@imacbeth
|
ağlamadan ağlatma, diyor pencerenin önünde oturan adam. siyah saçlarını gözlerini kapatacak bir şekilde önüne bırakmış, bakışlarını bir an olsun cama çarpan yağmur damlalarından çekmemeye yeminli gibi... derin bir iç çekiyor sonra. odadaki varlığımdan haberdar mı emin değilim, farkında olup olmadığından bile şüpheliyim. oysa o eski kanepeye oturduğu andan beri çaprazındaki sandalyeye oturmuş, kendi kendime mırıldanmalarına eşlik ediyorum. yaşamadan yaşatma, diye devam ettiriyorum her seferinde cümlesini. susuyor bir müddet, donuk bakışları yakıyor tenimi. hafif bir sırıtış gözüküyor dudaklarında. bugün durgunsun diyor bana. sanki yanında hep gülücükler saçıyormuşum havasıyla. havadandır belki diyerek başımı sallıyorum ancak sebebini sormuyor. dakikalar önce önüne bıraktığım çaydan bir yudum alıp manzarasını izlemeye devam ediyor. benim kim olduğumu bilmiyor. en mutlu olduğum zamanlarda akıttığım hüzünleri ya da ağlamaktan yorulduğum zamanlarda söylediğim gülünç kelimelerimi bilmiyor. sevdiğim rengi sorup ertesi gün unutuyor benim sevgilim. gerçi ona sevgilim diyebilirmiyim bilmiyorum ama seviyorum, sarılıyorum, öpüyorum. ama dedim ya tanımıyor beni, onu unutamıyor. bana beni gerçekten sevdiğini söylüyor fakat bir başkasına aşık. |
0% |