
HOPE
Alkol hiç bu kadar iyi hissettirmemişti. Roy’un ofisinde müzik olmadan dans ederken uzaklardan sesini duyuyor gibiydim. Bu gece ikinci kez kendimi ifade ederek, hiçbir şeyi takmadan, özgürce dans ediyordum.
“Kahretsin, Hope.” Dansım Roy'un kalçalarımı tutmasıyla kesildi. Sonunda sesini net bir şekilde duyuyordum. Nefes nefese kaldığımı ancak derin bir nefes alırken fark ettim.
Birkaç saniyelik bir sessizlikten sonra “Dansımı beğendin mi?” deyip çikolata rengi gözlerine baktım. Roy ikinci abim gibiydi. Beni her zaman koruyup kollardı.
“Lanet olsun. Gay olmasaydım şimdiye çoktan içindeydim,” dedi.
Omzuna yaslanıp açık sözlülüğüne kıkırdadım. İşte benim Roy'um...
Telefonunun kot pantolonunun cebinde titrediğini hissedince “Telefonun çalıyor,” diye homurdandım. Roy sarılmayı bırakmadan cevap verdi. Ancak konuşmasını dinlemeye gerek görmedim.
Şu an, çılgınca dönüp durduğu için hiç anlamadığım modern sanat eserleri gibi görünen odayı izliyordum.
Roy sarhoş bir sesle, “Hope, Romeo'yu görmeye gidiyoruz,” deyince taksi çağırmak için telefonumu çıkardım. Roy'un araba sürmeye kalkışacağını bildiğim için kendimi garantiye almalıydım.
Tam numaraya basacağım sırada kapının arkasında duran birisi, “Taksi geldi,” dedi. Bir de taksi çağırmakla uğraşmak zorunda kalmayacağım için sevindim.
Roy elimden tutarak, “Hadi gidelim, Murph,” dedi.
Bir adım atsam da bacaklarım gitmek istemediği için dizlerim bükülünce ileriye gitmek yerine yere kapaklandım.
Yere değmediğimi hissedince şaşırdım. Başımı kaldırınca Roy'un beni sımsıkı tuttuğunu gördüm. Beni ayağa kaldırıp kucağına aldığında kollarımı boynuna doladım.
Roy beni taşıyamıyormuş gibi yaparak, “Murph, sen biraz kilo mu aldın?” deyince omzuna bir yumruk attım. Bana şişman demesi hiç hoşuma gitmemişti.
“Ah! Niye vurdun şimdi?” dedi.
Sadece yürümesini söyledim. Son bir saat içinde içtiğimiz viskiler yüzünden sallanarak yürüyordu.
Başımı omzuna yaslayıp gözlerimi kapattım. Kader gerçekten tuhaftı. Beni hiç ummadığım anda on yıldır görmediğim, bir daha ne zaman göreceğimi bilmediğim en iyi arkadaşımla karşılaştırmıştı.
Ama mutluydum. Roy’un omzuna yaslanıp her zamanki gibi yakın olduğumuzu düşünerek gülümsedim.
“Geldik,” dediğinde gözlerimi açıp hâlâ kucağında olduğumu gördüm. Sanırım yol boyunca uyumuştum. Dengemi sağladıktan sonra dikkatli bir şekilde arabadan indim.
Nerede olduğumuzu bilmeden etrafıma baktım. Telefonumun titrediğini hissedince muhtemelen konuşmak istemediğim birinin aradığını düşündüm. Bu yüzden telefonumu çabucak “Rahatsız Etmeyin” moduna aldım.
Roy, “Hadi, Murph. Arkadaşımla tanışman gerekiyor,” diye seslenince sallana sallana peşinden gittim.
Tanımadığım bir ses, “Selam, bebeğim,” dedikten saniyeler sonra bir adam ortaya çıktı. Gözüm onu bir yerden ısırıyor olsa da nereden olduğunu hatırlayamadım.
Üstünde düz, beyaz bir gömlekle siyah bir kot pantolon vardı. Kollarıyla boynundaki dövmeleri görünce tüm vücudunun dövmelerle kaplı olduğunu düşündüm.
Bize doğru yürürken Roy'a gülümsedi.
Biraz daha yaklaştığında kirli sakalıyla çikolata kahvesi gözlerini daha net gördüm. Gözleri aynı Roy’unkilere benziyor olsa da Roy'un gözleri daha sütlü kahveydi.
Roy, “Romeo,” deyince bütün taşlar yerine oturdu. İsmi, dövmeleri, sesi… Evet, Romeo New Yorklu bir dövme sanatçısıydı.
En iyi arkadaşımla öpüşmeye başladığını görünce şaşırdım. Gay olduğunu bilmiyordum. YouTube kanalında neden hiç kız arkadaşlarından bahsetmediğini şimdi anlamıştım.
Ne kadar süre öpüştüklerinden emin değildim ancak abartmadıkları sürece bölmeye niyetim yoktu.
Gerçek hayatta bir gay pornosuna tanıklık etmeye henüz hazır değildim. Bunun için yeterince sarhoş değildim. Düşününce, belki izlemekten zevk alabilirdim.
“Ah, kahretsin. Romeo, Hope ile tanış. Hope, bu benim erkek arkadaşım Romeo,” dedi nefes nefes kalmış olan Roy.
“Kim olduğunu biliyorum. Yaptığın işleri çok beğeniyorum,” dedim, daha az sarhoş görünmeye çalışarak. Sanırım arabada kestirmek ayılmama yardımcı olmuştu.
“Bir dakika, aynı zamanda Murph olan Hope mu? Kahretsin, Roy bana senden çok bahsetti. Özellikle de seni ne kadar özlediğinden,” dedi Romeo, yıllardır Amerika’da yaşadığına inanamayacağınız kadar belirgin bir Kanada aksanıyla.
Bana sımsıkı sarıldığında çok şaşırsam da ben de ona sımsıkı sarıldım. Evet, Roy gerçekten iyi bir seçim yapmıştı.
“Romeo, sen içiyor musun?” diye seslendi Roy. Başımı sağa çevirdiğimde Roy’un artık yanımda olmadığını fark ettim.
“Tabii. Sen de önceden ne içtiysen ondan iç, karıştırma,” dedi Romeo, endişeli bir sesle. Kıyamam, Roy’u gerçekten önemsiyordu.
“Sakın onun kalbini kırma,” diye bağırdım. Şey, aslında fısıldamaya çalıştım ama belli ki işe yaramamıştı. Romeo gözlerimin içine bakınca ne kadar ciddi olduğumu göstermek için dik dik baktım.
Ne kadar sarhoş olsam da onu uzun zamandır görmemiş olsam da Roy'a zarar veren herkesi öldürürdüm. Ya da pek çok kişiyi öldürdüğünden emin olduğum babamdan rica ederdim.
Roy geri döndüğünde elindeki şişeyi kapıp midemdeki yangın içme arzumu bastırana kadar içtim. Şişeyi uzattığım Romeo dehşete düşmüş gibi görünüyordu.
“Ne? Hiç içki içmeyi bilen bir kız görmedin mi?” dediğimde yüzündeki ifade hemen değişti. Hızlı hızlı kafa sallayarak, “Affedersin,” dedi. Sanırım içtiğimde daha sert biri oluyordum.
Şişeyi döndürerek içmeye devam ettik. Roy ve ben önceden bir şişe viski içmiş, üstüne şu an Romeo’dan çok daha fazla içmiş olmamıza rağmen garip bir şekilde en çabuk sarhoş olan kişi Romeo oldu.
“Aa, bu çok güzel! Sen mi çizdin?” Bunu duyunca elinde bir kâğıt parçası tutan Romeo’ya baktım. Bakışlarımı biraz daha aşağı indirince Dior çantamın yere düştüğünü, içindekilerin çoğunun etrafa saçıldığını gördüm.
“Evet. Biraz sıkılmıştım,” dedim, çantama doğru yürümeye çalışarak. Çalışmak kelimesine dikkat çekerim çünkü ayağa kalktığım an yere çakıldım.
Roy, “Murph, iyi misin?” diye bağırınca kelimenin tam anlamıyla bir metre ötemde olmasına rağmen kulaklarım acıdı. Ve yerde olmam ondan ne kadar uzakta olduğum gerçeğini tam olarak değiştirmiyordu.
“İyiyim,” deyip nedensizce güldükten sonra kalkıp kanepeye oturdum.
Zaten neden kalkmıştım ki?Tökezleyerek bize doğru gelen Romeo, Roy'un kucağına düşerek acıyla inlemesine neden oldu.
Gelişigüzel bir şekilde, “Dövme yapabilir miyim?” diye sorduğunda kafam karıştı. Burada dövme sanatçısı olan oydu. Neden dövme yapıp yapamayacağını bana soruyordu ki?
Bitkin bir şekilde, “Tabii. Burada sanatçı olan sensin,” deyip, başımı kanepedeki yastığa koyar koymaz kendimden geçtim.
***
Üst kolumda bir ağrı hissedince “Lanet olsun!” diye bağırdım. Gözlerimi açınca Romeo ile Roy'un endişeyle bana baktıklarını gördüm. Kolumu hareket ettirmeye çalışsam da üstünde bir baskı olduğu için hareket ettiremedim.
Romeo, “Tamam, bitti,” deyince bileğimdeki baskı hafifledi. Etrafımdaki her şey hem dönüyor hem de bulanık görünüyordu.
Roy, “İyi misin, Hope?” deyince kolumdaki ağrıya rağmen başımı salladım. Kalkmak istesem de akşamdan kalma olduğum için yapamadım.
Pencereye bakınca her yerin karanlık olduğunu gördüm. Sanırım hâlâ geceydi.
Telefonumun titrediğini hissedince otomatikman cevap verdim. Ancak Enrique’nin öfkeli sesi “Alo,” dememe bile fırsat vermedi.
“Lanet olsun, neredesin?”
Bir telefon görüşmesi kadar uzakta olmama rağmen bana ulaşmasının bir yolu olmadığı için mutluydum. Şu an kızgın bir Enrique ile uğraşacak hâlim yoktu.
“Erkek arkadaşlarımla birlikteyim,” diye mırıldandım. Dilim beynimle işbirliği yapmak istemiyordu.
“Lanet olsun neler saçmalıyorsun, Hope? Çabuk nerede olduğunu söyle!” diye emretti.
Ancak onun emirlerine uymaya niyetim yoktu.
“Emirlerini al kıçına sok. Ya da iyisi mi Ruby'nin kıçına sok,” dedim, tükürür gibi. Enrique'nin bir şeyler söylediğini duysam da gözlerim kararıp başım dönmeye başladığı için anlayamadım.
Telefonu elimden düşürmeden önce, “Roy,” diye fısıldadım. Vücudum artık beynime ait değilmiş gibi hissediyordum. Roy’un bir şeyler söylediğini daha doğrusu çığlık attığını duyuyor olsam da ne hareket edebiliyor ne de cevap verebiliyordum.
Dönerken rengârenk görünen tavana baktım. Bir süre sonra her şey karardı. Ne bir ışık ne bir ses kaldı. Vücudum sanki karanlık tarafından yutulmuştu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 54.11k Okunma |
1.14k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |