
HOPE
Uyandığımda, saatler önce olanların sadece bir rüya olduğunu düşündüm. Asla gerçekleşmeyecek bir rüya. Çünkü insanlar değişmezdi...
Enrique bana tekrar tekrar acı çektirmişti. Kalpsizdi; soğuktu. İstediğini becerip kendine boyun eğdirmek için doğmuş mükemmel bir erkek örneğinden başka bir şey değildi..
Ama yanılmıştım.
Yanımda şeytanın yakışıklı yüzüyle uyandım. Gülüşü kalp atışlarımı hızlandırdı. Belki de bana kalp krizi geçirtmek istiyordu?
Tüm ölümlüleri uzak tutabildiğim hâlde neden şeytanın ta kendisinin ruhuma girmesine izin veriyorum? Ölümüm olabilecek insan görünümlü şeytana baktım.
Yüz hatlarını daha da ortaya çıkaran siyah bir takım elbise giymişti. Beni o takım içinde becerdiğini düşününce dudaklarımı yaladım. Bu gerçekten güzel olurdu.
Usulca kıkırdadığını duyunca yüzüme bakıp sırıttığını gördüm. Neden bu kadar eğleniyordu?
“Şeytan da bir zamanlar bir melekti. Bunu unutma, Hope,” deyip sert bir ifadeyle yüzüme baktığında bacaklarımın arası sırılsıklam oldu.
“Sonra cezalandırılıp cehenneme gönderildi,” deyip doğruldum. Yüzümün neredeyse onunkiyle aynı hizada olması beni eskisinden daha güçlü gösteriyordu. Yüzüme yaklaştığında gerginlikten yutkundum.
“Sadece belli bir gruptaki insanlar tarafından yazılmış kitapları okursan Tanrı'nın iyi adam olduğuna nasıl emin olabilirsin?” diye sordu, biraz daha yaklaşarak.
Derinlerde bir yerde haklı olduğunu biliyordum. Duyduklarımı, okuduklarımı, gördüklerimi hiç sorgulamamıştım.
Bugünlere kadar ulaşmayı başaran bir hikâyeyi hiç sorgulamamıştım. Peki, ya şimdiye kadar var olan tek hikâye buysa? Ya her şeyi belirleyen savaşı kötü adamlar kazandıysa?
“İncil doğru olsa bile, Şeytan sadece on kişiyi öldürürken Tanrı'nın neden iki milyondan fazla insanı katlettiğini hiç sorguladın mı? Şimdi söyle bana. Bu hikâyedeki gerçek kötü kim?”
Her şeyden ne kadar habersiz olduğumu fark edince dehşete düştüm. Peki neden son bölüm Enrique ile benim hikâyeme düşündüğümden daha çok benziyordu?
“Babam ne yaptı?” diye sordum. Daha fazlası olmalıydı. Sözlerinin arkasındaki hikâyeyi görmüştüm. Aklıma yatmayan bir şeyler vardı.
“Sonunda daha fazlası olduğunu anladın, tigre,” dedi. Bu sefer yüzü öfkesini bastırmaya çalışıyormuş gibi gergindi.
“Babam ne yaptı?” diye tekrarladım. Sesim su sefer titrek değil; kararlıydı. Kimin hatalı olduğunu bilmek zorundaydım.
“Görünen o ki baban çok da masum değil. Onu affettiğimizi söylememe rağmen o akşam yemeğini o organize etti. Hatırlarsan evlilik fikrini de o ortaya atmıştı.”
“Sadece bunun böyle sonuçlanacağını bilmiyordu. Sen onun için değerli bir melek iken Katherine o kadar da önemli değildi. Bu yönden Kat bana kendimi hatırlatıyor.”
Enrique elini kaldırıp döktüğümü fark etmediğim gözyaşlarımı sildi. Bu gözyaşları üzüntüden değil; öfkedendi. Babam bu yaptıklarının bedelini ödeyecekti.
Enrique’yi itip ayağa kalkarken, “Siktir et o pisliği,” dedim. Ardından odadan çıkıp Vlada’nın odasına gittim. Bu buluşma için giyebileceğim mükemmel bir elbisesi olduğuna emindim.
Enrique'nin içeri girip kapıyı kapattığını duymama rağmen hiç umursamadım. Tüm kıyafetlerimi çıkarıp V’nin dolabını karıştırmaya başladım.
Enrique’nin penisini sırtıma bastırıp boynumu öpmeye başladığını hissedince, “Lanet olsun,” diye inledim. Gömme dolabın siyah elbiselerle dolu bölümünü karıştırmaya devam etmeden önce derin bir nefes aldım.
Enrique boynumun en hassas noktasını bulduğunda başımı geriye attım. Kendime geldikten sonra elbise aramaya devam ettim.
Çok geçmeden vajinama dokunduğunu hissettim. Parmakları yavaşça klitorisimde gezinmeye başladığında inlemekten mahvoldum. Çıplak gitmek gibi bir seçeneğim olmadığı için giyecek bir şeyler bulmaya kararlıydım.
Enrique önüme geçtiğinde, “Selam!” dedim. Sırıtıp dudaklarıma öpücükler kondurduktan sonra dizlerinin üstüne çöktü.
Olamaz...
“Yapma!” diye uyardığımda artık çok geçti. Bacaklarımın arasına giren dili yüzünden zevkten inliyordum.
Bana dili ve parmaklarıyla işkence ediyordu. Dizlerimi titretip daha fazlası için yalvarmamı sağlamak için ne yapacağını çok iyi biliyordu.
Zevkten inlemeden önce eve dönüş için en uygun görünen giysileri alıp yere bıraktım.
Ellerim Enrique'nin sımsıkı kavramak için yeterince uzun saçlarındaydı.
Dilini vajinama daldırıp zevkten kıvranmama sebep olduğunda “Lütfen,” diye inledim.
“Ne istiyorsun, tigre?” diye sordu. Baştan çıkarıcı sesi saçlarını daha da sıkı kavramama neden oldu.
“Beni rahatlatmanı,” dedim ancak yüzündeki sırıtıştan doğru cevabın bu olmadığını anladım.
“Sakın kıpırdama,” deyip ayağa kalkıp uzaklaştığında şaşkınlık ve hayal kırıklığı içindeydim.
Saniyeler içinde bir nesneyle geri döndü. Elinde bir vibratör tuttuğunu fark ettiğimde gözlerim genişledi.
İşkence aletinden uzaklaşarak, “Hayır, hayır, hayır. Bunu bana yapmıyorsun,” dedim.
“Sana sadece istediğini veriyorum, Hope,” dedi, dalga geçer gibi.
Kaçmaya çalışsam da yakalandım.
Ucunda daha kalın bir yumurta olan iki yumurtaya benzeyen, garip şekilli vibratörü yüzüme tutarak, “Ağzını aç,” dedi.
Başımı hayır dercesine sağa sola salladığımda gözlerinde anlık bir öfke belirdi.
“Eğer kuru kuru girerse o küçük vajinanı acıtır. Ama kararı sana bırakıyorum,” deyip oyuncağı dudaklarıma yaklaştırdığında gönülsüzce dediğini yaptım.
Oyuncağı ağzıma sokup tükürüğümle ıslatmamı sağladıktan sonra geri çıkardı.
Beni bir anda öne yatırdığında, “Lanet olsun,” dedim. Oyuncağı yavaşça içime yerleştirdiğinde nefesim kesildi. Kahretsin, neden böyle şekillendirildiğini şimdi anlıyordum; G noktasını uyarıyordu.
Giyinmemi işaret etmeden önce, “Aferin sana,” dedi.
Altıma kalçalarımda biten bir deri etek, üstüne de sütyen giymediğimi belli eden siyah bir crop giydim. Babamın kombinimi ne kadar beğeneceğini düşününce gülümsedim.
Lanet olsun, yüzünü görmek için sabırsızlanıyorum.
Enrique'ye doğru yürürken bana gülümsediğini gördüm. Bu sefer gerçek bir gülümsemeydi.
“İyi görünüyorsun, tigre. Eminim baban tarzını çok beğenecek,” dedi, planımı anladığını belli eder gibi.
“Hadi gidelim. Babamı çok bekletmek istemiyorum,” dedim. Gerçekte babamın ne kadar bekleyeceğini hiç umursamıyordum. Sadece, üç haftadır görmediğim kardeşlerimi görmek istiyordum.
Evden çıkıp Enrique’nin parlak Rolls Royce'una yürüdük. Seçimini beğendiğim için dudaklarımı yaladım. Enrique sürücü koltuğuna geçmeden önce kapımı açıp ben içeri girene kadar bekledi.
Arabayı çalıştırdığını görünce, “Korumalarından birini almıyor musun?” dedim.
“Hepsinin kendi arabaları var. Kadınımla ~birlikteykenyalnız araba kullanmayı tercih ederim,” dedi.
Başımı sallayıp camdan dışarı baktım.
Bir anda “Lanet olsun!” diye bağırıp Enrique’ye baktığımda sırıttığını gördüm. İçimdeki oyuncak titremeye başlamıştı. Enrique'ye ölümcül bakışlar atmadan önce elinde tuttuğu telefona baktım.
Yaşadığım his başa çıkamayacağım kadar yoğun olduğu için koltuğuma yaslanıp sakinleşmeye çalıştım. Enrique’nin araba sürmeye başlaması işkencemin yakın zamanda bitmeyeceğini gösteriyordu.
Bu şeyin beni nasıl hissettirdiğini daha fazla gizleyemeyerek yüksek sesle inlemeye başladım. Bunun muhtemelen Enrique'yi de sertleştirdiğini düşününce biraz daha iyi hissettim.
Orgazmım vücudumu delip geçtiğinde ellerimi kanatırcasına sıktım. Oyuncağın titreşimleri sona erdiğinde rahatlamış hissediyordum.
Tangamı çıkarıp Enrique'nin kucağına fırlattığımda soran gözlerle baktı.
“Sırılsıklam oldu. Artık işe yaramaz,” deyip dışarıyı izlemeye başladım.
Kısa bir süre sonra, Willow'u dörtnala koşturduğum tarlaları görebiliyordum. Ağaçlarla yollar çok tanıdıktı. Evin giriş kapısından tam on kilometre uzakta olduğumuzu biliyordum.
Uyluğumda bir el hissedince irkilip Enrique'ye baktım.
“Titriyorsun,” dediğinde gerçekten de titrediğimi fark ettim. Ancak sadece yakından bakıldığında görülebilen belli belirsiz bir titremeydi.
Elimi Enrique’nin elinin üstüne koyup minnet dolu bir ifadeyle gülümsedim. Eve yaklaştıkça Nick, Kat ve köpeklerimi göreceğim için heyecanım artıyordu.
Köpeklerimi Enrique'nin evine götürüp götüremeyeceğimi sormalıydım.
Araba, bir yalan rüzgârı içinde büyüdüğüm evin büyük demir kapısının önünde durunca derin bir nefes aldım.
Enrique beni rahatlatmak istercesine elimi sıkınca şu anda içinde bulunduğumuz duruma gülmek istedim.
Hayatımı mahvettiğini düşündüğüm bir insanla bir tür romantik ilişki içinde biri olarak hayatımı mahveden bir diğer kişinin evine gidiyordum.
Hayat beklenmedik durumlarla ve sonuçlarla doluydu.
“Lanet olsun, hayat. Keşke biraz basit olsaydın,” dedim sessizce. Ancak, Enrique'nin gülüşü yeterince sessiz olmadığımı gösteriyordu.
Evimin garaj yoluna yanaşırken, “Bir oyun çok basitse eğlenceli değildir,” dedi.
Artık evim diyebilir miyim emin değildim. Evimin neresi olduğundan emin değildim.
“Biliyor musun? Haklısın. Hadi sevgili babama kiminle uğraştığını gösterelim,” dedim durduk yere ancak yüzlerimizdeki sırıtmadan ikimizin de aynı şeyi düşündüğümüzü anladım
Arabadan inince Enrique’nin arabayı park edip bu pek çok eğlenceli sürpriz vaad eden yeni yolculukta bana katılmasını bekledim.
Elini tuttuğumda daha birkaç saat önce ondan nefret ettiğimi söyleyen birine göre fazla ilgi gösterdiğime şaşırmış gibi baktı.
Hım, sanırım hormonlarım biraz kararsızdı.
Kapıyı çalıp bir tık sesiyle açılana kadar sabırla bekledim. Babam benimkine benzeyen kocaman bir gülümsemeyle karşımızda dikiliyordu. Tek fark, benim gülümsememin sahte olmasıydı.
Ellerimizi fark ettiğinde şok olduğunu görünce sadece masum bir şekilde gülümsedim. İçeri girmemiz için kenara çekildi.
Enrique eve girerken “Eğlence başlasın,” diye fısıldayınca heyecanla sırıttım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 54.11k Okunma |
1.14k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |