğim cevaplarla hepsinin benden korkmasını sağlamıştım. Yapmak istediğim şeyde tamda buydu aslında. Bundan sonra bana ne soru sorabilirler ne de kötü davranmaya cüret edebilirledi. Harry'nin onlara bunca yıl katlamış olması gerçekten çok üzücüydü...

~

Burda birinci haftamı çoktan doldurmuştum bile. Dudley'nin benimle flört etme çabalarını saymazsak her şey iyi ilerliyodu. Aslında bu flört çabalarını can sıkıcı bulmaktan çok utanç verici derecede komik buluyordum.

Bu gün o kadar sıcaktı ki kendimi ancak soğuk bir duşla toparlayabilmiştim. Giyinmek için odama geçtiğimde dolabımı açmış kıyafet seçmeye çalışıyordum. İşte ne olduysa tam da o anda oldu. Odamın içinde beliren ev ciniyle beraber kocaman bir çığlık eşliğinde yere düşmüştüm. Bu Malfoy'un ev cini Winky'di.

Ben ayağa kalktıktan saniyeler sonra kapım çalmıştı.

"Y/N, iyi misin? Ne oldu?" Diye telaşla soran kişi Harry'di

"İyiyim, sadece, bişey gördüm sandım" diye uyduruverdim

"İçeri gelebilir miyim?"

"Hayır, ben aaa henüz giyinmedim" dedim Winky'ye bakıp sessiz olmasını işaret ederken

"Tamam, ben seni aşağıda bekliyorum"

"20 dakikaya hazır olurum" dedim ve bir süre Harry'nin gitmesini bekledim. Sonra ev cinine dönüp kısık sesle ama oldukça kızgın bir tonda konuşmaya başladım

"Senin burda ne işin var!?"

"Winky, Efendi Black'i korkuttuğu için çok üzgün"

"Bu sana sorduğum sorunun cevabı değil!"

"Winky, Efendi Malfoy'un isteği üzerine burda. Efendi Malfoy, Efendi Black'e bir mektup gönderdi" dedi korkak bir şekilde mektubu bana uzatırken

"Ne alâka şimdi durduk yere?" Dedim kızgın bir merakla mektubu ev cininin elinden alırken

"Efendi Malfoy Winky'e nedenini söylemedi Efendi Black"

"Off çok fazla Efendi diyosun sinirim bozulmaya başladı"

"Winky çok üzgün Efendi Black"

Derin bir nefes verdim. Ne yaparsam yapayım 'Efendi' demeyi bırakmayacaktı nasıl olsa.

"Bak Winky, o Efendine söyle bir daha benimle iletişime geçmeye çalışmasın tamam mı. Onunla konuşmak istemiyorum"

"Ama-"

"Tek kelime bile etme ve git burdan!" Dedim ve Winky'i kovdum. Elimdeki mektubu ise... Ne kadar merak edersem edeyim okumicaktım bu yüzden zarfı direkt yatağın arasına koyup giyinmeye başladım. Harry'i daha fazla bekletmek istemiyordum.

Şortumun üzerine lacivert bir tişört giyip babamın yüzüğünün olduğu kolyeyi de tişörtümün içinden çıkardıktan sonra hazırdım. Merdivenlerden inerken Harry'e seslenmiştim.

"Ben hazırım"

Salondan çıkan Harry'e ve hemen ardından gelen Dudley'e baktım.

"Biz de hazırız" dedi heyecanla. O önden çıkarken Harry'i durdurdum ve yüzümü ekşiterek sordum

"O da mı bizimle geliyor!?"

"Hadii, gelmiyor musunuz?" Diye bağırdı Dudley eve doğru

Harry çaresizce ellerini kaldırıp 'gördüğün gibi' anlamına gelen bir işaret yaptı ve dışarı çıktı. Derince nefes alıp verdiğimde bende onları takip etmeye başlamıştım.

Biraz ilerledikten sonra Harry Dudley'e dönüp konuştu.

"Hani benimle dışarda yan yana görünmek seni ezik gösteriyordu?"

"Ahh yapma kuzen, ben bunu ne zaman söyledim?" Dedi Dudley şirin görünmeye çalışarak. Ama bunu yaparak... Neyse bunu hayal gücünüzü bırakıyorum.

"Aaa, bilemiyorum. Tüm hayatım boyunca her gün olabilir mi?"

Dudley bana dönüp Harry'nin omzuna kolunu atarken gülümseyerek konuşmaya başlamıştı

"Harry'i bilirsin, çok şakacı biridir" Harry ondan tiksindiğini gizleme zahmetinde bulunmadan Dudley'yi kendinden uzaklaştırdı

~

Burdaki ikinci haftamı da bitirdikten sonra artık ne zaman eve döneceğimi merak etmeye başlamıştım. Çünkü şu Dudley meselesi gittikçe daha da sinir bozucu olmaya başlamıştı. Resmen sülük gibi yapışmıştı. Hatta bunun için dört gün önce Harry onunla büyük bir kavgaya bile tutuşmuştu ama nafile, bir iki gün Harry'nin korkusundan bana fazla yaklaşamamıştı ama üçüncü gün yine eski haline dönmüştü. Üstelik bu bir hafta boyunca Malfoy'un bitmek bilmeyen mektupları da cabasıydı. Asla okumamama ve geri cevap yazmamama rağmen sürekli mektup gönderip duruyordu. Ama dediğim gibi, ölesiye merak etsem bile onları okumayacak ve Malfoy'a bir cevap yazmayacaktım.

"Beni evde göremezsen merak etme diye söylüyorum, yemekten sonra dışarı çıkacağım" dedim bana verdikleri misafir odasında, yatağıma oturmuş bir kaç dergiyi karıştırken. Harry ise kapının pervazına yaslanmış, kollarını göğsünde katlayarak beni izliyordu.

"Oh hiç merak etmem, sonuçta bende seninle geliyorum"

"Benimle geliyor olsaydın merak etmemen için sana haber vermezdim Harry"

"Hava kararmak üzere Y/N, dışarda tek başına dolaşman pekte güvenli olmaz"

"Merak etme başıma bişey gelmez. Sonuçta seçilmiş kişi ben değilim"

"Hey, belaları üzerime çekmem benim suçum değil"

Kıkırdayarak verdiğim cevap sanırım yeterince tatmin edici olmuştu "Sadece şaka yapıyorum. Hem cidden merak etme, bişey olduğunda Kreacher'ı çağırırım"

"Peki öyleyse, çok geç kalma" dedi ve doğrulup aşağı indi. Bir kaç dakika sonra şortumu ve tişörtümü giyip bende yemek için aşağı indim.

Mutfağa girmek üzereydim ki Harry'nin Petunia teyze ile konuşmasını duyunca dinlemek için kapıda kaldım.

"Petunia teyze, bu akşam çok yorgunum yemekten sonra odama çıkabilir miyim?"

"Aklını kaçırmış olmalısın Harry, bulaşıklar ne olucak? Ya da etraftaki tozlar? Hem şuraya bak her yer çok dağınık!"

İçeri girip hiç bir şey söylemeden masaya oturdum. Herkes yerinde otururken Harry tabakları masaya koyuyordu.

"Harry, oturur musun" dedim. Bu ses tonum ricadan çok bir zorunluluk gibiydi

"Ama sofrayı kim hazırla-" Petunia'nın sözünü kesip cümlemi tekrarladım

"Harry, otur lütfen" Harry dediğimi yapıp oturdu. Peçetemi önüme serip parmağımı şıklattım

"Kreacher" saniyeler sonra ev cini yanımda belirmişti

"Efendi Black, Kreacher'dan ne istiyor?" dedi ev cini başını eğerek

"Sofrayı hazırlar mısın"

"Kreacher asla bir mugglea hizmet etmez!" Diye geri çekildi ev cini. Bunu yapmak hoşuma gitmese de her şeyi Harry'e yaptırmaları daha çok canımı sıkıyordu bu yüzden sesimi yükseltip yeniden konuştum

"Ben senin Efendimin! Bana karşı mı çıkıyorsun Kreacher!?"

Ev cini korkuyla başını eğip bir kaç adım geriledi ve konuşmaya başladı

"Özür dilerim hanımın. Emriniz olur hanımım" dedi

Yemek esnasında ve yemekten sonra herkes bana tuhaf tuhaf bakıyordu. Sofradan kalkarken Kreacher'ı yeniden çağırdım.

"Kreacher, önce sofrayı toplayıp bulaşıkları yıka sonra etrafı topla ve toz al. Daha sonra malikaneye dönebilirsin"

Ev cini yüzünü buruşturdu ama itaatkâr bir şekilde kafasını salladı ve sofrayı toplamaya başladı. Kimse onun işine engel olmamak için sofradan kalkmıştı. Yukarı çıkıp çantamı aldım. Tam çıkmak üzereydim ki Harry beni durdurdu

"Bu da neydi şimdi?"

"Ne neydi Harry? Seni hizmetçileri gibi kullanmalarına izin mi verseydim!?"

"Ben bunu kastetmedim Y/N, şimdi Petunia teyze bana daha çok iş verecek ve sende buna dayanamayıp Kreacher'ı daha çok çağıracaksın"

"O zaman dediğin gibi, daha çok çağırırım"

"Bunu yapamazsın"

"Yapabilirim Harry, o benim ev cinim ve boş bir malikaneyi temizleyeceğine senin işlerinle ilgilensin daha iyi. Ayrıca zaten ben ona iş verdiğimde tuhaf bir şekilde mutlu oluyor"

Harry tam bir şey söyleyecekti ki lafı onun ağzına tıkayıp konuştum.

"Hadi ama lütfen, sana böyle davranmaları sinirimi bozuyordu. Her neyse benim artık çıkmam gerek hava nerdeyde kararmak üzere" dedim saçlarını karıştırdım ve dışarı çıktım.

Merlin, güneş nerdeyse batmak üzereydi ama hava hâlâ çok sıcaktı. Cebimdeki asamı çıkardım ve onunla saçımı topladım. Nasıl olsa kullanamıyordum bari bir işe yarasın diye düşünmüştüm.

Daha önce Harry'le geldiğimiz parka doğru yürüyordum. Akşam yemeği saati olduğu için etraf çokta kalabalık değildi. Ağaçların çok yoğun olduğu bir banka oturdum ve düşünmeye başladım.

Kehanetimde doğrudan anladığım şeyi mi yapmam gerekiyordu yoksa yeni bir anlam mı çıkarmalıydım?

Düşüncelerime ne kadar devam ettim bilmiyorum ama tuhaf bir esintiden sonra gelen adım sesleriyle yerimden fırlayıp etrafa bakmaya başladım.

"Kim var orda?"

Elim yavaşça saçımı tutturduğum asama gitti. Onu çekip aldığımda saçlarım açılmış ve rüzgarın etkisiyle hafifçe savrulmaya başlamıştı.

"Sakin ol, benim"

Arkamı döndüğümde baştan aşağı siyah bir takım elbise ve onu tamamlayan siyah peleriniyle Malfoy tam karşımda duruyordu.

Asamı kaldırıp sinirli bir şekilde ona doğrulttum. Malfoy sakin adımlarla tam önüme geldiğinde asamın ucu onun kalbine değiyordu.

"Gösterişe gerek yok, ikimizde bunu yapmayacağını biliyoruz" diyip işaret ve orta parmaklarının ucuyla asamı kenara ittirdi

"Neden geldin?" Dedim sakin kalmaya çalışarak. Haklıydı büyü yapamazdım.

"Neden bana cevap göndermedin?"

"Muhtemelen mektuplarının hiç birini okumadığım içindir" dediğimde saçlarımı yeniden asamla tutturmuş yanımdaki banka oturup bacak bacak üstüne atmıştım.

"Bu kadar önemli olmasaydı yazmazdım değil mi?"

"Seni yeterince önemseseydim açıp okurdum değil mi?"

"Buraya seninle tartışmaya gelmedim. Fazla vaktim de yok zaten"

"Güzel, uzatmadan ne söyliceksen söyle ve git"

"Esrar dairesinden kendi küreni aldığını biliyorum. Kehanette ne söylüyordu"

"Bunu sana neden söylicekmişim? O çok değerli Lordcuğuna yetiştirmen için mi?"

"Y/N, bu çok önemli, anlıyor musun beni? Buraya bir çok riski göze alarak geldim"

"Doğru söylediğini nerden bilicem?"

Draco pes etmiş gibi derin bir nefes verdi ve cebinden bir küre çıkardı.

"Onu çaldın mı?" Tuhaf bir soru olmuştu. Sonuçta ona bakılırsa bende kendi küremi çalmış sayılırdım

"Bu şey benim kehanetim. Teknik olarak çalmış sayılmıyorum" dedi ve küreyi bana uzatarak devam etti "Şunu dinle"

"Seçilmiş kişiyi kurtaranlar tamamlanmadan felaket kaçınılmaz. Son varise güven, ihanet eden ölmeden adım atma"

"Bu ne demek?"

"Anlamadın mı? Seçilmiş kişi Potter, bu çok açık, son varis sensin-"

"Dur dur, son varis ben miyim?"

"Black'lerin son varisi Y/N" dedi ve düşünceli bir şekilde çenesini tutarak devam etti "Ancak ihanet eden kişinin kim olduğunu bilmiyorum. Aslında bir tahminim var ama.."

"Kim?"

"Peter Pettigrew. Sonuçta arkadaşlarına ihanet etmişti"

"Olabilir" dedim düşünceli bir şekilde. Daha sonra Malfoy konuşmaya devam etti.

"Y/N, lütfen, artık sende kendi kehanetini göster bana" biraz düşündükten sonra çantamdan küreyi çıkardım.

"Baştan uyarayım Malfoy, eğer bana bir oyun oynuyosan-"

"Merlin üzerine yemin ederim bu işin içinde herhangi bir oyun yok"

Derin bir nefes verip küreyi ona uzattım.

"Geç kalınmış ihanet, ihanet değildir. Kaderi elinden alınmış olana yardım et çünkü sadece karanlık taraftaysan kazanabilirsin. Ölüler dirilmez ancak gerçekten ölüyse, ilacı seçilmişte olsa da şifası çömezde"

Malfoy uzun bir süre bana endişeyle baktı. Küreyi çantama koyduktan sonra ona döndüm.

"Benimki daha kafiyeli diye kıskandın mı yoksa" işin ne kadar ciddi bir boyutta olduğunu biliyordum ama ortamın bu kadar gergin olmasına da dayanamıyordum.

Malfoy ellerini yavaşça omuzlarıma koydu ve eğildi. Daha sonra elleri yavaş yavaş aşağı, benim ellerime kaydı ve onları tuttu.

"Y/N, beni seviyor musun?"

"Bu da nerden çıktı-?"

"Sadece cevap ver"

"Hayır-"

"Dürüstçe"

"Nereye varmaya çalışıyorsun Malfoy?"

"Lütfen sadece dürüstçe soruma cevap ver"

"Koluna noldu?" Merlin aşkına böyle bir konu geçişi yok.

Malfoy uzun uzun gözlerime baktı. Benden bir cevap alamayacağını anlayınca ellerimi bıraktı ve doğrulup karşısına bakarak cevap verdi.

"Hiç bişey" kaşlarımı çatıp Malfoy'un geri çektiği kolunu tuttum ve kendine çekip daha iyi görmek için takımının kolunu sıyırdım.

"Ne yaptın!?" Kolu, Ölüm Yiyen işaretinin olduğu kolu boydan boya çizikler içindeydi.

Malfoy kolunu sinirle kendine çekip ceketinin kolunu indirdi.

"Bişey olmadı dedim ya!"

"Neden bana söylemedin?"

"Söyledim"

"En başta, bunun olacağını bildiğin ilk günden bahsediyorum"

"Bunları konuşacak kadar vaktim yok" dedi ve bana bakmadan arkasını dönüp yürümeye başladı

"Malfoy, bekle!" durmadı, yürümeye devam etti "Hey, dursana!" Yine durmadı "Draco!" Bu defa durdu ama bana dönmedi. Koşarak onun önüne geçtim.

"Ben.."

"Evet?"

"Senden nefret etmiyorum," dedim ama yanlış bişey söylediğimi fark edip cümlemi düzelttim "edemiyorum"

Draco bir kaç saniye bana baktı. Daha sonra anlayışla nefes verip kafasını salladı.

"Anladım" diyip yürümeye devam etti

"Dur, ne?" Diyip arkasından ilerledim "Bu kadar mı? Başka bişey söylemicek misin?"

"Ne dememi istersin?"

"Yani ne bilim, sadece-" Draco durup bana döndü ve ellerini omuzlarıma koydu

"Y/N, anlıyorum. Tamam mı?"

"Ne anlıyosun? Nasıl anlıyosun?"

"Korkuyorsun. Haklısın da, içinde bulunduğum durum yüzünden benim bile sonum belirsizken senden beni sevmeni bekleyemem. Benden ne isteyecekler, nasıl bir pisliğe sokacaklar bilmiyorum bile. Zaten canını yeterince yaktım, başkası olsa benden ölümüne nefret ederdi ama sen..." Devam edemedi

Benimse söylicek bişeyim yoktu. Haklıydı korkuyordum. Defalarca bana aynı şeyleri yaşatmıştı ve ben bunun tekrarlanmasından korkuyordum. Nerdeyse iki dakika boyunca birbirime baktık. Benim bir şeyler söylememi bekliyordu ama söylemicektim. Sessiz kalmam ikimiz içinde daha iyi olurdu..

Draco ellerini omuzlarımdan çekip saçlarımı okşadı. Ortamı yumuşatmak için gülümsemeye başlamıştı

"Bu arada nerdeyse gerçekten sarı saçlarımı zebani ateşi ile yakıyordun" dedi sırıtarak

Kıkırdayarak omzuna yavaşça yumruk attım. Gülümseyerek bana bakıyordu. Elini yüzüme yerleştirip diğer eliyle saçımı geriye attıktan sonra gözlerime baktı.

"Ne olursa olsun, sonucu seni üzecek olsa dahi, seni koruyacağıma yemin ederim"

"Benim korunmaya ihtiyacım yok, benim mutlu olmaya ihtiyacım var"

"Benimde, senin güvende olduğunu bilmeye ihtiyacım var"

"Oturup sabaha kadar seninle kavga edebilirdim ama, sanırım artık gitme vaktin geldi"

"Sanırım.." dedi

"Y/N?" Draco'da bende sesin geldiği yöne döndük. Tanrı aşkına kaderimiz bile birlikte yazılmışken neden sürekli basılıp duruyoruz!?

Dudley elindeki sopayla titreyerek bize bakıyordu. Malfoy hemen önüme geçip asasını çıkardı.

"Dur" diyip Malfoy'un kolunu indirdim ve bir kaç adımda öne çıkıp Dudley'nin yanına gittim.

"Bu çirkin çocuk kim!?"

"Çirkin çocuk?" Diye tekrar etti Malfoy tek kaşını kaldırıp

"Neden elindeki sopayı bırakmıyorsun Dudley?"

O dediğimi yapmak yerine sopayı daha sıkı kavramıştı.

"Gerçekten onunla bana zarar verebileceğini mi sanıyorsun?" Cevap vermek yerine sanki mümkünmüş gibi elindeki sopayı daha da sıktı Dudley

Draco dalga geçer gibi kahkaha attıktan sonra tehtitkar bir şekilde devam etti

"Bende sihirli bir tane olduğunu biliyorsun değil mi koca oğlan?"

"Beni tehtit mi ediyorsun? Kuzenim Harry'nin seni parçalarına ayırabileceğini biliyor muydun!?"

"Ahh, demek Harry senin kuzenin. İşte şimdi çok korktum"

Draco'ya dönüp sinirli bir şekilde konuştum. "Kes şunu, senin gitme vaktin gelmedi mi!?" Dedikten sonra Dudley'e dönüp aynı sinirle devam ettim "Ve sen, burda gördüklerinden herhangi birini, herhangi birine anlatırsan seni Ruh Emicilerin önüne atarım anladın mı beni!? Onları hatırlıyorsun değil mi?"

Dudley'nin gözleri korkudan kocaman açılırken Draco gülmeden edememişti.

"Parkın girişinde beni bekle" dedim ve onu yanımızdan gönderdim. Daha sonra Draco'ya döndüm ve konuştum "Sende evdekiler yokluğunu anlamadan git artık" dedim

Malfoy önümde kısa bir reverans yaptı "Hay-hay" sonra siyah sisler eşliğinde uçup gitti.

Dudley'nin yanına döndüğümde bana korkuyla bakıyordu.

"Çok ciddiyim, eğer bu günle ilgili başka birine tek bir şey bile söylersen seni doğduğuna pişman ederim!"

Dudley sesli bir şekilde yutkundu ve korkakça başını salladı.

"Ayrıca, sen nerden çıktın? Beni mi takip ediyordun?" Soruma başını sallayarak cevap verdi

"Merlin aşkına! Harry bir, sen iki. Gerçekten ömrümü yediniz!" Dedim ve hızlanıp eve gittim.

Nasılsınız aşklarımmm?
Vote sınırı 130
Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Sizi seviyorumm♡♡

 

Loading...
0%