@ineffable3107
|
Uçaktan iner inmez Araf beni hastaneye bıraktığında onun gelmesini istemedim. Birlikte olduğumuz bilinmesindi. Hastaneye girmeden parmağımdaki yüzüğü çıkarıp kutusuna geri koydum. Şu an kimseye açıklama yapamazdım. Bunu hiç istemiyordum ama en azından bu gece gözleri üstüme çekmek istemiyordum. İçeri girdiğimde koşarak danışmaya ilerledim. ‘’Ece Altun. Doğuma gelmiş sanırım.’’ Kadın ekrana bakıp kafa salladığında bana döndü. ‘’Beşinci katta doğumhanenin orada.’’ Onu onaylayarak asansöre ilerledim. Yukarı çıktığımda direkt olarak annemin yanına ilerledim. ‘’Çıkmadı mı daha?’’ Kafasını iki yana salladığında bana sarıldı. ‘’Çıkar birazdan.’’ Arayalı çok olmuştu. Üstüne bir saat uçakta yolculuk bile geçirmiştim. İzel ve İrem’in çekilmez suratı da ortalığın tuzu biberiydi. Onlara ait birkaç akrabaları daha vardı. Haberi gören geliyordu anlaşılan. ‘’Teyzen de geliyor şimdi, Metin getiriyormuş.’’ Kafamı salladım. Yanına oturduğumda ablamın tarafından sadece annemin olduğunu farkettim. ‘’Büyükbaba’ya söylediniz mi?’’ ‘’Baban aradı evet, o da geliyor.’’ ‘’İyi bari.’’ İrem bir şeyler homurdandığında ona bakmadım bile. Dakikalar geçtiğinde hem teyzem hem de halam gelmişti. Nihayet bizden birileri de vardı. Bu durumlarda onlar çokken onun yalnız kalmasını istemezdim. Bir bebek ağlaması sesi geldiğinde hepimiz kapıya yönelmiştik. Herkes birbirine sarıldığında ben halamla sarılmıştım. Birkaç dakika sonra hastane kıyafetine sarılmış bir bebek getirdiklerinde hepsi ona ilerlemişti. Ben hemen hemşireye döndüm. ‘’Ece, nerede? Çıkmayacak mı?’’ ‘’Doğumu bizi biraz zorladı, dikişleri bitince onu da çıkaracağız.’’ Gülümseyerek kafamı salladığımda bebeği çoktan götürmüşlerdi. Ne yani sadece ben mi kalmıştım? Başar abi de çıktığında gülümsemeye devam ettim. Gözleri dolmuştu bile. ‘’Hayırlı olsun!’’ Birbirimize sarıldığımızda çok konuşamamıştı. O da bebeğin arkasından gittiğinde tek başıma Ece’yi çıkarmalarını bekledim. Çok mu uzun sürüyordu? Nihayet doğumhane kapısı açıldığında başına gittim. Beni görür görmez gülümsemişti. ‘’Sera.’’ Halsiz ve bitkindi. Yüzü gözü bile şişmişti. ‘’Nasılsın?’’ Diye sordum dolmuş gözlerimle. ‘’İyiyim. Gördün mü onu?’’ ‘’Hayır daha görmedim, yukarıya götürdüler onu çoktan.’’ Seni bekledim diyememiştim. İçimden gelmemişti. Yatağıyla birlikte ben de ilerlediğimde elimi tutmasını beklememişti. ‘’O benim kardeşim, onu da asansöre alın. Lütfen.’’ Hemşireler beni de asansöre aldığında birlikte çıktık. Gerçekten ne diyeceğimi bilmiyordum. ‘’Annem burada olmadığını söyledi. Ne zaman geldin?’’ ‘’Oldu biraz. Aradığında ilk uçakla geldim.’’ Gülümsediğinde ben de gülümsedim. Beni öldürmek istemesi bile onu sevmeme engel olamıyordu. ‘’Sen yanımda kal olur mu? Diğerlerini istemiyorum.’’ Çok konuşunca canının yandığını hissediyordum. ‘’Tabii kalırım. Sen konuşma şimdi, canın yanmasın.’’ Kafasını salladığında nihayet kata gelmiştik. Bebeğin hangi katta olduğunu bilmiyordum ama geldiğimiz katta kimse yoktu. Odaya geldiğimizde çoktan hazırlandığını gördüm. Ege Altun. Ece’nin yeni dünyasının adı buydu. İsim hakkında konuşup konuşmadığımızı hatırlamıyordum ama ismine benzediği için koyduğunu düşünmüştüm ilk olarak. ‘’Annemizin üstünü değiştirelim, bebeği de getireceğiz birazdan.’’ ‘’Bebek erken geldi ya.’’ Dedim telaşla. ‘’Bir sorun yok değil mi?’’ ‘’Yok, aksine gayet beklediğimiz geldi. Tabii birkaç gün misafir edeceğiz ama öbür türlü ikisinde de hiçbir sıkıntı yok.’’ Kafamı salladığımda hemşireler yardımıyla Ece’nin üstünü değiştirmiştik. İçinden bir insan çıkarmasına rağmen aşırı derecede bir kilosu yoktu. Sanırım bizim genlerimizde vardı. Anneminde bizi doğurduğu günden olan fotoğraflara baktığımda onunda inceliğini görebiliyordum. Umarım ben de faydalanabilirdim çünkü benim için önemli olan şey bedenimdi. ‘’Nasıl hissediyorsun?’’ Diye sordum hevesle. ‘’Çok değişik.’’ Bitkindi sesi. ‘’Herkes bebeğe mi gitti?’’ Onu onayladığımda odadaki süslere baktım. Genel olarak gri ve mavi ağırlıklıydı. Araf’a ait bir bebek doğursam eminim ki her yer siyah olurdu! ‘’Sana benzeyecek mi acaba?’’ Sorumun cevabını alamadan hemşirenin kucağında bir bebek geldiğinde arkasından bizimkiler geliyordu. Benim sadece gözlerim dolmasına rağmen diğerleri ağlıyordu. İrem’i bile ağlatıyorsa zaten annemleri düşünemiyordum. ‘’Bebeğimiz geldi.’’ Ece’nin kucağına uzattıklarında elindeki serumu kenara çekip bebeğini almıştı. Doktor olması birçok işine yarıyordu gerçekten. Ece’nin tepesinde durduğum için direkt olarak bebeği görebiliyordum. Bu bebek aynı Ece’ydi. Her şekilde. ‘’Sana benziyor.’’ ‘’Gerçekten.’’ Dedi İzel teyze ağlamaklı bir şekilde. İlk torunuydu, normaldi böyle olması. ‘’Çok güzel.’’ Annem de yanımda ağladığında elimi omzuna koydum. Onu iyi anlıyordum. Umarım bu bebek ikisinin arasını düzeltirdi. Benimle olmasa bile annemle arasının iyi olmasını isterdim. Ona nazaran annem bizi çok seviyordu. Başar abi geldiğinde biz odadan çıkmıştık. Artık aileleri tamamlanmıştı. Babamı gördüğümde kollarımı açarak ona ilerledim. ‘’Dedeciğim! Nasılsınız?’’ ‘’Baban bile yaşlandı, Sayar.’’ Büyükbabanın demesine gülmeden edememiştim. Babamın kolunun altındayken yanda duran Başar abinin babasına da hayırlı olsun demiştim. ‘’Arabamı getirtebilir misin?’’ Babam kafasını salladığında telefonunu çıkardı. ‘’Ama yıkatsınlar olur mu?’’ ‘’Kendi aldı ya küçük hanım, kıymetli tabi.’’ Elbette gözüm gibi bakacaktım. İlk kez kendime bu kadar büyük bir şey almıştım. Sadece babamdan getirtmesini istemiştim. Öbür türlü onun parasına hiç dokunmamıştım. Aşağıda duran arabaların hepsi ortaktı. İkimizin, annemin, Ece’nin bile hakkı vardı elbet. Bir yandan beyaz arabamın patlaması iyi olmuştu, yoksa bunu hiç alamazdım. Çoktan sabah olmuştu bile. Babamlar birkaç kez girip çıktığında artık aşağıya inmişlerdi. Haliyle Ece sürekli bebeğini emzirdiği için onlarda rahatsız etmek istemiyorlardı. Korumalardan biri arabamın anahtarını verdiğinde içeriye geçtim. Ne de olsa halamla teyzem buradaydı. Annem yalnız kalmadığı sürece bir sıkıntı yoktu. Annemin yanına ulaştığımda ona doğru konuştum. ‘’Ben bir eve gidip gelsem olur mu?’’ ‘’Git tabi kızım. Yorgunsun sen de zaten,’’ Kafamı salladığımda son kez bebeğe baktım. Gülümsedim. Ece’ye baktığımda bizi izlediğini farkettim. ‘’Ben gideyim artık.’’ ‘’İsabet olur.’’ İrem konuştuğunda omzumun üstünden ona baktım. ‘’İrem!’’ İzel teyze onu uyardığında annesini dinlemedi. ‘’Sonra gelirsin değil mi?’’ Ece’nin sorusuna istemesem de kafamı salladım. ‘’Gelirim tabi.’’ Bana gülümsediğinde omzuna dokunup odadan çıktım. ‘’Sera!’’ İzel teyzenin seslenmesiyle adımlarım durdu, tekrardan ona döndüm. ‘’Efendim İzel teyze?’’ Mahçupça gülümsediğinde konuşmasını bekledim. ‘’Hastanede olanları az çok biliyorsundur. Ben bunun için senden özür dilerim kızım, netice de bir aileyiz yani olmaması gerekirdi.’’ Hemen konuştum. ‘’Olur mu öyle şey? Böyle düşünmeyin lütfen. Herkesin sinirleri yıpranmış olabilir.’’ Omzunu sıvazladığımda anlayışla ona baktım. Özür dilemesi bile bir erdemlikti sonuçta. ‘’Ne zaman istersen bize gelebilirsin, artık yeğenin de var.’’ Kafamı salladığımda ondan uzaklaşıp otoparka indim. Arabaya bindiğimde çantamdaki kutuyu alıp yüzüğü geri taktım. Çıkarmak istemiyordum. Sadece şuan değildi. Parmağıma da yakışıyordu şimdi. Hiçbir yere uğramadan eve geldiğimde Tuana’ya bize gelmesi için mesaj attım. Ev boştu ve o gelene kadar duşa girip çıkardım elbet. Üstümü giyindiğimde saçlarımı kuruttum. Tokalardan birini aldığımda topuz yaparak saçımı öyle bıraktım. Açık kalsın istemiyordum. Mesleğime geri dönünce otomatik olarak yapma isteği geliyordu tabi. Çok geçmeden kapı çaldığında heyecanla aşağıya indim. Ceketiyle çantasını bıraktığında yanıma yürüdü. ‘’Nasıldı İzmir?’’ Gülümsediğimde parmağımı ona doğrulttum. ‘’Evet be!’’ Hızla bana sarıldığında aynı kemiklerimi kırmak istiyor gibiydi. ‘’Öleceğim birazdan!’’ ‘’Yürü yürü.’’ Diyerekten beni odama sürükledi. ‘’Anlat kız anlat! Nasıldı nasıl oldu?’’ Güldüğümde imayla konuştum. ‘’Bence sen daha iyi bilirsin ama.’’ Bunu bilen oydu. ‘’Ben sadece fikir verdim!’’ Yatağıma uzandığında ben de bir diğer ucuna yattım. ‘’E neden hemen döndünüz?’’ Sanırım haberi yoktu. ‘’Ece doğum yapmış, gece geri döndük bu yüzden.’’ ‘’Aa, hani daha var diyordunuz en son. Hastanede öyle demişlerdi yani.’’ Kafamı salladım. ‘’Erken oldu işte. Neyse ki iyiler.’’ ‘’Kime benziyor, gördün mü?’’ ‘’Ece’ye benziyor. Erkek olmasına rağmen burnu, dudağı aynı Ece.’’ Gülümsediğinde ben de gülümsedim. ‘’Ay onu boşver. Annen ne tepki verdi?’’ Yüzüm değişmişti hemen. ‘’Daha görmedi, yani hastanedeyken yüzüğü takmadım.’’ Dedim. ‘’İyi yapmışsın aslında. Şimdi İrem salağı ona da bir kulp bulur en güzel gününü mahvederdi.’’ Ben de aynısını düşünmüştüm. ‘’Gerçekten. Yarın eve gelir zaten annem, o zaman söylerim. Tekken söylemem daha iyiydi.’’ ‘’Eylemciğimin tepkisini çok merak ediyorum!’’ Hevesli konuşması beni kahkahaya boğmuştu. Bazen ikisi o kadar iyi anlaşıyorlardı ki beni unutuyorlardı bir de. ‘’Gidecek misin bir daha hastaneye?’’ ‘’Mecbur.’’ Dedim kafamı yukarı çevirirken. ‘’Ece Hanım beni görmek istiyormuş.’’ Bir şey demediğinde susmuştuk. Sonra da Araf’ın yanına giderdim. Annemle İzel teyze muhtemelen orada kalırdı. İrem de kalırdı, bu yüzden teyzem kalmalıydı yoksa o İrem’i bir kaşık suda boğardım. Tuana mecbur toplantısı olduğu için gittiğinde aşağıya kadar yanında gittim. Tekrar yukarı çıktığımda üstümü değiştirmek için giyinme odasına girdim. ‘’Ay!’’ Araf’ı gördüğümde korkudan sıçramıştım. ‘’Napıyorsun sen gündüz gündüz?’’ ‘’Seni görmeye geldim.’’ Gülümsediğimde içerdeki şeyleri duymaması için şükrettim. Ona koşarak boynuna atladım. ‘’Hoşgeldin.’’ Hevesle dudağını öptüğümde hemen karşılık verdi. Kendimi kucağında bulduğumda bacaklarımı beline doladım. ‘’Saatler önce yanındaydım.’’ ‘’Olsun.’’ Dedim. ‘’Belki ben senden ayrı kalamıyorumdur.’’ Dudağını uzunca öptüm. ‘’Belki seni görmeden yapamıyorumdur. Olamaz mı?’’ Cümlelerim onun hoşuna gideceği türdendi. ‘’Beni mahvediyorsun.’’ Dedi. Ensesinde parmaklarımı gezdirdim. ‘’Öyle mi yapıyorum?’’ Kucağındayken düşme korkum yoktu. Beni öylesine tutuyordu ki asla bırakmayacak gibiydi. ‘’Sen bana neler yaptığının farkında değilsin.’’ ‘’Beni odama götür. Biraz dinlenmek istiyorum.’’ Dedim hemen gitmemesi için. Gidecek gibiydi. ‘’Ah benim çocuğum.’’ Kucağından hiç inmediğimde beni yatağa yatırıp yanıma uzandı. Ne ara giyinip duş aldı hiçbir fikrim yoktu ama kokusu beni öldürecek türdendi. ‘’Ece’nin odasına girdiğimde her yer gri ve mavi kaplıydı.’’ Hemen yüzünü buruşturduğunda güldüm. ‘’O ne lan öyle!’’ ‘’Ben de aklımdan onu geçirdim.’’ Ellerimi boynuna koydum. ‘’Eğer bizim bir bebeğimiz olursa Araf her yeri siyah yapardı.’’ Kız erkek farketmezdi. ‘’Doğru düşünmüşsün.’’ Saçlarımı sevdi. ‘’Ama benim için senin fikirlerin daha önemli. Sen ne istiyorsan, nerede istiyorsan. Senin olduğun her yerde varım.’’ Konu değiştiğinde haberi olsun diye söylemek istedim. ‘’Hastaneye giderken yüzüğü çıkarsam bir sorun olmaz değil mi? Lütfen yanlış anlama, sadece hastane gündemindeyken bunu açıklamak istemiyorum.’’ Önce sinirlense de yüzü hemen düzeldi. ‘’En yakın zamanda söyle o zaman.’’ ‘’Söyleyeceğim zaten sevgilim.’’ ‘’Bundan hiç hoşlanmadım ama seni zora sokmak en son istediğim şeylerden biri.’’ Kafamı salladım. ‘’Merak etme.’’ Parmağımı gösterdim. ‘’Arabaya iner inmez taktım!’’ Güldüğünde parmağımı öptü. ‘’Benim güzelim.’’ Saçlarımı önümden çektiğinde eğilip dudağımı öptü. Kollarımı ona dolayıp karşılık verdim. Öpüşmemiz derinleştiğinde belimden tutup daha da kendine yaklaştırdı. Nefesim tükendiğinde ondan çekildim. ‘’Şimdi gitmeliyim. Beni biraz daha öpersen bu evden ayrılmam çok zor olacak.’’ ‘’Nasıl çıkacaksın?’’ Diye sordum telaşla. ‘’Bu sefer kapıdan çıkacağım.’’ Yatakta doğrulup dizlerimin üstüne oturdum. ‘’Ama ya görürlerse?’’ Buna imkan yoktu kapıda adamlar hala vardı. ‘’Görebilirler. Babanın haberi olmayacak.’’ Bunu halledeceğinden emindim. ‘’O zaman sevgilimi yolcu edeyim.’’ Elinden tutarak aşağıya indirdim. ‘’İlerde evimizde hep bunu yaparım.’’ Yüzümü buruşturdum. ‘’Bunu bana sen yapmalısın çünkü senden önce çıkıyorum." "Bak sen şu işe." Kimse yoktu sonuçta evde. "Ben yoğun bir insanım hayatım. Öyle ha deyince bulamazsın beni." "Niye?" Belimden tutup çektiğinde burun buruna gelmiştik. "Elimle koymuş gibi buldum ya seni." Güldüm. "Onu demiyorum ben! Sürekli gösterilerim olacak, gidip gelmek zorunda kalacağım." "Böyle bir şey olduğunda haber ver. Uçağımla gelip gidersin." Tepki vermedim. "Ben bunu kabul etmek istemiyorum ama." "Ben etmeni istiyorum. Her seferinde yanında olamam, dışardaki insanlara da güvenimin olmadığını biliyorsun. En azından gidip gelene kadar aklım sende kalmasın." Bıkkınlıkla kafamı salladım. "Peki, söylerim." Söylemeyecektim. Gidene kadar onu izlediğimde arabası çoktan bahçedeydi. Kapıyı kapattığımda mutlulukla odaya çıktım. Yüzüğü kutusuna koyarak çantama attım. Akşam geri takacaktım. Üstümü değiştirip hazırlandığımda evden çıktım. Hastaneye ulaştığımda odadan çıkan Kübra teyzeyi gördüm. "Aa, gidiyor musunuz?" "Yok canım, annen içeride değil. O yüzden çıktım bende." Anlayışla kafamı salladım. "E annem yoksa ben de girmeyeyim." İkimizde güldüğümüzde kapının ilerisindeki koltuğa oturduk. "Nasılsınız?" dedim en içten sesimle. "Ben iyiyim güzel kızım, sen nasılsın? Nasıl gidiyor, onu anlat." "İyiyim ben de." Ellerimi iki yana açtım. "Gördüğünüz gibi." "Oğlum seni üzmüyor değil mi?" Ben bu kadına ölürdüm. "Böyle bir şey de gelip benimle konuşabilirsin canım, ben onunla konuşurum." Gülümsedim. "Hiç gerek yok efendim. Biz iyiyiz yani." Aklıma dün gece geldiğinde dalıp gitmiştim. "Gerçekten iyiyiz." "Sevgisinden hiç şüphem yok, oğlumun. Hissediyorum." Benimde yoktu. "Sadece biraz sinirlidir, fevridir. Bu nedenle seni üzüp, kırmasından korkmuyor değilim." Anlayışla kafamı salladım. "Merak etmeyin efendim. Aramızda böyle bir sorun hiç olmadı ki ben onu gayet tanıyorum." Toparladım hemen. "Yani tanıdım. İkimizin de bazı yönleri var tabi ama törpülenmeyecek kadar değil." "Aynı annenin kızısın, biliyor musun?" Saçlarımı severek elimden tuttu. "Bir aile olacaksak beni de bir anne gibi görmeni isterim. Kız evladım hiç yok ama evime üç tane kız geldi. Daha ne isterim!" Gerçekten öyleydi. Simge'yi de Bade'yi de kendi evladı gibi görüyordu. Tabii ara sıra bazı şeyler olabilirdi ama gördüğüm kadarıyla ikisi de iyi anlaşıyorlardı. Simge abla zaten dünya tatlısı bir kadındı. Karşısındakiyle konuşurken bile cümlelerini seçer, en iyisi nasılsa öyle konuşurdu. Bu zamana kadar ona abla demediğim için kendime kızmadım değildi. "Bensiz kaynatıyorsunuz öyle mi?" Annem elinde iki çayla yanımıza gelmişti. "Al hayatım." dedi birini Kübra teyzeye uzatarak. Kübra teyze hemen bana uzatmıştı. "Al sen iç çocuğum." "Yok hanımlar." dedim yerimden kalkarken. "Size doyum olmaz, ben kaçayım." Annemin yanağından öptüğümde odaya ilerledim. "Sera, hoşgeldin." dedi Ece doğrulurken. Neyse ki salak İrem yoktu. İzel teyzenin gelen akrabaları bir de teyzem vardı. "Hoşbuldum, nasıl oldun?" Bebeğe yaklaşırken gülümsememe engel olamadım. Çok güzeldi. Çok masumdu. Bebekler gerçekten bu dünya için fazla masumlardı. "Daha iyiyim." "Kucağına almak ister misin?" diye sordu İzel teyze. Ece de bana kafasını salladığında ne diyeceğimi bilemedim. "Beceremem ki ben, daha önce hiç bebek almadım kucağıma." "Yardım edeyim ben." dedi teyzem yanıma gelirken. Korkunçtu. "Telefonunu ver hatta fotoğrafınızı çekeyim." Burada olmam Ece'nim işine geliyordu çünkü içten içe aramızdaki buzları erittiğini düşünüyordu. Oysa ben ona karşı hala aynıydım. Sadece bebeği vardı aramızda. Telefonumu ona uzattığımda ekrandaki resme gülümsediğini göz ucuyla farkettim. Keşke bu tavırlarını çok önceden gösterseydi de samimiyetine inanabilseydim. Bunu çok isterdim. Teyzem bebeği bana verdiğinde o kadar hafifti ki resmen elimde yok gibiydi. "Merhaba." Gözlerim dolduğunda kucağımdaki bebeğe gözlerimi kenetledim. "Ben senin teyzen oluyorum, küçüğüm." "Çok güzel bir bebeksin sen." Gözleri hala yumuk yumuktu. "Büyüdüğünde çok yakışıklı bir erkek olacaksın." Ona yaklaştığımda kimse duymayacak şekilde konuştum. "Annen onu sevmediğimi sanıyor ama yanılıyor. Anneni her zaman çok seveceğimi bil, tamam mı teyzeciğim?" Yanağına dudaklarımı değdirdim ama öpmedim. Çok naifti bedeni. Bu sefer kimsenin yardımı olmadan yatağına geri koydum. Buna rağmen hala izlemeye devam ettim. "Çok değişik değil mi?" Kafamı salladığımda gözlerimi sildim. "Öyle." Biraz daha oturduğumda odadan çıkmıştım. Tek başına duran büyükbabamı gördüğümde ona ilerledim. "Hayrola ihtiyar, tek kalmışsın." "Yalnızlık iyidir." Yine bastonu yoktu. "Büyük dede mi diyelim ne diyelim artık sana?" Güldüğünde bana döndü. "Büyükbaba de sen, sen iyi söylüyorsun onu." Koluna girdiğimde başımı omzuna yasladım. "Ah be büyükbabam. Bir sen bir ben kaldık." "Olur öyle şeyler." Ceketinin iç cebinden bir şey çıkardığında yapacaklarını izledim. "Kız bu ne?" Altın vardı elinde. "Toruna taktık. Sana da takmasak olmaz." Borcunu ödediği için affedebilirdim. Güldüğümde tişörtümün üstüne çengelli iğne ile geçirmişti. "İhtiyar bu ne cimrilik, insan bir torunum kaldı külçe falan vereyim der. Ala ala çeyrek mi aldın?" "Çok konuşma kız! Taktığıma şükret." Ağzımı kapattığımda ceketimi düzelttim. "Eh bana müsade artık." Dizime vurduğunda ona baktım. "Nereye? Daha karpuz keseceğiz!" "İyi ya işte, nefret ederim karpuzdan." Kıkırdadığımda uzaklaşmasını izledim. Kavunu daha çok severdi. Karpuz daha güzeldi aslında ama yaşlı ruhu işte. Bir süre sonra sevdiklerini bile sevmiyorsun. Benimde yapacak işim kalmamıştı. Dernekten kadınlar gelip gidiyordu ama hiçbirini tanıdığım söylenemezdi. Akşama kalmadan hastaneden çıktığımda Araf'ın şirketine sürdüm. Arabadan indiğimde çantamdan yüzüğü çıkarıp parmağıma geçirdim. Burdakiler görebilirdi. Toplantıda olduğunu söylediklerinde beni odasına almışlardı. Koltuğa oturduğumda telefonumu elime aldım. Bu da sarmadığında odanın masasında ufak bir göz gezdirdim. Onun koltuğuna oturduğumda eşyalarını karıştırmaktan çekinmedim. Bundan da sıkıldığımda boş kağıtlardan birkaç tane alıp resim çizmeye başladım. Resim yeteneğim iyiydi. Kalemi tuttuğum elimdeki yüzüğe her baktığımda gülümseme isteği doğuyordu içime. Çok geçmeden odanın kapısı açıldığında içeriye telefonla konuşarsk girmişti. "Hallederiz." Koltukta geri yaslandığımda benim yanıma gelip masaya yaslandı. Duran kalemi eline aldığında daire çiziyordu öylesine. "İyi, tamam. Şimdi kapatıyorum. Akşam konuşuruz zaten mekana gelirsin." Telefonu kapattığında bana döndü. "Neden haber vermedin?" "Orada işim kalmamıştı, ben de yanına geldim. Haber vereceğim bir durum olmadı." Kaşlarım çatıldı. "Ne o, benden bir şey mi saklıyorsun?" Güldüğünde kapı çalmıştı. "Gir." dediğinde içeriye bir kız girmişti. Göz ucuyla ne yaptığını incelediğimde odaya bir içki şişesi ve bardak bırakmıştı. "Buyrun efendim." Boyron ofondom. Kafasıyla onayladığında kız odadan çıkmıştı. Uzandığı şeylere ondan önce davrandığımda masanın bir ucuna ittim. "Napıyorsun?" "İçmeyeceksin." "Anlayamadım?" Hafif sinirlenmeye başlamıştı bile. "O kızın getirdiği şey mi ben mi?" diye sordum. Bana dünyanın en saçma sorusunu soruyormuşum gibi bakıyordu. Tek kıskanç olan taraf o değildi sonuçta. "Sabır." Omuz silktiğimde çizmeye başladığım resmi devam ettirdim. Ona baktığımdaysa bana baktığını farkettim. "Bakma bana." "İyi." Masanın üstünden içki şişesine uzandığında ayaklandım. "Tamam bak!" Kafasını iki yana salladığında önüne döndü. Yine sıkıldığım için ayağa kalktım. Büyük camın oraya ilerlediğimde dirseklerimi dayayıp ellerimi yanağıma koydum. Etrafı izliyordum. Araf arkamdan gelip sarıldığında yönümü kendisine çevirdi. "Güzel yüzünü çekme benden." "Şimdi halletmem gereken şeyler var," Yanağımdan öpüp geri çekildiğinde masasına ilerledi. Ondan uzaklaşmayıp masaya oturdum. Telefonumu açtığımda Ece'nin çektiklerine bakıyordum. Gülümsediğimin farkında değildim. Telefonumu eğip ne yaptığıma baktığında sorma gereği duymamıştı. "Bak." dedim ona gösterdiğimde. "Ece'nin bebeği. Çok güzel değil mi?" Kafasını salladığında bebekten çok bana baktığına adım gibi emindim. "Ben başka bebek görüyorum ama," Gülümsediğimde kafasını eğerek işine geri döndü. Bir süre ona ellemediğimde telefonla oynamaya devam ettim. Bu insanlar ne sıkıcıydı ama. Birkaç kez telefonla konuştuğunda onu izledim. İnsanlarla konuşurken de soğuk ve sinirliydi. Herkese böyleydi. Onu ilk gördüğüm gün mekanında da bakışı, görünüşü aynıydı. "Noldu?" "Çok soğuksun." dedim içimdekileri dışa vurarak. "Bunu sana gösteriyor muyum?" Kafamı iki yana salladım. "Hayır ama bazen sanki yanımda zorla duruyormuşsun gibi hissediyorum. Tavırların, ortamlardaki bakışın." Yüzümü incelediğinde buna cevap vermedi. "Mekana gideceğim, gelmek istersen seni de götürebilirim." "Olabilir." dedim öylesine. "Gel bakalım, küçük hanım." Elimden tutup masadan kaldırdığında peşinden ilerledim. "Buğra biliyor mu?" "O piçin bilmediği bir şey olabilir mi?" dediğinde hızla omzuna vurdum. "Öyle demesene!" O benim arkadaşımdı. "Beni böyle korumazsın!" Kıkırdadığımda asansöre binip aşağıya indik. Arabama bakıp hüzünlendim. "Ah canım arabam. Bir gün mutlaka kavuşacağız." Onun arabasına bindiğimde doğrudan sordu. "Taktın bu arabaya." "Takarım tabi." İlerlediğimizde sorularına devam etti. İlk defaydı galiba. "Sevkiyat ya da olay olunca farklı arabalarla gelmeyi biliyorsun." Güldüğümde ona doğru döndüm. "Çünkü onların başına bir şey gelirse Engin Sayar karşılayabilir, ama buna gelirse şahsi olarak karşılamak zorunda kalacağım." "Alırız yenisini." "Hayır!" Gidip yarın araba alırsa onu öldürürdüm bu sefer. "Bunun her kuruşunu ben ödedim, maalesef. Gözüm gibi bakmalıyım." "Maalesef?" diye sorguladığında omuz silktim. Mekanına geldiğimizde yine elimi tutarak içeriye geçmiştik. "Cici kız!" "Buğra!" Ona doğru hızla ilerlediğimde sarılmıştık. "Özlemişim seni!" "Ben de!" dedim. Sadece o buradaydı. "Sen burada mı yatıp kalkıyorsun? Hep buradasın!" "Tatlım beş dakikaya yanında on dakikaya her yerdeyim." Kekoca konuşmasına göz devirdiğimde her zaman oturduğumuz yere geçtik. "Bak!" "Oo, Almancı paraya kıymış!" Kahkahama engel olamadığımda gerçekten komik gelmişti. "Almancı. Sevdim bunu." "Sakın!" diye beni uyardığında olacakları ön görmüştü hemen. Ofladığımda bana gelen içeceğe uzanmıştım. "Bu ne?" Benden önce Araf aldığında bir yudum içmişti. "İçebilirsin." "Bana sormadan ona bir şey getirmeyin." Tepkisine bir şey demediğimde üstelemedim. Yalnızken konuşabilirdik. "Üşüyor musun?" Kafamı iki yana salladım. "Hayır, nereden çıkardın?" "Düşünüyor işte." Buğra'ya gülümsediğimde tekrar ona döndüm. "Şirketten beri ceketini hiç çıkarmadın da." "He." Yeni dank ettiğinde hiç farketmemiştim. Üstümdeki ceketi sıyırdığımda Buğra kahkaha atmıştı. Ne bokuna gülüyordu? "Ne var?" Araf dudaklarını birbirine bastırdığında üstümdekini kastetti. Başımı eğdiğimde büyükbabanın taktığı altını görmem bir oldu. "Büyükbaba!" Bunu nasıl unuturdum! "Ben doğurdum sanki." Altını çıkarıp çantama attığımda hala gülen Buğra'ya baktım. "Bana bak! Seni vururum bana gülersen." Araf bu sefer ellerini kaldırdığında ikimize de karışmıyordu. "Karşılıklı. Sen bana, ben sana." "Olur." Elim çantama gittiğinde o da beline atmıştı. "Saçmalamayı kesin lan!" Babamız bizi uyardığında ikimizde sesimizi kesip oturmuştuk. Aniden bana döndü. "Çantanda bir silah mı var?" "Yok, şaşırtmacaydı." Ve çantamı yüzüne tuttum. "Şu kadar çantaya silahı nasıl sokabilirim yani!" "Senden her şey beklenir." dedi Buğra. Alayla onun taklidini yaptım. Kapıdan Sid ve Irına geldiğinde diğerlerini göremedim. "Sera, hoşgeldin!" "Hoşbuldum." Sid yanıma oturduğunda Buğra çoktan bozulmuştu. Ayrıyetten bunların gün içinde ne yaptığını merak etmiyor değildim. "Nasıl gidiyor?" Irına'nın sorusuyla gülümseyerek ona döndüm. "İyiyim. Siz nasılsınız?" diye sordum ikisine karşı. "Biz de iyiyiz die Schöneit!" Almanca bir şeyler söylediğinde anlamını bilmediğim için Araf'a yaklaştım. "Ne dedi?" "Güzellik dedi." Bu ona da yanlış geldiğinde sinirle Sid'e döndü. "Sid!" "Ne dedim be," dedi rahatça. Bu hali çok komik ve tatlı gelmişti. Bardağıma uzandığımda bir yudum alıp geri bıraktım. Çok beğenmemiştim. "Alberto!" David birine bağırdığında bizim masaya bakmıştı. Buğra öksürdüğünde ona döndü. "Pardon çocuklar." "Kuzey, bir gelir misin?" Araf yanımdan kalktığında ne olduğunu anlamadım. Sid ve Irına da birbirine bakıp ne oldu dercesine bakıyorlardı. İkisi de kalktığında Buğra ile kalkmıştık. "Bakıyorum da Sid yeni kankan oldu." Bozulmasına güldüğümde ona yanaşıp sarıldım. "Düşünme öyle. Senden başka kankam yok benim." "Hele bi olsun!" Gülüştüğümüzde onlardan kimseyi daha görmemiştim. "Bunlar tam olarak ne iş yapıyorlar?" "Her işi." dediğinde kısa kesmişti. Anlatmak istemiyorlardı belki de. Çok zorlamadığımda masamızın önünden geçen birkaç kişi Buğra'ya döndü. "On dirait un gay." (Gay'e benziyor.) Şimdi sıçmıştık sanırım. "Ne dedi?" diye sordu bana. Adamlar bize bakıp gülüyorlardı. "Fransızca biliyorsun, çevir ne dedi." Sinirlendiğini anladığımda kafamı iki yana salladım. "Bir şey demiyor." "Gay!" diye bağırdı adam. Allahım rezaletti. "Siktim belanı!" Masadan kalkmak yerine resmen uçtuğunda adamın birini tek yumruğuyla yere sermişti. "Buğra!" Yanındaki adamların biri Buğra'ya saldırdığında ayağa kalkıp bardağın birini kafasına geçirdim. Bardak da kocamandı yani umarım kafası iyidir! "Sera karışma!" Adamın biri saçıma asıldığında sinirime engel olamadım. "Ay imdat!" Ben de onun saçına asıldığımda ikimizde kafamız yana eğik birbirimizi dövmeye çalışıyorduk. Bacağıma tekme attığında ileriye savrulmak zorunda kalmıştım. Dizim masanın köşesine çarptığında canımın ne kadar yandığını düşünemedim. "Bok kafalı!" Buğra hala aynı kişileri dövüyordu. Bana bu gerizekalı kaldığına inanamıyordum. "Ecmel!" Araf bağırdığında bu gece daha ne kadar kötü olacaktı bilmiyordum. Saçıma asılan adamdan beni kurtardığında karşısındaki adam için sabır diledim. "Kafam!" diye inlediğimde bir de dizim acıyordu. Araf yanıma geldiğinde eli saçlarıma gitmişti. "İyi misin?" Canımın acımasıyla ondan uzaklaştım. "Dokunma bana!" En köşeye gidip oturduğumda bir bacağımı kaldırarak pantolonumu sıyırmaya çalıştım. Kanıyordu bile. Sinirle masadan kalktığında hiç kimseyi görmek istememiştim. Gözlerimden yaş geldiğinde bir elimi de kafama koydum. Buğra yanıma geldiğinde onun da kaşı patlamıştı sanırım. Gözünü tutuyordu. Sylvia yanıma geldiğinde dizime bakmıştı. Araf ise masanın başında bana bakıyordu. Sert çıktığımdan yanıma gelmeye korkar bir hali vardı. "Siz ikiniz niye rahat duramadınız?" Sid bize kızdığında David Buğra'ya buz getirmişti. Sylvia ile konuştuktan sonra o yanımdan gitmişti. Araf yanıma geldiğinde konuşmak istemedim. "Bize gay dediler!" diye söylendi Buğra. "Nazara geldik!" dedim hemen. "Vallahi kem göz!" Buğra'ya gülüp bunları söylerken bir yandan da dizime bakıyordum. "O son tekmeyi yemeyecektim!" Dizimi ovuşturduğumda Araf sinirle nefesini verdi. "Şu halimize bak, gözü olanın gözü çıksın!" "Çıksın ulan!" Buğra bunu derken gözüne buz tutuyordu bile. Diğerleri bize gülmekle meşgullerdi. Sinirli olan Araf'a yanaştım. Koluna girdiğimde yüzünü bana çevirdi sonunda. "Aşkım çok kızmadın değil mi?" Gözlerimi kırpıştırdığımda o gerginliği biraz gitmişti. "Ne dedin sen?" Sesi çok tatlı geldiğinde hepimiz gülmüştük. "Aşkım dedim, aşkım değil misin?" O da hafif güldüğünde gülümsemeye devam ettim. "Öyleyim." Bunu demesi midemdeki tüm kelebekleri yeniden uçuşturdu. Sonra onlar gittiğinde biz kalmıştık. "Öyle dediğim için özür dilerim. Canım acıdığı için birden dokununca şey oldu." Saçlarımı sevip öptüğünde ne acı kaldı ne de yanma. "Önemli değil." Kafamı iki yana salladım. "Hayır önemli. Seni istemediğim için gidip Sylvia'yı çağırdın, biliyorum." "Seni öyle görünce endişelendim. Beni istemezsen bile biri seninle ilgilensin istedim." Bir elimi yanağına koyduğumda uzanıp dudağını öptüm. "Bakayım dizine." Bacağımı kaldırıp dizine koyduğunda Sylvia'nın koyduğu bezi kaldırmıştı. "Orospu çocuğu." diye sesli bir küfür savurduğunda bir şey demedim. "Acımıyor." dedim elini tuttuğumda. Üstündeki birkaç damla kanı temizleyip eğildiğinde öpmesini beklemedim. "Napıyorsun?" Adamlarının birazı burdayken bunu yapmasını beklemiyordum. "Şimdi geçti mi?" O ise diğerlerini umursamadan benimle ilgileniyordu. Bu haline gülümseyip kafamı salladım. "Yanımda sen varken diğerleri benim sikimde bile değil. Ne düşündüğünü anlayabiliyorum ben senin, hepsi yarın bu görüntüyü unutmuş olacak, emin ol." Bu düşüncesi beni yumuşattığında ona yaklaşıp kollarımı sardım. "Seni çok seviyorum." 39.Bölüm Sonu. Oy vermeyi unutmayınn. |
0% |