
HOPE
Gözlerimi açtığımda dün olup biten her şeyin bir rüya olmasını umuyordum. Zihnim öfke ve üzüntüyle bulutlarıyla kaplıydı. Acımı yatıştırmak için bunu yapmanın en kolay yolu olan Enrique’ye sığınmayı seçmiştim.
Prezervatif kullanmamış olmamız tamamen benim hatamdı, bu yüzden birinden bir ertesi gün hapı bulma konusunda yardım almak zorunda kalacak, sonra da bekleyip görecektim.
Arkama dönünce Enrique'nin yanımda huzur içinde uyuduğunu gördüm. Gevşemiş yüzüyle neredeyse sevimli görünüyordu.
Yaptığımın tamamen yanlış olduğunu düşünüp iç çektim. Babama nasıl güvenemiyorsam ona da güvenemezdim. Artık olmazdı.
Sessizce yataktan kalkarken bacaklarımın arasının sızladığını fark edip küfrettim. Ondan sert olmasını isteyen bendim. Acımı unutturmasını istemiştim.
Banyoya girip hızlı bir duş aldıktan sonra dün giydiğim kıyafetleri giydim. Üstlerinde çimen lekesi olması bile umurumda değildi. Bir an önce Claire'i bulmam gerekiyordu.
Canavarı uyandırmamaya çalışarak sessizce dışarı çıktım.
Birkaç gündür burada olduğum için mutfağı kolayca buldum ancak Claire içeride değildi. Personel odasına gittiğimde muhtemelen birkaç dakika önce yapılan bir espriye güldüğünü gördüm.
Hemen ayağa kalkıp, “Ah, canım. Neden bu kadar erken kalktın?” dedi.
Pencereden bakınca güneşin yeni doğduğunu gördüm. Muhtemelen sabahın sekiziydi ancak şu an gerçekten umurumda değildi.
Öfkem geçmeye başlayınca dikkatsizliğimin nelere mâl olabileceğini anlamaya başlamıştım. Daha on sekiz yaşında bir kız olarak hamile kalma ya da daha da kötüsü bir cinsel hastalığa yakalanma ihtimaline karşı hiçbir planım yoktu.
Kafam dün gece yaşananlar yüzünden doğabilecek sonuçlarla doluydu. Kontrolümü o şekilde kaybetmemeliydim.
Suçluluk duygusuyla başımı eğip, “Şey, Claire. Bir iyiliğe ihtiyacım var,” dedim. Bir katille korunmasız ilişkiye girdiğimi söylemek hem garip hem utanç vericiydi.
Sarhoşken bile istediğini yapmasına izin vermemişken bu sefer kendim başlatmıştım.
“İyi misin, Hope? Ne tür bir iyilik istiyorsun?” diye sordu, telaşlı bir şekilde.
Sadece endişeli olduğunu biliyordum ama daha birkaç gündür tanıdığı biri için endişelenmesini istemiyordum.
Duyup duymadığımdan bile emin olmadığım bir sesle, “Ertesi gün hapına ihtiyacım var,” diye mırıldandım. Endişesinin öfkeye dönüştüğünü görünce beni duyduğunu anladım.
“O çocuğu öldüreceğim,” deyip merdivenlere yöneldi.
Neyse ki en azından bana kızgın olmadığını biliyordum. Bir hamle yapmasına fırsat vermeden kolundan tutup gitmesine engel oldum.
“Lütfen, yapma. Hepsi benim hatamdı,” dediğimde yumuşak bir yüzle başını salladı.
Beni oturma odasına yönlendirerek, “Tamam canım. Ben bir saat içinde dönerim. Aşçıya sana yiyecek bir şeyler hazırlamasını söyleyeceğim,” dedi. Ne söyleyeceğimi bilemediğim için sessizce peşinden gittim.
Ona teşekkür etmem gerektiğini biliyor olsam da basit bir “Teşekkür ederim,” yeterli olmazdı.
Tam teşekkür etmeye başladığımda sözümü kesti.
“Teşekkür edecek bir şey yok. Ben sadece doğru olanı yapıyorum,” deyip içten bir şekilde gülümsedi.
Gülümsemesine karşılık vermek istesem de yapamadım. Bunu yapamayacak kadar kötü hissediyordum.
Kanepeye oturup, yakında her şeyin biteceğini düşünerek derin bir nefes aldım. Dürtülerimi kontrol etmeyi öğrenmek zorundaydım. Mafya hayatına sürüklenmek istemiyor olsam da artık çok geç olduğunu düşünüyordum.
Aslına bakılırsa Enrique beni sadece babamdan intikam almak istediği için kaçırmıştı. Ona ısınmaya başladığımda beni becerebileceğini biliyordu.
Ama beni becermesine izin vermek için ona ısınmayı bile beklememiştim.
Hayatımda ilk defa iştahımın kapandığını hissediyordum. Muhtemelen yaptığım şey için kendimi cezalandırıyordum. Her şeye rağmen yemek yediğimde de yediklerimden hiçbir tat alamadım.
Kim bilir ne kadar zaman sonra Claire'in bana seslendiğini duydum.
“Hope? Beni duyuyor musun?” diye bağırdığında bu sefer net bir şekilde duyup hemen yerimden kalktım.
İlacı uzatıp, “Al. Bol suyla iç,” dedi. Su almak için peşinden mutfağa gittim.
Hapı büyük bir bardak suyla yuttuktan sonra tekrar “Teşekkür ederim,” dedim.
Gülümseyerek, “Lütfen, artık teşekkür etme,” dedi.
Neden bu kadar sakin olduğumu bilmiyordum ama acısının yakında çıkacağından emindim. Kendimi uzun süre sakin tutmam mümkün değildi. Bütün olup bitenler düşünüldüğünde bir sinir krizi geçirmem yakındı.
“Claire, ben giyinip Willow'u görmeye gideceğim,” dediğimde gülümseyerek başını salladı.
Dış kapıya yürüyüp, en kalın paltolardan birini alıp V’nin verdiği binici çizmelerini giydim. Hava soğuduğu için hasta olmaktan korkuyordum.
Ahıra giderken midemin parçalandığını hissedip acıdan bağırmamak için dizlerimin üstüne çöktüm. Bunun olabileceğini biliyordum. Sadece olmamasını ummuştum.
Birisi, “Hey, iyi misin?” diye sordu.
Cevap bile veremedim. Karnım parçalanıyormuş gibi hissediyordum. Midemin bulandığını hissedince öksürmeye başladım.
Ama durdurmanın bir yolu yoktu. Eninde sonunda kusacaktım.
Adam, “Enrique'yi arayacağım,” deyip telefonunu çıkardı. Ben de yerde acıdan kıvranmaya devam ediyordum.
Yerden kaldırıldığımı hissettiğimde, Enrique’nin “Ne oldu?” dediğini duydum. Önündeki kusmuğu görünce bu durumda olmasaydım çok seksi gelebilecek bir şekilde hırladı.
Beni eve taşımaya başladığında Claire'in bizi görmemesi için dua ediyordum. Onu zaten yeterince endişelendirmiştim.
Odasına vardığımızda Enrique beni yatağa bırakıp üstümü çıkarmaya başladı.
Normalde beyaz olan tangama bakarak, “Kahretsin. Neden kanaman var?” diye sordu. Hiçbir belirti olmadığı için inanmayacağını bildiğimden “Âdet oldum,” diyemedim.
Karnımdaki acı tekrar şiddetlenince, “Lanet olası bir hap aldım,” diye bağırdım. Bu bokun vücudumu mahvedip hormonlarımı alt üst edeceğini biliyordum.
“Neden bana söylemedin?” dedi, dişlerini sıkarak.
“Bir gün içinde geçecek,” diye fısıldadım. Doğru düzgün konuşamayacak kadar acı çekiyordum. İlaç ciddi yan etkilerini göstermeye başlamıştı.
İç çekerek, “Ama o kadar zamanımız yok,” deyip dolaptan bir baksırla ipek gömlek çıkardı.
“Neden?” dedim şaşkın bir şekilde.
“Bugün abin geliyor ve umarım iyi haberlerle geliyor,” deyip yatağa döndü.
“Abim neden geliyor ki?”
“Kısa bir süre önce onunla bir görüşme yaptım. Sanırım ondan istediğim şeyi yaptı,” dedi. Şaşkın, biraz da öfkeli yüzümü görünce açıklamaya devam etti:
“Baban bana saldırdığında en önemli kurallarımızdan birini ihlal edip ortaklık anlaşmamızı bozdu. Savaş çıkarmaya hakkım vardı ama baban abinden daha zeki olduğu için bir savaş başlatamayacağımı biliyordu.”
“Ben de abinin üstüne oynayıp yapmasını istediğim şeyi yapmazsa seni bir daha göremeyeceğini, hatta gün yüzü bile göremeyeceğini söyledim.”
Bunları sakin sakin anlattığını görünce cinlerim tepeme çıktı. Tam bağırıp çağırmaya başlayacağım sırada telefonu çaldı.
Cevap vermesini izlerken yüzüne nefretle baktım. Yüzü ifadesiz, cevapları da çoğunlukla tek kelimeden ibaret olduğu için ne hakkında konuştuğunu anlayamadım.
Telefonu kapattığında yüzünde sinsi bir gülümseme vardı. Belli ki planı işe yaramıştı.
“Sevgili Hope, sanırım babanı beklediğimizden daha erken göreceksin. Bu akşam onlarla buluşuyoruz,” deyip, sırıtarak bana doğru yürüdü. Ondan uzaklaşmak için ne kadar mücadele etmek istesem de yapamadım.
Üstüme temiz kıyafetler giydirdi. Ondan nefret etmek istesem de bana çok iyi davrandığı için yapamıyordum. Ama aslında iyi bir insan olmadığını biliyordum. İyi bir insan olmaktan çok uzaktı.
“Biraz dinlen, tigre. Bu gece olabildiğince sağlıklı olmanı istiyorum,” dedi. Başka çarem olmadığı için başımı salladım.
Karnımdaki acı tam olarak geçmemiş olsa da hafiflemişti. En şiddetli yan etkilerin geçmiş olmasını umuyordum.
***
Birinin “Hope,” diye seslendiğini duydum.
“Gidin,” demeye çalışsam da başaramadım. Gelen kişi her kimse bir şekilde beni rahat bırakacağını umuyordum.
V’nin muzip sesini tekrar duydum. “Hope gözlerini açmazsan üstüne atlarım,” diyordu.
İlk başta görmezden gelmeye çalışsam da ne kadar kemikli olduğunu hatırlayınca gözlerimi açtım. Yanımda oturuyordu.
“Ne istiyorsun?” diye mırıldandım. Tek istediğim uyumaktı. Konuşma havasında değildim.
“Dün büyük bir aptallık yapmışsın ama seni yargılayacak değilim. Ancak karnında küçük bir Enrique istemiyorsan bir hap daha almalısın.”
Sesi tamamen ciddi olsa da gülümseme şeklinden şu an çok eğleniyor olduğunu anlayabiliyordum.
“Neden bir hap daha alayım ki?” dedim, neredeyse ağlayacak gibi. Birkaç saat önce çektiğim acıyı bir daha çekemezdim. Daha fazla ilaç almak istemiyordum. Bir tanesi yetmişti.
“Midende yarım saat bile durmadığı için başka seçeneğin yok. Şimdi ağzını aç,” deyip ilacı ağzıma dayadı.
Tüm hayatım boyunca acı çekmektense birkaç saat daha acı çekebileceğimi düşünüp ağzımı açtım. Hapı dilimin üstüne koyup bir bardak su uzattı.
“Şimdi, umarım bir daha kusmayıp akşamki aile yemeğine hazırlanmayı başarırsın,” dedi. Hâlâ gülümsüyor olsa da bunu içtenlikle yapmadığını biliyordum. Bu ailelerin birbirini sevdiği falan yoktu. En azından babamı sevmedikleri kesindi.
“Mafya olayını başından beri biliyor muydun?” diye sordum. Eğer biliyorsa nasıl bu kadar sakin kalabilmişti?
“Öğrendiğimde daha yeni emeklemeye başlamış bir çocuktum. Oyuncak bebeklerden önce silahlarla tanıştım,” deyip iç çekti. Kolay bir çocukluk geçirmediği belliydi.
“Vay canına. Daha o zamandan mı öğrendin?” diye mırıldandım. Başını salladı. Sanırım bir şekilde bu hayata alışmıştı.
“Neyse, tarih dersine sonra devam ederiz. Şimdi seni süsleyip püsleyelim. Aslında süslü püslü değil de çok seksi görünmen lazım,” deyip, yataktan atlayıp beni de peşinden sürükledi.
Hızlı bir duş alıp dişlerimi iki kez fırçaladıktan sonra V’nin özel olarak seçtiği, kıçımı bile kapatmayan küçük elbiseleri denedim.
Normalde makyajımı kendim yapsam da V yalvardığı için bir kereliğine onun yapmasına izin verdim. Harcadığı zamana bakılırsa yüzüm boya küpüne dönmüş olmalıydı.
İnce belimle, büyük göğüslerimi mükemmel bir şekilde ortaya çıkaran V yakalı, kısa, kırmızı bir elbise giymeye karar verdim. Vlada da benimki kadar olmasa da oldukça dekolteli, siyah bir elbise giydi.
Topuklu ayakkabılarımızı giyerken, “Tamam, hadi gidelim. Enrique muhtemelen alt katta bizi bekliyordur,” dedi.
“Neden bizi bekliyor?” diye sordum. Onu görmek istemiyor olsam da bu akşam bizimle olacağını biliyordum. Tek istediğim bu gece evime dönebilmekti.
“Tüm aile olarak buluşmaya karar verdik, bu yüzden güvenlik nedeniyle tarafsız bir bölgede buluşuyoruz.”
Cevap olarak başımı salladım. Merdivenlerden inerken bu akşamın herhangi bir olay çıkmadan bitmesi için dua ettim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 54.1k Okunma |
1.14k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |