Yeni Üyelik
29.
Bölüm
@ineffable3107

‘’Derken?’’

Şaşkınlığa uğramış sesi kulaklarıma ulaştığında bir şey demedim. ‘’Sen bir de karnında benim çocuğum varken gidecektin öyle mi?’’ Sesi yüksek çıktığında bu tepkiyi beklememiştim. Hemen nasıl bunu düşünürdü. Sinirle telefonuna uzandığında hareket edemedim resmen. ‘’Bana hemen bir nikah memuru bulun! Gerekirse yatağından kaldırın, gelsin.’’

Şaşkınlıkla ona baktığımda hızla onu durdurdum. ‘’Hamile falan değilim!’’

‘’Ne?’’

‘’Değilim işte.’’ Omuz silktim. ‘’Sadece halime korktuğun için şaka yapmak istemiştim.’’ Beni kırmıştı, bunu hakediyordu. ‘’Yoksa bu hengamede sana bi çocuk verecek durumda değilim!’’ Aynı şekilde ona karşılık verdiğimde öyle mi dercesine bana baktı. ‘’İsabet edersin. Senin çocuğunu da isteyen yok zaten!’’ Gözlerim ardına kadar sızladığında sadece suratına baktım. Ne dediğini yeni anlamış gibiydi. Yutkundu. ‘’Serumun bitince gideceğiz.’’

Odanın köşesindeki koltuğa oturduğunda gerginliği belli oluyordu. Ağlamayacaktım. Bu nedenle gözlerimi yumduğumda uyuyacağımı tahmin etmemiştim. En son hatırladığım saçlarımı öpen birisi olduğuydu. En çok acıyan yerim orasıydı.

*******

Gözlerim aralandığında hastanede olmadığımı farkettim. Hızla doğrulduğumda nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Yataktan kalktığımda kapıya yöneldim. Bunu beklemiyordum. Onun evindeydik. Evimiz dediği evindeydik. Beni yanında yatırmamıştı. Seslenmeme rağmen cevap gelmediğinde odasına ilerledim. Yatağında yoktu. Odaya göz attığımda da yoktu. Tek farkettiğim şey yatağın üstünde duran tişörttü. Yavaş adımlarla ilerlediğimde bunun benim tişörtüm olduğunu anladım. Kalbimin tüm odacıkları bölündüğünde gözümden bir yaş aktı. Bununla uyuyordu.

Yatağın ucuna çömeldiğimde duyulmasın diye sessizce ağlamaya başladım. Onunla nasıl konuşacağım hakkında bir fikrim yoktu. Odanın kapısı açıldığında kafamı kaldıramadım ama ağlamam durmadı. ‘’Neredesin sen?’’

Önümde durup eğildiğinde çenemi tutup kendisine bakmamı sağladı. ‘’Neden ağlıyorsun?’’

‘’Özür dilerim.’’ Dedim gözyaşlarımın arasından. Yüzüne bakmamak için ona sarıldım. ‘’Özür dilerim.’’ Kollarımı boynuna doladığımda gözlerimi yumdum. ‘’Senden sakladıklarım için, o gün o kararı söylemek zorunda olduğum için..’’

Ondan ayrıldığımda elini tuttum. ‘’Bugün söylediklerim için de,’’ yüzüme anlamsızca baktı. ‘’Eğer bir gün çocuğum olursa, onun senden olmasını isterim. Her zaman. Orada öyle söylemem sadece sinir anıydı. Kendimi zor korurken bir de içimde büyüyecek birini korumayı düşünmüyordum.’’ Elini yanağıma koydu. ‘’Senin de o anlamda demek istemediğini biliyorum. İkimiz de sinirliydik.’’

‘’Adamın aklını şaşırtıyorsun.’’ Elimden tutup kaldırdığında yatağın üstüne oturduk. Gözyaşlarımı sildi. ‘’Ben sana kızamam, Ecmel. Sen benim hayatımın merkezisin.’’ Bir şey diyemedim. ‘’Beni bırakıp gitmeni istemedim sadece, sen gitmeyi tercih ettin.’’ Kafamı iki yana salladım. Mecburdum. ‘’Şimdi ağlama. Ağlama ki ben sana bunu yapanları öldürmek yerine burada kalayım.’’

Öylesine güldüğümde yanına sokuldum. ‘’Seni özledim.’’

Saçlarımı öptü. Defalarca. ‘’Ben de seni özledim.’’ Gülümsediğimde kafam göğsüne yaslıydı. Dizlerimin üstüne oturarak kafamı kaldırdım. Ellerimi yanağına koydum. ‘’Barıştık mı? Ona göre öpeceğim seni.’’ Güldüğünde benden önce davrandı. Dudaklarımız buluşurken beni kucağına çekti. Nefes nefese kalana kadar beni bırakmadığında konuştu. ‘’Benden duymak istediğin bir şey var mı?’’

‘’Seni seviyorum.’’ Dedim ondan önce. Bu benim için önemliydi. Defne’nin dedikleri umurumda dahi değildi. Karşılık beklediğimden değil, istediğim için söylemiştim. ‘’Seni gerçekten sevdim. Seviyorum da, ölene kadar da sevmeye devam edeceğim. Senden bir karşılık istediğimden değil, bunu söylemek istediğim-‘’

Beni susturan şey dudakları olduğunda gülümsedim. Parmaklarım ensesinde gezdiğinde ona sıkıca sarılmak istiyordum sadece. ‘’Seni seviyorum.’’

‘’Başkalarının ne diyeceği, ne düşüneceği sikimde değil. Benim sana olan sevgimin karşısına kimse çıkmaz, çıkamaz.’’ Saçlarımı okşadı. ‘’Şu saçının teline dokunanın dünyasını karartırım.’’ Yapardı. ‘’Şimdi uyuyabilir miyiz? Sabah işe gitmem gerekiyor, malum.’’ Gözlerimi kırpıştırdım. Dudağıma minik bir öpücük bıraktı. ‘’Uyuyabiliriz.’’

Yatağın örtüsünü kaldırdığında ilk beni bekledi. Yan tarafa kaydığımda hemencecik kolunun altına girdim. ‘’Ay seni gerçekten çok özledim! Uykum bile geldi şu an bak.’’ Güldüğünü hissettim. Çenemden kaldırdığında yüzlerimiz hizalandı. ‘’Çiçeğim benim.’’ Yine defalarca saçlarımı öptü. ‘’Ölürüm sana.’’

‘’Ölme bana. Birlikte yaşayıp gidelim.’’ Aklıma gelen şeyle kıkırdadım. ‘’Hani nikah memuru nerede? Bu gece bekarlığım sonlanacak sanıyordum.’’

‘’Beni sinir etmeseydin şu an son kısımda olacaktık.’’ İmalı söyleminden sonra omzuna vurdum. Son kısım genelde gerdek oluyordu. ‘’Kötüsün!’’ Güldüğünde yanağından öptüm. ‘’Sen hariç herkese kötüyüm.’’ Beni sarmaladığında son zamanlarda yaşadıklarımın aksine huzurlu hissettim. ‘’Küçük kızım benim.’’ Saçlarımı sevip öptüğünde gülümsedim.

‘’Evlenirsek burada mı yaşarız?’’ Uykum kaçmıştı. ‘’Nerede istiyorsan orada yaşarız.’’ Kafamı salladım. ‘’Birlikte seçeriz olmaz mı?’’ Onunla çokça şey yapmak isterdim. Vaktim olsaydı. Gün geçtikçe eriyen midem bir süredir iyiydi. ‘’Benden sakladığın bir şey kaldı mı?’’ İç sesimi okumuş olma ihtimali beni korkuttu. ‘’Artık kalmadı.’’

Hastalığımı söyleyemezdim çünkü bu onu zora sokardı. ‘’Benimde senden sakladığım bir şey var.’’ Hızla kafamı kaldırdım. ‘’Nasıl yani?’’ Yüzü ciddi bir hal aldı. ‘’Bunu zamanla söyleyeceğim, anlarsın belki de.’’ Yutkundum. ‘’Başkası olmadığı sürece sorun yok.’’ Kafasını salladı. ‘’Öyle bir şeyin imkanı yok.’’

‘’Ne zaman söylersin?’’ Merakla sordum. Benden saklamış olması umurumda değildi. Benimde sakladığım çok şey varken onu yargılamak bana düşmezdi. Bunu söylemesi bile bir artıydı. ‘’Öğrenirsin yakında.’’ Tavırlı halde ona baktım. ‘’Kimse mi bilmiyor?’’
Kafasını iki yana salladı. ‘’Buğra dışında bilen yok.’’

‘’Buğra neler yapıyor acaba?’’ Sanki her gün onu aramıyormuşum gibi sordum. ‘’Sen daha iyi bilirsin, hayatım. Malum senden sonra beni aradığı için.’’ Hemen ona arkamı döndüm. ‘’Böyle bir şey yapmıyorduk!’’ Güldüğünde karnımdan sarıldı. ‘’Niye bana sormuyordun?’’ Nefesini boynumda ve ensemde hissediyordum. ‘’Beni yanından kovduğun için haberini ondan alıyordum.’’ Bunu yaptığım için bana kızma hakkı yoktu!

Boynumda minik öpücükler dolanıyordu. Beni özlemiş olduğunu her haliyle gösteriyordu. ‘’Bana bak küçük hanım!’’ Kıkırdadığımda ona dönmedim. ‘’Hastanede yaptığın şaka gerçek olur yoksa. Bu sefer o sikik ilaçlar bile kurtarmaz seni.’’ Küçük dilimi yutacak şekilde şok olduğumda konuşamadım. ‘’Sustun sanırım.’’

‘’Yok canım ne münasebet.’’ Gözlerimi kapatarak karnıma sarılan ellerini tuttum. ‘’Uyku vakti, sevgilim. Hadi.’’ Güldüğünde nefesi boynuma ulaştı. Bugün her şeyin mutluluğu vardı üzerimde. Gösteriye gitmemin, insanları görmemin, sevdiğim adamı görmenin mutluluğuydu.


**

Sabah saçlarımda bir el hissederek gözlerimi araladığımda gülümsedim. ‘’Günaydın.’’ Eğilip dudaklarımı öptüğünde ellerimi yanaklarına koydum. ‘’Günaydın.’’

‘’Ne çok uyudun.’’ Geri çekildiğinde kafasını yastığa koydu. ‘’Çok mu uyudum? Uyuduğum en güzel uykuydu.’’

‘’Bak sen!’’ Dedi imayla. Güldüm. Ona döndüğümde muzurca konuştum. ‘’Beni uyandıracak şeyi biliyorum.’’ Hiç utanmadığımda karnına oturdum. Yapma diyen gözlerle baktı. Bugünümün iyi geçmesi lazımdı. Üstüne eğildiğimde dudaklarına yapıştım. Benden ayrı kaldığı günlerin acısıydı. Ellerini sırtımda hissettim. Öpücüklerim boynuna ulaştığında kesik kesik nefeslerini duyuyordum. Isırıklarım da devreye girdiğinde bir iz kalması lazımdı. Saçlarımı yana çekip yüzüne baktım. ‘’Bence şimdi uyandık.’’

‘’Dua et işlerim var.’’ Hırıltısı beni güldürdü. ‘’Yoksa seni bu yataktan zor çıkarırdım.’’ Kafamı salladım. ‘’Kalk üstümden!’’ Tepkisizliğim onu sinirlendirdiğinde kafamı iki yana salladım. Zevkle onu birkaç kez daha öptüm. ‘’Dur durak bilmez misin kızım sen?’’

Bundan hoşlanmadığını asla söyleyemezdi. ‘’Bilmem ben dur durak.’’

Telefonu çaldığında üstünden kalkacaktım ki bunu engelledi. ‘’Yerin iyi.’’ Telefonuna uzandığında kim olduğuna baktıktan sonra açtı. ‘’Efendim baba?’’ Onu izlediğimde ellerimi yanağında gezdirdim. Pürüzsüzdü. Telefonla konuşması bittiğinde bana döndü. "Her sabah böyle uyandırman lazım."

"Her sabah olmasa da bazı sabahlar olur evet." Düşen saçlarımı geri çekti. "Evlenelim." Kafamı iki yana salladığımda hayırdır der gibi baktı. "Daha çok var hayatım. Sen daha evlenme teklifi edeceksin. Sonra gelip beni isteyeceksin, dedem verirse elbette."

"Benden iyisini bulamazsınız." Güldüğümde saçlarıyla oynadım. "Dedeme sormak lazım. En iyisi sen misin değil misin? Sonuçta ondan isteyeceksin beni." Sinirli bir nefes verdi. "Sen evet dedikten sonra diğerlerine ne laf düşüyormuş?" Yüzü rahatladı. "Vermezse vermesin. Ben de başkasını alırım."

"Pardon?" dedim hemen. "Seni gebertirim!" Yavaşça göğsüne vurduğumda güldü. "Nasıl oluyormuş?" Kınarcasına ona baktım. "Senin adamların şu halini görse ne derler acaba? Küçücük kızla çocuk oluyorsun." Ellerim boynunda gezindi. "Yakışıyor mu senin gibi bir Lider'e?"

"Küçücük çocuk dediğin az önce beni yemekle meşguldü." Alayla yüzümü buruşturdum. "Lider'e bir sen yakışıyorsun."

"Düşünülemez zaten." dedim yüksek egoyla.

En sonunda yataktan kalktığımızda o telefonda birileriyle görüşüyordu. Giyinme odasına ilerlediğimde kıyafetlerimin hala duruyor olması beni ayrı gülümsetti. En normal şeyleri bulmaya çalışmıştım. Kısa ya da rahat giyinmeyi sevsem de adliyede pek mümkün olmuyordu tabi.

"Bu tarzını hiç sevmedim." Kapıya yaslanarak beni izlediğinde kolyemi düzelttim. "Güzel değil miyim?" Siyah saten bir gömlek ve pantolon giymiştim. Siyah topuklularımı burada bırakmakla doğru şeyi yaparak kendimi tebrik ettim. "Güzelsin. Hem de çok."

"Eşofmanlı halim mi daha güzel?" Alayla sorduğum soruyla kafasını salladı. Yakında o halime dönecektim zaten. "Şansına küs. Ölene kadar böyleyim." Tık tık ilerlediğimde onun tarafına geçtim. Her şeyi siyahtan ibaretti. Gözüme çarpan bir gömleği aldığımda askısında bile adını yazdığını farkettim. "Bu kadarı fazla değil mi?"

"Özel yapım." Göz kırptığında önüme döndüm. Bu bedene bu ego az bileydi. Alt taraftan bir de pantolon seçtiğimde orta masaya bıraktım. "Ne kadar iyiyim bak, Kıyafetlerini bile seçiyorum."

Yanıma yaklaştığında masaya yaslandı. "Daha fazla iyilik yapıp giydiredebilirsin." Bunu yapamayacağımı sanıyordu. Vücudunu saran tişörtün uçlarını tuttuğumda üzerinden çıkarmak için yeltendim. Bana yardımcı olduğunda vücudu yutkunmama sebep vermişti çoktan. Bakışlarım omzuna kaydığında kurşun izi az da olsa belli oluyordu. Parmağımı değdirdiğimde üstüne bir öpücük kondurdum. "Geçti değil mi?"

"Sen öpene kadar geçtiğini hissetmiyordum." Gülümsedim. Gömleğini askısından çıkararak kollarına uzattım. Düğmelerini tek tek iliklediğimde ellerini masaya koydu. Morluğu gözükecek kadar bıraktığımda yakasını düzelttim. "Yakıştı."

Elim vücudunda gezindiğinde eşofmanın ipinin üstünde durdu. "Bunun için de yardımcı olabilirim."

Boğazını temizlediğinde güldüm. "İçine ne kaçtı lan senin sabah sabah?" Gülmem kahkahaya dönüştü. "Kaçmadı." Ondan uzaklaştığımda çantamı aldım. Odadan çıkmadan son kez arkamı döndüm. "Kaçmadı ama girebilir. İçime yani."

Kapıyı kapattığımda sesli bir küfür ettiğini işittim. Aşağıya indiğimde çantamdan telefonumu çıkardım. Bugün Tuana ile buluşacaktık. Mesaj atmasa unutacaktım gerçekten. Annemi aradım bir de. "Kız senin o bacaklarını kıracağım en sonunda!"

"Gece işim vardı hayatım. Ondan gelmedim eve." Bıkkınlıkla bir nefes verdim. "Olsun ama neden haber vermiyorsun? Öldüm meraktan!"

"Mesaj attım aslında." İnen Araf ile göz göze geldik. "Bakmamışsındır." Hemen konuştu. "Ay yazmışsın gerçekten de. Aman kafa mı kaldı ben de? Neyse ablana gideceğim bugün." Yüzüm buruştu. "İşin uzamazsa gelirsin."

"Sanmıyorum anneciğim, akşam evde görüşürüz." Telefonu kapattığımızda yine çantama koydum. "Annem yine her zamanki formunda!" Alayla konuştuğumda kafamı ona kaldırdım. "Annem ona atılan mesajları hiç görmez, sonra da aramadığım için bana kızar."

"Baban?" diye sorduğunda bir tepki vermedim. "Babam işte arar hep. Her gün." İlgilenmediği günlerin telafisiydi bir nevi. "Ablamı aramadığı kadar beni arardı, çünkü korumalarla gezmezdim."

"Ablanı aramaz mıydı?" Bir yandan evden çıkmıştık. "Ablam benim gibi boş işler peşinde değildi. Kendisi bir doktor olduğu için müsaitliği pek olmuyormuş. Ama ben provada açmazsam kızılırdı." Omuz silktim. "Çok umurumda değil açıkçası, ikisinin baba kız ilişkisi daha farklıdır her zaman." Üstelemedi.

"Yine ni şoförlük yapacağım ben?" Maalesef dercesine kafamı salladım. "Bir de adliyeye yani." Yine kafamı salladım. "Benim arabalarımı zaten benden çok korumalar kullanıyor."

"Arabalarım derken?" Pot kırdığımı hissettiğimde toparlamaya çalıştım. "Lafın gelişi, Araf. Bir sürü arabam olacak halim yok." Arabaya bindiğimde bir de ona baktım. "Senin var herhalde, bir sürü."

"Gerçi bu araban bile özel seri." Önüme döndüm. "Olsa hiç şaşırmam yani." Güldü. "Bir gün götürürüm seni galeriye, sözüm olsun."

Galeri mi dedi o?

"Ah ah," diye sızlandım. Telefonum titrediğinde kimin aradığına baktım. "Kanada Sağlık Merkezi"

Siktir! Telefonu sessize aldığımda çantama attım. Bir an önce aramalıydım. "Kim o?"

"Tuana ya." diye geçiştirdim. Araba kullanırken görmesine imkan yoktu. "Bugün buluşacaktık zaten. Orada konuşurum."

Adliyeye geldiğimizde bana döndü. "Bir buraya gelmediğim kalmıştı. O da oldu yani sayende!" Güldüğümde uzanıp onu öptüm. "Ben de seni özleyeceğim, sevgilim." Arkamda onu bırakarak indiğimde bir de el sallamıştım. Ben gidene kadar beklediğinde içeriye girmemle gitmişti. Koridorda yürürken birkaç kişi ile selamlaştığımda odamın yolunu tuttum. Odamın kapısında o adamı görmemle biraz sinirlenmiştim. "Yine mi sen?"

İç cebinden çıkardığı anahtarı bana uzattı. "Girdap, arabanızı gönderdi." Sertçe anahtarı elinden aldım. "Girdap denen herifi sikeyim!" Odaya girdiğimde kapıyı sertçe kapattım. Masaya oturduğumda hızlıca birkaç işimi hallettim. İmza şeyleri de bittiğinde telefonumu çıkarıp hastaneyi aradım. "Sera Hanım, merhabalar!"

"Merhaba, nasılsınız?" Önce hal hatır sorduğumuzda asıl konuya geldik. "İlaçlarınız yenilendi, efendim. Bu konuda bilgilendirmek için aradım sizi." Kafamı salladım. "Bir sorun mu var?"

"Aslında tam söylenemez ama tedaviyi reddettiğiniz için daha ağır ilaçları uygun gördü doktor bey. Ve şöyle de bir bilgi vereyim. Doktorumuz bir ay içinde muhtemelen oraya gelecek. Siz de uygunsanız tedavinize devam edebileceksiniz." Benim için bir umut ışığı yandığında konuştum. "Peki. Yanıt verecek mi?"

"Bu tamamen size bağlı. Ameliyatlık bir işlem görmediğiniz sürece hayati bir riskiniz söz konusu değil." Olsa bile ben onu çoktan imzalamıştım. Uyanık olmasam da kararımı vermiştim. "Anladım. Ben bugün ilaçları alacağım o zaman." Cevap gecikmedi. "Aynı eczaneden alabilirsiniz. Kargo çoktan ulaşmıştır bile."

Her şeyimle ilgilenilmesi hoşuma gitmemiş değildi ama mecburdum artık. Düzgün bir gelecek ve yaşam istiyorsam bunu yapmalıydım.

Öğleden sonra Buğra aradığında hemen açtım. "Benden sıkıldığını sanıyordum."

"Ne mümkün canım ona? Seninki bugün mutluydu."

"Nasıl bir mutluluk mesela?" Koltukta geriye yaslandım. "Ne bileyim, toplantıda çok eksik vardı mesela hiçbir şey demedi. Yoksa bilirsin kendisi en ufak pürüzde ebemizi siker!" Kinayeli söylemi beni güldürse de ciddi bir şekilde konuştum. "Bilmiyorum, ben görmedim."

"Yalanını sikerler!" Tavrına kahkaha attım. "Dün gece o otelde olduğunu biliyorum. Gece iyi geçmiş anlaşılan." Bir yandan da çantamı topluyordum. "Pek değil ama hallettik."

"Annemle babam ayrı da onlar barışmış gibi hissediyorum." Nedensiz gülümsedim. "Bak sen!" Sonrasında vedalaştığımızda odadan çıktım. "Sen hala burada mısın?"

"Buradayım efendim." Bıkkınlıkla bir nefes verip çıkışa yürüdüm. "Beyefendi mesajımı almadı mı?" Peşimden yürüyordu. "Aldı efendim. O da size küfretti."

"İyi yapmış." dedim mırıldanarak. "Senin mesai burada bitsin." Otoparka indiğimde arabama binip Tuana'nın olduğu yere gittim. "Canım!"

Ayaklandığında hemen sarıldım. "Naber hayatım?"

Oturduğumuzda gülümseyerek bana baktı. "Ben iyiyim tatlım, sen nasılsın? Döküleceksin bugün her şeyi!" Güldüğümde önce su istedim. Zaten telefonda konuşmuştuk ama yetmemişti sanırım. "Biliyorsun zaten her şeyi. Daha ne anlatayım?"

Konuştuğumuz her şeyi bir daha anlattığımda yine aynı tepkileri vermiştik. "Ben bi Ayaz'ı arayayım. Bugün hiç aramadım." İmalı bir şekilde ona baktım. "Aman ara! Kaçmasın nişanlın." Gülerek omuz silktiğinde telefonuna uzandı. Muhtemelen açmamıştı. "Çaldı ama ulaşılamıyor."

"İşi vardır." Yemeğime döndüğümde ona bakmadım. "Neyin var senin bugün?" Hiçbir şey dercesine kafa salladım. "Yorgunum sanırım. Ondandır."

Hayatımın en yorgun gecesiydi çünkü.

"Ev bakıyordunuz en son, noldu?" diye sorarak konuyu değiştirdim. "Çok karışık ya. Birini o beğenmiyor diğerini ben." Kıkırdadım. "Aman ona ne bakıyorsun?"

Aynen Sera. Dün gece adama evi birlikte seçelim diye söylen, şimdi farklı şey söyle! O da sadece kafasını sallamıştı. Öküz.

Konuşacak çokça şey bulduğumuzda yanından ayrıldım. Eve döndüğümde kimseyi göremedim. Odama çıktığımda üstümdekilerden kurtulup duş aldım. Beyin hücrelerime kadar ağrıyordum. Üstümdeki bornozla oturduğumda saçlarımı kuruttum. Üstüme rahat bir şeyler giydikten sonra aşağıya indim. "Annemler nerede?"

"Bilmiyoruz efendim. Kübra Hanım aradılar o da çıktı hemen." Kafamı salladığımda salonda oturup ikisini de aradım. Meşgullerdi direkt. Ablama gideceğini söylediğini hatırladığımda istemesem de onu aradım. "Efendim?"

"Annemler nerede? Ulaşamıyorum da sana geleceğini söylemişti." diye sordum hemen. "Şey... Haberin yok mu?"

Korkuyla sordum. "Neyden? Bir şey mi oldu?"

"Gürkan amca, saldırıya uğramış." Derince yutkunduğumda aklıma sadece Araf geldi. "Hastanedeler şu an."

"Tamam." Gergince telefonu kapattığımda hızla yukarı çıktım. Eşyalarımı alıp tekrar evden çıktığımda direkt olarak hastaneye sürdüm. Kafamda tonlarca sorun varken bir de bu çıkmıştı. Birkaç kez kazanın eşiğinden döndükten sonra düzgünce hastaneye gelebildim. Çoktan adamlar doluşmuştu bile. Yukarı çıkacakken koridorun solunda Araf'ı görmemle ona koştum. Sıkıca sarıldım. "İyi misin?"

"Ben iyiyim." dedi tepkisiz bir sesle. Boyum yettiğince ellerimi yanağına koydum. "Çok korktum sana bir şey olacak diye!" Alnımdan öptü. "Baban nasıl? O iyi mi?"

Kafasını salladı. "Sıyırmış neyse ki."

"Hiç iyi görünmüyorsun." diyebildim. Tanıdığım adam gibi bakmıyordu. "Aksine sevgilim, gayet iyiyim." Sesindeki soğukluk bile aramızı üşüttüğünde bunu yapanları düşündüğüne emindim. "Delice bir şey yapma, lütfen. Sana zarar gelsin istemiyorum."

Yanımdan geçip gidecekken kolundan tuttum. "Nereye gidiyorsun?" Ona zarar gelecekti. Önce koluna baktığında elimi geri çekti. Parçalandığımı hissettim. "Geleceğim."

Gözden kaybolduğunda arkasından bakakaldım. Yukarı çıktığımda kata girişler yasaktı. Güç bela girebildiğimde annemin yanına gittim. "Sera!"

Hızla ona sarıldığımda o da bana sarıldı. "Senin nereden haberin oldu?" Hemen konuştum. "Erken çıktım bugün. Ablam söyledi geldim direkt. Durumu nasıl Gürkan amcanın?"

"İyi iyi. Kolundan sıyrık sadece, önemli bir şey değilmiş çok şükür." Kafamı salladığımda diğerlerinin yanına ilerledik. Birkaç tanımadığım kişi vardı. Fazla da olabilirdi çünkü akrabalarını tanımıyordum. Kübra teyze odadan çıktığında direkt olarak beni gördü. "Sera, hoşgeldin!"

Ona sarıldığımda o da aynı şekilde karşılık verdi. "Hoşbuldum efendim, geçmiş olsun tekrardan."

"Aman kızım, dileme şunlara geçmiş olsun falan. Kaç yaşına geldi hala belinde silah taşıyor!" Rahat ifadesine rağmen gerginliğini gördüğümde gülümsemeye çalıştım. "Demeyin öyle. Neyse ki iyiymiş durumu."

"Şükür iyi." Yüzümü incelediğinde elini yanağıma koydu. "Hasta mısın sen? Solgun gördüm seni." Kafamı iki yana sallarken annem konuştu. "Yemek yememiştir, nolcak! Kurudu kaldı."

"Çocuklara söyleyelim de getirsinler." Hızla engel oldum. "Hiç gerek yok! Ayrıca yedim yani yemek, yorgunum sadece." Üstelemediğinde odadan Simge ve Bade çıktı. "Bak gördük dedeyi. İyiymiş gayet."

"Ne kadar kalıcak hastanede? Hemen eve gelsin!" Beni gördüğünde hemen yanıma gelmişti. "Sende mi dedemi görmeye geldin?" Kafamı salladığımda yanağından öptüm. "Evet. Nasılmış deden?"

"İyi. Kolunu incitmiş sadece." Hemen annesine döndü. "Merdivenden mi düşmüştü anne?" Gözlerim dolduğunda her zaman bu kadar saf olmak istemiştim. "Biliyor musun senin babanda içerde." Fısıldadığında yüzüme eğildi. "Görmek ister misin?"

"Girerim birazdan tamam mı?" Orada duran kadınların ikisinin konuşmasını duymuştum. "Bu muymuş Kuzey'in sevgilisi?" Kız kötü kötü kafasını salladı. "Maalesef."

Duymak istemediğimden oradan kalktığımda Simge'nin yanına gittim. "Hoşgeldin canım." Sıkıca sarıldığında ellerimi sırtına koydum. "Hoşbuldum. Nasılsınız?"

Derin bir nefes verdi. "İyiyiz yani ne kadar olabilirsek tabi." Omzunu sıvazladım. "Üzme kendini bu kadar. İyi ya ona sevinelim." Gülümsediğimde elimi tuttu. "Öyle. İstersen sen de gör. Bade çoktan söyledi ama baban var içeride." Kafamı salladığımda anneme de söyledim. Beni onayladığında kapıyı tıklatıp içeri geçtim.

"Kızım!" Babam hemen ayaklandığında yanıma geldi. Onu incelediğimde iyi olduğunu görüp rahatladım. "İyisin değil mi?" Sarıldığında beni onayladı. "İyiyim canım benim."

Gün içinde hep birliktelerdi neredeyse. Ondan ayrıldığımda Gürkan amcaya baktı. İyi görünüyordu şükür ki. Doğu abi camın orda telefonla konuşurken başıyla selam vermişti sadece. "Kızım hoşgeldin."

Yatağın ucunda durduğumda gülümsemeye çalıştım. "Hoşbuldum efendim. Geçmiş olsun. Nasılsınız?"

"İyiyim be kızım. Kötülere ne olacak da bana ne olsun?" Hemen yüzüm değişmişti. "Olur mu öyle şey? Kötü falan, demeyin lütfen." Güldüğünde babam da yanıma gelmişti. "Bunu bir de Kuzey'e anlat."

"Sahi o nerede? Çıktı bir daha da gelmedi." dedi babam. Gördüğümü söylemedim. "Nerede olacak? Bağlı'nın yanında almıştır soluğu."

"Çocuklara söyleyeyim dikkat etsinler şuna." Babam yanımdan gittiğinde aralarındaki samimiyet hoşuma gitmişti. Bu durumda bile bunu çıkardığıma inanamasam da. Aklıma takılan şey ile ona döndüm. "Bağlı derken?"

Yerinde kıvranıp konuştu. "Rüzgar yok mu? Geçenki it." Kafamı salladım. "Nereden çıktıysa kuzeni varmış. Güvenliklerin içine sızıp mekana girmiş."

"Dediğiniz adamı nerede bulabiliriz?" Bir an düşündü. "Mekanının arka tarafındaki depoda takılır genelde." Bunu aklıma yazdım. Onlarla görülecek bir hesabım vardı. "Anladım."

"Neden sordun?" Omuz silktim. "Merak ettim. Tanıyorum kendilerini yakından." Gülümsemeye çalıştım. "Kendinize iyi bakın efendim olur mu? Olur da beni soracak olursanız buralardayım." Gürkan amca anlayışla kafasını salladığında odadan çıktım. Sinirim yeterince tepemdeyken annemlerden uzaklaştım. "Sera nereye?"

Annemi duymamazlıktan geldiğimde çalan telefonumu açtım. "Sera." Leman'ın sesini duyduğumda derin bir nefes aldım. "Efendim?"

"Rüzgar Bağlı'nın soruşturması hakkında gelip ifade vermen gerekiyor. Sonra da konuşacaklarım var seninle." Bu beklediğim bir şeydi. "Geliyorum." Arabama ilerlediğimde kimseyi görmek istemedim. Telefonum çaldığında bilinmeyen numaraydı. Yanıtladım. "Savcı!"

Enes Bağlı'nın sesini duymamla sinirim tepeme attı. "Duyduğuma göre görevini kötüye kullanıyormuşsun!"

"Bana bak piç kurusu! Bu gece kaçacak delik ara anladın mı beni?" Gülüşünü duydum. "Sen beni zaten bulamazsın." Öyle bir bulurdum ki. "Bunu seni bulduğumda tekrar konuşalım!"

İçimdeki şeytanı ortaya çıkaran tek aile bunlardı.

Düzgünce ifade verdiğimde yapmadığım kesin bir şeydi. Leman'ın yanına girdiğimde oldukça gergindi. "Şöyle ki, bir süre görevden uzaklaşmak zorundasın."

"Anlıyorum ama karşınızda açığa alınacak bir savcı yok." Kafasını kaldırdığında şaşırarak baktı. "Anlamadım?"

"İstifamı verdim. Bakanlık tarafından onaylandı." Bunu beklemiyormuş gibi yutkunduğunda kafasını salladı. "Peki. Neden?"

"Ben de bunu çok sordum kendime ama bir cevabı yok. Sanırım adliye koridorları pek benlik değil." Son konuşmamızı da yaptığımızda eşyalarımı ve dosyalarımı teslim edip oradan ayrıldım. Hayatımın bu olmadığına karar vermiştim. Nasılsam öyle kalacaktım. Kendi kararlarım dışında birini dinlemeyecektim.

Doğrudan eve sürdüğümde birini aradım. "Ben torun Sayar." Dedemin bana hitabı buydu. Bir sürü torunun arasından sadece bana 'Sayar' derdi. Herkese ismini söylerken bana böyle derdi. "Buyrun efendim?"

"Bu gece için dedemin adamlarını ve Enes Bağlı'nın yerini istiyorum." Cevap gecikmedi. "Ama efendim-"

"Böyle şeyler için dedemin izni var. Ayrıca Engin Sayar'a haber gidecekse baştan kimseyi göndermeyin. Torunu ölürse Sadık Sayar size ne yapar bilemeyeceğim." Telefon kapandığında derin bir nefes aldım. Beni bu hale getiren oydu.

Geçmiş

"Dede çok yoruldum lütfen yapmak istemiyorum artık!" Sabahtan beri okçuluk ve silah atışı yaptırıyordu bana. Daha 12 yaşındaydım! "Kolum ağrıdı düz tutmaktan."

"Önemli olan düz tutmak değil, Sayar. Hedefi iyi tutturmalısın." Ona hedef tahtamı gösterdim. "Attıklarımın hepsi hedefi deldi geçti dede! Lütfen yapmayalım artık."

Yaptığımda iyi sözler söyleyip yapamadığımda elindeki bastonla beni kovalıyordu. Aslında gençti de neden elinde baston vardı anlayamamıştım. "Çok konuşuyorsun, Sayar. Daha dersimiz bitmedi bile."

"Evet, senin yüzünden bale provamı kaçırdım!" Ellerimi göğsümde bağladığımda suratımı astım. "Ablan gibi mi olmak istiyorsun?" Keşke onun gibi olabilseydim. Tıp okuyordu ve başarılıydı. Sürekli övgü alırdı. "Sen ablan değilsin. Sen benim torunumsun. Ona göre davranmalısın."

Belinden çıkardığı silahı bana uzattığında korkmadım. Bunu hep yapardı. "Al bunu, ilerideki hedef tahtasını vur. 3 kere."

"Dede yapmak istemiyorum!" diye sızlandığımda yanındaki adamı çağırdı. "Sayar için aldığım buz patenlerini yakın gitsin!" Hızla elindeki silahı aldım. "Tamam dedeciğim. Lütfen zarar verme onlara!" Geçen derse geç kaldığım için annemin bana yaptırdığı pointleri çöpe atmıştı.

Çizgiye geçtikten sonra hedef tahtasına bakarak gözlerimi kıstım. "Artık elin titremiyor, Sayar." Bunu ben bile yeni anlıyordum. Bundan önce ne zaman yapsak hep elim titrerdi, korkardım silah almaktan. "Akşam bale gösterime gelmezsen ateş etmem!"

"Protokolde olacağım torunum." Gülümsediğimde ifadesizce oraya döndüm. Hedef tahtasına üç kere ateş ettiğimde hızla kafamı döndürdüm. Ses korkumu aşamamıştım. "Bak şimdi nereye vurduğuna."

Usulca kafamı kaldırdığımda kalbinden üç kere vurmuştum. "Dede! Bak yaptım!"

"Aferin sana." Saçlarımı öptüğünde gülümsedim. "Hedef tahtası bir insan olsaydı ölür müydü?" Kafasını salladı. "Seni bunun için yetiştiriyorum, Sayar. Eğer kendini tehdit altında hissedersen öldürmekten korkma. Onlar seni öldürmeden sen onları öldür."

Bu dediklerini aklıma kazıdım. Yanımızdaki adam kulağına dokunduğunda bize döndü. "Efendim, Eylem Hanım gelmiş."

"Annem!" diye sevinçle zıpladım. "Konuştuğumuz gibi, annen sorarsa ne diyeceksin?" Düşündüm. "Dedem ile birlikte bahçede boyama yaptık. Havuz kenarına oturduk ve onun için bale yaptım." Eğer böyle söylemezsem ders saatim uzardı. "Aferin benim torunuma!"

"Akşam görüşürüz, dede! Seni göreceğim!" El salladıktan sonra bahçeden çıkıp kapıya yürüdük. Yanımdaki adam anneme teslim ettikten sonra oradan ayrıldım. "Tatlım!"

"Annecim!" Sarıldığımda saçlarımı öptü. "Hadi gidelim bakalım. Umay teyzen kızacak yoksa." Kafamı salladığımda elinden tutup arabaya ilerledik. Şoför kapımızı açtığında ikimizde oturduk. "Ne yaptınız bakalım dedenle?"

"Bahçedeydik! Havuz kenarında oturup boyama yaptık." Böyle mi söylemeliydim? Gülümsediğinde saçlarımı sevdi. "Sen neler yaptın?"

"Ablanın okulu için bir şeyler aldık. Baban onunla şimdi. Ben de seninleyim." Ona sıkıca sarıldım. "Akşam pankek yer miyiz? Nar da yiyelim!"

"Yeriz bebeğim." Önce merkezden tütümü aldığımızda gösteri salonuna geçtik.

Sahneye çıktığımda dedemi görmek istedim ama pek mümkün değildi. Karanlıktı ve boyum buna izin vermiyordu.
Gösteri sonrası alkış başladığında bunu başlatanı görmemle gülümsedim. Dedem en önde oturup parlayan gözlerle beni izliyordu. Sözünü tutmuştu.

Şimdi

"Onu öldürmeden bırakmayacak." dedi David.

"Tüm mekanlarını patlattık. Ölmese bile kimse yanında durmaz artık." Sylvia konuştuğunda Irina da katıldı. "Neyine güvendi acaba? Bunca zaman yapacaklarımızı bilmeyen yok." Bize dokunan yaşamaz hesabıydı.

"Sid ve Conrad geliyor. Hazır olun!" Büyük minibüsün kapısı açıldığında ikisi de içeri girdi. "Bombaları da kameraları da koyduk. Aç ekranı." David kodladığında tüm kameralar aktif hale geldi. "Alberto içeride mi?"

"Aynen." dedi Sid.

Arka taraf ve şoför arasındaki paravan açıldığında adam konuştu. "Buğra Bey, biri geliyor."

"Tanıdığımız bir araba mı?" diye sordu Sid. Buğra ön tarafa baktığında tanımadı. "Hangimizin lacivert arabası var amına koyayım?" Sinirlendiğinde yanına bir araba daha yanaştı. "Siktir! Sera'nın ne işi var burada?"

"Noluyor?" Beyaz araba, lacivert arabaya bir şey uzattığında içindeki kimse onu aldı. Sera'nın arabası beyazdı. Beyaz araba gittiğinde yolun sonunda büyük bir patlama olmuştu. "HASSİKTİR!"

Beyaz araba cayır cayır yanarken hepsi panik olmuştu. "Sera!"

Buğra çıkmak istediğinde Sid onu durdurdu. "Çıkamazsın şu an! Riske atamayız."

"Sikerim lan riskini! Kardeşim o arabanın içinde!" Tam inecekken lacivert arabanın içinden çıkan kişi herkesi şok etti. Sera kanlı canlı karşılarındaydı. Yanan arabasına bakıyordu. "Bu gece noluyor burada?"

Bu gece ne olacaksa hiç iyi şeyler olmayacaktı.

27.Bölüm Sonu

Oy vermeyi unutmayınn.

Loading...
0%