Yeni Üyelik
30.
Bölüm
@ineffable3107

1 Saat Öncesi

Eve döndüğümde hızlıca üstümü değiştirdim. Diğer arabamın anahtarını aldıktan sonra babamın çalışma odasına girdim. Kitaplığındaki kitap gibi görünen düğmeye bastığımda kapı dönmüştü. Merdivenlerden aşağıya indiğimde evin arabalarının olduğu otoparka çıkıyordu. Kendi arabama ilerlediğimde tanınmamak için plakasını değiştirdim. Onu alıp oradan çıktım. Bir diğer telefonumu çıkardığımda dedemin adamını aradım. "Benim arabamın altına bir bomba koyup içine manken koyun, dediğim yere getirin."

"Sera Hanım, dedeniz bu-" Hızla onu durdurdum. "Dedem beni bugünler işin yetiştirmedi mi zaten? Şimdi neyine kızacak? Dediğimi yapın." Telefonu kapatıp bir kenara fırlattığımda orman yoluna girdim. Kendi arabamın kumandasını aktif ettim. Metin sayesinde ne konuşulduğunu öğrenmiştim gayet.

Araf'ın oraya gideceğini biliyorlardı. Babasını vurdukları yetmiyormuş gibi benim arabamın altına bomba koyup Araf'ın gözünün önünde patlatmayı düşünüyorlardı. Bunu yiyemezdim. Arabama yazık olacaktı ama yapacak bir şey yoktu. Bu arabayı babamdan özel olarak getirtmesini istemiştim fakat arabamdan bir türlü kopamadığım için galeride tutuyordum.

Beyaz arabamın devri kapanmıştı. Benimki de öyle.

Büyük bir fabrikanın önünde durduğumda karşıdaki büyük minibüs beni şüphelendirmişti. İçi gözükmüyordu. Karşıdan gelen arabamı gördüğümde telefonum çaldı. "Biz deponun arkasında olacağız efendim."

Kendisi inip başka arabaya bindiğinde arabanın kumandasından yanıma getirdiğimde bir şey alıyormuş gibi yaptım. Elindeki düğmeye bastığımda mankenin bacağı otomatik olarak gaza yüklenmişti. Biraz uzaklaşana kadar onu izledim. Ses duyulacak seviyeye geldiğinde düğmeye bastım. Biricik arabam gözlerimin önünde tuzla buz olmuştu.

Minibüste bir hareketlilik olduğunda dışarı çıktım. Direkt olarak arabama baktığımda derin bir nefes verdim. Umarım biri söndürürdü. Siyah eldivenleri elime geçirdikten sonra eşofmanımın cebinde olan sigaradan bir tane yaktım. Arabamın gidişi beni derde sokmuştu bir an. Sadece birkaç kez içime çektikten sonra devam etmeden ayağımla ezdim.

Arabayı kapatıp deponun içerisine ilerlediğimde eşofmanımın köşesine sıkıştırdığım silahı çıkarıp köşedeki kamerayı vurdum. Her kim izliyorsa izlememeliydi. Sweatimin cebinde duran susturucuyu aldıktan sonra silahın ucuna taktım.

Merdivenin başındaki kamerayı da vurduğumda sessizce yukarı çıktım. Köşedeki koruma beni farkettiğinde hızla silahına davrandı. Silahına davranmış olsa da onun elinden alıp karnına tekme attım. Attığım tekme onu merdivenlerden aşağıya yuvarlarladığında susturucu takılı olan silahla birkaç kez vurdum. Öbür silahın içindeki şarjörü aldıktan sonra silahı üstüne fırlattım. "Ay çok eğlenceli!"

Korumalardan biri yanımdan geçerken başını salladığında dedemin adamları olduğunu anladım. O karşıdan gelen adamı vurmakla meşgulken koridorun sonundaki merdivenden çıktım. "Yapacağın fabrikayı siksinler!"

Labirent gibiydi aynı. Araf'ın sesini duymamla merdivenin altına saklandım. "Sakın bana o patlayan arabanın Ecmel'in olduğunu söyleme!"

Sesi git gide uzaklaştığında tekrar merdivenlere yöneldim. Tek bir kat kaldığında yine duran korumanın kafasına silahımla vurdum. "Çok özür dilerim!"

İyice deliye bağladığımda odaya doğru koşturdum. Yine dedemin adamı olan koruması beni içeri soktuğunda Enes'in haline acıdım. Kollarından bağlanmış aşağıya sarkıyordu. "Berbat görünüyorsun. Midemi bulandırdın."

"Savcı?" Bana baktığında sorgular gibiydi. "Beklemiyordun değil mi? Arabamın patladığını düşündün ya da bu gece nezarethanede kalacağımı." Köşelerde duran dört kameranın birini vurdum. "Biliyor musun Enes, cidden aile olarak sik kafalısınız."

"Amcan savcılık hayatımı mahvetti, kuzenin sevgilime ihanet etmemi sağladı. Sen beni mesleğimden edecek hamleyi yaptın." Son iki kamera. "Ama bak, hayatta kalan sadece benim!"

Güldü. "Sana bu gece için kaçacak delik ara demiştim hatırlıyor musun?"

"Hiç sevilmiyorsun be savcı." dedi kesik kesik. Araf onu gerçekten haddinden fazla dövmüştü. Vücudu, yüzü, gözü kanlar içindeydi. Karşısındaki sandalyeye oturdum. "Ölmeden son kez göreceğin yüz ben olmam ne acı!"

"Fabrika patladığında da aynısını diyecek misin bakalım?" Güldüğümde kalan iki kameranın birini vurdum. "Patlaması umurumda değil." Kalan sonuncu kamerayı da vurdum. "Ben zaten ölüyorum."

"Çok dramasın be savcı." Dışarıdan sesler geldiğinde umursayacak vakit bulamadım. Oturduğum yerden son kalan kurşunumu kalbine attığımda sesi kesilmişti. Aklıma eski zamanlar geliyordu.

"İnsanlar kalbinden vurulursa ölür mü dede?"

"Ölürmüş, dede." Geçmişe atıfta bulunduğumda gözümden bir yaş geldi. Tüm gerginlikten midem bulandığında kafamı iki yana salladım. Silahı tekrar eşofmanımın köşesine sıkıştırdığımda odadan çıktım. Yaşayan bir Bağlı kalmamıştı ama ben yaşıyor gibi hissetmiyordum.

Karşıdan gelen Araf'ı gördüğümde adımlarım durdu. "SEN BENİ ÖLDÜRECEK MİSİN LAN?"

Hırsını dudaklarımdan çıkardığında buna izin verdim.

Geri çekildiğinde nefes alıp vermekte zorlandım. "AKLIM ÇIKTI!" Kafamı salladım. "Görebiliyorum, Lider."

"Derdin ne senin?" Cevaplamadığımda yüzüne baktım. "Siktiğimin planında ya sana zarar gelseydi? Öldün sandım lan! İçindeki gerçekten sensin sandım!"

"Ama değildim." dedim olağanüstü bir sakinlikle. "Hem ölsem hesabımı sorardın?" Meraklılar gibiydim. Yüzüne doğru eğildim. "Sorar mıydın?"

"Sorardım." dediğinde gülümsedim. "Seri katil olma yolunda ilerliyorum, beni durdurursun değil mi?" Bu onu yumuşattığında sinirli olmasına rağmen güldü. "Çıldıracağım!"

"Ben olmadığımı kim söyledi?"

"Buğra, Sid, David, Sylvia, Irina." Gözlerimi kocaman açtığımda inanamadım. "Hepsi neredeydi?"

"Büyük minibüsün içinde." Oha! Ben onlardan şüphelenmiştim bir de. "Hastaneye dönelim mi? Ama babama bir şey söylemek yok."

"Düşüneceğim." Elimden tutup yürüttüğünde aşağıya kadar bırakmadı. "Buğra!" Onu görür görmez ona sarıldığımda hemen karşılık verdi. "Burada olduğunu bilmiyordum."

"Ne o? Bizi de mi patlatırdın?" Omzuna vurdum. "Saçmalama! Ben bunu şüpheli sandım." Minibüsü işaret ettiğimde yavaşça kafama vurdu. "Acıdı!"

"Kız sen o kameraları nasıl vurdun? Sid bile hedefi ayarlayamıyor daha!" Irina ve Sylvia güldüğünde Sid göz devirmişti. Onları sevmiştim nedensizce. Özellikle Sylvia'yı. "Iss meinen Arsch, Verlierer! (Kıçımı yiyin, zavallılar sizi!)"

Almanca küfür ettiğinde anlamamıştım. Almancam yoktu. "Ne diyor?" diye yanımda duran David'e fısıldadım. "İltifat ediyor. Takma sen onu." Kafamı salladım.

"Patlayan şey senin arabansa, sen buraya neyle geldin?" Araf'ın söylemesi ile kenara geçip yeni arabamı gösterdim. "Bununla!" Heyecanlandığımda kayıtlı olmayan plakalarımı çıkarttım. "Oha!"

"Ecml. Bu ne? Kod gibi bir şey mi?" Sid'in sorusu ile kafamı salladım. "İki ismim var ama onu kullanmıyorum." Araf'ı işaret etti. "Bu kullanıyor. Ben de kullanacağım!"

"Sid!" Uyarıcı bakışlarını Sid'e gönderdiğinde dedemin korumalarından biri gelmişti. Araf anlamsızca baktığında bana bir telefon uzattılar. "Dedeniz arıyor."

Telefonumu arabada bırakmıştım. Kafamı salladığımda Araf'a bakıp telefonu onlardan aldım. Biraz uzaklaştığımda dedemin sesi duyuldu. "Sayar!"

"Büyük Sayar!" Aynı şekilde karşılık verdiğimde cevap gecikmedi. "Adamlarımı istemişsin. Onlarda seve seve gelmişler. Anlat bakalım neler dönüyor?"

Araf sadece beni izlediğinde göz gözeydik. "İnsanları kalbinden vuran şey sadece silahtan çıkan kurşun mudur, dede?"

"Çok garip şeyler söylüyorsun, Sayar. Bunun cevabı ben de yok. Kendin arayıp bulmalısın." Derin bir nefes verdiğimde kafamı salladım. "Peki. Bana bir araba borcun var!"

"Getirtirim tatlım. Şimdi bu ihtiyarın işleri var. Dikkat et kendine. Dediklerimi de unutma." Telefonu kapattığımızda tepkisiz kaldım. Zaten dediklerini unutmadığım için bunlar oluyordu be dede.

Telefonu korumaya uzattıktan sonra onlara döndüm. "Siz gidebilirsiniz." Gittiklerinde Araf'ın yanına ilerledim. "Ne diyor?"

"İşe yaradılar mı diyor." Güldüğümde elini tuttum. "Barıştınız mı artık siz?" Buğra'nın sorusuna kafamı salladım. "Evet!" Hemen düşündüm. "Biz bunu zaten konuşmamış mıydık?"

"Nerede konuşacağız?" Dişlerinin arasından konuşurken Araf'ı işaret etti. "Haa! Evet canım nerede konuşacağız?"

"Conrad hala aynısın dostum!" Sid onun omzuna vurarak konuştuğunda dediği şeyi anlamamıştım. "Buğra yani!"

"Conrad nedir? İltifat mı?" Öylece sorduğumda Araf boğazını temizleyerek konuştu. "Bir şey değil, Sid böyle boş konuşmayı sever!" İmalı söyleminin ardından beni yürüttüğünde arabaya oturmamı söyledi. Benim arabamı kullanacaktı bir de!

Hepsiyle konuştuğunda onlar farklı yöne gitmişti. "Göt kadar arabanın neyini sevdin amına koyayım!"

Arabam iki kişilikti ve eski arabam kadar yüksek değildi. "Pardon canım duyamadım. Senin kadar para basmadığım için gücüm buna yetti!" Kafasını iki yana salladı. "Söyleseydin getirirlerdi!"

"Bu da özel yapım zaten! Arabamı ezikleme bir daha." Güldüğünde birden gaza basmasıyla koluna tutundum. "Fakirmişsin gibi konuşmayı kes!"

"Sen de biraz yavaş sür! Kusacağım şimdi." Saçlarımı düzeltip önüme döndüm. "Fakirim belki de yani olamaz mı?"

"Ulan yalan söylemeyi bile beceremiyorsun. Ülkenin en çok kazanan dansçısı seçilmişsin geçen yıl." Ne vardı yani? "Bununla zengin mi olunuyor?"

"Evlenelim o zaman. Tüm malların ve adamların benim olsun." Yandan bakış attığında sinirli haline geri döndü. "Mallar tamam da adamlarım? Çok bunun hakkında konuşuyorsun farketmedim sanma. Sinirleniyorum artık."

Susarak önüme baktığımda bir şey demedim. Hastaneye geldiğimizde kapıda çok adam vardı. Bundan biraz rahatsız olsam da Araf'ın elimden tutması iyi olmuştu. Kahretsin belimde hala silah vardı!

Sensörden geçmediğimde güvenlik olmamasına şükrettim. Bu herif nasıl ötmüyordu? Yukarı çıktığımızda ben elini bırakacakken o bırakmamıştı. Ben utanırdım ki. "Bir daha elimi bırakacak olursan-"

"Çocuklar hoşgeldiniz!" Kübra teyzenin söylemi ile sustuğunda bana sinirle baktı. "Sonra görüşeceğiz seninle."

Odaya girdiğinde ben de annemin yanına ilerledim. "Nesi var?"

"Heyheyleri tepesinde yine." Kübra teyze bu dememe güldüğünde annem hemen uyarmıştı. "Deme öyle şeyler! Belli ki sinirli çocuk."

Annemle Kübra teyzeyi işaret ettim. "Siz ikiniz yer mi değiştirseniz?"

Annem bacağıma vurduğunda yalancıktan sızladım. "Canım yandı." Sonra vurduğu yeri sıvazladığında gülümsedim. "Simge gitti mi?" Kübra teyze kafasını salladığında hemen konuştu. "Bade durmadı çok. Bir de hastahane ortamı yani gerek yok çocuğum."

Odanın kapısı açıldığında babam bana seslenmişti. "Sera!" Yüzü hiç iyi durmuyordu. "Gel bakayım bir kızım."

Anneme ne oldu dercesine baktığında o da bilmiyordu. Odaya girdiğimde hepsi bir anda bana dönmüştü. "Herkes de buradaymış yani. Bir rakı balığınız eksik."

Buğra kıkırdadığında Doğu abi gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Araf sinirle tekli koltuktan baktığında babam bana döndü. "Bana anlatmak istediğin bir şey var mı?"

"Ne gibi babacığım? Gördüğün gibi kendi halimde takılıp gidiyorum." Bir de godomanların arasındaydım. Buğra'nın babasını yeni görüyordum. "Merhaba." Nazikçe el salladığımda Gürkan amca gülen taraftı. "Ben gülmüyorum, Sera."

"Bir şey yapmadım gerçekten!"

"Öyle mi küçük hanım? Polisler öyle demiyor ama," Hızla ona baktım. "Ne diyorlar?"

"Gözaltına alınmışsın. Ne zaman haberimiz olacaktı? İçeri girince mi?" Araf sinirle sorduğunda ona bakıp yutkundum. Sikeyim yani bunu nerden öğrenmişlerdi? "Görevden mi alındın?"

"Yok baba ne münasebet yani? Kim beni görevden alabilir hem? Kendi özgür irademle istifamı verdim."

"Çıldıracağım şu rahatlığına!" Sinirle saçlarını karıştırdığında ben gülümseyerek Gürkan amcaya döndüm. "Gürkan amca daha iyisin inşallah." Gülerek kafasını salladı. "İyiyim kızım." Kafamı salladım. "Güzel."

Araf sinirle bir şeyler homurdandığında ona bakamadım ama o beni gebertecekti sanırım. Midemden ölmesem de onun yüzünden ölecektim. Gürkan amcanın yanında bulunduğumda eğilip fısıldadım. "Sıkıldığınızı anlayabiliyorum efendim. Eğer bir şeye ihtiyacınız varsa ben alabilirim. Yapabilirim yani mümkünse."

Vurulmayan omzuna dokunduğumda elimi tuttu. "İçli köfte yapabilir misin?" Kıkırdadığımda kafamı salladım. Müstakbel kayınpederim, babam, kocamın yakın arkadaşının babası, kocamın yakın arkadaşı, abisi ve kocam mutlu bir aileydik şu an. "Deneyeceğim sizin için. Zehirlenirseniz günahı Araf'ın boynuna." Gülerek geri çekildim. Gider ayak bir de günah sokamazdım hayatıma.

"Ben bir Simge ile konuşayım." Doğu abi çıktığında ben de çıkmak için yeltendim. "Eh size de iyi geceler artık. Gürkan amca sözün ben de." Yürüyecekken babam omuzlarımdan tutarak beni durdurdu. "Hiçbir yere gitmiyorsun," Beni koltukların birine oturduğunda tam yan tarafımda Araf vardı. "Kameraları gördüm. Kızım sen eşkıya mısın?"

"Ne kamerası?" Buğra'ya öldürücü bakışlar attım. Onun belasını ayrı verecektim. "Sinirleniyorum artık."

"Silahın nerede?" Araf'ın beni bitirecek sorusu babamı sinirlendirdiğinde bana baktı. "Silahın da mı var?"

Bıkkınlıkla ofladığımda belime sabitlediğim silahı çıkarıp masaya koydum. "Çıldıracağım bir de dedesinin en sevdiği silah! Rusyadan özel getirdiği." Şaşkınlıkla baktım. "Gerçekten mi? 18. yaş günü hediyemdi."

"Sadece bununla kalmazsın biliyorum!" Öldürücü bakışları üstümde geziyordu. Yeter ki sussun diye eşofmanımın paçasını sıyırıp yapışkan bıçağı çıkarıp masaya koydum. Buğra'dan bir "Oha!" çıktığında Araf'ın sinirli nefesi çoktan geliyordu. Saçıma uzandığımda babamın sinirleri arttı. "Saçına ne soktun?"

"Saçıma değil tokama." Topuzumdaki tokayı çözdüğümde kancasına basar basmaz çakıya dönüşüyordu. "Kardeşim kızının üstünde birinci sınıf kesici alet bulunuyor. Helal olsun valla!"

Gürkan amcaya bakıp gülümsedim. İçli köfteyi kaç porsiyon isterdi acaba? "Hep deden yapıyor bunları değil mi?"

Benim sabrım da bir yere kadardı. "Neden acaba?" Alayla sorduğumda gülerek eşyalarımı topladım. "Sen ablama steteskop rengi seçerken dedem bana bunları yaptırmasına rağmen beni gösteriye götürüyordu, senin almadığın patenleri alıyordu!" Sinirle odadan çıktığımda ortamı yeterince germiştik zaten.


Koridordan dönünce boş olan tarafa ilerleyip tek başıma oturdum. Bir gecede daha ne kadar kırılacaktım? Kendi dertlerim zaten yetiyordu bana. Araf'ın peşimden geldiğini bilmiyordum. "Derdin ne senin bugün?"

"Bir derdim yok." dedim sakince. "Hepinizin dertleri sıkıntıları olabiliyor. Bana gelince derdin ne senin?" Güldüğümde kafamı salladım. "Çok güzel ya!"

"Anlatırsın, çözeriz. Esip gürlemenle hiçbir boku düzeltemezsin." Böyle bir amacım yoktu zaten. "Esip gürleyeceksen de bunu bana yap. Bir başkasına değil." Belimden tutup yanına çektiğinde saçlarımı sevdi. "Yapma böyle tamam mı?"

Usulca kafamı salladım. Dizlerimi kaldırıp bağdaş kurduğumda böyle oturmak istemiştim. "Mecbur muydun?" İçeridekileri kastettiğini anladığımda geçmişe gittim. "Sayılır yani."

"Bu gece eve gitmem mümkün değil. Abim kalmayacak." Kafamı salladım. "Ben kalırım seninle." Uzanıp elini tuttuğumda kucağıma koydum. "Bir de babana içli köfte sözüm var! Yarın gidip yapmaya çalışacağım." Güldüğünde beni kendine çekip saçlarımı öptü. "Araf."

"Söyle bebeğim." Kimsenin olmadığını anladığımda dudaklarına uzun bir öpücük bıraktım. "Ben seni seviyorum he." Gülümsedi. Babası yüzünden bir nebze sinirli halini anlayabiliyordum. Kimse istemezdi. "Bende seni çiçeğim."

Koridorun sonunda annem bize bakıp gülümsediğinde ben de ona gülümsedim. "Annem seni seviyor."

Yanından kalkıp anneme yürüdüğümde kolumu sıvazladı. "Baban gidelim diyor artık. Zaten yarın taburcu edeceklermiş hep birlikte geçeriz dediler." Kafamı salladığımda arkamı gösterdim. "Ben burada kalsam olur mu? Onun bana ihtiyacı var."

Bunu yansıtmıyordu ama ben hal ve tavırlarından anlıyordum. "Ah, peki. Babanla da bir konuş." Kafamı salladım ama buna pek hazır değildim. O ilerlediğinde koridorda kimsenin kalmadığını farkettim. Doğu abi giderken götürmüş olmalıydı. Hiçbiriyle de tanışmamıştım. Babam odadan çıktığında ona bakıp gülümsemeye çalıştım. Elimi kaldırdığımda sallamadım. "Konuşalım mı?"

Önce yan tarafa döndüğümde Araf'a baktım. Önüne bakıyordu sadece. Dalmış gibiydi. Ardından babamın yanına ilerledim. "Ondan önce." Belimden çıkardığım silahı ona uzattım. "Bunu alabilirsin baba. Her ne kadar dedem hediye etmiş olsa da babamın karşı çıktığı bir şeyi kullanmam doğru olmaz."

Birlikte boş koltuğa oturduğumuzda bana geri uzattı. "O senin. Ben bunun olmaması için uğraşmıştım ama sanırım göremedim." Doğruydu. "Geçmişi geri getiremem ama içinde bir şey kaldıysa bana söylemeni isterim."

"Ablan her zaman başına buyruktu ve bazen onunla ilgilenmemizi istemiyordu bile. Onun rahatlığı üstümde kalınca sana beklediğin ilgiyi veremedim." Kafamı salladım. "Para, pul, mal, mülk... Hepsi yalanmış yani ben gün geçtikçe bunu anladım. Siz rahat büyüyün diye işleri büyütürken ilgisiz bıraktığımı farketmedim." Uzanıp elini tuttum. "Baba sen o ilgiyi ablama verdin zaten. Ben kimseden ilgi beklemedim." Yalan söylüyordum. "Sadece biraz ayrıldığımı hissediyordum tabi ama çok değil." Saçmalamaya başlamıştım. "Sen bizim için iyi bir babasın."

Sen sadece Ece Sayar için iyi bir babasın. Ecmel Sayar için iyi bir baba olmamayı seçtin.

"Özür dilerim." Sorun değil demesem de o anlamda başımı salladım. "Eğer iznin olursa burada kalmak istiyorum ben. Siz de yorgunsunuz zaten yeterince." Kafasını salladığında iyi geceler diyerek yanımdan geçmişti. Tekrar Araf'ın yanına ilerlediğimde kafasını duvara dayamış, gözleri kapalı bir vaziyette bulmuştum. Yanına oturduğumda sabah iz bıraktığım boynunu öptüm. Gözlerini araladı.

"Çok uyuyorsun!" Yalandan sinirle konuştuğumda gülümsedi. "Burada bir uykucu varsa o da sensin."

"Hayatım, ben yorgun bir insanım." Artık değildim. "Sahi bundan sonra ne yapacaksın? Madem istifa ettin." Kafamı salladım. "Güzel soru." Ve gülümsedim. "Hiçbir şey!"

"Bugüne kadar kazandığım paralar torunuma kadar yeter. Şu anlık bir çocuğumuz da olmadığına göre ölene kadar yetecek param var." Güldüğünde başını dizlerime koyup bacaklarını uzattı. "Sığmıyorsun bile be adam!"

"Kafam rahat. Devam et sen." Elimi yanağına yasladım. "Ne anlatayım?"

"Her şeyi." Hiçbir şey anlatmayıp onu izlemek istiyordum. "O zaman sana dedemle günlerimizi anlatayım. Sen bayılırsın." Gülümsediğinde avcumu öptü. "Evinin bahçesinde büyük bir alan var. Hem korumalarını eğitiyor hem de beni. Hedef tahtası var. Aa, hatta tesisteki gibi." Kafamı salladım. "Evet, öyle. Neyse, beni okçuluk kursuna yazdırıp sertifika alana kadar bunu devam ettirdi. Sonrasında onun yanında çalışıyordum. Hedefi tutturamadığımda bastonuyla beni kovalardı." Güldüm. "Ama görsen baston havada kendisi peşimde koşuyor. Bitiş çizgisine ulaştığımızda ikimizde bıkıyoruz haliyle."

Sadece beni izleyip dinlediğinde bakışlarında eriyip bitiyordum. "Sonra bir gün bana silah verdi. Eğer karşımdakini vuramazsam ders uzardı, her hafta aynısı olurdu." Daha ciddiydim. "Hedefi üç kere kalbinden vurmamı isterdi."

"O gün o yüzden ıskalamadın." Kafamı salladım. "Gözünden de hiçbir şey kaçmıyor."

"Ben seni her zaman görüyorum. Sen bilmesen de görmesen de."

"Duş aldıktan sonrası da dahil mi?" Cilt ve vücut bakımım uzun sürüyordu yani odamda da bir kamera yoktu. "Görmediğim şey değil. Hayal gücümü kullanırım onda da." Hızla ağzını kapattığımda güldü. "Yapma!"

"Tamam yapmam." Aklıma oturan kadınlar geldiğinde sormak istedim. "Bekleyen kadınlar vardı, onlar kimdi? Akrabalarını hiç tanımıyorum."

"Ben de görmedim ama tanışırsın birkaç güne." Görmemesi normaldi. "Aslında şey demek istiyorum. Kadının biri, sanırım yanındaki kızıydı. Bana bakarak 'Kuzeyinki bu mu' diye sordu. Kız da 'Maalesef' dedi."

"Şikayet etmek istemem ama bana bakışlarını beğenmedim. Bu yüzden sana söylemek istedim yani yanlış anlama lütfen!" Kendimi korumaya geçtim ama rahatsız olduğum bir şeydi sonuç olarak. Kendi iyiliğim için herkesi harcardım. "Sorun değil. Rahatsız olduğun her şeyi söyle bana."

"O konuyu da halledeceğim ben. Muhtemelen halam ve kızıdır. Ancak onlar böyle söylenir." Onu onayladığımda üstelemedim. "Peki, tamam."

Zaten gecenin bir yarısıyken sabaha az kalmıştı. Birkaç kez kalkıp Gürkan amcaya baktığımızda her gelişimde Kübra teyze ile bana sayısız teşekkür ediyordu. Bunun bir önemi yoktu. Her zaman yapardım, her kim olursa yapabilirdim. Araf bir odada yattığında en son onun yanına yattığımı hatırlıyordum.

*******

Gürkan amcayı hastaneden çıkardıklarında ben eve dönmüştüm. Kendimi biraz kötü hissediyordum açıkçası. Midem ağrıyordu. Gece başlayan ağrım canımı yaktığında ses çıkarmamıştım. Araf ile kalırken bile kusma isteğim geldiğinde odanın dışındaki bir tuvalete gitmiştim. Çok kez sormuştu, öylece yürüyüp geldiğimi söylüyordum.

Eve geldiğimde yatmadan içli köfteyi yaptığımda kimseden yardım almamıştım. Dinlenmesi için buzluğa koyarak odama çıktım. Akşam annemler götürürdü. Odaya geçip duş aldığımda direkt olarak yatağa uzandım. Bornozuma ve üstüme örttüğüm yorgana sıkıca sarılarak gözlerimi kapattım.

Birkaç saatin sonunda annemin sesiyle gözlerimi araladım. "Sera geliyor musun?"

Ses yakınlaştığında odanın kapısındaydı. "Gelmeyeceğim, karnım ağrıyor."

"Ay bebeğim iyi misin? Ben de gitmem istiyorsan." Kafamı iki yana salladım. "Gerek yok anne sen de. Geçer birazdan uyumak istiyorum."

"İyi tamam. Ben kızlara söyleyeyim sana bir şeyler getirir." Cevap vermediğimde sesi de kesilmişti. Onların gitmesiyle yatakta doğrulduğumda giyinme odama yöneldim. Askılı bir şortlu tulum giyerek yatağıma geri yattım.

İçtiğim çay ile ağrılarım biraz geçtiğinde bilgisayarıma uzanıp dizimi açtım. Birkaç bölüm izledikten sonra odamdaki suyun bittiğini farkettiğimde aşağıya indim. Temizlenmiş olan nar kabını aldıktan sonra odama çıktım.

Odaya girdiğimde birinin beni çekmesi ile çığlık atacaktım ki dudaklarıma yapışması sonucu susmuştum. Beni öpen kişiyi kokusundan tanıdığımda kendimi bıraktım. Nefes nefese kaldığımda alnını alnıma yasladı. "Beni korkuttun."

"Neden gelmedin?" Elimdekileri alıp bıraktı. Saçlarımı severken elini yanağıma koydu. "Karnım ağrıyordu. Ondan. Sen neden buradasın?"

Hala nerden girdiğini bilmiyordum ama bilmek de istemiyordum. Böyle gelmesi hoşuma gidiyordu. "Senin olmadığın bir masaya oturmak istemiyorum." Dudaklarını tekrar dudağıma yasladığında kollarımı boynuna doladım. "Seni özledim."

"Hm." Mırıldandığımda gülümsememe engel olamadım. "Evdekilere ayıp olmasın?" Omuz silkti. "Evdekiler orada kalmadığımı biliyor. Gerek de yok ayrıca." Kafamı salladığımda elinden tutup yatağıma yürüttüm. Eşofmanları ile gelmesi burada kalacağı anlamına geliyordu. Kapının kilitli olduğundan emin olduğumda yatağa geçip kaydım. "Hep senin evinde kalacak değiliz."

Yanıma geldiğinde kafamı göğsüne yasladım. "Kalacağımı söylemedim." Kafamı ona kaldırdım. "Kalmayacak mısın?"

"Kalayım mı?" Usulca kafamı salladım. "Gizli saklı işleri de hiç sevmem." Homurdanışı ile güldüğümde elimi yanağına koydum. "Nereden giriyorsun sen benim odama?"

"O da ben de kalsın." Üstelemediğimde ona sarıldım. "Kalsın bakalım." Aklıma gelenle hemen doğruldum. "Ay ben nar yiyecektim! Sana da kaşık getireyim mi?"

"Ben yemem." Anlamsızca baktım. "Ne o Lider, diyette misin?" Nar kabına uzandığımda "Benim yemek istediğim şey karşımda duruyor." dedi.

Çiğnediğim narlar boğazımda kaldığında gülmeye başlamıştı. Hafifçe sırtıma vurduğunda kabı bırakıp öksürdüm. "Bu kadar utanacağın bir şey söylemedim."

Ağzıma gelen kan tadı ile ondan uzaklaştım. "İyiyim."

Uzaklaşmam onu bozguna uğrattığında ne olduğunu anlayamadı. Yataktan kalktığımda tuvalete ilerledim. Ağzımdaki kanı tükürdüğümde ellerimi kenarlara dayadım. Onun karşısında olmasını istemediğim şeylerden biriydi. Kendimi toparladığımda oradan çıktı. "Noldu bir anda?"

Gergince sorduğunda gülmeye zorladım kendimi. "Beni utandırdın!" Yalan bulmalıydım. "Suratımın kızardığını görme diye kaçtım senden." Yanına oturdum. "Yanında bir daha nar yemeyeceğim!"

"Kaçma, benden neden kaçıyorsun?" Saçlarımı okşadığında kafamı yana eğdim. "Çünkü utandım. Birden öyle söyleyince işte." Şüpheci tavrı hala devam ediyordu. "Bakmasana bana öyle!" Yerimde yükselip dizine oturdum. "Burayı daha rahat buldum."

Göğsüne yaslandığımda kolları beni sarmaladı. Saçlarımda minik öpücükler hissediyordum. "Hiç öleceğini hissettiğin bir an oldu mu?" Bedenimdeki elleri kasıldı. "Her zaman."

"Öleceğini mi hissediyorsun?" Onun gibi konuştum. "Her zaman."

"Dalga mı geçiyorsun benimle?" Kafamı salladığımda yüzümü görmese de güldüm. "Formamı neden çaldığını anlat." Bunu demesiyle kahkaha attığımda yerimde doğruldum. "Bu kadar zaman bunu mu düşündün?" Kafasını salladı.

"Okulumuza geldiğinde senden çok hoşlandım. Ergendim işte baya girdim soyunma odasına çaldım işte."

"Sonra ne oldu?" Düşündüm. "Hiçbir şey. Hiçbir izini bulamadım." Ona baktım. "Sahi neredeydin?"

"Almanya'da. Amcamın yanındaydım." Onaylar anlamda kafamı salladım. "Amcanın çocuğu yok mu?"

"Evlenmedi bile."

"Keşke ilk konuştuğumuz an çıkma teklifi etseydim. En azından eski sevgili olarak kalırdık." Bu dediğime güldüğünde beni kendine çekip öptü. "Kaderimizde varmışız."

"Küçükken tanışma şansımız olabilirdi." Ailem beni saklamasaydı.

"Niye bunları düşünüyorsun?" Omuz silktim. "Daha uzun bir süre geçirebilirdik." Anlamsızca baktı. "Daha çok zaman geçireceğiz." Gülümsediğimde yüzümü ondan eğdim.

Keşke ben de onun gibi düşünebilseydim ama imkansızdı.

*******

"Bağlıların sonunu getiren kızı bulun bana."

"Efendim o biraz zor." dedi sıkıntıyla. "O niye? Bugüne kadar neyi yapamadık da bunu yapamayacağız?"

"Kızı Girdap'ın koruduğunu söylüyorlar."

"O adamdan da bir kurtulamadık. Yüzü yok ama adamları her yerde piç kurusunun." Kimse onu tanımazdı ama bilirlerdi. "Bir Yıldırım iki bu pezevenk."

Bilmediği bir şey vardı ki ikisi de aynı kişiydi. Kuzey'i herkes bilir, Girdap'ı kimse bilmezdi. "Kızın resmi var mı?"

Çocuk resmini gösterdi. "Bu Yıldırım'ın sevgilisi değil mi?" Onu onayladı. "Kaltak iki adamı da peşinden koşturuyor demek. Önce bundan başlayacağız."

"Öğrendiğim bilgilere göre Engin Sayar'ın kızı. Normalde balerin ama son zamanlarda savcılık yapıyormuş. Şimdi de görevden alınmış. Boş yani."

"Hiç anlaşamadığı biri yok mu? Üstüne salabileceğimiz." Adam gerginlikle baktı. "Aslında var. Ablası Ece Sayar. Birkaç davette tartıştıkları görülmüş. Ablasının nişanında bile erken ayrıldığı söyleniyor."

"İşimizi buradan yöneteceğiz demek ki. Bu kız kesin ablasını seviyordur. Engin'e ait ne varsa araştırın. İlla kızlarına bir şey yaptırmıştır. Ablası aracılığında kızı öldürürsek hem Sayarlar hem Yıldırım yeterince çöküşe uğrar. Girdap denen herif de ortaya çıkarsa meydan bize kalır."

"Girdap'ı hiç kimse görmedi mi daha önce?" Adam kafasını salladı. "Görmedi. Görenleri de öldürüyordur zaten piç. Her yerde adamları vardır. Tetikte olun, kimseye güvenmeyin."

Çocuk gittiğinde adam keyifle viskisini yudumladı. Amacı Kuzey Araf Yıldırım'ı zora sokup işlerini baltalamaktı. Kız bunun için bir biletti. Bilmiyordu ki ikinci bir yüzü vardı. Girdap. Kimsenin ismini bilmediği yer altının karanlık lideri. Alemde kim öldüyse onun başının altından çıkıyordu.

Zamanında Araf'ın deposu patladığında bunu Girdap'ın yaptığı söylendiği için kimse ondan şüphelenmiyordu. Babası bile. Gücünün sebebi kendisiydi. Herkesi bilen Kuzeydi. İşi yapan Girdaptı.

Dengeler değişecekti bundan sonra.

28.Bölüm Sonu

Oy vermeyi unutmayınn.

Loading...
0%