
HOPE
Matt'in giyinmesini izliyordum. Kollarını her hareket ettirdiğinde kasları biraz daha belirginleşiyordu. Kesinlikle çok yakışıklıydı. Dövmeleri ona sert, asi bir hava katıyordu. Onunla ters düşerseniz tehlikeli olabilirdi.
Hazırlanmak için sadece on dakikam olduğunu fark edince onu izlemeyi bıraktım.
Bir deri etekle kolsuz bir bluz uzatarak, “Bu gece deri giy,” dedi. Deri giysilere büyük bir tutkusu vardı.
“Senin için her şeyi giyerim,” dedim. Bunu biraz kinayeli bir şekilde söylemiş olsam da oldukça seksi duran kombini beğenmiştim. Matt gerçekten zevkli biriydi. Görünümümü tamamlamak için kırmızı rujumu sürüp hızmamı taktım.
Biraz daha serseri bir görünüm elde etmek için birkaç hafta önce burnumu deldirmiştim. Ama sevip sevmediğimden emin değildim. Eğer beğenmediğime karar verirsem deliğin kapanmasına izin verirdim.
Matt, “Hadi gidelim,” deyip bir kask uzattı. Motor süreceğine göre bu gece içmemiş demekti. Ayrıca bu etek yüzünden Londra’nın tamamı kıçımı görecekti.
Saat on birde Liam'ın evinin önündeydik. Kat ile Liam zaten dışarıdaydılar ancak arabaya yaslanma şekillerine bakılırsa bir süre bir yere gidemeyecektik.
Sofia ile Lana'nın da yaklaştıklarını görünce, “Hadi artık, âşıklar. Sonuçta bu sizin fikrinizdi,” dedim.
Kat büyük bir coşkuyla, “Oley, parti!” dedi. Liam ile çıkmaya başladığından beri daha yumuşak biri olmuştu. Liam ona kesinlikle iyi geliyordu.
Matt, “Sizinle orada buluşuruz,” deyip motoru çalıştırdı. Ellerimi beline dolayıp sıkı sıkı tutunduğumda gaza bastı.
İlk defa gittiğimiz kulüp daha yeni açılmış olmasına rağmen herkesin diline dolanmış popüler bir yerdi. Bu nedenle, Kat kendinden beklendiği üzere hemen denemeye karar vermişti. Hep beraber içeri girdiğimizde bütün kulüplerde olduğu gibi yoğun bir seks ve alkol kokusuyla karşılaştık.
Matt, “Sana viski getireyim,” deyip uzaklaşırken ben de kızlarla kalıp ilgimi çeken bir şey olup olmadığını görmek için etrafa baktım.
Beer pong!
Kat’in kulağına, “Hadi beer pong oynayalım,” diye fısıldadığımda yüzü aydınladı. Bu oyunda gerçekten iyiydik.
“Sanırım bu evet demek. Gidip adımızı yazdırayım,” deyip terli insan kalabalığının arasından geçmeye hazırlandım. Bu gece kesinlikle çok kalabalıktı.
Listeyi yapan adama bir şekilde yuttuğu sahte bir gülümseme vererek, “Selam, benim ve arkadaşımın adını da yazabilir misin?” dedim.
“Tabii. İsimleriniz?”
Çabucak isimlerimizi yazdım. Kazanmayı seviyordum.
Matte’e dönüp, “Kat ile ben beer pong oynayacağız. Umarım bizim için tezahürat yaparsın,” deyip getirdiği kola ile viskiyi aldım. Neyse ki karışık içkilerden nefret ettiğimi biliyordu.
Birden birisi mikrofonu eline alıp, “Dinleyin millet. Fear pong oyunumuz için sırada iki güzel bayan Kat ve Hope var, “dedi.
Fear pong mu? O da ne?
“Hanımlar, lütfen buraya gelin. Bu oyunu kulübün sahibiyle oynamaya şerefine eriştiniz,” dediğinde içime kötü bir his doğdu.
Kat bana bakınca sadece başımı salladım. Birlikte sahnedeki masaya gidip adamın tekrar konuşmasını bekledik.
Tezahürat yapmaya başlayan kalabalık birden ikiye ayrılınca kötü bir şey olacağını anladım. Kalabalığın arasından çıkan Enrique ile Alex’in bize doğru yürüdüklerini görünce yanılmadığımı anladım.
Tanrım, Enrique'nin ne kadar seksi göründüğünü unutmuştum.
Masanın öbür ucuna geçtiğinde, “Yine karşılaştık pislik,” dedim.
“Gerçekten de öyle, tigre,” deyip, sırıtarak masada duran toplardan birini aldı. Kalabalık coşkuyla tezahürat yaparak şovun başlamasını bekliyordu.
“Hadi başlayalım, çocuklar. Kurallar çok kolay. Her bardağın altında bir cesaret kartı var. Top bardaklardan birine düşerse ya cesaretinizi gösterip bardağı alırsınız ya da bardağın içindekini içersiniz,” dediğinde tam olarak nasıl bir şeye imza attığımızın farkına vardım.
Of, bu çok eğlenceli olacak...
“Hazır mısın, Kat?” diye fısıldadım.
“Hadi bu pisliği yenelim,” deyip çocuklara başlamalarını işaret etti.
Enrique topu ilk seferde bardaklardan birinin içine düşürünce hiç şaşırmadım. Ne de olsa bir mafyaydı.
Kat, “İçiyoruz,” deyip bardağı kafasına dikti. İçmeyi tercih etmesine şaşırsam da üstünde durmadım. Herhâlde cesaret kartında kötü bir şey yazıyordu.
Sıra bana gelince topu kolayca bardağa soktum.
Alex kartı okuyup, “Karşı takımın yüzüne resim yapmasına izin ver. Buyurun kızlar,” deyip Enrique ile birlikte öne çıktı.
Kat'e bakıp onayını aldıktan sonra siyah keçeli kalemi alıp Enrique’ye sırıttım.
Yanağına hızlıca bir penis çizip alnına da “pislik” yazdım. Çünkü bir pislikti ve her zaman da öyle kalacaktı.
“Yüzümdeki sanat eseri için teşekkürler, tigre. Ben de manzaradan çok keyif aldım,” deyip göğüslerimi işaret etti. Asla değişmeyecekti…
Oynamaya devam edip, “Takım arkadaşına kucak dansı yap,” gibi şeyler yazan birkaç cesaret kartı seçtik. Aslında oldukça kolay ve eğlenceliydi.
Bizim üç bardağımız, çocukların da iki bardağı kalmıştı. Doğru zamanda kullanacağım gizli silahım sayesinde kesinlikle biz kazanacaktık.
Enrique sıradaki topu altında cesaret olan bir bardağa sokunca kartı alıp arkasını çevirdim.
“Karşı takımın seni iç çamaşırına kadar soymasına izin ver. Tabii ki,” deyip Alex'e doğru yürüdüm ancak Alex başını sallayıp Kat'e gitti. Sanırım beni Enrique soymak zorunda kalacaktı.
Üstümdeki bluzun fermuarını açmaya başladığında göz göze geldik. Elleri göğüslerime ilerlediğinde nefesim kesildi. Onu durdurmak için hiçbir şey yapmadan öylece durdum.
Meme uçlarımı belli eden siyah dantelli sütyenim ortaya çıktığında bakışları göğüslerime indi.
İlk karşılaştığımız geceyi hatırlayıp, sırıtarak, “Umarım bugün iç çamaşırı giymişimdir,” dedim.
Enrique’nin yüzündeki keyifli ifadenin yerini öfke aldı. Beni kalabalığa çevirdiğinde bir sürü şehvetli bakışla karşılaşsam da önemsemedim.
Beni tekrar kendine çevirmeden önce eteğimi iç çamaşırı giyip giymediğimi görecek kadar indirdi.
Eteğim yere düştüğünde beni hemen gözleriyle becermeye başladı. Ben de aynısını hayal edecek kadar çakırkeyiftim.
Yatakta ne kadar iyi olduğunu, beni yalayıp yuttuğunda nasıl zevk aldığımı unutmamıştım. Bunları düşünürken tekrar ıslandım.
Yanımda kırmızı iç çamaşırlarıyla dikilen Kat’e baktım. Bu takımı gece Liam'a göstermek için aldığım emindim ama sanırım bu şekilde de işe yaramıştı.
“Devam edelim. Erkek takımının iki bardağı kaldı. Şimdi sıra sizde, ikizler.”
“Hope, senin sıran,” dedi Kat.
Şimdiye kadar hiç atış kaçırmadığım için bunu da kaçıramazdım.
Çocukların sadece bir bardakları kalmıştı.
Alex'in sırası geldiğinde topu altında cesaret olmayan bir bardağa attığını görünce çok sevindim. Doğrusu bardağın altından kötü bir şey çıkacak diye korkuyordum.
Bu sefer birayı Kat içti. Sallanmaya başladığını görünce bu gecelik işinin bittiğini anladım.
Topu attığında bardak yerine Enrique’nin başına isabet ettirdi, ki bu kesinlikle kaçırdığımız atışa değerdi. Enrique hiçbir atışı kaçırmadığı için B planımı uygulayıp dikkatini dağıtacaktım.
Enrique bir pinpon topu alırken, “Kaybedeceksin, tigre,” dedi.
Bunun üzerine Matt'i masum bir gülümsemeyle yanıma çağırdım.
Beni duyacak kadar yakınıma geldiğinde, “İyi şanslar öpücüğüne ihtiyacım var,” dedim. Gülümseyerek hemen dudaklarıma yapıştı. Fazla tutkulu olmamasından asıl amacımın ne olduğunu anladığını hissettim.
Öpüşmemiz bittiğinde Matt'in kollarında kalmaya devam edip şu an oldukça öfkeli görünen Enrique'ye gülümsedim. Topu atıp bardağı ıskaladığında daha çok gülümsedim.
Enrique, “Lanet olsun,” diye küfrederken eğilip topu aldım. Hiç tereddüt etmeden atıp son bardağın içine sokmayı başardığımda kalabalık tezahürat yapmaya başladı.
Kıyafetlerimi giyip Kat'e yardım etmeye gittim ancak Liam benden önce davranmıştı.
O sırada Enrique’nin bize doğru geldiğini gördüm. Ne kadar öfkeli olduğunu anlasam da zerre kadar önemsemedim. Bunu hak etmişti. Ayrıca, bu şekilde tepki vermeye hakkı yoktu.
Matt’e bakarak, “Kim bu herif?” diye sordu.
Tek bir kelime etmeden yüzüne baktım. Benimle böyle konuşmaya hakkı yoktu.
Matt kollarını bana dolayarak, ciddi bir ifadeyle “Ben Matt. Eminim adımı duymuşsundur,” dedi. Matt arkadaşımdan ziyade korumam olarak çalışıyordu. Görevi beni özellikle Enrique’den korumaktı.
Enrique’nin öfkesi giderek artıyordu. Mafya dünyasında oldukça ünlü olan Matt'in kim olduğunu çok iyi bildiğine emindim. Matt akademiyi on yedi yaşında bitiren tek insandı.
Yirmi yaşına geldiğinde, tanınmış en iyi suikastçıydı. Abim Nick ondan Kat ile beni eğitmesini, kasım ayı başlarında da korumamız olmasını istemişti. Yani, kısa olmasına rağmen çok başarılı bir kariyeri vardı.
Enrique Matt’e “Siktir git,” deyip bana yaklaşmaya devam etti.
Tam yüzüne bir yumruk atacağım sırada Matt engel oldu.
Beni geri çekerek, “Yapma,” dedi. Gözlerimi devirip başımı salladım. Enrique'nin buna değmeyeceğini biliyordum.
Matt tamamen nötr bir ifadeyle, “Enrique, ona doğum gününe kadar dokunmaya hakkın olmadığını biliyorsun,” dedi. Matt'in neden Enrique ile evlenmemden yana olmadığını çok iyi biliyordum.
Sebebi sadece istemememdi. Fark ettiğiniz gibi Matt ile ben son aylarda çok yakınlaşmıştık.
Enrique, “Sorun değil, tigre. Yakında benim olacaksın,” diyerek sırıttığında yumruklarımı sıktım. Kendi iyiliğim için sakin olmak zorundaydım.
“Tamam. Hadi eve gidelim. Bu hayal kırıklığından kurtulmam gerekiyor,” deyip çıkışa yürüdüm.
Matt kıkırdayarak peşimden gelirken, “Bazen, beni sadece seks için kullandığını düşünüyorum, Hope,” dedi.
Şaka yaptığını bilmeme rağmen göğsüne minik bir yumruk attım.
“Hayır, o konuda oldukça kötü olduğuna göre sebebi bu olamaz,” dediğimde ben gülerken o homurdandı.
“Çoklu orgazm taklidi yapabildiğine göre sen de çok iyi bir oyuncu olmalısın, Hope,” deyip kaskımı uzattı. Neyse ki yanaklarımın nasıl kızardığını kask sayesinde kimse görmeyecekti.
Bizi uzun bir gecenin beklediğini biliyordum. O pisliği kızdırdığım için de çok mutluydum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 54.11k Okunma |
1.14k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |