@imerafera_0
|
Hazırdım. Aynanın karşında makyajımın son dokunuşlarını yapıyordum. Üzerimde mini,kadife kahverengi bir elbise vardı. Makyajımın son dokunuşlarını yaptıktan sonra elbisemin belkide en güzel detayları olan balon kol eldivenlerini alıp kollarımdan geçirerek giydim. Gerçekten çok güzel bir elbiseydi. Düzleştirdiğim saçlarımı arkaya atarak kızlara doğru döndüm.
Kızlarda Gözde'nin yanına oturmuş Gözde'yi sakinleştirmeye çalışıyorlar. Kızlardan biri Gözde'nin kız kardeşi Zülal' di. Diğeri ise Gözde'nin kuzeni Açelya'ydı.
"Nasılım bebekler?' Dedim kızlara dönüp. Bir elimi belime,diğer elimi ise çenemin altına koydum.
"Of kızım ateş ediyorsun resmen. Elbisenin linkini istiyorum haberin olsun." Dedi,Açelya yeşil gözlerini açmış elbiseme bakarken.
"Tamam tamam veririm linkini merak etme." Dedim gülerek ve yanlarına doğru yürüdüm.
Gözde'nin yanına gittim ve yanındaki boş yere oturdum. Gözde o kadar gergin ve heyecanlıydıki eli ayağı titriyordu. Elimi balık model kınalığının üstündeki elinin üstüne koydum ve sakinleş der gibi baktım yüzüne.
Zülal "Of abla sakinleş artık ya, sana baktıkça ben geriliyorum." Diye söze girdi. Ve haklıydı.
"Ne yapayım kızım ya,çok heyecanlıyım." Dedi Gözde,elini elimin altından çekti ardından öne doğru eğildi ve dirseklerini dizine, ellerini ise çenesinin altına koyarak ofladı. Tam o sırada içeriye erkek kardeşim Latif girdi.
Babamın ölümünden sonra Latif'ide alarak Hakkari'de yaşayan Gözde'nin yanına gelmiştim. Annem Latif'i doğurduktan dört ay sonra sebebini bilmediğimiz bir şekilde ekmek bıçağıyla intihar ederek ölmüştü. Latif'e hep kendim baktım, babam ise gece gündüz bize ekmek parası getirmek için çalışmıştı. Annem kendini öldürdüğünde on yaşındaydım. On. Ben daha kendime bakamıyorken dört aylık kardeşime annelik yapmıştım. Latif ilk konuştuğunda,bana anne demişti. Babamın ölümünün üzerinden yedi yıl, annemin ölümünün üzerinden ise on yedi yıl geçmişti. Dile kolay yedi ve on yedi yıl. Latif bizim laz olmamamıza rağmen hep bana nana der. Lazcada anne demek. Bana türkçe anne demekten utandığı için bir yerden nana'yı öğrenmiş ve ilk okuma yazma öğrendiği gün bunu araştırmış. Ve o günden beri bana seslenirken hep nana der.
Latif'in üzerinde mavi bir gömlek;altında ise beyaz,bol paça bir pantolon vardı. İçeri girer girmez hızla yanımıza geldi ve soluklandı, büyük bir ihtimalle koşmuştu.
"Nana bütün misafirler geldi siz gelmiyor musunuz?" Diye sordu elleri belindeyken Latif. Kına Gözde'nin evinin önünde olacaktı.
Ben hemen telefonumdan saatin kaç olduğuna baktım. Saat 19.55'di. Kına 19.00'da başlayacaktı biz resmen bir saattir yoktuk.
"Aaa Gözde kalk çabuk bir saat olmuş başlayalı. Hadi kızlar kalkın alın çantanızı mantanızı. Latif, Metehan nerde?" Diye telaşlı bir şekilde etrafta dolanıyordum.
Ardından hemen kapı açıldı ve içeri siyah takım elbisesiyle Metehan girdi. "Ay geldim geldim merak etmeyin. Gözde,yavrum hazır mısın?" Diye sordu Gözde'nin yanına giderek. Metehan biraz daha heyecan yaparsa olduğu yere düşüp bayılacaktı.
Gözde'de oturduğu yerden kalktı ve çiçeğini alarak Metehan'ın yanına yürüdü. "Hazırım aşkım. Nasıl olmuşum? Güzel miyim? Olmadı değil mi? Kesin olmadı ya of." Diyerek peş peşe sorular yöneltti Gözde.
Metehan'ın peşinden odaya Alparslan'da gelmişti. O da odanın kapısına omzunu yaslamış,elleri cebinde bir şekilde bana bakıyordu. Bakışlarımı bende onun maviliklerine çevirince göz göze geldik. Onun da bana baktığını fark edince hemen tebessüm ettim ve bakışlarımı kaçırdım. Ama o hâla bana bakmaya devam ediyordu. Bakışlarına anlam verememiştim ama çokta takılmadım.
Ben arkamı döndüm ve çantamı aldım. Ben bunları yaparken Gözde Metehan'a güzel olmadığını söylüyor, Metehan'da hiç sıkılmadan çok güzel olduğunu söylüyordu.
Hepimiz odadan çıkıp aşağıya indik. Kızlar ve Latif sohbet ederek önden gidiyolar, ben ve Alparslan ise hiç konuşmadan peşlerinden gidiyorduk.
Ve birden Alparslan konuştu. "Elbisen güzelmiş." Dedi. Şaşırmıştım. Alparslan'dan beklenmeyecek hareketti.
Şaşkınlıkla kafamı ona çevirdim. "Teşekkür ederim." Dedim ve tebessüm ettim.
Alparslan'ın üzerinde;siyah bir gömlek ve siyah bir takım elbise vardı. Baştan aşağı simsiyahtı.
Alparslan başını salladı sadece.
Benim aklıma ise sabah söylediği cümle takılmıştı. 'O geçen nişanda sürdüğün ruj... İnşallah bugünde öyle bir ruj sürmezsin.' Bu aklıma gelir gelmez durdum ve o da durdu.
"Noldu? Neden durdun?" Diye sordu kaşları havalanmıştı.
"Sabah kurduğun cümle... Neden öyle söyledin?" Diye sordum karşısına geçerek.
"Hangi cümle?" Diye,bu sefer o sormuştu.
"İnşallah bugünde öyle bir ruj sürmezsin. Demiştin ya neden öyle dedin?" Diye hatırlattım söylediği cümleyi.
"Hiç öyle, bir nedeni yok." Dedi ama buna kendi bile inanmamıştı büyük bir ihtimalle.
"Buna inanmayacağımı ikimizde biliyoruz Alp." Dedim ona ne zaman sinirlensem hep Alp derim. Kesin birazdan o da 'Benim ismim Alp değil Alparslan.' Diyecek ama olsun.
Ve tahmin ettiğim gibi oldu. Dikleşti ve " Efnan,sana kaç kere söyleceğim. Benim adım Alp değil Alparslan." Dedi kaşları çatılmıştı.
Yüzümde ki zafer gülüşüyle konuştum. "Biliyorum." Dedim ve arkamı dönerek yürümeye devam ettim. Ne kadar arkamı dönüp bakmasamda arkamdan geldiğini hissettim. Bu arada da sorumda cevapsız kalmıştı. Neyse ben yine bir yolunu bulur cevaplattırırım.
Aşağıya inip sandalyelerimize oturduk. Biz oturdukdan beş,on dakika sonra Gözde ve Metehan giriş yaptı. İkiside ilk danslarını ettikden sonra,güzel bir oyun havasıyla oynamaya başladılar. Tabii misafirlerde onları yalnız bırakmayarak piste doluştular ve onlarda oynamaya başladılar. Gelinin ve damadın arkadaşları için özel bir masa hazırlanmıştı ve hepimiz o masada oturuyorduk. Solumda kızlar,sağımda Latif, karşımda ise Alparslan oturuyordu.
Bir kaç oyun havasında kızlarla bende kalktım ve Gözde'yle karşılıklı oyun havası oynadım. Birkaç defa da halay çektikten sonra yerime geri oturdum.
Kına yakılacaktı bu yüzden Gözde'yle beraber bende yukarı çıktım.Bindallısını giymesinde yardım etmek için. Gözde lacivert bindallısını giydikten sonra dışarıya çıktık. Kapının önünde kızlar dizilmiş. Ellerinde mumlar,saçlarında taçlarla. Bende taç ve mumdan aldım.
Aşağı indik ve kına giriş müziği çalmaya başladı. Gözde ortada Metehan'la oynarken bende masada oturmuş onları izliyordum.
Gözde kına yakılması için özel hazırlanan yerine gitti ve oturdu. Ardından kınası yakıldı. Bu arada da Gözde elini açmadığı için kaynanasından iki tane tüm altını kapmıştı. Sinsi bir kızdı.
Gözde ağlarken bende ağlamaya başlamıştım. Latif ağladığımı görerek bana peçete getirmişti. "Kız nana,sen Gözde abla'nın kınasında böyle ağlıyorsan kendi kınanda hastanelik olursun herhalde ağlamaktan." Dedi gülerek ve ayağa kalkıp yanıma geldi ardından kollarını omzumdan atarak beni kendine doğru çekti. 17 yaşında olmasına rağmen boyu baya uzundu. Ve spora gittiği için yapılı bir çocuktu. Ben onun kollarının altında minicik kalıyordum. Ve bu durum beni üzüyordu:(
Biraz Latif'e sarılı halde durduktan sonra ayrıldık. Beni 'Daha fazla ağlama.' Diye tembihleyerek yerine geri oturdu.
Kına yakıldıktan sonra Gözde ve Metehan ortada,yanlarında ise birkaç çiftle dans ediyolardı. Latif ise yanıma gelip beni dansa akldırmıştı. Seviyordum bu salağı ya...
Latif'le dans ederken birşey fark ettim. Biz dans pistine kalktığımızdan beri bize bakan Alparslan...
Dans müziği bitene kadar bakışlarını bizden ayırmadı. Ama rahatsız da olmamıştı. Rahatsız eden bakışları yoktu aksine insanın içini ısıtan bakışları vardı. Ama herkese öyle sıcak bakan bakışları yoktu.
Dans müziği bittikten sonra masaya geri döndük ve yerlerimize oturduk. Ama ayakta duracak halim kalmamıştı. Ben kınada böyleysem düğünde ne yapacaktım?
Bunları düşünürken gözlerim kapanmaya başlamıştı. Çok uykum vardı!
Açelya bu halimi fark etmiş olmalıki yanıma geldi. "Kuzu iyi misin sen?" Dedi yanıma gelip,kulağıma doğru eğilerek konuşmuştu sesini duyurabilmek adına.
"İyiyim,sıkıntı yok. Biraz uykum geldi o kadar,dün 48 saatlik nöbetten geldim ya ondandır." Dedim biraz yüksek sesle konuşmuştum duyabilmesi için.
İkimizin konuşmasını görüp yanımıza Zülal'de gelmişti. Elinde ise bir kadeh içki vardı.
"Al bakalım iç şunu gelirsin kendine." Dedi Zülal gülerek.
"Bu ne kızım? Ne getirdin bana?" Diye sordum arka arkaya uykulu sesimle.
"Meyve suyu canım. Çok sorgulama iç işte,açar bu senin uykunu." Dedi Zülal gene oflayarak.
Bende sorgulamaya devam etmeden kadehi aldım ve kafama diktim. Birden içince içim bir hoş olmuştu. Daha fazla içmek istemişti canım,Zülal'e söyledim ve bana bir kadeh daha getirmişti. Onuda tek hamlede içince bu sefer kafam tam gitmişti. Sanırım sarhoş olmuştum.
Birden Açelya'ya dönerek konuştum:"Aço beni eve götürsene ya! Uykum geldi benim." Diye konuştum ama kafamı düzgün bile tutamıyordum.
Açelya yanımda ki sandalyede oturuyor telefonuyla ilgileniyordu,telefonunu kapatarak bana döndü ve konuştu:"Kızım sana dedim değil mi o kadar içme diye! Şu haline bak kafanı düzgün tutamıyorsun." Dedi sinirle. Birden bağırdığı için şaşkın gözlerle ona bakıyordum.
"Üf tamam Aço ya niye bağırıyorsun kulağımın dibinde. Neyse hadi beni eve götür kalk." Dedim kelimeleri uzatarak.
"Götüremem,otur oturduğun yerde." Dedi ve beni öylece bırakıp piste Gözde'nin yanına giderek oynamaya başladı. Şokla peşinden bakıyordum.
Etrafıma bakınıyordum Latif'e söylemeliydim o götürürdü beni eve. Latif'le aynı evde yaşamıyorduk o liseden bir arkadaşıyla başka bir eve çıkmışlardı,ben ise evde tek kalıyordum.
Etrafıma bakındım ama Latif'i bulamadım Allah bilir nereye kaybolmuştur!
Aramak için masanın üstündeki çantama uzandım ve içinden telefonu çıkardım. Ama bir sorunumuz vardı TELEFONUMUN ŞARJI BİTMİŞTİ!
Ha yani bitecek zamanı bulmuştu. Sinirle telefonumu geri çantama koydum. Çantamı ise masaya geri fırlattım. Çantamı fırlattığımı duyunca karşımda oturan Alparslan hızla bana doğru döndü. O bana baktı ben ona baktım en sonunda 'ne bakıyorsun' gibisinden bir bakış attım.
En sonunda Alparslan konuştu:"Hayırdır Efnan, n'oluyor?" Diye sordu göz kırparken.
"Yaa Alp beni evime götürür müsün? çook uykum geldii." Dedim yine kelimeleri uzatarak.
Ona Alp dediğim için yine sinirlendi ve derin bir nefes çekti ardından geri nefesi geri verdi. "Efnan,ben sana-" Diyorduki söze ben girdim.
"Of tamam ya senin ismin Alp değil Alparslan anladık. Sen beni eve götürecek misin götürmeyecek misin? Onu söyle." Dedim uykulu bir sesle.
"Kızım sen Gözde'nin sağdıcı değil misin? Erkenden kalkıp eve mi gideceksin?" Diye sordu masaya yaklaşarak. Haklıydı ben Gözde'nin sağdıcıydım ama ne yapabilirdim. UYKUM GELMİŞTİ!
"Evet sağdıcıyım. N'olmuş yani uykum geldi kardeşim ya." Dedim saçma bir sinirle.
Düşündü biraz ardından etrafına bakındı bana 'bir dakika bekle burda' dedi ve masadan kalktı. Gözden birden kaybolduğu için nereye gittiğini görememiştim.
Beş dakika sonra Alparslan masaya tekrar döndü. Ve konuştu:"Tamam hadi kalk bırakayım seni eve bende ordan eve geçerim." Dedi ve sandalyeye astığı ceketini alarak giyindi.
Bende sevinçle az önce masaya fırlattığım çantamı ve sandalyemin sırtına astığım siyah trençkotumu alarak Alparslan'ın gelmesini bekledim. Alparslan yanıma gelince arabaya doğru yürümeye başladık. O önden ben ise bir adım gerisinden gidiyordum. Bu adama yetişmek hiç kolay değildi.
Uykulu bir şekilde yürürken birden bir şeye takıldım ve ayağımı burktum o can havliyle ufak bir çığlık atarak Alparslan'ın koluna tutundum. Alparslan'da hızla bana döndü ve kolumdan tuttu.
"N'oldu iyimisin?" Dedi olanları anlamaya çalışır gibi. Ben ise iki büklüm olmuş bir şekilde acı çekiyordum.
Acıyla konuştum:"Hayır ayağımı burktum." Dedim burktuğum ayağımı hafif kaldırmış topallıyordum.
"Tamam dur hareket etme sakın. Arabaya kadar yürüyebilecekmisin?" Diye sordu. Ama ben bu ayakla asla arabaya kadar yürüyemezdim. Kafamı iki yana salladım."Ne yapacağız?" diye sordum. O da etrafına bir göz gezdirdi ardından konuştu: "Tamam o zaman tek bir çare kalıyor..." Dedi ve bir elini belimden diğer elini ise bacaklarımın arkasından geçirerek beni kucağına almıştı. Bunu birden yaptığı için ağzımdan minik bir çığlık kopmutu.
"N-ne yapıyorsun?" Diye sordum hâla şaşkındım ve gözlerim fal taşı gibi açılmış dibimde duran adama bakıyordum. O ise sanki dünyanın en normal şeyini yapmış gibi yüzünü bana çevirdi. Deniz gözleri yakından daha güzel duruyordu.
"Ne yapmışım Efnan, arabaya kadar yürüyemem dedin ne yapsaydım başka." Düz bir sesle konuştu ve yürümeye başladı.
Elbisem diz kapağımın üstünde bittiği için elleri çıplak bacağımdaydı. Ve bu beni rahatsız etmemişti.
Arabanın yanında durduğumuzda beni yere indirdi ama belimdeki elini çekmedi. Tek elle cebindeki anahtarı çıkardı ve arabanın kapısını açtı. Bir eli hâla belimdeyken diğeriyle ön koltuğun kapısını açtı ve belimden destek vererek yavaşca beni koltuğa oturttu. Ben koltuğ oturduktan sonra Alparslan kapıyı kapatarak şoför koltuğuna yürüdü. Bindikten sonra arabayı çalıştırdı ve yine sabahki gibi yine bir şarkı çalmaya başlamıştı.
Bu seferki şarkı Müslüm Gürses'den Esmerim'di.
"Esmerim içim içim, Ölüyom senin için."
Alparslan'ın eli radyoya gitti büyük ihtimalle kapatacaktı. Tam kapatma düğmesine basacakken konuştum:"Kapatma lütfen." Dedim yine uykulu bir sesle. Kafasını aşağıya yukarı salladı. "Dünya âlem düşmandır, Esmer sevdiğim için."
Bu şarkı benim için çok kıymetliydi. On yedi sene önce babam hep bu şarkıyı anneme söylerdi. Aklıma eski günler gelirken gözümden yanağıma bir gözyaşı süzüldü.
"Hele loy loy loy, Kibar yârim esmerim..."
Alparslan'ın görmemesi adına hızla gözyaşımı sildim ve gözlerimi kapatarak uyumaya çalıştım. Zaten en son hatırladığım Alparslan'ın beni yatağa yatırıp üstümü örttüğüydü.
🔥🪽 DEVAM EDECEK...
|
0% |