@ineffable3107
|
Sabah sevinçle kahvaltıya indiğimde annemin karşısına oturdum. ‘’Günaydın tatlım. Ne güzelsin bugün!’’ ‘’Günaydın.’’ Dedi göz ucuyla bana bakarken. ‘’İstifa ettikten sonra mutlu olanı da yeni görüyorum.’’ Güldüğümde tabağıma bir şeyler aldım. ‘’Adliye koridorları benlik değilmiş hanımefendi.’’ ‘’Senlik olan neymiş?’’ Kuzey Araf Yıldırım. Gülümsediğimde bunu söylemedim. ‘’Sahneler, insanlar, gösteriler… Bunlarmış benlik olanlar.’’ Kafasıyla onayladı. ‘’Ne yaparsan yap. Eski kızımı geri getir bana.’’ Bu tavrına güldüğümde uzanıp elini tuttum. ‘’Aslında sana vermek istediğim bir şey var.’’ Bir elimle de sweatimin cebinden bir bilet çıkardığımda ona uzattım. ‘’Şaka yapıyorsun!’’ Kafamı iki yana salladım. İlerleyen günlerde yine bir stadyum gösterisi olacaktı. Ön siparişe açılmadan anneme bir bilet almıştım. Gerek yoktu ama yine de bu haberi ilk ona vermek istemiştim. ‘’Ay çok sevindim çiçeğim! Çok özlemiştim seni izlemeyi.’’ Kafamı yana eğip gülümsediğimde şımarmıştım biraz. ‘’Hazır mısın peki?’’ ‘’Sen benim geceleri uyuduğumu mu sanıyorsun?’’ Dün gece hariç düzgünce uyumamıştım. Dün gece yastığım çok rahattı. ‘’Dans mı ediyorsun?’’ Onu onayladım. ‘’Bazen çok unutkan olabiliyorum ama performansım hala aynı.’’ Suyumu da içtiğimde masadan kalktım. ‘’Umay teyzeye uğrayıp Tuana’nın yanına geçeceğim. Gideceğin bir yer varsa bırakabilirim, daha çıkmıyorum.’’ ‘’İzel çağırdı aslında ama hiç de gidesim yok. O suratı asık kızını göresim hiç yok!’’ İrem’den bahsetmesi beni güldürdü. Telefonu çaldığında arayana baktı. ‘’Ay Kübra arıyor. Sorayım bakayım o da geliyorsa ben de giderim.’’ Kafamı sallayarak iç çektiğimde konuşmasının bitmesini bekledim. ‘’Geliyormuş. Ben de gideyim o zaman.’’ Sabahlığını düğümlediğinde yerinden kalktı. ‘’Cansel! Gel saçımı yapalım.’’ Tıngır tıngır odasına gittiğinde Cansel ablaya bakıp gülümsedim. ‘’Sana kolay gelsin Cansel abla!’’ Annemin saçını yapmak ölüm gibiydi her zaman. Kendisi hiçbir aleti beceremez. Becerdiğinde de yamuk yumuk olurdu. Evimizdeki çalışan Cansel ablanın eskiden kuaför olduğunu öğrendiğinden beri birlikte vakit geçirirlerdi. O da bundan yeterince keyif alır, bazı modelleri annemin saçında denerdi. Üstelik dünürünün yanına gittiğini düşünürsek ultra güzel hissetmesi lazımdı kendisini. Ayaklarımı sürüyerek odama çıktığımda ne giyinsem diye bakındım. Siyah çizmelerimden vazgeçmeyip ona göre bir şeyler giyinmediğimde kendimi beğenmesem de odadan çıktım. Aşağıya indiğimde annemi göremedim. Odasından hala makine sesleri geldiğinde oraya yürüdüm. ‘’Kız hala hazır değil misin sen?’’ ‘’Hazırım!’’ Leydimiz perçemlerini de düzelttiğinde vazgeçilmez rujunu sürüyordu. Beni incelediğinde göz devirerek baktı. ‘’Biri bu kıza hayrına siyah çorap fırlatsın!’’ Görüntüsünü sevmediğimden mecbur normal çorap giyiyordum çizmenin içine. ‘’Yoo, giydim gayet!’’ Çizmemi indirdiğimde pembe fırfırlı çoraplarımı gördüğünde kıkırdadı. ‘’Ah çocuğum benim.’’ ‘’Hadi hadi!’’ Tekrar aşağıya indiğimde saçlarımı da düzelttim. Akşam Araf’a gitmek gibi bir planım vardı. Bu plandan onun haberi olmasa da vardı işte. Annem geldiğinde dışarıya çıktık. ‘’Öbür arabana ne oldu kız, sen beyazdan başka araba sürmezdin.’’ ‘’Dağa kaçtı. Az hayatıma renk gelsin diye bu renk istedim.’’ Arabamı patlattığımı söylersem bacaklarımı keserdi. Kesmekle kalmaz köpeklerin önüne atardı. ‘’Sattın mı?’’ Gelişigüzel kafamı salladım. ‘’Onun parasına da bu çizmeleri aldın herhalde.’’ ‘’Valla çok para verdim canım, istersen bir tur sana verebilirim.’’ Gülüştüğümüzde arabaya bindik. Belki biraz giyinmeyi bilmiyor olabilirdim ama modayı hep takip ederdim. Sınırlı üretim olan özel tasarım bir çizmeydi. Kendi parama kıydığım en pahalı şeydi. Arabam dışında. ‘’Daha küçüğü yok muydu?’’ Hala iki kişilik arabama laf söylemekle meşguldü. Niye herkes arabamı yadırgıyordu? ‘’Param buna yetti, hayatım. Bir sonrakini sen alırsın artık.’’ Bahçeden çıktığımda İzel teyzelerin evine sürdüm. Ablamın olup olmadığını bilmiyordum. Evin önüne geldiğimde onun inmesini bekledim. Karşıdan gelen arabadan da Kübra teyze inmişti. Annemle sarıldıklarında bana bakıp el salladı. Gülümseyerek karşılık verdiğimde yanlarından ayrıldım. Kursa geldiğimde Umay teyze ile konuştuk. Dönmeme çok sevindiğini söylemişti. Oradan çıktığımda da yeni arabamın karnını doyurmak için benzinliğe uğradım. Tuana’nın yanına gittiğimde her zaman buluştuğumuz yerde bizim yerimizde oturuyordu. ‘’Arabana ne oldu lan?’’ ‘’Biri daha bu soruyu sorarsa arabamı yine patlatırım.’’ Kendi kendime konuştuğumda gülümseyerek ona sarıldım. ‘’Dağa kaçtı şekerim.’’ Yanağından öpüp karşısına geçtiğimde bir şeyler söyledik. Elindeki tektaşı gördüğümde ona baktım. ‘’Seni de kaybettik be Tuana. Hani bekleyecektin!’’ ‘’Sanada gelir yakında merak etme.’’ İmalı söyleminden hiçbir şey çıkarmadım. ‘’Yok canım ben halimden memnunum.’’ Köprüden önce son çıkışta bir de evlenmek yoktu aklımda. Sadece mutlu olmak istiyordum. ‘’Göreceğim ben seni!’’ Kahvemden yudum alıp omzumu silktim. ‘’Hazırlıkların ne alemde sen onu anlat.’’ ‘’Aslında Ayaz’ın evi var ama başka eve taşınalım istiyor.’’ Kafamı salladığımda dinlemeye devam ettim. ‘’Ev beğenmek de çok zor iş ya. Birinin bahçesi küçük, birinin havuzu yok. Çok ikilemde kaldım.’’ Yine kafamı salladım. ‘’Fino gibi kafanı sallama da bir şey söyle!’’ Güldüm. ‘’Ya ne diyim ki? Ben ekmek elden su gölden yaşıyorum bu hayatı.’’ ‘’Yeni bir yer yapılıyor aslında.’’ Dedim konuyla alakalı olsun diye. ‘’Düğüne de aylar var zaten. Oraya bakın.’’ Düşünür gibi olduğunda kendi midemin bulandığını hissettim. Kahveyi kendimden uzaklaştırdığımda dikkat çekmesin diye söylendim. ‘’Bunu da sevmiyorum artık.’’ ‘’Aa niye? Sen hep bundan içersin.’’ Omuz silktim. ‘’Bilmem beğenmedim şimdi tadını.’’ Hala ev konusunu devam ettirdiğimizde alacağı şeyler hakkında da konuştuk. Resmen bir çeyiz muhabbetiydi. Kırk yıl düşünsem bu ikilinin evlilik konuşacağı aklıma dahi gelmezdi. Birlikte kalktığımızda onu tembihledim. ‘’Muhtemelen bu akşam sen de kalacağım.’’ Dedim imayla. Bu onu anlardı. ‘’Aynısı senin için de geçerli.’’ Güldüğümde arabama yöneldim. Araf’ın evine geldiğimde korumaları bir şey söylememesine dair uyardım. Eve girerek çizmelerimi çıkardığımda annemin dalga geçtiği pembe çoraplarımla fıtı fıtı mutfağa ilerledim. Geçenki aile yemeğinde biz olmadığımız için ona yemek hazırlamak istemiştim. Telefonum çaldığında Araf’ın aramasını gördüğümde heyecanla açtım. ‘’Efendim?’’ ‘’Napıyorsun?’’ Bir yandan çorbayı karıştırdığımda değişik hareketler yapıyordum. ‘’Evdeyim öyle oturuyorum. Sen neredesin?’’ Arkadan adam sesleri geliyordu. ‘’Şirketteyim. Akşam eve gitmeyeceğim muhtemelen, toplantım var.’’ Bu beni bozguna uğrattığında elim durmuştu. ‘’Peki. Sen işine bak o zaman.’’ Suratına kapattığımda çorbayı karıştırmaya devam ettim. ‘’Beyfendiye bak! Eve gelmeyecekmiş!’’ ‘’O silahların sınırdan geçemesin de gör gününü! Tüm sevkiyatların patlasın.’’ Altını kıstığımda öbür yemeğimle ilgilendim. Bunları söylememe rağmen de yemeği yapmaya devam ediyordum. ‘’Ah o araba onun olacaktı da içinde patlatacaktım onu.’’ Özel günümde de değildim ama ona sinirliydim şu an. Ne de olsa beni duymuyordu. İlerleyen saatlerde hava karardığında kapı çalmıştı. Şaşkınca kapıya ilerlediğimde sorgulamadan kapıyı açtım. Araf ve ellerindeki çiçekleri görmeyi beklemiyordum. ‘’Çok kötüsün!’’ Muhtemelen korumaları söylemişti. Bir de uyarmıştım o kadar! Buna rağmen elindeki çiçekleri aldığıma gülümsedim. ‘’Hoşgeldin.’’ ‘’Bundan sonra hep bunu istesem, bencil bir adam olur muyum?’’ Güldüğümde uzanıp dudaklarını öptüm. ‘’Olursun.’’ Çiçeklerimi bir kenara bıraktığımda kollarımı ona doladım. ‘’Kim söyledi geldiğimi? Adamlarını da uyardım o kadar ya!’’ Güldüğünde boynumu öptü. ‘’Çocuklara güvenin taktire şayan ama onlar söylemedi. Evin her yerinde kamera var.’’ ‘’Yatak odası dahil mi?’’ ‘’Orası ve giyinme odası hariç.’’ Bunu yeni öğrendiğimde korkuyla sordum. ‘’Ses kaydeden kameralar değil mi?’’ İmayla kafasını salladı. Yani ona ettiğim tüm hakaretleri duymuştu. ‘’Şimdi bana kimin arabasını patlatacaksın, onu söyle.’’ Dudaklarını dudaklarıma yasladığında ellerini yanaklarıma sabitledi. Eğilmek ona zor geldiğinde beni kucağına alıp duvara yaslamıştı. Bacaklarımı beline doladığımda giydiğim etek biraz kıvrılmıştı. ‘’Kimin sevkiyatları patlayacakmış?’’ Buna cevap vermediğimde onu öpen ben olmuştum. ‘’Yemek yaptım bize.’’ Onu bir daha öptüm. "Ne seversin çok bilmiyorum ama kendi sevdiklerimden yaptım. Ben seversem sen de seversin değil mi?" "Bu, biz bir aileyiz demek mi oluyor?" Onu kırmak istemediğimden kafamı salladım. İlerleyen zaman ne getirirdi, bilmiyordum. Ama tek istediğim gözlerimi kapatmadan onunla bir şekilde mutlu olmaktı. Ona bunu yapmam bencillik miydi? Bir yerde evet. Bunun da farkındaydım ama nedense hep onunla olmak istiyordum. Ayrıldığımızda, ayrıldık gözüyle bakamıyordum. Çıkmazda gibiydim. "Hıhı." Mırıltısından sonra mutfağa yürürken konuştum. "Sen ve ben." "İleride de bebeğimiz." Gülerek ondan uzaklaştım. Onu masaya oturttuktan sonra ikimize de yaptığım yemeklerden koydum. Önlemimi alarak hepsinin tadına bakmıştım. Hepsinin de tadı tuzu yerindeydi. "Beğenecek misin bakalım," "Eh, yani mi?" Korkuyla sordum. "Neyini beğenmedin ki? Aslında tadına da baktım." Bir kaşık içtiğimde o bana bakıyordu. Halbuki tadı da güzeldi. "Dalga geçiyorsun benimle değil mi?" Kafasını salladığında omzuna vurdum. O ise konuyu değiştirmek amaçlı salataya baktı. "Bu otun içinde neden nar var?" "Çünkü ben seviyorum. Ayrıca ot değil, yeşillik." "Korkunç birisin." dedim onu kınar gibi. İçeri geçtiğimizde o sigara içerken ben hala kıyafet bakma derdindeydim. ‘’Telefona bakmaya mı geldin buraya?’’ Bozulmuş gibi söylediğinde telefonu bırakıp yanına yaklaştım. ‘’Noldu? Kızdın mı?’’ Kollarımı boynuna doladığımda yanağını sayısız kez öptüm. ‘’Sevgilim benim.’’ Telefonuma bildirim geldiğinde ucundan bakmaya çalıştım. ‘’Ay bir dakika!’’ İstediğim çanta ön siparişe açıldığında hızla onayladım. ‘’Noldu?’’ Adresi de doğru seçtiğimde alabilmenin gururu ile ona döndüm. Tam konuşacakken tekrar baktığımda ürünün sold out olduğunu görmemle resmen bir yıkıma uğradım. ‘’Ya hayır!’’ ‘’Hayır hayır!’’ ‘’Noluyor amına koyayım!’’ Üzgün bir sesle ona döndüm. ‘’İstediğim bir çanta vardı. Onaylayana kadar tükenmiş.’’ Dedim. Dudağımın büzüldüğünün farkında bile değildim. ‘’Vah vah! Ne büyük dert.’’ Göz devirerek ona baktım. ‘’Sen ne anlarsın ya!’’ Oflayarak ondan çekildiğimde öylece oturdum. ‘’Bakayım şu çantaya.’’ Telefonu elimden aldığında saklayacak bir şeyim olmadığından bakmasına izin verdim. Üstten gelecek mesaj anca denk gelirdi. Kanada’da benimle ilgilenen hemşire yazmıştı ve kendisi erkekti. Max: Bir daha görüşmeyecek miyiz yani? Yemek yaparken onunla mesajlaşıyordum çünkü benden tahlil istemişti. İstediklerini yaptığımda sonucu doktora gösterme amaçlı ona atmıştım mecbur. ‘’Kim bu sikik?’’ Hızla telefonu ondan aldığımda saklamaya çalıştım. Bunu anlatamazsın. Sera. ‘’Birisi değil.’’ Sinirle kafasını salladı. ‘’Birisi değil. Hangi piç sana bu saatte görüşür müyüz yazar?’’ ‘’Birisi değil dedim!’’ Çenesini ovuşturduğunda bakışlarından biraz korkmuştum. ‘’Sakin ol, lütfen.’’ Koluna dokunmak istediğimde kendisi direkt çekmişti. ‘’Yanlış anlama, seni aldattığım falan yok!’’ Sinirle bana döndü. ‘’Bu saatte bana bir kadın yazsa ağzıma sıçarsın sen!’’ Evet bunu yapardım ama durumlarımız farklıydı. Bağırışından dolayı yutkunduğumda korkumu gizleyemedim. Bunu farkettiğinde benden uzaklaştı. Bunun olmasını hiç istemiyordum. Bir mesaj daha geldiğinde daha da sinirlendi ama bu ondan değildi. Ablamdandı. ‘’Cevap ver sen. Ben rahatsız etmeyeyim.’’ Yerinden kalktığında hızla onu durdurdum. ‘’Tamam anlatacağım. Sakin ol sadece lütfen.’’ Sesim çaresizce çıktığında güç bela onu oturttum. Anlatmaktan başka çarem yoktu artık. ‘’Max, bir hemşir. Yani kıskanacağın birisi değil.’’ ‘’Anlamadım?’’ Dedi bunu belirten bir sesle. ‘’Bir süredir midemde olan tümörden dolayı tedavi görüyorum.’’ Bunu hiç beklemediğinde bakışlarını benden çekti. ‘’İlk birlikte olduğumuz zaman bana karnımdaki izleri sormuştun.’’ Üstümdeki bluzu sıyırdığımda göstermekten çekinmedim. Morlukları da duruyordu. ‘’İğne izleri.’’ ‘’Geçen akşam da yanındayken öksürmemin sebebi ağzıma kan gelmesiydi.’’ Bunları anlatırken ağlamadım çünkü ağlanacak bir şey yoktu. En azından yoktu. ‘’Gitme amacım da tek bale kursu değildi. Birkaç gün uyutularak tedavi görmem gerekiyordu.’’ Kafasını salladı. ‘’Sende benim gibi boktan bir herif için geri döndün öyle mi?’’ ‘’Boktan bir herif mi?’’ Şaşkınca sorduğumda yanına gittim. ‘’Bunu nasıl söylersin? Ben seni sevdiğim için geri döndüm!’’ Sesim yükseldiğinde bunu umursamadı. ‘’Devam et.’’ ‘’Tedaviyi kabul etmediğim için ilaçlarım değişti. Dozu arttıkça mide bulantılarım artıyordu.’’ ‘’Birlikte gidelim.’’ Dedi hemen. ‘’Eğer bu siktiğimin hastalığı sana zarar veriyorsa birlikte atlatalım, olmaz mı?’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Ben beklerim başında. Başka doktora da gösterelim. Tanıdığım çok iyi profesörler var.’’ ‘’Neden?’’ ‘’Çünkü ölmek istemiyorum!’’ Daha fazla dayanamayarak ağlamaya başladığımda beni yanına çekti. ‘’Eğer gözlerimi kapattığımda seni göremezsem, ailemi göremezsem bununla yaşayamam.’’ Saçlarımı öptüğünde gözyaşım benden bağımsız aktı. ‘’Yapma.’’ Kafamı iki yana sallayıp çekilmek istesem de beni bırakmadı. ‘’Ben halledeceğim tamam mı? Ne bileyim gerekirse özel ilaç bile yaptırırım senin için.’’ Yanaklarıma ellerini koyduğunda gözlerimi kırpıştırdım. ‘’Niye bu zamana kadar kimseye söylemedin?’’ ‘’Nasıl söyleyecektim? Annem belki bugüne kadar her anımda yanımda oldu, ona nasıl söyleyecektim öldüğümü?’’ Saçlarımı sevdiğinde ağlamaya devam ettim. ‘’Şş, yok öyle bir şey. İzin vermem buna.’’ Para belki her şeyi satın alırdı ama sağlık alınmazdı. İlerde çocuğuma geçme olasılığı var mı yok mu, onu bile bilmiyordum. ‘’Bana güveniyor musun?’’ ‘’Ben halledeceğim.’’ ‘’Kimse bilmesin ama tamam mı?’’ Alnımdan öptüğünde ona sarıldım. "Gerekirse tüm organlarımı sana veririm, yine de yaşatırım seni." Güldüğümde gözlerimi sildi. "Ağlama." "Rimelim akacak zaten dur!" Ondan çekildiğimde telefonun yansımasından kendime baktım. "Ona da mı çok para verdin?" Kafamı salladığımda kapının çalmasıyla o yöne döndük. "Kim geldi?" "Bilmem." Ayağa kalktığında peşinden gittim. Yabancı gelme olasılığı yoktu çünkü bahçeye sayılı kişileri alıyorlardı. "Selam çocuklar!" Buğra'nın neşeli sesi evi doldurduğunda gülümsedim. "Hoşgeldin!" "Kız sen de mi buradaydın?" Kafamı salladığımda bana sıkıca sarıldı. "Kemiklerim kırılacak!" Bizi ayıran Araf olduğunda ikimizde güldük. "Kıskandı!" "Sikerim belanı görürsün." Hemen ağzını kapattı. "Yanımızda kız var görmüyor musun? Çok ayıp!" Araf böyle konularda bir tek ona taviz gösteriyordu. Bu nedense hoştu çünkü Buğra ile olan arkadaşlığı başkaydı. "Buğra geç hadi!" Kapıyı hala açık gördüğümde ben kapattım. "Sakin." "Ah sen de olmasan be kızım!" Kolunu omzuma attığında eğilmek durumundaydı, ikisi de benden uzun oldukları için hep bunu yapmaları gerekiyordu. "Aç mısın?" "Değilim şekerim. Ama bir viski içerim varsa." Güldüğümde sehpayı işaretledim. "Al koy kendine. Malum sponsorumuz var." "Ulan kardeş dedik bağrımıza bastık, bir kadeh viskiyi çok gördün bize." Tırnaklarımı gösterdim. "Yeni yaptırdım tatlım. Kendimi yoramam." "Öyle mi?" Araf kendisine viski doldurduğunda Buğra'yı es geçti. "Hani bana?" "Siktir git, al kendin. Ulan bir de belinde silah taşıyorsun, şu haline bak!" Güldüğümde Buğra yerinde iyice yerleşti. "Ne varmış halimde? Yakışıklıyım, zenginim ohoo. Daha ne olsun?" Aklıma Girdap mevzusu gelse de bunu es geçtim. Araf'ın telefonu çaldığında kendi telefonu varken başka bir telefonu çalmıştı. Bunu bilmiyordum. Yanımızdan kalktığında bunu fırsat bilerek Buğra'ya döndüm. "Dediğim adam ile ilgili bulabildin mi bir şey?" "Tehlikeli birisi olduğu kesin. Kuzey biliyor mu?" Kafamı iki yana salladım. "Söylemedim. Nasıl söyleyeyim salak?" "Neyi?" Ne ara konuşup geldi hiç anlamadığımda konuyu Buğra çevirdi. "Kimmiş?" "Gitmem gerekiyor." İkimizde ayaklandığımızda konuştuk. "Nereye?" "Nereye?" Sinirle birbirimize döndük. "İlk ben sordum." "İlk ben sordum." "İkinizde susun!" Bir an bağırışıyla kafamızı eğdiğimizde koluna çimdik attım. "Hep senin yüzünden." Yavaşça koluma vurduğunda ona baktım. "Seni öldüreceğim!" "Hala devam ediyorsunuz!" Bizi uyardığında Buğra'ya döndü. "Sen benimle geliyorsun." Ardından bana döndü. "Sen de eve gidiyorsun." "Oooh!" Buğra'ya baktığımda sinirle ona döndüm. "Ben neden gelemiyorum? Ne eksiğim var ondan?" "Kudur!" Üstüne yürüdüğümde Araf karnımdan tutup kucaklamıştı. "Bir dahakine senin arabanı patlatacağım!" "Çenenizi kapatın lan!" "Ona söyle!" "Ona söyle!" Yine ikimizde aynı anda konuştuğumuzda Araf sabır dilercesine bize baktı. "İkinizde ne bok yerseniz yiyin! Ben gidiyorum." Kapıya ilerlediğinde konuştuk. "Bizi bekle!" "Bizi bekle!" Buğra kolunu uzattığında gülümseyerek koluna girdim. "Seni takip ederiz canım." "Ecmel, sen gelmiyorsun." Sinirle ona baktım. "Geliyorum." "Sikeceğim şu an yeterince vaktimi öldürdünüz!" Sinirle arabaya yürüdüğünde Buğra ile birbirimize bakıp peşinden gittik. Çizmelerimi giydiğimde çantamı alarak kapıyı kapattım. "Bekle!" Buğra da kendi arabasına binmeyip öne geçtiğinde arkaya oturan ben olmuştum. "Senin araban yok mu?" "Gaza bas şoför!" Araf'a söylediğinde gülmüştüm. Araba hareket ettiğinde ilerledikçe midemin ağrıdığını hissettim. "Susadım." Araf dikiz aynasından bana bakıyordu. "Bakma öyle, susadım işte." İlerde bir yere durduğumuzda Buğra'ya döndü. "Duymuyor musun? Kız susamış." Ona baktı. "Kalk sevgiline su al." "Of susun!" Bıkkınlıkla konuştuğumda arabadan inecekken Araf durdurmuştu. "Ben giderim." Buğra indiğinde arabada ikimiz kalmıştık. "İyi misin?" "İyiyim." Kolumu ondan çektim. "Susadım sadece." Kafasını salladı. "Bir şeyin olursa söyle tamam mı?" Alayla ona baktım. "Buğra'ya söylerim o yapar dediklerimi!" "Sinir etmesene beni! Rahat konuşalım diye onu gönderdim." Aynen dercesine kafamı salladım. "Sus." Buğra geldiğinde suyu bana uzattı. Araf sinirle önüne döndü. "Sanırım dolandırılmış olabilirim." "Neden?" diye sorduğumda suyun birazını içmiştim bile. "Adama kart geçiyor mu, dedim. Bir sürü şey kakalamaya çalıştı." Kıkırdadığımda cama döndüm. Liman gibi bir yere geldiğimizde ikisi inmişti. Diğerlerini de gördüğümde bir şeyler döndüğünü anladım. Arabadan indiğimde Sylvia bir hışımla bana döndü. "Onu neden getirdin?" Hastalığımı bilen bir diğer kişiydi. Araf elimden tutup arabaya geri sokmaya çalıştığında sinirle ona baktım. "Napıyorsun?!" "Arabada kal, Ecmel." Kafamı iki yana salladım. "Kalmam. Ya sana zarar gelirse?" Göz ucuyla onlara baktım. "Senden başkasına güvenmediğimi biliyorsun. Sen beni getirmesen bile ben seni takip ederdim! Yapamazsın deme yaparım, Araf!" "Sikeyim, biliyorum yaparsın! Ama şu an burada olmaman gerekiyor. Sırf gözümün önünde kal diye getirdim ama kal burada." Yutkunduğumda kafamı salladım. "İyi. Ne yaparsan yap." Çekilecekken gömleğinden tuttum. "Bir yerine bir şey olursa-" "Olmayacak dedim!" Benden uzaklaştığında kapıyı sertçe kapattı. Hiçbir şekilde güven vermiyordu şu an. Ne döndüğünü merak ediyordum. Hepsi içeri girdiğinde biraz bekledim. Korumaların gitmesini de beklediğimde onlar da gider gitmez ben de içeri girdim. Nereye gideceğimi de bilmiyordum. Nasıl bir mekansa hiçbir şekilde ses yoktu. Aşağıya inen bir merdiven gördüğümde oraya yöneldim. Korkmuyordum nedensiz. Aşağı tarafa bakan bir cam kenar gördüğümde eğilerek oraya gitmeye çalıştım. Gözükmek istemiyordum. Kafes gibi bir şey vardı. Hepsi orada dururken ortada oturan, fena benzetilmiş bir adam vardı. Kimdi, neden oradaydı, niye dövmüşlerdi? "Konuşacak mısın, yoksa devam edelim mi?" Araf'ın sesini duydum. Ama bu o değildi. Öylesine katı ve azap dolu çıkıyordu ki benim karşımda konuşsa beni öldüreceğini düşünürdüm. Sid adamın saçlarından tutup kaldırdığında yüzünü kanlar içinde görmek midemi bulandırmıştı. "Biz de öyle düşündük. Değil mi çocuklar?" Irına demirden bir çubuk yaklaştırdığında ucundaki G harfinin yandığını farkettim. Tam göğsüne bastırdığında yüksek bir bağırış koptu ağzından. Daha fazlasını görmemek için önüme döndüğümde elimle ağzımı kapattım. Adamın çığlıkları kulağımdaydı. Birilerinin seslerini duyduğumda hızla kapının arkasına saklandım. Buğra ve David geliyordu. "Girdap, her zamanki Girdap. Kuzey, her zamanki Kuzey." Buğra, Girdap'ı tanıyor muydu? Ve bana söylememişti. "Onu böyle görmeyeli uzun zaman olmuştu." Az önce durduğum cam kenarının orada aşağıyı izliyorlardı. Adamın sesleri hala kulağımdayken kusmamak için zor duruyordum. "O mu engelliyor?" Neyden bahsediyorlardı? "Etkisi var tabi ama onu koruyor." "Sadece korumakla kalmıyor. Az önce bir çanta için belamızı sikti!" Hassiktir! Cidden hassiktirdi! Oydu. Girdap oydu. Beni koruyan oydu. "Sen de seviyorsun onu." Buğra ne tepki verdiyse göremiyordum. "Kimseye bir zararı yok. Arada deli falan ama öyle yani. Zamanında hep bir kız kardeş istemiştim, şimdi oldu sanırım." Bu beni mutlu etmişti ama benden bunları saklıyorlardı. Bir an önce buradan çıkmam lazımdı. Onların aşağıya inmesiyle kapıdan geri çıktığımda olabildiğince hızlı yürüyordum. "Buraları yapan mimarın elinin ayarını sikeyim!" Geldiğim yeri karıştırdığımda çıkışı bulamadım. Başımda bir silah hissettiğimde adımlarım durdu. Bu ne alakaydı şimdi? Usulca arkamı döndüğümde Sid'i görmeyi beklemiyordum. "Korkuttum mu?" Alaycı gülüşü koridoru doldurduğunda aşağıdan bakarak silaha baktım. İçinin boş olduğuna yemin edebilirdim. Sanki biri geliyormuş gibi arkaya baktığımda bir an göz ucuyla dönecekken elindeki silahı kavrayıp ona doğrulttum. "Sence korkmuş gibi miyim?" Gülüşü büyüdü. "Bunu beklemiyordum." Bence de beklememeliydi. Gülüşü solduğunda elini beline götürdü. Başka bir silah çıkaracağını anladığımda eline alır almaz diz kapağımı bileğine geçirdiğimde havaya uçan silahı da tuttum. "Bunu da beklemiyordun. Beni tanımıyorsun." "Lider'in adamına silah doğrultmak," ellerini cebine attı "büyük cesaret doğrusu." Alayla güldüm. "Lider'inin sevgilisine doğrultmak farklı bir cesaret sanırım." Bir an kırmızı ışık yanıp söndüğünde köşede bir kamera olduğunu farkettim. Oyuna gelmiştim. Baştan beri burada olduğumu biliyordu. Elimdeki silahın dolu olanıyla kamerayı vurduğumda hiç tereddüt etmedim. "Aslına bakarsan, gerek kalmadı." Bana olan güveni beni kırdığında silahları bırakıp çıkışı buldum. Yavaş adımlarla çıktığımda arabaya ilerledim. "Karıya baksana." Ağaçların orada bir ses duyduğumda binmekten vazgeçtim. "Sevgilisi yaşıyordur hayatı. Şu bacaklara bak!" "Kim var orada!" Sesler kesildiğinde korkuma engel olamadım. Resmen tacizdi! "Biz varız güzelim." Arkamdaki ses beni ürkütmeye yettiğinde hızla birine tekme atıp kaçmaya çalıştım. "AY İMDAT!" Umarım bu aptal fabrikanın tüm duvarları ses geçirmez değildir. Biri kolumdan yakaladığında üstündekine rağmen kolunu ısırdım. "Kaltak!" Mal gibi hiçbir şeyim yoktu yanımda. Bir diğeri bacağımdan tutup düşmemi sağladığında korktuğum başıma gelmişti. "İMDAT!" Tüm gücümle bağırdığımda adam çizmemi çekiştiriyordu. Çantamı kafasına vurmaya başladığımda bir diğeri de durdurmaya çalışıyordu. "O ÇİZME SENİN DONUNDAN PAHALI ADİ HERİF! BIRAK BACAĞIMI!" "LAN!" Araf'ın sesini duyar duymaz ikisi de benden uzaklaşıp kaçtıkları sıra birkaçı peşlerinden gitmişti. Dayanamayıp ağladığımda çizmemin son hali canımı yakmıştı. "Bebeğim, iyi misin? Bir şey yaptılar mı sana?" Beni yerden kaldırdığında ağlamaya devam ettim. Kendimi zor da olsa korumuştum. "Ecmel, konuş! Dokundular mı yoksa sana?" "Korktum ben." dedim hıçkırıklarımın arasından. Cidden korkmuştum. Bir an ikisini arkamda görmek beni ürkütmüştü. "Belalarını sikeceğim! Orospu çocukları!" "Küfür etme!" Beni koltuğa oturttuğunda çizmeme bakıp bir daha ağladım. "Şu hale bak!" "Ulan kadın! Şu hale bak diyip düşündüğün şeyi var ya şimdi!" Ona bakmadım. "Git." Bedenimi ondan kurtardım. "Bana güvenmiyorsun bile." "Hay sikeyim! Bu nereden çıktı?" "Gördüm! Kameradan izledin beni." Anlamış gibi kafasını salladı. "Ne yapsaydım? Sana gelme dedim ama yine de getirdim. Rahat durmadın!" Omuz silktim. "Arkadaşın bana silah çekti!" "Sen de altta kalmadın." Bu da doğruydu. Allahtan ne duyduklarımı bilmiyordu. Benden neden bunu saklıyordu. Adamları o ikisini getirdiğinde bakmak istemedim. "Abi ne yapalım?" "Götürün içeri. Bizimkiler halleder." İkisini de götürdüklerinde bana döndü. "Seni de ben halledeceğim, hiç merak etme." "Benden bir şeyler saklayan biriyle sevişmeye hiç niyetim yok!" Önüme döndüğümde göz temasını kestim. "Benim yaptığım gibi mi?" Sert sesi tüm arabayı doldurduğunda cevaplamadım. "Benden tüm hayatını saklayan bir kadını yatağıma aldığım gibi mi?" Yutkunduğumda gözlerim dolarak ona döndüm. "Aynen öyle!" "Bekle beni." Gözden kaybolduğunda bu sefer peşinden gitmedim. Çantamdaki telefonu çıkardığımda ablamın mesajını yeni okuma fırsatı buldum. Benimle vakit geçirmek istediğini söylemişti. Bir anlığına kabul ettiğimde yazmasını beklemeden geri çantama koydum. Arabayı karıştırdığımda torpidoda bile silah olduğunu görünce göz devirmeden edemedim. Koltukların arasındaki yere de baktığımda kadife bir kutu buldum. Avcumun içine aldığımda aklıma gelen şey yeterince basitti. İçini açtım. Işıkların kapalı olmasına rağmen parlayan bir tektaştı. İnceydi. Taşı da yeterince parlıyordu. Taşın etrafı sanki elmasla çevriliydi. O derece bir parlamaydı. Kimsenin olmadığından emin olup yüzüğü parmağıma taktım. Tam olmuştu. Banaydı. Bana evlenme teklifi edecekti. Tüm sürprizi bozduğumu hissettiğimde yüzüğü geri yerine bıraktım. Yine her şeyi bok etmiştim. Kafamı cama yasladığımda hiçbir şey düşünmedim. Ne yapacaktım? Bir köprüdeydim. Sağ tarafım, yaşam; sol tarafım, ölümdü. Hangisini seçecektim? Az vaktimin kaldığını biliyordum. Tek istediğim yaşamaktı. Onun içindi belki de. Arabanın kapısı açıldığında sadece o bindi. "Buğra gelmiyor mu?" "Gelmiyor!" dedi sinirle. "Özür dil-" Beni susturduğunda devamını getiremedim. "Bana böyle şeyler söyleyip, her şeyi sikip attıktan sonra benden özür dileme. Sakın!" "Peki." İçime kaçan sesimle konuştuğumda bir şey demeden arabayı çalıştırdı. Hiçbir şekilde bana bakmadığında onu gerçekten kırdığımı anladım. Ne denirdi? Beni kendi evime getirdiğinde ne kadar kırıldığımı tahmin edemezdi. İndiğimde ona döndüm. "Gece uyuduğumda seni yanımda bulma şansım var mı?" Onsuz nasıl uyunurdu? Cevap gelmediğinde tepkisiz kaldım. "Anladım." Ondan uzaklaştığımda bahçeye girdim. Hala bir araba sesi gelmemişti. Daha fazla beklemeyip eve girdiğimde hızla odama çıktım. Çizmelerimi daha fazla görmek istemediğimden odamdaki çöpe soktuğumda içim hiç acımadı. Başka zaman olsa firaz ederek ağlardım. Üstümdekilerden de kurtulup geceliklerimi giydiğimde yatağın içinde kıvrıldım. ******* "Hallettin mi dediğimi?" dedi karanlıktan gelen bir ses. "Hallettim abi." "Güzel. Ne bulabildin peki?" "Şehrin çıkışında bir evleri var. Gittim baktım, telefon zor çekiyor. Eğer kızı oraya gönderirsek birine ulaşması zor olur, siz de istediğinizi alırsınız." Bir sigara yaktı. "Neydi benim istediğim?" "Kızı öldürmek, efendim." Usulca kafasını salladı. "Ablasından ne çıktı?" "Zamanlaması çok iyi geldi kadının. Telefonuna sızabildiğimde bugün kıza mesaj attığını gördüm. Birlikte zaman geçirelim falan diyordu. En son kız cevap vermedi ama mutlaka kabul eder diye düşünüyorum. Cevap verdiğinde de öbür telefonla bağlantısını kesip sadece kendime aktaracağım, bu sayede de kız ablasıyla konuştuğunu sanarak ölüme gitmiş olacak." "Senin neden en iyi adamım olduğunu anladım." Sigarasından kuvvetli bir nefes çekti. "Ben demeden her şeyi halletmişsin baksana." Küllüğe bastırdı. "Aile zaten ikisinin arasında olanları az çok biliyordur. Eğer kızı öldürdükten sonra kaçabilirsek ablasından bilinir. Yeterince makul bir sebep." Bir sigara daha yandı. Herkes küllerinin Ecmel'i yakacağından habersizdi. ***** Gece yatağımda bir hareketlilik hissettiğimde karnıma dolanmış eller beni durdurdu. Burnuma dolan kokusu beni gülümsettiğinde gözlerimi açmadım. Gelmişti. Ona doğru döndüğümde boynuna sarıldım. "Gözlerini açma." Dudaklarıma fısıldadığında onu dinledim. Dudaklarıma kapandığında sertçe öpmesine sessiz olmaya çalışarak karşılık verdim. "Aferin güzel kızıma." Boynuma indiğinde öpücükleri ve bıraktığı ısırıklar nefes almamı zorlaştırıyordu. "Araf." En kısık sesle inlediğimde yüzlerimizi sabitledi. "Sessiz olmalısın değil mi?" Kafamı salladım. "Sessiz ol o zaman." dedi dudaklarımı öpüp. "Kimsenin bizi duymasını istemeyiz, değil mi?" Allahın cezasının evinde rahatça sevişebilceğimiz alanlar varken odamda sessizce inlemek istemiyordum! "Niye bunu yapıyoruz?" Güldü. "Hoşuna gidiyor. Sana dokunmam, bunları gizlice yapıyor olmamız." Kahretsin ki biliyordu. "Beni zorlarsan, seni zorlarım." "Biliyorum." dedi fısıltıyla. Nefesi bir tüy gibi yüzüme çarpıyordu. "Ve sen," derken işaret parmağını göğsümün üstüne koydu, "Bana neler yaptığının farkında değilsin." "Hm." Mırıldanışımdan sonra dudaklarını öptüğümde iyice ona sokuldum. "Bu geceliği bir daha yanımda giyme, bak neler yapacağım o zaman sana." Güldüm. "Uyuyalım, nolur." Yoksa bu gece birilerini uyutmayacaktık. 29.Bölüm Sonu. Oy vermeyi unutmayınn. |
0% |