@ineffable3107
|
Gözlerimi araladığımda etraf karanlıktı. Sadece camdan yansıyan binaların ışıkları vardı. Kimse yok muydu? Yatakta doğrulmaya çalıştığımda beklediğim sesi duydum. ‘’Ecmel.’’ Kokusundan anladığımda yanıma gelmişti. ‘’Ne zaman geldin?’’ Diye sordum uykulu bir şekilde. Sanırım bana verdikleri serumlar uyku yapıyordu. ‘’Çok oldu ben geleli bebeğim. Uyuyormuşsun.’’ Yattığım yerde biraz kaydığımda yanıma yatmasını istedim. ‘’Hıhı.’’ Yatakta ağırlık olduğunda beni kendine çekti. Duş alıp üstünü değiştirmişti. ‘’Çok güzel kokuyorsun.’’ ‘’Hm.’’ Saçlarımı sevdiğinde ona sarıldım. ‘’Kimse yok mu?’’ Çünkü bu kadar zaman yalnız beklemesi annemi çıldırtırdı. ‘’Yok. Annenler eve gitti. Annemlerde gitti. Diğerleri de aşağıdalar.’’ Bulunduğum yerde kafamı salladım. Onu görmüyordum ama onu hissediyordum. Bu çok güzel bir duygu oluşturmuştu içimde. ‘’Işığı açayım mı?’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Kendimi çirkin hissediyorum, açma.’’ Hemen sinirlenmişti. Seslice nefesini verdiğinde devam etmedim. ‘’Seni görmek istiyorum.’’ ‘’Saçlarımı tara o zaman.’’ Kim bilir kaç saat uyuduysam saçlarım pırasaya dönmüştür bile. Hemen ona yardımcı oldum. ‘’Banyo kısmında vardır. Görmüştüm.’’ Bıkkınlıkla kalktığında gölgesinden onu izledim. Çok geçmeden geldiğinde yatağa tekrar oturdu. ‘’Gel bakayım.’’ Düzgünce doğrulmamı sağladığında saçlarımı arkaya çekti. Canımı yakmaya korkarcasına yavaşça tarıyordu. İlk defa böyle bir şey yapıyordu. ‘’Saçların çok güzel.’’ ‘’Teşekkür ederim.’’ Diye mırıldandım. Saçlarımın her telini taradığını hissettim. Tarağı yan tarafa bıraktığında yavaşça karnıma sarıldı. ‘’Canın yanıyor mu?’’ ‘’Sen varken hayır.’’ Defalarca boynumu öptü. Kendimi iyi hissetmiyordum. Yatakta yan döndüğümde kollarımı boynuna dolayarak sarıldım. Burnumu çektiğimde dolan gözlerimi ondan sakladım. ‘’Şş.’’ Benden ayrıldığında çenemi tuttu. ‘’Ağlıyor mu benim bebeğim?’’ Usulca dudağımı öptü. ‘’Ağlamıyorum.’’ Benden uzaklaştığında gözlerimi sildim. Işığı açtığında nihayet onu gördüm. ‘’Bana benzemişsin aynı.’’ Güldüğümde yanıma oturana kadar onu izledim. Kahretsin ki eşofman giydiğinde bile çok yakışıklı oluyordu. ‘’Öyle mi olmuşum?’’ Kafamı salladım. ‘’Bak sana ne göstereceğim.’’ Yerimde doğrulduğumda üstünden uzanarak Bade’nin bana verdiği resmi aldım. ‘’Bu ne?’’ Resmi açtığımda birlikte baktık. ‘’Bade çizmiş, ailesini.’’ ‘’Sen de varsın, bizim ailemizde.’’ Kafamı salladım. ‘’Öyle mi?’’ Diye sorduğumda gülümsedim. ‘’Bu bizim ailemiz.’’ Dedi elimdeki resmi kastederek. ‘’Benim ailem bu değil.’’ Sorgularcasına kaşlarım havalandı. ‘’Senin ailen?’’ Kafasını salladı. ‘’Benim ailem.’’ Dudaklarımızı birleştirdiğinde içimdeki kelebeklerin uçuşmasına engel olamadım. ‘’Ben miyim senin ailen?’’ Alnımı alnına yasladığında önüme düşen saçlarımı geri çekti. ‘’Evet.’’ Gülümsedim. ‘’Ve ben ailemi çok seviyorum.’’ Kapı çaldığında benden uzaklaşmıştı. Kim gelirdi ki? ‘’Gir.’’ Kalın sesi kapıya ulaştığında kapı açılmıştı. Gelenleri görmek beni nedense mutlu etmişti. Irına, Sid, David, Sylvia ve Buğra içeri girmişlerdi. ‘’Hoşgeldiniz!’’ Dedim sevinçle. Farklı yüzler görmek iyi gelmişti şimdiden. Yatakta doğrulup oturduğum yerde bağdaş kurdum. ‘’Hoşbulduk!’’ Sid’in elinde balon ve ayıcık görmek beni güldürmüştü nedense. Irına ve Sylvia bana sarıldıklarında diğerleri çok yaklaşmamışlardı. ‘’Nasıl oldun?’’ Sylvia’nın sorusuyla ona bakarak gülümsedim. ‘’İyiyim. Sizi gördüm daha da iyi oldum.’’ Hepsine baktım. ‘’Sürekli aynı kişileri görmek bunalttı iki gündür.’’ Buğra hemen atladı. ‘’Beni de mi?’’ Sid, Buğra’nın kafasına vurduğunda gülmeme engel olamadım. ‘’Ne seni de mi? Tabi seni de!’’ Ardından bana doğru yaklaştı. Elindeki ayıcığı ve balonu bana verdi. ‘’Teşekkür ederim Sid ama doğum yapmadım.’’ Elindekilere uzandığımda ayıcığa baktım. ‘’Daha var ona.’’ Hepsi güldüğünde Araf’a bakmadım. Utanırdım. ‘’Sid hasta ziyaretlerine bayılır.’’ Dedi David. Onu iyi anlamıştım. ‘’Ama renk seçimlerine bayıldım.’’ İkisini de pembe almıştı ve ben pembeyi çok severdim. ‘’Balon biraz daha şişlik olabilirdi.’’ Kızlar güldüğünde Sid somurttu hemen. ‘’Hanımefendi de bir boku beğense şaşardım!’’ ‘’Sid!’’ Araf onu uyarsa da küfür etmesi beni güldürmüştü. Sid, Araf’a döndü. ‘’Umarım çocuğun kız olur ve ben bir daha hediye almak zorunda kalmam!’’ Kahkaha atmama engel olamadığımda hepimiz gülmüştük. Araf bile güldüğünde kafasını iki yana salladı. ‘’Tanıdığımız birileri yok değil mi?’’ Sylvia’nın sorusu konuyu dağıttığında Araf konuştu. ‘’Yok. Gönderdim hepsini.’’ ‘’Neden?’’ Merakıma yenik düşüp sordum. ‘’Onun adamı olduğumuzu bilmemeleri gerekir.’’ diye açıkladı Irına. Kafamı salladım. ‘’Ama davette yan yanaydınız.’’ Kafamı kurcalamıştı işte. ‘’Yeni tanıştık.’’ Dedi David. Anlamasam da kafamı salladım. ‘’O biliyor, merak etmeyin.’’ Araf yanıma oturduğunda hepsine yönelik konuştu. ‘’Neyi?’’ Buğra dahil hepsi aynı anda sorduğunda şaşırmıştım. Bilmemem gereken bir şey mi biliyordum? ‘’Girdap dediğiniz adamı kastediyorsanız onu tanıyorum.’’ Ardından Araf’a baktım. ‘’Sevgilim çift kişilikmiş meğer.’’ Hepsi rahatlamışçasına güldüğünde bunu sorgulamadım. Aralarındaki ilişkiden haberdar değildim. Kapı açıldığında herkes gergince oraya baktı. Artık onlar varken bende kendimi diken üstünde hissediyordum. Gelen kadın hepimize baktığında anlam verememiştik. ‘’Yemek saati.’’ Bıkkınlıkla nefesimi verdiğimde yine tadı iğrenç çorbalardan biriydi. ‘’Abla bununla kim doyacak?’’ Sid konuştuğunda kadın gülerek tepsiyi bırakmıştı. Cevaplamadan odadan çıktı. ‘’Hiçbir güç bana o çorbayı bir daha içiremez!’’ Baştan tepkimi koydum. Irına ayaklanıp tepsiye yaklaştı. ‘’Ne çorbası ki?’’ Kokladığında o bile beğenmemişti. ‘’Çok kötü kokuyor. Lütfen bana bu çorbayı içmediğini söyle!’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Maalesef. Bu üçüncü.’’ ‘’İçmen gerekiyor.’’ Araf kalkıp tepsiyi oynar masaya koyduğunda önüme uzattı. ‘’İçmem bu arada.’’ Dedim hemen. Cidden içmeyecektim. ‘’Ecmel!’’ ‘’Ay ben merak ettim.’’ Sid yatağın ucuna gelip çorbayı kokladığında hoşuna gittiğini anladım. ‘’Kızmayacaksanız söylemek istiyorum, ben bu çorbayı içerim.’’ Parlayan gözlerimle baktım. ‘’Hadi iç!’’ Tepsiyi hemen ona ittim ama o Araf ile göz göze gelir gelmez karşımdan kalkmıştı. ‘’Yok be. O kadar da beni cezbetmedi.’’ ‘’Her türlü içmeyeceğim!’’ Diye direttiğimde tepsiyi ileriye ittim. ‘’Ecmel!’’ Araf yine yanıma çekti. ‘’Ya bok gibi çorba!’’ Odadakiler güldüğünde onlara baktım. ‘’Çok afedersiniz ama bok gibi yani!’’ ‘’İyice terbiyesiz oldun!’’ Sinirle homurdandığında tepsiyi önüme çektiğinde bir kaşık alıp bana uzattı. Ağzımı hiçbir şekilde açmıyordum. ‘’Bu günleri göreceğime inanamıyorum, Tanrım!’’ David gülerek bize bakıyordu. ‘’Aç şu ağzını.’’ Zorla kafamı sağa sola çevirdiğimde hepsi gülmekle meşguldü. En sonunda çenemi tutup dudaklarımı araladığında zorla bir yudum almıştım. ‘’Ya anne oğul beni öldürmeye mi meraklısınız!’’ Diye cırladım. ‘’Annemde mi böyle yaptı?’’ Maalesef dercesine kafamı salladım. O daha nazikti sadece. ‘’Gerçekten içmeyeceğim.’’ Tepsiyi ona ittim. ‘’Çok istiyorsan sen iç!’’ ‘’Sabır.’’ Tepsiyi önümden ittirdi. ‘’Aç kal o zaman! Ne boktan bir inat bu arkadaş!’’ Omuz silktiğinde diğerlerine geri döndüm. ‘’Siz neler yapıyorsunuz?’’ ‘’Rutin şeyler hayatım.’’ Dedi Sylvia. ‘’Hangi rutin şeyler?’’ Sid ona baktı. ‘’Bizim rutinimizde genel olarak adam öldürme, kesme, doğrama ve yakma bulunuyor.’’ Güldüğümde onlara yabancı hissetmedim. ‘’İnanırım, olabilir.’’ ‘’Onlara inanman demek bize de inanman demek.’’ Dedi Buğra. Araf ile ikisini kastediyordu. ‘’O demek biz demek.’’ Dedi Sid. Sid çok komikti ve girdiği ortamı neşelendiren biriydi. David ile kardeş olduklarını öğrendiğimde çok şaşırmıştım çünkü David aşırı ciddi birisiydi. Bakışlarında bile o ciddiliği, soğukluğu alabiliyordum. Irına ortama göre konuşup tepki veriyordu. Ama Sylvia’yı başta soğuk olarak görsem de hepsi tanışana kadardı. Odanın kapısı tekrar açıldığında Max gelmişti. Araf yaslandığı duvardan ayrıldığında gözlerini ona dikti. Elinde iki yeni serum vardı. Odadakileri görüp garipsemişti. ‘’Bunlar nedir?’’ Merakıma yenik düşüp sorduğumda odada sessizlik hakimdi. ‘’Biri ağrı kesici, bir diğeri de ameliyat sonrası verilmesi gereken bir serum.’’ Kafamı salladığımda o değiştirirken Araf’ın sadece bana baktığını gördüm. Yutkunarak bakışlarımı çektiğimde Sylvia’nın Max’e baktığını farkettim. Çorbayı içmediğimi görünce güldü. ‘’Çorbayı içmelisin küçük hanım. Yoksa o mideciğin erir gider.’’ Göz devirerek ona baktığımda Araf’a bakmak istemedim. ‘’İçerim.’’ Dedim konu dağılsın diye. Bana baktığında usulca kafasını salladı. ‘’Çok güzel.’’ Bir şeyler mırıldandığında duyamamıştım. Uzağımdaydı. ‘’Bunlar bitince yine gelirim.’’ Mecburen kafamı salladığımda gülümsememi eksik etmedim. Sonuçta benimle ilgilenmek zorundaydı ve Araf’ın kıskançlığı bunun önüne geçemezdi. ‘’Ortamda bir kasvet oluştu sanki.’’ David ilk defa konuştuğunda ona hak vermek zorunda kaldım. ‘’O kimdi?’’ Diye sordu Sylvia. ‘’Türk’e benzemiyor.’’ Gülümseyerek kafamı salladım. ‘’Arkadaşım.’’ Ardından ekledim. ‘’Kanada’da yaşıyor zaten. İlk arkadaş olduğumuz zaman benim için Türkçe öğrenmişti.’’ Bir an diğerlerini unuttuğumda Buğra yalandan boğazını temizlemişti. Gözleri Araf’ı kastediyordu. Kapı bir daha açıldığında bu sefer gelen korumalardı. ‘’Kuzey Bey, babanız geliyorlarmış efendim. Haber vermemi istemiştiniz.’’ Kafasını salladığında sinirliydi. Bu demek oluyordu ki onlar gidecekti. ‘’Biz gidelim o zaman.’’ Dedi Irına. Üzülsem de gülümsedim onlara karşı. ‘’Geldiğiniz için teşekkür ederim.’’ Hepsi benimle tek tek vedalaştığında Buğra onları çıkarmak için gitmişti. Araf hiç konuşmadığında ne desem bilememiştim ben de. Sinirli nefesini verip kapıya yöneldiğinde alayla güldüm. ‘’Peşinden gelmeyeceğimi bilerek çık o kapıdan!’’ Yönümü ondan çevirdiğimde tepkisini görmek istemiyordum. ‘’Bak ikidir şunu söyleyip duruyorsun, yeter.’’ ‘’Yeter mi?’’ Şaşkınca sorsam da sinirime engel olamadım. ‘’Araf sen gerçekten görmüyor musun halimi?’’ Kendimi işaret ettim. ‘’Normal zaman olsa o kapıyı kırar yine peşinden gelirim ama şu an kalkamayacağımı bildiğin halde o kapıdan çıkmak isteyen sensin.’’ Kıpkırmızı olmuştum bile. ‘’Ne yapıyorum sana ben ya? Niye yanımdan gitmek istiyorsun?’’ ‘’Sinirli birisi olduğumu bile bile bunu yapıyorsun.’’ Max’i kastediyordu ama onun hiçbir suçu yoktu. ‘’Sonuçlarına da katlanacaksın!’’ Tehditvari konuştuğunda benimde sinirimi arttırdı. ‘’Çık.’’ Odadan çıkmayıp olduğu yerde duruyordu. ‘’Çık odadan, Kuzey.’’ Bu onu sinirlendirmeye yettiğinde sakince üstüme doğru yürüdü. ‘’Sana çık diyorum! Algın mı yok? Beynin mi kıt?’’ Yanıma ulaştığında ellerimi iki yana sabitlediğinde yüzüme eğildi. ‘’Ben senin adamın değilim!’’ Nefesi dudaklarıma çarpıyordu. ‘’Koruman değilim. Senin bir üyende değilim! Bana böyle davranmaya hakkın-‘’ Dudaklarımızı sertçe birleştirdiğinde acımadığını söyleyemezdim. Karşılık vermem onu daha da hırslandırdığında bir elini yanağıma koydu. Ben ise iki elimi yanağına koyduğumda alt dudağını ısırdım. Hızla geri çekildiğinde bundan zerre pişman olmadım. ‘’Manyak!’’ Bir eli dudağındayken kanadığını farkettim. Yan taraftan peçeteye uzandığımda ona uzattım. ‘’Bunun hesabını çok pis alacağım senden!’’ Şu an hastaydım ve umurumda değildi. ‘’Kıskanmanın yeri değil. Herkes mecbur olduğu işi yapıyor.’’ ‘’Öyle mi?’’ Dediğinde somurtarak kafamı salladım. ‘’Öyle!’’ ‘’İyi.’’ Sakince bunu demesini beklemiyordum. ‘’Beni de kıskanma o zaman bundan sonra.’’ Bu mümkün değildi ki! Gelen kız hemşirelerin ona nasıl baktığını biliyordum ve onlara kötü kötü bakmamak elimde değildi. Sadece ben onun gibi dışarı vurmuyordum! Tam konuşacakken odanın kapısı açıldı. Gürkan amca ve Kübra teyze geldiklerinde gülümsedim. İkinci ailem gibilerdi. Öylelerdi. ‘’Hoşgeldiniz.’’ Araf’a kötü kötü baktığımda az önce kalktığı koltuğa geri oturdu. Gürkan amca o kötü çorbayı kaldırıp tepsiye bir şeyler koymuştu. ‘’Bakalım beğenecek misin küçük hanım!’’ Sadece hevesli bir şekilde bekliyordum. ‘’Valla kızı zehirlersen ben karışmam Gürkan, ona göre!’’ ‘’Ne getirdiniz?’’ Araf ailesine yönelttiği soruyla benim aklımdakini sormuştu direkt. ‘’Güzel kızım benden pankek istedi.’’ Tepsiyi önüme çekerken bir de konuşmaya devam ediyordu. ‘’Ben de hemen yaptım.’’ Ardından yüzünü buruşturdu. ‘’Çilek mevsimi değilmiş ama çocuklar buldu bir yerlerden. Umarım güzeldir yoksa hepsinin kafasına sıkmaktan çekinmeyeceğim.’’ ‘’O silah bir gün bir yerinde patlayacak. O günü iple çekiyorum!’’ Kübra teyzenin demesine güldüğümde hemen kendimi durdurdum. ‘’Çok pardon.’’ Tepsiye elimi uzatacakken Kübra teyze hemen yanıma gelmişti. ‘’Allahım öldüreceğim bu adamı. Şu hale bak!’’ Tepsideki poşeti açıp düzgünce tabağı çıkardığında önüme getirdi. Pankekleri yiyebileceğim boyutta kestiğinde gülümsememe engel olamadım. ‘’Al annem.’’ Annem demesi beni şaşırttığında Araf bizi izliyordu. ‘’Teşekkür ederim.’’ ‘’Bak bakalım nasıl olmuş?’’ Gürkan amca şef gibi not bekliyordu sanırım benden. Önce çileğe sonrasında da pankek dilimine batırdığımda ağzıma attım. Katı şeyler mideme zararlıydı evet ama şu an canım çok çekmişti. Mecburdum yemeye. Yutana kadar zorlandığımda bunu belli etmedim. ‘’Çok güzel!’’ Şaka yapmıyordum ve gerçekten güzeldi. Annemin yaptığı gibi de değildi. Pankek diyip geçerdim ama bu çok iyiydi. ‘’E iyi o zaman. Bir içli köfteni yeriz değil mi?’’ Güldüğümde kafamı salladım. ‘’Gürkan!’’ Kübra teyze onu uyardığında o hiç oralı olmadı. ‘’Sen ona bakma çocuğum.’’ Çok yiyemediğimden birkaç çatal daha alıp bırakmak zorunda kalmıştım çünkü midem şimdiden bulanmaya başlamıştı. ‘’Başka istediğin bir şey var mı canım?’’ ‘’Yok.’’ Dedim mahçupça. ‘’Teşekkür ederim tekrardan.’’ Birileri benim için bir şeyler yapıyordu. Ağlamak istiyordum. ‘’Annemler nerede kaldılar, biliyor musunuz?’’ Gürkan amca kafasını salladı. ‘’Enginle konuştum az önce. Ablam geldi dedi, seni görmeye geleceklermiş.’’ Halamın geleceğini duyduğumda kafamı salladım. Umarım kız gelmezdi. Kuzenim Büşra. Tam bir kaçıktı. Ve biraz da arsızdı. Ciddi anlamda arsızdı. Yer zaman farketmeden insanlara yürüme kapasitesi vardı. Gelip göreyim ki sevgilim buradaydı. Bana beni kıskanma demişken üstüne bu nasıl bir denk gelmeydi gerçekten ağlamak istiyordum! Gürkan amca telefonu çaldığı için çıkarken Tuana girmişti. Araf hala odadan çıkmıyordu. Onlar gelene kadar onu bir şekilde göndermem lazımdı. Tuana ve Kübra teyze ile sohbete daldığımdan kafamdakiler hepten gitmişti. Dernekten birinin dedikodusuydu ve dinlemek sarmıştı. Araf ise telefonuna bakıp mesajlaşıyordu. Benim ona baktığımı gördüğünde alayla gülümsedi. Mesajlaştığını farkettiğimde onu kıskandığımı anlamıştı. Biz gerçekten çok gariptik. ‘’Bir şey mi oldu?’’ ‘’Yok.’’ Dedim imalı bir şekilde. Annesi varken kötü konuşmak olmazdı. ‘’İyi. Olmasın zaten.’’ Elimde olsa onu bir kaşık suda boğardım şuan. ‘’Buğralar gitti mi?’’ Annesinin sorusuna kafasını salladı. ‘’Gece gelirim dedi. İşi varmış.’’ Onu onayladı. ‘’Sen niye eve gittin bugün?’’ Buradan ayrıldığı için oğlunu dövecek gibi bir hali vardı şuan. Önce bana baktığında sonra yine annesine döndü. ‘’İşim vardı. Halledip geldim.’’ Tonlarca adam kapılarda yokmuş gibi sadece Araf’ın olmasını istiyordu. Zaman geçtiğinde koridorda Büşra’nın sesini duymamla yok olmak istedim. ‘’Nerede benim kuzenim?’’ Beni görür görmez dudaklarını büzerek üstüme yürüdü. Tuana bile ne olduğunu anlamadan ayaklandığında yüzünü buruşturarak bizi izledi. ‘’Kuzen!’’ Kollarını bana doladığında aramızda çok samimi bir sarılma gerçekleşti. ‘’Noldu sana canım? Neden bu hale geldin bakayım sen?’’ ‘’Allah vergisi be Büşra.’’ Dedim iç geçirerek. Araf’ı görür görmez kalktığında korktuğum başıma geldi. ‘’Merhabalar efendim.’’ Elini uzattığında Araf sıkmasın diye dualar ettim. Önce bana baktığında gülümsedi. Ve uzattığı elini sıktı. ‘’Merhaba.’’ Araf senin ağzına edeceğim bu gece. ‘’Siz kimdiniz? Böyle birini daha önce hiç görmediğime eminim.’’ Hızla gözlerim açıldığında Kübra teyze öksürmüştü. Araf konuşacakken hemen aralarına daldım. ‘’Nişanlım, Büşra.’’ Kapıda babamları ve gelen diğerlerini görmeyi beklemiyordum. Odadakiler ve Araf dahil herkes ‘’NE?!’’ Diye bağırmıştı. ‘’Kız ne zaman nişanlandın? Olsa haberimiz olurdu!’’ Araf gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdığında ben konuşmaya devam ettim. ‘’Oldu işte bir ara Büşra.’’ ‘’Noluyor burada!’’ Babam hemen olaya girdiğinde sinirlenmişti. ‘’Ne nişanı kızım ne diyorsun sen?’’ ‘’Oğlum?’’ Gürkan amca sorgularcasına baktığında Araf ellerini havaya kaldırdı. ‘’Baktım oğlunuzun bana evlenme teklifi edeceği yok. Ben edeyim dedim!’’ Büşra hastaneden çıkınca seni öldüreceğim. ‘’Of ya!’’ Büşra hemen ofladığında koltuklardan birine geçti. Araf bana baktığında kaşları havalandı. ‘’Sera?’’ Annem bana sorgulayıcı baktığında Büşra’yı işaret ettim. O beni anlardı. ‘’Neyse canım. Olan olmuş.’’ Kübra teyze herkesi susturduğunda halam nihayet bana sarılmıştı. ‘’Halacığım. Nasılsın?’’ Odadaki hava dağıldığında güler yüzle ona baktım. ‘’İyiyim hala, sen nasılsın? Eniştem nerede?’’ Konu uzasın diye onu da dahil etmiştim. ‘’O da iyi canım, çok selamı var ama gelemedi. Çalışıyor malum.’’ Olsun dercesine kafamı salladım. Çok kalmadıklarında Büşra belasından kısa sürede kurtulmuştuk. Babam hemen ikimizin karşısına geçti. ‘’Anlatın bakalım, nedir bu nişan mevzusu?’’ Annem hemen atladı. ‘’Engin! Büşra’yı tanımıyor musun? Kız söyledi yalanı kurtuldu işte.’’ ‘’Oyalamıyorsun değil mi kızımı?’’ Babam ciddi ciddi bu soruyu Araf’a sorduğunda sinirini anlamamak elde değildi. ‘’Oğlum? Yapmıyorsundur umarım öyle saçmalıklar!’’ İkisi de yeterince Araf’ın üstüne gitmişti. Bana ‘beğendin mi yaptığını?’ Dercesine baktıktan sonra sinirle odadan çıktı. ‘’Ya siz iyi misiniz?’’ Diye atıldı annem. ‘’İsteyen istediğini yapar. Boş yere sinirlendirdiniz çocuğu!’’ İkisi de bunu yeni anladıklarında odadan çıkacakları sıra Kübra teyze durdurdu. ‘’Gitmeyin şimdi. Saygısızlık yapmasına izin verirsiniz yoksa.’’ Kimsenin onu durduramayacağını biliyordu. Annesiydi neticede. Ama burada suçlu bendim sanırım. Onu sinirlendirip yalnız bırakmıştım. Babamlar çıktığında sadece kadınlar kalmıştı. ‘’Bebeğim, nasıl oldun?’’ Annem yanıma geldiğinde gülümsemeye çalıştım. ‘’Daha iyiyim.’’ Beni en rahatlatan şey kimse gelen ayıcığı ve balonu sormamıştı. Odam bir anda yeni doğuran kadın odası gibi olmuştu. Az önce yaptığımız dedikoduya annemde dahil olduğunda onlar sonrasında bizi Tuana ile yalnız bırakmışlardı. Onunla da yeterince konuşacak şey bulduğumuzda Araf tekrar gelmişti. O Ayaz’ın yanına geri döndüğünde bunu hiç istememiştim. ‘’Tek kelime etme!’’ Sinirle yerine kurulduğunda benden uzak olması canımı sıkmıştı. ‘’Kıskanmanın yeri değilmiş. Şimdi bu yeri miydi?’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Ne şekilde gösterdiğinin farkında mısın? Bir seni oyalamadığım kalmıştı, o da oldu!’’ Gerçekten sinirliydi şuan. Bacaklarımı aşağıya sarkıttığımda çoraplarımla yere bastım. ‘’Napıyorsun?’’ Canımın yanması umurumda olmadan yanına ilerlemeye çalıştım. Bacaklarım titriyordu. ‘’Deli misin kızım sen!’’ Yerinden kalkıp beni kucağına aldığında karnımın kanadığının farkında değildik. ‘’Derdin ne senin?’’ Gözlerine baktığımda bir şey göremedim. ‘’Benim derdim sensin.’’ ‘’Benim derdim de sensin. Senin bu lanet hastaneden çıkman! Ama sen sınırlarını zorluyorsun.’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Ben hiçbir şey yapmıyorum.’’ Bir bebekmişim gibi beni indirmiyordu kucağından. ‘’Seni kıskandım. Sadece senin gibi dışa vuramıyorum, Araf.’’ Sesim çok güçsüzdü şuan. ‘’Beni kuzeninden kıskandın.’’ ‘’Sadece o mu sence?’’ Alayla güldüm. ‘’Kuzenimden, gelen hemşirelerin sana bakışından, doktorla konuşurken bile.’’ Hepsini tek tek saydım. ‘’Yeriymiş yani.’’ Ona hak vermiştim. ‘’Beni delirttiğinin farkında mısın?’’ Kafamı salladım. "İnsanların beni ne konuma soktuğu sikimde bile değil. Benim umurumda olan sensin." Bunu zaten biliyordum. Canımın yandığını hissettiğimde en güçsüz çıkan sesim "Araf." demişti. "Noldu? İyi misin sen?" İyi miydim? Bilmiyordum? "Canım yanıyor." dedim bunu belli edecek ses tonuyla. Elime bir sıvı geldiğinde karnımdan çekip baktım. Kandı. Benim kanım mıydı? "Siktir!" Bedenimin tüm parçaları kopuyordu sanki. Beni yatağa yatırdığında endişeyle bana baktı. "Gitme, lütfen." dedim hemen. "Buradayım. Buradayım çiçeğim." Gözyaşlarım aktığında bağırmak istesem de bunu yapamadım. "DOKTOR!" diye bağırışını iliklerime kadar hissettim. Sesi tüm hastaneyi yıkacak türden gürdü. Odaya bir anda herkesin girdiğini anladım. Hep bir ağızdan ses çıkıyordu. "Noluyor?" Nihayetinde doktorlar geldiğinde Araf yanımdan çekilmişti. Aslında sadece onu istiyordum. O yanıma gelmeliydi. O yanımda olmadığı sürece iyileşemezdim ki. "Korkulacak bir şey yok. Dikişleri biraz zarar görmüş." dediğinde hemşireler herkesi çıkarmak istemişti. "O kalsın." dedim Araf'ı işaret ederek. Hemşire doktora baktığında kafasını sallamıştı. Hiç gücüm yoktu oysaki konuşmaya. Araf elimi tuttuğunda halsizce ona baktım. "İyisin." Ne kadar iyiyim? "Gitme tamam mı?" Dudaklarım büküldüğünde ağlamaya başladım. Karın kısmım zaten uyuşuk olduğundan hissetmiyordum bile. Neden ağladığımı da bilmiyordum. "Buradayım." Ellerini saçlarımda hissettim. "Buradayım, kızım." Gözlerimi daha fazla açık tutmak istemediğimden kapatmak zorunda kaldım. Onu zaten her halükarda görecektim, buna emindim. 35. Bölüm Sonu Oy vermeyi unutmayınn. Kısa olduğunun farkındayım ama çok yazmak istedim ve sanırım son hastane bölümümüzdu bu, o yüzden bugün üç bölüm birden atmış oldum. Haftaiçi hemen de atabilirim, biriktirip de atabilirim hiç bilmiyorum ama ben genelde yazar yazmaz düzenleyip atıyorum. (Hepsi heyecandan.) Okuduğunuz için bir kez daha teşekkürlerimi sunarak sizi bölümle baş başa bırakıyorum. Oy vermeyi unutmayınn🫶🏻 |
0% |