Yeni Üyelik
43.
Bölüm

43. bölüm

@ilydacinar

Beğenip yorum yapmayı unutmayın

Sizi seviyorum ♡♡

 

Aramıza giren kısa sessizliği fırsat bilip hareketlendim "İzninizle ben artık odama döneyim. Henüz tam olarak yerleşemedim" dedim ve oradan olabildiğince hızlı bir şekilde kaçtım. Çünkü bir dakika daha orda dursaydım Draco'ya hiçte hoş olmayan şeyler yapabilir, söyleyebilirdim..

 

Koşar adım odama çıktığımda sinirle kapıyı çarpıp yatağıma oturdum. Oturdum ama sinirden kıpır kıpır olan içim buna izin vermedi. Mecburen ayağa kalkıp sol kolumu karnımın üzerine sarıp sağ kolumu da onun üstüne koydum ve baş parmağımı ağzıma götürüp tırnak etimi yemeye başladım. Nasıl beni arkadaşı olarak tanıtırdı?

 

Yaklaşık bir dakika kadar o şekilde odada volta attıktan sonra gözüm yatağın üzerinde dağılmış bir vaziyette olan bavula ilişti. Banyodan sonra kıyafet arayacağım diye savaş alanına dönmüştü ortalık. Sinirle yatağa gidip elime ne geldiyse katlamaya başladım

 

"Aptal çocuk! Aklından ne geçiyordu ki!?" bir yandan pataküte kıyafetlere dalmış onları katlarken bir yandan da söylenmeyi ihmal etmiyordum.

 

Kapı yavaşça tıklatılınca Draco'nun sesi de gecikmeden gelmişti

 

"Y/N, girebilir miyim?"

 

"İşim var!" diye bağırdım katladığım birkaç kıyafeti hızla alıp yatağın karşısındaki dolabı açıp içine gelişi güzel tıkıştırırken. Draco yinede kapıyı açıp içeri girdi

 

"İşim var demiştim?" dedim onun olduğu tarafa dönmeden diğer kıyafetleri de alıp dolaba ilerlerken

 

"Konuşalım"

 

"Başka zaman"

 

"Ne zaman?"

 

"Müsait olduğum zaman"

 

"Bunu yapmandan nefret ediyorum"

 

"Ne yapıyormuşum ben?" dedim yataktaki kıyafetler bitince diğer bavulu açıp zaten katlı olanları içinden çıkarırken. Yine bir düzine kıyafetle dolaba doğru ilerlerken Draco elimdekileri alıp yanındaki sandalyenin üzerine koydu ve kolumdan tutup konuşmaya başladı

 

"Bunu!" dedi ve devam etti "Anlamadan dinlemeden kendi kendine sinirlenmenden nefret ediyorum! Bir kerecik olsun dinlemeye çalışsan ölür müsün?"

 

Kolumu onun parmaklarından kurtarıp göğsümün altında katlayarak konuşmaya başladım "İyi tamam, dinliyorum. Anlat bakalım arkadaşım" iğnelemeden olmazdı

 

"Ben istemez miyim sanıyorsun seni herkese sevgilim diye tanıtayım?"

 

"Bu defa ne engel oldu sana?"

 

"Ya biraz düşün. Eğer bu evde herhangi biri birbirimizi sevdiğimizi anlarsa neler olur?"

 

Birkaç saniye düşündüm. Bunun ne gibi bir tehlikesi olabilirdi ki? Sonra aklıma gelen şeyle birlikte resmen bir aydınlanma yaşadım "Yani sen,"

 

"Evet. Onun için" dedi ve devam etti "Karanlık Lord bizi birbirimizle tehdit etme fırsatını asla kaçırmaz"

 

"İyi de annenler ve teyzen biliyor"

 

"Durumu onlara anlatırsam saklayacaklardır. Seni değilse bile, beni böyle bir riske atmazlar"

 

"Ya kuzenin?"

 

"Şu an için ona güvenip güvenemeyeceğimi kestiremiyorum. Bu yüzden Mattheo'dan saklamakta fayda var"

 

"Anladım.." diyebildim sadece. Aramıza giren tuhaf bir sessizlik sonrası Draco yavaşça konuştu

 

"Bir daha böyle anlamadan dinlemeden atarlanacak mısın?"

 

"Muhtemelen evet"

 

Draco kaşlarını kaldırıp 'Ciddi misin?' diye sorar gibi bakınca devam ettim

 

"Napim, huyum böyle" dedim ellerimi arka ceplerime koyup topuklarımda dönerek. Yarım bıraktığım işi bitirmek istiyordum "Bu arada dünkü tehdit ortadan kalktı galiba" diye lafa girdiğimde işaret parmağımla kulağımı göstermiştim. Böyle konuştuğuna göre artık bizi dinlemiyor olmalılardı ama sesli bir şekilde söyleme riskine de giremiyordum

 

"Karanlık Lord gitti. Onun için bu kadar rahatım. Ama sanırım biz yine de dikkatli olsak iyi olur"

 

"O zaman izninle arkadaşım, yerleşmeme devam etmek istiyorum" dedim iğneleyici bir şekilde. Artık mümkün olan her fırsatta bunu değerlendirecektim

 

"Yapma" dedi kelimeyi uzatarak arkamdan bana sarıldığında

 

"Draco ne yapıyorsun? Çok ayıp. Sen bütün arkadaşlarına bu şekilde mi davranıyorsun?" dedim onu kendimden uzaklaştırmaya çalışarak. Ama ne yazıkki beni bırakmıyordu

 

"Hayır, sadece sana"

 

"İyi, tamam yeter bu kadar. Riddel bizi bu şekilde görmesin"

 

"Mattheo'nun senin odanda ne gibi bir işi olabilirmiş?" dedi çatık kaşlarla beni bırakıp kendine doğru çevirirken

 

"Bilmem. Senin kuzenin, ona sorsana"

 

Draco benden ayrılıp söylediğim şeye sırıtırken birkaç adım geriledi "Her neyse, ben şu mevzuyu annemlerle konuşayım"

 

"Konuş" dedim onu kapıya kadar geçirirken. Kapıyı açmadan beni yanağımdan hızlıca öpüp aynı hızla dışarı çıktı

 

"Salak" dedim kendi kendime sırıtarak yatağıma doğru yürürken...

 

Sonunda tüm işlerimi bitirdiğimde kendimi yatağa atmıştım. Kafamı komodinin üzerindeki saate çevirdiğimde akşam 7'ye geldiğini görmüş ve şaşırmıştım. 8 saattir odayı mı düzenlemeye çalışıyordum gerçekten? Ya da bunca saattir düzenlemeye çalıştığım şey sadece odam mıydı?

 

Yatakta doğrularak bir ayağımı kalçamın altına alırken diğerini de aşağı sarkıttım. Yüzüme düşen saçları kulağımın arkasına alıp ayağımın dibindeki bavulu yatağın altına ittirmeye yeltendim ancak içinin henüz tamamen boş olmadığını anladığımda kaşlarımı çattım ve eğilerek bavulun içindeki şeyi aldım. Bunlar fotoğraf albümlerimdi. Birinde annem ve babamın olduğu fotoğraflar diğerinde ise arkadaşlarımla olan fotoğraflar vardı. İkisini de alıp yatağa koydum ve annemlerin olduğu albümü açıp fotoğraflara bakmaya başladım

 

Bir sayfa çevirdim, iki sayfa çevirdim, üç, dört, beş.. Her yeni fotoğrafta annemle babamın gözlerinin içine bakarak dalıp gidiyordum. Her şeye rağmen ne kadar da mutlulardı. Birbirlerini ne kadar da çok seviyorlardı. Beni ne kadar da çok seviyorlardı..

 

Albümden çıkardığım, üçümüzün de bir arada olduğu hareketli fotoğraflardan birini iyice yaklaştırıp elimi annemle babamın yüzünde gezdirdim. Anne, ne kadar da güzelsin. Baba, nasıl bu kadar cesur durabiliyorsun...

 

Fotoğrafa düşen bir damla yaş derin bir nefes alıp onu tekrar yerine koymama neden olmuştu. Ağlamak istemiyordum. Aile albümünü kapatıp bir kenara bırakırken gözüm arkadaşlarımla olan albüme kaymıştı. Belki biraz olsun neşelenebilirim diye bu defa da onu açıp bakmaya başlamıştım. Neyseki ilk baktığım fotoğrafta bunu başarabilmiştim.

 

3. sınıfın ilk haftaları. Harry girdiğimiz iddiayı kaybetmiş. Dilek hakkımı profesör Snape'in ofisinden çok özlü iksir çalmasından yana kullanmıştım. Yapmıştı da. Ancak Snape bir sonraki gün bunu kimin yaptığını öğrendiğinde tüm hafta boyunca sınıfı Harry'e temizletmişti. Harry böyle bir ceza aldığını öğrendiği anda beni tüm okulda kovalamıştı. Hayır odama da gidemiyordum. Dikmiş oraya Ron'u geç geçebilirsen. Sonunda yorulmuş ve gizlice ortak salona gidip ordaki koltukta uyuyakalmıştım. Hermione'nin anlattığına göre Harry geldiğinde beni o şekilde görünce dayanamayıp beni affetmiş. Sonra da yanıma gelip başımı dizlerinin üzerine koymuş ve o da o şekilde uyuyakalmış. Hermione de ikimizin uyurken fotoğrafını çekmiş..

 

4. sınıf yaz tatili. Sirius'un evinde. Harry, Ron, Sirius, ben, Hermione ve Ginny. Hepimiz dışarı çıkmıştık. Ron Sirius'u bahis konusu yapmış ve kaybetmişti. Bizde kızlarla üç tane sapık adamdan kaçmıştık. Sonunda erkeklerle buluştuğumuzda hepimiz kendimizi eve zor atmıştık. Altı kişiydik, hepimiz kapıdan aynı anda geçmeye çalışmış ama sığmamıştık. Tonks kapının önünde bizi çekmişti. Perişan haldeydik resmen. Ama şimdi geçmişe dönüp baktığımda çok komik zamanlar olduğunu fark etmiştim..

 

Uzun süre her bir resme tek tek bakıp o anları düşünmüştüm. Belki de artık 10 ya da 15. resme gelmiştim. Kaç dakika kaç saat geçmişti emin değildim. Ama içlerinden bir tanesine denk geldiğimde ona sadece bakakalmıştım. Cedric ve benim sarıldığımız bir fotoğraftı..

 

O Üç Büyücü Turnuvasını kazanmış ve okula dönmüştü. Kimin çektiğini hatırlamıyorum ama belliki bizim haberimiz olmadan çekilmişti. Ben koşarak onun üstüne atlamıştım. Şimdi fark ediyorum da bu atlayışa iyi düşmemişiz biz..

 

Buraya geleli 2 gün olmuştu. Yani Cedric'in benim için kendini feda etmesinden bu yana 2 gün geçmişti.. Bu 2 günde o kadar çok şey yaşamıştım ki çoğu duygu değişimine yetişememiştim ve Cedric'i arka plana atmıştım..

 

Göz yaşlarım yağmur damlaları gibi ardı arkasına albümün üstüne düşüyordu. Cedric benim yüzümden ölmüştü. Ve ben onun katili ile aynı evde yaşıyordum. Hayır, hayır tek katil Bellatrix değildi. Onu koruyamayan bende katil sayılırdım. Bu benim meselemdi ve ne olursa olsun Cedric'i buna karıştırmamam gerekirdi.

 

İçli içli ağlamam katlanarak artmış ve canhıraş, boğuk bir inilti dökülmüştü dudaklarımdan. Bu vicdan azabı artık bana fazla geliyordu. Neden sevdiğim herkes benim yüzümden ölmek zorundaydı ki!? Annem beni korumak için arkada kalmıştı, Sirius'u o kadar uyarmama rağmen bizi kurtarmak için gelmişti oraya, Dumbledore sırf ona kehanetimi anlattığım için ölmüştü, Cedric ise ben ölmeyeyim diye atlamıştı önüme. Sırada ne vardı? Bundan sonra kim benim yerime ölecekti? Harry? Hemione? Ron? Ginny? Draco?

 

Cedric'le olan fotoğrafımızı çıkarıp kalbime bastırarak ağlamaya devam ettim. Elimden ancak bu kadarı geliyordu... Dakikalarca akan göz yaşlarım artık boğazımın ağrımasıyla azalmıştı. Ağlamak, üzülmek için bile yorgundum artık.

 

Odamın kapısı yavaşça tıklatılınca birkaç saniye bekledim. Bu saatte yanıma ancak Draco gelebilirdi. Göz yaşı ve sümükten ıslanan yüzümü kazağımın iç tarafına silip seslendim

 

"Girin"

 

Kapı yavaşça açıldığında kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Ben Draco'yu beklerken gelen kişi onun kuzeniydi. Ne alaka?

 

Riddel içeri girip yavaşça kapıyı kapattı ve yatağımın önüne geldi. Şaşkınlığımı gizleme zahmetine girmeden konuştum

 

"Bir şey mi isteyecektin?"

 

"Beklediğin kişi ben değildim sanırım"

 

"Değildin"

 

"Ağlıyor muydun?"

 

"Neden soruyorsun?"

 

"Bir nedeni yok. Odama giderken sesini duydum"

 

"Ve hiç tanımadığın birine teselli vermek için odama girmeye mi karar verdin? Ne kadar naziksin" dedim sahte olduğu her halimden belli olan bir gülümsemeyle

 

"Sanırım aramızda benim anlamadığım bir problem var"

 

"Çabuk fark ettin"

 

Riddel birkaç adımda yatağıma iyice yaklaştı ve kapalı albümlerin üzerindeki tek fotoğrafa, Cedric'le nasıl sarıldığımıza bakmaya başladı. Hızla fotoğrafın üzerini kapattığımda doğrularak konuşmaya devam etti

 

"Bu çocuk Üç Büyücü Turnuvasını kazanan çocuk değil mi?" dedi ve ekledi "Cedric miydi neydi?"

 

"Onu nerden tanıyorsun?"

 

"Kimsenin beni tanımaması benim de kimseyi tanımayacağım anlamına gelmez" dedi. Ben bir cevap vermeyince de devam etti

 

"Sevgilin mi?"

 

"Cevap vermek zorunda değilim"

 

"Buraya gelince ayrılmak zorunda kaldınız sanırım"

 

"Bilmediğin işlere karışma"

 

"Ölüm Yiyen olmayı sen mi seçtin?"

 

"Sana cevap vereceğimi düşündüren nedir?"

 

"Yapma Y/N, ben Voldemort'un oğluyum"

 

"Beni babanın adıyla mı korkutmaya çalışıyorsun Riddel?"

 

"Hayır. Kime çektiğimi unutma. Güzellikle veya zorla, eninde sonunda sorduğum her bir sorunun cevabını öğreneceğim"

 

"Şimdi de tehdit mi ediyorsun?"

 

"Ne kadar ileri gidebileceğimi bilmeni istiyorum"

 

"İyi, tamam, öğrendim. Şimdi çık dışarı Riddel"

 

"Bana Matt diyebilirsin"

 

"Riddel iyi"

 

"Peki, nasıl istersen. Tanışır tanışmaz arkadaş olacağımızı düşünmüyordum zaten"

 

"Bundan sonra da düşünmesen iyi edersin"

 

"Bunu göreceğiz" dedi sırıtırken. Ardından odamdan ayrıldı

 

Ne kadar kendini beğenmiş, ukala biri!

 

Albümleri hızlıca toparlayıp kaldırdıktan sonra odamdan çıkıp karşıdaki odaya, Draco'nunkine, yürümeye başladım. Ancak içerden gelen sesler kapının önünde durmamı sağlamıştı. Riddel ve Draco konuşuyordu. Yani aslında kavga ediyor gibiydiler. Kulağımı kapıya dayayıp sessizce dinlemeye başladım

 

"Yine de bana söyleyebilirdin!"

 

"Draco inan bana benim de haberim yoktu"

 

"İçeri girerken pekte öyle durmuyordu"

 

"Yapma. Biz ne zaman birbirimizden bir şeyler saklar olduk?"

 

"Sanırım bu günden itibaren"

 

"Daha önce de söyledim. Annemle babamın mektubunu aldığım gibi buraya geldim. Bunca zamandır babamın Rodolphus olduğunu sanarken aslında Karanlık Lord olduğunu öğrenmek çok mu kolay sanıyorsun!?"

 

Riddel'ın bu sözlerinden sonra oda sessizliğe gömüldü. Uzun bir süre kimse konuşmadı. Ardından duyulan ayak sesleri panikle kapıdan geri çekilmemi sağlasa da odama dönmek için yeterli zamanım olmamıştı.

 

Riddel kapıyı açtığında göz göze gelmiştik. Başta bir şey söyleyecek gibi olsa da sonrasında susup odasına doğru yürümeye başladı. Ben onun arkasından bakarken Draco seslendi

 

"Y/N?" kafamı yavaşça ona çevirip içeri girdim ve arkamdan kapıyı kapattım

 

"Bizi mi dinliyordun?"

 

"Sesiniz koridora kadar taşınca kulak misafiri oldum diyelim" dedim onu geçip yatağına otururken. Draco derin bir nefes verip topuklarında döndü, birkaç adımda önüme gelerek yanıma oturdu ve çatık kaşlarla yüzüme bakmaya başladı

 

"Ağladın mı sen?"

 

"Cedric'le olan bir fotoğrafımıza denk geldim.."

 

Gözlerim yeniden dolarken Draco yavaşça beni kendine çekti ve kafamı göğsüne yaslayıp sarıldı bana. Biliyordu kelimelerle teselli edilemeyeceğimi. Bu yüzden uzun bir süre onun varlığından destek almıştım ama kelimeler dilimin ucuna kadar gelince onları geri çevirememiştim

 

"Benim yüzümden öldü.." dedim titreyen sesimle

 

"Kendini suçlama. Böyle olacağını bilemezdin.."

 

"Ama bilmeliydim! Böyle olacağını görmeliydim, ama görmedim! Bu benim suçum.."

 

"Herkesi kurtaramazsın Y/N"

 

"Ama herkesin ölümünden bir şekilde sorumlu oluyorum"

 

"Böyle düşünme-"

 

"Böyle düşünmemem bunun doğru olmadığı anlamına gelmez"

 

"Bu şekilde davranarak sadece kendine zarar veriyorsun"

 

"Ben kendimden başka herkese zarar verdim Draco" Draco beni omuzlarımdan tutup doğrulttu ve bir elini yüzüme koyup konuştu

 

"Bana vermedin"

 

"Henüz"

 

"Versen de umurumda olmaz çünkü seni seviyorum"

 

Cevap verebilirdim, konuşmayı uzatabilir hatta bunu bir tartışmaya çevirebilirdim ama ben susmayı tercih ettim. Neden bilmiyorum ama tamda şu anda susmam gerektiğine inandım

 

Dolu gözlerle Draco'nun gözlerine bakıyordum. Onun gözlerinde sıkıştığım bu dört duvar arasından sıyrılıp çıkıyordum sanki. Mavinin en güzel tonu. Kime özgür hissettirmezdi ki? Yeniden eskisi gibi kafamı göğsüne yaslayıp sarıldım ona. Burası benim güvenli alanlarımdan biriydi. Yanında tamamen güvende hissettiğim birkaç kişiden yalnızca biri. Yani sanırım artık tek kişiydi. Çünkü ne kızlar, ne Harry'le Ron, ne Remus ne de yaşasaydı Sirius bir daha benim yüzüme bile bakmazdı..

 

Artık kalkmam gerektiğini göz kapaklarım ağırlaşana kadar anlayamamıştım. Bu kadar uzun süre ağlamadan sonra uykumun gelmesi şaşırtıcı değildi zaten. Draco'dan yavaşça ayrılıp ayağa kalktığımda o da ayaklanmıştı.

 

"Ben artık gideyim. İyi geceler"

 

"İyi geceler yavru aslan"

 

Buruk bir gülümsemeyle karşılık verip parmak uçlarımda yükseldim ve odama dönmeden uzanıp dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım. Sonra da hızlıca ordan ayrılıp kendi odama döndüm ve yatağa yattığım gibi uykuya yenik düştüm...

 

~

 

-Birkaç Gün Sonra-

 

"Ama neden? Neden sen?"

 

"Bilmiyorum"

 

Derin bir iç çektim. Draco odasında hazırlanırken bende yatağında oturmuş hem onu izliyor hem de sorular soruyordum.

 

"Ne kadar sürecek?"

 

"Onu ne zaman bulursak o zaman bitecek"

 

"Nerde olduğuna dair bir tahmininiz var mı?"

 

"Yok. Adam, Ollivander'ın kaçırıldığını öğrendiği anda ortadan kaybolmuş. Başına gelecekleri tahmin etmiş olmalı"

 

"Nasıl? Karanlık Lord'un neyin peşinde olduğunu hiç kimse bilmiyor. O nasıl tahmin etmiş olabilir ki?"

 

Draco durup bana döndü ve birkaç adımda yanıma gelip önümde çömeldikten sonra ellerimi tutarak konuşmaya başladı

 

"Y/N, senden daha fazla bir şey bilmiyorum. Sende toplantıdaydın. Karanlık Lord ne söylediyse sende duydun"

 

"Duydum ama hiçbir şey anlamadım. Yani, hiç mantıklı değil, neden asa ustalarını kaçırtıp duruyor? Onlara karşı bir tür zaafı mı var?" Sözlerim üzerine Draco hiçbir şey demeden hafifçe kıkırdadı. Bense fısıltıyla devam ettim "Belki de gizlice mahzene girip Bay Ollivander ile konuşmalıyım"

 

Draco da aynı fısıltıyla sordu "Peki bunu neden yapasın?" benimle dalga mı geçiyordu yoksa merak ettiği için mi sormuştu?

 

O yanıma, yatağa otururken devam ettim "Karanlık Lord'un neler çevirdiğini öğrenmem lazım" dedim Draco yüzünü bana yakınlaştırınca daha da kısık bir sesle

 

"Öğrenip ne yapacaksın? Onu durduracak mısın?"

 

Gerçekten, öğrenip ne yapacaktım ki? Sanki onu durdurmaya gücüm yetermiş gibi..

 

"Ben.. Düşündüm de, belki de Harry'lere haber verebilirim.."

 

"Hıım?" dedi dudaklarıma bakarak daha da yaklaşıp devamında ne söyleyeceğimi duymak ister gibi

 

"Yani, belki böylece," dedim ama çatık kaşlarla duraksadım "Draco?"

 

"Hım?"

 

"Beni dinliyor musun?"

 

"Bilmem, galiba dinliyor gibiyim"

 

"Öyleyse fikrimi destekliyorsun değil mi?"

 

"Hıhım"

 

"Ayrıca Riddel'ın teklifini kabul etmeme rağmen kızmadığın için de teşekkür ederim"

 

"Eve- Dur ne!? Ne teklifi!?" diye çatık kaşlarla bağırarak geri çekildi ve bana bakmaya başladı

 

Draco'yu susturmaya çalışırken gülmeye başladım. Tepkisi o kadar komikti ki. Üstelik tüm bunlara rağmen ciddiyetini hiç bozmayışı daha da gülmeme neden oluyordu

 

"Mattheo sana ne teklif etti?"

 

"Sadece şakaydı" dedim gülmemi yatıştırmaya çalışarak

 

"Hiç komik değildi" dedi önüne dönüp kalkmaya yeltendiği sırada

 

Tatlı bir panikle Draco'yu tuttum. Yerine geri oturduğunda bana bakmıyordu. Trip mi atıyordu acaba?

 

"Tamam ya, özür dilerim sana da şaka yapılmıyor" dediğim sırada Draco'nun kapısı tıklatılmış birkaç saniye sonra da içeri Riddel girmişti

 

Draco ayağa kalkıp Riddel'la konuşmaya başlarken kafamı çevirip kendi kendime mırıldandım "İti an çomağı hazırla"

 

"Bir şey mi dedin Black?"

 

"İyi insan diyorum, lafının üstüne gelirmiş"

 

"Benden mi bahsediyordunuz?"

 

"Hıhı, görev hakkında konuşuyorduk" diye geçiştirdim daha fazla soru sormasın diye

 

"Her neyse," dedi ve yeniden Draco'ya dönüp devam etti "Hazır mısın diye kontrol etmek için gelmiştim ama anlaşılan meşgulmüşsün"

 

"Bende çıkıyordum zaten" dedim ve ayaklandım. Onunla aynı odada durmaya bile tahammül edemiyordum

 

"İstersen kalabilirsin. Seni kovmuş gibi görünmek istemem" dedi Riddel beni kolumdan tutarak. Bu odada biri birini kovacaksa bu kişi sen olmazdın küçük şeytan

 

"Merak etme böyle ufak şeylere alınmam. Hem zaten benimde işlerim vardı" kolumu çekip birkaç adım sonra kapıyı açtığımda durup Draco'ya döndüm ve dışarı çıkmadan konuştum

 

"Gitmeden yanıma uğra. Sana vermem gereken ufak bir şey var" diyip kendi odama yürümeye başladım.

 

Odalarımız karşılıklı olduğu için kendiminkine gitmek 20 adım falan sürmüştü. Tam kapıyı açıp içeri girmek üzereydim ki bayan Malfoy'un bana seslendiğini duydum

 

"Black"

 

Elim kapı kolunda kalırken kafamı sesin geldiği tarafa çevirdim. Bayan Malfoy oldukça telaşlı bir şekilde yanıma geliyordu.

 

"Bayan Malfoy, bir sorun mu vardı?"

 

"Seninle konuşmam gerekiyor. Hemen"

 

Kaşlarımı çatıp kapımı açtım ve onu içeri davet edercesine biraz geri çekildim "Konuşalım"

 

İçeri girdiğimizde ben yatağıma otururken bayan Malfoy da çalışma masasının önündeki sandalyeyi alıp benim önüme oturdu

 

"İlk geldiğin günden beri oldukça şanslıydın Black"

 

"Y/N diyebilirsiniz. Ve tam olarak ne demek istediğinizi anlamadım efendim?" Bu şanslı halimse o taşı yutmasaydım kim bilir neler olacaktı..

 

"Karanlık Lord seni öldürmeye karar verdikten sonra Draco gibi çaylak bir Ölüm Yiyen'in sözleriyle kararından vazgeçmesinden bahsediyorum Y/N"

 

"Bunun Draco'nun sözleriyle bir ilgisi olduğunu sanmıyorum. Sadece Karanlık Lord'un işine yarayacak güçlerim olduğu için beni öldürmekten vazgeçti"

 

"Olabilir.." dedi ve duraksadı. Düşünüyor gibiydi. Ama ne düşünüyordu?

 

"Benimle ne kadar şanslı olduğumu konuşmak için mi geldiniz Efendim?"

 

"Draco için endişeleniyorum. Ben, teyzesi ya da babası olmadan gideceği ilk görev bu. Eğer başarısız olursa..-"

 

"Başarısız olmayacak. Olsa bile tek suçlanacak kişi o olmaz. Riddel ve Zabini de suçlu olacak. Ama dediğim gibi başarısız olmayacak"

 

Bayan Malfoy bir anda ellerime uzanıp, onları tutarak konuşmaya başladı "Belki biraz şans onun için çok iyi olabilirdi.."

 

Ne? Bana bir şey mi ima etmeye çalışıyordu?

 

"Bayan Malfoy, ben onun kız arkadaşıyım. Yani en az sizin kadar endişeliyim. Sizde toplantıdaydınız, Karanlık Lord'u vaz geçirmeye çalıştım ama olmadı. Şimdi tek yapmamız gereken ona güvenmek" bir annenin çocuğu için korkup endişelenmesi.. Acaba nasıl bir his?

 

Bayan Malfoy sıkıntılı bir nefes vererek ellerimi yavaşça bıraktı ve ayağa kalktı "Haklısın, kötüyü düşün

Loading...
0%