17. Bölüm

17. Bölüm

ırmaknur cengiz
incmvegsbk

HOPE

On gün… Hayatımın mahvolmasına sadece on lanet gün vardı.

Enrique ile son karşılaşmamızdan sonra zamanımın çoğunu kızlarla takılarak geçirdim. Geçen hafta alışverişe çıkıp mezuniyet için elbise ve benzeri şeyler almıştık.

Şu anda Kat ile bir güzellik salonunda saçımızı, makyajımızı, tırnaklarımızı yaptırıyorduk. Matt bizi iki saat içinde alacaktı. Bebeğimi sürmesine izin verdiğim nadir insanlardan biriydi.

Kuaförden saçlarıma doğal bir şekil verip sadece saç spreyi sıkmasını istedim. Makyajım da hem kendimden emin, güçlü hissetmemi sağlayacak kadar iddialı hem de elbisemle uyumluydu.

Şu an Kat'in saçlarını yaptırmasını bekliyordum. Benimki gibi doğal bir model yerine zahmetli bir model yaptırmayı seçmişti.

Tam nasıl gittiğini görmek için yanına gideceğim sırada Vlada’nın birkaç kişiyle birlikte içeri girdiğini gördüm.

Eve döndüğümden beri hiç görüşmemiştik. Onu deli gibi özlememe rağmen Enrique ile bağlantısı olan kimseyle konuşmamaya karar verdiğim için hiç iletişim kurmamıştım.

Tamam, aslında bu kararı ben değil; babam ve abim vermişler, ben de kendi iyiliğim için kabul etmek zorunda kalmıştım.

Dikkatini çekmek için “Hey, V,” dedim. Onunla konuşmadığım için hissettiğim suçluluğun yüzümden okunduğuna emindim.

“Seni çok özledim, Hope,” deyip sarıldı.

Donakaldım. Bana kızgın ya da kırgın olacağını sanıyordum. Birkaç saniye sonra kollarımı boynuna dolayıp sıkı sıkı sarıldım.

Onu ne kadar özlediğimi bir kez daha fark ettim.

Sonunda ayrıldığımızda, “Bana kızmadın mı?” diye sordum. Gülümseyip başını salladı.

“Hayır. Derslerine konsantre olman gerektiği söyleyen mesajını aldım. Ayrıca, doğum günümde de dünyanın en tatlı kolyesini gönderdin. Nasıl kızabilirdim?”

“Ama...” deyip sustum. Ne o mesajdan ne de hediyeden haberim yoktu. Ancak mutluluğunu bozmamak için hiçbir şey demedim.

Kat’in işinin bittiğini görünce, “V, birazdan gitmem gerekiyor. Mezuniyet balosuna hazırlanıyoruz. Bana numaranı verebilir misin? Sana daha sonra mesaj atarım,” dedim. V başını sallayıp numarasını verdi.

Kat’in bize doğru geldiğini görünce, “Nasıl yani?” dedi.

Planımı henüz söylemek istemediğim için, “Daha sonra açıklarım,” deyip uzaklaşmaya başladım. Yine de er ya da geç söyleyecektim. Bunu bilmeyi hak ediyordu.

Kapı arkamdan kapanmadan önce “Söylesen iyi olur!” diye bağırdığını duydum. Kıkırdayarak arabaya gittim. Matt içeride üniformasıyla oturuyordu.

Bu sadece tek bir anlama gelebilirdi: Abimle babam dönmüştü.

Kat ve ben aynı anda “Döndüler mi?” diye sorduk. Matt başını sallayınca iyi haberlerle döndüklerini umarak arabaya atladık.

Eve döndüğümüzde Nick’in yanına gidip, “Ee, nasıl geçti?” diye sordum.

“Çoğunlukla iyiydi. Birkaç sorun çıksa da hepsini hallettik,” dedi. Gerçekten çok yorgun görünüyordu.

Yeni işi mecburen yaptığını düşündüğüm bir sorumluluğu da beraberinde getirmişti. Normalde parti yapıp eğlenmeyi seven bir insan olmasına rağmen şimdi elli yaşındaymış gibi davranıyordu.

Yatağına oturup, “Nick, uyu biraz. Çok yorgun görünüyorsun,” dedim.

Şu an her an devrilecek kadar bitkin bir şekilde valizini boşaltıyordu.

“Kulüpte neler olduğunu duydum. Matt ile toplum içinde görünmemelisin. Bu her şeyi daha da karmaşık hâle getirmekten başka işe yaramaz,” deyip bütün kıyafetlerini yere bıraktı.

Banyoya girip beş dakika sonra üzerinde sadece bir şortla geri döndü.

“Şimdiye gitmiş olacağını sanıyordum,” deyip yanıma oturdu.

İç çektim. Henüz ayrılmaya niyetim yoktu. Yorgun ve gergin olmasının sebebinin sadece iş olmadığını biliyordum. Başka bir şey daha vardı.

“Enrique'nin önünde yaptığım şeyi neden yaptığımı çok iyi biliyorsun. O, pisliğin teki olabilir ama seni beklemiş olmamın sebebi haklılığımı kanıtlamak değil. Seni rahatsız eden bir şey olduğunu görebiliyorum. Anlat bana,” dedim.

İnsanların önünde sert, kendinden emin davranmaktan nefret ediyordum ve Nick’in de öyle olduğunu biliyordum. İkimiz de nasıl rol yapılacağını bilen iyi oyunculardık. Ama eğer birini yeterince uzun süredir tanıyorsanız içini de görmeye başlıyordunuz.

“Ve sakın bana bir şey yok demeye kalkma. Seni sakladığın bir şey olduğunu bilecek kadar iyi tanıyorum,” diye ekledim.

İç çekip başını salladı. “Babam çok üstüme geliyor. Oradayken beni bir kez bile rahat bırakmadı. Enrique'nin seninle evlenecek olmasının benim hatam olduğunu söyleyip durdu.”

Tam cevap vereceğim sırada ayağa kalktı. Onu rahatsız eden duygu her ne ise o duygudan ellerinin titrediğini görebiliyordum.

“Lanet olsun, bunun benim hatam olduğunu biliyorum, tamam mı? Kazanmasına izin verdim. Küçük kız kardeşimin hayatını mahvettim,” diye bağırdığında yerimden sıçradım.

Şaşkınlık içindeydim. Böyle hissettiğini hiç fark etmemiştim. Gerçekte bana dokuz aylık özgürlüğü veren o olmasına rağmen bütün bu zaman boyunca kendini suçlamıştı.

“Sen olmasaydın sizinle vakit geçirme fırsatını bile bulamazdım. Suçlanması gereken birileri varsa o da pervasızca davranan babamla Enrique'nin ailesidir,” deyip sarıldım.

Uzun zamandır içine attığı duygular yüzünden hâlâ titriyordu.

“Uyuyacak mısın?” diye sorduğumda başını salladı. Daha çok erken olmasına rağmen jet lag ve uykusuzluk yüzünden muhtemelen yarına kadar uyuyacaktı.

Odama dönüp sadece benim için yapılmış olan güzel, mor elbiseye baktım. Ailemden de bundan daha azını beklemezdim.

Balo kraliçesi unvanını kazanmak için elimden gelenin en iyisini yapmak zorundaydım. Kat ve ben kraliçenin ikimizden biri olacağını biliyorduk.

***

Saat tam olarak akşam altıydı. Aynada kendime bakıyordum. Düşük yakalı, bol dekolteli mor elbisem hatlarımı mükemmel bir şekilde ortaya çıkarıyordu.

Ayaklarıma kadar inen elbisenin yan tarafında bacağımı tamamen ortaya çıkaran bir yırtmaç vardı. Geçen yıl, baloya bir çöp torbası giyerek gideceğimi düşünürken şimdi böyle bir elbise giyiyor olmam çok garipti.

Matt aynadan bana bakarak, “Muhteşem görünüyorsun, Hope,” dedi.

Burada olduğunun farkında bile değildim. Beyaz gömlekli siyah bir takım elbise giyiyordu. Bu hâliyle en az çıplak hâli kadar iyi görünüyordu.

Arkama dönüp, “Sen de fena görünmüyorsun,” dedim. Yanıma gelip dudaklarıma yapıştığında gecikmeden karşılık verdim.

İlişkimizin cinsel kısmının yakında sona ereceğini bildiğimiz için hiç zaman kaybetmiyorduk.

Geri çekildiğimizde ikimiz de nefes nefeseydik. Yanlışlıkla gömleğinin düğmelerini açtığımı fark edince güldüm. Gözlerini devirip tekrar iliklemeye başladı.

Alt kata indiğimizde, “Kraliçe olmaya hazır mısın?” diye sordu.

Kat her zamanki gibi ağır ağır hazırlandığı için bir süre bekleyeceğimizi biliyorduk. Bu yüzden Liam’ın yanına kanepeye oturduk.

“Son dokuz ayımı okuldakilerin beni hem sevip hem de saygı duymalarını sağlayarak geçirdim,” dedim. Sorusuna doğrudan cevap vermemiş olsam da ne demek istediğimi anladığından emindim.

“Matt, unutmadan sorayım. Ben Garcia olmaya zorlandıktan sonra bile korumam olur musun?” diye sordum.

Liam yüzüme garip garip baktı. Sanırım Kat ona hiçbir şey söylememişti. Gerçi on gün sonra zaten öğrenecekti.

Matt, “Benden bu kadar çabuk kurtulamayacaksın, prenses,” diye dalga geçti. Bana prenses demesinden nefret ediyor olsam da tanıştığımız ilk gün şımarık bir prenses gibi davrandığım doğruydu.

Ama bu sadece çok iyi oynadığım bir roldü. Benimle dalga geçtiği için dil çıkardığımda güldü.

Liam çocuksu hareketlerimizi bölüp, “Ben Kat’e bir bakayım,” deyince Matt ve ben birbirimize gülmeye devam ederek başımızı salladık.

Biriyle bu kadar kısa sürede yakın olduğuma gerçekten inanamıyordum. Matt en iyi erkek arkadaşım olmuştu ve bu asla değişmeyecekti.

“Onları geride bırakalım mı?” deyip elini uzattığında Kat’i beklemekten skıldığım için gülümseyerek kafa salladım.

Matt benim için arabanın kapısını açıp sürücü koltuğuna geçti. Emniyet kemerimi taktığımdan emin olduktan sonra arabayı çalıştırıp yola çıktı.

***

Baloya gelmemizin üzerinden birkaç saat geçmişti. Birçok kızın kıskançlık dolu, erkeklerin ise şehvetli bakışlarına maruz kalmıştım. Bu duygudan nefret ediyor olsam da bir sürtük gibi davranmaya çalıştığım için hoşuma gidiyormuş gibi davranıyordum.

Kat onu bırakıp gittiğim için ilk başta kızsa da sonradan bu konuya gülüp geçtik. Şimdi grupça bir masada oturmuş, dans eden akranlarımızı izleyerek son resmi buluşmamızın tadını çıkarıyorduk.

On sekiz yaşında normal bir kız olarak son günüm olduğunu biliyordum. Yarın, zoraki düğünümün davetiyelerini gönderiyor olacaktım.

Gerçeği bilmedikleri için çoğu insanın bunu neden yaptığımı anlamayacağını biliyordum.

Birden sınıfımızdaki çocuklardan birinin “Merhaba!” dediğini duydum. Müzik kesilince tüm gözler sahneye çevrildi.

Çocuk coşkuyla, “Kraliçemizle kralını ilan etme zamanı,” dedi.

Garip bir şekilde, okulumuzda kraliçe kralını kendisi seçiyordu.

Her hâlükârda Enrique'yi değil Matt'i seçerdim. Matt'i en azından sevebilirdim ama Enrique'ye hiçbir şekilde tahammül edebileceğimi sanmıyordum.

“Asıl çekişme güzel ikizlerimiz Katherine ile Hope arasındaydı. Prenseslerimize desteğimizi gösterelim,” diye ekledi sunucu çocuk.

Kalabalık tezahürat yapıp alkışlamaya başladı. Bize yaranmak için çırpındıklarını görmek mide bulandırıcıydı. Bir sürtük rolü oynamaya alışsam da hiçbir zaman gerçek bir sürtük olabileceğime inanmıyordum.

Çocuk, “Tamam. Tamam. Yeterli. Şimdi kraliçemizin kim olduğunu öğrenelim,” dediğinde herkes heyecanlandı. Çocuk zarfı dikkatle açıp küçük bir kâğıt çıkardı.

“Hem sınıfımızın hem balomuzun kraliçesi… Hope oldu!” diye bağırdığında herkes çılgınca alkışlamaya başladı. Sahte bir gülümsemeyle ayağa kalktım.

Biraz cesaret almak için Matt'e baktım. Her şey yolunda der gibi sessizce başını salladığını görünce başımı kaldırıp büyük adımlarla sahneye ilerledim.

Dışarıdan çok güçlü görünüyor olsam da içimden sadece eve gidip ailemle olmak istiyordum.

“Teşekkür ederim. Beni çok sevdiğiniz için kraliçe olacağımı biliyordum. Benim için her şeyi yaparsınız,” dedim. Normalde Kat’in desteğini alırken şu an yalnız olduğum için bunları söylemekte zorlanmıştım.

Hem inanmadığım şeyler söylemek hem de bana inanmalarını sağlamak zorunda kalmıştım.

Tacı çocuğun elinden alarak, “Şimdi tacımı alayım. Matt, hadi kraliçe ve kral dansımızı yapalım,” dedim.

Tacımı dikkatli bir şekilde takıp Matt’in sahneye gelmesini bekledim. Gelip elini uzattığında seve seve kabul ettim.

Yavaşça dans etmeye başladığımızda, “Bu geceyi atlatmak için viskiye ihtiyacım var,” diye fısıldadım.

“O kadar iyi sürtük rolü yaptın ki sana tokat atmak istedim,” dediğinde gülerek koluna vurdum. Ama en azından inandırıcı olduğumu biliyordum.

Yakında başıma gelecekleri unutup Matt, Kat, Sofia, Lana ve diğerleriyle geçirdiğim zamana odaklanmaya karar verdim. Dans edip hep beraber gecenin tadını çıkardık.

Artık topuklu ayakkabılarımın üstünde duramaz hâle geldiğimde Kat’e dönüp, “Hadi eve gidelim,” dedim.

“Bence geceyi Matt ile geçirmelisin. İlişkinizin tamamen cinselliğe dayalı olduğunu biliyorum, ama bu birlikte geçirebileceğiniz son gece. Kendin gibi davranabileceğin son gece,” dedi.

Kendime itiraf etmekten korktuğum şeyi söylediği için çok şaşırsam da sadece gülümseyip kafa salladım.

“O zaman yarın görüşürüz, kardeşim,” deyip Matt'in yanına gittim.

Baş başa kaldığımızda, “Hey. Bu gece seninle kalabilir miyim? Yanlış anlama, sadece arkadaş olarak,” dedim.

Söylediği tek şey, “Hadi gidelim, Hope,” oldu.

Başka soru sormadığı için minnettardım. Onunla çıkacak kız çok şanslı olacaktı.

Yolculuğun büyük bir kısmında sessizdik. Birbirimizi anlamamız için illaki konuşmak zorunda olmadığımızı biliyorduk. Tam sessizliği bozacağım sırada bir mesaj geldi.

EnriqueDokuz gün sonra benimle dans ediyor olacaksın, tigre. Ben senin kralın olacağım, sen de benim kraliçem olacaksın.

Siktir git, Enrique.

***

Matt'in evine vardığımızda doğruca yatak odasına gittim. Yaptığı kirli işler sayesinde son katı tamamen yatak odasından oluşan, üç katlı, büyük bir malikâne satın almıştı.

Evin büyük bir kısmı renkli camlarla kaplıydı. Eve ne kadar yaklaşırsanız yaklaşın içini görmeniz imkânsızdı.

Bir başka iyi şey de camların kurşun geçirmez olmasıydı, bu yüzden kırılması konusunda endişe etmeme gerek kalmıyordu.

Matt’in odasına tamamen siyah renk hâkimdi. Güzel bir nehirle tarla manzarasına bakan büyük bir yatağı vardı. Tangam dışındaki bütün giysilerimi çıkarıp, yatağına oturup beklemeye başladım.

Sonunda odaya döndüğünde geceyi iki arkadaş gibi geçirmek istediğim konusunda yalan söylediğimi anladı.

Acilen aklımı dağıtmam gerekiyordu ve seks bunun en iyi, en etkili yoluydu.

Matt ceketini çıkarırken, “Bana yalan söyledin,” dedi. Yine de bana avıymışım gibi bakması hoşuma gitmişti.

Aramızda neredeyse mesafe kalmayacak kadar yaklaştığında “Mecburdum…” dedim. Birbirimizin gözlerinin içine baktık. Matt’in kocaman olmuş göz bebeklerinde sadece şehvet vardı.

İstediğimi alacağımı biliyordum.

“O zaman benim istediğim şekilde yapıyoruz,” dedi, neredeyse şeytani bir sesle.

Bununla neyi kastettiğini anlayınca nefesim kesildi. Matt dominant biriydi, bu yüzden sevişmeye başladığımız ilk günden itibaren bu yönünün eninde sonunda ortaya çıkacağını biliyordum.

Sessizce başımı salladığımda kollarımdan tutup duvara yasladı. Neler yaşayacağımı düşünürken heyecandan titriyordum.

Ellerimi bırakırken “Sakın kıpırdama,” dedi. Çok rahat bir pozisyon olmasa da işi asıl zorlaştıran şey boynumdaki dudaklarıydı.

Boynumu morartırcasına yalıyor, ısırıyor, öpüyordu. İz kalacak olmasını zerre kadar umursamıyordum. Nefesimi kontrol etmeye çalışsam da beni inletmek için elinden geleni yapıyordu.

Meme uçlarımla oynamaya başladığında kendimi kaybedip yüksek sesle inledim. Boynumu öperken sırıttığını hissedebiliyordum.

Göğüslerimi bırakıp boynuma saldırmaya devam etti. Elleri yavaşça aşağılara inmeye başladığında sabit durmakta zorlanmaya başladım.

Hafif inlemelerim bu işkenceyi uzatmasına sebep oluyordu.

Dantelli tangamı hafifçe sıyırdığında biraz temas umuduyla kalçalarımı ona doğru ittim. Klitorisim şimdiden sızlıyordu. Sadece bu işkencenin bitmesini istiyordum.

Lanet olsun, bitmesini istemiyorum.

İki parmağını vajinamın üstünde gezdirip içine soktuğunda zevkten çığlık attım. Birden ellerini de dudaklarını da geri çektiğinde neye uğradığımı şaşırdım.

Yüzüme duygusuz bir ifadeyle bakarak, “Sana ellerini oynatmamanı söylemedim mi?” dedi.

Boynunu saran ellerimi görünce bunu ne zaman yaptığımı bile hatırlamadığımı fark ettim.

Ağzımdan, “Üzgünüm,” cümlesi dökülse de üzgün değildim. Heyecanla bir sonraki hareketini bekliyordum.

“Yere çök,” dedi. İşte vücudumun duyması gereken tek şey buydu. Dizlerimin üstüne çöküp ne istediğini görmek için yüzüne baktım.

Kollarını sıvayıp kemeriyle pantolonunu çıkardı. Şimdiden sertleşmiş penisini görünce dudaklarımı yaladım.

“Eller,” dediğinde tereddüt etmeden itaat ettim. Bileklerimi kemeriyle bağlayıp oynatıp oynatamayacağımı test etti.

Bana ne yapacağımı söylemesine bile gerek yoktu. Penisinin ucunu hiç zaman kaybetmeden ağzıma aldım. Piercinginin dilime değdiğini hissedince birazdan içime gireceğini düşünüp daha çok heyecanlandım.

Ona tıpkı bana yaptığı gibi eziyet etmek istesem de buna izin vermedi. Saçımdan kavrayıp, başımın arkasına bastırarak hareket etmeye zorladı.

Penisinin yaklaşık üçte birini ağzıma alıp hareket etmeye başladığımda saçımı tutan elinin gevşediğini hissettim. Başımı kaldırdığımda beni izlediğini gördüm.

Penisini yalarken daha çok zevk alması için dilimi de dâhil ediyordum.

Bu çocuk oyunundan bıktığında başımı kavrayıp penisinin neredeyse tamamını ağzıma soktu. Onu sonuna kadar alabilmek için boğazımı gevşettim.

Başımı yönlendirmeye başladığında hiç itiraz etmedim. Yumuşak iniltimi duyduğunda hafifçe titredi.

Yüzümü becerirken sert olmasına bayılıyordum. Gözü hâlâ üstümdeydi. Makyajımın dağılmaya, ağzımdan salyalar akmaya başladığından emindim.

Başımı biraz daha kendine çekerek, “Hepsini al,” diye sırıttı. Penisinin ucunun neredeyse boğazıma değdiğini hissettiğimde nefes almakta zorlanmaya başladım.

Aslında nefes alamıyordum. Tam geri çekileceğim sırada kollarımdan tuttu.

“Kıpırdama,” dedi.

Neden bilmem ama ona beni boğmasına izin verecek kadar güveniyordum. Ciğerlerimdeki hava yavaş yavaş tükeniyordu; yakında boğulmaya başlayacaktım.

İstediği şeyin bu olduğunu biliyordum. Üstüne öğürmemi istiyordu ve bunu yaptırmasının tek yolu beni nefessiz bırakmaktı.

Ciğerlerimdeki son hava zerresinin de çekildiğini hissettiğimde yüzüne baktım. Yakında içgüdülerimin devreye gireceğini biliyordum ama bir anda ağzımdan çıktı.

Ağzımdan salyalar akarken derin bir nefes aldım. Penisinin ucunda hâlâ tükürüğüm vardı.

Beni ayağa kaldırarak, “Aferin sana,” dedi. Kaya gibi sertleşmiş penisine bakarken neden hâlâ boşalmak istemediğini düşünüyordum.

“Sırt üstü yat,” deyip duvara doğru yürüdü.

Sözünü dinleyip siyah, ipek çarşafların üzerine uzanıp onu izlemeye başladım. Çekmecelerinde bir şey arıyordu.

Kalın, kırmızı bir kırbaç ve loş ışık yüzünden tam olarak göremediğim birkaç şeyle geri döndüğünde ağzım açık kaldı.

“Bunlar…” Sözümü kestiği için devam edemedim.

“Bunu benim istediğim şekilde yapmayı kabul ettin. Sana nasıl biri olduğumu söylemiştim. Ve senin de bunu denemeni istiyorum,” deyip eşyaları yatağa bırakıp gömleğini çıkarmaya başladı. Kısa bir süre sonra dövmeli karın kaslarına bakıyordum.

“Tamam,” dedim. Bunu ben de istiyordum. Her zaman denemek istemiştim ve ona diğer erkeklerden çok daha fazla güveniyordum.

Ellerimi başımı üstüne koyup dudaklarımı öpüp ısırmaya başladı. Dayanamayıp inlediğimde dilini ağzıma soktu. Aynısını yapıp kontrolü ona bıraktım. Hâkimiyet için savaşmanın anlamı yoktu.

Geri çekildiğinde ellerimi yatağın başına bağladığını fark ettim. Tangamı yırtmaya başladığında nefesim kesildi.

“Sen de onlarcası var,” deyip tangamı yere fırlattı. Neyse ki nasıl göz devirdiğimi görmemişti.

Getirdiği siyah eşya yığınından bir şey aldı. Yüzüme yaklaştığında, bunun bir göz bağı olduğunu anladım. Gözlerimi bağladığında biraz rahatsız hissettim.

İçimden Ona güveniyorum, ona güveniyorum. diye tekrarlayıp sonunda biraz rahatladım.

Önünde çırılçıplak yatıyordum. İstediği her şeyi yapabilirdi ve ben bu konuda hiçbir şey yapamazdım.

Bacağıma bir kırbaç değdiğinde acı ve zevkten “Lanet olsun!” diye bağırdım. Canımı yaksa da garip bir şekilde iyi hissettirmişti. Kırbacın tekrar şaklamasının ardından kendi inlememi duydum.

Sonra vajinamı kırbaçlayıp vücudumu bir yay gibi esnetmeme sebep oldu.

Kırbacın yere düşmesinden saniyeler sonra yatak ağırlaştı. Matt’in içime girdiğini hissettiğimde kendimi daha fazla tutamayıp çığlık attım. Bana çok sert davranıyor olmasını sorun etmiyordum.

Temposu çok hızlıydı; penisi fazla büyüktü. Ama bir süre sonra acıyı hissetmeyecek kadar esnememi sağladı.

Gözlerini, yüz ifadesini görmek istiyordum.

“Lütfen,” diye yalvardım.

Sanki aklımı okumuş gibi göz bağımı çıkardığında gördüğüm ilk şey şehvetle bakan gözleri oldu. Kollarını vücudumun iki yanına yaslamış üstümde duruyordu. İçime her girip çıktığında kolundaki kaslar da belirginleşiyordu.

Dudağımdan öpmeye başladığı anda orgazm oldum. Kasılmalarımın tadını çıkarmaya devam ederken ağzına inledim. Hareketlerini yavaşlatmak yerine kalçalarını farklı bir açıyla hareket ettirerek aldığım zevki uzattı.

“Matt,” diye inleyişim onu da inletti. Hissettiğim yoğun zevk yüzünden gözlerimi kapattım. Bir iki saniye sonra bileklerimi çözdüğünü hissettim.

Tam boynuna sarılacağım sırada beni dizlerimin üzerine çöktürüp çekmeceden çıkardığı son eşyayı aldı.

Elinde tuttuğu şeyin bir popo tıkacı olduğunu fark ettiğimde kalbim duracak gibi oldu. İtiraz etmeme bile izin vermeden konuşmaya başladı.

“Bana güven. Bunu denemeni istiyorum,” deyip gözlerimin içine baktı. Yüz ifadesi güven verici olduğu için başımı salladım. Tıkacı yüzüme getirdiğinde hiç düşünmeden ağzıma aldım.

Tekrar çıkardığında tükürüğümle kaplıydı.

Tıkacı yavaşça deliğimden içeri ittiğinde nefesim kesildi. Tamamen içime girdiğinde çarşafları kavradım. Acı giderek azaldı.

Vajinama girip çıkmaya başlarken “Aferin sana,” diye fısıldadı. Bu sefer yavaş ve nazikti. Benden bir işaret bekliyordu.

İki deliğimin de dolu olmasının verdiği hazla, “Daha hızlı,” diye bağırdım. İstediğimi yaptığında durduramadığım bir şekilde inlemeye başladım.

Matt iki parmağını dudaklarıma bastırdığında ağzımı açtım. Parmaklarını dilime bastrarak ağzımı açık tutmamı sağladı.

Daha hızlı, daha sert girmeye başladığında daha yüksek sesle inlemeye başladım. Artık kendimi tutmak istemiyordum.

Parmaklarını çekmesine rağmen ağzım bir O harfi gibi açıktı. Artık bağırarak, titreyerek inliyordum.

Tıkacı oynattığında daha çok bağırdım. Hissettiğim duygu yoğunluğu beni orgazma sürüklüyordu.

Penisinin büyüdüğünü; hareketlerinin iyice hızlandığını hissettim. Tıkacı birkaç kez daha hareket ettirip çıkardığında boşaldım. Kollarımın üstünde duramayacak hâle geldiğim için yüzüstü yatağa yığıldım.

Birkaç hamleden sonra onun da boşaldığını hissettim. Geri çekilip yanıma yığıldığında yüksek sesle inledim.

Beni çabucak bir havluyla temizledikten sonra boynumu öperek yanıma uzandı. İç çekip göğsüne sokuldum.

Uykuya dalmadan birkaç saniye önce, Enrique ile yaşadığım olaydan sonra doğum kontrol hapı kullanmaya başladığım için seviniyordum.

Bölüm : 16.08.2024 18:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...