@ilydacinar
|
Beğenip yorum yapmayı unutmayın ♡☆ "Merlin aşkına! Harry bir, sen iki. Gerçekten ömrümü yediniz!" Dedim ve hızlanıp eve gittim. ~ Sonunda, şöyle ya da böyle bir haftayı daha Dursley'lerle geçirmiştim. Petunia ve Vernon mutfak masasında oturmuş televizyon izlerken Harry ve bende koltuklara oturmuş konuşuyorduk. Dudley ise kendince bize dahil olmaya çalışıyordu. "Ne yani yalan mı söylüyorum?" Dedi Harry "Abartıyorsun" "Saçmalama Y/N, sırf o elbiseyi alabilmek için kasadaki çocukla flört ettin, bunu herkes gördü" "Hey, benim galleon'larım burda geçmiyorsa ben napabilirim?" "Neden benim almama izin vermedin ki?" "Bedavaya almak varken neden para harcamana izin vereyim?" "Ahh, bazen çok sinir bozucu oluyorsun, biliyorsun değil mi!?" Dedi Harry elini başına koyup arkasına yaslanırken "Sevgilisinden istemek dururken senden neden istesin ki Potter?" Dudley lafa bir anda dahil olunca keskin bir şekilde ona döndüm. "Ne sevgilisi?" Dedi Harry çatık kaşlarla öne doğru eğilirken "Oh senin haberin yok muydu? Haftalardır biriyle mektuplaşıp duruyor fark etmemiş miydin?" "Y/N?" "Yalan söylüyor, ben kimseyle mektuplaşmadım!" Dudley oturduğu yerde biraz hareketlenip arka cebinden bir zarf çıkardı ve zarfı ikimizin önünde sallayarak konuştu "İşte" Ayağa fırlayıp Dudley'nin salladığı zarfı elinden kaptım. Ve bağırmaya başladım "Sana kim odama girip eşyalarımı karıştırma hakkını verdi!?" "Onun odasına izinsiz mi girdin!?" Diye sinirle ayağa kalktı Harry Sesimiz biraz fazla çıktığı için Petunia ve Vernon televizyonun sesini kısıp bizi dinlemeye başlamıştı. "Aptal mısın sen!? Bunun sonunda sana neler yapabileceğimi hiç düşünmedin mi!?" "Zaten yarın burdan gidiyorsun, yani bir şey yapmaya fırsatın olmicak" "Öyle mi!? Ama şu an burdayım, bakalım seni elimden kim alacak!?" Diyip tam ona elimi uzatmışken Harry beni belimden yakalayıp kaldırdı ve ondan uzaklaştırmaya başladı. Ahh Merlin! Neden sürekli bunu yaşamak zorundayım!? Ama neyseki derin tecrübelerim sayesinde kurtulmak için yeni bir taktik öğrenmiştim. Kollarımı yukarı kaldırıp kendimi serbest bıraktım. Ben Harry'nin kollarından kayıp giderken Dudley çoktan ayağa kalmış kanepenin arkasına geçmişti. Harry'den kurtulduktan sonra Dudley'nin üzerine koştum o ise korkuyla annesinin arkasına saklanmıştı. Bir yanda ona saldırmaya çalışan ben, bir yanda beni tutmaya çalışan Harry, diğer yanda oğullarını korumak isteyen anne ve baba. Eminim ki yoldan geçen biri bizi böyle görseydi gülmekten kırılırdı. "BAKALIM SENİ BİR DOMUZA ÇEVİRDİĞİMDE DE İNSANLARIN ODASINA GİZLİCE GİRİP EŞYALARINI KARIŞTIRABİLECEK MİSİN!?" "Anne!?" Diye korkakça annesinin beline sarılmıştı Dudley "Korkma bebeğim" dedi Petunia bir eliyle oğluna sarılıp diğeriyle beni tutmaya çalışırken "Y/N sakinleş biraz!" "SAKİNLEŞEMEM! ASAM NERDE BENİM!?" "Harry, şu manyağı hemen odasına götür!" Diyen kişi Vernon'dı Hepimiz büyük bir curcuna içindeydik. Hiç bitmicekmiş gibi gelen bu kavga mutfağın cam kapısına çarpan bir şey yüzünden bölünmüştü. Benim elim havada Dudley'e uzanmaya çalışırken, Harry diğer kolumdan beni çekiştirken, Petunia oğlunun önüne geçmiş bir eliyle beni engellemeye bir eliyle de oğlunu korumaya çalışırken, Vernon ise Petunia ve benim aramdayken cama dönmüş, donmuş kalmıştık. Rönesans tabloları yanımızda halt etmişti. Cama çarpan bir baykuştu. Yere düştükten sonra ayağa kalkıp cama vurmaya başladı. Kapıya en yakın olan Dudley korkakça kapıyı açıp baykuşun ağzındaki mektubu aldı ve annesine uzattı "Dumbledore'dan" dedi Petunia zarfın üzerindeki ismi okuyarak. Daha sonra endişeli bir şekilde zarfı açıp okumaya başladı "Ne diyor anne?" Petunia'nın gittikçe çatan kaşları ve sinirle hızlı hızlı nefes alıp vermesi hayra alamet değildi. Petunia mektubu tutan elini indirdi ve boşluğa kitlenip kaldı. Harry endişeli bir şekilde ondan mektubu alıp okudu. Okudukça çatık olan kaşları yukarı kalkıyordu. En sonunda tüm ciddiyetini bozup ağzından küçük hırıltılı bir kahkaha kaçırdı. "Ne yazıyor?" Diye sordum. Harry mektubu bana uzattı. Sesli bir şekilde okudum. "Sevgili Petunia, bir önceki mektubumda Y/N'nin bu hafta Remus'un yanına döneceğini yazmıştım. Ne yazık ki işler umduğumuz gibi gitmedi. Aradığımız şeyi bulana kadar burdan ayrılamayız. Bu işin ne kadar süreceğini söylemek zor, ancak elimizden geldiğince hızlı bir şekilde ilerlemeye çalışıyoruz. Bu süre zarfında Y/N'nin de sizinle kalmaya devam etmesi gerekiyor. Sözümde duramadığım için özür diliyor ve hepinize iyi akşamlar diliyorum. "Anne?" Tüm sessizliği Dudley'nin korku dolu cümlesi bozmuştu. Vernon ve Petunia oğullarına endişeyle, Harry acıyarak, ben ise şeytani bir gülümsemeyle bakıyordum... ~ "Kapa çeneni, onları uyandıracaksın!" "Salak olma Y/N bunun yüzünden okuldan atılabilirsin!" "Umurumda değil, onu bunları yapmadan önce düşünseydi!" "Okuldan atıldığında bende aynı şeyleri senin için söylicem" "Konuşmaya devam edeceksen odana dönebilirsin Harry" "Yok, sağol Dudley'i öldürmediğinden emin olmak için yanında kalmayı tercih ederim" Göz devirip Kreacher'a seslendim. Saniyeler sonra önünde büyük bir sandıkla odama gelmişti. "İstediğim şeyi bulduğunu umuyorum" "Kreacher, hanımının isteğini yerine getirdi Efendim" "Harika, şimdi onu Dudley'nin odasına götür ve annesiyle babasının seslerini duyana kadar da orda kal, sonra da sandıkla beraber yok ol" "Emredersiniz hanımım" dedi ve yine saniyeler içinde kayboldu "Bu çok kötü bir fikir" "Fikrimi eleştirmeyi bırakır mısın lütfen" "Peki, o mektup olayı neydi onu açıkla o zaman" "Fikrimi eleştirmeye devam edebilirsin" "Bende öyle düşünmüştüm" "Artık odana dönsen iyi olur, gösteri birazdan başlicak" Harry yaslandığı kapıyla temasını kesip odasına döndü. Bende arkama yaslanıp Dudley'nin çığlıklarını beklemeye başladım. Fazla uzun sürmedi. Tüm evi inleten çığlıkları herkesi ayağa kaldırmıştı. Vernon ve Petunia'nın seslerini koridorda duyduğum anda sanki bu sese uyanmışım gibi kapıya çıktım "Noluyo ya?" Dedim uykulu bir şekilde Benim hemen ardımdan Harry de aynı numarayla odasından çıktı "Vernon bişeyler yap kapı açılmıyor!" "O çatlak kızın eninde sonunda oğlumuzu delirteceğini biliyordum!" "Hey, ben burdayım?" "Anne, baba! Yardım edin! Çıkarın beni burdan!" "Dayan tatlım kapıyı açmaya çalışıyoruz!" Dedi annesi daha sonra Harry'e döndü "Sen büyücü değil misin açsana şu kapıyı!?" "Ben üzgünüm, yaşım dolmadan okul dışında büyü yapamam" dedi Harry. İçten içe gülüyordum ama kahkaha atmamak için zor durduğum da belliydi. Böyle küçük büyüleri kimse umursamazdı ama Harry kapıyı açmamak için yalan söylemişti. Petunia bu sefer de bana dönmüştü. "Senin yaşın tutuyor, lütfen kapıyı aç" "Hmm, bilemiyorum, hâlâ eşyalarımı karıştırdığı için ona sinirliyim" "Lütfen, ne istersen yaparım, yeterki şu kapıyı aç, canım oğlum korkudan bayılacak" "Ne istersem mi? Pekâlâ, bana bir saniye verin asamı bulmam gerekiyor" odama döndüğümde sessizce gülmeye başladım, aynı zamanda komodinin üzerinde asamı da arıyormuş gibi yapıp zaman kazanıyordum. Odamdan çıkıp Dudley'nin kapısına geldiğimde bağırdım. "Ağlamayı kes artık, açıyorum kapını" Kreacher'ın gitmesi için küçük bir uyarıda bulunduktan sonra büyüyü yaptım "Alahamora" Kapıyı sonuna kadar açtığımda yatağının yanına çökmüş durmadan ağlayan Dudley'i gördüm. Kapı açılır açılmaz kalkıp koşarak annesine sarıldı. Kenara, Harry'nin yanına çekildim. "O altına mı yapmış?" Dedi Harry fısıltıyla "Aman tanrım" dedim kahkahamı güçlükle bastırarak Biz kendi aramızda konuşurken Vernon hızla yanıma geldi ve yakalarımdan tutup beni sarsmaya başladı "Oğluma ne yaptın seni manyak cadı!" "Bırak onu!" Dedi Harry "Kafayı mı sıyırdın!? Bende sizinle burdaydım ne yapmış olabilirim!?" Harry araya girerek beni onun ellerinden kurtardı ve önüme geçti. "Yalan söylüyorsun!" "Ödlek oğlun gecenin bir vakti korkunç bir kabus görüp altına işedi diye bunun sorumlusu ben mi oluyorum!?" "Şimdi seni-" Vernon sinirle üzerime yürüyünce Harry asasını çıkartıp ona doğrulttu "Ondan uzak dur!" Vernon geri çekilip konuştu "Okul dışında büyü yapamazsın" "Öyle mi? Denesene" Vernon bize nefretle bakıyordu ama elinden bişey gelmiyordu. Bizden korkuyordu. Harry tek koluyla omzuma sarılıp beni odama götürdü ve kapıyı arkamızdan kapattı "Mutlu musun?" "Yeterince değil ama idare ederim" "Kreacher'ın bir böcürt yakalamayı başardığına inanamıyorum" "Ne diyebilirim ki, huysuz muysuz ama iyi bir ev cini" "Y/N, bana bir söz vermeni istiyorum, bundan sonra hiç kimseye bulaşmicaksın, tamam mı?" "Söz falan veremem Harry, bana dokunmadıkları sürece onlarla uğraşmıyorum zaten" "Lütfen Y/N, benim için. Bir daha canını sıkarlarsa bunu bana bırak. Onlarla konuşurum" "Of peki tamam. Ama çok ciddiyim senin de benim de canımı sıkacak bir şey yaparlarsa-" "Tamam, anladım. Bunun için endişelenme" dedi ve bana sarıldı "Şimdi, gerçekten uyumam gerekiyor. Su uyur düşman uyumaz diyip herkes uyurken onları boğmayacağının garantisini verirsen bende gidip uyumayı düşünüyorum" "Söz veriyorum. Zaten benim de uykum gelmişti, iyi geceler Harry" "İyi geceler" dedi ve saçlarıma küçük bir öpücük bırakıp odasına döndü. Bende daha fazla dayanamayıp kendimi yatağa attım. ~ Tanrım, kafayı yemek üzereyim! Nerdeyse iki buçuk aydır her günüm aynı geçiyor! Ne asamı kullanabiliyorum ne de paramı harcayabiliyorum! Bütün hayatım boyunca en çok sıkıldığım yaz tatilim olabilir. "Hazır mısın Y/N?" "Son sorduğundan bu yana iki dakika geçti Harry, ve hayır hazır değilim" dedim kıyafetlerimi üstüme tutup ayndan kendime bakarken. Nerdeyse her akşam yaptığımız gibi Harry, dışarı çıkmak için hazırlanmamı söylemişti. Tabiki de o daha lafını bile bitirmeden koşarak odama çıkıp çoktan hazırlanmaya başlamıştım. Ne giyeceğimi seçmem biraz uzun sürmüştü ama en sonunda beyaz şortlu eteğiminin üstüne lacivert, bedenime tam oturan bir tişörtte karar kılmıştım. Kol saatimi ve takılarımı da taktıktan sonra hazırdım. Hızlıca kapıya yöneldim ve tokmağını çevirip açtım. Bununla birlikte kapıya yaslanan Harry yere düşmüştü. Şaşkınlıkla kıkırdadığım sırada Harry yerden kalkıyordu. "İnsan bi haber verir" "Kapıyı açacağımı tahmin edemedin mi Potter" dedim kıkırtılarım eşliğinde Harry sinirle üstünü silkeleyip yürümeye başladı. Bende onu takip ediyordum. Evden çıktığımızda Harry'nin koluna girdim ve konuşmaya başladım. "Nereye gidiyoruz?" "Favori mekanımıza" "Gittiğimiz tek mekana demek istedin herhalde" dedim sorgulayıcı bir sesle "Favori mekanımız olduğu için gittiğimiz tek yer" "Tam tersi olmasın o" "Sus ve anın tadını çıkar" Kıkırdayarak önüme döndüm. Uzun bir yürüyüşün ardından kulaklarıma gelen tren sesi sonunda o ufak kafeye yaklaştığımızın habercisiydi. "Bence o garson kız senden hoşlandı" dedim kafe görüş açımıza girdiğinde "Benden herkes hoşlanır" dedi Harry. Mütevazılığından da hiç ödün vermez. Kafeye girdiğimizde her zamanki yerimize oturmuştuk. Biraz olsun o ev ortamından uzaklaşmak ilaç gibi geliyordu bana. Harry gelecek postasına bakarken bende muggleların en sevdiği içeceklerden biri olan ice latte içiyordum. Cappuccino en sevdikleri içecekmiş ama tadı bana ağır gelmişti. İce latte daha hafif ve buzlu olduğu için onu daha çok sevmiştim. "Şaşırtıcı bişeyler var mı bari?" Diye sordum, sessizlik can sıkıcı dereceye gelmişti "Her zamanki şeyler" dedi gazetesini katlarken Tam o sırada da garson kız boşları almaya gelmişti. "Kim bu Harry Potter?" Dedi gazetedeki bir başlığı göstererek "Ah, o mu? Aptalın teki" dedi Harry Kesinlikle aptalın teki "Gazeten çok ilginçmiş. Geçe sefer bir resmin kıpırdadığına yemin edebilirim" "Gerçekten mi?" "Deliriyorum sandım" dedi siyahi kız, daha sonra boş bardaklarla tezgâha ilerlemeye başladı. "Acaba sen-" "11, mesaim 11'de bitiyor," dedi ve gülümseyerek devam etti "Bana o garip Harry Potter'ı anlatabilirsin" dedikten sonra gitti. Harry kızın arkasından bakakalmıştı. Sonra kendine gelip ağzına biraz nane şekeri attı. "Ciddi olamazsın?" Dedim. Ginny'nin onu sevdiğini bile bile Harry'nin başka biriyle konuşması tuhaf hissettiriyordu. Acaba Harry, Ginny'nin onu sevdiğini bilseydi de böyle yapar mıydı? "Ne?" Dedi Harry, bana dönerken pencede kilitli kalmıştı. Hiç bişey söylemeden ayağa kalktı ve cama yaklaştı "Noldu?" Dedim onun bu tuhaf davranışına karşı. Bende ayağa kalkıp onunla beraber karşıya bakıyordum artık Gözümüzün önündeki tren geçtikten sonra ikimizde onu görmüştük, Dumbledore'u. Harry ve ben birbirimize bakıp dışarı çıktık. Dumbledore olduğumuz yerin karşı tarafında duruyordu. Yanına gittiğimizde onu reklam afişlerine bakarken bulduk. "Bu yaz çok dikkatsiz davrandınız çocuklar" "Evde kafayı yemektense dışarda avlanmayı beklerim daha iyi" dedim İkimizde Dumbledore'un kararan eline bakmıştık. Profesör elini kaldırıp konuştu "Dehşet dolu bir hikâyesi var aslında. Ama şu anda anlatmaya vaktim yok" "Umarım Remus bu hikayenin bir parçası olmamıştır" dedim kaşlarımı çatıp eline baktığım sırada Dumbledore sorumu yanıtsız bırakarak kollarını kaldırdı. "Kolumu tutun" Önce Harry'nin tutmasını bekledim. Ama o az önceki kafeden çıkan kıza bakıyordu. "Yazık oldu" dedi Profesör Harry önüne dönüp kolunu tuttuğunda onu taklit ettim. Sonrası göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşmişti. Cisimlenmiştik. "Cisimlendik değil mi?" Dedi Harry zorlukla "Evet, üstelik çokta başarılıydın. Çoğu kişi ilk seferinde kusar-" Profesör sözünü bitirmeden ben kusmaya başlamıştım bile. Merlin, bu histen nefret ediyordum. Remus'la bir kaç kez cisimlenmiştik ama hâlâ buna alışamamıştım. Harry yanıma gelip sırtıma vurduğunda doğruldum. Artık daha iyi hissediyordum. Dumbledore arkasını dönüp yürümeye başladı. Harry ve ben de onu takip ediyorduk. "Budleigh Babberton adlı bu tatlı kasabaya hoş geldiniz," dedi ve devam etti "Heralde sizi neden buraya getirdiğimi merak ediyorsunuzdur, değil mi?" "Onca şeyden sonra artık pek sorgulamıyorum efendim" dedi Harry Nihayet yürümeyi kesmiş bir evin önünde durmuştuk. "Asanı çıkar Harry" dedi Profesör. Peki ya ben? Tanrım bu adamın ben yokmuşum gibi davranması bazen oldukça sinir bozucuydu Üçümüzde asalarımızın ucunu aydınlatıp içeri girdik. "Horace?" Dedi Profesör, birine sesleniyordu Evin altı üstüne getirilmişti. Duvarlarda pençe izleri vardı, taş üstünde taş kalmamıştı anlicanız. "Horace?" Diye tekrarladı Salon olduğunu tahmin ettiğim yere girdiğimizde de durum koridordakinden farklı değildi. İçerde daha da ileri gittiğimizde durdum. Ne olmuştu bu eve böyle? Ben bunu düşünürken tavandan damlayan bişey tam alnıma isabet etmişti. Parmağımı ne olduğuna bakmak için kaldırıldığımda Profesör beni durdu ve elini o damlaya değdirip tadına baktı. Ne yalan söyleyeyim midem bulanmıştı. Profesör önümüzdeki mavi çizgili koltuğa yavaşça yürüyüp asasını koltuğa değdirdi. Koltuk bir anda değişmeye başladı. "Merlin'in sakalı! Şeklimi bozmana gerek yoktu Albus" "Çok inandırıcı bir koltuk olmuşsun, Horace" "İşin sırrı döşemesinde. İçini doldurmam zor değildi. Nasıl anladın?" "Ejderha kanı" "Ah" "Evet, sizi tanıştırayım. Harry, seni eski dostum ve meslektaşım, Horace Slughorn'la tanıştırayım," Horace Harry'e elini salladı ve Profesör devam etti "Horace, onun kim olduğunu biliyorsundur mutlaka" Al işte yine beni unuttu. Hep aynı şey. "Harry Potter" dedi ve alçak sesle gülmeye başladı. Sonra gözleri beni buldu. "Ve sen?" "Y/N Black" diye öne çıktım. Madem Profesör bizi tanıştırmadı ben kendim tanışabilirdim. "Black.." Dumbledore yeniden konuşmaya başladı. "Neden bu kadar abarttın Horace? Bir başkasını mı bekliyordun yoksa?" "Bir başkası mı? Ne dediğini anlamadım," dedi "Ölüm Yiyenler bir yıldır beni aralarına almaya çalışıyorlar. Bu nasıldır bilir misin? Asla hayır demene izin vermezler, o yüzden haftada bir taşınıyorum. Buranın sahipleri Kanarya Adaları'nda" "Onlar için biraz toparlayalım burayı. Geri çekil" Dumbledore asasını salladığında her şey eski haline gelmeye başlamıştı "Bu eğlenceliydi. Tuvaleti kullanabilir miyim?" "Elbette. Neden burda olduğunu biliyorum Albus. Cevabım hâlâ hayır. Kesinlikle ve iltibassızca hayır" Harry ben ve Bay Slughorn birbirimize bakmaya başlamıştık. "Annene çok benziyorsun, saçların dışında" dedi Bay Slughorn bana bakarak "Annenin saçları-" "Beyazdı, evet" dedim hafifçe gülümseyerek. Ellerim ise istemsizce saçımın ön tutamlarına gitmişti.. Daha sonra Slughorn Harry'e döndü ve ona da benzer şeyler söyledi. "Sende babana çok benziyorsun, gözlerin hariç, onlar-" "Annemin gözleri, biliyorum" dedi Harry "Lily. Tatlı Lily. Annen çok zeki bir kandındı. Muggle doğumlu olduğunu düşünürsen bu daha da etkileyiciydi" "En iyi dostum Muggle doğumlu. Sınıf birincisi" "Ön yargılı olduğumu düşünme sakın. Annen en sevdiğim öğrencilerimdendi. Bak, işte orda. En önde" Harry ve ben aynı anda kafamızı çevirdik. Profesörün gösterdiği rafta bir çok fotoğraf vardı. Birkaç adımda rafın önüne geçtik. Profesör birden fazla kişinin bulunduğu çerçeveyi eline alırken Harry'de ona bakıyordu. Bense bir alt rafında bulunan fotoğraftan gözlerimi alamıyorum. Orda duran kişi babamdı. Üzerinde Slytherin'in Quidditch forması vardı. Elinde ise süpürgesini tutuyordu. O, çok genç görünüyordu. Elim istemsizce fotoğrafın üzerine gitti. Profesör beni görünce elindeki çerçeveyi Harry'e verip bana döndü. "Regulus, o takımın en iyisiydi. Oldukça yetenekli bir büyücüydü, gelecek vaadediyordu" Harry'de resme bakmak için yanımıza gelmişti. Profesör konuştukça içimdeki boşluk daha da büyüyordu. Harry bunu en iyi bilen kişi olarak destek olmak için bir elini omzuma attı. "Baksana Horace, bu dergiyi almamda bir sakınca var mı?" Profesör Dumbledore içeri elinde bir dergi sallayarak girdiğinde hepimiz ona dönmüştük. "Hayır" dedi Bay Slughorn, onunda üzüldüğü her halinden belliydi. "Öyleyse biz artık gidelim, hadi çocuklar" dedi bize. Harry ve ben çerçeveleri yerlerine bırakıp Dumbledore'un yanına gittik. O da dışarı çıkmaya başlamıştı. Arkamızdan kapıyı kapattığımızda ikimizde buraya ne amaçla geldiğimizi anlamamıştık. Bir kaç saniye sonra evin kapısı açılınca Bay Slughorn arkamızdan seslendi "Fikrimi değiştirdim, teklifini kabul ediyorum. Ama Profesör Merrythought'un ofisini istiyorum, o eski dolap gibi ofisi istemem. Ayrıca zam da istiyorum. Devir değişti!" "Hemde nasıl" dedi Profesör arkasını dönüp yürümeye devam ederken "Neden buraya geldik efendim?" "Beceriklisin, meşhursun ve güçlüsün. Horace'in değer verdiği her şeysin. Profesör Slughorn seni koleksiyonuna katmak isteyecek Harry. Onun en değerli cevheri olursun. Hogwarts'a bu yüzden geri dönüyor. Ve dönmesi son derece önemli" Neyseki o kadar da alıngan bir tip değildim de göz göre göre dışlanmamı o kadar ciddiye almıyordum. "Korkarım güzel bir geceyi kaçırmana sebep oldum Harry. O gerçekten de güzel bir kızdı" "Sorun değil efendim, yarın gidip bir mazeret uydururum" ah erkekler hep aynısınız "Bu gece Little Whinging'e dönmeyeceksiniz" "Ama ya Hedwig? Eşyalarımız?" "İkisi de sizi bekliyor" dedi yeniden kollarını bize uzatırken. Harry ve ben gözlerimizi sırılsıklam bir şekilde açmıştık. Sinirle ayağa kalkıp yüzümdeki suları sildim "Ah şu adam!" Harry paçalarındaki suyu sallarken etrafıma baktım. Kovuk'taydık. İkimizde hızla eve doğru yürümeye başladık. Sessizce içeri girdiğimizde ilk duyduğumuz şey Ginny'nin sesiydi. "Harry ne zaman geldi?" "Ne? Harry mi? Hangi Harry?" "Kaç tane Harry tanıyorsun anne? Harry Potter elbette" "Harry Potter evimde olsaydı bilirdim, değil mi?" "Sandığı ve baykuşu mutfakta" "Tatlım bence saçmalıyorsun" "Eğer biraz daha tüm ilgi odağı sen olmaya devam edersen kusacağım" diye fısıldadım Harry'nin kulağına "Harry mi? Birisi Harry mi dedi?" Bu Ron'un sesiydi "Ben dedim, seninle mi?" Diye sordu Ginny "Değil, en iyi dostum burda olsaydı bilirdim, değil mi?" "Baykuş sesi mi duydum?" Bu da Hermione'ydi "Onu görmedin değil mi?" Diye sordu ve devam etti "Bence kesin evde dolanıyor" "Gerçekten mi?" Dedi Hermione "Gerçekten" dedi Harry Beni kapının dışında bırakmış ve eve girmişti bile. "Harry!" Ginny koşarak Harry'e sarıldı Diğerleri de koşarak aşağı inmiş ve ona sarılmıştı. "Selam" dedi Harry "Bu ne hoş bir sürpriz!" Dedi Hermione ondan ayrılırken "Neden geleceğini söylemedin?" Diyen kişi ise ona sarılan Bayan Weasley'di "Bilmiyordum. Dumbledore" "Ah, şu adam yok mu?" "Hey! Yeter artık, biraz da benimle ilgilenin!" Diyerekten içeri girdim "Y/N!" Diye bağırıp üzerime ilk atlayan kişi Ginny olmuştu. Ona sıkıca sarıldıktan sonra Hermione beni boğarcasına kollarının arasına almıştı. Sonra da Ron bana sarılmıştı. Ve tabiki sarılırken beni kaldırmış ve ayaklarımı yerden kesip havadayken beni sallamıştı. "En azından bir yerde Harry'den fazla sevildiğimi hissetmek moralimi yerine getirmeye yetti" dedim gülerek Ron'dan ayrıldığımda. En sonunda da Bayan Weasley'e sarıldıktan sonra Ginny ve Hermione'nin arasına geçmiştim. Bayan Weasley bizimle konuşurken Ron bir anda Hermione'nin yüzüne dokundu. Bizim ona baktığımızı görünce elini çekip konuştu "Diş macunu kalmış, tam şurda" ~ Harry Hermione Ron Ginny ve ben yukarı çıktığımızda onları ne kadar özlediğimi bir kez daha fark etmiştim. Merlin, ben bütün yaz onlarsız nasıl dayanmışım? "Sen ne zaman geldin?" Diye sordu Harry Hermione'ye "Birkaç gün önce. Ama bir ara geleceğimden bile emin değildim" "Annem geçen hafta çok panikledi. Ginny ve benim Hogwarts'a dönmeyeceğimizi bile söyledi. Çok tehlikeliymiş" "Hadi ama" diye isyan etti Harry "Tek o değil, benim muggle ailem bile kötü bişeyler olduğunu biliyor" diye araya girdi Hermione "Babam araya girdi, anneme delice davrandığını söyledi ve birkaç gün sonra fikrini değiştirdi" dedi Ginny "Hogwarts'dan bahsediyoruz. Dumbledore'dan. Daha güvenlisi var mı?" Dedi Harry "Bir sürü kişi son zamanlarda Dumbledore'un çok yaşlandığını söylüyor" dedi Hermione "Bence haksızda sayılmazlar" diye araya girdim "Saçmalık! O sadece-" lafını yarıda kesti ve başka bir sözle devam etti Harry "Kaç yaşında?" "Yüz elli mi? Aşağı yukarı" Ron'un sözlerinden sonra hepimiz gülmeye başlamıştık... ~ Okula gitmeden önce her zamanki gibi Diagon Yolu'na gitmiştik. Weasley'lerin şakacı dükkanı oldukça merak uyandırıcıydı. Dükkan çok kalabalıktı. Hermione ve Ginny aşk iksirlerine bakıyordu. Harry tuhaf, siyah kayalara bakıyor Ron ise ikizlerle pazarlık yapmaya çalışıyordu. Dışarı çıktım ve onları beklemeye başladım. Zaten içerisi yeterince kalabalıktı bende orda öylece durup herkesin yolunu kapatmak istememiştim. Eskiden dolu dolu olan dükkanlara baktım. Her biri ya kapatmış ya yerle bir edilmişti. Tanrım, Ollivander'da mı? Herkes asalarını ondan alırdı.. Ollivander'ın dükkanına bakarken biraz ilerideki kadın dikkatimi çekmişti. Tanınmamak için uzun siyah bir pelerin giymiş ve kapşonunu kafasına geçirmişti. Daha dikkatli bakmayı denedim. Kapşonundan taşan kıvırcık saçları ve yay gibi olan asası onu ele veriyordu. Bu Bellatrix'ti. Bir saniyeliğine arkamı dönüp baktım. Harry'ler hâlâ içerdeydi. Onlara haber vermeye zamanım yoktu bu yüzden kimseye görünmeden Bellatrix'in peşine takıldım. Knockturn Yolu'na girmiştik. Burası karanlık nesnelerin satıldığı pek çok dükkanla doluydu. Bellatrix içlerinden birine girdiğinde tabelayı okudum. Borgin and Burkes. Dükkanın sahibi kapıyı kapattığı için içeriyi göremiyordum. Bu yüzden yan taraftaki dükkanın çatısına tırmanmıştım. İçerde herhangi bir hareketlilik yoktu. Ta ki üst katın ışıkları açılıp Draco'yu görünceye dek. Yüce Merlin, onun burda ne işi vardı. Arkamdan gelen seslerle hemen oraya döndüm, bir an için yakalandığımı sanmıştım. "Harry! Sizin burda ne işiniz var!? Tanrım ödüm patladı!" "Asıl senin burda ne işin var!?" Dedi Harry. Beni görünce o da irkilmişti. "Malfoy'u takip ettik, ya sen?" dedi Ron "Bellatrix" dedim kafamla içeriyi gösterirken. Draco, Narcissa ve Bellatrix. Üçü de eski bir dolabın önünde duruyorlardı. Narcissa eğilip oğlunu öptüğünde camın önünde biri durmuştu. Korkudan nerdeyse çatıdan düşüyordum. Harry beni kolumdan yakaladığında hepimiz eğilmiş onun gitmesini bekliyorduk. Yeniden doğruluğumuzda sarımsı renkteki, muhtemelen kirden öyle görünüyordu, stor perdenin çekildiğini gördük. Artık içerisi görünmüyordu. Hepimiz çatıdan indik ve yakalanma ihtimaline karşı Diagon Yolu'na geri döndük. "Bu da neydi şimdi?" Dedi Harry "Bilmiyorum" diyebildim sadece. Draco neden onlarla o korkunç dükkandaydı gerçekten bilmiyordum. Ne işler çeviriyorsun Draco..? ~ "Çok açık değil mi? Bunun başka açıklaması olamaz" elimde bir kaç şekerlemeyle kompartımana girdiğimde Harry, Ron ve Hermione'ye bir şeyler anlatıyordu "Ne çok açık değil? Merlin, iki dakikalığına şeker almaya gidiyorum ve ikizlerin dükkanından bambaşka bir konuya mı geçiyorsunuz?" Dedim Harry'nin yanına otururken "Harry, Malfoy'un Ölüm Yiyen olduğunu düşünüyor" dedi Hermione. Ağzıma attığım bir kaç şekerleme nerdeyse boğazımda kalıyordu. Harry sırtıma vurdu. Öksürüğüm kesildiğinde kocaman gözlerle ona döndüm. Anlamış mıydı yoksa tahmin mi yürütüyordu!? "Bu da nerden çıktı!?" Ben konuşurken Ron elimdeki şekerli alıp yemeye başlamıştı. "Bende bundan bahsediyordum, elinde hiç kanıt yok Harry kimseyi böyle ciddi bir suçla suçlayamazsın" dedi Hermione "Merlin aşkına Malfoy ödleğin teki! Kimse onu tutupta Ölüm Yiyen yapmaz" Nolur inan nolur inan nolur inan. "Haklısın," dedi ama hiçte inandırıcı değildi "Ben biraz hava almaya gidiyorum" dediğinde üstten ceketini alıp kompartımandan çıktı. "Neyi var bunun?" "Bilmem onunla tüm bir yazı geçiren sensin" Yüksek sesle bir iç çektim. Konu Malfoy olduğunda Harry'nin nefretinin boyutunu tahmin bile edemiyordum. ~ "Harry nerde?" Dedi Hermione, Hogwarts'a çoktan gelmiştik. "Belki de önden inmiştir" dedi Ron trenden inerken. İkimiz de onu takip ettik "Belkide gidip etrafa bakmalıyız" dedim endişeyle. Yemekler çoktan yenmiş tatlılar dağıtılmıştı ama Harry hâlâ ortada yoktu "Niye bu kadar meraklanıyorsunuz ki? İllaki gelicektir" dedi Ron tatlısını kaşıklarken Hermione elindeki kitapla Ron'a vurmaya başladı "En yakın dostun kayıp ve sen hâlâ tatlı yemenin peşinde misin Ron!?" "Ahh, hiçte kayıp gibi görünmüyor, arkana baksana" Hermione Ginny ve ben aynı anda kapıya döndük. "Yüzü kan içinde?" Dedim anlam veremeyerek "Neden yüzü hep kan içinde ki?" Diyen kişi ise Ginny'di Harry, Ginny ve benim aramıza oturdu. "Yüzüne ne oldu?" "Önemli bişey değil" dedi soruma karşılık Ginny Harry'nin elinden mendilini alıp kan lekelerini silmeye başladı. Merlin, çok tatlı görünüyorlar. Yani Ginny Dean Thomas ile çıkmasaydı çok tatlı görüneceklerdi. ~ Hermione ve ben iksir sınıfına gereğinden erken gitmiştik. Umduğum gibi Draco'da sınıftaydı. Ve tabiki Profesör Slughorn'da. Ama neyse ki o bizimle ilgilenmiyor, sıralara bugün bize göstereceği iksirleri yerleştiriyordu. "Oh, birileri parfüm şişesini üstünde patlatmış anlaşılan" dedim sınıfa girdiğim anda burnumu tutarak. Koku o kadar yoğundu ki başım dönmeye bile başlamıştı Draco sözlerim üzerine kıkırdamaya başlamıştı "Ne? Niye gülüyosun? Ne dedim?" Dedim kaşlarımı çatıp çantamı masaya koyarken "Y/N, bu parfüm değil, amortentia" dedi Hermione. Tanrım, bir günüm, sadece bir günüm kendimi rezil etmeden geçmeyecek mi? Boğazımı temizleyip konuşmaya başladım "Biliyordum zaten, sizi denedim" Malfoy kaşlarını kaldırıp sırıtarak kafasını salladı. Merlin aşkına, benimle dalga geçiyordu Yavaş yavaş diğerleri de sınıfa gelmeye başlayınca Draco ayrı tarafa Hermione ve ben ayrı tarafa geçtik. "Onunla konuşmaya başladığını bilmiyordum" dedi fısıltıyla "Bende bilmiyordum" "O nası oluyo?" "Boşver, ben bile çoğu zaman Draco'yu anlamıyorum. Bazen kafasına göre benimle konuşmayı falan kesiyo da" Hermione anlamaz gözlerle bana bakmayı sürdürünce konuyu değiştirmeye karar verdim. "Boşver sen beni, Ron'la nasıl gidiyor?" Dedim sırıtarak ona bakarken. Sorum onu hayli panikletmişti ve ben bundan çok keyif almıştım "Ne Ron'u? Hangi Ron? Profesör geliyo sessiz ol" Herm saniyeler içinde ciddileşip önüne döndü. Bende kaşlarım çatık bir şekilde hafif gülümseyerek önüme döndüm Dersin başlamasından bu yana dakikalar geçmişti. Az önce Harry ve Ron sınıfa bir anda dalana ve dolabın önünde Ron'la itişene kadar gayet sakin bir şekilde ders işliyorduk. "Nerde kaldınız?" Harry yanıma geldiğinde fısıltıyla sordum "Koridorda birinci sınıflara gülüyorduk" "Ne?" "Boşver" "Efendim, şunun ne olduğunu söylemediniz" dedi Katie "Oh, bu Felix Felicis, diğer adıyla-" "Sıvı şans" "Bu doğru Bayan Granger" dedi ve Gryffindora puan verdikten sonra devam etti "Bu gün Yaşayan Ölüm İksirini en iyi kıvamda yapan kişiye ödül olarak sıvı şans iksirini vereceğim. Kitaplarınızın 10. Sayfasında" dedikten sonra herkes masalara dağıldı. "Harry, azıcık bana da göstersene" dedim onun iksirine doğru eğilirken "Önünde kitap var Y/N" "Tamam da sen bu kadar sakin yapınca ne yaptığını biliyomuş gibi görünüyorsun" dedim "Kitapta yazanları yapıyorum işte" "Aman iyi be, gösterme" diyip önüme döndüm. Bencil Harry Dersin sonuna yaklaşımıştık. Profesör artık herkesin iksirlerine bakıyordu. Harry en iyi iksirle açık ara birinci olmuştu.. ~ Sonunda kendime vakit ayırıp Kara Göle gelmiştim. Okul başladığından beri buraya ilk defa geliyordum. Banka doğru yürürken Luna'nın koşarak bana doğru geldiğini gördüm. Eğilip kollarımı açtığımda direkt üzerime atladı ve yüzümü yalamaya başladı. "Bende seni özledim kızım" dedim onu kucağıma alıp banka otururken "Ee, anlat bakalım, ben yokken neler yaptın?" Luna birkaç kez miyavladıktan sonra konuşmaya başladım "Hadi canım, yok artık" dedim. Luna tekrar miyavladı "Ben mi? Seninki kadar havalı olmasa da bende Harry'nin kuzeniyle uğraştım. Tanrım, tam bir baş belası" "Demek sonunda seni de kaybettik, ha?" Arkadan gelen ses Malfoy'a aitti. Hafifçe yan döndüğümde hızlıca yanıma gelip oturmuştu bile "Hayır öyle değil, ben aslında-" "Artık sana, kedilere fısıldayan kadın mı demeliyim yoksa?" "En azından Luna'yı anlamak seni anlamaktan daha kolay" dedim hafifçe sırıtarak. Daha sonra Luna'yı yere koyup ona tam döndüm "Nasılsın?" "Olması gerektiği gibi değilim" "Hangimiz olması gerektiği gibiyiz ki?" Dedim ve devam ettim "Koluna bakabilir miyim?" Draco hiç itiraz etmeden kolunu uzattı. Gömleğini sıyırıp işaretinin olduğu yere baktım. Tırnak izleri hala geçmemişti. Bu da kolunu yeniden tırmaladığını gösteriyordu. Asamı çıkartıp kolunun üzerinde gezdirdim. Saniyeler sonra yarası kapanmıştı. "Bunu bir daha yapma" "Söz veremem" "Benden sürekli bir şeyler için söz vermemi istiyorsun ama konu sana gelince ufacık bir şeye bile söz veremiyor musun?" Diye çıkıştım ona Malfoy sözlerime kıkırdadı "Ne gülüyosun? Komik mi?" "Hâlâ aynısın Black. İkinci sınıftan beri birazcık bile değişmedin, hep bi kavga havasındasın" "Her şey beni burda boğmaya çalıştığın gün başladı Malfoy" İkimiz de gülmeye başlamıştık. Birkaç saniye sonra durduğumuzda tekrar konuştum "Seni gördüm Draco, Borgin and Burkes'teydin. Ne yapıyordun orda?" "Başka kimse gördü mü?" "Harry Hermione ve Ron'da yanımdaydı" dedim "Bu Harry'nin neden trende beni dinlediğini açıklıyor" dedi düşünceli bir şekilde "Siz trende beraber miydiniz? Merlin, onun kaybolduğunu sanmıştık" dedim ve aklıma gelen yeni düşünceyle tekrar konuştum "Harry'nin burnunu da sen mi kanattın?" "Ufak bir kazaya kurban gitti diyelim" "Her neyse, bunun için yeni bir kavga açmicam. Şimdi söyler misin bana, orda ne arıyordun?" "Sadece kendime dolap alıyordum" dedi "Oh, mobilya alışverişine hep Azkaban'dan kaçan ve her yerde aranan teyzenle mi gidersin?" Dedim. Bunlar hiç mantıklı gelmiyordu ve doğruyu söylemiceni de biliyordum ama yinede soruyordum "Hep değil" harika, Malfoy'dan bir cevap alamayacaktım.. ~ Quidditch seçmelerimdeydik. Harry ve Ginny sahaya girmişti. Harry bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama kimse onu dinlemiyordu. "Kapayın çenenizi!" Ginny tüm takımı susturunca Harry yeniden konuşmaya başladı "Teşekkürler, tamam. Geçen sene takımda olmuş olmanız bu sene de olacaksınız anlamına gelmez. Tamam mı?" Bir kaç kişi kafasını salladı "Güzel" dedi Harry Hermione tribünlardeydi. Bize el salladı. Biz de ona. Daha sonra ben Harry'nin yanına gittim. -Ron ve McLaggen arasında geçen konuşma- "Fazla alınma Weasley, tamam mı?" Dedi Cormac McLaggen "Alınmak mı?" "Evet. Bu sene bende tutucu olmaya adayım. Bunu kişisel algılama" "Gerçekten mi? Senin gibi iri yarı birisi mi? Sen de daha çok vurucu havası var. Tutucular hızlı olmalı, çevik olmalı" dedi Ron. McLaggen Ron'un sözü biter bitmez parmaklarıyla hava da uçan bir sineği yakaladı "Bence oldukça şanslıyım" dedi ve eldivenini temizleyip devam etti "Bu arada beni dostun Black ile tanıştırır mısın? Onunla daha samimi olmak isterim. Dediğimi anladın umarım" dedi ve Ron'un omzuna vurup gitti - Seçmeler başlamak üzereydi. Herkes yerlerine geçiyordu. Ginny kovalayıcılardan biriydi. Bende geçen senenin aksine bu defa Ginny gibi kovalayıcı olmak istiyordum. Takımlara ayrıldık Ginny ve ben farklı takımlardaydık. Maçın ilerleyen dakikalarında Ron'un kalesine iki top atmıştım. Ginny de McLaggen'ın kalesine iki tane atmıştı. Yani onun ve benim takımdaki yerimiz kesinleşmişti. Şimdi ise tutucuyu seçmeliydik. Eğer ben Ron'a bir gol daha atarsam tutucu McLaggen olacaktı. Ron benim dostumdu ama kazanmak istiyorsak ona karşı kibar olmayacaktım. Quaffle topunu alıp kaleye uçmaya başladım ve topu Ron'un kalesine attım ama tuttu. Bu defa Ginny topu aldı ve bizim kalemize uçtu. Topu attı, McLaggen'ın bunu tutacağından çok emindim ama bi anda ters yöne uçtu ve top kaleye girdi. Gol olmuştu. Yani bu demek oluyordu ki Ron bizim takımın tutucusu olmuştu. Sahaya indiğimizde tüm takım Ron'un üzerine atlamıştık. "Aferim Ron! Yapabileceğini biliyordum!" Dedim ona sarılırken. Benden hemen sonra Ginny Ron'un saçlarını karıştırdı ve sonra da Harry sarıldı ona. ~ "O son golü kaçıracağımı sanmıştım. Umarım Cormac çok bozulmamıştır" dedi Ron kanepeye yayılmış otururken Gelecek postasına bakarken bi anda bana dönüp konuşmaya başladı. "Galiba Cormac senden biraz hoşlanıyor Y/N" Gazeteyi indirip Ron'a bakarak "Tipim değil" dedim ve tekrar gazeteme döndüm "Hermione, bu büyüyü daha önce duydun mu? Sectumsempra?" Hermione okuduğu kitabı kapatıp Harry'e baktı "Hayır duymadım. Birazcık kendine saygın varsa o kitabı geri iade edersin" "Asla yapmaz" dedi Ron "Evet sınıf birincisi oldu. Ben olsam bende vermezdim" dedim "Bende," dedi Ron sözlerimi destekleyerek ve devam etti "Senden bile daha iyi Hermione. Slughorn onu bir deha sanıyor" Hermione Ron'a sinirle baktı "Ne?" Dedi Ron "O kitap kiminmiş merak ettim, bir bakalım" dedi Hermione ayağa kalkarken Harry'de hemen ayağa kalkıp ondan kaçtı "Hayır" "Nedenmiş?" "Kapağı nerdeyse yırtılmak üzere" "Kabı mı yırtılıyor?" "Evet" Harry geri geri yürürken onun arkasındaki Ginny kitabı Harry'den alıp okudu "Melez Prens kim?" "Kim?" Dedi Hermione "Burda şöyle yazıyor, Bu kitap Melez Prens'e aittir" Ginny bir kaç saniye Harry'e bakıp kitabı ona attı. Harry'de kitapla beraber ortak salondan ayrıldı ~ "Sana güvenmişti Snape" "Bunu, onu korumak için yaptım" "Peki biz ne olacağız? Bizi kim koruyacak?" "Ben sizi hep korudum Y/N. Asla onun tarafında olmadım" "Sen bir Ölüm Yiyensin Snape, her zaman onun tarafındaydın" "Yanılıyorsun, ben asla onun tarafında olmadım" "Sen.. Aralarındaki köstebek sendin, değil mi?" Snape sadece kafa salladı. Şimdi her şey yerine oturuyordu. Herkes onu Karanlık Lord'un en sadık hizmetkarı sanarken o aslında bizim için çalışıyordu. Titreyerek gözlerimi açtım. Bu da neydi şimdi? Snape.. O aslında.. "Mümkün değil" dedim kendime kendime. Hermione ve Ginny'e baktım. Hâlâ uyuyorlardı. Saat gecenin üçünü gösteriyordu. Kalkıpta Snape'in yanına gidemezdim. Ayrıca gidip ne diyecektim ki? 'Senin bir ajan olduğunu biliyorum' mu? Öyle sorsam bile söylemezdi. Sonuçta Voldemort'u kandıran bir adam benim gibi birine ifşa olmazdı. Aklıma gelen bir şeyle gülümsedim. Bundan nasıl emin olacağımı biliyordum. Yatağıma tekrar yattığımda sabah olmasını sabırsızlıkla bekliyordum... Nasılsınız aşklarımmm?
|
0% |