Yeni Üyelik
6.
Bölüm

|5.BÖLÜM|

@imerafera_0

"Çok memnun oldum, Aleda Hanım," dedim en içten tebessümümle. Ama o benim aksime pekde gülümsüyor sayılmazdı, çokta sorun etmedim sonuçta ilk defa tanışıyorduk.

"Hadi ayakta kaldınız, içeriye geçin."dedi Aleda Hanım ve kenara çekilerek geçmemiz için yer ayırdı. Önde Alparslan ve ben; arkamızda da Gözde ve Metehan yürüyordu.

Alparslan bize salonun yerini gösterdi ve içeriye girdik. İçeriye girdiğimizde tam karşımızda tekli-iki tane- koltukta oturan iki kişi vardı. Ve ikiside oldukça yaşlılardı.

"Uyy! Mahi'm gelmuş."dedi yaşlı kadın ve oturduğu yerden kollarını iki yana açtı. Ben Mahi'nin kim olduğunu anlamaya çalışırken, Alparslan hızla kadının yanına gitti ve sımsıkı sarıldı.

"Nine nine ben sa kaç defa diyeceğum bana Mahi dema diye."dedi yapmacık bir ses tonuyla ve geri çekildi Alparslan.

"Ulan nineni gördün unuttun tabii bizi."dedi Alparslan'ın dedesi olduğunu düşündüğüm kişi ve sanırım o şiveli konuşmuyordu.

"Ben seni hiç unutur muyum, yaşlı kurt?"diye sordu ve onada sımsıkı sarıldı.

Ayrıldıklarında Alparslan bize doğru döndü ve Metehan'a gel işareti yaptı. Metehan, koşar adımlarla Alparslan'ın yanına gitti.

"Ula! Ben sana her defasında diyecek miyum gel el öp diye. Valla sıkacağum topuklaruna ha."diye sinirlendi bu sefer, ensesinden tutuğu Metehan'a karşı, Alparslan.

"Özür dilerim komutanım."dedi bakışları yerde iken Metehan.

"Oğlum neden kızıyorsun çocuğa!"dedi -ne zaman geldiğini anlamadığım- ve gözleriyle rahat bırak çocuğu, çekil kenara bakışı attı Aleda hanım. Alparslan yavaşca geri çekti elini fakat bakışları Metehan'daydı ve pek de iç açıcı duygularla bakmıyordu. Alparslan kafasını yana işaret edince Metehan hemen eğildi ve Alparslan'ın nine ve dedesinin elini öptü.

Gözde'de onun yanına gitti ve Metehan, Aleda Hanım'a yaptığı gibi onlarada tanıştırdı Gözde'yi.

Gözde ikisiylede tanıştı ve ellerini öptü. Gözde geri çekilirken ninenin bakışları bana çevrildi. Bana da kocaman sıcacık bir şekilde gülümsedi. Kızının aksine.

"Senda inşAllah Mahi'nin aftozisun."dedi yüzündeki gülümsemesini bozmadan. Aftozun ne anlama geldiğini anlamadan boş boş göz kırpıştırıyordum ki Aleda Hanım kulağıma eğildi ve konuştu: "Sevgili demek."diye fısıldadı gözlerim birden açılırken önüme döndüm ve konuştum: "Yok, efendim ben Gözde'nin yakın arkadaşıyım."

Kadının yüzündeki gülümseme biraz soldu. Bakışlarımı Alparslan'a çevirdiğimde çoktan çift kişilik koltukta yerini aldığını ve çenesini ovalayarak sırıttığını gördüm.

Hemen nine ve dedenin yanına gittim ve ikisininde ellerini öperek sarıldım. İkisi de dünyalar tatlısıydı.

"Geç kizum ayakta kalmayasun."dedi nine soluk gülümsemesiyle. Etrafıma baktığımda Gözde ve Metehan her zaman olduğu gibi yine yanyana çift kişilik koltukta yerlerini almışlardı. Soluma döndüğümde ise diğer çift kişilik koltukta tek Alparslan'ın yanı boştu. Gittim ve yanına oturdum, ardından Aleda Hanım yanıma geldi ve o da benim yanıma oturdu.

"Düğünü ne zaman edecesunuz?"diye sordu bakışları Gözde ve Metehan'daydı.

"İki hafta sonra inşAllah, Rayiha nine,"diye cevapladı nineyi, Metehan. Demek ninenin ismi Rayiha idi. Anlamı çok güzel, 'Hoş Koku' demekti.

"Erken geldik hem işlerimiz çok, hem de köyü falan gezdiririz Gözde ve Efnan'a."diye devam etti lafına, Metehan.

Rayiha ninenin bakışları bana döndü kısa bir bakışmadan sonra ilk o konuştu: "ismun Efnan mi?"diye sordu şaşırarak. Kafamı salladım, "Evet, efendim. İsmim Efnan."dedim tüm efendiliğimle. Ninenin gözleri doldu gibi geldiği sırada dede konuştu: "İsmin ne kadar güzelmiş kızım. Anlamını biliyorsun değil mi?"deyince bakışlarım dedeye döndü. Hafif, samimi bir tebessümle bana bakıyordu bende aynı şekilde ona karşılık verdim.

"Tabii, biliyorum. 'Cennetteki güzel gözlü kız.'​​​​ demek."diye açıkladım ismimin anlamını.

"Anlamı da kendi gibi güzelmiş."dedi tebessümünü büyütürken. Aynı şekilde yine bende ona koca bir gülümseme gönderdim.

"Ee açik missunuzdur, kaç saat yoldan geldunuz. Hayde geçelum sofraya."dedi yanımda oturan Aleda Hanım.

Herkes birden ayaklanınca bende hemen ayağa kalktım. Alparslan, hızla dedesinin yanına giderek koluna girdi. "Ne diye giriyorsun koluma hemen, yaşlı mıyım ben?"diye çıkıştı dede kafasını kaldırıp, Alparslan'a baktı.

"Asla. Sen hiç yaşlanır mısın, Yektâ Bey?"diye karşılık vererek güldü.

Herkes gülerek yemek masasına geçerek oturdular. Yektâ dede masanın başına tekli sandalyeye oturdu, Rayiha nine ise masanın öbür ucunda tek başına oturuyordu. Gözde ve Metehan yine yanyana kurulmuşlardı. Alparslan ise onların tam karşısında oturuyordu.

Aleda Hanım bana dönerek konuştu: "Efnan, sen da Alparslan'ın yanuna geç ben tokum zaten."

Ne kadar onun oturması konusunda ısrar etsemde o kazandı ve ben Alparslan'ın yanındaki sandalyeye çekerek oturdum.

Masa da yok, yoktu valla. Masaya ne yesem diye göz gezdirirken birisi tabağıma birşeyler koydu. Kafamı çevirdiğimde Alparslan'ın olduğunu gördüm. Tabağıma birkaç köfte bıraktı ve geri çekildi. Elindeki borcamı masayı koyduktan sonra kulağıma doğru eğildi.

"Bak bu Akçaabat köftesi. Annem bunu efsane yapar, yani yemezsen çok şey kaybedersin."dedi ve geri çekildi. Geri çekilince bakışlarımı Alparslan'a çevirdim. O da keyiflice yemeğini yiyordu. Bu hareketi yüzümde silik bir tebessüme yol açtı.

Bakışlarımı tekrar tabağıma çevirdiğimde daha çok gülümsedim ve çatalımı alarak köfteden bir dilim aldım, ardından yedim. Gerçektende enfesdi.

Yemeklerimizi yemiştik, Gözde ve ben, Aleda Hanıma sofrayı toplamada yardım ediyorduk. Alparslan ve diğerleri koltukta oturarak, sohbet ediyorlardı. Bizde sofra toplama işimizi bitirmiştik. Aleda Hanım bize salona diğerlerinin yanına gitmemizi söylemişti. Bizde salona geçmiştik. Herkes yemekten önceki yerlerinde oturuyordu. Gözde her zaman ki gibi Metehan'ın yanına kurulmuştu. Bende Alparslan'ın yanına giderek oturdum.

Alparslan bana döbnerek konuştu: "Annem nerde?" diye sordu. Bende bakışlarımı ona çevirdim. "Mutfakta. Bizi gönderdi yanından." dedim ve hafif kıkırdadım. O da tebessüm etti. "Annem, mutfağına birilerinin girmesinden pek hoşlanmaz." dedi tebessümünü sürdürürken.

"Annelerin hepsi öyle bence. Tek tük hatırlıyorum benim annemde öyle pek kimseyi almazdı mutfağına." dedim gülüşüm soluk ve eskiye özlem duyan bir tebessüme dönüştü. Alparaslan, konuyu değiştirmek için tekrar konuştu: "Neyse ben bir anneme bakayım." diye devam etti. Tam ayağa kalkacağı zaman kapıdan içeriye elinde kahve tepsisi tutan Aleda Hanım girdim.

Aleda Hanım Alparslan'ı ayakta görünce durdu ve konuştu. "Noldi oğlum, nereye gideysun? Uy! Yine göreve mi gideysun?" tedirgin bir şekilde konuştu Aleda Hanım. Alparslan, annesinin yanına giderek elindeki tepsiyi aldı ve yandaki yemek masasını üzerine koydu. "Sakin ol anacuğum. Göreve falan gitmiyorum, sana bakmaya geliyordum yanına. Daha burdayım merak etme." dedi ve annesinin yüzünü avuçlarının arasına alarak, alnından öptü.

Çapraz koltukta oturan Rayiha nine konuşunca bakışlarımı Alparslan ve Aleda Hanım'dan çekerek ona baktım. "Bizum kiz piraz pimpiriklidur."dedi ve güldü. Ben de hafiften güldüm ve bakışlarımı tekrar Alparslan ve Aleda Hanım'a çevirdim.

Alparslan, geri çekildiğinde Aleda Hanım rahat bir nefes aldı. "Eyi, tamam. Git otur hayde." dedi ve yüzünü oğlunun avuçlarından çekti.

Alparslan, etrafına bakındı ve aklına birşey gelmiş gibi annesine döndü tekrar. "E hazır ayaktayım bir halamgile uğrayayım." dedi. Aleda Hanım bu durumdan memnun olmamış gibi sıkıntıyla başını aşağı yukarı salladı. Alparslan'da annesine 'yapma' dercesine yüzünü buruşturdu ve elini salladı. Aleda Hanım ise omuzlarını silkti ve masanın üzerindeki kahve tepsisini alarak, Alparslan'ın yanından geçti.

Alparslan'da arkasını döndü ve hepimize el salladı ardından kapıdan çıktı. Bende hızla ayağı kalktım ve Alparslan'ın peşinden gittim. Alparslan, dış kapının yanındaki vestiyerden montunu alıyordu.

"Alparslan," diye seslendim. Bakışları bana döndü ve 'n'oldu?' dercesine baktı suratıma. "Nereye gidiyorsun?" diye devam ettim.

Alparslan anlamsız gözlerle beni süzerken konuştu: "Halamgile gidiyorum. N'oldu, niye sordun?" diye sordu.

Hiç beklemeden konuştum. "Bende gelebilir miyim?"diye sordum ve tatlı tebessümümü dudaklarıma yerleştirerek, başımı sol omzuma eğdim.

Bu hareketimi komik bulmuş olacak ki, gamzesini belli edecek şekilde güldü.

"Peki, madem gel."dedi ve kafasıyla kapıya doğru işaret etti. Hemen kafamı yukarı aşağı salladım ve yüzümdeki büyük gülümsemeyle elimi 1 dakika anlamadında kaldırdım. Arkamı döndüm ardından, salona gittim.

Salona girdiğimde herkesin bakışları bana döndü ama ben o bakışları ardırış etmeden koltuğun üstündeki çantamı ve telefonumu aldım. "Efnan, nereye gidiyorsun?"diye soran Gözde'nin sorusuyla durdum ve kafamı Gözde'ye çevirdim. "Hiç, öyle. Hava almaya, dışarıya çıkacağım."diyerek cevapladım.

Biraz yüzüme baktı, sonra kafasını salladı. Kapıdan çıkmadan önce herkese el salladım ardından koşar adımlarla Alparslan'ın yanına, kapıya gittim. Alparslan, hazır bir şekilde kapıya yaslanmış beni bekliyordu. Bende montumu ve ayakkabımı vestiyerden alarak giydim.

Ben dışarıya çıktığımda Alparslan'da arkamdan kapıyı kapattı.

"Arabayla mı gideceğiz?"diye sordum bakışlarım taş kaplı yerdeydi. "Evet."diyerek cevapladı benim aksime onun bakışları yüzümdeydi. Arabanın yanına geldiğimizde karşısına geçtim. "Halanın evi uzak mı?"dedim ve soğuktan ağzımdan çıkan dumanlarda bana eşlik ediyordu.

"Çok değil aslında 15 dakikalık yürüme mesafesinde."dedi ardından bir erkeğe göre orta kalınlıkta olan kaşlarını çattı.

"O zaman yürüyerek gidelim mi? Hem ben de gezmiş görmüş olurum etrafı. Lütfen."dediğimde kaşları gevşedi ve yine hafif tebessüm ederek elini sakalına götürdü, bakışlarını etrafta gezdirdi. Elini indirdi ve pantolonunun cebine soktu.

"Tamam, yürüyelim ama yok ben üşüdüm gibi şeyler duymak istemiyorum anlaşıldık mı?"dedi kafasını hafif eğdi ve yüzüme baktı. Kafamı yine hızla salladım. "Yok demem canım, çocuk muyum ben?"dedim gülerek yürümeye başladım. İki adımda yanıma gelmişti bile.

5 dakika sonra çarşı gibi bir yere geldiğimizde gözlerime inanamadım. Her taraf Trabzon'a özgü eşyalarla ve restorantlarla doluydu. "Ay! Burası ne kadar güzelmiş."dedim kocaman gülümseyerek, etrafıma bakınırken. "Öyledir, burası. Gel bak seni nereye götürücem."dediğinde daha kafamı çevirmeden elimden tuttu ve çaprazımızda olan bir dükkana girdik.

Dükkanı incelediğimde yöresel kıyafetlerin olduğunu gördüm ve büyülendim resmen.

Alparslan, elimi bırakmadan dükkanın diğer tarafına doğru bağırdı. "Davut emice, nereyesun?!" yine şiveyle konuşunca güldüm. Fark etmiştim ki ben hariç herkesle şiveli konuşuyordu.

"Celdum celdum!" diye bir ses geldi önce ardından orta yaşlarda, hafif göbekli biri çıktı ortaya. "Uy! Mahi'm celmuş." yine biri Mahi demişti bunu kesinlikle bir ara sormalıydım.

"E, geldum tabe." dedi Alparslan, ardından elini elimden çekti ve adama yaklaştı tokalaşarak sarıldılar.

"Ula yoksin ne zamanlardir. Özlettun kenduni."dedi adam. Güldü ve bir elini Alparslan'ın omzuna atarak hafifçe vurdu.

"Nabayim? Görevdan göreva koşturayruz." dedi ve kafasını bana çevirdi. Bir eliyle gel işareti yaptı, yanına gittiğimde adamında bakışları bendeydi.

"Davut emice, bu Efnan. Arkadaşim." diye tanıttı beni ve evet, arkadaşı olarak tanıtmıştı...

"Bilirum ben o arkadaşlari," dedi Alparslan'a göz kırparken. "Hoşceldun kizim." diyerek devam etti ardından.

"Efnan, Davut emice bizim aile dostumuzdur. Her anımızda yanımızdadır." diyerek onuda bana tanıttı Alparslan.

Yine kocaman gülümsedim. "Hoşbuldum, çok memnun oldum, Davut Bey." yine en kibar halimle konuştum.

Davut Bey kaşlarını çattı. "Kizumuz da pek kibar. Ba emice diyebilirsun kizum." yine tatlı tatlı konuştu ardından kaşlarını gevşeterek gülümsedi.

"Peki, Davut emice." onlar gibi şive yapmaya çalışsamda pek olmadı gibi. İkiside güldü bu halime.

"Davut emice, biz Efnan'a puşi takturmaya gelduk." dedi Alparslan, fakat dediği hakkında gram fikrim yoktu. Anlamsız gözlerle kafamı Alparslan'a çevirdim.

"Uy takalum tabii. Cel kizum sen benlan." dedi ve dükkabın içine doğru yürümeye başladı Davut amca. Tabii bende arkasından.

Davut amca durduğunda bakışlarım durduğumuz yere kaydı çeşit çeşit, her renkten olan yazmaların olduğu bir rafa gelmiştik. "Ha bunlardan biruni seç bakalum." dedi rafı göstererek. Bakışlarımı tekrar rafa gitti. Uzun uzun düşündükten sonra bebek mavisi bir yazma seçtim kafamı heyecanla Davut amcaya çevirdim ve işaret parmağımla yazmayı işaret ettim. "Bu, bu yazma çok güzel."

Davut amca yazmayı diğerlerinin arasından çekerek aldı. "En güzeluni seçtun, valla." dedi ve arkasını döndü, orda ki raftanda kenarları boncuklu, siyah bir eşarp aldı. "Hadi cel cidelim, Mahi'nun yanina." dedi ve yürümeye başladı, bende arkasından yürüdüm.

Alparslan'ın yanına geldiğimizde o kendine bir tabure bulmuş oturuyordu. Biz gelince kafasını kaldırdı ve bize baktı. "Seçtun mu?" dedi ve ayağıya kalkarak yanımıza geldi. Ben cevap vermeden Davut amca konuştu. "Seçtu seçtu, en güzeluni seçtu." dedi gülerek. Davut amca, bu sefer bana döndü, "Dön kizum bana," deyince ona doğru döndüm.

İlk önce siyah eşarbın üçgen ucunu alarak, alnımın ortasına değecek şekilde koydu. Sonra da benim seçtiğim bebek mavisi yazmayı döndürürerek iki ucundan tuttu ardından ensemden geçirerek başımın üstüne getirdi. "İki duğum atayrum, Mahi." deyince bakışlarımı Davut amcanın yanında duran Alparslan'a değdirdim. Biraz gözlerime baktı ardından Davut amcaya dönerek kafasını aşağı yukarı salladı. Davut amca yazmaya iki düğüm attıktan sonra, yanlarda kalan siyah eşarp ucundan bir tanesini alarak yazmanın yanına sıkıştırdı.

"İşte şimdu garadeniz celuni oldin." dedi Davut amca, öyle deyince utandım ve bakışlarımı kaçırdım.

"Dur sana ayna getireyum." dedi Davut amca ve arkasındaki tezgahın üstünden aynayı alarak bana verdi. Aynayı yüzüme tuttum. Gerçekten çok güzel olmuştum.

"Ellerine sağlık, Davut amca, çok güzel olmuş." dedim yüzümü aynadan kaldırdım ve Davut amcaya baktım.

"E, takulan cüzel olunca..." dedi ve güldü. O gülünce biz de güldük.

 

Alparslan ve Davut amcanın para tartışması bitince, Davut amcaya veda ederek çıktık dükkandan. Yine yürümeye koyulmuştuk. Sessizliğimizi bölen telefon zil sesim olmuştu. Telefonumu çantamdan çıkarınca arayanın yabancı bir numara olduğunu gördüm. Kaşlarımı çatarak çağrıyı cevapladım. İlk konuşan karşı taraf olmuştu. "Alo, merhabalar. Efnan Ulusoy'la mı görüşüyorum." diye bir adam konuştu, durdum, Alparslan'da benimle durmuştu. "Evet, benim, buyrun." dedim.

"Efnan Hanım, ben Hakkâri Polis Merkezinden arıyorum," deyince elim kalbimin üstüne gitti istemsizce. Bakışlarım hızlıca Alparslan'ın bakışlarına değdi. Dikkatle beni izliyordu. "Latif Ulusoy, bir kavgaya karıştı ve şuan da nezarethane."

 

 

 

 

 

DEVAM EDECEK...

 

Loading...
0%