Yeni Üyelik
42.
Bölüm

42. Bölüm

@ilydacinar

Vote sınırı 100
Beğenip yorum yapmayı unutmayın
Sizi seviyorum ♡♡

"Gidelim" dedi Draco benim hâlâ Harry'e baktığımı görünce..

~

"Sen aklını mı kaçırdın Draco!? Potter'ın en yakın arkadaşını buraya getirmekte ne demek!?" Diye bağırdı Lucius Malfoy. Onlar salondayken ben koridordaki koltuklardan birine oturmuş bekliyordum. Güya aile içi bir konuşma olacaktı ama o kadar sesli konuşuyorlardı ki malikanenin neresinde olursam olayım zaten her şeyi duyardım

"Lucius, bırak" dedi Narcissa. Anlaşılan Lucius sinirden oğlunun yakasına yapışmıştı

"Karanlık Lord birazdan burda olur! Ona ne açıklama yapacaksın!? Hepimizi nasıl bir tehlikeye attığının farkında mısın!?"

"O benim kız arkadaşım ve gereken sorumluluğu alıyorum!"

"Hahah! Sorumlulukmuş, senin gibi bir korkak Karanlık Lord'un önüne nasıl titremeden çıkacağını bile bilmez!"

"En azından senin gibi çıkmamam gerektiğini biliyorum!"

"Ne cüret-!"

"Sakın!" Narcissa'nın sesi bir anda yükselince irkilmeden edememiştim. "Sakın ona dokunmaya kalkma!"

"Hayır hayır, durma, vur hadi. Ama merak ediyorum eğer annemde böyle bir durumda olsaydı sende benimle aynı şeyleri yapmaz mıydın?"

"Bizim durumumuz farklı! Annenle ben birbirimizi seviyoruz!"

"Y/N ve bende birbirimizi seviyoruz! Bunu anlamak senin için neden bu kadar zor!?"

"Oğlum, anlamıyor musun. O Potter'ın arkadaşı. Seni onun için kullanmadığını nerden bilebilirsin ki?"

"Bizim neler yaşadığımızı, neleri beraber aştığımızı bilmeden böyle konuşmak ne kadar da kolay değil mi? Hayatım boyunca hep senin sözünü dinledim. Senin istediğin gibi yaşadım. Kararlarımı hep sana göre verdim ama yeter. Bu defa öyle yapmayacağım!" Diye bağırdı Draco. Ardından yankılanan adım sesleri ve kapının şiddetle açılması ayaklanmama neden olmuştu

"Draco?"

"Gel, sana kalacağın odayı göstereyim" dedi ve bana bakmadan yürümeye başladı. Anlaşılan bu kavga duyulanın ötesinde bir anlaşmazlık yaratmıştı

Draco merdivenleri hızla çıkıyordu. Bense ona ancak koşar adım yürüyerek yetişebiliyordum. Merdivenler bittikten sonra yine arkasından koştururken konuşmaya başladım

"Bu kadar büyük sorun çıkaracağımı bilmiyordum. Özür dilerim"

"Sorunu sen değil babam çıkardı"

"Evet ama sonuçta ben buraya gelmeseydim kavga etmeyecektiniz" o kadar hızlı yürüyordu ki ona yetişmek için ekstra bir çaba sarf etmem gerekiyordu

"Hayır edecektik. Sadece konusu farklı olacaktı"

"Ama belki o zaman bu kadar şiddet-" Draco bir anda durup bana döndüğünde onun göğsüne çarpmıştım. Hemen geri çekilip çatık kaşlarla yüzüne baktığımda o çoktan konuşmaya başlamıştı bile

"Kes şunu! Sen ol ya da olma biz zaten kavga edecektik, bunun için üzülmeyi ve kendini suçlamayı bırak!" Diye yüksek sesle çıkıştı bana

Ondan bunu beklemediğim için şaşırmış ve ne diyeceğimi bilememiştim. Aslında birazcıkta korkmuştum.

"Draco-?"

Draco bir anda yüzünü yumuşatıp derin bir nefes aldı ve mahçup bir şekilde konuşmaya başladı

"Üzgünüm ben, sana öyle bağırmak istememiştim. Sadece sinirlerim çok bozuk ve düşünmeden konuştum.."

Bende aynı şekilde çattığım kaşlarımı yumuşatıp yavaşça onun elini tuttum

"Sorun değil, seni anlıyorum. Ama bunu bu kadar kafana takma. Baban zamanla bu duruma alışacaktır"

Draco bana gülümseyip saçlarımı okşadı ve tekrar önüne dönüp, bu defa daha yavaş adımlarla, yürümeye başladı. Draco'nun yanına geçip ellerimi arka ceplerime koydum ve konuşmaya başladım

"Bu arada, annen bu duruma ne dedi?"

"Sıra babamdan anneme geçemedi ki bir şey söylesin. Ama muhtemelen o da babamla aynı fikirdedir"

"Yani herkes benim buraya Harry için geldiğimi sanıyor öyle mi?" Diye sorduğumda Draco yavaşça kafasını salladı. Derin bir nefes verip önüme döndüğümde birkaç saniye sonra kalacağım odanın önüne gelmiştik. Draco kapıyı açıp benim içeri geçmem için bekledi

"Bu benim odam mı?" Diye sordum şaşkınlıkla. Benim gibi burda pek hoş karşılanmayan biri için oldukça büyük bir odaydı

"Beğendin mi?"

"Hmm.." dedim kollarımı göğsümün üzerinde katlayıp düşünceli bir şekilde

"Ne? Beğenmedin mi?" Diye sordu ve yanıma gelip beni belimden kavrayıp kendine çekti. İkimizde yan yana duruyorduk. Ben odayı o ise beni inceliyordu

"Fazla yeşilimsi"

Draco "Hmm, neden acaba?" Dedi diğer elini çenesine koyup gözlerini kısarak benimle dalga geçer gibi

"Draco!" Diye azıcık atarlanıp kalçamla onun kalçasına vurdum ve kendimden uzaklaştırdım

Malfoy küçük bir kahkaha atıp bana arkadan sarılarak konuştu "Sinirlenme sevgilim. Odayı istediğin gibi değiştirebilirsin"

Hızla Draco'ya dönünce beni birden bırakmak zorunda kaldı

"Sevgilim mi?"

"Evet? Sevgilim değil misin?" Diye şaşkınlıkla sordu Malfoy

"Değilim, bana daha çıkma teklifi bile etmedin!" Tabi ya, bunu sorgulamak neden daha önce aklıma gelmemişti ki?

"Senin, bir çıkma teklifi beklediğini bilmiyordum"

"Salak! Hangi kız bir çıkma teklifi beklemez ki!?" Dedim ve kollarımı tekrar göğsümün üzerinde katlayıp trip atarak yatağa gidip oturdum

"Ah" dedi Malfoy, sanki daha yeni farkına varmış gibi. Ardından yanıma gelerek devam etti "Özür dilerim. Ben, akıl edemedim"

Draco konuşmaya devam etmek üzereyken odanın kapısı tıklatıldı. Ben kafamı kapıya çevirirken Draco konuştu

"Girin"

"Efendim, Karanlık Lord Malikâneye giriş yaptı. Hanımefendi Malfoy sizi büyük salonda bekliyor"

Gözlerimi içeri giren ev cininden çekip Draco'ya diktim. Korkuyla ona bakarken cin çoktan dışarı çıkmıştı

"Hazır mısın?" Dedi Draco bana dönerek

"B-ben, benim lavaboya gitmem gerek. Yüzümü yıkamak istiyorum" dedim aceleyle ayağa kalkıp

"Hızlı ol" dedi Draco bana odanın içindeki bir kapıyı gösterirken

"Sen önden git. Ben sana yetiştirim"

"Salonun yerini bilmiyorsun ama"

"Bulurum. Git hadi" dedim onu odadan itekleyerek çıkartıp kapıyı yüzüne kapatırken. Ardından hızlıca lavaboya gittim ve musluğu açıp soğuk suyu yüzüme çarptım

Aşırı heyecanlanmıştım ve ne yapacağımı bilmiyordum. Ya Karanlık Lord'da Harry'e bilgi vermek için buraya geldiğimi sanıp beni öldürürse diye düşünmeden edemiyordum.

Ellerimi lavabonun iki yanına dayadığımda bileğimdeki bileklik dikkatimi çekmişti. Tabi ya! Onu kullanabilirdim

Fazla düşünmeden bilekliğimdeki dilek toplarından birini kopartıp avucumdaki taşa baktım. Mavi, kırmızı, yeşil, sarı, mor... Adeta bir renk cümbüşü şeklinde parlıyordu. Daha fazla oyalanıp geç kalmak istemiyordum. Bu yüzden dileğimi diledim

"Dileğim, şans" dedim ve hemen ardından da taşı yutup lavabodan çıktım

Umarım işe yaramıştır diye düşünürken hiç bilmediğim koridorlarda koşar adım ilerliyordum. Merdivenleri inip kapılardan birini gürültülü bir şekilde açtım ve içeri girdim. Büyük salonu bulmuştum. Ya taş işe yaramıştı ya da benim kendi şansımdı. Şimdilik buna bir cevap veremezdim.

İçeri girdiğim anda masadaki herkes bana bakmaya başlamıştı. Ortam zaten gerim gerim geriliyordu, bir de üstüne Voldemort'un yılanı bacaklarıma dolanıp yukarı doğru sürünmeye başlayınca bende boncuk boncuk terlemeye başlamıştım.

Göz ucuyla Nagini'ye bakarken nefesimi de düzende tutmaya çalışıyordum. Hâlâ kimseden seste çıkmıyordu. Ta ki biri sandalyesini ittirip ayağa kalkana kadar.

Her ne kadar gözlerimi yılandan çekmek ölüm gibi gelse de ayağa kalkan kişinin kim olduğuna bakmam gerekiyordu. Yavaşça yutkunup kafamı kaldırdım ve kırmızı, dikey göz bebekleriyle karşılaştım.

Lord Voldemort tam karşımda duruyordu. İyi de nasıl? Nasıl hiç yürüme sesi çıkarmadan bir anda önümde bitivermişti? Korkuyla yutkundum ama tepki vermemeye çalıştım.

"Y/N Black..?" Diye sorgular tonda konuştu Karanlık Lord

Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Korkak görünmem demek her şeyi batırmam demekti. Çünkü korkak insanı hiç kimse sevmez

Gözlerimi onun yüzünden çekip önüme, boşluğa bakarak "Lordum?" Dedim soru sorar gibi

"Neden burdasın?" Diye tısladı âdeta

"Lordum isterseniz ben size açıklaya-" Voldemort oraya bakmadan elini kaldırıp lüzumsuzca lafa dalan Lucius'u susturdu

Voldemort'un sorusunu ikiletmeden konuşmaya başladım

"Size katılmak istiyorum Lordum" dedim kararlı bir sesle. Her ne kadar duruşumu, bakışımı, sesimi ayarlamaya çalışsam da alnımdaki boncuk gibi terlere müdahale edemiyordum..

Voldemort büyük bir kahkahayla masadakilere döndüğünde diğerleri de ona katılmıştı. Fırsattan istifade o bana bakmıyorken gözlerimi hızlıca yılana indirdim. Her an saldırmaya hazır gibi duruyordu. Karanlık Lord tekrar bana dönmeden önce gözlerimi yeniden boşluğa sabitleyip onun konuşmasını dinlemeye başladım

"Şimdi sen, en yakın arkadaşına, Harry Potter'a ihanet edip bize katılmak istediğini mi söylüyorsun?" Dedi dalga geçer gibi

"Evet.."

Karanlık Lord tıpkı önceki gibi bir kahkaha attı ve bir anda ciddileşip tekrar bana döndü

"Sana inanmamı beklemiyorsundur umarım?"

"Sizi kandırmak, ancak bir aptalın yapacağı iş olur Lordum"

"Lordum, izin verirseniz Y/N'nin doğruyu söyleyip söylemediğine bakabilirim" diyen kişi, bir adımda Lordum arkasına geçen Snape'ti

Kranlık Lord "Buna hiç gerek yok Severus" dedi ve bana daha da yakınlaşıp tam önümde durdu "Buna kendim bakmak istiyorum" diye ekleyip sırıttı

Nagini bacaklarımı serbest bırakırken zorlukla yutkundum. Yapmak istediği şey zihnime girip beni delirtmekti çünkü

"Lordum, Y/N benimle isteyerek geldi. Onun yalan söylediğini düşünmüyorum" Draco'nun sesini duyduğumda korkuyla oraya döndüm. Aptal! Neden böyle bir şey söyledin!? Neden dikkatleri üzerine çektin!?

Lucius Malfoy sessizce oğlunun kolundan çekiştirip yerine oturtmaya çalıştıysa da nafile. Draco onu dinlemiyordu. Karanlık Lord ona döndüğünde daha da paniklemeye başlamıştım ve ne yapacağımı bilemeyip aklıma ilk gelen şeyi söyledim

"Bende Ölüm Yiyen olmak istiyorum"

Tüm gözler bana döndüğünde zorlukla yutkundum ve tek dizimin üzerine çöküp yere bakarak konuşmaya devam ettim "Lordum, izin verirseniz bende size katılmak istiyorum.."

"Hayır!" Diye yeniden lafa atladı Draco. Hemen ardından ise yanlış bir şey söylemiş gibi cümlesini düzeltti "Yani, daha zamanı var"

"Lordum, onu dinleme-"

"Ben kararımı çoktan verdim" diyen kişi korkutucu bir şekilde bana gülümseyerek dönen Karanlık Lord'du

Korkuyla yutkunup içgüdüsel olarak doğruldum. Karanlık Lord bana yaklaşıp asasını kaldırdı. O anda başımda hissettiğim öldürücü acıyla çığlıklar eşliğinde kendimi yere attım

Karanlık Lord zihnimdeydi ve bu Snape'in anlattığından çok daha acı vericiydi. Ben yerde acılar içinde kıvranırken Lord sanki bir şeyler arıyormuş gibi tüm anılarımı kurcalıyordu...

"Lordum, onu öldüreceksiniz!" Draco'nun sözleri Karanlık Lordun hiç umurunda değildi

Bu ne kadar sürdü bilmiyorum ama artık daha fazla dayanabileceğimi sanmıyordum. Ölüm düşüncesi her bir hücreme yayılıyordu. Nede olsa Karanlık Lordun en sevdiği öldürme yöntemi kişinin zihnine girip ölene dek işkence etmekti.

Acıdan bayılmak üzereyken duyduğum ses, beni ayakta tutan şey o oldu

"Kahin!" diye bağırdı Draco. Lord bir anlığına durup ona döndüğünde ise devam etti "Y/N bir rüya kahini!"

Bu Lord'un dikkatini çekmeye pek yetmemişti anlaşılan. Lord tekrar bana döndüğünde Draco yeniden konuştu

"Y/N, Potter'ı yenmek için ihtiyacınız olan kehaneti size söyleyebilir..."

Hayır, aptal! Neden? Neden bunu ona söyledin!?

Karanlık Lord bu defa Draco'ya tam döndü ve sordu

"Y/N kehaneti bilseydi bunu anlardım"

"Y/N, Potter'ın kehanetini duymadı ama sizin için yeni bir kehanette bulunabilir Lordum"

Karanlık Lord yeniden bana dönüp yanıma geldi ve beni yakamdan tutup kaldırdı. Yılana benzeyen o korkutucu ama çatlak sesiyle konuştu

"Bunu yapacak mısın?"

Gözümden akan yaşlarla kafamı salladım. Draco'yu yalancı durumuna düşüremezdim bu yüzden itiraf etmek zorunda kalmıştım. Karanlık Lord beni bıraktığında dizlerimin üstüne düştüm. Draco koşar adım yanıma gelip beni kucağına aldığında Lord'a dönüp konuştu

"Onu odasına götüreyim. İşinize yaraması için iyice dinlenmesi gerekiyor.." Lord yerine geçip otururken Draco'ya bakmadan kafasını sallayınca hızla dışarı çıktık

Odaya girdiğimiz anda Draco beni yatağa yatırıp kapıyı kapattı ve odanın içinde birini arıyormuş gibi etrafa bakındı. Hayır biri var mı diye bakındı. Kimse olmadığını anlayınca yanıma gelip yatağımın kenarına oturdu.

"Neden-" diye lafa girdiğim anda Draco işaret parmağını dudaklarına götürüp susmam gerektiğini anlatmaya çalıştı. Ardından parmağıyla kulağını gösterip aşağıyı işaret etti. Bizi dinliyorlardı

"Bunları düşünme. Karanlık Lord, Potter'ın arkadaşı olduğun için sana güvenmek istemedi" dedi sanki bunu sormuşum gibi. Oysaki benim sormak istediğim şey neden kahin olduğumu ona söylediğiydi

"Şimdi ne olacak?" dedim hâlâ nemli olan gözlerimle ona ayak uydurmaya çalışırken

"Bilmiyorum. Eğer Karanlık Lord'un güvenini kazanabilirsen belki seni bir Ölüm Yiyen yapabilir"

"Bunu istiyorum Draco, Ölüm Yiyen olmak istiyorum"

"Sana, henüz zamanı değil demiştim. Keşke beni dinleseydin." dedi ve ayağa kalkıp devam etti "Neyse, şimdi bunları düşünmenin anlamı yok. Sen iyice dinlen. Yarın Karanlık Lord'la konuşacaksın" dedi ve ben kafamı salladığım anda hızla dışarı çıktı.

Odada tek başıma kalınca ve çok yorgun olunca uyumaktan başka çarem kalmamıştı. Bu yüzden yatağa iyice yerleşip örtüyü kafama kadar çektim uykunun huzurlu kollarına bıraktım kendimi..

~

Kapımın ısrarla tıklatılması sonucu zorlukla gözlerimi araladım. Yatakta hafifçe geriye doğru kayıp doğrulduğumda çatlak sesimle seslendim

"Girin"

İçeriye, elinde kahvaltı tepsisiyle bir ev cini girdiğinde kaşlarımı çattım. Saat kaçtı ki?

"Günaydın Efendi Black, Winky sizin için kahvaltılık getirdi"

"Günaydın Winky, şuraya bırakabilirsin" dediğimde ev cini tepsiyi bırakıp çıkışa yöneldi

"Aa, Winky" cin ellerini önünde birleştirmiş başı eğik bir şekilde bana döndüğünde konuştum

"Draco uyandı mı?"

"Evdeki herkes uyandı Efendim" kafamı hızla saat olabilecek yerlere çevirdiğimde yatağımın yanındaki komodinin üzerinde bir tane görmüştüm. Saat sabah 10 olmasına rağmen dışarısı hayli karanlıktı.

Yeniden Winky'e dönüp "Tamam. Çıkabilirsin" dediğimde cin dışarı çıkıp kapıyı kapattı

Derin bir nefes alıp yüzümü ovuşturdum ve biraz da olsa kendime gelip üzerimdeki kalın örtüyü attım ve ayaklarımın soğuk zeminle buluşmasını sağladım. Biraz da o şekilde yere bakarak hayatı sorguladıktan sonra ayaklanıp yüzümü yıkamak için odanın içindeki banyoya gittim.

Başım dünden beri ağrıyordu, açıkçası Karanlık Lordun canımı bu kadar yakabileceğini düşünmemiştim. Snape'i hafife almıştım. Ve işte sonuç ortada. Draco araya girmeseydi belki de ölecektim

Ayaklarımı yerde sürüyerek tekrar yatağıma döndüm ve saçımı toplayıp kahvaltı tepsisini önüme çekip tabaklarda ne varsa silip süpürdüm. Ardından kıyafetlerimi değiştirmek için dolaba yöneldim ama yarı yolda durmak zorunda kaldım. Burda hiç kıyafetim yoktu ki. Başta bu kıyafetlerimle aşağı inmeyi düşündüm ama benden yayılan kokuya kendim bile tahammül edemezken başkaları nasıl etsindi ki?

"Kreacher" diye seslendim mecburen. Saniyeler sonra ev cinim önümde belirdiğinde konuşmayı uzatma gafletinde bulunmadan direkt isteğimi söyledim. Zaten 7/24 dinlenen bir evdeyken Kreacher'ı ajan gibi kullandığımı düşünmelerini istemezdim

"Emredin Efendi Black"

"Okuldaki eşyalarımın hepsini toplayıp bana getirir misin?"

Kreacher cevap vermeden sadece kafasını oynatıp ortadan kaybolduğunda hızla banyoya gidip kıyafetlerimi çıkardım ve temizlenmeye başladım. Daha dün yıkanmama rağmen o kadar çok terlemiş ve kirlenmiştim ki.. Bunun yanında bir de ruhen kirli hissetmek bu odadan temizlenmeden çıkmayacağımın garantisiydi..

Olabilecek en sıcak suyla yıkandıktan sonra havluma sarınıp odama geçtim. Banyoda ne kadar uzun kaldım bilmiyorum ama, çıktığımda bütün eşyalarım yatağımın üstünde duruyordu. Çantamdan çıkardığım kıyafetleri hızla giyindikten sonra artık aşağı inme vaktinin geldiğini anlamıştım.

Derin bir nefes alıp kendimi Karanlık Lord'la yüzleşmeye hazırlamaya çalıştım. Bunun hiçbir yardımı olmamıştı ama yine de aşağı inmeye başlamıştım...

-Ginny'nin Ağzından-

"Y/N'den hâlâ haber yok mu?" dedi Hermione eşyalarını toparladığı sırada. Okul bu hafta kapanıyordu ve birkaç gün sonrasında hepimiz evlerimize dönmek için erkenden hazırlanmaya başlamıştık

"Senden daha fazla bir bilgim yok. Her şeyi gören Harry'di. Bize ne anlattıysa onu biliyorum"

"Burda elimiz kolumuz bağlı oturmak canımı sıkıyor" dedi katladığı kazağını yarım bırakıp yatağına otururken

Derin bir nefes alıp bende elimdeki kazağımı bırakıp Hermione'nin yanına gittim ve oturdum. Elimi onun dizine koyup konuşmaya başladım

"İnan benim de hoşuma gitmiyor ama Malfoy'un onu ne kadar çok sevdiğini gördük. Y/N'ye bir şey olmasına izin vermeyecektir"

"Emin olamıyorum Ginny, tamam belki ailesinden ya da diğer Ölüm Yiyen'lerden koruyabilir ama Malfoy'un bile Voldemort'a gücü yetmeyecektir.."

Biliyorum, biliyorum ama bunu düşünmek istemiyorum..

"Y/N zeki kızdır Herm, eminim ne yapması gerektiğini biliyordur" yani umarım..

Cümlemi henüz tamamlamışken odamızda beliren ev cini yüreğimizi ağzımıza getirmişti. Korkuyla asalarımızı çekerken onun aslında Kreacher olduğunu anladığımızda bir rahatlamayla indirdik asalarımızı

Dur biraz, Kreacher buraya neden gelsin ki? Yoksa, yoksa Y/N'mi göndermişti onu!?

"Kreacher! Seni Y/N mi gönderdi!?" diye sordum bir heyecanla

Ev cini Y/N'nin eşyalarını toparlarken bana bakıp homurdansa da cevap vermişti

"Evet" basit bir evet cümlesi, kulağıma hiç bu kadar küfür gibi gelmemişti

"O iyi mi!? Bize, seninle haber mi gönderdi!? Yüce Merlin! Dünden beri onu ne kadar merak ettiğimizi bir bilse!"

"Efendi Black Kreacher'dan sadece eşyalarını istedi. Başka bir şey söylemedi" bu cin nasıl bu kadar küfürsüz bir şekilde küfürlü konuşabiliyordu? Her neyse en azından cevap veriyor

"Nasıl yan- N-ne demek başka bir şey söylemedi!?" diye telaşla öne çıktı Hermione

"Sakın Kreacher'la konuşma bulanık!" diye bağıran ev cini yeniden işine koyuldu

Y/N ya da Harry olsaydı bunu onun yanına bırakmazdı ama biz şimdilik bunu duymazdan gelsek iyi olurdu. Yoksa ondan hiçbir şey öğrenemeyecektik

"Kreacher, emin misin? Belki şifreli bir şekilde konuşmuştur. Bize tam olarak ne dediğini söyler misin?"

"Kreacher size bunu söylemek zorunda değil!"

"Elbette, tabi ki değilsin ama bu Efendinin can güvenliği için çok önemli. Onun ölmesini istemezsin değil mi?" bu şekilde onun suyuna gidersem belki cevap alabilirim. Kreacher bir süre düşündükten sonra homurdanarak konuştu

"Efendi Black 'Okuldaki eşyalarımın hepsini toplayıp bana getirir misin?' dedi"

Hermione ve ben bir süre düşündük. Bunda şifreli hiçbir mesaj yoktu

"Kreacher'ın artık gitmesi gerek. Efendi Black Kreacher'ı bekliyor" dedi ve biz bir şey söylemeden eşyalarla beraber cisimlendi

Hermione ve ben birbirimize bakıp aynı anda konuştuk

"Harry ve Ron'a anlatmalıyız"

Oyalanmadan, koşar adım onların odasına gittik ama Neville'den başka kimse yoktu odada. Ondan, Harry'lerin ortak salonda olduğunu öğrendikten sonra bu defa da oraya koşar adım gittik

"Harry!" ikisi de yorgun, üzgün ve kızgın görünüyordu. Eh, atlattığımız şeyler ve kaybettiğimiz insanlar hepimizde derin yaralar açmıştı sonuçta..

"Y/N eşyalarını aldırmak için Kreacher'ı gönderdi" diye direkt lafa girdi Hermione. Harry onun adını duyduğu anda öfkeyle doğrulmuştu

"Yaptığı şeyden sonra hâlâ nasıl benim yanımda, onun hakkında konuşabiliyorsunuz!?"

Hermione "Yapma Harry, Y/N senin kardeşin gibidir. Onu merak etmediğini söyleyemezsin" diye ortamı yumuşatmaya çalışsa da işe yaramamıştı

"O, bizi Malfoy için terk eden kişi. Bunun farkındasınız değil mi!?"

"Eminim Y/N'nin bir planı vardır"

"Ne planından bahsediyorsunuz siz!? O, Ölüm Yiyen'lerle gitti! Bizi onlar için terk etti!"

"İşte bizde tam olarak bundan bahsediyoruz. Belki de onların arasına sızmak için gitmiştir. Y/N'nin asla onları desteklemeyeceğini sende biliyorsun Harry" dedim ama bu sözlerim de onu sakinleştirmeye yetmemişti. Y/N'nin gidişi hepimizden çok onu sarsmıştı ama bunu kendine itiraf edemiyor ya da etmek istemiyordu..

"Malfoy'da bir Ölüm Yiyen'di ama Y/N onu destekliyordu!"

"İkisinin farklı şeyler olduğunu biliyorsun" diye araya girdi Hermione

"Benim için değil" diyen Harry birden ayaklanıp çıkışa doğru yürümeye başladı

"Nereye gidiyorsun?" diye seslendim arkasından. Bana bakmadan cevapladı

"Profesör McGonagall, Dumbledore ve Cedric'in anısına bir konuşma yapacaktı.." dedi ve ortak salondan ayrıldı..

-Y/N'nin Ağzından-

"Lordum, izninizle bu görevi ben üstlenmek isterim"

"Bunun için aklımda daha özel biri var Barty" dün Ölüm Yiyen'lerin toplantı yaptıkları odanın önüne geldiğimde içeri girmeden önce aralık kapıdan gelen seslere odaklandım. Kapıya iyice yaklaşıp dinlemek istemiştim ama arkamdan gelen yılan sesiyle oraya döndüğümde korkuyla geri sıçrayıp kapıya çarpmamı ve içeri girmemi sağlamıştı Nagini

Herkesin gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Yavaşça arkamı döndüğümde hiçbir şey olmamış gibi ilerlemeye başladım ama bu tedirginlik kendini belli ediyordu..

"Umarım yeterince dinlenmişsindir sevgili kızım"

Sevgili kızım mı?

Masanın önünde durup kafamı salladım. Anlaması çok zordu, daha dün beni öldürmek isteyen biri bugün neden bu şekilde konuşuyordu? Kafasının içinde neler dönüyordu kim bilir

Karanlık Lord masadakilere dönüp adeta bir emir niteliğinde konuştu

"Hepiniz çıkın" kimse bir şey demeden ayaklandı. Draco hariç. Babası sessizce onu uyarsa da yine de istifini hiç bozmadı. Lucius korkuyla Lord'una baktığında Karanlık Lord yeniden konuştu

"Çocuk kalsın"

"Ama Lord'um-"

"Sen sürekli benim kararlarıma itiraz mı edeceksin Lucius?" diye sordu Karanlık Lord. Her bir kelimesinden tehdit yayılıyordu

"Asla Lordum" dedi Lucius boncuk boncuk terlediğini görebiliyordum. Oh olsun sana

"Çık dışarı o zaman"

Lucius da dışarı çıktığında Karanlık Lord konuşmaya başlamıştı

"Bana gördüğün kehaneti söyle Y/N"

"Ben dün gece kehanet görmedim Lordum" dedim korkuyla yutkunarak. Korkum sinirlenecek olmasına değildi. Hayır kesinlikle değildi.. Zaten sinirlenecekti. Benim korkum sinirlenince ne yapacağıydı. Benim korkum tamamen öngörülemez olmasıydı...

Karanlık Lord doğrulamak istermişçesine kaşlarını kaldırdı, yani kaşı yoktu ama olsaydı kesinlikle kaşlarını kaldırdığını söyleyebilirdim "Bir şey görmedin?" dedi

Bir anda tüm vücudumda bir ekşime hissetim. Bu ekşime ağzımda demir tadı bırakıp tükürüklerimin su gibi çoğalmasını sağlarken gözlerimin de ani bir şekilde dolmasına neden olmuştu.

Yavaşça kafamı salladım. Konuşmak istemiyordum. En azından birkaç dakikalığına. Çünkü eğer konuşmaya başlarsam sesim çıkmayacaktı.

"Anlıyorum.." dedi Voldemort yavaşça ayağa kalkıp benim oturduğum sandalyeye doğru yürümeye başladığında. Ona bakmaya cüret edemiyordum ama adım seslerini takip edebiliyordum. Oturduğum sandalyenin tam arkasında duran Lord sadece ellerini sandalyeye koyup bana doğru eğilmesine rağmen irkilmiştim.

Ne oluyordu bana? Ne ara bu kadar korkak olmuştum? Normal bir zamanda her zaman Voldemort ve müritlerinden intikam alma hayali kuran ben şimdi ondan kaçacak delik arıyordum. Herhangi bir kıpırtı, nefes alması, göz kırpması, herhangi bir şey ondan korkmam için oldukça yeterliydi. Neden ama? Buna ne sebep oluyordu?

"Sorun değil"

Sorun değil mi?

Karanlık Lord doğrulup ellerini arkasında birleştirdi ve yavaş adımlara kapıya doğru yürüyerek devam etti "Önceliklerimi yeniden sıraladım. Şimdilik kehanet için seni sıkıştırmaya niyetim yok. Ancak sen kehaneti bir an önce görüp bana bildir sevgili kızım"

"Lordum, bilmenizi isterim ki Y/N'nin bu yeteneği onun istediği zaman değil,"

"Hayati önem taşıyan zamanlardan önce ortaya çıkıyor.." diye devam ettirdim Draco'nun lafını

Draco'yla gözlerimiz bir anlığına buluşsa da yeniden ikimizde Karanlık Lord'a döndük. Bu kaçamak bakış biraz olsun bana cesaret vermişti. Kendimi güvende hissetmemi sağlamıştı..

"Yani söylemek istediğim her şeyin doğru zamanda yapılması gerektiği. Erken veya geç değil. Tam zamanında. Beklemek istemediğinizi biliyorum ama Y/N'nin yeteneğine güvenmek bizim için en doğru seçim olacaktır"

Voldemort, gözlerini sırayla ikimizin de üzerinde gezdirdikten sonra odaya uzun bir sessizlik hakim oldu. Düşünüyordu. Benim için merak konusu olan asıl şey ne düşünüyordudan çok ne kadar süre düşüneceğiydi. Çünkü ne düşünürse düşünürsün eninde sonunda hep benim zararıma olacaktı. Bundan kaçış yoktu..

Bu tedirgin bekleyiş odanın kapısı açılıncaya kadar sürmüştü. Kapı açıldığında içerdeki kasvetli hava sanki bir sis gibi dışarı taşmış ve Draco ve benim rahat bir nefes almamızı sağlamıştı.

Ben odaya giren çocuğu umursamazken Draco'nun gözle görülür şekilde değiştiği belliydi. Ancak bu değişimin iyi yönde mi yoksa kötü yönde mi olduğunu anlayamamıştım. Onun bu hali beni meraklandırmış ve bakışlarımı yeniden çocuğa çevirmemi sağlamıştı

"Mektubunuzu alır almaz geldim. Umarım fazla gecikmemişimdir"

Karanlık Lord içtenlikle gülümseyerek gelen kişiye sarıldı. Onu ilk defa bu kadar mutlu görmeme rağmen soğuk ve korkutucu kişiliğinde hiçbir eksilme olmamıştı ve bu benim merakımı katlayarak arttırıyordu

"Hayır. Tam zamanında geldin" dedi Lord. Çocuk ona gülümsedikten sonra gözleri bize takılmıştı ama garip bir şekilde bende daha fazla oyalanmıştı. Sanırım burda yabancı olduğum için sadece merakını gidermeye çalışıyordu

"Sanırım sizi yalnız bıraksam iyi olur. Toplantınızı bölmek istemem babacığım"

Babacığım mı!?

"Hayır. Zaten bitirmiştik" Lordun bu sözlerinden sonra Draco bir saniye bile beklemeden ayaklanınca bende şaşkınlığımı ertelemeye karar verip onu takip ettim. Draco önden ben ise hemen arkasından çıkışa doğru yürüyorduk

"İzninizle Lordum" dedi Draco kapının hemen önüne geldiğimizde. Lord kafasını salladığında o çocuk bir anda Draco'nun kolunu tutup onu durdurdu

"Beni gördüğüne sevinmemiş gibisin kuzen?"

Draco önce koluna sonra da çatık kaşlarla çocuğa baktı. Gidişat hiç hoş değildi, her an kavga edeceklermiş gibi durmaları beni korkutuyordu. Ancak Draco hiç beklemediğim bir hareketle gülümseyip çocuğa sarıldı

Bu siktiğimin malikanesinde neler oluyor amına koyayım!? Geldiğimden beri yapılan hiçbir hareketi mantığım kabul edemiyordu. Sorun bende mi yoksa burdaki herkes mi bir değişik!?

"Hoş geldin Matt" dedi ve sarıldığı yetmezmiş gibi bir de birbirlerinin sırtına dostça vurdular

Merlin hiçbir şey anlamıyorum!

"Hoş buldum kardeşim" diye aynı samimiyetle konuştu Matt. İkisi birbirlerinden ayrıldıklarında Matt bana döndü ama hiçbir şey söylemedi. Draco'nun bizi tanıştırmasını bekliyordu. Ve o da fazla bekletmeden harekete geçti

"Bu Y/N Black," dedi ve bir süre duraksadıktan sonra devam etti "Arkadaşım"

Arkadaşım mı!?

Şaşkınlığım boyumu aşmıştı. Çatık kaşlarla ağzımı aralayıp Draco'ya döndüm ama yüzünde tek bir mimik bile oynamamıştı. Devam etti "Y/N, bu da kuzenim Mattheo Riddel"

Hâlâ şaşkınlıkla ona baktığım sırada Mattheo bana elini uzatınca mecburen ona dönmek zorunda kalmıştım. Karşılık olarak elimi uzattığımda normal bir şekilde el sıkışacağımızı sanmıştım ama Mattheo bir anda elimi dudaklarına götürüp nazikçe öptü

"Memnun oldum Y/N" hızla elimi çekip konuştum

"Bende memnun oldum Riddel"

"Ah, anlıyorum.." dedi Mattheo muzipçe sırıtarak. Neyi anladın acaba?

Aramıza giren kısa sessizliği fırsat bilip hareketlendim "İzninizle ben artık odama döneyim. Henüz tam olarak yerleşemedim" dedim ve oradan olabildiğince hızlı bir şekilde kaçtım. Çünkü bir dakika daha orda dursaydım Draco'ya hiçte hoş olmayan şeyler yapabilir, söyleyebilirdim..

Nasılsınız aşklarımmm?
Vote sınırı 100
Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Sizi seviyorumm♡♡

 

Loading...
0%