@ineffable3107
|
Uyandığımda çoğu vaktimi telefonda geçirdim. Yatakta doğrulduğumda masamın yanındaki kutuları yeni görmüştüm. Odada kimse yoktu. Bu kutular neydi? Ayaklanıp kutulara eğildiğimde aklıma gelen şey ile gülümsedim. Kutuları açtığımda dün çöpe attığım çizmelerin yenisini ve dün beğendiğim çantayı görmeyi bekliyordum ama şaşkınlığımı gizleyemedim. Bir günde nasıl bulmuştu? Hemen çizmeleri giyip çantamı taktığımda boy aynamda kendime baktım. ‘’Ay çok güzeller!’’ Odama gece ondan başkası girmemişti. Bunu da gizlememişti. Kutuları giyinme odasına kaldırdığımda içindeki not kağıdını ve başka bir hediye paketini aldım. ‘’Bu ne be?’’ Önce not kağıdının arkasına cevap yazdığımda çekmecedeki zarfın içine koydum. Hediye paketini aldığımda yatağa oturdum. İçini açtım. Bugün giyeceğim kostümle aynı renk taşlı bir eldivendi. Bundan nasıl haberi vardı? Yanıma alacağım çantanın içine eldivenleri koyduktan sonra aşağıya indim. ‘’Tatlım hazır mısın?’’ ‘’Hazırım.’’ Salona girer girmez annemin sorusuyla da güne başlamış oldum. Hazır hissediyordum ama çok korkuyordum. Hastalığım eskisi gibi değildi. Prova yaparken yeterince sıkıntı çekmişken sahnede olacaklar beni geriyordu. Mutlaka ilaç almalıyım. ‘’Daldın gittin. Ne oldu?’’ ‘’Hı?’’ Kafamı odakladığım noktadan kaldırıp anneme baktım. ‘’Seninki diyorum, gelecek mi diyorum.’’ ‘’Bilmem.’’ Hiç konuşmamıştık ama eldivenleri gönderdiğine göre haberi vardı. Aslında dün gitmeseydik bahsetmeyi düşünmüştüm çünkü biletler dün satışa çıkmıştı. Orada da aklımdan çıktığı için bahsetmeye vakit kalmamıştı. ‘’Çağırmadın mı?’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Aklımdan çıkmış.’’ ‘’Öyledir.’’ İmalı şekilde kafasını salladığında önündeki kitaba döndü. ‘’Neyse ben çıkayım, daha Tuana ile buluşacağım.’’ Beni onayladığında yukarı çıkıp üstümü değiştirdim. Oradan ablamın yanına geçeceğimden rahat bir şeyler giymek istedim. Hava yağmurlu olmadığı için beyaz eşofman takımımı giydim. Eşyalarımı da alıp çıktığımda makyajsız olduğumdan arabada güneş gözlüklerimi taktım. Her zaman geldiğimiz kafeye oturacağımız için oraya sürdüm. Arabayı park edip içeri geçtiğimde çoktan gelmiş olan Tuana’nın yanına ilerledim. ‘’Ünlümüz de geldi. Bu ne hal gözlük falan?’’ Güldüğümde karşısına oturdum. ‘’Makyaj yapmadım.’’ Gözlüğümü çıkararak kafama koydum. ‘’Ay yesinler makyajını.’’ Yemek için bir şeyler söylediğimizde pankek istemiştim. Benim için bir bağımlılıktı. ‘’Şundan hiç vazgeçmiyorsun he!’’ Ona güldüğümde kendisini gösterdim. ‘’Bir de senden.’’ Herkesi unutsam Tuana’yı unutmazdım. ‘’E herhalde bebeğim.’’ Kalkana kadar sohbet ettiğimizde kahve alarak stadyumun olduğu yere geldik. Minik bir kalabalıktan geçerken kulis kısmına geldiğimizde giyeceğim kostümü son kez inceledim. Kim yaptıysa gerçekten çok güzeldi. Buz mavisi ve taşlı bir elbiseydi. Üst tarafındaki dantel görünümü çok hoş duruyordu. ‘’Hiç korkmuyor musun?’’ Tuana’nın sorusuyla elbiseden uzaklaşıp ona baktım. ‘’İzlerken öyle ama sahnede hiç öyle değil.’’ Cam tarafına ilerlediğimde hazırlanan stadyuma baktım. Büyüktü. Aşağıdan çağırdıklarında oraya indik. Koreografiyi hazırlayanlardan biriyle son kez pisti kontrol ettiğimizde bu da hazır gibiydi. Bazı insanlar çoktan gelmişti. Bana el salladıklarında gülerek karşılık verdim. ‘’Hoşgeldiniz!’’ Çok güzel bir histi. ‘’Sera!’’ Tanıdık bir ses duyduğumda o yöne döndüm. Sylvia’yı görmeyi beklemiyordum. ‘’Sylvia! Bu ne güzel bir sürpriz.’’ Gülümseyerek ona ilerlediğimde aynı şekilde karşılık verdi. ‘’Seni görmek istedim. Nasıl olduğunu falan işte.’’ Anlayışla kafamı sallarken etrafımda birinin olmadığına dikkat ettim. Tuana içerideydi. ‘’Iyiyim. Daha iyiyim yani, olacağım.’’ Lafı ağzımda gevelediğimi anladığımda o konuştu. ‘’Bunu sana getirdim.’’ Cebinden bir ilaç çıkardığında bana uzattı. ‘’Bu nedir?’’ Üstünde anlamadığım yazılar yazıyordu. ‘’Sanırım Lider’e söylemişsin. Bana kardeşimin doktorunu sordu.’’ Usulca başımı salladım. ‘’Belli etmedim bildiğimi, merak etme.’’ Sesi güven verdiğinde onu sorgulamadım bile. ‘’Bu gece seni zorlarsa diye getirdim. En azından hareketlerini kısıtlamaz.’’ ‘’Teşekkür ederim.’’ Dedim yoğun duygulu bir sesle. Kardeşi aklıma geldiğinde buruk bir gülümseme yerleşti dudaklarıma. ‘’Şimdi gitmeliyim ama akşam seni izleyeceğimizden emin olabilirsin.’’ Omzumu sıvazlayıp gözden kaybolduğunda ilacı cebime koyup yukarı çıktım. Acaba gün içinde ne yapıyorlardı? Onları hep akşamları görüyordum. Odaya girdiğimde hazırlanmak için koltuğa oturdum. ‘’Millet gelmeye başladı bile.’’ ‘’Ay dün site çöktü resmen!’’ Güle oynaya hazırlandığımızda hava kararmaya yakındı. Üstümü giyinip ceketimi geçirdiğimde saçımın son dokunuşları yapılıyordu. Tacı sabitlediklerinde kendime baktım. ‘’Ay ne güzelim!’’ Kendimi de övdüğümde hazır olduğumu hissettim. ‘’Kızımız da çok mütevazi.’’ Tuana sayısız kez fotoğrafımı çektiğinde nasıl çıktığımı görememiştim bile. Kızlar gittiğinde sadece Tuana kalmıştı. Kapı tıklatıldığında açmıştık. Araf’ın gelmesi beni gülümsetirken Tuana odadan çıkmıştı. ‘’Hoşgeldin!’’ Boynuna sarıldığımda bir öpücük bıraktım. ‘’Çağırmamış olsan da.’’ İmalı söyleminin ardından geri çekilip göz devirdim. ‘’Söyleyecektim!’’ ‘’Ne zaman?’’ Sesi normal mi soğuk mu, anlayamamıştım. ‘’Dün dışarda olmasaydık evdeyken açacaktım konuyu. Orada da aklıma gelmedi.’’ Kaşları havalandı. ‘’Bana söylememek mi?’’ Omzuna vurdum. ‘’Saçmalamasana! Konuyu diyorum sevgilim.’’ Söylediğim onu gülümsettiğinde dudağımı öptü. ‘’Bir daha söyle bakayım.’’ ‘’Sevgilim!’’ Uzatarak söylediğimde beni öpmeye devam etti. Hediyelerinden konuyu açmalı mıydım? Notta Girdap yazıyordu. Bence açmamalıydım. Eldivenleri taktığımda anlardı zaten. Nefes nefese kaldığımda geri çekildim. ‘’Bana söylemek istediğin bir şey var mı?’’ Kafasını iki yana salladı. ‘’Şu an yok, ama gecenin ilerleyen saatlerinde olacak.’’ Heyecanlansam da dudaklarım büzüldü. ‘’Ama bu gece olmaz. Ablama söz verdim.’’ Kaşları çatıldı. ‘’O niye?’’ Gömleğinin düğmesiyle oynadım. ‘’Benimle vakit geçirmek istediğini söyledi, ben de kabul ettim.’’ Kafasını salladığında o sormadan söyledim. ‘’Şehrin çıkışında bir evimiz var. Babam ikimize hediye etmişti. Bu gece orada kalacağız yani.’’ ‘’İyi bakalım.’’ Kafamı salladım. ‘’Söyleyeceğin şey bekleyebilir mi?’’ Meraktan soruyordum. ‘’Bence hayır ama konu sensen bekleriz.’’ Gülümsediğimde dudağını öptüm. ‘’Gece uyuduğumda yanımdaydın.’’ Kafasını salladı. Saçıma uzanacağını hissettim ama saçım toplu olduğundan dokunmadı. ‘’Çünkü benden ayrı uyumanı istemiyorum.’’ ‘’Sanırım,’’ ağır ağır kafamı salladım, ‘’ben de senden ayrı uyumak istemiyorum.’’ Gerekli mesajı verdiğimi hissettiğimde içeriden çağırılmamla dikkatim dağıldı. ‘’Şimdi gitmem gerekiyor.’’ Birlikte çıkacakken konuşmaya devam ettim. ‘’Ayrıca seni göreceğim bir yere otur.’’ ‘’Aşağıda olamam.’’ Niye dercesine ona baktım. ‘’Bizimkiler burada, onları yalnız bırakamam.’’ Anlamışçasına kafamı salladığımda sahne girişinde yolumuz ayrıldı. O yanındaki korumayla gittiğinde ben kameraların karşısına geçmek için heyecanımı atmaya çalıştım. Büyük kapı açılır açılmaz kameraların flaşları çekmeye başladığında bu kadar olmasını beklememiştim. Hepsi bir ağızdan soru soruyordu. ‘’Sera Hanım, geri dönüşünüz hakkında ne düşünüyorsunuz? Heyecanlı mısınız?’’ ‘’Sera Hanım, geçen yapılan açıklamaları babanız yalanladı. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?’’ Belli belirsiz duyduğum sorulara kafamı salladığımda yanımdaki güvenliklerde üstüme gelenleri durdurmaya çalışıyorlardı. ‘’Heyecanlı mısınız?’’ Uzatılan mikrofona kafamı salladığımda gülümsedim. ‘’Çok!’’ Başka bir yerden ‘’Savcı olduğunuz doğru mu?’’ sorusu geldiğinde onu yanıtlamak içimden gelmedi. ‘’Hala baleye döneceğiniz doğrulanmadı, bu konu hakkında söylemek istedikleriniz var mı?’’ Soruyu dinlediğimde bitmesiyle kafamı salladım. ‘’Asıl işim bale zaten! Geri dönüşüm hakkında hala düşünme aşamasındayım tabii ilerleyen günler ne gösterir bilemeyiz.’’ Birkaç saat sonrasını bile bilemiyorduk. Birkaç soru daha aldığımda en sonki konuşan kameracı beni sinirlendirmeye yetmişti. Tanıdığım bir gazeteciydi ve onu orada ağzının payını vermeden bırakamazdım. ‘’Sera Hanım daha bu sabah açığa alındığınızın bilgisi geldi. Şimdi nasıl geri döndüğünüzü merak ediyoruz açıkçası?’’ Sorduğu soru ile gülümseyerek ona döndüm. Cevapsız bırakacağımı sanıyordu. Herkesin dinlediği bir yerde sormaması gereken bir soruydu. ‘’Yanlış hatırlamıyorsam birkaç yıl önce bir ünlünün kafasına mikrofon fırlattığınız için hapis yatmıştınız. Hala mesleğinizi yapıyor olmanız çok özel.’’ Yüzü değiştiğinde gülümsemem derinleşti. Yanlış ata oynuyordu. Diğerleri de sustuğunda kimsenin başka soruya cesareti kalmamıştı. ‘’Başka sorunuz yoksa, hepinize iyi eğlenceler, iyi geceler diliyorum.’’ İlerleyecekken bir yanlışı düzeltmek için durdum. Tekrardan onlara döndüm. ‘’Ha bu arada. Açığa alınmadım, istifa ettim.’’ Kameraman iyice morarırken kimse onunla göz teması dahi kurmamıştı. Onun karşılığı buydu. Benim gecemi mahvedecek hakka sahip değildi. İşini yapabilirdi ama saygısı bir yere kadar olmalıydı. Pistin ufak kapısı açıldığında patenlerimin altını çıkararak zemine girdim. İnsanların sesleriyle çoğuna el sallamaya çalıştığımda hepsini görmek elbette mümkün değildi. Dehşet bir kalabalıktı. Umay teyze ve diğerlerinin yanına gittiğimde son uyarılarını dinledim. Cebimdeki eldivenleri çıkarıp taktığımda üstümdeki ceketten kurtuldum. Kostümümü gören herkes çığlık çığlığa stadyumu inlettiğinde kendimle gurur duymaktan memnun olmuştum. Gözlerim locaya kaydığında Araf’ı gördüm. Elindeki viski bardağını bana kaldırdığında eldivenleri ellerimle ona bir öpücük gönderdim. Annem buradaydı ama ondan çekinmedim. Sahnenin ortasına kayarak gösterimin başlamasını bekledim. ******* ‘’Bu kadar insan sadece onun için mi geldi?’’ İçindeki şaşkınlığı gizleyemedi Irına. ‘’Akıl alır gibi değil.’’ ‘’Heyecanlandım!’’ Dedi Sid. İlk defa şahit oluyorlardı böyle bir şeye. Şarkının başlamasıyla önce dumanlar çıktığında karanlık sahnede tüm ışıklar onu gösterdi. Dizlerini kırıp selam verdiğinde hareketlerine başladı. ‘’Anlamış mıdır sence?’’ Buğra’nın sorusunu duysa da gözlerini sahneden çekmedi. ‘’İmkanı var mı sence?’’ Birkaç kez tekrarlayarak havada döndüğünde David şaşkınlığını belirtti. ‘’Kaç kere döndü lan o? Tanrım, benim başım döndü burada!’’ Onlara göre zordu, bir nevi imkansızdı da. ‘’Vücudunun hareketlere tepkisi çok iyi.’’ Halbuki daha 26 yaşındaydı. Bunun için geç sayılabilirdi belki de. Önemli olan yaş değil, vücuduydu. Belki sağlıksızdı ama hiçbir zaman vücudunun zayıflığından ödün vermemişti. Son hareketlerini yaptığında yüzünün biraz buruştuğunu farketti Araf. Onu zorluyordu. Dün söylediği şeyden sonra tüm gününü buna ayırmıştı. Onlarca iyi hastanelerle konuşup profesörlerinden bilgi almıştı. En yakın zamanda da birlikte gitmeyi planlamıştı. Onu yaşatabilmek için dünyanın öbür ucuna gitmesi gerekiyorsa giderdi. Öyle bir adamdı. Gösteri bittiğinde son kez selam verip alkışlarla uğurlandı. Başka kişilerde çıkacağı için kalabalık dağılmamıştı. Sera annesinin yanında soluklanıyordu. Tuana'nın uzattığı sudan zorla da olsa birkaç yudum içebildi. Annesine bir şeyler söylediğinde annesi kafasını salladı. Tuana ile kulis tarafına döndüklerinde onlar da oraya gittiler. "Sera! Çok iyiydin!" Sylvia'nın tepkisine gülümsedi. "Teşekkür ederim." Yorgun bir gülüşle diğerlerine döndü. "Sizlere de geldiğiniz için ayrı teşekkür ederim." Sid gelip kolunu omzuna dayadı. "Asıl biz teşekkür ederiz yavrum. Valla hayatımda böyle dans görmedim. Danke schön!" "Yavrum falan noluyoruz?" Buğra adeta bir abi gibi kıskandığında ikisinin arasına girdi. "İkinize de bir adım uzakta olacağım, her zaman!" "Kıskanma. Bir gün seninde olur." Sera güldüğünde ikisinin atışması hoşuna gitti. Ayaz gelir gelmez Tuana zaten kayıplara karışmıştı. David ve Irına da kendi işleri hakkında konuşuyorlardı. Araf yanına yaklaştığında diğerleri çekildi. Koltuğun başında beklerken kafasını eğip yanağına elini koydu. "İyi misin bebeğim?" "Ne kadar olunabilirse." dedi kısık sesle. Herkes odadaydı ve duyulmasını istemedi. "Biz mekana geçelim o zaman. Sen gelirsin." David konuştuğunda hep bir ağızdan tebrik etmişlerdi. İkisi kaldıklarında Araf yanına eğildi. "Birkaç kişiyle konuştum. Seni görmeden ilaç ya da tedavi başlatmaları zor olacağı için gitmemiz gerekiyormuş." "Araf." dedi yorgun sesiyle. "Bunu yapmak zorunda değilsin. İlgilenmen gereken işlerin varken zamanını bana harcama." Ellerini yanağına koydu. "Sen varken sadece seninle ilgilenirim. O kadar insanı boşuna çalıştırmıyorum ben. Birkaç günden bir şey olmaz." "Birkaç gün değil." Bıkkınlıkla nefes verdi. "Ya haftalar sürerse? Ya bi daha uyanamazsam?" Zorlukla yutkundu. "Sana söyledim bunu. Eğer seni bir daha göremezsem o bıçağın altına yatmamın anlamı kalmaz." "Biliyorum. Sence ben buna izin verir miyim?" Usulca onu öptü. "Seni yaşatacağım. Söz veriyorum." Gülümsemesine engel olamadı. "Söz mü?" "Söz." Onun kollarında huzur bulduğunda sıkıca sarıldı. Sera Girdap konusunu çok açmak istedi ama bir türlü nasıl gireceğini bilmiyordu. "Beni burada beklersin değil mi? Üstümdekileri değiştirmeliyim." Kafasını salladığında kız arka taraftaki yere ilerledi. O da hiç sıkılmadan onu bekledi. Bıraktığı eşyaları incelediğinde ona ne kadar yakıştığını farketti. Birkaç dakikanın ardından geldiğinde saçındaki birkaç tel tokayı çözdü. "Bugün ilk defa başım ağrıyor." "Normalde?" diye sordu. Merak ettiği bir şeydi aslında ama o anlatmadan sormuyordu. O hep bir şeyler anlatsın istiyordu. "Ağrımaz. Hatta hiçbir zaman başım dönmez bile." Kafasındaki topuzu gevşettiğinde ne de olsa eve gidince duş alacaktı. "İlaç mı kullanıyorsun?" Kafasını iki yana salladı. "Mantıken buna bir ilaç yoktur bence. Alışkanlık zaten artık." "Başka alışkanlıkların?" Aynadan ona baktığında gülümsedi. "Kendine pay çıkarmasan olmaz değil mi?" Ona döndüğünde yanına yaklaştı. "Cık." "Ben bırakayım mı seni?" "Ah hiç gerek yok. Daha annem ve Umay teyzeyi bırakacağım." Şaşırdı. "Araban iki kişilik!" Alayla güldü. "Sadece o arabam mı var?" İlerden çantasına uzandığında eşyalarını topladı. "Bildiğin 2 bilmediğin 12 arabam vardır benim." Gülerek kafasını iki yana salladı. "Ah benim kızım, ah!" "Kızım demişken!" Odanın girişindeki çiçekleri gösterdi. "Baban ve babam yollamış. Güzel kızımız diye." Gülümsedi. "Sanırım içli köfteler işe yaramış." "Sormaya vaktim olmadı." dedi sadece. "Üstümdekiler nasıl?" diye sordu hevesle. "Beyaz giymeme rağmen hiç kirletmedim! Bilirsin beni sakarımdır ya biraz." "Güzel." Yanına çekip sarıldığında kafasını kaldırdı. "Özel tasarım deme gerçekten vururum seni!" Güldüğünde kafasını göğsüne gömdü. "Şansına küs, özel tasarım." "Sonra param bitiyor deme." "Benim param bitmez ki. Azalır sadece." Yalancı sinirle ona baktı. "Bana bak!" Konuşmasına izin vermeden onu öptüğünde bir süre öyle kaldılar. Geri çekildiğinde gözlerinin içine baktı. "Neden böyle yaptın?" "Seni seviyorum." Bir daha öptü. "Çok hem de." "Ben seni daha çok seviyorum." "Çiçeğim benim." Saçlarını sevdiğinde kapının çalmasıyla ayrıldılar. Annesi geldiğinde onunla gitmeliydi. Birbirleriyle vedalaştıklarında ikisi de ayrıldı. Arabaya bindiğinde mekana geldi. İnmeden koltuğun kenarındaki küçük yerden yüzüğe baktığında bir kez daha tebessüm etti. Bu gece olmadıysa yarın geceydi. Ona bu yüzüğü takacaktı. Yüzüğü bırakıp içeri geçtiğinde diğerlerinin yanına oturdu. Yine bir sevkiyattan söz ediliyordu. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar konuştuklarında hepsi dağılmıştı neredeyse. Her zamanki gibi Ayaz ve Buğra ile kaldılar. "Uğur nerede? Son zamanlarda yok sanki." "İş için gitmişti en son, ben de konuşmadım bayadır." dedi Ayaz. "Sen de yoksun lan ne zamandır!" Buğra'nın sitemine gülümseyerek yüzüğünü gösterdi. "Ay götüm!" "Sakın bunun gibi olma!" Araf'ı uyardığında hafif güldü. Olmazdı çünkü Ecmel bazen ondan bile beter olabiliyordu. Görmüşlerdi bizzat. "O nasıl olsun oğlum, bulduğu da aynı bunun gibi." "Bayılırım!" dedi Buğra. Kalbine bir ağırlık çöktü. Kimseye belli etmedi. "Size doyum olmaz, ben kaçar." Bardağındaki son yudumu da içtiğinde masadan kalktı. Böyle olmamıştı. Eve geldiğinde bahçedeki köpek sürekli havlıyordu. "Oğlum!" Bacaklarına gelmesine rağmen havlamaya devam ettiğinde anlam veremedi. Eğilerek başını okşadı. "Ah anladım senin derdini. Anne yok tabi." Bunu anlamış mıydı, bilinmez. Daha çok havlamıştı. "Gelecek, oğlum. Getireceğim anneyi sana." Korumalarına döndü. "Neyi var?" "Bilmiyoruz efendim. Dakikalardır havlıyor böyle." Kafasını salladığında köpeğin başını okşamaya devam etti. Ecmel böyle yaptığında onu sevdiğini anlardı. Kendini sevdirmek için de oyun yapardı. Biraz olsun sakinleştiğinde içeri geçti. Duş almak için üstündekilerden kurtulduğunda banyoda onun eşyalarına denk geldi. Gülümsedi. Kendini suyun altına bıraktığında dışarda olanlardan habersizdi. Ne olmuştu? Başar onu arıyordu. Duştan çıktığında üstünü giyindi. Aşağıya indiğinde hala titreyen telefonuna ilerledi. "Kim lan bu saatte?" Ecmel değildi, bunu bilirdi. Çünkü o biriyle birlikte olduğunda genelde telefon kullanmazdı. Çok önemliyse mesaj atardı. Başar'ın aradığını gördüğünde tam açacakken yine kapanmıştı. "Hay sikeyim!" Onu arayamadan o tekrar aradığında hemen açtı. "Noluyor bu saatte?" "Kardeşim." dedi acıklı bir sesle. "Sera vurulmuş, durumu ağırmış. Hastaneye kaldırıyorlar şimdi." Birkaç saniye idrak edemedi. Akşam onu görmemiş miydi? Kendi elleriyle bindirmemiş miydi arabasına? Ölüme mi yollamıştı? "Kuzey orada mısın?" Tepki veremedi. Ne tepki verilirdi? Adam vurulması değildi. Sevdiğiydi. Sevdiği kadındı. Uğruna dünyayı yakacağı, öleceği kadındı. Şimdi ona nasıl vurulduğunu söylemişlerdi? Telefonu kapattığında boşluğa düşmedi. Yıkılamazdı. Ona ihtiyacı vardı. ****** Önce ablamı aldığımda birlikte geçmiştik. "Nereden aklına esti böyle?" Evi çoktan temizletip hazırlatmıştı bile. "Bilmem. Sen küçükken hep gelirdik, şimdi de gidelim istedim." Büyüyen karnına baktığımda gülümsedim. "Normalde de üç kişi giderdik ama bu sefer farklı." Direksiyondan bir elimi çektiğimde karnına koydum. "Onunla da geliriz artık." Annemle gelip haftasonunu burada geçirip eve dönerdik. Hep böyle olurdu. Umarım bu gelenek devam ederdi. Aslında ablamın bu hali işime geliyordu çünkü en azından bir ortamda aramız kötü olmuyordu ve asık suratını görmek zorunda kalmıyordum. Geç saatler olmadan eve geldiğimizde temizlik kokusu içimi açmıştı. "Kendi kokundan mı getirdin?" Gülerek kafasını salladı. "Sen geç otur, ben su getireyim. Yorulmuşsundur." Aptal kafam hala onu düşündüğü için bunu yapıyordum. Birkaç kez de mola vermiştik. Daha birkaç ay vardı ama sonuçta her gün hamile bir kadın taşımıyordum arabamda. Sürahi ve bardağı götürdüğümde sehpaya bıraktım. Perdeleri açtığında bahçenin ışıkları evi bile aydınlatıyordu. "Bu ışıkları malikaneye götürsek yine aydınlanmaz." Homurdandığımda koltuğun birine geçtim. "Eylem Hanım ne der acaba bu duruma?" Kıkırdadım. "Evine laf ettiğimiz için bizi kovabilir." "Hatırlıyor musun bana kitap fırlattığın günü?" Aklıma gelenle kafamı salladım. "Çünkü tütümü yırtmıştın!" "Sen de projeme su dökmüştün!" "Ödevime yardım etmedin." Konumuz değişmedi. "Bir sürü dadı gelip gitti, Sera. Sen ısrarla benimle yapmak istiyordun." Çünkü onun anlatmasını istiyordum. "Ablam olan sendin." Gözlerim şömineye kaydı. Kafamdaki tokaları çıkarttım. "Beynim koptu tüm akşam!" "Nasıldı?" İyi anlamında kafamı salladım. "Her zamanki gibi." "Burada videolarımız var!" dedi sehpadaki çekmeceyi açarak. "İzleyelim." "İzleyelim bakalım. Bir şeyler getireyim, açlıktan geberiyorum!" Mutfağa ilerlediğimde dolapta hazır bekleyen şeyleri mikrodalgayla ısıtıp hazırladım. Ablam sehpanın üstünü boşalttığında ikimizde yere oturup büyük televizyonda oynayan videoları izledik. Tatilde olan videolarımızdı. Babam bir beni bir ablamı kaydıraktan kayarken çekiyordu. "Hatırlıyor musun, bir tane çocuk ters kaymıştı da yere çarpmıştı." İkimizde güldüğümüzde izlemeye devam ettik. "Peki açık büfedeki şişman adam!" Aklıma gelenle kahkaha attım. Kaldığımız otelde ilk defa açık büfede yemiştik ve iri yarı bir adam vardı. Yan tarafımızda tek başına oturuyordu ve masasında olanları anlatmak dahi yorucu geliyordu. Mezeler, pizzalar, çeşit çeşit hamburgerler... Ne varsa doldurmuştu. O adamı izlemekten biz doymuştuk yeterince. "Birlikte gideriz yine." Gülümseyerek kafamı salladım. "Gider miyiz?" "Doğumdan sonra yaz geliyor zaten. Elbette gideriz." Ellerimi çırptığımda videoyu izlemeye geri döndük. "İsteme günün!" Ben genelde fotoğraf ve video çeken taraftım çünkü ablamla yakın olmadığımız zamanlardandı. Her anında yanında İrem vardı. "Dedemin suskunluğu peki?" Konu dağılsın diye konuşuyordum çünkü bunu o da farketmişti. "Bayağı bir zaman vermemişti." Kafamı salladım. Başar abinin dedesi çok tatlı biriydi ve dedem onu çok zorlamıştı. "Yarın sabah bir arayayım ihtiyarı." diye iç geçirdim. "Ara ara. O merak eder seni." "Yanına gideriz olmaz mı?" diye sordum. "Olabilir. Kahvaltıya gidebiliriz." Kafamı salladım. O tuvalete kalktığında ben de dedemi aradım. "Sayar!" "Dede ismimi öğrensen artık!" diye homurdandım. Ciddi konular dışı hep böyleydik. "Çok konuşma, torun. Anlat bakalım neler oluyor?" "İyi. Yarın sabah sendeyiz, şimdiden hazırlan diye aradım." Güldüm. "Buraya gelip tüm keyfimi mi kaçıracaksın?" "Aşk olsun dede. Ne zaman yaptım böyle bir şey?" Ona karşı hiç alınmıyordum çünkü huyu böyleydi. "Hem sana yeni arabamı göstermedim. Sen de görmelisin!" "Gel bakalım. Sendeyiz derken? O baytar ablanda mı geliyor?" Bu beni kahkahaya boğduğunda ablam geri gelmişti. "Baytar değil, dede. Cerrah kız." "Ben de aynı şeyi söyledim zaten, Sayar. Şimdi kapatmalıyım. Toprak düzgün oynasana oğlum!" Telefon yüzüme kapandığında gözlerimi devirdim. Hem konuşuyor hem korumasına laf ediyor hem de yüzüme kapatıyordu. "Dedem mi? Hala baytar olduğumu iddia ediyor!" "Arkadan da Toprak'a kızıyor. Düzgün oyna diye." Ablam kafasını iki yana salladı. "Ah garibim de neler çekti onun elinden." Toprak dedemin bir arkadaşının oğluydu ve onu büyütmesine yardımcı olan kişiydi. Zamanla yanında çalışarak en yakın adamı olmuştu. "O mu ben mi?" Dedemden en çok çeken bendim! Telefonu çantama geri attığımda yerimde yayıldım. Eve göz attım. "Değişmiş ama çoğu şey." O da benim gibi odaya göz attı. "Evet. Annem arada uğruyor olmalı." "Olabilir. Hiç konusu geçmedi." "Şunları kaldırayım." Etrafı toparladığımda mutfağa geçtim. Dağınıklık bırakmamak için hepsini tek tek yıkadığımda kuruması için dizdim. "Telefonun çalıyor!" "Çantamda!" diye seslendim. Beni tanıyan onu da tanıyordu. Ses kesildiğinde telefonu açmamıştı sanırım. "Kimmiş?" "Bunlar ne?" Elindeki ilaç kutularını gördüğümde kendime küfretmeden edemedim. Bu kadar denk gelebilirdi. O bir doktordu ve çoğu hastalığa hakimdi. "Her zaman kullandıklarım işte. Hani döndükçe midem bulanıyor falan." Elindekileri aldığımda çantama fırlattım. Kimin aradığını unutmuştuk bile. "Sera karşında salak mı var?" "Öyle işte." dedim geçiştirmek için. Kapı çaldığında ikimizde o yöne döndük. "Biri mi gelecekti?" Kafasını iki yana salladığında kapıya yürüdü. İlaçları hızlıca çöpe döktüğümde daha fazla görmesini engelledim. "Sera." Koridora çıktığımda gördüklerimle derince yutkundum. Yüzü görünmeyen birisi ablamın karnına silah tutmuştu. Korkuyordu. Kahretsin ki yanımda hiçbir şey yoktu. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. "Ne istiyorsun?" dedim titrek bir sesle. Ablamın boğazını tutup rehin aldığında boğazımdan bir hıçkırık kaçtı. Korkuyordum. Silahı bana doğrulttu. "Onu bırak lütfen." "Sera saçmalama!" Ablamın ağladığını yeni farkediyordım. "Ne yapacaksan bana yap!" diye bağırdım. "İstediğim şey belli." Önce silahı ablamın karnına tuttuğunda gözlerimi yumdum. "Ya bebek," ardından bana doğrulttu "Ya da sen." Ablam dirseği ile adamın karnına vurduğunda silahı düşürmüştü. İlk defa elim titriyordu. Korkuyla silaha davrandığımda adam üstüme yürümüştü. "SENİ ÖLDÜRECEĞİM." Tetiğe basmaya elim gitmiyordu. Kilitlenmiş gibiydim. Üstüme çıktığında ablam ona bir şeyler fırlatmakla meşguldü ama adamın cüssesi bunun için fazla büyüktü. "Şimdi kim alacak seni elimden?" Çırpınışlarım bir fayda etmediğinde aramızda silah arasında bir boğuşma geçiyordu. "BIRAK KARDEŞİMİ!" Dirseği ile ablamı ittirdiğinde sehpaya çarpar korkusuyla ona dönmüştüm. O an bir silah patladığında tüm bedenimin sızladığını, tüm kanlarımın boşaldığını hissettim. Kalbime yakın bir noktadan vurulmuştum. Canım yanıyordu. Adam hızla evden kaçıp gittiğinde hareket edemiyordum. "SERA!" Ablam başucuma geldiğinde ağlamaktan yüzünü algılayamadım. Ben de mi ağlıyordum. "E-Ece." Abla demeye gücüm yoktu. Kurşun yarasını gördüğünde karnına rağmen kafamı dizlerine koydu. "Kurtaracağım seni bebeğim. Lütfen gözlerini açık tut şimdi!" Gözlerim yaşardı. Canımın acısının tarifi yoktu. "Canım yanıyor." dedim en kısık ve en çaresiz sesimle. "Biliyorum bebeğim. Yemin ederim kurtaracağım ama seni!" Bir şeyler yapıyordu ama gözlerim buğulanmıştı bile. Birini mi arıyordu? Bana dokunsa bile hissetmiyordum. En son hatırladığım şey ablamın ismimi boğazı yırtılırcasına bağırması ve benim gözlerimin kapanmasıydı. 30.Bölüm Sonu. Oy vermeyi unutmayınn.
|
0% |