1. Bölüm

|GİRİŞ|

Sade1yazar
imerafera_0

Alarmımın sesiyle uyandım yine. O gün gelmişti. En yakın arkadaşım evleniyordu ve bugün kınasını yapacaktık. Alarm sesi yetmezmiş gibi birde telefon zil sesim katıldı olaya. Bir hışımla kalktım ve saatime vurarak susturdum alarm sesini, ardından telefonumu ellerimin arasına aldım. Aramanın kimden geldiğini anlamıştım bugün kınası olan arkadaşım Gözde'ydi.

Gözde; benim ortaokuldan beri en yakın arkadaşımdır. Ne zaman başım sıkışsa ilk onu ararım, her aradığımda da ‘öf, püf’ demeden yardım eder bana. Uzun boyu, ince fiziği, siyah saçı, kahverengi gözü ile çok güzel bir kadındı. Kurbaneydi.

Aramayı açtım ve kulağıma götürdüm. Gözde konuştu tüm telaşlı sesiyle, "Ya kızım nerdesin sen, hala uyuyorsun değil mi? Yazıklar olsun sana Efnan. En yakın arkadaşının bugün kınası var ve sen hala yatıyor musun? Birde sağdıçım olacaksın!" Kız hiç nefes almadan konuşmuştu resmen.

Bende gözlerimi ovarken cevap verdim, "Gözde bir nefes al be kızım, bir nefes al. Kalktım işte tamam sakin ol," dedim en sakin çıkan sesimle.

"Hah iyi şimdi hızlıca hazırlanıyorsun Metehan'nin arkadaşı seni almaya gelicek."dedi hızlıca Gözde.

Metehan; Gözde'nin nişanlası. Gözde'yle 5 yıldır sevgililerdi, geçen yaz evlenme teklifi etti. Ve Metehan askerdi. Ve aşırı derece de gıcık bir adamdı, ona sırf Gözde'nin hatırına katlanıyordum. Açıkcası ben Metehan'la hiç anlaşamam o yüzden pek bir araya gelmeyiz. Ben Gözde'ye hep, 'ayrıl kanka' derdim ama beni dinlemezdi. Şimdide sağdıçı olarak kınası gidiyorum.

"Metehan'ın arkadaşımı? Kim ve neden?" Ayağı kalktım ve banyoya doğru yürüdüm.

Gözde nefes verdi ardından konuştu, "Alparslan, Metehan'ın komutanı aralarında sadece bir yaş var. Ve aynı zamanda Metehan'ın sağdıçı biliyorsun. Ayrıca sen hazırlandım ettim diyene kadar otobüsü kaçırırsın ve geç kalırsın kesin o yüzden Alparslan gelsin alsın seni. Hadi fazla oyalanma ben kapatıyorum. Öptüm canım sağdıçım." Dedi ve öpücük atarak aramayı sonlandırdı. Gözde, kapattıktan sona anlattığı kişinin kim olduğunu hatırladım.

Alparslan'ı sadece bir kere görmüştüm o da Gözde ve Metehan'ın nişanında. Çok suratsız biri gibi duruyordu. Ne çok sert, ne de çok yumuşak biriydi.

Telefonu kapattıktan sonra hemen bir duş aldım ve üstümü giyinip eşyalarımı toplamaya başladım. Kınada giyeceğim elbisemi ve topuklu ayakkabı hazırlayıp salondaki koltuğumun üstüne koydum. Ardından Alparslan'ı beklemeye başladım. Beş on dakika sonra telefonum çaldı arayan Alparslan'dı numarası kayıtlıydı çünkü bu aralar çok lazım olacak gibiydi.

Çağrıyı açtım ve ilk konuşan o oldu. "Alo günaydın, Efnan, ben geldim kapının önündeyim. Eşyan çoksa geleyim mi yukarıya?" Sesi her zamanki gibi düz geliyordu.

Bende ayağa kalktım ve eşyalarıma baktım, çok fazla eşyam yoktu ama yine de gelmesi gerecekti sanırım."Gelirsen çok iyi olur ben hepsini taşıyamayabilirim,"dedim muhtaç bir sesle.

"Tamam geliyorum ben." Diyerek çağrıyı sonlandırdı.

Bir dakika sonra kapı çaldı ve koşar adımlarla kapıya gittim. Kapıyı açtığımda karşımda durmuş, ellerini pantolonunun ceplerine sokmuş bana bakıyordu. Üzerinde normal düz siyah kısa kollu bir tişört; altında ise kot pantolon. Bu soğukta üşümüyor muydu kısa kolluyla? Şahsen ben donuyordum. Her neyse bananeydi.

"Ee Efnan, akşama kadar böyle kapıda mı duracağız?" diye sorduğunda kaşları havalanmıştı. Ben de onun üstündekilere bakmayı bırakıp bakışlarımı yüzüne çevirdim. Bana dikili bir çift mavi gözle bocaladım.

Kendime geldiğimde konuştum, "Ah haklısın hadi içeri gel." kenara geçerek onun geçmesi için yer açtım.

Salona geçtiğinde ben de kapıyı yarım kapatarak yanına gittim. Elbisemi iki kolunun üstüne sermiş, topuklu ayakkabı kutusunu da koltuğunun altına koymuş ve içinde makyaj malzemelerim artı Gözde'nin istediği bazı şeylerin olduğu sırt çantasını da omzuna takmış ardından bana dönmüştü.

"Sende diğerlerini al gel." Dedi aslında demedi emretti. Arkasını döndü, gitmeye meylederken durdu. Ben heybetli sırtıyla bakışırken, tam dönmeden omzunun üzerinden bana bakarak, "Biraz hızlı olursan,"diyerek tekrar kapıya doğru yüremeye başladı.

Ben de arkasından mırıldandım, "Emredersiniz komutanım,"gözlerimi devirip koltuğa doğru geri döneceğim sırada, kapıdan çıkarken bana doğru seslendi.

"Ha bak onu ederum işte" salonun dışından gelen kalın ve tok ses, karadeniz şivesine ancak bu kadar yakışabilirdi, diye alaycı bir şekilde düşündüğüm sırada duraksadım. Öyle dediğimi nerden duymuştu, bu adam?!

Bir kaç saniye duraksadıktan sonra diğer eşyalarımı da aldım ve kapıyı kitleyerek onun yanına indim. Arabanın kapısına yaslanmış bir şekilde apartmanın girişine bakıyordu. Haliyle ben de çıkınca göz göze geldik. O hemen toparlanarak doğruldu ardından bana doğru yürüdü. Elimdeki eşyaları alıp bagaja koydu ve kapısını kapatıktan sonra yanıma geldi.

"Ee bin da," dediğinde kaşlarım havalandı. Nişanda, herkese boka bakar gibi baktığı için kim olduğunu Gözde’ye sorduğumda, laf arasında Trabzon’lu olduğunu söylemişti. Sanırım arada şivesi kayıyordu. Gülmemek için dudaklarımı dişledim, iki günlük tanıdığım adama gülüpte yüz göz olamazdım.

O yanımdan şoför koltuğuna doğru ilerlerken bende ön koltuk kapısını açtım ve oturdum. O da ben de emniyet kemerini bağladıktan sonra Alparslan arabayı çalıştırdı.

Alparslan arabayı çalıştırır çalıştırmaz radyodan bir ses yükseldiğinde irkilerek ona baktım. Bana bakmayarak yola doğru bakıyordu. Kulağıma tanıdık bir melodi iliştiğinde, dudaklarımda istemsiz bir tebessüm belli oldu.

 

"Yağarsa yağmur yağar,

Yağarsa yağmur yağar."

Alpraslan’ın eli radyoya doğru giderken durdu. Neden durdu diye bakışlarımı ona çevirdim. “Rahatsız olur musun?” ilk başta neyden rahatsız olacağımı anlamasamda, kastettiği şeyin radyo olduğunu anladım. Başımı iki yana salladığımda, o da sesi açtı.

 

"Ben zaten ıslanmışım,

Ben zaten ıslanmışım."

Alparslan şarkıyı mırıldanmaya başladı, hatta parmaklarını direksiyona vurarak ritim tutuyordu. Sanırım karadeniz damarı tutmuştu. Bu şarkıyı ben de çok seviyordum, başka bir aurası vardı.

 

"Gelirse yârim gelir,

Gelirse yârim gelir.

Zaten göreslenmişim,

Zaten göreslenmişim.

Virane yaylalarda,

Virane yaylalarda.

Atlı gezerim atlı,

Atlı gezerim atlı.

Böyle yazılmış kader,

Böyle yazılmış kader."

Alparslan sesini benim duyabileceğim bir konuma getirince, bakışlarımı yoldan ona çevirdim. Kendini o kadar şarkıya kaptırmıştıki benim ona baktığımı bile fark etmemişti. En sonunda onun bu hallerine dayanamayıp güldüm. Ben gülünce onunda bakışları ben ve yol arasında nakış dokumaya başladı. Benim gülmem geçmeyince radyonun sesini kıstı. Öyleydi işte bana geldiler mi tam geliyorlardı.

"Ne oldi, niye güleysun?" Diye sorduğunda, onun şivesini duymamla daha fazla güldüm. Sanırım benim bir deli olabileceğimi düşünerek önüne geri döndü ve şarkının sesini tekrar açarak söylemeye devam etti.

 

"Ben miyim kabahatli?

Ben miyim kabahatli.

Aya bak hele aya,

Aya bak hele aya.

Bi'tarafı silinmiş,

Bi'tarafı silinmiş.

Zavallı bu gönlümü,

Zavallı bu gönlümün.

Açan çiçeği solmuş,

Açan çiçeği solmuş."

Onun bu halleri çok hoşuma gitmişti. En son gördüğümde herkesi bir kaşık suda boğmak ister gibi görünen adam, hiç tanımadığı; benim yanımda kendi olmuştu. Yolda, biraz onun aslında sert ama bir o kadarda yumuşak olan çehresine bakındım.Vardığımızda da şarkı çoktan bitmişti.

Düşüncelerimi içimi tutamayarak, "Çok güzel bir performans sergiledin, bayıldım!" Gülerek ve samimi bir tonda konuşmuştum, o sırada da emniyet kemerimi çözüyordum.

Emniyet kemerini çözerken, benim dediklerimle duraksamış ve bana dönmüştü. "Teşekkür ederim, Efnan Hanum." Son kelimeleri baskın ve uzatarak söylediğinde kocaman gülümsedim. O da gülümsedi, onu ilk defa gülerken görmüştüm. Gözleri kısılmış, gamzeleri belirginleşmişti. Gamzelerini gördüğümde bakışlarım yanağına kaydı. Gamzesi vardı, hemde yanağının iki tarafında. Yani tabii, ona gamze demek az kalırdı; resmen belediye çukuruydu.

Emniyet kemerimi çözmüş, arabanın kapısını açıp inmiştim. O da inince bagaja doğru adımladım. Bagajın kapısını açınca, o yine aynı şekilde eşyaları aldı ve apartmanın kapısına doğru giderken bana da diğerlerini alıp bagajın kapasını kapatmam için seslenmişti, ben de arkasından sadece kafamı sallamakla yetindim.

Diğer eşyaları alıp apartmana doğru yürüdüm. Merdivenlerden çıkınca bir tık şaşırmıştım, bir tık biraz makul bir deyim olmuştu. Resmen Gözde'nin bütün sülalesi burdaydı neredeyse. Bu şokla içeriye girdim ve Gözde'nin yanına gittim, o da kendi odasında hazırlanıyordu. Kapıyı çalıp içeri girdiğimde Gözde’nin makyajı çoktan bitmiş, saçında bigudileriyle telefonla konuşuyordu. Beni görünce telefonu kapattı ve o üstüme doğru yürürken, ben başıma gelecekleri tahmin ederek elimdeki eşyaları sağımdaki pufun üstüne koydum.

Yutkunarak ona bakarken o, "Sonunda teşvik edebildiniz Efnan Hanım." İma şelalesiyle konuştu, ellerini beline koymuş karşımda zebellak gibi dikiliyordu. Bu kız bazen beni oldukça korkutuyordu. Zaten şuan yüzündeki fondötenle ruh gibi duruyordu. Yutkunarak yüzünü izlemeye başladım.

En sonunda içimden, ‘korkunun ecele faydası yok, Efnan.’ Diye geçirerek konuya girdim. "Off Gözde ya tamam geldim iş-" cümlemi bile bitiremeden Gözde sinirle konuşmaya başladı.

"EFNAN, SEN BENİ DELİ Mİ EDECEKSİN? HI KIZIM SEN BENİM SAĞDIÇIMSIN. HEP YANIMDA OLMAN LAZIM!" Diye yükseldi, yükselmek ne kelime, bağırdı. Yüzüme doğru eğildiği için ben de geriye doğru eğildim. Sırtım fıtık olabilirdi, bu andan sonda.

Sonra yanımıza biri geldi, Gözde'nin korkusundan gözlerimi bile hareket ettiremiyordum. "Gözde, kıza sinirlenme, benim yüzümden oldu. Ben evden geç çıktım," Bu Alparslan'ın sesiydi. Gözde doğruldu ve Alparslan'a döndü. Ben de doğrulduğum sırada Alparslan kolumdan tutarak beni yanına çekti. Gözde, Alparslan'a bir şey söyleyemeyeceği için bana baktı ve geleneksel, 'seninle sonra görüşeceğiz' bakışı attı, ardından makyaj masasına doğru yürüdü ve saçının yapılması için sandalyesine oturdu. Ben Gözde’nin aynadan bana attığı öldürücü bakışlarına aldanmadan, Alparslan’a döndüm.

Dudaklarımı mahcubuyetle birbirine bastırdım. "Teşekkür ederim gerçekten, yoksa ben Gözde'nin elinden kurtulamazdım." Dedim mahçup bir şekilde.

"Sorun değil. Hadi geç sende hazırlan," Dedi düz bir sesle, tam gidecekken yine durdu ve konuştu. "O geçen nişanda sürdüğü ruj..." Dedi yüzünde hiçbir ifade yoktu ve sesi her zamanki gibi düzdü. Rujumu neden sorduğunu anlamamıştım. Yani link istiyecek hali yok diye düşünüyorum.

Kaşlarımı çatarak, "Evet, n’olmuş rujuma?" Diye sordum. Nişanda kırmızı bir ruj sürmüştüm. Ve rujum o gün oldukça güzel duruyordu, elbisemlede çokça uyumluydu.

"İnşallah bugünde öyle bir ruj sürmezsin," diyerek yanımdan çekip gitti.

N’olmuştu şimdi? Ona neydi benim rujumdan?

 

 

 

 

 

🔥🪽

 

 

 

 

 

 

DEVAM EDECEK...

 

 

 

 

 

‘Kendini yazar sanan bir kız

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 12.09.2024 21:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...