Yeni Üyelik
41.
Bölüm
@ineffable3107

Duvara yaslandığımda dizlerime uzanan köpeğe eğdim başımı. ‘’Ne zaman gelecek senin bu baban?’’

Bir mırıltı geldiğinde bunun cevap olmadığını anladım. Aramak istemiyordum, bu nedenle bahçede beklemek daha iyiydi. Yorgundum. Tüm bedenim ağrıyordu.

Nihayetinde arabası bahçeye girdiğinde ayaklanmadım bile. Köpeği onun yanına ilerlerken kafamı duvara yasladım. Köpeğini sevdikten sonra yanıma geldiğinde önümde eğildi. Bana öyle güzel bakıyordu ki bakışları altında kayboluyordum. ‘’Bakma öyle.’’

‘’Şu hale bak!’’ Beni kucağına aldığında kıkırdadım. Kollarımı boynuna doladım. ‘’Akıllanmazsın sen değil mi?’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Senin gibi bir sevgilim var, mümkün değil.’’

Giyinme odasına çıkardığında beni ortadaki masaya oturttu. ‘’Sen akıllanmıyorsun ama benim aklımı alıyorsun, farkında değilsin.’’ Belimde duran silahı çıkardı, eşofmanımın paçasını sıyırdığında bıçağı çıkardı. Kafamdaki tokayı da çıkarıp saçlarımı düzeltti. ‘’Bir milyon vermekten kaçıyorsan hiç kaçma, bunlara kanmam ben!’’

‘’İstediğin para olsun güzelim.’’ Güldüm. ‘’Neden diye sormayacak mısın? Ya da nereye götürdüğümü?’’ Benim tarafıma ilerlediğinde pijamalarımdan birini çıkardı. ‘’Sanırım beni tanımama konusunda haklısın.’’ Yutkundum. ‘’Beni hiç tanımıyorsun.’’

‘’Ben olmasaydım hiçbir adam seni o sevkiyat alanına almazdı.’’ Sweatimin eteklerine uzandığında üstümden çıkardı. Onun karşısında utanma gereği hissetmedim o an. Bedenimi incelediğinde yapacağı şeyi anlayıp gözlerimi kapattım. Karnıma eğilip kalan ameliyat izimin her bir milimini öptü. Artık oranın acıması mümkün bile değildi.

Ardından bana bakmadan pijamanın üstünü alıp kollarımdan geçirdi. Düğmelerini tek tek iliklediğinde kafamın düşmemesi için kendimi zorladım. Ayakkabılarımı çıkarıp eşofmanımı sıyırdı. Şortu bile onun sayesinde giymiştim. Yorgun olduğumu anlıyordu, her haliyle.

Benimle ilgilenmeyi bırakıp üstündeki gömleği çıkardı. Pantolonunu da çıkarıp sadece eşofman giydiğinde bu hali hoşuma gitmedi değildi. ‘’Gel bakalım,’’ dedi beni kucağına alırken ‘’benim küçük bebeğim.’’

Yatağın ortasına yatırdığında kaymama gerek kalmamıştı. Yanıma uzanıp göğsüne yatırdığında kolumu ona sardım. Saçlarımı okşuyordu. Kafamı ona çevirdiğimde çenemi göğsüne koydum. Hemen kafasını eğdi. ‘’Sana bugünkü fotoğraflarımı gösterdim mi?’’ Kafasını iki yana salladı. ‘’Herkese gösterdin, bana yok tabi.’’

‘’Ya sana ölürüm.’’ Dedim yerimde yükselirken. ‘’Benim için sadece sen varsın, herkes değil.’’ Eli belime ulaştığında yanağına koydum ben de. Dudaklarına uzanıp öptüm. Geri çekildiğimde gözlerine baktım. ‘’Ben seni seviyorum.’’ Gülümsemesi dünyama ışık yaktı. Bir diğer elini çeneme koyduğunda uzunca dudağımı öptü. ‘’Sana bayılıyorum.’’

Gülümsediğimde çekmecenin üstünde gördüğüm telefonlarımıza uzandım. Kendiminkini aldığımda ekranı açtığımda beni durdurdu. ‘’Dur bakayım.’’ Parmaklarımı telefondan çektiğimde ekrandaki resme baktığını anladım. Biz vardık. ‘’Sen bunu nereden buldun?’’ Buğra ile sarhoş olduğumuz gece ona bakarken Buğra çekmişti. Bir eli yanağımdayken benim bir elim onun göğsündeydi. Ona yaslıydım. Ona bakıyordum. O da bana bakıyordu. ‘’Buğra atmış. Ben de kullanmak istedim.’’

‘’Sana ölünür be kızım.’’ Dedi iç çeker gibi.

‘’Dağıttın konuyu yine!’’ Güldüğümde çenesini öptüm. Önüme döndüğümde telefonumu açıp resimlerimi gösterdim. ‘’Aslında daha çok var ama ben bu kadarını telefonuma aktarabildim.’’ Hepsini inceledikten sonra telefonumu kapattım. ‘’Benim güzel kızım.’’ Saçlarımı öptüğünde gülümsedim. ‘’Artık dergi sayfalarını katlamana gerek kalmayacak.’’

Bilmediğimi biliyordu belki ama ben çoktan görmüştüm. Koridorda duran kitaplıktaki dergilerde benim olduğum sayfaları açık bırakmıştı sadece. ‘’Sus ve uyu artık.’’ Kıkırdadığımda vücudunu öptüm. ‘’Of ya.’’

‘’Kocaya of denmez!’’ Dediğinde gülmüştüm.

‘’Kocam!’’ Dedim bir edayla.

Çok uykum vardı!

*********

Sabah zorla uyandığımda önce eve dönüp arabamı değiştirdim. Babam evde olmadığı için rahattım. Açıkçası Araf dahil parasını atmayan kimseyle konuşmayı düşünmüyordum. Dün bir istisnaydı. Kalbim ona gitmemi söylemişti çünkü.

‘’Tatlım!’’ Dedi annem. Eğer tavrı iyiyse dün geceden haberi yoktu. Bu iyiydi. Babam söylese ikimizi de mahvederdi. Onu, benim adıma sevkiyat yaptığı için; beni de herkesin gözü önünde silahımı çıkarıp birini öldürmem gibi. ‘’Günaydın çiçeğim.’’

Elimdeki büyük çantayı gösterdi. ‘’Bu nedir?’’

‘’İzmir’e gidiyorum.’’ Dedim hevesle. Kaşları havalandığında hemen konuştum. ‘’Merak etme, akşam geri döneceğim. Birkaç otel ve büyük sahneleriyle anlaşma yapılacakmış.’’ Normalde görüntülü de yapılıyordu ama ben sıkıldığım için gitmeyi tercih etmiştim. ‘’Ne zaman döneceksin?’’

‘’Akşam.’’ Başka bir işim yoktu zaten. ‘’Gece dönmüş olurum muhtemelen.’’ Kafasını salladı. Kapıya kadar eşlik ettiğinde arabaya kadar da yanımda geldi. ‘’Dikkat et tamam mı? Mutlaka ara her ne yapıyorsan.’’ Onu onayladığımda yanağını öptüm. ‘’Merak etme hayatım.’’

‘’Genelde ben arıyorum ama öyle olsun.’’ Güldüğümde kafamı salladım. Yine öyle olacaktı çünkü.

Arabaya binip havaalanına sürdüğümde kontrollerden geçmiştim. Zaten sadece çantam vardı. Kafenin birine oturduğumda telefonumda gezindim. Biraz daha vardı uçağa. Karşıma biri geçtiğinde kafamı kaldırdım. ‘’Yok artık!’’

‘’Nereye küçük hanım?’’ Araf’ın sorusuyla telefonumu kapattığımda sinirle ona döndüm. ‘’Ne işin var senin burada?’’ Beni hiç umursamadan iç cebinden sigarasını çıkardı. ‘’Sevgilimle İzmir’e gidiyormuşuz.’’ Bir sigara aldığında dudaklarına götürdü.

‘’Gidiyormuşuz derken?’’ Dedim bastıra bastıra. Onunla gitmeyi düşünmeyi bırakın haber bile vermemiştim. Öküzlük değildi, ona sinirliydim. Sigarayı yakıp bana döndü. ‘’Çocuklar uçağı hazırlıyor, kalkarız birazdan.’’

‘’Sana haber verdiğimi sanmıyorum.’’ Arkama yaslandığımda kollarımı göğsümde bağladım. ‘’Bunu konuşacağız zaten.’’ Alayla kafamı salladım. ‘’Ben seninle konuşmuyorum.’’ Dedim.

‘’Yine ne oldu?’’ Sigarasını küllüğe koyup gözlerini gözlerime dikti. ‘’Neden acaba? Dün gece beni oyuna getirenlerin içinde sen de vardın!’’ Rahatça kahveme uzanıp içti. Bu rahatlığı cidden taktire şayandı. ‘’Ben olmasaydım, orada olamazdın.’’

‘’Umurumda değilsin!’’ Dedim sinirle. Güldüğünde sigarasını içmeye devam etti. Telefonunu çıkardığında ne yaptığına bakmak istedim. Çok geçmeden telefonuma bildirim düştüğünde bankaydı. Bana gerçekten para göndermişti! Hem de anlaştığımızın fazlasını. Sinirle telefonu elime alıp geri kalanını ona attım. ‘’Ecmel!’’

Kaşlarımı kaldırdım. ‘’Ne?’’

Konuşmaya kalmadan adamlarından biri yanımıza geldiğinde uçağın hazır olduğunu söylemişti. Gerçekten onunla gideceğimize inanamıyordum. ‘’Senden nefret ediyorum! Senden gerçekten ama gerçekten nefret ediyorum!’’

Elimden tutup kaldırdığında çantamı adamlarına verdi. ‘’Bunu herkesten duymak gurur verici, ama senden duyunca ayrı egom okşanıyor biliyor musun?’’

‘’Gerizekalı.’’ Diye mırıldandım. Sabah ufak bir atışmıştık bu yüzden ona ayrı sinirliydim. Uçağın olduğu piste geldiğimizde gördüğüm karşısında şok olmuştum. Gerçekten bir uçağı vardı. Ve yine üstünde KAY yazıyordu. Bu adam cidden değişikti! ‘’12 numara nerede?’’

‘’Senin yanında.’’ Dediğinde gülümsemeden edemedim. ‘’Bugünlük affedeceğim seni.’’ Elimi tutmasına karşılık verdiğimde birlikte yürüdük.

Yan yana oturduğumuzda garipsedim. İlk defa oluyordu bu. Cam kenarına oturduğumda etrafı izledim. O ise beni izlemekle meşguldü. Karnımdan sarıldığında çenesini omzuma koydu. Boynumdan öptüğünde yönümü ona çevirdim. ‘’Noldu?’’

‘’Seni öpmem için bir şey mi olması lazım?’’ Gülümsediğimde dudağımdan da öpmüştü. ‘’Biri görecek!’’ Her seferinde ödüm kopuyordu. ‘’Burada sadece biz varız. Çocuklar gelmez.’’ Bu tavrına güldüğümde benden çekildi. Dizlerime kafasını koyduğunda elimi yanağına götürdüm. Zaten kısa bir yolculuk olacaktı.

Aklıma gelenle geçmişi hatırladım.

Geçmiş

Tuana ile her zamanki oturduğumuz yere geldik. Sipariş verdikten sonra hem okul hem dışarı hayatımızı konuşurken bir ara telefona dalmıştık. ‘’Konuş konuş. Karşında ben varım ama sen telefona bak.’’

Homurdanırken makarnamdan yemeye devam ettim. ‘’Aşkım! Deme öyle.’’

‘’Öyle ama.’’ Dedim telefonu kastederek. ‘’Sen evlenirsin he bu çocukla.’’ Dediğime güldüğünde telefonu bıraktı. ‘’Evlenirim tabi.’’ Çatalı tabağa bıraktığımda geri yaslandım. ‘’Anlat bakalım, nasıl bir teklif istersin?’’

‘’Ay ben sade isterim.’’ Dedi hemen. ‘’Yemekte olur, teknede olur, yürürken olur.’’ Kıkırdadım. Bana bakıp göz kırptı. ‘’Sen nasıl istersin?’’

Hemen omuzlarımı dikleştirdim. ‘’Şimdi ablan ünlü bir balerin olacağı için gösteri sırasında olsun isterdim.’’ Gözlerim parıldadı. ‘’Böyle beyaz kuğu gibi giyineyim. Karşımda sadece o beni izlesin, sadece ona dans edeyim isterim.’’

‘’Oha be kızım!’’ Tepkisine güldüğümde yemeğime devam ettim. ‘’Güzel hayal kurdum ama değil mi?’’ Gülüşerek akşamımıza devam ettik.

‘’Var mı belli bir yer kafanda.’’ Üstünkörü düşünüp onu yanıtladım. ‘’Sanırım Efes diye düşünürüm. Oranın ışıkları çok güzel.’’ Dedim hevesle. ‘’Ay neyse!’’ Konuyu kapattığımızda böyle bir şey yaşadığımı hayal ettim.

Şimdi

Uçaktan indiğimizde önce beni kahvaltı yapmak için bir yere getirmişti. Buradaki işimiz bittiğinde birlikte otele gelmiştik. ‘’Lütfen birine öldürecek gibi bakma tamam mı?’’

‘’Söz veremem.’’ Bıkkınlıkla ofladığımda bizimle ilgilenecek kişilerin yanına geçtik. Gelen adamlarla konuştuğumuzda ben imzalamadan önce Araf her şeyi okumuştu. Ömür törpüsüsün be adam! ‘’Sizin belgeleriniz gibi değil.’’ Elinden aldığımda imzalayarak adamlara uzattım.

‘’Eğer müsaitseniz bu akşam Efes de sahne almanız bizi çok mutlu eder.’’ Ben heyecanlandığımda Araf’a döndüm. Sen bilirsin dercesine baktığında kafamı salladım. Ben kalabilirdim ama o kalacak mıydı bilmiyordum. ‘’Biz o zaman hazırlıklara başlayalım. Akşam görüşürüz.’’ Adamlarla el sıkışıp çıktığımızda heyecanla sevgilimin koluna girdim. ‘’Benimle kalacak mısınız, beyefendi?’’

‘’Siz nereye, ben oraya.’’ Dediğinde saçlarımı öptü. ‘’Beni ilk defa izleyeceksin!’’

‘’Evet.’’

‘’Ama ben çok heyecanlanırım.’’ Ellerimi yüzüme kapattığımda şimdiden utanmıştım. ‘’Bebeğim.’’ Yolda durduğumuzda ellerimi çekti. ‘’Saklama o güzel yüzünü benden.’’ Kendi ellerini yanağıma koyup beni öptü. ‘’Sen her şeyin en iyisisin. Benim iyikimsin.’’ Kollarımı ona doladığımda sıkıca sarıldım. ‘’Seni çok seviyorum!’’

Ellerini belimde hissettiğimde boynumu öptü. Anın büyüsüne kapılıp hiçbir şeyim olmadığını farkettim. ‘’İyi de hiçbir hazırlığım yok ki.’’ Dedim sıkıntıyla. ‘’Ne kostümüm var, ne koreografim.’’

Elimden tuttuğunda yürümeye devam ettik. ‘’Ayarlarım ben.’’

‘’Araf.’’

Sevgili olabilirdik ama evli değildik. Evli olsak bile benim için bu kadar harcamasını kabul edemezdim. ‘’Ne düşündüğünü biliyorum, hiçbir cevabını kabul etmeyeceğim.’’

‘’Kendimi sana karşı kötü hissediyorum, farkında değil misin?’’ İkimizde varlıklı olabilirdik fakat ben kendim bile babama ait kartları çoğu zaman kullanmazdım. Kendi kazanmadığım paraya dokunmak beni iyi hissettirmiyordu. ‘’Hissetmeni gerektirecek bir şey yok. Ben bunları senin için yapmak istiyorum.’’

Bizim için bir araba geldiğinde ön kapıyı açtı. ‘’Bundan daha doğal bir şey yok, sevgilim. Alışacaksın. Şimdi olmasa bile evlendiğimizde, aynı evde yaşadığımızda birbirimize destek olacağız.’’ Şöyle konuşması yok muydu? Aptal herif sanki benim paramı alacaktı! En azından önlemeye devam edecektim. Arabaya bindiğimizde yolu izledim. Sahilden geçiyorduk. ‘’Keşke yazın gelseydik. Birlikte tatil yapmış olurduk!’’

‘’Geliriz.’’

Nereye gideceğimizi bilmiyordum, düşündüğüm tek şey akşamki gösteriydi. İyi ki birkaç gün çalışmıştım. Aklımda vardı bir şeyler. İlk defa kimseye haber vermiyordum. Yanımda o vardı. Beni ilk defa ben olarak görecekti. Özel olmalıydı. En iyi şekilde dans etmeliydim.

Bir yerde durduğumuzda onu beklememi söylediğinde arabadan inmedim. Telefonuma baktığım sıra bagaja bir şeyler koymuştu. Burada bile iş yaptığına inanamıyordum!

Arabaya geldiğinde ona döndüm. ‘’Ne aldın yine?’’

‘’Hiçbir şey.’’ Omuz silktiğinde önüme döndüm. Sustuğumda göz ucuyla bana baktı. ‘’Bir şeyler anlatsana.’’

‘’Ne anlatacağım ki?’’ Yönümü ona çevirdim. ‘’Sana dedikodu anlatamam ama bir şeyler sorabilirim.’’ Aklıma gelen ilk soruyu sordum. ‘’Furkan Yıldırım, deden.’’ Kafasıyla beni onayladı. ‘’Nasıl biriymiş? Dedemin yakın arkadaşıymış.’’

‘’Ben de yeni öğrendim. Hastanede.’’ Bu zamana kadar bilmemesi şaşırtıcıydı. ‘’Ben bile biliyordum,’’ hemen önüme döndüğümde burun kıvırdım. ‘’Bilmemen büyük bir eziklik.’’

‘’Anlamadım?’’ Omuz silktim. ‘’Öyle işte.’’ Tekrar yüzümü düzelttim. ‘’Dedem anlatmıştı birkaç kez. Hatta birinde torunumla basketbol oynuyorum demişti.’’ Güldüğünü hissettim. ‘’Beni tanımadın mı?’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Hayır, aklıma gelmedin.’’ Yüzü değiştiğinde cümlemi toparladım. ‘’O zaman küçüktüm yani, seninle tanıştığım zaman değildi.’’

İyi hatırlıyordum.

Sahilde durduğumuzda arabadan indik. Hava diğer günlere nazaran daha az soğuktu. ‘’Pamuk şeker!’’ Diye hevesle ilerdeki abiye baktım. Çok severdim. ‘’İster misin?’’

‘’Ben ısmarlıyorum. Hiç gelme peşimden!’’ Onu orada bıraktığımda arkamdan gülmüştü. Emindim ki o yemezdi. İkimiz bir taneyi paylaşabilirdik. Ödeyip yanına geri döndüm. Abiden de ıslak mendil istemeyi unutmamıştım. ‘’Üstüne pek uygun değil ama!’’ Gülerek konuştum. Her zamanki gibi simsiyahtı. Şekerimiz ise pembeydi.

Bir biz vardık sanırım. Yürüyüş ya da koşu yapan insanlar hariç birileri yoktu. Hava soğuk olunca dışarıda daha az insan oluyordu. ‘’İlk defa bunu yapıyoruz sanırım.’’

Bir yandan pamuk şekeri açtığımda poşetini çöpe attım. ‘’Yalnızız işte, ne güzel.’’ Kolunu omzuma attığında kendine çekti. ‘’Bir günlüğüne senin istediğin gibi biri olabilirim.’’ Bu düşüncesi beni korkuttuğunda duraksadım. ‘’Neden böyle düşünüyorsun?’’ Yönümü ona çevirdim. ‘’Sen benim istediğimsin, hatta fazlasısın bile.’’

Gülümseyerek yanağımı öptü. Yürümeye devam ettiğimizde pamuk şekeri yemeye başladım. Birkaç kez de ona uzatmıştım. ‘’Sen farklı büyümüşsün, Ecmel. Korumalar olmadan, peşinde birileri gezmeden.’’ Yediğim şekeri sertçe yuttum. ‘’Benim hayatım bu değil. Hep bir arkamı düşünmek zorundayım, ya da önümü. Nereden ne geleceğini bilemem, kimseye güvenemem.’’

Bu düşünce beni bıraktırır mıydı ona?

‘’Ben alışabilirim buna.’’ Dedim dürüstlükle. ‘’Gerçekten.’’

‘’Senin dünyan için fazla kirliyim ben.’’ Canım yandığında yüzüme vuran rüzgar bile fayda etmedi. Hızlanıp önünde durdum. ‘’Ben senin dünyana gelip temizlerim seni. Lütfen böyle düşünme.’’ Dedim içim acıyarak. ‘’Ben beyazım sen siyah. Farklı olmamız birlikte olduğumuzda aynı olmayacağımız anlamına gelmiyor.’’

‘’Sen benim için beyaz olmasan bile ben senin için siyah olurum.’’ Önüme gelen perçemleri geri ittiğinde rüzgardan düştüğünü yeni anlıyordum. ‘’Bunu neden isteyesin? Normal bir hayat sürmek varken neden kendini ateşe atasın?’’

‘’Umurumda mı sanıyorsun?’’ Diye sordum alayla. Bitmiş pamuk şekerin çubuğunu çöpe attım. ‘’Beni ateşe atmazsın. Atsan bile ben seninle yanmaya razıyım.’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Normal bir hayatım yok, dedem, babam… Hep bu işin içindelerdi. Bu bir şeyi değiştirmez.’’ Ellerini tuttum. ‘’Benim sana olan sevgimin önüne kimse geçemez.’’

Duymak istediklerini duymuş gibi bir hali vardı. Gülümsediğimde bana bakarak iç çekti. Elimi tuttuğunda cevap vermeden arabaya geri yürüdük. Bir otelin önünde durduğumuzda bana dön. ‘’Sen şimdi in, hazırlanmana bak. Benim halletmem gereken bir şey var. Seni almaya geleceğim.’’

Kapının önüne baktığımda bir ekip beni bekliyordu. Sadece kafamı salladığımda arabadan indim. Kızların yönlendirmesi ile büyük bir odaya geldiğimizde her şey vardı. Makyaj malzemeleri, saç malzemeleri. Bunları hangi ara halletmişti?

Adamların biri geldiğinde büyük bir kutu bırakmışlardı. Hevesle açtığımda gördüğüm şey beni ağlatmaya yetecek cinstendi. Bembeyaz bir balerin kıyafeti vardı. O kadar güzel parlıyordu ki aynı kolyemdeki kuğuyu anımsatıyordu. Aynı renkte ve parlaklıkta pointleri de gördüğümde gülümsemeden edemedim. O gülümseme hiç silinmesin istedim.

Akşam olmaya yaklaştığında hazırlanmam bitmeye yakındı bile. Topuzum ve makyajım çok güzel duruyordu. Çok güzeldim. ‘’Çok güzel oldunuz. Bir melek gibisiniz.’’

‘’Teşekkür ederim.’’ Diyebildim kısık sesimle. Çok garip bir andı. Kızlar tacımı da taktığında aynada son kez kendimi inceledim. Giyinmem için çıktıklarında tek kalmıştım. Kalbim küt küt atıyordu. Ölecek gibiydim. ‘’Sakin ol, Ecmel.’’

Kendi başıma kıyafeti giydiğimde hazırdım. Valla hazırdım. Heyecandan titriyordum bile. Telefonuma uzanıp Araf’ı aradım. ‘’Bitti mi?’’

Aynaya bakarak konuştum. ‘’Evet.’’

‘’Heyecanlanma.’’ Dese de bu imkansızdı. ‘’Şimdi, kapıda çocuklar seni arabaya bindirip bana getirecekler. Etrafta başka birisi yok zaten.’’ Onu onayladığımda neden gelmediğini sorgulamadım bile. ‘’Bekliyorum.’’

Bir heyecan odadan çıktığımda ilerlemiştim. Beni yönlendirdikleri kapı direkt olarak bir arabaya çıktığında bindim. Gergindim, heyecanlıydım, duygularımın tarifi yoktu resmen.

Alana geldiğimizde onu göremedim. Kulis gibi bir odaya girdiğimde tek kalmıştım. Ölecektim.

Birkaç dakika sonra kapı çaldığında o yöne döndüm. "Girin."

"Sahneden bekleniyorsunuz." dedi ince bir ses. Son kez kendime baktığımda yavaş adımlarla odadan çıktım. Işık yanmıyordu. "Bu taraftan."

Bana yardım eden kadın ile ilerlediğimizde durduk. "Sahneye buradan çıkacaksınız."

Basamakları da çıktığımda ağzımı açamamıştım. Kimse yok muydu? Hayal kırıklığına uğramak istemiyordum.

"Sen ışıkları kapalı sanıyorsun ama o bir adımınla tüm ışıkları yeniden yakacak."

Zihnimden gelen sese güvenerek ilerledim. Öyle de olmuştu. Bir adım daha attığımda etraf dahil her yer aydınlık olmuştu.

Ve sadece o vardı. En öndeydi ve doğrudan beni izleyecekti. Diğer günlere nazaran üstünde beyaz bir gömlek vardı. Ceket giyip peçete bile koymuştu. Sanırım akacak gözyaşlarım içindi!

Beni alkışladığında ne yapacağımı bilemedim. Ardından sesler yükseldiğinde hep dans ettiğim şarkı çalıyordu. Bana bakıp gülümsediğinde gözlerim dolmuştu bile.

Kendime gelip adım attığımda kafamda oluşan koreografiden bağımsız bir şey yapıyordum şu an. Beni sadece o izliyordu, en iyi şekilde dans etmeliydim. Şarkının yükseliş yerinde hem dönerek hem bacaklarımı havada açarak sabit kaldığımda aynı anda yapabilmek beni şaşırtmıştı. Uzun zaman olmuştu, özlemediğimi söyleyemezdim. Deli gibi özlemiştim de.

Artık son kısma geldiğimizde saniyeler boyu etrafımda dönerek şarkının bitmesini bekledim. Şarkı bittiğinde yere doğru bacaklarımı açtım, ve gösteri bitmişti.

Ve o beni gözlerini ayırmadan izlemişti.

Ayağa kalkarak beni alkışladığında sadece onun beni alkışlıyor olması bile bana yeterdi. O benim küçük dünyama dahil olan en parlak şeydi. Güneşti.

Ayağa kalktığımda sahneye çıkıp yanıma ulaşmıştı. "Çok güzeldin."

Bana yaklaştığında gülümsedi. "Ve çok güzelsin."

"Sen nasıl bir adamsın?" diye sordum fısıltıyla. Ağlamamalıydım. "Beni nasıl bu kadar sevebiliyorsun sen?"

"Senin gibi." Yanağımı okşadı. "Bana sevmeyi ve sevilmeyi sen öğrettin. Her anlamda."

O an dünyam dursun istedim. Zaman bizim için burada noktalansın istedim. İkimiz burada kalıp bir daha geri dönmeyelim istedim. "Ve ben senin bu adamla evlenmeni istiyorum."

Anlamadım. O an beynim hiçbir şeyi idrak edemedi. Cebinden kutuyu çıkardığında bana doğru tuttu. "Eğer o gün vurulmasaydın bu yüzük çoktan parmağında olacaktı."

"Bundan ziyade ben o mektubu tamamlamanı istiyorum." Gözlerine baktığımda her duyguyu görebildim. Kötü olmayan her duygu gözlerindeydi şuan.

"Sera Sayar." İlk defa bunu söylediğinde iliklerime kadar hissettim.

"Benimle evlenir misin?"

Kız çocuğuyla evlenmek istiyordu.

Kalbim yerinden çıktığında tüm bedenim kasıldı. Orada kalmak istedim. Ağlamıyordum belki ama gözlerimden akan yaşlara da engel olamıyordum.

Kafamı salladığımda gözlerimi kırpıştırdım. "Evet."

Bunu söylerken ben bile zor duymuştum. Kelimeler boğazıma düğümlenmişti. "Evet."

Sonsuza kadar ona evet derdim.

"Bana vereceğin yüzüğü her koşulda takmak isterim." diyerek mektubu tamamladım.

Bana gülümsediğinde yüzüğü alıp elimi tuttu. "Titriyorsun."

Hava soğuktu ama gram üşümüyordum. İnce parmaklarım yüzüğe tam uyduğunda elimi öptü. "Seni seviyorum."

Bu sefer gerçek anlamda parmak ucunda yükseldiğimde dudaklarında nefes aldım. Her şey burada bitsin istedim.

Ellerini yanağıma koyduğunda naifçe karşılık vermişti.

Geri çekildiğinde elleri yüzümde gezindi. "Söz veriyorum dünyanı hiç kirletmeyeceğim. Ve o ışıkları hep yakacağım,"

********

Otele geldiğimizde hala idrak edemiyordum. Olmuştu. Gerçekten olmuştu. Çok güzel bir yüzüktü. Parlıyordu.

Odanın kart sesi geldiğinde onu gördüm. Elindeki poşetten anladığım kadarı kıyafet getirmişti. Valla iyi ederdi çünkü hala tütüyle duruyordum!

Yanıma geldiğinde oturduğum yatağın kenarına çömeldi. "Sevgilim."

Yüzüğü öptüğünde gülümsedim. "Senin için bir şeyler getirdim." Poşeti uzattığında kafamı salladım. "Ben üstümü değiştireyim o zaman."

Kaçarcasına yanından ayrıldığımda utancımı atamamıştım. Poşeti kenara bıraktığımda üstümdekilerden kurtuldum. Başına bir şey gelmemesi adına kapıya astım. Hem yarın hem de gece yatmam için kıyafet vardı.

Üstümü değiştirdiğimde oradan çıktım. Araf görünürde yoktu. Balkon tarafına ilerlediğimde düşüncelerimde yanılmadım. Yavaş adımlarım yanına ulaştığında karşısına oturdum. "Noldu?"

"Hiç." dedim ellerimi yanağıma koyarken. Yüzümü yan çevirdiğimde yüzük direkt olarak ona karşıydı. "Benim yüzüğümle bana hava mı atıyorsun sen?"

"Ne münasebet!" Ellerimi dizime koyup birleştirdim. Gerçekten parlıyordu ve ben burdayım diye bağırıyordu. "Hem bu artık benim yüzüğüm."

Güldüğünde içtiği içkiden bir yudum aldı. Koltukta yayıldığında kollarını açtı. "Gel buraya."

Yerimden kalkıp ona ilerledim. Kucağına oturduğumda kollarını bana sardı. "Güzelim benim."

Kafamı kaldırdığımda ellerimi boynuna koydum. Dudağının kenarına bir öpücük kondurdum. "Hep böyle kalırım değil mi?"

"Bir ömür." dediğinde yanağıma koydu bir elini. Yüzümü kendine yaklaştırdığında dudağımı öptü. Karşılık verdiğimde zaman bizim için dursun istedim.

Nefesim kesildiğinde ondan ayrıldım. "Çok güzelsin be kızım."

Güldüğümde bir kere daha öptüm.

"Nerden öğrendin bunu sen?" dedi elimdeki yüzüğü kastederek. "Arabada gördüm. Kurcalarken."

"Tam tahmin ettiğim gibi." Kafasını salladığında bardağına uzandı.

"Saklama becerilerin hiç iyi değilmiş."

Bacağımı okşadığında tüylerim ürpermişti. "Saklama olmasa da başka becerilerim çok iyi, sen de bunu çok iyi bilirsin."

Yanaklarım kızarmaya başladığında gözlerimi ondan çektim. "Çok!"

"Bugün seni yormak istemem." dedi alaycı bir sesle. Hızla omzuna vurduğumda gülmeye devam etti. "Pisliksin!"

"Utanınca yanakların kızarıyor." dedi yüzüme bakarak. "Çok tatlı geliyorsun gözüme."

"He kızarmayınca tatlı olmuyorum yani!" İmalı konuştuğumda yüzü değişti. "Öyle bir şey demedim."

"Ben anladım seni." dedim yalancı bir kızgınlıkla. Onunla uğraşmayı seviyordum. "Çiçeğim. Alınma, lütfen."

"Her şey teklife kadar tabi." Bunu gerçekten söylüyor muyum diye çenemi kaldırıp baktı. "Bana bak! Atarım seni bu balkondan."

"Kıyar mısın sen bana?"

"Doğru, kıyamam." Gülümsediğimde kafamı göğsüne yasladı.

Biraz öyle kaldığımızda uykumun geldiğini söylememle beni içeriye kadar taşıdı. Yatağa yattığımda onu bekledim. Yüzüğü incelediğimde bir kez daha gülümsedim. Bakıp bakıp gülümsemek istiyordum. Yanıma geldiğinde dar tişörtünden belli olan vücudu beni çoktan mest etmişti. Bana güzelsin diyordu ama o kendisinin ne kadar yakışıklı olduğunun farkında değildi.

"Ne baktın öyle?" Beni kendine çektiğinde kollarına dokundum. "Söyle bakalım."

Kolları arasında küçük bile kalıyordum. "Seni inceliyordum."

"Hm."

"Yakışıklısın." dedim elim saçlarına gittiğinde. "Hem de çok."

"Sadece sana." Saçlarımı hem koklayıp hem de defalarca öptü. Bana olan sevgisi günden güne artıyordu. Her gün farklı bir Araf görüyordum karşımda.

*******

Gecenin karanlığına uyandığımda telefonumun titremesi beni kaldıran şey olmuştu. Hala uyuyan Araf'ın kollarından ayrıldım. Yatakta doğrulduğumda telefonuma uzandım. Annem arıyordu. Gecenin dördüydü. "Anne, bir şey mi oldu?"

"Yok canım da," dedi telaşlı bir sesle. Yatmadan ona işimin uzadığını, sabah geleceğimi söylemiştim. "Ece'nin doğumu başlamış."

"Ne?" dediğimde sesim yüksek çıkmıştı. Araf uyandığında ışığı yakarak bana döndü.

"Ama daha erken anne, nasıl doğuma alabilirler?" Mümkün değildi. Daha bir aydan çok vardı doğuma, neden şimdi geliyordu? "Anneciğim sancısı olmuş işte, şimdi onlarda gidiyor, bizde gidiyoruz."

"Tamam ben geleceğim bir şekilde." Telefonu kapattığımda sıkıntıyla yatağa geri oturdum. "Ablan mı doğuruyormuş?"

Kafamı salladım. "Hastaneye gidiyorlarmış şimdi hepsi."

"İstersen hemen dönebiliriz," Yatakta doğrulduğunda telefonuna uzandı. "Araf."

"Söyle güzelim." Telefonu bırakıp yanına çektiğinde ona sarıldım. "Bir şey olmaz değil mi? Hani erken ya."

Çok biliyormuş gibi bir de ona soruyordum ya.

"Olmaz bebeğim," dedi ellerini yanağıma koyarken. "Ayrıca ablanın kendisi doktor, her türlü iyi olur o."

Evet öyleydi. "Kavgalı olsanız bile onun için üzülüyorsun. Her ne kadar inkar etsen de ablanı seviyorsun, Ecmel."

Çok kez onu sevmediğimi dile getirmiştim ama bir haberi bile beni yıkmaya yetmişti. "Şimdi çocukları arayayım, sen de sıkma canını."

O telefonla konuşmaya kalktığında ben eşyalarımızı toplayıp üstümü değiştirmiştim. "Sakin ol biraz."

"İyiyim." dedim hemen.

"Bana kendini anlattırma." dediğinde ellerini belimde hissettim. "Nefes alış hızından, kalp atışına kadar, her şeyini anlarım ben senin."

Gözlerinin içine baktığımda kollarımı ona dolayıp sıkıca sarıldım. "Araf, seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?"

Bana yaptıkları için ablamdan hiçbir zaman haz etmemişti. Şimdi ise bana destek oluyordu.

"Biliyorum." dedi.

Herkesten vazgeçer, ondan yine vazgeçmezdim.

38.Bölüm Sonu.

Oy vermeyi unutmayınn.

Loading...
0%