Yeni Üyelik
33.
Bölüm
@ineffable3107

Ece Sayar Altun

Bembeyaz üstü kıpkırmızıydı. Karnıma rağmen küçük bedenini nasıl taşıdım, nasıl ambulansa yürüdüğümü bilmiyordum. Nefes alması benim için bir umuttu. Benim için hala küçük bir çocuktu. Ona kötü davranmadım, sadece bağlarımız kuvvetli değildi. Anlaşamıyorduk çoğu zaman. Okumak için gittiğimden beri bir kardeşimin varlığından haberim yokmuş gibi yaşadım. En büyük suçlu da benim zaten. Küçükken onu o sudan çıkarmamam, hafızasının kaybolmasına sebep olmam. Suçlarımı kabul ediyordum. Ama bildiğim tek şey anneliği karnımdakiyle değil o büyürken öğrendiğim. O hatırlamıyor belki ama doğduğunda 8 yaşındaydım. Aklım eriyordu. Oyuncak bebeklerimden farksızdı bedeni. Annem bizim üstümüze çok titrerdi ve bu benim sıkılmama neden olurdu. Her şeyi sorgular, hep en iyisini isterdi. Ona uygun davranmak beni yoruyordu. Ama o doğduğunda her şey değişti. Annemin ona ilgisi yoğunlaştığında mutlu bile oldum. Bazen ona kötü davrandığımda anneme koşardı. Bencildim. Bazen onu görmek bile istemediğim zamanlar oluyordu. Fakat sevgim hiç azalmadı.

İçinden diyordur, ablam İrem’i daha çok seviyor. Yaşadıkları sürtüşmeden dolayı birbirlerini sevmiyorlar. Bu ikisi ile de anlaşmama engel değil. Onunla mecbur görüşmek zorundayım çünkü kocamın kardeşi. Bunu değiştiremem.

Ağlamama engel olamıyordum. Bu sefer annem beni suçlamaktan beter edecekti. Ama ağladığım bu değildi. Kucağımda ölüyordu. Bir kere bile bana ‘abla’ demekten vazgeçmemişti. Belki de az önce bana ilk defa ‘Ece’ dediğini duydum. Canımı yakan buydu. Eğer son sözleri bu olacaksa olmasındı. Bana abla demediği bir hayatı istemezdim. Sadece Başar’ı arayabildim çünkü acil aramada kim varsa o an o çalmıştı. Bununla ilgilenemezdim.

Ambulanstan inince hala yanında koşturdum. ‘’İyi olacaksın bebeğim!’’

Ameliyathaneye aldıklarında beni içeri almadılar. Doktordum ama alınmadım. Hemşireler sayesinde sandalyeye oturduğumda nefes almak istemedim. ‘’Benim yüzümden oldu.’’ Defalarca sayıkladım.

Az sonra koridordan sesler geldiğinde gözlerimi yumdum. ‘’KIZIM NEREDE?’’ Annem bağırırken ne ağlamaktan ne de hastaneyi ayağa kaldırmaktan çekinmedim. ‘’KIZIM!’’ Babamla geldiklerinde onlara bakamadım. ‘’NE YAPTIN? NOLDU DA VURULDU?’’ Ağlayarak kafamı iki yana salladım. Ellerimdeki kanı gördüğünde ağlaması derinleşti. ‘’BEBEĞİM!’’ Önümde eğildiğinde ellerime sarıldı. ‘’Anne yapma.’’ Desem de dinlemedi. Ayaklanıp babama yürüdü. Gözü hiçbirimizi görmüyordu. Halbuki babamında ondan farkı yoktu. ‘’ENGİN BİR ŞEY YAP!’’ Resmen ayaklarına kapandı. ‘’YALVARIRIM BİR ŞEY YAP! KIZIM GİDİYOR!’’

‘’Eylem, sakin ol lütten canım.’’ Bunu dese bile yüzündeki enkazı görebiliyordum. Babamı dinlemediğinde ameliyathane kapısına vurmaya başladı. ‘’SERA ANNEN BURDA BEBEĞİM!’’ Hepimizde onu kaybetme korkusu vardı. Başar ve ailesi geldiğinde yanıma oturdu. ‘’Canım iyi misin? Nasıl oldu?’’ Anlatamadım. Onu sevmeyen ablasının bebeğini kurtarmak için vuruldu diyemedim. İzel anne ne kadar annemin yanında olsa da annemin sakinleşecek hali yoktu. ‘’Ece iyi misin?’’ Değilim. Kafamı iki yana salladım. ‘’Kardeşim.’’ Dedim ellerime bakarak. ‘’Elimde onun kanı var.’’

Daha kötüsü Kuzey geldi. Annemden farkı o sessizdi. Daha çok bakışları anlatıyordu. Ağlamıyordu belki ama ağlıyordu. Onu sevdiğini görüyordum. Babamla bir şeyler konuştuğunda babam ona sarılmıştı. Bu sahne beni mahvettiğinde kafamı çevirdim. Annem yanındaki herkesten uzaklaşıp ona ilerledi. ‘’ONU KORUYACAKTIN!’’

‘’HANİ ONU KORUYACAKTIN?’’ Babam bile annemi durduramadığında göğsüne vurmuştu. Sarsılmadı. ‘’Özür dilerim.’’ Dedi çaresiz bir sesle. O nereden bilecekti ki? ‘’BEN SANA GÜVENDİM! BABASI OLSA BİLE BEN VARIM DEDİN!’’ Kafasını eğdiğinde bir şey diyemedi. Annem en sonunda ona sarıldığında o da sarıldı. ‘’Yalvarırım bunu yapanları bul. Kızım ölmesin.’’ O an farkettim. Gözünden bir yaş geldi. Sadece yaş geldi. Ağlamadı, bağırmadı. ‘’Onun ölmemesi için her şeyi yapacağım. Merak etmeyin.’’ Ben ne yapıyordum burada? Ben doktordum ve kardeşim oradaydı. Hamile olmamı umursamadan kalktım. ‘’Ece nereye?’’

Babamın sorusunu görmezden geldim. Doktor odasına girdiğimde hızlıca kıyafetlerimi değiştirdim. Bonemi ve maskemi de taktığımda eldivenleri elime aldım. Başka bir kapıdan girdiğimde onları görmek istemedim. Eldivenlerimi giyip içeriye girecekken hemşire çıktı. Sera’nın kıyafetleriydi. Beyaz severdi o. Her şeyi beyaz olurdu. Ama şimdi kırmızıydı. ‘’Üstünden çıkanlar mı?’’ Hemşire burukça kafasını salladığında dışarı tarafa gitti. Annem bir daha yıkılacaktı. Ameliyathaneye girdiğimde çoğu bana bakmıştı. ‘’Siz ablasıydınız. Ne işiniz var burada?’’

‘’Cerrahım.’’ Dedim hemen. Onu kurtaracağıma söz verdim. Yanlarına ilerlediğimde yüzünü görmek istemedim. Sakin kalmalıydım. Bir anda ameliyata dahil olduğumda her şey kontrolüm altındaydı. ‘’Hocam kan lazım.’’ Değerlerine baktığımda onu onayladım. ‘’Eşim dışarıda. Onunla uyuşuyorlar. Verebilecek başka kim varsa sorun. Gerekirse de bulsunlar.’’ Bir sürü adam vardı verebilecek. Kalbine girmediği için şükrettim. Kurşunu düzgün bir şekilde çıkardığımızda rahat bir nefes aldım. ‘’Kardeşinin hasta olduğundan haberdar mısın?’’ Soran doktora anlamsızca baktım. Neyden bahsediyordu? ‘’Kız mide hastası ve bu bittiğinde onu tekrar ameliyat etmemiz gerekiyor.’’

Anlamak istemedim. O gördüğüm ilaçların doğru olmamasını istedim. ‘’Bedeni kaldırmaz.’’ Dedim hemen. Ayrıca o riskli bir ameliyattı ve kendisinin ya da vasisinin imzası olmadan yapmamız imkansızdı. ‘’Kardeşin çoktan imzalamış.’’ Yutkundum. ‘’Ölümü göze almış.’’ Kafamı salladım. ‘’Ben haber veririm.’’ Yarayı kapatma işi ona kaldığında çaresizce oradan çıktım. Kapıyı açar açmaz annem karşıma dikildi. ‘’Nasıl durumu? İyi mi?’’ Maskemi çıkardığımda sadece kafamı salladım. Yaşıyor olması bile onu sevindirdiğinde bunu duyunca ne olacaktı? ‘’Anne.’’

‘’Efendim kızım?’’ Dedi çatallı sesiyle. Çenem titredi. ‘’Hasta olduğunu biliyor muydun?’’ Annem dumura uğradığında anlamsızca bana baktı. ‘’Ne hastası kızım ne diyorsun sen?’’ Babam hemen atladığında anneme doğru konuştum. ‘’Mide hastasıymış.’’ Gözlerim Kuzey’e kaydığında bunu bildiğini anladım. ‘’Biliyordun!’’ Üstüne yürüdüğümde babam beni tuttu. ‘’NASIL SÖYLEMEZSİN BÖYLE BİR ŞEYİ?’’ Tüm gücümü ona bağırmakla harcadığımda bana cevap vermedi. ‘’Ben ne yaptım?’’ Annem çaresizce sayıklamaya devam etti. ‘’Gidiyor kızım. Göz göre göre ölüyor.’’

‘’Dün öğrendim.’’ İlk defa konuştuğunda herkes ona baktı. ‘’Bana güvendi.’’ Alayla güldüm. ‘’Bize güvenmiyor ama sana güveniyor öyle mi?’’ Tekrar bağırdığımda bir ses beni susturdu. ‘’Öyle.’’ Dedemin katı sesini duyduğumuzda bunun olmasını hiç istemiyordum. ‘’Torunum iyi mi doktor?’’ Bana hitaben konuştuğunda kafamı salladım. ‘’Yoğun bakımda tutmalıyız.’’

‘’Ne kadar tutacaksınız? Bu hastalığının bir tedavisi yok mu?’’ Annem sorularını sıraladığında ona döndüm. ‘’Bedeni ne zaman bir ameliyat daha kaldırabilirse o zaman.’’ Çaresizce ona döndüm. ‘’Anne güçlü olmalısın. O ameliyattan sağ çıkmama şansı var.’’ Annem gözlerini yumduğunda bunu duymak istemedi. ‘’Onay gerekmiyor mu ya böyle şeylerde?’’ Gürkan amca hiddetle konuştuğunda gözlerimin akmasına engel olamadım. O çoktan tercihini yapmıştı. ‘’Kendisi böyle bir şeyi onaylamış zaten.’’ Annem iyice yıkıldığında Kübra teyze ve İzel anne onu tutmuştu. ‘’Eylem kendine gel!’’

Diğer doktor çıktığında o da aynı şeyleri söyledi. ‘’Bize kullandığı iğneleri ve ilaçları getirmeniz gerekiyor.’’ Dedi ama hiçbirimiz bundan haberdar değildik. Annem Kuzey’e ilerledi. ‘’Sen biliyorsundur oğlum değil mi?’’ Annem her onunla konuştuğunda yıkılıyordu. ‘’Geleceğim ben.’’ Yanımızdan ayrıldığında hiçbirimizin yapacak bir şeyi kalmadı. Saatler sonra yoğun bakıma alındığında tek bir odadaydı. Tüm bedeni kapalı ve makinelerle doluydu. Bunu haketmiyordu.


*********

‘’Bana o evde Ecmel’e ait ne varsa getirin.’’ Adamlarını kapattıktan sonra görüştüğü doktorların hepsini aradı. Hepsinden onay aldıklarında yarın burada olacaklarına dair konuştular. Buğra aradığında açmak istemese de açmıştı. ‘’Doğru mu duyduklarım?’’ Cevap veremedi. ‘’Doğru değil mi?’’

‘’Korurum dedin! Hani kendinden çok koruyacaktın amına koyduğum!’’ Sözleri bir bıçak gibi saplanmıştı. ‘’Neredesin şimdi?’’

‘’Evine gidiyorum.’’ Dedi sadece. ‘’Kız ölürken sen napıyorsun evinde lan?’’ Herkes onun üstüne geliyordu. ‘’HASTA ÇÜNKÜ!’’ Bağırması tüm arabayı salladığında hızına engel olamadı. ‘’İlaçlarını bulmam gerekiyor.’’

‘’Ne hastası? Düzgün anlat oğlum!’’ Sakin olmaya çalıştı ama içinde kopan fırtınayı kimse bilmiyordu. ‘’Hastaymış. Bana da dün söyledi. Aptal bana en başında söyleseydi her şeyini yapardım! Elimi kolumu bağladı!’’ Ne denirdi? ‘’Dünden beri aramadığım doktor kalmadı! Bedeni ameliyatı kaldırmazsa ölecek!’’ Bundan ona bahsetmemişti. İmza konusunu açmamıştı. ‘’ÖLÜMÜNÜ İMZALAMIŞ GERİZEKALI! O ÖLDÜĞÜNDE BEN YAŞAYACAK MIYIM SANKİ?’’

Sinirden telefonu kapattığında nihayet eve ulaştı. Her zaman geldiği yerden odasına girdiğinde önce giyinme odasına baktı. Hiçbir rafta bir şey yoktu. Odaya dönüp tüm çekmeceleri açtığında birinin kilitli olduğunu farketti. Bu onun sinirini yeterince arttırdığında hırsla çekmeceyi çekti. Kırmıştı. İğneler, iğne uçları, sayısız ilaçlar... Hepsi oradaydı. "Ne yaptın sen kendine?"

Makyaj masasına ulaştığında oradaki çekmeceleri de karıştırdı. Çekmecenin birinde bir zarf gördü. Üstünde yazanı anlamamasının imkanı yoktu.

KAY.

Bu ona yazılmıştı.

"Bana bunu yapma." dedi.

Çoktan yaptığından habersizdi.

Bir gün bunun olacağını biliyordu. Onun bulacağını da biliyordu. Okumadan yanına aldığında tüm ilaçları topladı. O hastaneye gitmek bile istemiyordu. O uyanmadan onu görmek istemiyordu.

"Aptal!" Poşeti arabaya fırlattığında ona yazdığı şeyi koltuğun arasındaki yere koyacakken yüzüğü görmek onu yine duraksattı. Az önce farklı şeyler düşünürken şimdi ne düşünüyordu. Orayı kapattığında hastanenin kapısına geldi. İlaçların hepsini yukarıya yolladığında kendisi çıkmadı.

Soğuk havada oturduğunda üstünde ceket yoktu. Aldığı haber onu buraya anca getirebilmişti. "Sen yoksun diye üşüyorum."

Sigarasından bir dal yaktığında öne doğru eğildi. İlk defa ne yapacağını bilmiyordu. Herkesin canına okumak istiyordu ama buradan da ayrılmak istemiyordu. Bir şey olabilme düşüncesi onu mahvediyordu. Yanına Engin oturduğunda ona dönemedi. Herkese ayrı sözler vermişti. Olmamıştı. Tutamamıştı. Tutturmamışlardı. "Var mı daha?"

Anladığı şeyi ona uzattığında bir sigara da o yaktı. "Suçlu sen değilsin."

"Size göre." dediğinde güçlü bir nefesti. Başkalarının yanında içmezdi ama bugün değildi. "Dedesinin niye ona düşkün olduğunu merak etmiyor musun?"

"O anlatmadığı sürece hayır." Sesi netti. "Anlatmaz." Çektiği dumanı kesik kesik üfledi. "Anlatamaz, bilmiyor."

Onu bölmedi. Anlatmasını bekledi. "Babam bana soğuktu her zaman. Kızını daha çok severdi. Bir de onun işlerine bulaştığımda," Derin bir nefes verdi. "benden iyice koptu."

"Kendime söz vermiştim. Onun gibi olmayacağım dedim. Olmadım da."

"Ece'ye karşı olmamışsınız. Ona karşı değil." Hayır demedi. Reddetmedi. "Çünkü Ece donuktu. Ona denileni yapardı. Söz dinlerdi. Bu demek değil ki Sera söz dinlemiyor, ama ikisi çok farklıydı." Biten sigarasını ezdi. "O daha çok bana benziyordu."

"Hareketleri, dedikleri birebir aynıydık. Babamın beni sevmiyor oluşu bunu çok etkiledi. Böyle çocuklar sevilmez düşüncesi vardı." Sinir olduğunda bunu ona yansıtmadı. Sonuçta o bir babaydı. "Babam bunu farketti ve bizim aramızı açtı." Bir sigara daha yaktı. "Bana yapmadığı babalığı ona yaptı."

"Siz neredeydiniz peki?" Öfkesine yenik düştü. "Bir adım arkasında. Bunu farkettiğimde biraz geçti tabi. O bilmez ama küçükken yaşadığı bir olaydan dolayı çocukluğunu hatırlamıyor." Bunu hala öğrenememişti. Ama öğrenecekti. "Havuza düşmüş bir gün. Ece sadece izlemiş. Bunu ona aşılayan bendim çünkü Ece de beni örnek alırdı. Fazla su yuttuğundan yaşaması bile mucizeyken buna şükreder olduk. Sıfırdan hayat kurduk ona."

"Eylem Hanım?" diye sordu.

"Ona akıl sır erdirilmez. Babam kızından çok sever onu. Kendi kızı gibidir. Sera'ya da çok düşkündür. Onun için yapamayacağı şey yoktur. Ece içinde aynısı geçerli ama bir kere böyle bir şey yaşayınca, çıkamadı etkisinden." Zordu. Kendi doğurdukları iyi anlaşmıyordu. Her seferinde ikisinin arasındaydı. "Ona da zor yani. Hepsi benim hatam."

"Onu seviyor musun?"

Sevdiği kızın babasına baktı. Karşısında çökmüş bir adam gördü. Arabadayken yanına aldığı yüzüğün kutusunu cebinden çıkarıp ona gösterdi. Çekinmedi. Tek kelimeydi cevap. "Anladım."

Buna o şansı veren oydu.

Telefonu çaldığında omzunu sıvazlayarak ondan uzaklaştı. "Of!"

Kendi telefonuna baktığında ekranında onun fotoğrafını gördüğünde gülümsedi. "Bana neler yaptığının farkında değilsin be kadın!"

Adamlarından birini aradı. "Şu siktiğimin evinin çevresine bakın kamera falan var mı, gerekirse evdeki tüm parmak izlerini çıkarın. Kim olduğunu bulun."

İşini sonra görürdü. Daha önemli meseleleri vardı. Şu an yaşamasındaki en büyük şansı ablasının doktor olarak ilk müdaheleyi yapmasıydı. Ambulans gelene kadar kanamasını durdurabilmişti.

Yaşıyor olması herkes için bir umutken en önemlisi yarın olacaklardı. Ne yapılacaktı? Yapılan ameliyat iyi gelecek miydi?

********

"Nasıl oldu?" diye sordu Eylem kısık sesiyle. Bilen tek kişi vardı. "ANLAT!" Kübra hemen onu tuttu. "Eylem sakin ol lütfen."

Onun da diğerlerinden farkı yoktu. En yakının kızı bir yana oğlunun sevdiği içerideydi. Simge bile yanında gergince bekliyordu. Tuana haberi yeni aldığında koşarak hastaneye gelmişti. Kimse ona haber vermemişti. "NE YAPTIN ONA?"

Ece'nin üstüne yürüdüğünde Eylem bile tutamadı onu. "NE İSTEDİN ONDAN HE! NE YAPTI SANA?"

En sinirlisi belki de oydu. Her şeyini bilen oydu. "Bir şey yapmadım, yemin ederim." Çaresizce konuştu en sonunda. "Buna inanacağımı mı düşündün? Sen kardeşini gram sevmeyen bir ablasın, buna mı üzüleceksin?"

"Yavrum lütfen sakin ol." dedi Eylem. Kimin yanında olacağını şaşırmıştı. O burada olsaydı şüphesiz onunla olurdu. "Sera, iyi bak. Yaşıyor çocuğum valla."

"Eylem teyze ya!" Ona sarılıp ağladığında hıçkırıklara boğuldu. "Ben onu kaybedemem! O benim kardeşim." Ece bunu duyar duymaz bir darbe daha yediğinde gözlerini yumdu. Bunu kendisi istemişti. "Kuzucuğum hadi otur şuraya bir sakin ol."

Eylem yine kendini düşünmediğinde Kübra kaç kere uyarmasına rağmen yine dinlemedi. Koridorda dolanıyordu sürekli. Giren çıkan bir şey söylemiyordu. Yoğun bakım kapalıydı. Görmemişlerdi bile.

Nihayet kapı açıldığında Sera'yı getirdiler. "Lütfen yaklaşmayın."

"Sera ben buradayım kızım! Annen burada!" Arkasından bağırdığında yoğun bakım ünitesine götürmüşlerdi. Camlı tarafa ilerlediklerinde herkesin içi burkuldu. "Yavrum ne hallere gelmiş."

Makinelere bağlandığında doktorlar çıktı. "Görebilecek miyiz?"

"Şuanlık mümkün değil. Yeni bir ameliyata hazır olana kadar vücudunun kapalı kalması gerekli." Çok üstelemediklerinde doktor başını sallayarak gitmişti. Kübra ile ikisi birlikte sarılarak ağladıklarında herkes perişandı.

"Lütfen kardeşime bir şey olmasın. Lütfen." Tuana çaresizce konuştuğunda Simge yanındaydı. "Olmayacak canım." O da ağlıyordu aslında. "Gerçekten iyi olacak bak."

"Olur değil mi? Hem biz daha genciz. Hepimiz gibi onunda yaşaması gerekiyor değil mi?" Simge kafasını sallayarak ona sarıldı.

Ece ise hiç kimseyle konuşmuyor, sadece ileriye bakıyordu. Neyse ki bebeği iyiydi.

********

"Kimseyle konuşmak istemiyorum!" Araf kafasını gelen kişiye çevirdiğinde Sadık Sayar'ı görmeyi beklemiyordu. "Beni de mi?"

Cevap belliydi.

"Güçlüdür benim torunum." dedi çatallaşmış sesiyle. Bunu zaten biliyordu. "Eğer bu illeti sadece sana söylediyse bu seni suçlu yapmaz, evlat. Aksine diğerleri suçludur." Eli sigarasına gitti ama bunu yapmadı. "Benim yanımdan kaçtığında bile sana geldi. Bunun suçlusu ben olduğum gibi diğerleri de öyle."

"Nasıl biri olduğun belli." dedi kabul edercesine. Bu alemde onu tanımayan yoktu. "Onu sevdiğini de görebiliyorum."

"Asıl kötüsü, onun da seni sevdiğini görebiliyorum." Hafif güldü. "Sayar, onu çok severim. Bugün vurulduğunu duyduğumda bile üzülemedim. Ölmezdi o."

"Ya ölseydi?" diye sordu. "Eğer ölseydi, karşısındaki de ölü olurdu. O böyledir. Kafasına koyar ve yapar. Bizim gibi işkenceci değildir. Kendi canını korumak için her şeyi yapar. Ölmemek uğruna önüne çıkanı ezer geçer."

Hastalığı dışındaydı. Ona bir çaresi yoktu. Olmamıştı, olamamıştı.

"Biliyorum." dedi sadece. "Bu sessizliğin, fırtına öncesi gibi geliyor evlat."

"Hiçbir şey bitmiş değil." dedi. Her şey yeni başlıyordu. "Evet. İhtiyacın olursa buralardayım." Derin bir iç çekti. "Olacak gibi durmuyor ama."

O uzaklaşırken yanına Buğra ve Ayaz geldi. Her yer adam doluydu zaten. "Nasılsın?"

Cevap gelmedi. Yanına kim geldiyse konuşmamıştı. "Kuzey kalk bir kendine gel amına koyim! Bu ne hal oğlum?"

"Nasıl olabilirim?" diye sordu hiddetle. Sinirden kalktığında nereye gideceğini bilemedi. Onu görmesi gerekiyordu. Onunla olması gerekiyordu. Bu gece birlikte uyumaları gerekiyordu. Arabaya gittiğinde bir süre oturdu. Birkaç kez sinirden direksiyona vurdu. Hiçbir şey onu yanına getirmiyordu.

Nefes nefese kaldığında kafasını geri yasladı. Gözlerini kapattı. Onu görmek istiyordu.

"Sakin olmalısın." dedi ince bir ses. Oldukça kısık çıkıyordu. Gözlerini araladığında yanında gördüğü ile sesli bir küfretti. "Çok ayıp, sevgilim."

"Sen-"

Ne diyeceğini bilemedi. Sera karşısındaydı. "Herkes ne kadar da üzgün." dedi dudak büzerek. "Ben öleceğime seviniyorum açıkçası."

"Neden?" diye sordu çaresizce. "Ben varım. Ben yok muyum?" Kafasını salladı. Basbayağı hayal görüyordu ama bitmesini istemedi. "Varsındır belki de."

"Yaşayacaksın ama değil mi? Beni yalnız bırakmayacaksın." Gülümsedi. "Seni ne zaman yalnız bıraktım?" Gülüşü soldu. "Bensiz devam edebilirsin."

"Hayır, lütfen geri dön!"

"Beni yaşatmak senin elinde, Araf. Çok vaktim kalmadı ve bunu iyi biliyorsun." Kafasını iki yana salladı. "Seçimini yap."

Gözleri tekrar aralandığında kısa bir rüya olduğunda yeterince sinirleri bozuldu. "Aptal!" Defalarca sayıkladı. "Aptalın tekisin kızım sen!"

Sabah olmaya başladığında herkes aynı haldeydi. Sera yoktu.

Araf'ın getirdiği doktorlar bir bir gelmeye başlayınca hepsi belgeleri tek tek inceledi. Kendileri aralarında konuştuğunda tekrardan ameliyata alınması gerektiğini kanaat getirdiler. Kurşun yarası daha yeniyken zor olacaktı ama daha fazla da bu şekilde de kalamazdı.

"Neden tekrar ameliyata alıyorlar?" diye sordu Tuana. Ağlamadığı bir dakika olmamıştı.

"Hastaymış." dedi Simge. Tuana'nın başından kaynar sular döküldüğünde inanamadı. "Nasıl hastaymış? Ne demek hastaymış?"

"Midesinde az rastlanan bir hastalık var." dedi Ece. "Zor bir ameliyat olacak." Kafasını iki yana salladı.

"Sen gir! Ablası değil misin?" Ece'ye olan siniri herkesten fazlaydı. "Nasıl girsin? Hamile kız." İzel teyze konuştu. "Kurşununu nasıl çıkardıysa kardeşini kurtarmak için de girebilir, değil mi?"

"Benim alanım değil. Olsa bir dakika durar mıyım sanıyorsun?" Alayla güldü. "Vicdan azabı da çekiyorsundur sen şimdi." Evet öyleydi. "Tuana. Ne desen haklısın gerçekten bak. Ben yeterince acımı çekiyorum ama, lütfen."

"Acı mı çekiyorsun?" Hiddetle sordu annesi. "Emin ol buradaki herkes senden daha fazla acı çekiyor!" Koridordan çıktığında yanlarından ayrıldı. İki kızının arasında olan şey ona da yansıyordu. Belki de en çok o yıpranmıştı.

Dışarıya oturduğunda üşüdüğünü hiç umursamadı.

Üstüne biri ceket bıraktığında eğik başını kaldırdı. "Buğra oğlum. Sende mi buradaydın?" Mahçupça başını salladı. "Hepimiz buradayız, efendim."

Yanına oturdu. Beklemiyordu. "Kötü görünüyorsunuz. Bir şey almamı ister misiniz?" Burukça ona baktı. "Teşekkür ederim."

"O da böyle sorardı." diye iç geçirdi. "Sera değil mi?" Kafasını salladı sadece. "Kız kardeşim benim."

"İyi anlaşıyordunuz sanırım." İnkar etmedi. "Çok. Birbirimizin favorisiyizdir." Bir anlığına güldüğünde kızıyla ilgili şeyleri dinlemek hoşuna gitti. "Ah, Sera'm. Öyledir o."

"Naiftir. Kendinden önce herkesi düşünür." Bunları söyledi ama merak ettiği bir şey daha vardı. "Kuzey. O nasıl?"

"Yalan söylememek gerekirse kötü. Hem de çok." Ağır ağır kafasını salladı. "Tek kelime etmiyor. Hastaneye de girmiyor." İleriye baktığında bankta oturduğunu farkettiler. Kafasını eğmiş, bir elinde de sigarası bulunuyordu. "Geceden beri kaçıncı paketi kim bilir?"

"Ona da bağırdım salak gibi." Başını yine ellerinin arasına aldı. "Konu onlar olunca gözüm kimseyi görmüyor." Olayın yine ablasının yanında olması onu korkutuyordu. "Şu an hiçbirimiz size alınacak durumda değiliz. Bağırdıysanız bile haklısınızdır. Sera, bizler gibi değil."

Abisi su uzattığında bile içmeyi reddetmişti. "Söyle bari toparlasın kendini. Güçlüdür o, merak etmesin."

"Söyleyince kolay ama, ona göre yapması zor. Onu şu an tuttuğumuza şükretmeliyiz." Gözleri ona kaydı. "Bu kadar sakinliğinin altında ne yatıyor, ben bile bilmiyorum ilk defa."

Kübra teyze geldiğinde bakışlarını önce oğluna değdirdiğinde iç geçirdi. Sonra en yakının yanına döndüğünde Buğra hemen ayaklandı. "Otursaydın oğlum."

"Yok efendim. Siz oturun."

Usulca başını salladı. Buğra gözden kaybolduğunda onun yanına gitti. "Çocuklarımız, gözlerimizin önünde eriyor." dedi Eylem.

"Kime üzüleceğimi bilmiyorum artık. Önce Gürkan, şimdi Sera, bir yandan Kuzey." Çenesi titredi. "Nereden geliyor böyle şeyler? Neyi yanlış yapıyoruz?"

"Bilmiyorum, Kübra. Gerçekten bir bilsem."

"Bundan sonrs görüşmelerini istemezsen anlarım." Hızla lafını kesti. "O nasıl söz canımın içi? Bağırdığım için gerçekten özür dilerim ama onu suçlayamam." Yine önüne döndü. "Ayrıca Sera karar verir ona. Birbirlerini bırakacaklarını da hiç sanmıyorum ama, aklı başında insanlar be Kübra."

"Gerçekten ne düşüneceğimi şaşırdım, diyorum ya." Simge aşağıya indiğinde yanlarına ilerledi. "Anne ben birkaç saatliğine gideyim. En azından Bade'yi görür gelirim."

"Gelmene gerek yok bile çocuğum. Şuan bile olman yeterli bizim için. Evde çocuğunla ilgilen." Eylem mahçupça konuşuyordu. "Lütfen kendinize iyi bakın. En azından Sera için. O sizin böyle olmanızı istemezdi."

Bir şey diyemediğinde kafasını sallamakla yetindi. "Tamam kızım, biz buradayız zaten." Kübra'ya kafasını salladığında kocasının yanına gitti. İzel ve Ece'de dışarı çıktığında yukarıda sadece Tuana kalmıştı. Bir an olsun ayrılmıyordu.

Araf ilk defa içeri girdiğinde kimseye bakmadı. Kimse de girmedi arkasından.

Usulca ameliyathanenin önüne yürüdü. Adımlarını güçlü hissetmiyordu. Başka bir zaman olsa adımlarından herkes korkar, ona bakardı. Ama onun görmesini istediği tek kişi yoktu. Sadece Tuana buradaydı. Kapının önündeki koltukta oturmuş ağlıyordu.

Koltuğa oturmadığında kapının yanına çömeldi. Aslında yapmak istemediği şeyi yaptı. Mektubunu okumak istedi.

**********

"Kuzey Araf Yıldırım, ya da 12 Numara.

Nereden başlasam bilemiyorum. Aslında yazıyor olmam da saçma. Yüzüne de söyleyebilirim bazı şeyleri. Neyse.

Seni ilk günden beri tanıyorum. Seni araştırmadığımı söylemiştim. Yalandı. Eğer bulabilseydim peşinde dolanacağım kesindi. Kendi hesaplarım dışında tüm sahte hesaplarımdan bakıyordum sana. Hiç görünür değildin. Yoktun, ulaşılmazdın.

Hala öylesin. Seni tam anlamıyla tanımıyorum, Araf. Eğer bu mektubu okuyorsan zaten bazı şeyler bitmiştir, ben bitmişimdir. Şimdi ben kendimi tanıtmak istiyorum.

Sarhoşken sana anlattığım hikaye benim. İyi değildim, olamadım.

Uyumak istiyordum. Sonsuza kadar.

Aklımdan hep bunu geçiriyordum. Yaşamak zor geliyordu bana son zamanlarda. O yıl bir iğne kullandım. Zayıflayıcı bir iğneydi. Günden güne erimek istedim. İstediğim de oldu. Hasta ettim kendimi. Annem için yaşamak istedim. Kanada da turneye gittiğimde bir doktorla karşılaştım. Beni iyileştirmek istediğini söyledi. İlk defa o gün kabul ettim ama yine de bir yanım istemiyordu.

Gelip gitsem şüphe çekerdim. Bu nedenle çoğu görüşmemiz görüntülü oluyordu. Burada anlaşmalı olduğu hastanelere giderdim. O zamanlar tanınmadığım için beni gözetleyen birileri yoktu. Rahatça hastaneye gidebiliyordum. Sonrasında iğneler kullandım. Midemin iyi olması için.

Tekrar görüştüğümüzde olası bir durumda bana olacakları söylemişti. Vücudumda herhangi bir ameliyat gerçekleşirse bu benim için hiç iyi olmazdı. Bu nedenle bir belge imzaladım. Sorumluluk hiç kimsenin değildi. Benimdi.

Sonra hayatıma sen girdin. Hayran olduğum kişi, ilk hoşlantım karşımdaydı. Başta çekindim, istemedim belki de. Ama büyüsem de sana duygularımın hala aynı olduğunu farkettim. Engel olamadım.

Bana kendini açmadın.

Evet. Hiçbir zaman seni tam anlamıyla tanımadım. Her şeyi geçiştirdin. Senden sakladığım tek şey savcı olmamdı. Bunu da öğrendin. Ama senin benden sakladığın çok şey var. Bunu biliyorum.

Girdap.

Ya da Araf.

İkisi de sensin. Anlamak zor olmadı. Bunu neden yaptığını da bilmiyorum. Bilmek isterim, sen anlatırsan. Bunu bitirmeden anlatırsın belki de.

Aşık olabilir miyim, sana?

Belki de olmuşumdur. Tek bildiğim sadece senin yanında iyi hissettiğim. Bakışların o kadar güzel ki karşında küçük bir çocuk gibi kalıyorum. Bana sarılmanı bile çok seviyorum. Hiç bırakmak istemiyor gibi sarılıyorsun. Her seferinde dayanamayıp yanıma geliyorsun. Bunu çok seviyorum.

Bana dokunuşunsa bir ateşten farksız. Kendimi canlı bir şekilde yanıyor gibi hissediyorum karşında. Ve bunu seviyorum. Çünkü sensin.

Düşüncelerim bu kağıdı hiçbir zaman okumaman yönünde. Hep birlikte olalım istiyorum. Bu kağıt sana ulaşsın istemiyorum. Eğer karşında cesaretim olsaydı bunları söylerdim. Bunlar hep aklımın bir köşesinde. Senin gibi. Sen köşelerde değilsin. Her yerdesin. Bendesin. Benimsin.

Bana vereceğin yüzüğü takmak-"

******

Burada bitiyordu kağıt. Devamı var mıydı? Ya da olacak mıydı? Her şey onun yaşamasına bağlıydı. Cümleleri tamamlayacak olan oydu. Bir başkası değildi.

Peki tamamlayabilecek miydi?

31.Bölüm Sonu

Oy vermeyi unutmayınn.

Loading...
0%