30. Bölüm

30. Bölüm

ırmaknur cengiz
incmvegsbk

HOPE

Köpekleri eve bıraktıktan sonra, Enrique'ye “Hangi kulübe gidiyoruz?” diye sordum.

“Ne saçma bir soru bu böyle. Tabii ki benimkine.”

“BDSM kulübüne mi yoksa bekâretimi aldığın yere mi?” dedim. Küstahlığım karşısında ben bile şaşkına dönmüştüm.

“Lanet olsun, BDSM kulübünü nereden biliyorsun?” diye sordu.

Sanırım bilmemi istemiyordu.

“Kat ağzından kaçırdı gibi bir şey. Oraya birkaç kez gitmiş,” dedim, bu sanki normal bir şeymiş gibi. Aslında bana daha önce söylemediği için çok kızgındım.

“Kat sahibe miymiş?” diye sorduğunda gülümsedim. O bile Kat’in dominant olacağını düşünüyordu.

“Kulağa komik geldiğini biliyorum ama itaat eden tarafmış. Şimdi lanet olası soruma cevap ver,” dedim.

Hangi kulübe gideceğimizi bilmek istiyordum. Kardeşlerimle bir BDSM kulübüne gitmek istemiyordum. Bu biraz aşırı olurdu.

“İkisi de aynı yerde. Normal kulüp birinci katta, ancak altında sadece üyelerin girmesine izin verilen özel bir alan var. İşte orası BDSM kulübü,” diye açıkladı. Sadece başımı salladım.

Yolun geri kalanında hiç konuşmadan radyo dinledik. Herkesin hâlâ bizi takip ettiğinden emin olmak için Kat'e mesaj attım. Landon ile Matt de bizimle geliyorlardı.

Derken aklıma bir fikir geldi. Olayı daha da eğlenceli hâle getirmek için Sofia, Lana ve Liam'a bir mesaj gönderip hepsini bize katılmaya davet ettim.

Kulübe vardığımızda akşam sekiz sularıydı. Bu da kulübün tam olarak açılmadığı anlamına geliyordu. Neyse ki sahibi Enrique olduğu için sorunsuz bir şekilde girdik.

Enrique, “Hope, kulübün diğer kısmına gitmeyi aklından bile geçirme,” dedi. Birinin bizi duyması ihtimaline karşı “BDSM” dememişti.

“Tamam, baba,” dedim, alaycı bir tavırla. Şeytani derecede yakışıklı yüzünde bir sırıtışla üzerime eğildiğinde kaskatı oldum.

Baştan çıkarıcı bir sesle, “Bana 'babacığım' diyebilirsin, prenses,” dediğinde hafifçe göğsüne vurdum.

Yanaklarımın kıpkırmızı olduğunu; bunu onun da görebildiğini hissettim.

“Cesaretin hoşuma gitti,” deyip cevabımı beklemeden kulübe girdi. Dakikalar sonra diğerleri de bize katıldı.

Uzun zamandır görmediğim arkadaşlarıma sımsıkı sarıldım. Nick, Enrique, Liam, Matt ve Landon masa tenisi oynamaya giderken biz kızlar da hasret gidermeye karar verdik.

Kat, babamız olacak “sperm donörünün” yüzünü bir daha görmek istemediği için muhtemelen Liam'ın yanına taşınacağını söyledi. Onun laflarıydı; benim değil.

Lana ile Sofia hayatlarından bahsettiler. Her ikisinin de yeni erkek arkadaşları vardı. Yakında onlarla tanışıp kızlarıma düzgün davranıp davranmadıklarından emin olmalıydım.

Sofia, bana ne yaptığını öğrendiğinde John'dan ayrıldığını ve şimdi herhangi bir çete için çalışmadığından emin olmak için hakkında ön araştırma yaptığı bir üniversiteliyle çıktığını söyledi.

Daha sonra, üç kız da Enrique ile olan ilişkim hakkında art arda sorular sordular. Cevap olarak Kat'e söylediğimin aynısını söyledim: “Emin değilim.”

Ne yazık ki gerçek buydu. Ne kendi hislerimden ne onun hislerinden emindim.

Beni inciteceğinden, kalbimi kıracağından korkuyordum. Güçlü olmaya çalışsam da sanırım ona olan hislerim irademden daha güçlüydü. Bu yüzden olur da kalbimi kırarsa tamir etmeye gücüm olmayabilirdi.

Lana, “Peki bu gece sarhoş oluyor muyuz?” deyip göz kırptı.

Kat ile ben aynı anda, “Lanet olsun, evet!” deyince hepimiz güldük. Sanırım ikimiz de bugün erken saatlerde olanları unutup sadece arkadaşlarımızla eğlenmek istiyorduk.

“Hope, erkek arkadaşlarımızı çağırmamızın sakıncası var mı?” diye sordu Sofia.

Kaşlarımı çattım. Neden soruyordu ki?

“Tabii ki yok. Onları saatler önce davet etmeliydiniz,” dediğimde sevinçle telefonlarını çıkardılar.

Enrique bizi bölerek, “Kulüp açılıyor,” dedi.

Sızlanarak başımı salladım. Şu an çok huzurlu hissediyordum. Bangır bangır çalan müzik huzurumuzu kaçıracaktı. Bununla baş etmek için bir viskiye ihtiyacım vardı.

Enrique uzaklaşmadan önce “Bir bakar mısın, Hope?” dedi.

Gözlerimi devirerek peşinden gittim.

“Öncelikle, o gözlerini devirme. Oyuncak hâlâ içinde ve bilgin olsun bende bir telefon daha var,” dedi.

Yüzüne şaşkın bir şekilde baktım.

Lanet olsun, benimle oynayıp işkenceden kurtulduğuma inanmamı sağladı. Alçak herif çok zeki...

“İkincisi, fazla içme. Kimsenin bana ait olan bir şeyden yararlanmaya çalışmasını istemiyorum,” deyip kıkırdamama sebep oldu. Eğer o bir pislik olacaksa ben de olurdum.

“Kendimi kimseye verdiğimi hatırlamıyorum. Seks yapmadığım sürece istediğim her şeyi yapmama izin var. Tıpkı senin Ruby ile yaptığın gibi,” dedim.

Ruby’nin adını anmak bile cinlerimi tepeme çıkardı. Ruby yok edilmesi gereken bir parazit gibiydi.

“Bana kendini daha ilk 'efendim' dediğinde verdin, tigre. Şimdi, arkadaşlarının yanına git ve söylediklerimi aklından çıkarma.”

Cevap olarak orta parmağımı gösterdim.

Somurtarak masaya döndüm. Bir süre onu dinlemem gerekip gerekmediğini düşündüm. Sonra kuralları çiğnemenin onlara uymaktan çok daha eğlenceli olduğunu hatırladım.

“Kızlar, hadi gidip içki alalım. Parti zamanı!” dediğimde sevinç çığlıkları attılar. Kulüp şimdiden insanla dolduğu ve bangır bangır müzik çaldığı için birbirimizi zor duyuyorduk.

“Sekiz shot viski, lütfen. Enrique'nin hesabına yazın. Ben karısıyım,” dedim. Barmen başını sallayıp bardaklarımızı hayatı buna bağlıymış gibi büyük bir dikkatle doldurdu. Belki de hayatı gerçekten buna bağlıydı.

Bardağımı kaldırarak, “Yeni hayatımıza,” dedim. Kat, Lana ve Sofia da aynısını yaptıktan sonra küçük bardaklarımızı tokuşturup kafaya diktik.

Bir sonraki bardağı alırken aynı prosedürü tekrarladım. Saniyeler sonra üçüncü turdaydım ama bu sefer votka içiyordum.

Bilmem kaç kadeh sonra hepimiz dans pistinin ortasında dans ederek eğleniyorduk. Yani, daha çok birbirimize sürtünüp erkeklerin aklını başını alıyorduk.

Enrique'nin çok gergin olduğunu; beni hemen şu an becermemek için kendini zor tuttuğunu görebiliyordum.

Toplamda sadece on tek attığım için henüz tamamen sarhoş değildim. Ancak aklımla bedenim birbirinden bağımsız hareket ediyordu.

Bacaklarımı hissetmiyor olmam dans etmemi zorlaştırıyordu. Sanırım kızlarla birbirimize sürtünüp durmamızın sebebi de buydu. Böylesi çok daha kolaydı.

Enrique'nin bir yere gittiğini görünce Kat’e seslenip beni takip etmesini işaret ettim. Başka bir kuralı çiğneme zamanı…

Kat, “İyi misin?” diye sorunca sadece gülümsedim.

“O özel kulübe gidelim. Nasıl bir yer olduğunu görmek istiyorum.”

Başını iki yana salladı.

Lanet olsun, düşündüğüm kadar sarhoş değil.

“Mümkün değil. Efendi Enrique beni öldürür ya da Liam tarafından cezalandırılmamı sağlar,” dese de derinlerde bir yerde gitmek istediğini biliyordum.

“Hadi, Kat. Eğer benimle gelmezsen yalnız giderim ve muhtemelen başımı belaya sokarım,” dedim.

Büyük kahverengi gözlerine bakarak ıslak köpek bakışları attım. Başı öne düştüğünde sırıttım. Ben kazanmıştım.

“Tamam ama kimsenin gözlerinin içine bakma. Bunu saygısızlık olarak görebilirler. Bir sahibe gibi giyinmediğin için itaatkar bir köle gibi davranmalısın. Bu yüzden ben ne yapıyorsam onu yap ve sakın konuşma.”

Heyecanla gülümsedim.

Kapısında iyi yarı bir adamın beklediği bir kapıya ulaştık. Kabız olmuş gibi görünen adam gülümsememize hiçbir tepki vermeyince dayanamayıp güldüm.

Ancak duygularımı çabucak kontrol altına alıp tekrar ciddi bir ifade takındım.

“İçeri girmemize izin ver,” dediğimde yine hiç tepki göstermediğinde şaşırmadım.

“Burası özel bir alan. Sadece üyeler için,” dedi fısıldar gibi.

Bu sanki beni korkuturdu da… Bakalım kim olduğunu öğrendiğinde böyle tepkisiz kalmaya devam edebilecek miydi?

“Eminim Sahip Enrique'nin seni kovmasını istemiyorsundur, değil mi? Ah evet, söylemeyi unuttum. Kendisi kocam olur,” dedim.

Maskesi düşünce korku dolu yüzü ortaya çıktı. “Üzgünüm, Bayan Garcia,” deyip hemen kenara çekildi.

Sakinleşmek için birkaç derin nefes almam gerekti. Bana “Garcia” diye seslenmişti. Enrique ile ne tür bir ilişki içinde olursam olayım her zaman önce bir “Anderson” olacaktım.

İçeri girince, kulübün BDSM kısmının olduğu alt kat olduğunu düşündüğüm yere inen büyük bir merdiven gördüm.

Merdivenlerden hızla inip ikinci bir kapıyı açtığımda şaşkınlıktan ağzım açık kaldı.

Etrafıma bakarak, “Kahretsin, bu düşünebileceğim her şeyden daha havalı,” diye mırıldandım.

Simsiyah duvarlar ortamı daha da özel gösteriyordu. Etrafta buraya kimseye çaktırmadan nasıl geldiklerini anlamadığım bir sürü insan vardı.

Çoğu yarı çıplak olan kölelerin bir kısmı sadece bir tasma içinde geziyordu.

Bazılarının önünde kölesi olan bazıları yalnız takılan sahiplere bakınca yutkundum. Beni ortadan ikiye ayıracaklarmış gibi görünüyorlardı.

Çoğu, kaslı vücutlarını gösteren deri kıyafetler giymiş erkeklerdi.

Soluma dönüp etrafı izleyen Kat’e baktım. Ellerini arkaya bağlamış olması zaten ufak tefek olan bedenini daha da ufak gösteriyordu.

“Hope, sana neyin nerede olduğunu göstereyim,” dediğinde cevap olarak başımı salladım.

“Önümüzde, çoğunlukla ceza sahneleri için kullanılan küçük bir platform var. Bir tane de normal sahneler için kullanılan var,” dedi, bir şekilde gözden kaçırdığım yükseltilmiş bir alanı işaret ederek.

“Sağ tarafa gidersen sahnelerin ya da cezaların gerçekleştirildiği daha fazla platform görebilirsin. Bu platformun arkasında içki alabileceğin bir bar var.”

“Ancak itaatkârlar kendileri için sadece alkolsüz içecekler alabilirler. Herhangi bir alkol almak isterlerse efendilerinden onlarla birlikte gelmesini istemek zorundadırlar.”

Bu haksızlığa sesli bir şekilde tepki verdikten sonra devam etmesi için başını salladım.

“Sola gidersen sadece seçkinlerin oturduğu VIP platformunu görürsün. Seçkinler temel olarak, Sahip Enrique ile onun sahip ve kölelerinden oluşan grubudur,” dediğinde elinden tutup bahsettiği yere sürükledim.

VIP bölümün ne kadar farklı olduğunu görünce gözlerimi devirdim. Kanepeler bir servete mâl olmuş gibi görünürken, masalar en iyi ahşaptan yapılmaydı.

Platformun ışıkları kapalı olsa da her şeyin ne kadar pahalı olduğu açık seçip görülebiliyordu.

Hemen önünde diğerlerinden çok daha büyük bir platform vardı. Sanırım Kat'in bahsettiği platform buydu.

“İşte ana sahnelerin sergilendiği yer burası. VIP bölümünün altında üyelerin gösterinin tadını çıkarabileceği kanepeler görebilirsin. Tabii isterlerse ayakta da durabilirler,” dedi Kat.

Bir kez daha sessizce başımı salladım.

“Her sahibin kendi zevkine göre döşediği özel odalara açılan küçük koridorlar var. Enrique dâhil olmak üzere toplam yirmi yedi sahip var.”

“Gördüğün gibi burada bu rakamdan daha fazla insan var. Bunun nedeni kölelerin üye olabilmelerine rağmen kendilerine ait odalara sahip olamamaları,” dedi.

Kaşlarımı çattığımı görünce, “Odaları yok çünkü üyelik için para ödemiyorlar. Zaten tüm sahiplerde birer oda olduğunu için kölelerin ayrı odaları olmasına gerek yok,” diye açıkladı.

Bu fikri de adil bulmasam da yorum yapmadım. Bu konuda Enrique ile konuşmayı tercih ederdim.

Birden kolumdan çekip, “Kahretsin. Gitmeliyiz,” dedi.

“Neden?” diyerek aniden durduğumda üstüme devrilip göğüslerime çarptı.

“Çünkü sahiplerden biri geliyor. Lanet olsun, çok geç...” deyip küfrettiğinde arkamızı dönüp oldukça ürkütücü görünen bir adamla burun buruna geldik.

Beni yanlış anlamayın, kesinlikle yakışıklıydı ama benimle “oynamak” isteyebilecek bir sadist olabileceği gerçeği yüzünden ürkütücü buluyordum.

“Köleler, efendileriniz nerede?” diye sordu. Adamın yüz hatlarını zar zor seçebiliyordum.

Uzun, ince bir bedeni vardı. Deri pantolonu ereksiyonunu saklamaya yetmiyordu. Enrique’nin karın kasları kadar olmasa da belirgin karın kasları vardı. Hafif kirli sakallı, koyu kahverengi gözlü bir adamdı.

“Sahip Antonio, sahibim üst katta arkadaşlarıyla takılıyor,” dedi Kat, tereddütle.

Antonio bakışlarını bana çevirdi. Başımı önde tutmaya çalışsam da içimden bir ses ona bakmamı söyleyince baktım. Kaşlarını çatsa da bir şey söylemeden cevabımı bekledi.

Kat’in tüm uyarılarını görmezden gelip, “Ben kimseye ait değilim,” dediğim için saniyeler içinde duvara yapıştırıldım.

Kocaman elini boğazıma dolamış olmasına rağmen inatçılığım yüzünden hâlâ gözlerinin içine bakıyordum.

“Köle, bana saygısızlık etmeye nasıl cüret edersin? Eğer bir sahibin yoksa sahibin olmaktan memnuniyet duyarım,” dedi, hafifçe sırıtarak.

Boynumu sıktığı için nefes alamıyordum.

Kat, “Sahip Antonio, lütfen pişman olacağın bir şey yapma,” dediğinde adam gözlerini anında ona çevirdi. Kat’in gözleri ise yaşarmış gözlerimdeydi.

Konuşamadığım için bakışlarımla adamın üstüne gitmemesini anlatmaya çalıştım.

“Saygısız bir köleyi cezalandırdığım için neden pişman olacakmışım ki?” dedi adam.

Kat’in daha fazla şey söylememesi için ona bakarak başımı sallamaya çalıştım. Sonunda beni dinleyip bakışlarını hüsranla yere indirdi. Beni bu durumdan kurtarması için Enrique'ye ihtiyacım yoktu. Sonuçta benim hatamdı.

Adam, “Beni takip et,” dedi. Ancak saçımdan tutup peşinden sürüklediği için buna tam olarak takip etmek denemezdi.

Beni VIP platformun karşısındaki büyük sahneye götürdüğünde Kat’i görmek için etrafa baktım ama hiçbir yerde yoktu.

Beni bırakıp gitti mi? dedim, inanamamış gibi. Bir yandan da mutluydum. Burada ne olacağını görmesine gerek yoktu.

Müzik kapanınca herkes sahnenin etrafına toplandı. Gözlerime yaşlar dolsa da kendimi tuttum. Hiçbiri gözyaşlarıma değmezdi. Bakışlarımı indirip başıma geleceklere razı oldum.

Sonuçta, hepsi benim hatamdı.

Birden kendimi dizlerimin üstünde buldum. Adam saçımı çekmeye devam ettiği için ne yaptığını tam olarak göremiyordum.

Bacaklarımı deri kelepçelerle bağladığını hissettim. Sonra aynı işlemi ellerimle tekrarlayıp ayak bileklerimle el bileklerimi birbirine kelepçeleyip garip bir pozisyona girmemi sağladı. Yüzüm yere bakarken popom yukarı bakıyordu.

Eteğimi yırtmaya başladığında gözlerimi kapattım. Sonunda saçlarımı bıraktığında acı içindeki saç derimi ovuşturmak istesem de ellerim bağlı olduğu için yapamadım.

“İz bırakacağıma söz veriyorum,” diye fısıldamasının saniyeler sonrasında popoma inen bir kırbaç darbesiyle çığlık attım.

Çığlıklarım ve hassas tenimde şaklayan kırbaç sesi dışında çıt çıkmıyordu. Acıdan gözlerim yaşarmaya başlamıştı.

Sırtımdan ter ya da kan benzeri bir şeyin aktığını hissedebiliyordum. Kolayca sıyrılan bir crop giydiğim için kendimden nefret ediyordum.

Rıza göstermediğim “cezanın” ne kadar sürdüğünü bilmesem de korkum acıyı yavaşça uyuşturdu. BDSM'nin amacı her şeyin rızaya dayalı olması gerektiği değil miydi?

Bana işkence etmesine kesinlikle izin vermemiştim.

Artık vücudumu kontrol edemiyordum. Bulanık görmeye başlayan gözlerim vücudumun bu eziyete daha fazla dayanamayacağını gösteriyordu.

Bundan kurtulabilir miydim? Neden ölmekten korkmuyordum? Neden bir serserinin beni öldüresiye dövdüğü gerçeğini kabul ediyordum?

Neden ben?

Bölüm : 16.08.2024 18:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...