35. Bölüm

35. Bölüm

ırmaknur cengiz
incmvegsbk

HOPE

Sekiz buçuk aylık hamileydim. Sağlıklı üç bebeğimle bitiş çizgisine yaklaşmıştık. Bugün 2 Nisan'dı. 16 Nisan'da doğum yapmam gerekiyordu.

Herkes üçüzleri heyecanla bekliyordu. Ailemizde on yıllardır ilk defa üçüz doğacağı için heyecan büyüktü.

Derslerime yetişmekte zorlandığım için okul bursum resmen başkalarının desteğiyle ayakta duruyordu. Kendimi hasta ya da kötü hissettiğimde, çocuklar ve Kat ödevlerimi yetiştirmem konusunda yardımcı oluyorlardı.

Önceden misafir yatak odası olan bir odayı üçüzler için bebek odasına dönüştürmüştük. Beşiklerin her biri Enrique’nin ısrarlarıyla elmaslarla süslenmişti.

Çocuklarımızın en iyi şeyleri hak ettiklerini söylüyordu. Yine de beşiklere elmas yapıştırmayı biraz abartılı buluyordum.

Her beşiğin üzerinde bir isim yazıyordu. Rengi açık pembe olan birinci yatakta Kendall yazıyordu. Kat’in ismi gibi K ile başlamasını istediğim için bu ismi bulmuştum.

İsmini Enrique ile ortaklaşa bulduğumuz Mateo’nun beşiği bebek mavisiydi. İki kız kardeşini koruyup kollayacak bir çocuk için mükemmel bir isimdi.

Son beşik de açık pembeydi ve üzerinde Haven yazıyordu. Enrique ikinci kız için mükemmel bir isim olduğunu söylemişti.

Bütün isimler büyük elmaslarla yazıldığı için Enrique'yi öldürmek istiyordum. O pislik yüzünden evimize gelen bütün misafirler şımarık, zengin züppeleri olduğumuzu düşüneceklerdi.

Liam Katherine’e yılbaşı gecesi evlenme teklif edince ikili evlenmeye karar vermişti. Kat’in bir yüzük yüzünden ağladığını görmek hem çok tatlı hem çok komikti. Düğünün sıcak havada olmasını istedikleri için temmuz ayında evleneceklerdi.

Romeo ve Roy aralık ayında hiç kimseye haber vermeden evlendiler. Gizlice evlenmelerine çok kızdığım için onları bir ay boyunca görmezden geldim.

Bu onları çıldırtınca günlerce af dileyip başka bir düğün daha yapabileceklerini söylediler. Ve gerçekten de yaptılar. Baş nedime olarak katıldığım muhteşem bir düğün oldu.

Roy’un çocukları olarak gördüğümüz kardeşleri sürekli etrafta sürünüp koşturarak bize zor zamanlar yaşatıyorlardı. Üçüzler de doğunca ortalık iyice şenlenecekti.

Neyse ki, Levi onlardan sadece on ay, Thanatos da bir buçuk yaş büyük olacağı için aralarında büyük bir yaş farkı olmayacaktı. Hepsinin iyi geçinmesini umuyordum.

Amerika'dan dönmüş olan Vlada küçük şeytanların doğumuna hazırlanmama yardım ediyordu.

İkimizin de dışarı adım atması yasak olduğu için Kat'in üçüzler için satın aldığı kıyafetlere bakıyorduk.

Enrique bunu sır olarak saklamaya çalışsa da ben sinirden küplere binince her şeyi anlatmıştı. Karnı burnunda bir hamile genç bir sırrı öğrenmek istediğinde kimse buna engel olamazdı.

Bir ay kadar önce, bilinmeyen bir kaynaktan bir tehdit mektubu almıştık. Bilinen tüm çetelerle barış yaptığımız için kimse bunun hangi çetenin işi olduğundan emin değildi.

Bu piç kurusu lider dışında peşimizde kimse yoktu. Ne yazık ki kim olduğuna dair bir fikrimiz de yoktu.

Birinci mektuptan sonra intikamın çok tatlı olduğunu, ettiğimizi bulacağımızı söyleyen beş mektup daha almıştık. Beni asıl endişelendiren bu mektupların bazılarının direkt bana hitaben yazılmış olmasıydı.

Yazan kişi her şeylerini ellerinden alıp hayatlarını mahvettiğimi söylüyordu. Bu mektubu yazan kişi her kimse akıl hastanesine kapatılması gereken bir şizofrendi.

“Enrique, ayağa kalkmak için yardımına ihtiyacım var,” dedim. Göbeğim yüzünden yerden bile kalkamadığım gerçeğinden nefret ediyordum. Bu üç ufaklık pek de ufak değillerdi.

Oldukça gergin görünen Enrique beni ayağa kaldırırken, “Hope, Nick'in evine gitmemiz lazım. Bir toplantı yapıyoruz. Herkes orada olmak zorunda,” dedi.

Artık neredeyse hiç uyumuyordu. Kaç kez bunun çok saçma olduğunu, beni izlemek zorunda olmadığını söylemeye çalışsam da geceleri başımda nöbet tutmaya devam ediyordu.

Arabalarımıza atlayıp hızla abimin evine yol aldık. Bir konvoy hâlinde aynı yöne giden toplam otuz arabaydık.

Eve vardığımızda Kat, “Selam, kardeşim,” diyerek sarıldı.

Nick'in evi kesinlikle bir kişinin ihtiyaç duyduğundan çok daha büyüktü, ama sonuçta o parayı kazanıyordu. Ne yazık ki hâlâ bekârdı. Ailenin en büyüğü olmasına rağmen aradığı kişiyi bulamayan tek kişiyi oydu.

Ben onaylamasam da birçok farklı kızı becermek daha çok hoşuna gidiyordu.

Kat, Nick'in gitmemizi söylediği arka bahçeye girmeme yardım ederken “Neler olduğunu biliyor musun?” diye sordum.

“Hayır. Sadece pek hayırlı bir şey olmadığını biliyorum,” dedi. Cevap olarak sadece başımı salladım.

Sanırım tehditler daha da ciddileşmişti. İç çekip en az üç yüz kişinin sessizce beklediği açık alana girdim.

İki farklı çeteden gelmiş olan adamlar Enrique ile Nick'in kontrolleri altındaki toplam adam sayısının sekizde biri bile değildi. Her iki çetemiz de dünyanın en büyük beşinde yer alıyordu.

İlk iki sıra bize aitti.

Birlikte eşsiz bir güce ulaşıyorduk.

Kat ile ben V’nin yanına oturduk. Matt, Liam, Romeo ve Roy'un kalabalığın içinde yan yana durduklarını görebiliyordum.

Ben hamile olduğum için verandada oturuyorduk. V zaten Enrique’nin kardeşi olduğu için abisinden birkaç adımdan fazla uzaklaşmasına izin verilmiyordu. Kat'in de bensiz herhangi bir yere gitmesine asla izin vermezdim.

Nick ve Enrique “para” kokan siyah takım elbiseler içinde kapıdan girdiklerinde her yer sessizliğe büründü. Hiçbir duygu barındırmayan yüz ifadelerini görünce gerildim.

Abimin şapşal bakışlarını, Enrique'nin gülümseyen yüzünü görmek isterdim. Sadece gözleriyle insan öldürebilecek gibi görünen iki adam değil…

Enrique ile Nick tehditler ve herkesi güvende tutmak için neler yapılması gerektiği hakkında konuştular. Konuşmadan sık sık kopup, etrafta kaç koruma olduğunu saymaya çalışıp elli üçe gelince bıraktım.

Konuşmayı bitirdiklerinde büyük alkış aldılar. Sonra bir çığlık duyuldu. Alkışlar yerini acı iniltilere, silah seslerine, deriyi delip geçen kurşun seslerine bıraktı.

Neredeyse günlük güneşlik olan arka bahçe bir anda bir savaş alanına dönüşürken sanki gökyüzü bile kararır gibi oldu.

Herkes koşuşturmaya başladı. Silahlar ateşlendi. Kan döküldü. Çığlıklar duyuldu.

Birinin beni yerden kaldırdığını hissedip kim olduğuna bakınca beni kurtarmaya gelmiş olan abimle göz göze geldim.

O an ne yapacağımı bilemeyip Enrique'yi ve diğerlerini görebilmek için çılgınca etrafıma baktım ama görebildiğim tek şey kandı.

Kimse hazırlıklı değildi. Korumalarla bizim çocuklar dışında kimsenin silah getirmesine izin verilmemişti. Bu yüzden masum insanlar, bazıları anında öldüren kurşunlarla bir bir yere düşüyordu.

İnsanlarımızın ölmesini izlerken gözümden yaşlar aktığını hissettim.

“Hayır!” Bir anda diğerlerinden daha yüksek bir çığlık duydum. Kendi çığlığımdı. Göğsünün her iki yanından kan akan abim gözlerimin önünde yere düşmüştü.

Kaçmam için yalvaran gözlerle baksa da onu burada yalnız bırakıp ölmesine izin veremezdim. O benim abimdi.

“Koş,” diye fısıldadı, ağzından koyu kırmızı kan gelmeden önce.

Ayakta durmaya gücüm kalmadığı için dizlerimin üstüne çöktüm. Başımı abimin başının üstüne koyup uyanık kalması için yalvarırken bir yandan da yardım çağırıyordum. Koyu kahverengi saçları gözyaşlarımdan ıslaktı.

Yardım çığlığımı duyan kimse yoktu. Duysalar bile kendilerini kurtarmaya çalışıyorlardı. Kendi abime bile yardım edememenin verdiği çaresizlik hissiyle ağladım.

Birkaç dakika sonra, “Seni seviyorum,” diye fısıldayıp hareketsizleşti. Kalbi atmayı bıraktığında dünya benim için sessizleşti.

Gözlerim bulanıklaştı. Ölen abim dışında her şey neredeyse görünmez hâle geldi.

Gözlerim kapanıp vücudum hissizleşmeden önce abimin cansız bedenin yanına düştüğümü hissettim.

Ben de ölmüş gibiydim...

***

Acı… Duyabildiğim, görebildiğim, hissedebildiğim tek şey acıydı. Midem kendi içine kıvrılıyormuş gibi, göbeğim parçalanıyormuş gibi hissettiğim için ölmek istiyordum.

“Hope iyi olacaksın. Bebeklerimiz biraz erken doğacak ama sorun yok,” diyen Enrique'nin sesini duyunca biraz sakinleştim. Doğum yapıyordum. Ama daha zamanı değildi.

Bir şeylere tutunmak zorunda hissettiğim için Enrique’nin elini tutarak “Ama çok erken,” diye bağırdım.

“Zamanı geldi. Artık hazırlar,” diye cevap verdiğinde tekrar çığlık attım.

Günlerce sürmüş gibi gelen bir acı hissettim. İlk bebeğin ağlamasını duyunca gülümsedim. Acıdan çığlık atıp, ağlayıp, gülümserken muhtemelen deli gibi görünüyordum.

Bu dünyaya hayat getiriyordum.

Gözlerimi tekrar açtığımda, “Bebeklerimi kucağıma almak istiyorum,” dedim. Gözleri kıpkırmızı olmuş olan Enrique ağlıyor gibiydi.

Hayır, bebeklerim olmaz…

“Haven başaramadı,” diye fısıldadı.

Gözlerim doldu; tekrar ağlamaya başladım. Küçük bebeğim... Daha kucağıma bile almamıştım.

Enrique küçük Kendall ile Mateo'yu kucağıma verdiğinde ağlamayı bıraktım. Kız kardeşlerinin öldüğünün farkında olmadan huzur içinde uyuyorlardı.

Çocuklarım ve tüm bu zaman boyunca benim için güçlü kalmış olan kocam için, aşkım için güçlü olmak zorundaydım.

Gözlerimi tekrar kapatmadan önce alınlarından öptüm. Çocuklarımın doğum gününün böyle olmaması gerekiyordu. Hiçbir şeyin böyle bitmemesi gerekiyordu.

Bunu hak etmek için ne yaptım?

Bölüm : 16.08.2024 18:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...