Gökhan Aktuna'dan
.
Başımda dikilip bir şeyler yapan hemşireye baktım. Kısık bir sesle "Kaç gün geçti?" diye sorduğumda kafasını bana döndürmeden "Üç." diye cevap verdi.
.
Üç gün mü? Benim meleğim beni çok özlemiştir.
.
Derin bir nefes aldım, elimi yatağa koydum doğrulmak için, dosyasında bir şeylere bakan doktor başını kaldırdı. "Durun Gökhan Bey, ne yapıyorsunuz?" diye sitem ettiğinde umursamadım, doğruldum canım acısa da. "Eve gideceğim."
.
"Daha yeni uyandınız, bir gün daha..."
.
Derin bir nefes aldım; daha güçlü, sert bir ses tonuyla tekrar ettim. "Eve gideceğim. Çıkış işlemlerimi yapın. Sorumluluk falansa derdiniz istediğiniz şeyi imzalarım, daha fazla kalmayacağım burada."
.
Bana baktı doktor, itiraz edemeyeceğini anlayınca sıkıntılı bit nefes verip başını salladı, yanındaki asistanlardan birine baktı, o odadan çıkarken ben de yine yanımdaki hemşireye baktım. "Abimler dışarıda mı?"
.
"Evet, anneniz ve babanız da burada."
.
Kaşlarım çatıldı. Annem ve babam buradaysa kim Minel'in yanındaydı? Yalnız bırakmamalılardı onu, neşelendirmelilerdi, çok üzgündü şu an, emindim. Hem benim yanımda bekleyip de ne yapacaklardı, iyileşmiştim işte, abartılacak bir şey yoktu.
.
Birkaç dakika daha tıp dilinde bir şeyler konuştular, çoğunu anlamadım, anladığım kısımları da umursamadım. Sonunda beni bıraktıklarında biliyordum asıl sınavımın başladığını, bizimkiler odaya girecekti.
.
"Oğlum..."
.
Annem odaya girer girmez çantasını sandalyenin üzerine atıp yanıma geldi, ellerini yanaklarıma koyup bana dikkatle baktı, gözleri dolduğunda konuşmak için ağzımı açtım ama o konuşunca sustum.
.
"Allah'a şükürler olsun, uyandın." Vücudunu bana yaklaştırmadan kollarını boynuma sardı, saçlarımdan öptü. Elimi yavaşça kaldırıp sırtını sıvazladım. "Tamam." dedim düz bir sesle. Teselli işinde iyi değildim. "Bir şey olmadı."
.
Biraz daha öyle kaldı annem, daha sonra burnunu çekip geri çekildi. Annemi bekleyen babam ve abilerim yaklaştılar bana bu sefer, Engin abim "İyisin, değil mi?" diye sorduğunda yüzüne baktım. Kaşlarım kalktı görüntüsüyle. Göz altları mosmordu, gözlerinin içi de kızarıktı. Saçları almış başını gidiyordu.
.
"İyiyim abi."
.
Sesimi daha yumuşak çıkarmaya çalışmıştım bu sefer, çok kötü gözüküyordu çünkü Engin abim, belliydi gözüne uyku girmediği. "İyisin tabii." deyip gülümsedi, elini koluma koydu.
.
Babamla ve Hakan abimle de aynı şeyleri konuştuğumuzda "Hastaneden çıkacağım." dedim bu hastane olayının daha fazla uzamaması için. İtiraz edecek gibi olduklarında devam ettim hemen. "Kızımı özledim, o da beni özlemiştir. Gerekirse eve doktor çağırırım, kızımın yanına gideceğim. İtiraz etmeyin, uğraşamam."
.
Beni ikna edemeyecekleri, istersem bu odadan kaçacağımı biliyorlardı. Sıkıntılı bir nefes aldı babam. "Tamam." dedi yorgunca. "Çıkarsın, eve gideriz."
.
Başımı salladıktan sonra üzerime baktım. Mavi bir hasta kıyafeti giyiyordum, ablamın plajda giydiği elbiseler gibiydi. "Bana kıyafet getirdiniz mi?" diye sordum daha fazla böyle kalmak istemediğim için.
.
"Getirdik, isteyeceğini biliyorduk."
.
Annem koltuğun üzerine attığı çantasından siyah bir poşet çıkardı. Hakan abim hemen "Giyinmesine ben yardım ederim." deyip poşeti aldı. Sürekli böyle olup her şeyde yardım etmeye çalışırlarsa kafayı yiyecektim ama ses çıkarmadım, şu elbiseden kurtulmak istiyordum.
.
Annem ve babam doktorla konuşmak için dışarı çıktı, abimler de annemin getirdiklerini bana giydirdi. Dikişlerimin olduğu yer acıyordu ama dayanamayacağım kadar değildi, yine de abimler tarafından verilen uzun bir öğüt dinlemiştim dikişlerimi zorlamamam gerektiği hakkında.
.
"Telefonum nerede?"
.
Hakan abim cebinden çıkarıp telefonumu bana uzattığında "Ablam mı evde?" diye sordum, başını salladı Engin abim. "Evet ama arama, Minel uyuyor olabilir, mesaj at."
.
Kaşlarımı çattım. "Minel bu saatte uyumaz, dokuz oldu saat." dediğimde "Gece pek uyumuyormuş." dedi Hakan abim. "Sürekli uyanıyormuş, bu yüzden birkaç gündür sabahları uyuyor."
.
Ablama mesaj atacağım kısma girerken dişlerimi sıktım. Uyku düzeni bozulmuştu, kesin yemek de yememişti. Hastalığını atlatalı çok olmamıştı, yine zayıf düşecekti.
.
Kime: Ablam
Abla?
.
Kimden: Ablam
Gökhan?
Ay uyandınnn
Zaten söylemişlerdi uyandığını ama
Uyanmışsınnnn
.
Kime: Ablam
Evet.
Minel nasıl, uyuyor mu?
Kimden: Ablam
Evet, daha yeni uyudu.
Birkaç saate ancak uyanır tamamen.
.
Kime: Ablam
Tamamen?
.
Kimden: Ablam
Ara sıra uyanıyor, birkaç dakika sonra tekrar dalıyor.
Sorun yok ama, hallediyoruz.
.
Kime: Ablam
Uyanırsa beni arayın, kızımı özledim.
Fotoğrafını at kızımın.
Birkaç tane at.
.
Kimden: Ablam
Bekle bir dakika
*Fotoğraf*
*Fotoğraf*
*Fotoğraf*
.
Kime: Ablam
Saçı yüzüne geliyor.
Çek, gıdıklanmasın.
Örtüyü de omzuna kadar çek, ev serin oluyor.
Tavşan nerede? Onsuz uyumaz.
.
Kimden: Ablam
Dediklerini yaptım.
Tavşanı da yerde, orada uyumak istiyormuş hep, o yüzden yer yatağı yaptık.
.
Kime: Ablam
Güzel.
.
Mesajlardan çıktım, meleğimin fotoğraflarına bakacaktım. Geçen zamanı hissetmesem de özlemiştim kızımı, sarılmak istiyordum ona. Bu vurulma bahanesiyle şirkete de gitmezdim, çok vakit geçirecektik bebeğimle.
.
Başımı kaldırdım aklıma gelen şeyle. "Ananas aldınız mı ona?" diye sordum. "Merak etmişti."
.
Hakan abim başını salladı. "Hale aldı ama yemedi, seninle yiyecekmiş. Kimseye de yedirmedi, buzdolabında saklıyor."
.
Gururla gülümsedim, kızım beni de unutmamıştı. Kalbimde yine o his oluşurken başımı eğdim, fotoğraflara odaklandım.
.
Bir saat geçti, hastaneden çıkış işlemlerini halletmişlerdi. Sabah trafiğine pek takılmadan gittik eve, ben aceleci olduğum için hiçbir yerde durmadık.
.
Abimlerin desteğini beklemeden indim arabadan, yavaş hareket ediyordum, dikişlerim açılırsa Minel kanı görüp ne olduğunu anlardı, anlardı ve çok korkardı.
.
Benden daha hızlı yürüyen Hakan abim çaldı kapıyı, annem yürürken koluma girmişti, Engin abim de öteki kolumdaydı. Kapıyı çalışanlardan biri açtı, hemen içeri girdim, terlik giyiyordum, çıkarıp eve adım atmam zor olmadı.
.
"Çisgi fiym iştemiyoyum." Oturma odasına yaklaştıkça daha net duyuyordum inci tanemin sesini. "Babamı iştiyoyum. Geyicem dedi ama, ama, şey, çok usun oydu. Geyşin. Babamı ösyedim, babamı iştiyoyum."
Dudaklarımda buruk bir tebessüm oluştu, kapıdan geçtiğimde arkası dönük olduğu için görmedi beni. Başını kaldırmış, Kuzey'e ve ablama derdini anlatıyordu ciddi ciddi.
.
"Ananaş da çüyücek. Babamya yicem. Neyde babam? Konuşmak iştiyoyum. Teyefonunu veyiy mişin haya? Babamı ayıcam. Dicem ki, dicem ki, gey." Başını sallayıp onayladı kendini, elini ablama uzatıp açıp kapattı. "Yütfen hayacım."
.
"Ben geldim."
.
Durdu, bir saniye sonra hızlıca bana döndü. Yüzündeki kaşları çatık ifade silinirken "Baba!" dedi ondan duyduğum en yüksek ses tonuyla. Dizimin üzerine çöktüm yavaşça, kollarımı açtım, bana koşup boynuma sarıldı sımsıkı. "Babacım geydin!"
.
"Geldim güneşim, geldim."
.
Kokusunu içime çektim, boynundan öptüm beline sarılı kollarımı sıkılaştırırken. "Seni çok ösyedim." diye mırıldandı, heyecanlı hali gitmişti, sesi titriyordu. Saçlarını okşadım, şakağından öperken "Ben de seni çok özledim biriciğim." dedim kısık bir sesle. "Ben de seni çok özledim babacığım."
"Neden geymedin? Ben şeni bekyedim."
.
"İşim biraz uzun sürdü meleğim, çok özür dilerim."
.
"Üsüydüm çok."
.
"Özür dilerim güzelim."
.
"Canım da sıkıydı."
.
"Özür dilerim bebeğim benim."
.
Hissettiği her şey için özür diledim ondan, sessiz kaldı özürlerimden sonra. Kollarını boynumdan çekmedi, ben de ona sarılmayı bırakmadım. Oturma odasındaki herkes bize bakıyordu, hepsinin bana tekrar ve tekrar "İyi misin?" diye soracağından emindim Minel olmasaydı.
.
"Yemek yedin mi bir tanem?"
.
Başını iki yana salladı. "Hayıy. Seninye yicez." Kesin konuşması beni gülümsetti, korkmamıştı bunu isterken benden.
.
Boynundan öptüm, kucağımda o varken ayağa kalktığımda "Gökhan!" sesleri geldi birkaç kişiden. Minel irkildi, başını boynumdan çekip şaşkınca ve biraz da korkuyla baktı herkese. Kaşlarımı çatıp derin bir nefes alırken "Yok bir şey çiçeğim, herkes beni özlemiş, o yüzden ismimi söylediler." dedim sırtını sıvazlayıp.
.
Ablam yanıma geldi. "Minel'i bana ver." dedi gözleriyle yaramın olduğu yeri işaret edip. "Bir şey olmaz." dedim bıkkınca. "İyiyim." Canım biraz acıyordu ama önemi yoktu, kızım mı bana yük olacaktı?
.
"Ne yiyelim?" dedim koltuğa otururken. Bacaklarıma oturdu ama benden uzaklaşmadı, kollarını belime sarmaya çalıştı. "Şey, ananaş yiyeyim. Şeni bekyedim, beyabey yices. Ama şey, şey, hayamyay da yicek."
.
"Onu kahvaltıdan sonra yeriz meleğim, başka bir şey söyle."
.
Düşündü bir süre, bir elini kaldırıp künyemle oynadı, künyemi doktorlardan almıştı babamlar, hastanede bana vermişlerdi.
.
"Şey... Kusey abimye şey yaptık. Menenem."
.
Kaşlarımı kaldırdım, herkesten gülüş sesi geldi, ben de hafifçe güldüm. "Ne yaptınız?" Özlemiştim bu yanlış kelimelerini, ben uyuyordum ama vücudum hissetmişti herhalde zaman geçtiğini.
.
"Menenem yaptık baba. Menenem. Domateş şoşu gibi oyan. Biy keye, şey, biy keye kahvaytıda yedik. Şen yemedin mi? Biymiyoy muşun menenemi?"
.
Güldüm yine, asla kendisinin yanlış söylediğini ve o yüzden güldüğümüzü düşünmüyordu, bozmadım. "Biliyorum babacığım, bir an unutmuşum."
.
"Hatıyyadın mı şimdi?"
.
"Hatırladım."
.
"O saman tamam." dedikten sonra bilmiş bilmiş devam etti. "Çünkü, şey, çünkü unuttuyşan yapamasdık."
.
Bizi gülümseyerek izleyen Kuzey'e baktım. "Ama Kuzey abin biliyormuş menemeni, ondan öğrenip yapardık, olmaz mı?"
.
Kuzey'e kaçamak bir bakış attıktan sonra göğsüme sığındı. Kısık, yine de herkesin duyabileceği bir sesle konuştu. "Şen daha iyi biyiyoyşun babacım, daha güzey menenem."
.
Kuzey'in şaşkın gülüşünü duydum. "Öyle mi prensesim?" dediğinde inci tanem gözlerini açtı kocaman. "Hııı!" dedi telaşla. "Naşıy duydun Kusey abi?"
.
Ablam güldü. "Nasıl duydun Kuzey abisi?" dedi Kuzey'in koluna vurup.
.
"Ben de bilmiyorum, kuşlar söyledi herhalde."
.
"Hangi kuşyay?" Kaşlarını çattı güneşim, son zamanlarda görüyordum bu kızgın hallerini, çok da hoşuma gidiyordu bu tavırları, açılıyordu yavaş yavaş. Hem çok da şirin oluyordu benim bebeğim kaşları çatıkken.
.
"Söyyememeyi kuşyay. Ben dedim ama, şey, babama dedim. Sana geyip, geyip... Şey, söyyemeyeyi yanyış. Öyye yapıymas!" İşaret parmağını kaldırdı ciddiyetinden vazgeçmeyip.
.
Yanımızda oturan Ayaz eğilip Minel'in parmağını öptü, benden önce davranmıştı velet.
.
"Yiyeceğim seni en sonunda."
.
Minel Ayaz'a baktı, çatılan kaşları düzelirken başını iki yana salladı hafifçe gülümseyip. "Yiyemessin Ayas, yeysen, şey, ikisin oymaz."
.
"İkiz mi?"
.
"İkizin?"
.
"İkiz?"
.
Aynı anda sorulan sorularla gözlerini kırpıştırdı benim kızım. "İkizim." dedi hafif bir şaşkınlıkla, neye şaşırdığımızı anlamamış gibiydi. "Ayas benim ikisim. Biz, şey, aykadaşız. Abim değiy Ayas. Abi demiyoyum."
.
Ayaz'a abi dememe nedeni buydu demek...
.
İçimden bir şeyler kopup gitti o an, meleğimi zaten her şeyden korumaya çalışacaktım ama göğsümden ayırmamaya karar vermeme de az kalmıştı. Çok iyi kalpliydi, çok masumdu, dayanamıyordum.
.
"Sen bu yüzden mi abi demiyorsun Ayaz'a?" Ablamın tatlı bir sesle, başını yana eğip sorduğu soruya başını salladı benim kızım. Oturma odasında Ayaz'a dediklerinden sonra onun da çocuk olduğunu düşündüğü için abi demediğini sanmıştık. Hatta gülmüştüm Ayaz'ın yüz ifadesine ama öyle değildi herhalde.
.
"Hıhı. Kaydeşiyim ama şey, küçük değiy. O yüsden ikiziz. Doyuk abime öyye dedim. Sonya... Vidyomda öyye dedim. Ayas'a öyye dedim."
.
Babam "Neden Ayaz arkadaşın peki?" diye sordu gülümseyerek. Bunu ben de merak etmiştim; Doruk, Kuzey ve Arda da vardı, her birini de çok seviyordu biriciğim, onları anlatışından bile belli oluyordu, neden bir tek Ayaz'ı arkadaşı olarak seçmişti?
.
"Çünkü, şey, Ayas da çocuk. Biy de, biy de... Bis hep beyabey oynuyoyuz. Siz konuşuyken Ayaz'ya çıkıyoyuz. Biygişayayda oynuyoyuz. Sonya... Tabyette oynuyoyuz. Çifyikimiz vay. Sonya..." Başka söyleyecek bir şey bulamadı. Başını sallayarak bitirdi cümlelerini.
.
Ayaz göğsünü şişirip diğer yeğenlerime baktı. "Sizden bir sürü var, ben bir taneyim."
.
"Hayıy."
.
Minel itiraz edince sesli bir şekilde güldüm. Herkesi bozuyordu, benim kızımdı, o DNA testini yaptırmasaydık bile anlardım benim kızım olduğunu.
.
Evet, babasıydım ben.
.
"Tavşanım da aykadaşım. Benim, şey, önce aykadaşım o. Sonya, şey, sonya seninye tanıştık. Sen sonya aykadaşımşın."
.
Yüzüm düştü, lavuktan kurtuluş yoktu. Ben bir şey yapmadığım sürece yoktu. Denize mi atsaydım, yaksa mıydım? Gömmek de bir seçenekti.
.
"Sen tavşanını nereden aldın amcasının gülü? Merak ediyordum ama bir türlü soramadım."
.
"Şey, payktan aydım."
.
Başımı eğdim, göz göze geldiğimizde sordum emin olabilmek için. "Parktan mı güzelim? Oyuncakçıdan değil mi?"
.
"Hayıy, payktan. Çocuk vaydı. Şonya, şey, oyuncakyayı vaydı. Biy şüyü oyuncak..." Kollarını açıp gösterdi, gözlerini de büyütmüştü, gülümseyip elini öptüm. "Sonya eve gittiyey. Gideyken anneşi... Anneşi oyuncakyayı aydı. Tavşanı... Şey, çöp vaydı biy tane. Oyaya attı. Ben de aydım."
.
Neşem de, merakım da yok oldu. Boğazım düğümlendi. Kurşundan daha çok canımı yaktı normal zannedip bunları heyecanlı heyecanlı anlatışı. Tüm zenginliğimiz ne işe yarıyordu şimdi? Kızım yanından ayırmadığı oyuncağını çöpten almıştı, çöpten.
.
Ben onun ayağına oyuncakları sermeyip de ne yapacaktım? Hepsini hak ediyordu. Bunları yaşamasaydı da hak ediyordu ama bunca şeyden sonra... Şımartacaktım onu, sürekli bir şeyler istemeliydi hatta, her şeyi alacaktım ona.
.
"Çok değişik bir anıymış ufaklık." Hakan abimdi bunu söyleyen, Minel'in cevapsız kalmasını istememişti hepimiz susmuşken.
.
"Gel babam, menemen yapalım biz seninle." deyip ayağa kalktığımda "Evet!" dedi ellerini çırpıp. "Menenem yapıcaz! Babacımya yapıcaz!" Başını omzuma yasladı, o böyleyken ben dikişlerimin acısını mı hatırlardım? Boynundan öptüm birkaç kez. Tüm ilaçlardan daha iyi geliyordu.
.
.
.
"Al canımın içi, bir kaşık daha." Annemin bana uzattığı kaşık yüzünden başımı çektim. "Anne yeter." diye homurdandığımda ablam güldü. "Hadi ablacığım, itiraz etme, uçak geliyor!"
.
Kahvaltıda Minel'in istediği gibi "menenem" yapıp yemiştik, akşam yemeğinde de annem sofrayı donatmıştı. Şimdi bana yaptığı yeni çorbadan içirmeye çalışıyordu akşam yemeğinde yememe rağmen.
.
"Ama babacım..." diye itiraz ettiğinde Minel'ime baktım. Yanıbaşımdaydı, ona benim arabayı tamire götürdüğümde çok yorulduğumu söylemiştik, annemin bana bu yüzden yemek yedirdiğini zannediyordu.
.
"Yemeşşen büyüyemessin. Yemen geyek."
.
Herkes benim odamdaydı beni görmek istedikleri için ve Minel dışında her biri güldü. Gözlerimi devirmek istedim ama meleğim yanlış anlar diye yapmadım. "Ben büyüdüm zaten biriciğim." dedim gülümseyip.
.
"Oyşun babacım. Yey mişin yütfen?" Ayağa kalktı, annemin kaseye bıraktığı kaşığı aldı. "İşteyşen..." dedi çorba dolu kaşığı dudaklarıma uzatırken. "Baybi de izyeyebiyiyiz."
.
Çorbayı içtim, herkes tekrar gülerken ciddi ciddi cevap verdim. "Yok güzelim, teşekkür ederim."
.
"Tamam." diye kabullendikten sonra bir kaşık çorba daha aldı eğilip, sonra doğrulup bana uzattı. İtiraz etmeden çorbayı içerken anneme ve ablama baktım, keyifle beni izliyorlardı. "Seni dize getirecek birini bulduk sonunda!" dedi ablam neşeyle.
.
"Yayasın babacıma."
.
Ben ona bazen "Yarasın güzelime." diyordum çorba içirirken, her şeyime dikkat ettiği gibi buna da dikkat etmişti. Hafifçe öne gelip yanağına küçük bir öpücük bıraktım, dayanamamıştım.
.
Gülümsedi ama dikkati dağılmadı, çorbaya uzandı, bana çekmişti benim bebeğim, inatçıydı.
.
"Kaçışın yok dayı." dedi Ayaz omzunu duvara yaslayıp. Doruk başını salladı. "Evet amca, rakibin çok dişli." Hafifçe güldüm çorbayı dökmemek için yavaş yavaş, odaklanarak getiren inci taneme dönerken. "Öyledir benim kızım."
.
"Görmemişin kızı olmuş."
.
Engin abime baktım, meydan okur gibi kaşlarımı kaldırdım. İstediği kadar kıskanabilirdi, babam hariç bir tek ben kız babasıydım.
.
Tüm kase bitince "Afiyet oyşun babam." dedi güneşim, belinden tutup kendime çektim onu, boynundan öptüm abimlere ve bazen de ablama bakarken. "Teşekkür ederim kızım. Ellerinden çorba da içtim, kız evlat bir başka oluyor."
.
Gözlerini devirdi ablam. "Erkek evladın var da sanki..."
.
"Kızım yetiyor bana." dedim Minel'ime bakıp. Sevgim taşmıştı yine. "Şu yüze bak, yiyeceğim." Ellerimi yanaklarına koydum. "Böyle bir güzellik olabilir mi?" Alnından öptüm, sevgi pıtırcığı oluyordum ve şikayetçi değildim.
.
"Sen dünyanın en şirin kızı mısın? Öylesin. Benim kızım en şirin kız, en güzel kız, en iyi kalpli kız." Yanaklarından öptüm, bugünlük yanağından öpmeme kuralını kendim için kaldırmıştım.
.
Utandı, hâlâ daha ayaktayken bana sarılıp başını boynuma gizledi. Saçlarını okşarken "Gitseniz mi?" dedim odadakilere bakıp. "Kızımla uyuyacağız."
.
Babam bir şey diyecekti. "Bir şey olmaz." dedim hemen, inci tanemden ayrılmayacaktım, hem o da benden ayrılmazdı, gün boyunca peşimdeydi, tuvalete gittiğimde kapıda beklemişti.
.
"Hadi, çıkın." İkna olmayacağımı anlayınca kalktılar bir bir. Memnunca gülümsedim. Herkes çıkarken "Arda?" diye seslendim, bana döndü, durgundu bugündür, fark etmiştim ama konuşamamıştım.
.
"İyiyim ben amcam." Güldüm. "Yoruldum ama geçti." Minel yanımda olduğu için açık açık konuşamıyordum.
.
"Gerçekten iyisin, değil mi?"
.
"İyiyim. Sıkıntı yapma, toparlanacağım."
.
Gülümsedi, koluna vurdum hafifçe. Odadan çıktı kapıda bekleyen Engin abime sarılıp. Temastan pek hoşlanmazdı ama üzgün olduğu içindi herhalde.
.
"Topayyanacakşın." Başını boynumdan çeken kızıma baktım. "Ne demek o baba? Yuvayyancak mıyıs top gibi? Yapabiyiyiz. Hayımız yumuşacık. Yuvayyanabiyiyiz."
.
Kollarını çözdü boynumdan, yataktan inecekti ki kolundan tuttum gülüp. "Yuvarlanmayacağız güzelim, yorgunluğumun geçmesinden bahsediyordum."
.
"Uyuyşak geçey mi? Uyuyayım." Sahte bir şekilde esnedi. "Uykum geydi şimdi."
.
Yeni yeni huyları çıkıyordu gün geçtikçe; daha cıvıl cıvıl, nazlı bir kız oluyordu ve ben bu hallerine bitiyordum. Nazını da yerdim onun, esnermiş gibi yapışını da.
.
"Tamam babam, uyuyalım. Masal kitabını getir odandan."
.
Hareket etmedi, bana baktı tişörtünü sıkıp bırakırken. "Şey..." dedi yavaşça. "Bugün maşay okumayayım baba."
.
Kaşlarımı çattım, seviyordu masal dinlemeyi, bir şey mi olmuştu ben yokken? Korkmuş muydu bir masaldan? Sevmediği bir kitabı mı okumuşlardı? Çok mu üzmüştüm onu, o yüzden mi istemiyordu masal okumamı?
.
"Neden biriciğim?"
.
"Şey... Saçyayımı böyye yapşan..." Saçlarıma uzandı, ellerini gezdirdi. "Böyye, böyye..."
.
Tüm evhamlarım gitti, gülümsedim, saçlarını okşamamı özlemişti demek. "Tamam güneşim, gel şöyle." Kolumu kaldırdım. Hemen oraya girdi, göğsüme çektim onu, yatakta hafifçe kaymıştım ama hâlâ tam uzanmıyordum. Künyeme dokundu, komodinin üzerindeki lavuğa baktım. Hatırlamamıştı bile onu, çöpten gelip beni mi geçecekti zaten?
.
Saçlarını okşamaya başladım yavaş yavaş. Pijamalarını giymiş, bana çorba içirmeden önce kendisi ballı sütünü içmişti. Uyumaya hazırdı, gözleri kapanmaya başladı yavaş yavaş.
.
"Baba..." dedi uykulu bir şekilde.
.
"Efendim güzeller güzelim?"
.
"Baba?"
.
"Efendim bebeğim?"
.
"Baba?"
.
"Söyle en güzelim, söyle."
.
Gözlerini araladı hafifçe. "Şey..." Uykusu dağıldı, üzgündü yüzü. Ciddi bir şey soracağını anladım, ben de ciddileştim.
"Ayabanı çok mu seviyoyşun?"
.
"Evet meleğim." diye onayladım, kafam karışmıştı, niye bunu sorduğunu bilmiyordum komodinimde arabamıza benzediği için bana aldığı oyuncak araba dururken.
.
Dudakları titredi, hemen doğruldum, bir an elim belime gitti ama kendimi durdurdum. "Benden çok mu seviyoyşun?" diye sordu kırgın kırgın. "Ben sana dedim ki... Şey, gey. Sen hiç geymedin. Bıyakmıcaktın beni, öyye söyyedin. Neden gittin?"
.
Beklediğim gibiydi, çok kırılmıştı bana, içine atmıştı ve yalnız kaldığımızda belli ediyordu bunu.
.
"Çok işim vardı bir tanem." Bu bir bahane değildi, hiçbir zaman olmayacaktı. Ben iş için kızımı ihmal etmezdim ama gerçek sebebi de söyleyemiyordum. "O yüzden gelemedim."
.
"Yine işin oyuyşa..." Gözleri doldu. "Yine mi gitcekşin? Ben napıcam?" Ağlamaya başladı, yanaklarını sildim hemen, sözünü kesmedim, içini dökmesini istiyordum.
.
"Sen yokken, şey, çok üsgünüm ben, geyçekten. Abimyey vay, hayam vay, babanem vay ama..." Gözlerini sildi. "Ben şeni istiyoyum, babamı istiyoyum. En çok..." İç çekti. "Şen seviyoyşun beni, ayyeyis biz. Sen yokken..." Bir kez daha iç çekti, elini kaldırdığında ondan önce davranıp yanaklarını sildim.
.
"Uyumak iştemiyoyum. Yemek iştemiyoyum. Çok canım sıkıyıyoy. Gitme babacım, yütfen." Kollarını belime sarmaya çalıştı. "Yütfen baba." İyice ağlamaya başladı, müdahale ettim.
.
"Tamam güzelim, gitmeyeceğim. Çok işim olsa bile gitmeyeceğim, hep seninle olacağım." Saçlarından öptüm. "Hem biz seninle yeni meyveler deneyeceğiz, daha ananas yemedik, sonra... Yeni yerlere gideceğiz. Seninle yapacak çok şeyimiz var, ben nasıl giderim? Hem ben seni çok seviyorum, sen benim bebeğimsin, ben seni bırakmam."
.
"Ama gittin."
.
"Özür dilerim güneşim, bir daha gitmeyeceğim, söz. Çok özür dilerim."
.
İç çekti. "Gitme, tamam mı?" diye sordu gözleri yavaş yavaş kapanırken. "Tamam." deyip şakağından, alnından öptüm. "Hadi, uyu biriciğim. Yanımdayım ben, gitmeyeceğim bir yere."
.
Kollarını sıkılaştırdı, bir şeyler mırıldanarak uyuyakaldığında ancak gevşedi tutuşu. Boynu tutulmasın diye uzandım, onu hafifçe üzerime çektim. Son bir kez alnından öpüp saçlarını okşamaya devam ettim. Bir zaman sonra benim de gözlerim kapandı.
.
Şu vurulma işi adamı yoruyordu.
.
Paragraflar arasına nokta koymakla uğraştım birbirlerine yapışmasınlar diye o yüzden geciktimmmm
Bölümü yayınladım ama gözükmedii tekrar yayınlıyorummm