@ineffable3107
|
Hala bekliyorduk. Annem biraz olsun Kübra teyze sayesinde sakinlemişti ama gözlerini de benden almıyordu. Karşımdaki duvara sabitçe bakıyordum sadece. Kimse girip çıkmamıştı, bir haber yoktu. Kazağımdaki kanlar bile kurumuştu. Koridordaki asansörün sesi geldiğinde o yöne dönmedim. Kim gelirse gelsin umurumda değildi. Babam gelmeyecekti ve gelen umurumda olmayacaktı. Ablam hızla yerinden kalkıp "Baba!" Demeseydi o yöne dönmezdim. Ama döndüm ve o andan başka yıkılacağım an olmamıştı. Babam kanlı canlı karşımdaydı. Hayal mi görüyordum? Annem kalkmamıştı ve gayet sakindi. Bir plan mıydı yoksa? Plan olsa ablam bana vurmazdı. Onun haberi yoktu belki de. Onlara boş gözlerle baktım sadece. Babam onları es geçip önümde eğildi. Tek dediği "Özür dilerim." olmuştu. Ne için diliyordu ki? Ona kafamı eğdiğimde gözümden bir yaş aktı. "Baba yaşıyorsun!" Ablam yanımıza gelip babama sarıldı. Ablam beni suçlarken şimdi babama mı sarılıyordu? "Küçük bir tehlike vardı başımızda. Böyle olsun istemezdim." Ablam hızla gözlerini sildi. "Olsun babacığım. Yaşıyorsun sonuçta." Ona döndüğümde dediklerine inanamadım. Burda yıkılan bendim. Bana tokat atmıştı ve belki de ölene kadar onu unutamayacaktım. Zaten bana yaptığı en kötü şeyi yapmıştı ama o tokadı haketmemiştim. Annem yanıma oturup bana sarıldı. "Ben böyle olacağını bilmiyordum bebeğim. Özür dilerim." Sadece elimi sırtına koydum. Sarılmadım. Onunda bir suçu yoktu sonuçta. Benden ayrıldığında babama döndüm. "Beni suçlayabilirsin. İstersen yüzüme bile bakma bebeğim ama mecburdum. Sana bir şey olmasın diye söyleyemedim." Tebessüm ederek başımı salladım. Kısılmış sesime rağmen konuşmaya çalıştım. "Biliyorum baba, biliyorum." Gözlerimi silip ayaklandığımda o da yerden kalktı. Uzanıp ona sarıldım. Karşılık vermesini beklemeden de çekildim. "Neyse ki yaşıyorsun. Buna sevinebilirim." Ablama bakmadan yürürken Gürkan amca ve Kübra teyzeyi görmemle durdum. Gözleri dolmuştu onun da. Oğulları da beni kandırmıştı zaten. "Sizden de özür dilerim bu gece için." Üzerimdeki kanlara, pardon yapay kanlara dönüp güldüm. "Suçlu olan belli zaten." Yavaş ve sessizce oradan uzaklaşıp dışarı çıktım. Korumalar hala duruyordu. Onlara ilerlediğimde hemen arabanın kapısını açmışlardı. Onlarda ordaydı ve bilmeme ihtimalleri yoktu. "Eve gidelim." Araba hareket ettiğinde telefonumu elime aldım. Kimi arayacaktım ki? Elim A harfinin üstüne gitti. Aramadan çıktım. Yeni bir mesaj düşmüştü. Sahne hava durumundan dolayı yarına alınmıştı. Benimde çok halim vardı ya zaten. Onaylayıp kapattım. Sessizce yolu izledim. Gözlerim gidiyordu ama hala görebiliyordum. "Geldik efendim." Arabanın durmasıyla yavaşça inerek eve ilerledim. Arkamdan da araba gelmişti. Muhtemelen annemlerdi. Odama çıktığımda direkt olarak banyoya girdim. Üstümdekilerden kurtulup suyun altına girdim. O kanlar kazağımda değil de üstümdeydi sanki. Annemin ısrarına rağmen değiştirmemiştim. Onunla konuşmamıştım bile. Ağlamadım. Vücudum bile buruşana kadar suyun altında kaldım. Bornozuma sarıldığımda giyinmek bile zor gelmişti. Havluyla yatağın içine girmeden yattım. Bir süre tavanı izledikten sonra kapım çaldı. Cevap vermedim. Yavaşça açıldığında da dönmedim. "Gelebilir miyim?" Annemin ince ve naif sesi odayı kapladı. Kapıyı kapattığında ona arkamı dönerek yattım. Yatağıma kadar adımlarını duyduğumda da cevap vermedim. Usulca oturup havluma dokundu. "Hasta olmaz mısın böyle?" Bunu düşünmemin sırası bile değildi ama o anneydi işte. Yanıma yatıp arkamdan sarılmasıyla gözümden bir yaş aktı. Gözlerimi kapattım. "Özür dilerim bebeğim." "Baban yelek giydiğini söyleyince sadece ufak bir saldırı sanmıştım. Her şey kontrolüm altında dedi." Evet beni kandırarak her şey kontrolünün altındaydı. "Bana söyleyebilirdi." Islak saçlarımı okşadı. "Sana söyleseydi sen panik yapacaktın, böylesi daha kötü oldu biliyorum." Babam neyse de Araf neden öyle demişti o zaman? "Ece adına senden özür dilerim. Baban bu yönden de bana söylemişti ama engel olamadım." Konu ablamda değildi. "Sorun değil." Burnunu çektiğinde kalkar gibi oldu. "Baban da çok pişman böyle olduğuna ama onunda başka çaresi yokmuş. Konuşmak istersen aşağıda bekliyor." Kafamı salladığımda saçlarımı öpüp çıktı. Konuşup konu kapansın istiyordum. Üstümü giyinip aşağıya indiğimde babam doğrulmuştu. "Kızım." Bir şey demeden yanına oturup dizlerine yattım. Islak saçlarım pantolonunu ıslatmıştı ama önemli değildi bu gece için. "Konuşmayacak mısın?" Güldüm. "Sorun değil. Unuturum birkaç güne." Öyle de yapardım ama cümleler aklımdaydı. "Mecburdum. Sana bir şey olacaktı yoksa." Kafa salladım. Saçlarımı sevdi. "Size bir şey olacağına o kurşunun önüne ben atlarım daha iyi." Atlamıştı da. "Ya bir şey olsaydı? Ya yeleğin olmasaydı?" Hafif güldü. "Yelek giydiğine teşekkür edeceğim neredeyse baba. En azından bana söyleyebilirdin." Yanağımı sıktı. "Yelek fikri Kuzey'den çıktı." Kaşlarım çatıldı. "Planı da o bozdu zaten. O çocuk sandığımızdan daha akıllı çıktı." Duymak istiyor muydum? "Gürkan anlatmıştı ama bu kadar sanmazdım. Hepimizden farklı." Burnumu çektim. "Bana niye anlatıyorsun onu?" "Arka kapıdan çıkarken sizi gördüm." Yerimde doğrulduğumda ellerini çekmek zorunda kaldı. "Sandığın gibi değil." Güldü. Kızmış mıydı acaba? "Oladabilir kızım. Sana müdahale edecek yaşta değilim. Kendin için doğru ya da yanlışı ayırt edebilecek yaştasın. Ben sadece bazı yerlerde varım. Bundan sonrası senin elinde." Sanki bazen daha farklı olmaz mıydı? Annemi kıskandığını bilirdim ama bize çok belli eden biri değildi. "Kızmadın mı?" Hayır anlamında kafasını salladı. Zaten aramızda bir şey yoktu. Olamadan bitmişti. "Kızmadım. Kızsam bile artık çocuk değilsin, Sera. Beni dinlemek zorunda değilsin." Kafamı salladım. Öyle değildi ki. "Hadi şimdi bunları düşünme. Çok da karşıma çıkmayın. Gerçi ikinizi de her gün görmek zorundayım ama yan yana değil." Bitmişti zaten. Normalde babalar kıskanmaz mıydı ya? Babam gerçi ablamı da çok kıskanmamıştı. Bence annemle tek kalabilmek için bizi şutlamaya çalışıyordu. Neyse ki onunla daha görüşmeyecektim bu nedenle bir sorun yoktu. Babamla aramdaki sorunu da çözdüğüme göre uyuyabilirdim. ***** Sahneye çıkmama daha yarım saat vardı. Makyajım yapılırken bir yandan da sohbet ediyorduk. Odanın kapısı çaldığında o tarafa döndüm. Kimse gelmezdi genelde. "Sera, bir beyefendi seninle görüşmek istiyor." Kimdi ki acaba? "Geliyorum hemen." Makyaja ara verildiğinde giydiğim tütünün üzerine bir hırka geçirdim. Kapıdan çıktığımda Buğra'yı görmeyi beklemiyordum. Dün ki konuşmayı unutmamıştım. "Neden geldin?" Gayet tavırlıydı çıkan sesim. "Nasılsın? Dünden sonra iyi olabildin mi yani?" Alayla güldüm. "Çok iyiyim. Babam dahil bana yaptığınız çok iyi bir şeydi." Mahçup olduğu belliydi. "Bak nasıl göründüğünü biliyoruz ama karşıdaki adama ulaşmanın yolu buydu." Sadece dinliyordum. "Tavrını anlayabiliyorum fakat bizi de anlamalısın. Boktan bir hayatın içindeyiz ve her an böyle şeyler olabiliyor. Biz planı bildiğimiz için şanslı olan taraftık. Böyle de sonuçlanmayabilirdi biliyorsun değil mi?" Bir nebze doğruydu da neden bana anlatıyordu bilmiyordum. "Hadi babamı anlayabilirim ama onun yaptığı peki?" Demek istediğimi anlamıştı. "Orda da bilmediğin şeyler var." "Hep benim bilmediğim şeyler var nedense." Konuşması için müsade ettim. "O gün mekanda arkamızdaki adam sesimizi kaydediyordu ve bizde plandan konuşuyorduk. Adam kalkacakken senden bahsetmemizle geri oturdu. İsteyerek söylediği şeyler değildi." Gerçekten bu doğru muydu? "Ses kaydını alabildik ama çoktan sana gönderilmişti." Kafamı salladım sadece. "Ben de başta ne diyor bu dedim ama sonra adamı görünce bir şey diyemedim." Arkamdan Ahmet hoca bağırıyordu. "Sera hadi çıkacaksın şimdi!" Omzumun üstünden bakıp "Geliyorum." Dedim. "Anlattıkların için saol ama bir şey yapmamı bekleme benden." Güldüm. "Kendisi bile gelmemiş zaten baksana seni göndermiş." Hızla kafasını salladı. "Gelebilecek durumda değil. Dün vuruldu. Hastanede seninle konuştuktan sonra." Kaskatı kesilerek ona baktım. "Ne?" "Ben de söylemeyecektim ama uyanmadı dünden beri. Bilmen gerektiğini düşündüm." Boğazımdaki yumruyla kafamı salladım. Üzülmüştüm değil mi? Yine bana üzülen olmamıştı ama ben üzülmüştüm. "Evinde yatıyor." Daha fazla dinlemeyerek üstümdeki hırkayı çıkararak odaya fırlattım. "Umarım yarım saatlik bir vaktin vardır çünkü arabam burada değil." Korumalar ile gelmiştim ilk defa. "Nasıl?" Makyaj masasındaki tacı kafama takıp makyajımı tamamlamaya çalıştım. "Gösteriden sonra beni götürmen için burada kalman gerekli. En öndeki protokolde benim için ayrılmış bir yer var. Yakın arkadaşım olduğunu söyle." Anlamsız gözlerle bana bakıyordu. Sert bir yüzü vardı ama buna engel değildi. "Gösterini mi izleyeceğim?" Gülümseyerek kafamı salladım. "Buraya kadar geldin madem. Misafirperver bir insanımdır." Kulisten çıkıp ona el salladığımda malmışım gibi bakıyordu. Gergindim aslında. Vurulması hiç iyi olmamıştı. Onun yanında ağlamayacağım için boğazımdaki yumru kalıyordu. Sahneye çıktığımda bana verilen süre boyunca elimden gelenin en iyisini yaparak dans ettim. Sondaki dönme hareketini de yapabildiğimde içimden Umay teyzeye teşekkür ettim. Gözüm protokole kaydığında Buğra'yı görmemle şaşırdım. Duracak gibi değildi çünkü. Selam ile bittiğinde de büyük alkış kopmuştu. Hızlıca sahneden ayrılarak kulise döndüm. Bir saattir ne çektiğim belli değildi. Hızlıca üstümdekilerden kurtulup kendi kıyafetlerime döndüm. Spor ayakkabılarımı da giydikten sonra kafamdaki tacı da çıkararak masaya bıraktım. Perçemlerim önüme düştüğünde düzelterek çantamı da aldım. Odadan çıktığımda koridorun sonunda bekleyen Buğra'ya ilerledim. "Çok bekletmedim umarım." Hayret içinde bana döndü. "Sahnedeki kız ile bu kız aynı mı şimdi?" Kafamı salladım. Bir yandan yürüdüğümüzde hala konuşuyordu. "Bacaklarının ağrımadığına emin misin? Elastik misin nesin kızım sen?" Normalde gülerdim ama ağlamamak için susmayı tercih ettim. Kapıdan çıkarken "Endişeleniyorsun." Dediğinde durup ona döndüm. "Onun için endişeleniyorsun." Nefesimi verdim. Aramızdaki anlaşmayı biliyor muydu? Söylesem pot kırar mıydım? "Çünkü endişelenmem gereken birisi. Sevgilin vurulsa susup oturacak mısın? Hiç öyle birine benzemiyorsun da." Daha çok intikam alır gibiydi. Bunu dememle buz kestiğini farkettim. "Yanlış bir şey mi söyledim?" "Benim yüzümden vurulan biri vardı." Yutkundum. "Ölmedi ama merak etme. Sadece hayatımda değil." Kafamı salladım. "Özür dilerim. Birden söyleyince düşünemedim." Gülmeye çalışarak kafasını salladı. "Nerden bileceksin zaten balerin kız." Bu beni güldürmüştü. "Şimdi seni götüreyim de evdekiler kesmesin beni." Yürüdüğünde peşinden giderek söylendim. "Evdekiler mi? Başka kim var ki?" Arabanın kapıları açıldığında oturdum. "Ayaz ve Uğur. Bir de geldiyse İlke vardır." Ayaz harici tanımıyordum. Konu dağılsın diye ona döndüm. "Favorim sensin Buğra." Güldü. "Tatlım ben her zaman favoriyimdir." Minik bir kahkaha atsam da gerilerek önüme döndüm. "Bulunması zor birisin. Seni bulacağım diye aramadığım kişi kalmadı." Kıkırdadım. "Öyle her yerde bulamazsın." Bana dönüp parmağını şıklattı. "Benimde favorim sensin Sera." Kaşlarım çatılı ona döndüm. "Kaç sevgilisi var senin arkadaşının?" Boğazını temizlediğinde güldü. "Şaka tabii ki de ama favorim sensin yine de." Önüme döndüm. Eve gelmemizle büyük kapı açıldığında iki araba daha vardı. Arabadan iner inmez köpeği bacaklarıma dolandığında eğilip onu sevdim. "Ben geldim." Kafasını koluma sürttüğünde sanki anlamış gibi üzgün bakıyordu. "Baba iyi olacak. Merak etme." Havladığında dolan gözlerime rağmen güldüm. "Tanıyor seni." Ayaklandığımda ona bakmaya devam ediyordum. "Geçen gün getirmişti de beni." Kafasını salladığında eve doğru yürüdük. Merdivenlerden inene baktığımda Ayaz olduğunu farkedip rahatladım. Gerçi onu da tanımıyordum ama. "Hoş geldin." Düz bir sesle "Hoş buldum." Dedim. "Nasıl?" Buğra sorduğunda kafasını salladı. "İyi şimdi. Uyandı az önce." İçime bir rahatlama gelmişti. "Görebilir miyim?" Beni onayladığında yanlarından ayrılıp yukarı çıktım. Büyük bir odanın önüne geldiğimde kapıyı yavaşça açtım. İçeri girip kapıyı örttüğümde bir süre arkamı dönemedim. "Sen mi geldin?" Arkamı döndüğümde yarı açık gözlerle baktığını gördüm. Üstünde bir şey yoktu ve omzunda büyük bir sargı vardı. Yanına ilerlediğimde gözlerini benden ayırmadı. Halsizdi. Yattığı yerin yanına oturduğumda ona baktım. "Şey, Buğra söyledi de. Ben gelmek istedim." Gülmeye çalıştığında canı yandı. "İyi misin?" Kolunu tuttuğumda bana döndü. Koluna dokunmam bir yana üstsüzdü adam. Neyse ki eşofmanı vardı. "Karşıma çıkma dedikten sonra buraya gelmeni beklemiyordum." Zor konuşuyordu. "Şimdi konuşma. Canın yanıyor." Diyecek bir şey bulamıyordum. "Bir şey getirmemi ister misin?" Nasıl oldu bilmiyordum ama kötü hissetmiştim. "Niye geldin?" Bu adama yaranılmıyordu sanırım. "Merak ettim seni." Aklımdakiyle yutkundum. "Sevgiliyiz ya sonuçta. Aşağıdakiler biliyor mu bilmiyorum o yüzden devam ettirdim. Yoksa dediklerini unutmadım." Bir de dikleniyordum. "Özür dilerim." "Dilemene gerek yok. Her şeyden haberim var." Bu halini rağmen kaşlarını çattı. "Her şey?" Kafamı salladım. "Buğra'nın anlattığı kadar işte. Daha ne olabilir zaten?" Bir şey demedi. "Ben-" Konuşacağım sıra kapı açılmıştı. Gideyim artık diyecekken bir kız girdi içeriye. "Kuzey!" Elbiseli, topuklu ayakkabılı gayet güzel bir kadındı ama seslenme biçimini sevmemiştim. Bana bakmadan direkt ona bakıyordu. "Nasılsın? Nasıl oldu bu?" Buğra hemen yanımıza geldi. "Konuşturma çok. İyi işte gördüğün gibi." Ona garip bir bakış attığında bizim yanımıza geldi. Bana baktığında yapmacık şekilde gülümsedi. "Canım pansuman yapman bittiyse kalk ben oturayım." Pansuman mı? "İlke! Sevgilisi o kız ne pansumanı?" Şok olmuş şekilde bana bakarak beni süzdü. "Öyle mi?" "Öyle!" Diyerek Araf'a döndüm. Bana gülümsediğinde bir şey demedim. Kız hiç fırsatı kaçırmadan önüme oturduğunda parmakları onun çıplak omzunda gezdi. Bu yeterince sinirlenmeme yetmişti ama kıskandığım çok belli olurdu. "İyisin değil mi, canım?" Canım? Kafasını sallayarak "İyiyim İlke. Gelmene gerek yoktu." Üzülmüş gibi konuştu. "Olur mu öyle şey canım. Tabii ki geleceğim." Elleri kayıp göğsüne indiğinde benimde kan beynime sıçramıştı yani. Elini çekip ayağa kaldırarak. "Onun şimdi dinlenmesi lazım. Siz çıksanız iyi olur." Buğra'ya baktığımda anlamış gibi omuzlarından tuttu. Kız ise hala bana bakıyordu. "Hadi biz çıkalım İlke gel." Omuzlarını ondan çekip bize döndü. "Ya bırak. Burda kalacağım ben." Pardon? "Kalmanıza gerek yok. Ben kalacağım zaten. Kapıda da adamlar var yeterince." Kalma işi de ney Ecmel! Susup otursam daha iyiydi. Buğra bile şaşırırken önüme dönerek Araf'ın yanına geri oturdum. Uyumuştu tekrardan. "Bana bak!" Sakince ona baktığımda gayet sinirlenmişti. "İlke kendine gelir misin?" Güç bela onu odadan çıkardıktan sonra arkasından bir şey demedim. Kapı kapandıktan sonra önüme döndüm. "Dokunuyor bir de ya. Salak." Uyanınca ona da ayrı soracaktım zaten. "Kıskandın mı?" İç sesmiş gibi yükseldim. "Evet kıskandım çünkü ona dokundu!" Bunu diyenin iç ses olmadığını farkettiğimde elimle yüzümü kapattım. "Duydum çoktan." "Biliyorum." Dedim inkar etmeden. Aklıma gelenle elimi yüzümden çekip ona döndüm. "İrem için dediklerim onun için de geçerli. Hem ne o öyle dokunmalar falan?" Güldü. "Çocuklara söyle seni eve bıraksınlar." Kafamı salladım. "Burada kalacağım bugün. O kız hala gitmedi." Belki de kalmamı istemezdi. "İstiyorsan tabi. Gidebilirim istemiyorsan." Cıkladığında gülmek zorunda kaldım. "Gitme." Bunu dediğinde derince bir yutkundum. "Yemek yedin mi?" Başucundaki ilaçlara baktım. "İlaçların da duruyor içmemişsin sanırım. Üşüdüysen üstünü de örtebilirim." Sırayla konuşurken elimi tuttu. "Gerek yok hiçbirine. İyiyim ben." İyi falan değildi. "Nasıl oldu peki?" Gözlerini kaçırdı. Belki de anlatmak istemiyordu. "Oldu işte." Tekrar gözlerini kapattığında elim yanağına ulaştı. Çok keskin yüz hatları olmasına rağmen suratı iyiydi. Uyuduğunu anladığımda konuştum. "Umarım bunun sebebi ben değilimdir. Yoksa kendimi nasıl affedeceğim bilmiyorum." Benim yüzümden olduğu barizdi ama bir ihtimal olmayacağını düşünüyordum. Dün başlı başına benimle alakalıydı ve sonucunda babam değil o vurulmuştu. Hayatımda olan oydu. Başkası değildi. Belki yeniydi ama hayatımdaydı. Gözümden akan yaşı sildiğimde çalan telefonumu hızlıca cebimden çıkarıp sessize aldım. Annem arıyordu. Elini bırakıp cama doğru ilerledim. Oldukça büyük bir odaydı. "Efendim anne?" "Bebeğim nerdesin? Gelmeyince merak ettim." Araf'a bakıp tekrar cama döndüm. "Tuana çağırdı da. Bu gece onunla kalacağım." Anladığını belirten bir mırıltı çıkardı. "Tamam canım. Ara beni mutlaka olur mu?" Kafamı salladım ama göremezdi tabi. "Tamam anne. İyi geceler." Telefonu kapattığımda odada yapacak bir şey bulamadım. Nasıl kalacaktım onu da bilmiyordum tabi. Hiçbir şeyim yoktu yanımda. Sessizce odadan çıktığımda uyanmaması için kapıyı güçlükle kapattım. Aşağıya indiğimde Buğra ve Ayaz'ı gördüm. "Nasıl?" "İyi biraz daha da yemek falan yedi mi? İlaçları hiç içilmemiş gibiydi." Buğra çenesini sıvazladığında Ayaz konuştu. "Biz getirdik de yemek istemedi. İlaçları da içmedi." Anladığım için başımı salladım. "İstersen sen de dene çünkü onları içmesi lazım." Buğra'nın dediği ile ona döndüm. "Denerim tabi." Bir şey daha demeden mutfağa ilerlediğimde zaten her yeri biliyormuş gibi hissettim. Sadece bir kere gelmiştim ama sanki yıllardır bu mutfağa giriyormuş gibiydim. Çok garipti. Yapabileceğim bir çorbanın malzemelerini bulmaya çalıştığımda her şeyin olduğunu farkettiğimde daha da şaşırdım. Eve çok gelmediğini de söylemişti ama her şey vardı. Kısa sürede çorba piştiğinde başka ne yer bilemediğim için yapmadım. Kötü yapma ihtimalime karşılık tadına baktığımda iyiydi. Sadece fazla sıcaktı. Kasenin birine koyup yukarı çıkardığımda salona bakmaya utanmıştım biraz. Odaya girdiğimde uyanık olduğunu farkettim. "Bir şey mi oldu?" Yanına gittiğimde tepsiyi bir kenara bırakıp oturdum. "Gittin sandım." Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Kalacağımı söyledim ya hani. Çocuklar yemek yemediğini söyleyince çorba yaptım aşağıda." Tepsiyi kucağıma koyduğumda konuşmaya devam ettim. "Kalmadığın bir eve göre fazla şeyin var. Her şeyin var yani." O ise hala beni dinliyordu. Kaseyi ona uzattığımda bir ona bir bana bakıyordu. "İç hadi." Hala bakıyordu. "Sevmediğin bir çorba mı yoksa? Ben kolay olsun diye yapabildiğim en kolayı yaptım da." Bu onu güldürdü. Kötü mü olmuştu? "İçir." "Efendim?" Anlamayarak baktım. "Omzumdan vuruldum ya hani. İçirebilirsen içerim anca." Fırsatçı. "Sol omzundan vurulmuşsun ama sağlaksın. Yani her türlü içebilirsin." Doğrulduğu gibi geri yattı. "İçmem o zaman." Ama ilaçlarını içmesi gerekiyordu. "Tamam yaklaş. Sakın bir şeyleri yanlış anlama." Tembihledikten sonra çorbayı ona içirmeye çalıştım. "Oğlumuz pek de nazlı çıktı." Tepsiyi kenara bıraktıktan sonra bardaktaki suyu ona uzattım. "Kuzenin gitti mi bari?" Bunu sorduğuna inanamadım. "Taktın kuzenime ya!" Oldukça ciddiydi. "Sizde mi kaldı?" "Evet." Yalandı. "Nasıl evet?" Ona doğru yaklaşıp omzunda ellerimi gezdirdim. Kendi silahıyla vurulmayı hakediyordu. "Bildiğimiz evet." Gerildiğini hissettim. "Sen de kal mı dedin?" İlke'nin yaptığı gibi göğsüne doğru elim gittiğinde artık bana baktı. "Ne yapmaya çalışıyorsun?" Gülümseyerek ona döndüm. Fazla yakındık sanki. "O da böyle dokunmuştu dimi? Onda bir şey hissetmemişsindir." Ellerim boynuna ulaştığında yeterince kasıldığında içim rahatlamıştı. "Sevgilin dokunduğunda hissedersin ama değil mi?" Belimden tutup çektiğinde omzuna dokunmayıp ensesine kaymıştı elim. "Şuan benim odamda ve benim yatağımda olduğunun farkındasın değil mi?" Kafamı salladım. "Ateşle oynadığınında farkındasın anlaşılan." Yutkundum. İstediğim bu değildi. "Sınırları zorlarsan, her şey farklı olur." "Sınırları zorlayan ben miyim yoksa onlar mı?" Mırıltı gibi konuştum. "Yarın bir davete gitsek, ben de aynısını başkasına yapsam?" Düşünür gibi yaptım. "Ya da bana yapsalar." Belimdeki eli sıkılaştığında bir şey demedim. "Amacın beni deli etmek mi?" Değildi. Biraz daha yakınlaştığımızı hissettim. "Babanların haberi var mı?" Ondan hızla çekildim. Canı yanmasına rağmen güldü. "Babanın haberi var mı?" Aynı soruyu bana sorduğunda hayır anlamında kafa salladım. "Yokmuş o zaman. Bilseler zaten-" Devamını getirmedi. "Zaten?" Yatağa düzgünce yattı. "Boşver işte. Bilmemeleri daha iyi." Sadece kafamı salladım. Uyumak istediğinde aşağıya inerek öbürlerinin gitmesi için uğraştım. Zaten bir ton adam vardı ve onlara gerek yoktu. Birazcık köpek ile vakit geçirdikten sonra tekrar yukarı çıktım. Arabamı getirmiş olsaydım onun içinde kıyafet olurdu ama şuan ne giyeceğimi ve makyajımı nasıl temizleyeceğimi bilmiyordum. Araf uyumadan giyinme odasını kullanabileceğimi söylediğinde oraya yöneldim. Burası da geniş bir odaydı ve ferahtı. Eşofmanları bana olmazdı ama büyük sweatlerinden birini giyip elbise gibi olmasını sağlayabilirdim. Kısa şeyler giymekten utanan biri değildim çünkü sahnede direkt mayo tarzı giyiyordum yani. Karnım biraz ağrıdığından çoraplarımı çıkarmayarak kazağımla eteğimi orada bıraktım. Muhtemelen odadaki koltukta uyurdum. Hala uyuduğu için sessizce odaya girip yatağa doğru yürüdüm. Yattığı yerin yan tarafına bağdaş kurarak oturdum. "Uyan." Kolunu dürttüğümde sinirli şekilde uyandı. "Ne?" Çok da anlayışlıdır sevgilim. "Uyan diyorum. Sıkıldım." "Küçük hanımı eğlendirmek için ne yapabilirim? Hani kolum sargıda falan ya. İnsaf da yok." Homurtusuna göz devirip ona doğru yattığımda dirseklerimle yataktan destek alarak ellerimi yanağıma koydum. "Acıyor mu gerçekten?" Üstümdekini görünce hafif dudağı kıvrıldı ama düzeltti. "Çok." Dalga geçiyordu. "Acısın. Seni hala affetmedim çünkü." Kaşları çatıldı. "Pardon?" "Duydun işte. Dediklerini affetmedim hala. Her şakanın altında bir gerçek yatar." Güldü. "Öyle mi?" Gülümseyerek kafamı salladım. "Kalkınca hallederiz." Kendinden emin tavrı beni şok etmişti. "Sen kalkana kadar ohoo." Kolumu uzatıp kafamı koydum. "Neler değişir neler." Bakışlarım vücuduna kaydığında ne kadar yapılı ve kaslı olduğunu farkettim. Yine de İlke dokunamaz. "Sabaha kadar burada olduğuna göre hiçbir şey değişmeyecek." "Sabah ayaklanacakmış gibi konuştun." Kalkması onun için iyi olmazdı. "İşlerim var." Kaşlarımı çatarak ona baktığımda bir şey demedi. "Öbür omzunu da benim vurmamı istemiyorsan sus ve yat." Heyecanla ona döndüm. "Seni vurursam beni şikayet etmezsin değil mi? Hapis yatmak istemiyorum." Düşünür gibi yaptım. "Seni vuran kişiyi de şikayet edebiliriz. Tanıdığım iyi bir avukat var." Ben. Ona ne zaman söylerdim acaba? "Yaşıyor olsaydı olurdu." Derince yutkundum. "Öldü mü?" Kafasını salladı. "Üzüldüm şimdi bak. Allah rahmet eylesin." Hemen çevirdim. "Hayır eylemesin çünkü seni vurdu. Bu sefer de senin ölmenden dolayı vicdan azabı çekerdim bu hayatta." Sorguyla bana döndü. "Bu sefer derken?" Omuz silktim. "Öyle dedim işte. Bir sebebi yok." Yatakta doğrulup oturdum. "Haddimi aşmayacaksam bir şey sorabilir miyim?" Ortamdaki sessizliği evet olarak algıladım. "Hiç birinin ölümüne sebep oldun mu?" Bu soru bana saçma gelmişti. Karşımdaki bir mafyaysa bir de. "Yani bu biraz saçma oldu tabi ama," Yatakta doğrulduğunda biraz canı yandığını farkettim. "Bugüne kadar öldürdüklerimi saymadım ama hepsi kötü adamdı yani. İyi birine denk gelmedim." Bunu derken mimik oynamadı suratında. "Acımasız olucaksın bu hayatta. Her zaman iyi birine denk gelemezsin." Kafamı salladım. "Ne o, birini mi öldürdün?" "Yok." Kısa keserek bakışlarımı başka yöne çektim. "Uyumak istersen uyuyabilirsin. Öylesine uyandırdım." Elimden tutup kendine çektiğinde yutkundum. Beklemediğim bir hamleydi. "Birlikte mi uyusak?" Ne diyeceğimi bilememiştim. Elini belime koyup daha çok çektiğinde elim çıplak vücudundan destek aldı. "Kolyen duruyor mu hala bakayım?" Vurulan omzuna rağmen öbür eli boynuma gitmişti. Kolyeyi sweatin üstüne çıkardığında tebessüm etmesine denk geldim. "Duruyor. O kadar şeyin üstüne çıkarmak aklıma gelmedi." Eli hala boynumda dolanıyordu. "Çıkaracak mıydın?" Şuan bulunduğumuz pozisyondan mıydı bilmiyordum ama sesi yakından çekici gelmişti. "Gerçek olsaydı söylediklerin, muhtemelen." Tek olmamız gerçekten iyi olmamıştı. Bu bizi daha da yakınlaştırıyordu. En sonunda hiç iyi şeyler olacağından emin değilim. "Ne olursa olsun," elimin birini alıp omzuna yerleştirdi. "Ne yaşarsak yaşayalım, kolyeni çıkarmanı istemiyorum." Kollarımı boynuna dolamam daha çok yakınlaşmamıza neden oldu. Aramızdaki mesafe yok denecek kadar azdı artık. "Hm." "Üstündeki yakışmış." Dediğinde kafamı salladım. "Biliyorum." Önüme düşen perçemi kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Senin olabilir." Güldüm. "Benim zaten. Bu gidişle tüm dolabını almak zorunda kalacağım." Mest edecek bir kokusu vardı. "Oda senin. Bu benim hoşuma gider." Göz kırpmasıyla ensesindeki saçlarla oynadım. "Başka ne hoşuna gider?" Hafif gerildiğini hissettiğimde gülmemek için zor durdum. Benden beklemediği şeyleri yaptığıma inanamıyordu. "Şansını zorlama." Dudaklarıma doğru konuştuğunda ürpermiş olabilirdim. "Yoksa yapacaklarım en çok senin hoşuna gider." "Uyuyalım!" Biraz sesim yükseldiğinde ondan geri çekildim. Gülmesini saklamaya çalıştığında arkamı dönüp gidecekken elimden yakaladı. "Nereye?" Koltuğu işaret ettim. "Koltukta uyuyacağım tabii ki." Cıkladı. "Burada uyuyacaksın, gel." Kolu biraz daha iyiydi sanırım. "Ama olmaz ki." İlk defa değildi tabii ama bilmiyordum işte. "Gece canım yanarsa uzaktan nasıl duyacaksın?" Sunduğu bahane beni patlatmaya yeterdi. "Yaşlı mıyım ben? Kulak tıkacı takmıyorum herhalde." Homurdandığımda güldü. "Ayrıca sen neden hala üstsüzsün? Üşümüyor olamazsın." Ev sıcak olabilirdi ama yürek de yememiştik haliyle. "İlgilenen biri yok ki tişört getirsin." Topu bana attığında biraz hak verebilirdim. "Yalan atma. Sana çorba bile yaptım, sadece canın yanar mı bilemediğim için sormadım." Aklıma gelmesiyle ayaklandım. "Bekle getireyim." Hızlıca gidip üstümdekinden getirdiğimde aynı olmamızı istemiştim. "Yardım edeyim mi?" Kafasıyla onayladığında kolunun geçmesini rahatça sağlamıştım. "Şimdi üşümezsin. Ya da eve gelen kişiler görmez." Güldü. "Anladım ben senin derdini. Arkadaşım ya hani o. Rahat olabilirsin, ayrıca senden başkasına bakacak değilim." Son cümlesi hoşuma gitse de aklımdakini biraz sesli düşünmüştüm. "Ben de gördüm ne arkadaşlar var işte." Üniversitedeyken bir erkek arkadaşım benden hoşlanıp çıkma teklifi ettiğinde bir şeyle kabul etmiştim. Sonrasında hislerimin olmadığını farkettiğimde ayrıldım ama bu sefer de arkadaşlığımız bozulmuştu. "Ne arkadaşlar varmış?" "Üniversitedeyken arkadaşımla çıkmıştım da bir süre." Kaşları havalandığında bunu sesli söylediğime inanamadım. "Hayır olmadı öyle bir şey." Susarak yanına yattığımda mecbur o da yatmıştı. "Görüşeceğiz küçük hanım." Gözlerimi yumduğumda yastığın kokusu burnuma dolmuştu bile. Bir an önce uyuyup uyanmak istiyordum. ***** Sabah erkenden uyanıp kaçarcasına evden ayrıldım. Evdekiler bile uyuduğu için rahatça girmiştim. Ondan aldığım ikinci sweati giyinme odasının bir köşesine bıraktım. Duş alıp üstümü değiştirdiğimde boşluğa düşmüş gibi yatağıma uzandım. Bir güne bu kadar macera yeterdi. Kahvaltı vaktine kadar dinlenip aşağıya indim. Babam yoktu ama annem vardı. "Günaydın." Beni görünce şaşırmıştı. "Günaydın da, hani Tuana'da kalmıştın?" Kafamı sallayarak yerime oturdum. "Kaldım zaten. Sabaha kadar oturunca eve döndüm." Anladığını belli eden bakışıyla yemeğine döndü. "Sen naptın?" Suyuma uzandım. "Aynı. Sen gelmeyince uyudum." Sanırım kırılmıştı. "Kırdım mı?" "Anne." Yemeğimi bırakıp ona döndüm. "Bak biliyorum gitmemi de istemiyorsun ama hep böyle yaşayamam ki. Beni korumanı da anlıyorum." Elini tuttuğumda o da tuttu. "İlerde bir hayat kurduğumda tabii ki yanımda olacaksın." "Evlendiğimde de böyle olacaksan çok işimiz var Eylem Hanım." Güldüğünde ben de güldüm. "Geçen günden sonra zaten evlenmen yakın herhalde." Aklıma gelen şeyle öksürdüm. "Ne alakası var anne?" Meyve suyumdan içtim. "Anlamadık sanıyorsun herhalde. Kübra ile dünür olacağım için mutluyum belki. Sana ne." Dediği şeyle ağzım beş karış açıldı resmen. Bu kadar kabullenmeleri normal miydi? "Babam da normal karşıladı da hani siz iyi misiniz?" Babamın gelmesiyle önüme döndüm. Umarım duymamıştır. "Neyi normal karşılamışım?" "Kızımızın ilişkisini." Babam öksürdüğünde annem gülmeye, benimde yanaklarım kızarmaya başladı. "Anne." Dişlerimin arasından konuştum. Bir de babama diyordu yani. "Yemek mi versek ailecek?" Hızlıca ona döndüm. "Hayır şu an olmaz!" Sesim biraz fazla çıkmıştı sanırım ikisi de bana döndü. Ama gerçekten olmazdı çünkü vurulmasından kimsenin haberi yoktu. Söyleyip pot kıramazdım. "Bu hafta programım çok yoğun. Ondan yani." Babam gülerek önüne döndüğünde annem de güldü. Telefonum çaldığında arayan kişi ile telefonu ters döndürdüm. Şu masada açamazdım ve meşgule de atamazdım. Evden kaçtığım için haberi yoktu tabii olmadığımın. Babam öksürdüğünde ona döndüm. "Açabilirsin." Başımla onaylayıp masadan kalktığımda koşar adımlarla odama çıktım. Kapanmadan açabildiğimde bildiğim tüm duaları okudum içimden. "Efendim?" "Nerdesin sen?" Sesi gayet sinirliydi. "Acil işim çıktı da. Uyandırmak istemedim." Odanın içinde turladım. "Sabah sabah sinirimi zıplattığın için teşekkür ederim ya!" Sesi yükseldiğinde dudağımı ısırdım. "Başına bir şey geldi sandım." Oysa ki adamları görmüştü. Görmemiş miydi ya da? "Özür dilerim. Bağırdığına göre bugün daha iyi olmalısındır." Sesi biraz yumuşadı ama aynı tavırla "Evet." Dedi. "Gelmemi gerektirecek bir şey var mı peki?" Provamı erteleyebilirdim varsa da. "Var." Yatakta oturarak bağdaş kurdum. "Ne?" Sesli bir nefes verdi. "Sen. Seni görmek istemem." Yutkundum. Sanırım fazla yakın olmuştuk istemeden. "Gelmeye çalışırım." "Gelmeden." Duraksayınca bir şey demedim. "Kendi eşyalarından da getir. Dursun evimde." Minik bir tebessüm etmiştim. Dün makyajım akmasın diye put gibi uyumak zorunda kalmıştım. "Getiririm. Evde tek misin şuan?" Bir yandan giyinme odama ilerledim. "Evet." Kafamı salladım. "Programım dolu bugün ama bakalım. Dediğim gibi gelmeye çalışırım." Biraz sinir olsa bir şey olmazdı. "Bak sen." Gülmemeye çalışarak ciddi bir hale büründüm. "Şimdi kapatmalıyım." Yüzüne kapattığımda telefonu bir kenara koyup üstümü değiştirdim. Evden kaçar gibi kıyafet götüremeyeceğim için yeni şeyler alıp götürmeyi düşündüm. Evden çıkarken kimseyi görmediğim için yolun üzerindeki alışveriş merkezine uğrayıp kendime göre şeyler aldım. Yeni şeyler gelmiş olması beni bir tık üzdü çünkü hepsi tam bana göreydi. Bunları kendi evime götüremediğim için üzülüyordum evet. Niye bu kadar önemsemiştim ki bir anda? İlgisi hoşuma gitmiş olamazdı. Evinin yolunu hatırladığımda oraya sürdüm. Büyük bahçenin kapısı açıldığında kimsenin gelmediğini farkedip rahatladım. Sadece o olabilirdi ama diğerleri beni bir tık geriyordu. Buğra da olabilirdi aslında dünden sonra onu sevmiştim. Annem ve Tuana dışında beni izleyen tek kişiydi. Babam bile izlememişti. Belki Araf izlerdi. Arabadan iner inmez köpek bacaklarıma dolandığında şaşırsam da mutlu oldum. Bana hemen ısınması biraz hoşuma gitmiş olabilirdi. Eğilip kafasını okşadığımda güldüm. Kapıya döndüğümde açan birinin olmadığını farkettim. "Acaba bu hareketleri babana da mı öğretsek?" Poşetleri elime aldığımda arabayı kapatıp eve ilerledim. Kapıyı açtığında göz devirir bir şekilde ona baktım. "Köpeğin kadar olamıyorsun. O beni kapıda bekliyor." Onu incelediğimde saçlarının ıslak olduğunu farkettim. "Duş mu aldın sen?" Sargısı için zararlı olabilirdi. "Evet." Poşetleri bir kenara bırakıp onun karşısına geçtim. "Sargını da mı düşünmüyorsun?" Poşetlere gözü kaydı. "Kendi kıyafetlerinden getir dedim yeni almanı isteseydim ben alırdım zaten." Sorunu neydi bu sabah? "Evden kaçmış gibi kıyafet getireceğimi düşünmen çok hoş." Yapmacık gülümsemeyle poşetleri alıp yukarı çıktım. "Umarım yer açmışsındır kıyafetlerim için." Giyinme odasına girdiğimde dün dolu olduğunu bildiğim rafın boş olduğunu gördüm. Gerçekten yer açmıştı. "Sana inanamıyorum." "Evine kız gelirse bunları görüp kıskanır haberin olsun." Arkamı dönmedim ama kapıya yaslanmış bir şekilde beni izlediğini biliyordum. "Bu eve hiç kız gelmedi." Yutkunarak işime devam ettim. "İşini başka yerde hallediyorsundur doğru." Kapıdan çekilip üstüme yürüdüğünde ona döndüm. "Derdin ne bugün?" Omuz silktim. "Bir derdim yok gördüğün gibi kıyafet yerleştiriyorum." Tekrar önüme döncekken kolumdan tuttu. "Ne değişti bir günde, saçma şeyler düşünecek kadar?" Kolumu ondan yavaşça çektim. "Saçma değil. Düşüncelerim bunlar." Kollarımdan tutup arkasındaki masaya oturttuğunda derince yutkundum. "Düşüncelerini sök at. Dün iyi değil miydik? Evdekiler mi bir şey dedi?" Kafamı hayır anlamında salladım. "Hayır. Aksine desteklediler bile." Ellerini iki yana yerleştirdiğinde biri elimin üstündeydi. Öbür elimle omzuna dokunmaya çalıştığımda geri çekilmedi. "Acıyor mu?" Onu da alıp masaya koyduğunda yeterince yakınlaşmıştık. "Ne olduğunu söyleyecek misin?" Daha fazla ona bakmak istemediğimden kafamı çevirdiğimde gözümden bir yaş geldi. "Benim yüzümden olduğunu biliyorum." Çenem titrediğinde ona döndüm. "İnkar etme lütfen. Benim için vuruldun ve canım senden daha çok yanıyor." Sinirli bir şekilde kafasını salladı. "Burada olduğumu, bu kıyafetleri neden getirdiğimi bile bilmiyorum biliyor musun? Dün duyduğumda-" Gözlerimdeki yaşı sildiğinde duraksadım. "Hiçbir şey senin yüzünden değil. O adamın seninle bir alakası bile yoktu. Canının yanmasına gerek yok çünkü bu ilk değil," Ne demek ilk değil? "Muhtemelen son da olmayacak." Başını salladığında ne düşündüğünü anlayamadım. "Seni bu bokluğa neden sürüklüyorum onu da bilmiyorum ama istiyorum işte. Devam etmek istemezsen seni de anlarım çünkü bir mecburiyetin yok. Dediğin gibi şimdi gidersen gerçekten bir daha karşına çıkmam. Çıksam da yönümü değiştiririm." Sonunun nereye gideceğini biliyordum ve istediğim şeyi de biliyordum. "Ama kalırsan, en azından bunların olmamasını sağlarım mümkün olduğu kadar. Seni de koruyacağıma söz verebilirim." Kimsenin beni korumasına ihtiyacım yoktu ki. Ellerimi elinin üstüne koyup ona yaklaştım. "Herkesten güçlü olduğunu iddia eden Kuzey Araf Yıldırım, benden ayrılmak mı istiyor?" Bunu iddia etmediğini belirtecek şekilde kaşlarını çattı. "Henüz sana aşık olmuş değilim ve süren dolmadı. Hala vaktin var, benimde bekleyecek vaktim var." Yüzü yumuşadığında dudağının kenarı kıvrıldı. Çok şeyden pişman olmazdım ama sayılı şeylerden pişmandım. Küçük şeyler de değillerdi ayrıca. Umarım o benim pişmanlığım olmazdı. 10.Bölüm Sonu. Oy vermeyi unutmayınn.
|
0% |