@ineffable3107
|
Sorgu Odası ‘’Neden yaptın?’’ Ne yüzüne ne gözlerinde hiçbir pişmanlık yoktu. Arabada bile ağzını açmadığını söylemişlerdi. Avukatını bile istememişti. Yüzüme baktı. ‘’Öyle gerekti.’’ Sinirime engel olamadım. ‘’Nasıl bir gereklilik en yakın arkadaşını öldürmeni sağladı? Nasıl insansın be sen?’’ Kendime hakim olamayıp masaya vurduğumda yanan elim tüm acıyı geri verdi. Tepki vermedi. ‘’En yakın arkadaşın sevdiğin adamı sevse sen ne yapardın, savcı?’’ İmalı söylediği cümleyi anlamamam imkansızdı. Şaşırdım ama bunu belli etmedim. İnkar edemezdi çünkü cinayet silahında bizzat parmak izi vardı. Etmemişti de zaten. ‘’Ne?’’ Konu şahsi boyuta gelmişti. ‘’Reha, Kuzey’i seviyormuş.’’ Tüm sinir bedenime yayıldı. ‘’Saçmalamayı kes. Asıl nedenini söyle.’’ ‘’İnkar etmiyorum zaten.’’ Soğukkanlılıkla ‘’Onu ben öldürdüm.’’ Dedi. Aptalın tekiydi. Tek sebebi bu olamazdı değil mi? ‘’Anlat.’’ Kafasını öne eğdi. Ağlayacak mıydı bir de? ‘’Sabah birlikte koşuya gitmiştik. Her şey normaldi. Sonra bana bir anda bunu söyledi. Ne yapacağımı bilemedim. Onu ben seviyordum. O nasıl severdi?’’ Bu nasıl bir düşünceydi? Tüm midem kasıldı. ‘’Arkasını döndüğünde yerdeki taşa ona fırlattım ama öleceğini düşünmemiştim. Taşı bir yere gömüp oradan uzaklaştım. Tekrar dönecekken polisler çoktan gelmişti.’’ Bir hiç uğruna ölmüştü yani öyle mi? ‘’Haketti.’’ Daha fazla dinlemek istemiyordum. Kayıt bittiğinde odadan çıkacakken dediği şey beni durdurmuştu. ‘’Sıra sana geliyor.’’ Hızla yanına geri döndüm. ‘’Ne diyorsun be sen?’’ ‘’Bizim neden ayrıldığımızı biliyor musun? Bilmiyorsun, çünkü onu ben terkettim. Duyduğuma göre sen de onu terketmişsin. Sence bana dönmeyen sana döner mi?’’ Bu her şeyi açıklıyordu. ‘’Sana hiç seni seviyorum dedi mi?’’ Demedi ama bunu ima etti. ‘’Sen hala kendini kandırmaya devam et, savcı. Üstelik bu makamdayken sana yaklaşmayı geç adını dahi anmaz. Onu tanımıyorsun. Seni sevmeyecek. Seni düşünmeyecek. Seni kıskanmayacak. Başkalarını sevece-’’ Hızla oradan çıktığımda cevap vermemiştim. Kalbim en orta yerinden kırıldığında duvara elimi yasladım. Bu olmamalıydı. Ben o değildim. Ben uğraşırdım. ‘’Sen o değilsin kızım. Kendine gel.’’ Onu orada tek başına bırakırken dışarda beni bekleyen insanların yanına döndüm. ******** Öğlen adliyeye döndüğümde önce odama ilerledim. Salonun önünden geçmek gibi bir hata yaparken Defne’nin tüm ailesi bana kötü kötü bakıyordu. Reha’nın ailesi sadece başıyla selam verdiğinde karşılık verdim. Netice de bir kadın öldürülmüştü, bunu yapan da bir kadındı. Derin bir nefes aldığımda odama girdim. Dosyaları son kez kontrol edip cübbemi giyerek oradan da çıktım. Bu süre zarfında odamın önünde bir adam bekliyordu. Haline ve takım elbisesine bakılırsa korumaya benziyordu. Kulağındaki kulaklık bunu belli ediyordu. Burada ne işi vardı? Muhattap olmadan ilerlediğimde peşimden geldiğini anladım. Konuşmamıştık ama işi belliydi. Babamın bildiğini sanmıyordum pek. Ben salonun önüne geldiğimde adamın biri ayaklanmıştı. ‘’Savcı! Bir baksana sen.’’ Ben ona dönene kadar yanımdaki adam konuşmuştu. ‘’Geri bas.’’ Adam sinirden yumruğunu sıktığında koruma konuştu. ‘’Girdap’ı iyi tanırsın.’’ Karşımdaki adamın yüzü değiştiğinde yutkundu. ‘’Savcıya kimse yaklaşmayacak.’’ Kesin bir dille diğerlerine konuştuğunda mecbur adamın kulağına konuştum. ‘’Şey…Girdap kim?’’ Ellerini geri önünde bağladı. ‘’Bugünlük yanınızda olmam gerekli, savcım. Kim olduğu hakkında bir bilgim yok.’’ Yüzümü buruştursam da üsteleyemedim çünkü içeri geçme vaktimdi. Aklım hala Girdap denen adamdaydı. Kimdi ki? Bunları es geçerek hakimin sözüyle dava başladı. Bana söz verdiğinde eksiksiz bir şekilde hem olay yerini hem de sanıkları anlatmıştım. Anlayamadığım bir rahatlıkla Defne suçunu burada da itiraf etmişti. Gerçekten çok garip bir kızdı. Tutuklu haline karar verildiğinde salondan büyük sesler yükselmişti. Reha’nın ailesi bir yandan sevinirken bir yandan da ağlıyorlardı. Hakim bağırdığında hepsi susmuştu. Dava bittiğinde beni zor anlar bekliyordu. ‘’BU İŞ BURADA BİTMEDİ!’’ Defne’nin babası gür sesiyle bağırdığında yutkundum. ‘’HELE SEN’’ Direkt olarak beni işaret ettiğinde hem yanımdaki koruma hem de görevliler adamı engellediğinde çoktan dışarı çıkmışlardı. ‘’Kızına özendi sanırım. Bundan da şikayetçi olunsun.’’ Odama gidecekken Reha’nın annesi ayaklanmıştı tekrar. ‘’Kızım. Çok teşekkür ediyorum, gerçekten çok teşekkür ediyorum.’’ Bu yutkunmama sebep verdiğinde kadına bakamadım. ‘’Biz sadece işimizi yaptık efendim.’’ Yanlarındaki avukatı tanıdığımda başımla selam verip yanlarından ayrıldım. Kötü olmak istememiştim. Peşimden gelen adama yönelik konuştum. ‘’Girdap kim?’’ ‘’Ben de tanımam efendim. Ben sadece bana verilen görevi yerine getiriyorum.’’ Anladım dercesine kafamı salladım. ‘’Görevin ne peki?’’ ‘’Savcıyı korumak.’’ Çok düz ve net konuşuyordu. Hatta bunu yapmak istemiyormuş gibiydi. Korkmama gerek yoktu, ne de olsa beni koruyan birileri varmış. Bunu yapan Araf da olabilirdi. Pekala yapmadıysa bile ben kendimi koruyacak güçteydim. Sadece adını duymak belki de beni mutlu edebilirdi. Bunu düşünüyordum sadece. Odaya girmeden adama döndüm. ‘’Bugün işlerim az.’’ Onu inceledim. ‘’Ama tavsiyem adliye koridorlarında bu kılıkla çok gezmemen. Şüphelenmesinler.’’ ‘’Girdap onu da düşünmüş efendim.’’ Bir an gerilmiştim. Kimdi bu herif? Herkesi dize getirecek güce sahip olması biraz anormal değil miydi? ‘’Adı falan belli mi bu adamın?’’ Kafasını iki yana salladı. Bilse de söylemezdi zaten bu herif. ‘’Anladım. Girdap Bey bana kahve de ısmarlar mı?’’ ‘’Odanıza bırakıldı çoktan efendim.’’ Dudaklarımı birbirine bastırarak kafamı salladım. ‘’Sen de kendine bir şeyler al. Ben o kadar da korunacak birisi değilim. Çok umursama bu görevi yani.’’ Sinirle odaya girdiğimde anlam veremedim. Masadaki bardağı görünce üstünü açtım. Soğuktu. Kahve de değildi ayrıca. Kırmızı bir şeydi. Kan değildi onu anlardım. Minik bir yudum aldığımda narlı bir şey olduğunu anladım. Nar sevdiğimi bilen biriydi. Hemen içmiştim ben de. Ölmekten ya da zehirlenmekten korkmuyordum. Pek umurumda da sayılmazdı. Bu yine de içeceğim anlamına gelmiyordu. Aşağıdaki çöpe uzanıp attığımda yerime oturdum. Hiç de canım bir şey çekmemişti. Çantamdan telefonuma uzandığımda Girdap isimli çoğu şeyi araştırdım. Bulduğum şey sadece isminin anlamıydı. Bıkkınlıkla telefonu bıraktım. Bunu sorabileceğim biri aklıma geldiğinde tekrar birini aradım. ‘’Balerin kız!’’ Buğra neşeli bir tonda telefonumu açtığında dediği şey beni birazcık bozguna uğrattı. ‘’Selam.’’ Dedim ince bir tonla. ‘’Hayrola şekerim. Gündüz gündüz noluyoruz? Baştan söyleyeyim oryantal partisi var deme.’’ Gülmeme engel olamamıştım. ‘’Yok o değil.’’ Ciddi bir tonla ‘’Girdap kim?’’ Diye sordum. Her ne içiyorsa ağzını püskürttüğünde sanki yanımdaymış gibi yüzümü buruşturarak telefonu uzaklaştırdım. ‘’Kim kim?’’ ‘’Bak.’’ Gergince alnımı ovuşturdum. ‘’Sabah odama bir koruma dikilmiş, bana Girdap’ın adamıyım diyip duruyor. Odama da bir içecek bırakılmış.’’ Sanırım hoparlöre alınmıştım. ‘’Kim var senin yanında?’’ ‘’Birisi yok şekerim. Ben uzaktayım sadece de inan Girdap kim bilmiyorum.’’ Dediğinde buna inandım çünkü ses tonu öyleydi. Anlardım. ‘’Hiç mi duymadın? Adam nasıl bir şeyse herkes adını duyar duymaz yüzü değişiyor. Yani biraz gerilmediğimden değil.’’ ‘’Senin için araştıracağım tatlım. Emin ol.’’ Güldüğümde kafamı salladım. ‘’Peki araştır bakalım.’’ Gülmem kesildiğinde telefona baktım. ‘’O nasıl? Benim hakkımda konuşmaz, biliyorum da. Soruyorum işte.’’ Bir hışırtı geldiğinde anlayamadım. ‘’İyidir herhalde. En son geçen gece gördüm işte. Ne o özledin mi yavuklunu?’’ ‘’O da var tabi ama benim aklıma takılan bir şey vardı da, son zamanlarda kimseyi göremiyorum. Konuşamıyorum, kapana kısılmış gibi hissediyorum bu odada.’’ Boğazını temizler gibi ses geldi. ‘’Bana anlatabilirsin, Sera. Tamam devlet için iyi biri sayılmam ama arkadaşın ya da bir abin olarak seni dinlerim her zaman.’’ Anlayışla gülümsedim. ‘’Biliyorum tabi, sadece istediğimi sandığım şeyi istemediğimi anladım.’’ ‘’Seni kurtarabilirim oradan, biliyorsundur.’’ Güldüğümde içim biraz burkuldu. ‘’Merak etme ben kurtulacağım zaten.’’ Aklımda olan şey gerçekleşirse tümden bitiyordu. ‘’Yardıma ihtiyaç varsa yanındayım, her zaman.’’ Konu iyice bulandığında kapının çalmasıyla telefonu mecbur kapatmıştım. Avukatlardan biri imza için geldiğinde onunla da sohbet edip işime geri döndüm. Bugünkü mesaim erken bittiğinde odadan çıktım. Yanımdaki korumaya döndüm. ‘’Girdap denen piç herife söyle bir daha başıma birini dikmesin.’’ Yapmacık şekilde gülümsedim. ‘’İyi akşamlar.’’ Topuklularıma rağmen hızla oradan ayrıldığımda bu akşamın güzel geçeceğini umarak eve döndüm. Bugün eskisi gibi olacaktım. ******** ‘’Sera arıyor.’’ Dedi Buğra. Sadece ikisi vardı odada. ‘’Bir şey mi oldu acaba? Aç.’’ İnce ve naif sesi odayı doldurduğunda sesi normal geldiği için ayrı rahatladı. İçkisinden bir yudum aldığında gelen soru ile tüm yudumu püskürtmek zorunda kalmıştı. Bunu soracağı kişinin Buğra olacağını tahmin etmemişti. Gerçekten kendisi gelmemiş miydi aklına? Kendisini sormayı da beklememişti. Onun dikkatini çeken Buğranın sorusuna ‘O da var tabi.’ Demesi olmuştu. Ona kötü ve soğuk davrandığının farkındaydı ama mecburdu. Onu bırakmıştı. Ne kadar sevse de bunun ona engel olmadığını düşünüyordu. Buğra telefonu kapattığında ona döndü. ‘’Çok masum kız ya. Mahvediyor kendini hep.’’ ‘’Bunu kendi seçti sonuç olarak.’’ Belki seçmemişti? Belki de seçmek zorunda kalmıştı. Hiç kimsenin hayatı kolay değildi. Üstelik böyle adamların himayesinde büyüdükleri için bazı seçimlere maruz kalmıştı belki de. Bunu ondan başkası da bilemezdi? ‘’Bana yalan söylediği gerçeğini de değiştirmiyor.’’ ‘’Abi ama hiçbirimiz onun açısından bakmıyoruz. Korumak istediğimden değil ama o kızda bilmediğimiz şeyler var. Ablasının sevmemesi falan.’’ Çok derin bir mevzuydu aslında. ‘’Ya hadi onu siktir et lan. Engin Sayar’dan bahsediyoruz. Adam koskoca kızı saklamış herkesten. Ece de çok şey değildi fakat biliyorduk.’’ ‘’Ya biliyorduysak?’’ Buğra bunu anlamadı. Araf da yeni yeni anlıyordu aslında. ‘’Bazı belgeler imzalanacağı sıra odasına hep birini çağırırdı. Biz görmezdik. Hiç davet düzenlemedi. Neden? Çünkü kızı gelmeyecekti. Toplantıda telefonları bırakıyoruz hani. Geç geldiğim bir vakit gördüm. ‘Küçüğüm’ diye biri arıyordu ve ekranı oydu. Sonra sürekli otellere çiçek göndermeler… Bazen diyordum da gerçekten dostu var mı diye, meğer kızına gönderiyormuş. Gösteri aldığı zamanlar otel odasında hazırlanıyormuş hep.’’ ‘’Annesi daha farklı ama onun üstüne çok titriyor.’’ Dedi Buğra. ‘’O da ayrı. Çoğu davete gelmediği oluyordu. Ece bile yurtdışına gelip gitmesine rağmen davetlere gelirken annesi gelmiyordu.’’ Sadece kafasını salladı. ‘’Çok garip. Onu araştırdığımda da ailesi hariç tüm bilgilerine ulaşmıştım zaten. Ünlü, başarılı. Tatlı bir hayatı varmış aslında.’’ Anlatıldığı ilk gün kızı gözlemişti. Nedensiz bir sempatisi vardı içinde ona karşı. Saat geçtiğinde telefon çaldı. Araf’ın bir diğer telefonuydu. ‘’Ne?’’ ‘’Savcı hanım evine geçtiler, efendim.’’ Kafasını salladı. ‘’Dediğim şeyi bulabildin mi?’’ Cevap gecikmedi. ‘’Buldum efendim. Birazdan göndermiş olacağım.’’ İstediği şey Defne’nin sorgusunun kaydıydı. O gece ne olduysa Ecmel’in ona bakışları değişmişti. Kapatacakken adam konuştu. ‘’Bir de mahsuru yoksa size bir şey söylememi istedi.’’ ‘’Söyle!’’ Yeterince gevelemişti zaten ağzındaki baklayı. ‘’Girdap denen piç herife söyle bir daha başıma birini dikmesin, dedi.’’ Her şey bir yana ona küfür etmesine sinirlenmişti. ‘’Siktir!’’ Telefonu sertçe kapattığında odadan ayrıldı. ‘’Piç herif kimmiş göstereceğim, küçük hanım!’’ Bugün sinirlenmeyecekti. David aradığında sakinleşmeyi deneyerek onu yanıtladı. ‘’Söyle.’’ ‘’Biz hazırız, seni bekliyoruz.’’ Şimdi keyfi yerindeydi. Onunla uğraşmayı deneyenleri bile yolundan çekerdi. En ufak bir zarar bile gelmesine izin vermiyordu. Şimdi de aynısını yapacaktı. ‘’Geliyorum.’’ Şirketten ayrıldığında otelin yolunu tuttu. Bu gece neden bu kadar insan buradaydı hala anlam verememişti? Ölmek mi istiyorlardı? Otel sadece yapacaklarından biriydi. Rahat bir şekilde lobide oturduğunda biraz bekleme kararı almıştı. Öylece insanlara baktığında tüm korumalarda tetikte bekliyordu onun için. ‘’Gidebiliriz artık. Bekletmeyelim kendisini.’’ Elleri cebinde ilerlediğinde kata gelir gelmez bir sessizlik çöktü. Tek değildi elbette. O yürürken kimse ona bakmadığında etrafta kasvetli bir hava olduğu aşikardı. O gelmeden koruması çoktan kapıyı açtığında odaya girdi. ‘’Kıraç! Çok bekletmedim umarım.’’ Alayla ona yaklaştığında Kıraç rahattı. Kozu olduğunu sanıyordu. ‘’Sorun değil.’’ Bir o kadar da gergindi tabi. ‘’Duyduğuma göre mekanımın birini bastırmak gibi bir hata yapmışsın.’’ Güldü. ‘’Seni bu kadar etkilediğimi düşünmemiştim doğrusu.’’ Kıraç altta kalmadı. ‘’Seni etkileyecek şeyi gayet iyi biliyoruz, Kuzey. Tam da elimde olan bir şey.’’ Anlamadı tabi. ‘’Ah, söylemeyi unuttum!’’ Laptoptan bir şeyler yazdığına gülümseyerek ona baktı. ‘’Merak ediyor musun, neden bugün bu kadar insan geldi?’’ Bakışları büyük cama kaydı. ‘’Çok önemli bir konuğumuz var çünkü. Getirmesi biraz zor oldu elbet ama hallettim.’’ Konu nereye bağlanacaktı onu merak ediyordu. ‘’Hatta bugünkü tüm konuklar onun için bile gelmiş olabilir.’’ ‘’Sik sik konuşma da sadede gel.’’ Sinirlenmeye başladığında Kıraç güldü. Laptopu ona gösterdi. ‘’Bak bakalım burada kim var?’’ Gösterdiği görüntü Araf’ın içini çıkarmaya yeterdi. Ecmel kameraya yansıyordu. Giriş kapısında onlarca insan tarafından karşılanmıştı. O sadece yürüyordu. Sahne alanına geldiklerinde herkes onu görür görmez çığlık çığlığa bağırmıştı. Kalabalığın nedeni oydu. Sahneye çıkmadığından beri insanların onu görmediği belliydi. Nazikçe bakışları insanlara kaydığında herkese el sallamaya çalışıyordu. Mutluydu. Haftalar sonra belki de ilk defa bu kadar içten gülüyordu. Onu incelemeye devam etti. Eski tarzına dönüktü. Üstünde taşlı beyaz bir gömlek, kot şortu vardı. Yağmur yağdığında bile şort giymekten vazgeçmediği gibi burada da kendisi gibiydi. Saçlarını üstten topuz yapıp önden iki tutam bırakmıştı. Yerine oturduğunda gayet heyecanlı gözüküyordu. ‘’Fazla tanıdık değil mi?’’ Onu tuzağa düşürdüğünü sanıyordu ama yanılıyordu. Otelde olan sadece Araftı. Diğerleri değildi. David ve Ayaz, ona ait limanlardaydı. Irına ve Sylvia, evlerindeydi. Uğur, mekanındaydı. Son olarak Sid ve Buğra, ona ait olan kumarhanedeydi. Şirket yerine otel kullandığı için kendisine de burası düşmüştü. ‘’Bana bak şerefsiz, onun saçının teline dahi zarar gelirse senden bilirim.’’ ‘’Bilirsin tersim kötüdür, değil mi?’’ Sesi kendinen soğuk çıktığında Kıraç korkmadı değildi. Ava giderken avlanmamalıydı. ‘’Sence ben onu korumuyor muyum? Buraya geleceğinden haberim yok mu sanıyorsun?’’ Asla hafife alınacak birisi değildi. Aldığı diğer önlemler bu yüzdendi. ‘’Şimdi ne yapalım bak.’’ Ona yanaştığında sertçe omzunu sıktı. ‘’Sen o itlerini arıyorsun, diyorsun ki Kuzey’e ait olan her şeyden çekiliyorsunuz.’’ Buna dahil olan tek şey, Ecmeldi. ‘’Hadi yap, bekliyorum.’’ Kıraç yutkunmasına engel olamadığında omzunda duran el sıkılaştı. Kıvranmasına ramak kalmışken telefonundan bir numarayı aradı. ‘’Kızın etrafından çekilin.’’ ‘’Heh şöyle.’’ Ondan uzaklaştı. ‘’Medenice anlaştık bak.’’ Burası hariç her yerde bir iz bırakacaktı. Buranın mevzusu farklıydı. Kapıya ilerlediğinde omzunun üstünden ona baktı. ‘’Mekanımın önünden de çıkın. Yoksa adamlarım silah kullanmak zorunda kalacaklar. Bunu istemeyiz.’’ Keyifle odadan çıktığında Kıraç morarmış bir şekildeydi. Bu kadarını düşünmemişti. Adam hiçbir şey yapmadan her şeye engel olmuştu. Bilmediği tek şey burası hariç her yeri gidecekti. Adamlarından biri aradığında telaşlı bir ses işitti. ‘’Efendim! Efendim limanlar yanıyor!’’ ‘’NE?!’’ Bağırışı tüm odayı inlettiğinde beklenmedik yerden vurulmuştu. ‘’ENGEL OLUN. KİM VARSA GEBERTİN!’’ Onu kapatıp az önce aradığı yeri aradı. ‘’Kızı bana getirin! İşini bitireceğim direkt.’’ Siniri tüm vücuduna yayıldığında odadan çıkmıştı. Adamlarının birine sordu. ‘’Kesin gitti mi?’’ Onu onayladı. ‘’İyi.’’ Bilmiyordu ki Araf bu işi burada bitirecek değildi. Telefonuna uzandığında günlerdir aramadığı kadını aradı. ‘’Araf!’’ Hemen düzeltti. ‘’Yani Kuzey! Bir şey mi oldu, iyi misin?’’ Telaşlı hali onu gülümsetti. ‘’Nerdesin?’’ Aslında onu izlediğinden habersizdi. ‘’Bir yere davetliydim de oradayım şu an. Kötü bir şey yok değil mi?’’ Yüzüne baktı. Onu duyabilmek için bir kulağını kapatmış telefona odaklıydı. ‘’Bir şey yok. Seni merak ettim.’’ Gülümsedi. ‘’İstersen buradan sonra yanına gelebilirim, yemek yiyebiliriz. Bugün hiçbir şey yemedim, seninle yiyebilirim.’’ Konuyu hemen onu görmeye getirmişti. Bunu söylerken de gülümsemesini hiç silmedi. ‘’Yiyelim.’’ Işıklar yanıp söndüğünde o sahneye döndü. ‘’Ben şimdi kapatsam olur mu? Ararım tekrardan.’’ ‘’Ara.’’ Dedi nefes vererek. Ikisi de kapattığında Araf bir süre onu izledi. Gösteriyi izlemesine rağmen ara sıra gülümsemesine engel olamayıp telefonuna bakıyordu. Onu bu kadar heyecanlandırdığını hiç görmemişti. O an öbür telefonuna mesaj düştüğünde ona odaklandı. Defne ve Ecmel’i dinlerken kayıt bitmesine rağmen ses devam etmişti. Bunu beklemiyordu. Aslında Defne’nin söyledikleri bir bir kayıt altına alınmıştı.’’ ‘’Seni seviyorum dedi mi?’’ ‘’Seni hiç sevmeyecek.’’ Onu sevmediğini düşündürtmüştü. O gün hangimiz için geldin sorusu da bu yüzdendi. Belki de bugün korumanın onun olduğunu bu yüzden düşünmemişti. ‘’Hay sikeyim ya!’’ Bunu bu gece telafi etme kararı aldı. Tekrar ona bakmak için kafasını kaldırdığında oturduğu yerde göremedi. "Lan!" Gösteri daha yeni başlamıştı neredeyse, nereye gitmişti. "Siktir!" Defalarca bunu mırıldandığında telefon çaldığında kimin olduğuna bakmadan açtı. Buğraydı. "Abi operasyon finish. Hallettik her yeri." "Sikerim operasyonunu şimdi lan! Ecmel otelde ve şimdi kayıp. Adamları buraya gönder hemen!" Kendisi de bir yandan otelin içinde gezinirken kulis tarafına yöneldi. "Amına koyduğumun oteli! Labirent sanki." Çok karışıktı. Telefonunu tekrar açtığında buradaki adamları aradı. "Hemen içeri geçin. Sera yok! Gerekirse herkese sıkın ama onu bulun bana! Derhal." Adamları içeri geçtiğinde hepsi aramaya başladı. Kulis tarafına geldiğinde boğuşma sesi duyduğunda umduğu şeyin olmamasını diledi. "Seni orospu çocuğu!" ******* Gösteriye geldiğim dakika çok tatlı karşılanmıştım. Benim hayatım buydu. Ben buraya ve bu insanlara aittim. Benim için ayrılan yere geçtiğimde sabırsızca ve içim kıpır kıpır bir şekilde bekledim. Telefonum çaldığında Araf'ın aramasıyla başta şaşırmıştım. Bir şey olduğu düşüncesiyle yanıtsız bırakmak istememiştim. Konuşmamızın ardından mutlulukla telefonu kapattım. Hepsi onu sevdiğimi anlamamla başlamıştı. Ara sıra kendime engel olamayıp tekrar aramasını istediğimden telefona bakıp bakıp duruyordum. Aç falan değildim. Gayet toktum. Ben de onu merak ettiğim için görmeye fırsat bulmuşken kaçırmak istemedim. "Bayan Sera!" Görevlilerden biri geldiğinde ona baktım. "Efendim?" "Sanırım içerideki kızlardan birinde sorun oluşmuş ama bakabilir misiniz, rica etsem." Onu kırmamak adına kafa sallamıştım. Balerin henüz çıkmamıştı zaten. Yavaş adımlarla oraya ilerlediğimde büyük bir koridordan geçtim. Sistemleri farklıydı sanırım. Birisinin beni boynumdan çekmesiyle hemen bağırdım. Canım yanmıştı! "Ne oluyor!" Boynuma bir bıçak dayandığında derin derin nefesler aldım. Midem kasıldı. "Bu şekilde ölmeni istemezdim, küçük kız." Kolu boğazımı sıktığında konuşmamı zorluyordu. Ne olursa olsundu. Giymiş olduğum çizmelere şükrettiğimde topuğunu onun erkekliğine geçirdim. "ADİ HERİF!" Elindeki bıçağı attığında hızla onu alıp ona sapladım. Birkaç kez bunu tekrarladığımda bilincinin gittiğinden emin olana kadar nefes nefese bekledim. O kadar çok sıkmıştı ki ağrısı mideme ulaşmıştı. "Bıçağı yok etmeliyim." Beyaz giymeme rağmen hiçbir yerime bulaşmamıştı. Odanın camına baktığımda aşağı tarafta yanan bir ateş gördüm. Bu gözler daha ne görecekti? Hedef yeteneğim ile bıçağı oraya fırlatabildiğimde hızla oradan ayrıldım. Titreyen ellerimle çantamın kulpuna uzandığımda ilacımı getirmediğimi farkettim. Tüm gece böyle kalamazdım! Yavaş adımlarla nereye gittiğimi bilemeden ilerliyordum. Arka cebimde de bir şey titriyordu ama uzanacak kadar güçlü bir elim yoktu. Kendim ölmemek için birini öldürmüştüm. Ben savcıydım. Bunu nasıl yapardım? "Kuzey'in kızı da buradaymış!" Yan taraftan gelen ses bana anca ulaştığında adamın biri bana yürüyordu. Adımlarım durduğunda benden bağımsızdı. "Hani nerede seninki?" Bu da kimdi? Elini duvara koyduğunda kısıldığımı anladım. "Ne istiyorsunuz benden?" Sesim kısık çıktığında adam güldü. "Ne isteyeceğim?" Belinden çıkarttığı silahı alnıma dayadı. "Canını." Bu kadar mıydı? Az önce küçük bir odada beni öldürmemesi için birini defalarca bıçaklamışken şimdi ne yapacaktım? "Sebep?" "Sevgilin olacak piç kurusu tüm işlerimi mahvetti diye." Dişlerinin arasından konuştuğunda zar zor anlamıştı. "Benimle ne ilgisi var? Hakedecek bir şey yapmışsındır." Yanağıma bir tokat hissettiğimde ona dokunamadan saçlarıma asılmıştı. "BIRAK!" Tüm gücümle bağırmıştım. "İMDAT!" Ben bu değildim. Bir yandan ona vurmaya ve tekme atmaya çalıştığımda o da durmayıp boynumu sıkıyordu. Zaten ölümle cebelleşirken bu kadar acı çekmek istememiştim. "SENİ OROSPU ÇOCUĞU!" Bir bağırış koptuğunda bunun Araf olmaması imkansızdı. Beni bile korkutacak derecede sinirle buraya geldiğinde adam beni hemen bırakmıştı. Kaçmaya yeltenecekken Araf onu durdurmuş, tek eliyle de boğazını kavramıştı. "BÖYLE Mİ TUTUYORDUN LAN!" Ondan korktum. Bu o değildi. Başkasıydı sanki. Yere fırlayan çantama koştuğumda güçsüzlükten duvara sindim. "SENİ UYARDIM! ONA DOKUNURSAN SENİ GEBERTİRİM DEDİM" Yumruk attığında adam tek vuruşla yere yığılmıştı. Yumrukları devam ettiğinde ben öksürmekle meşguldüm. "SAÇININ TELİNE ZARAR GELMESİN DEDİM LAN SANA PEZEVENK! NASIL SAÇINI ÇEKERSİN SEN!" Adamı öldürmüştü. Emindim. O kadar vurmaya ve hırpalamaya yaşayacak seviyede değildi. "Araf." dedim kesik kesik. Konuşabilmem zordu şu an. Hareketleri benim sesimle durduğunda tekrarladım. "Araf." Hızla ondan uzaklaşıp yanıma geldi. "İyi misin? Geç kaldım!" Saçlarımı yüzümden çektiğinde beni defalarca öptü. "Özür dilerim. Çok özür dilerim geç kaldım." Sesindeki endişe beni paramparça ettiğinde gözümden yaş geldi. "İyi misin bebeğim? Lütfen bir tepki göster!" "B-Ben." Bedenim zangır zangır titrediğinde tepki veremedim. "Tamam zorlama kendini. Geçti bitanem. Valla geçti." Beni göğsüne bastırdığında hala yaşadığım şoktaydım. Kendime geldiğimde ondan çekilip ellerimi yüzüne koydum. "Nasıl buldun sen beni?" "Ben seni bulurum. İstersen yerin bin kat dibine gir yine de seni oradan çıkartırım!" Sonuçları umurumda değildi. Nefes almalıydım. Kendimce yükselip dudaklarımı dudaklarına bastırdığımda boynuna sarıldım. Geri çekildiğimdeyse alınlarımız yaslıydı. "Buradan çıkmalıyız." Sadece kafamı salladım ama yürüyecek durumda değildim. Bunu benden önce anladığında beni kucağına aldı. Kırılgan bir bebekmişim gibi taşıdığında kollarım ona dolalıydı sadece. "Küçük odada birini öldürdüm." "İyi yaptın. Çocuklar ilgilenecekler şimdi." Sanki günlük konuşmaymış gibi davranmıştı. "Niye olduğunu sormayacak mısın?" Beni yargılar mıydı? "Sorayım mı?" Arabanın önünde beni bıraktığında bedenim kapıya yaslandı. Gözyaşlarıma engel olamadım. "Beni öldürmeye çalıştı." Elleri sinirden yumruk olduğunda yüz ifadesi bile oraya dönüp hala onları dövmek ister gibiydi. "Ben yapmasam o beni öldürecekti!" "Şş." Bana sarıldığında kollarım ona dolandı. "Yapma. Bak ben buradayım. Yanındayım." "İyi ki buradasın." dedim içimdekileri gizlemeden. Soluğu dudaklarımda aldığında hiç düşünmeden karşılık verdim. Onu özlemiştim. "Sana dokunanı yakarım. Kim olduğu sikimde olmaz!" "Sakin ol." dedim kısılmış sesimle. Yeterince aksiyondu bu gece zaten. "Ben iyiyim. Bak iyiyim." Bana sarıldığında gözlerimi yumdum. Yüzümü ellerinin arasına aldığında ona baktım. "Ben hemen geleceğim tamam mı? Evimize gideceğiz." Evimiz demesiyle başkasına gerek kalmadığında başımı salladım. Dudağımı yeniden öptüğünde gülümsedim. Tekrar girdiğinde peşinden baktım. Belinden çıkardığı silahın emniyetini açtığında içerideki katliamı düşünmek bile istemedim. Benim yüzümden miydi? Midem ağzıma geldiğinde çöpü göremeden taşın kenarına kusmak zorunda kalmıştım. Hayır bu kusmak değildi. Ağzımdan kan gelmişti resmen. Güçsüzce öksürdüğümde dizlerimin üstünde durdum. Kimse yoktu. Boş bir alandı. Araf'ın arabası ve ben vardım. Tekrar öğürdüm ama kusamadım. Bir hata yapıp gömleğimin kolunu ağzıma götürdüğümde kolum kan olmuştu. "Kahretsin!" Ayaklanmaya çalıştığımda yerden destek aldım. İsteğim sadece arabaya tutunabilmekti. Tökezleyerek ilerlediğimde bacaklarım buna izin vermedi. Kapı açıldığında Araf'ı gördüm halka halkaydı. "Siktir! Noluyor?" Ölüyorum demek istedim ama gücüm yetmedi. Yanıma geldiğinde ona tutundum. Kolumu farkettiğinde gömleği hemen sıyırdı. "Noldu lan? Ne kanı bu?" Bir şey diyemedim. Daha fazlasını duyamadan gözlerim kapanmıştı. ***** Gözümü bir hastane odasında açtığımda doktorun birinin gözüme ışık tutmasına denk geldim. "Hastamızda kendisine geldi." Sadece o ve hemşire vardı. Araf neredeydi? "Nasıl hissediyorsunuz." "İyiyim." dedim hemen. Gerçekten de iyiydim. Gülümseyerek bana baktığında elindeki dosyayı tekrar okudu. "Tebrik ederim, hamilesiniz!" Nasıl hamileydim? Korunduğuma yüzde yüz emindim. Ayrıca kullandığım iğnenin de buna etkisi vardı. "Anlamadım?" "Hocam o hasta değil." diye düzeltti hemşire. "Yan odada orası." Doktor hemen dosyaya baktığında başka bir isim söylemişti. "Ben değilim." Rahatladığımda derin bir nefes aldım. Ölüme bu kadar yakınken içimde bir şey büyüyemezdi. Kaldıramazdım da. "Sera Hanım, değerleriniz oldukça kötü görünüyor. Anladığım kadarıyla midenizde bir sorun var." Kafamı salladım. "Tedavi görüyorum, evet. Kimse bilmesin ama lütfen." Burukça bakmıştı sadece. "Buna uygun ilaç yazacağım. Onun dışında iyisiniz yani bir sorununuz yok." Doktora anlayışla baktığımda odadan çıkmıştı. Hemşire kolumdaki serumu kontrol ettiğinde hemen sordum. "Benimle birlikte gelen kişi nerede acaba biliyor musunuz?" "Eşiniz mi? Dışarıda bekliyor hemen. Doktor geldiğinde çıktı." Eşim mi? Şu an bunu umursayamazdım. "Çağırır mısınız?" Ona ihtiyacım vardı. "Tabii ki." Güler yüzle çekildiğinde odadan çıkmıştı. Onların ardından Araf geldiğinde yüzüm düzelmişti bir nebze. Hemen yanıma geldi. "Nasılsın?" Gözlerindeki o korkuyu görmüştüm. "İyiyim." dedim gülümseyerek. Bence korkusunu alabilirdim. "Ne dedi doktor? Ben gelmedim, yani korktum ben bir an bayılınca." Gülmeme engel olamadım. Uzanıp elini tuttum. "Sakin ol iyiyim." Doktorun bana söylemiş olduğu şeyi ona da söyleyebilirdim. En azından bana olan korkusu geçerdi. "Hatta iyiyiz!" Yüzü değişti. "İyiyiz derken?" "Biz işte." dedim karnımı kastederek. Garipti aslında. "Hamileyim." Elimi tutan eli buz kestiğinde en az benim kadar şaşırmıştı. Şakayı devam ettirerek elini bir de karnıma götürdüm. Cezası çok ağır olacaktı. "Baba olacaksın!" 26.Bölüm Sonu Oy vermeyi unutmayınn! Bölüm ile bölüm sonunun alaka seviyesi gerçekten cöşwüqşfmfslwşqğ Bakalım bunlar artık barışacak mı yoksa hala bu soğukluk devam mı edecek göreceğiz. Salı günü atmaya çalışacağım yeni bölümü, şimdiden okuduğunuz için teşekkürlerrr🤍 |
0% |