
ENRIQUE
Zindana yaklaştıkça heyecanım da arttı. Killian ile kapının önünde buluştum. Şu an her zamankinden daha çılgın görünüyordu.
Normalde arkaya yatırdığı saçları sürekli dokunduğu için darmadağındı. Bir psikozlunun gözleri gibi bakan gri gözlerinin feri sönmüştü. Yüzü her zamankinden farklı görünüyordu.
Hâlâ oydu ama bir yandan da değildi. Tamamen sadist tarafının kontrolüne girmiş gibiydi. Üstelik çok da sabırsızdı.
“Nerede o?” diye sordu, kölelerinin yanındayken kullandığı, normalden daha alçak bir sesle.
Abisiyle birlikte kulübe ilk geldiğinde, sahnedeyken yaptıklarına yakından bakmıştık. Normalde, sinirlendiğinde ya da bir şey istediğinde dengesiz hareketler sergiliyordu.
Ancak sahneler sırasında böyle bir sorun yaşamıyordu. Vahşi tarafını kontrol altına alıp kölesinin sınırlarına saygı duyuyordu.
Kısa bir süre sonra mahremiyetini ihlal ediyormuşuz gibi hissettiğimiz için izlemeyi bırakmıştık. Ama onu izlediğimizi bildiğinden emindim. Puşt herif çok zekiydi.
“Killian, onu ben öldüreceğim,” dedim, aksini yaparsa sonuçlarının çok kötü olacağını anlamasına yetecek kadar saldırgan bir tavırla.
Onu tabii ki öldürmezdim ama bu ona bir ders veremeyeceğim anlamına gelmiyordu. Sonuçta abiler bunun için vardı ve Killian’ın çocukluğundan beri iki abisi vardı.
Şerefsiz Antonio’nun tutulduğu hücrenin kapısını açtığımda, “Lanet olsun, işte bu” dedi Killian heyecanla. Matt'in onu ne hâle getirdiğini görünce dudaklarımda bir gülümseme oluştu.
Zincirlenmiş, çok kötü benzetilmiş durumdaydı ama bu sadece başlangıçtı.
Antonio'nun içinde bulunduğu durumu görünce gözleri parlayan Killian kendini daha fazla tutamayıp, “Başlayabilir miyim?” diye bağırdı.
“Önce onu tavandan indir.”
Derin bir nefes alıp hiç özen göstermeden, aceleyle indirmeye başladı.
Antonio’nun acıdan çığlık atmasına sebep olduğunda, “Pardon,” deyip devam etti. Süreci sonlandırmadan önce bu gösteriyi izlemek istedim. Küçük kardeşimin biraz eğlenmesine izin verebilirdim.
“Kardo, ne kadar ileri gidebilirim?” diye sordu.
“İstediğin kadar.” Normalde, Killian hiç sınır tanımadığı için ona bazı sınırlar koyardım ama bu sefer durum farklıydı.
Sevinçten çığlık attığında bazı uzuvları kayıp, yarı ölü bir adamı kucaklıyor olmasına rağmen ne kadar masum göründüğünü düşünüp güldüm.
Beyaz gömleği ile mavi kot pantolonu çoktan Antonio’nun kanıyla lekelenmişti. Açık renk giysiler giymesinin sebebinin daha fazla kan görmek olduğuna emindim.
“Hayır, hayır, hayır. Lütfen ona izin verme. O bir psikopat,” diye yalvardı kanlı yüzüne yaşlar dökülen Antonio. Bu zavallı hâline sadece güldüm.
Daha parti başlamadan ölmek için yalvarıyordu.
“Ah, psikopat olduğumu nasıl anladın? Sana empati duymadığım için mi? Yoksa seni bıçaklamamın bana sadece mutluluk getireceğini bildiğin için mi?” dedi Killian.
Killian gülünce gösterinin başladığını anlayıp sahneyi en iyi görebileceğim yer olan yumuşak kanepeye uzandım.
Killian o piç kurusuna öyle akla hayale gelmedik şeyler yapıyordu ki benim öldürmeme fırsat kalmadan acı içinde ölmesinde ölmesinden korkuyordum.
Killian'ın vahşi tarafı her zaman ilgimi çekmiş, neden böyle biri olduğunun arkasında yatan sebepleri öğrenmek istememe neden olmuştu. Çocukluğunun korkunç geçtiğini biliyorum. İstismarcı bir ailede büyümesinin şu an olduğu kişiye dönüşmesinde büyük etkisi vardı.
Onu sakinleştirip kendine getirebilecek tek kişi abisi Peter ya da bendim. Onu yıllardır izlediğim için iki kişiliği arasındaki şaşırtıcı farkı çok net görebiliyordum.
Bir sahip olduğunda tamamen farklı bir insana dönüşüyordu. Sadist tarafını ortaya koyduğunda kendisinin bambaşka bir versiyonu oluyor, sonrasında da çöküşe geçiyordu.
Yine de bu tarafını sık sık açığa vurması gerekiyordu. Yoksa bir gün kendini kaybedip bir masuma zarar verebilirdi.
Gözlerimi tekrar sahneye çevirdiğimde Antonio neredeyse tanınmaz hâldeydi. Son nefesini benim ellerimde vermesini istediğim için Killian’ı bir an önce durdurmam gerekiyordu.
“Killian, dur.” Söylediğim tek şey bu olmasına rağmen sesimdeki hâkimiyet durup başını eğmesine sebep oldu.
“Üzgünüm,” diye fısıldadı.
Yanına gidip yüzünü görebilmek için çenesini kaldırdım. Gözlerinde her an ağlayabileceğini gösteren yaşlar vardı. Yüzü Antonio'nun kanıyla kaplıydı.
“Sorun değil, Killian. Kızmadım ama Hope’u bir an önce görmek istiyorum. Eminim beni anlıyorsundur,” dediğimde bakışlarını yere indirip başını salladı.
Sonra dehşet içindeki Antonio'ya döndü. Kahretsin, birazdan elimde öleceklerini bilen insanların bakışlarını görmeyi seviyordum.
Yumuşak bir sesle “Devam et,” dediğimde sırıtarak bıçağını çıkardı.
“Seninle biraz daha oynamayı çok isterdim ama Enrique karısını görmek istiyor. Bu yüzden her şeyi çabucak yapmalıyım,” dedi.
Killian onları mümkün olduğunca ölüme yaklaştırmayı severdi, böylece ben de işimi çabucak halledip elimi fazla kana bulamamış olurdum.
Pisliğin acı haykırışlarını dinlerken başımı kanepeye yaslayıp gülümsedim. Birkaç saniye sonra ağladığını duyduğumda tekrar başımı kaldırdım.
“Ah, keşke kan kaybından öldüğünü görebilseydim ama seni öldüremem,” dedi Killian. Sesinden daha fazla eğlenemeyeceğini bildiği için ne kadar üzgün olduğu anlaşılıyordu.
Sonunda, “Tamam, işim bitti kardeşim,” dedi, bitkin bir şekilde.
Giderken onu da yanımda götürüp baş ağrısını gidermek için ağrı kesici vermem gerekecekti. Birilerine işkence ettikten sonra hep başı ağrırdı.
Birine işkence edip öldürmekle ilgili tek sorunu buydu; başka bir şey değil. Zihinsel olarak asla kendini kötü hissetmiyordu. Yaşadığı tek acı fizikseldi.
Bunu piçin işini bitirmek için bir işaret olarak algılayıp en sevdiğim bıçağı almak için masaya gittim.
“Enrique...”
Hope'un sesini duyunca dehşet içinde arkama döndüm. Burada ne yapıyordu? Bunu görmemeliydi.
“Burada ne yapıyorsun?” deyip yanına koştum.
Killian, Hope’un yaptıklarımızı görmemesi için hemen Antonio’nun önüne geçti.
Hope, “Saklamayın. Görmek istiyorum,” dedi. Gözlerimi oldukça kararlı görünen yüzünden ayıramıyordum.
“Onu nasıl öldürdüğümü görmek istemezsin,” dedim.
Birkaç dakikalık bir sessizlikten sonra başını salladı. Bunu görünce rahat bir nefes alıp onu odadan çıkarmak için harekete geçtim.
“Onu öldürmeni izlemek istemiyorum. Onu öldürmek istiyorum,” deyip elimdeki bıçağı tuttu.
Bıçağı tereddütle verdim. Bu kadın çok inatçıydı. Aklına bir şey koydu mu kimseyi dinlemiyordu. Benim dışımda, Antonio’nun canını almasına izin verilen tek kişi oydu.
“Onu şimdi daha da çok sevdim!” dedi, heyecandan zıplayan Killian. İnsanların nasıl öldüğünü izlemeyi çok severdi.
“Pişman olacağın bir şey yapmamanı söyleyen Katherine'i dinlemeliydin,” dedi Hope, Antonio’nun boğazını ustalıkla keserken. Antonio'nun boğazından akan kan göğsündeki dövmesinin gerçeğe dönüşmesine sebep oldu.
Antonio pisliği son nefesini verip cansız bir bedene dönüşmeden önce sırtüstü yere düşerken, “İlk cinayet ilk aşk gibidir; asla unutulmaz,” diye fısıldadı Killian.
Hope'un titreyen elinden bıçağı alıp dudaklarına yapıştığımda büyük bir arzu ve iştahla karşılık verdiğini görünce şaşırdım. Bu durumun onu bu kadar tahrik etmesini beklemiyordum. Sanırım hayat bazen sürprizlerle doluydu.
Antonio’nun bedenine çabucak ismimin baş harflerini kazıdıktan sonra Hope'a baktım. Başını salladığını görünce onun baş harflerini de kazıdım.
EG & HAG
Baş harflerimiz oldukça açıktı. Ceset İngiliz İstihbarat Servisi’nin eline geçer geçmez bekliyor olduğum bir telefon alacaktım.
Hope elimi tutup, “Hadi eve gidelim,” dedi.
Çabucak üstünü değiştirmiş olan Killian’a bizimle gelmesini işaret ettiğimde hiç tereddüt etmeden peşimizden geldi.
Arabaya bindiğimizde, “Kahretsin, cinayet görünce sertleşiyorum,” diye inledi. Bu bir şakaymış gibi gülsek aslında gerçek olduğunu biliyorduk.
Temizlikçilere cesetten kurtulmalarını söyleyen bir mesaj atıp yüzümde küçük bir gülümsemeyle otoparktan ayrıldım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 54.11k Okunma |
1.14k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |