Yeni Üyelik
4.
Bölüm
@ineffable3107

Havalimanına girdiğimde Tuana'yı bulmaya çalışıyordum. Yine geç kalmıştım ve o bana kızacaktı. Erken çıkmama rağmen gecikmiştim. İlerde minik valiziyle beni bekleyen kızı gördüğümde yüzüme en masum ifadeyi takınıp hızlıca yanına gittim. ''Günaydın!''

 

''Günaydın efendim, günaydın. Bir gün seni beklemekten öleceğim haberin yok.'' Yüzümü buruşturdum. ''Allah korusun deme öyle şeyler.'' Elimdeki kahvenin birini ona uzattım. ''Barışma hediyesi.'' Gülümsemem büyüdüğünde o da bana gülümsedi. ''Neyse ki gönlümü alabiliyorsun.'' En sevdiği kahveden almıştım ona özellikle. Sabah anneme bir sürü yalan sıkıp gecede Tuana'da kalacağımı söylemiştim. 27 yaşıma geleceğim sıra aklım fikrim hala anneme yalan söylemekti. Tahmin ettiğim gibi akşam ablamlar ve Başar abinin ailesi gelecekti. Olmak istemiyordum zaten.

 

Bizim için ayarlanan uçağa bindiğimizde çok beklemeden kalkmıştı. ''Senin işin yok muydu ya?'' Hala nerden öğrenip yanımda olduğunu bilmiyordum. ''Tatlım.'' Saçlarını savurdu. ''Aile şirketinde çalışmanın faydaları işte.'' Bu dediğine baya bir gülmüştüm. Aklıma gelenle hemen ona döndüm. ''Ben anneme gece seninle kalacağımı söyledim.'' Omuz silkti. ''Söyle aşkım ne olacak? Neredeyse her gün birlikteyiz zaten.'' Kafamı salladım. Küçük çantamdan kulaklığımı çıkardım. Telefonla bağlandığında her zamanki şarkımı açıp son sese getirdim. Zaten yolculuğumuz kısa olacaktı. Biraz dinlenebilirdim.

 

Uçak inişe geçince kulaklığımı çıkarıp hazırlandım. Tuana 1 saat içinde uyuduğu için bir de onu kaldırmakla uğraşmıştım. Az uyurdu ama uyuduğu zamanda hiçbir güç onu kaldıramazdı. ''Cici kız kalk geldik.'' Yarım saat sızlanmanın sonucu uçaktan inebilmiştik. Özel araç bizi gelip aldığında havanın sıcaklığı çok hoşuma gitmişti. Aspendos'a geldiğimizde tiyatro alanı sahne için hazırlanmaya başlamıştı. Birkaç kişi ile görüştükten sonra kareografi hakkında konuştuğumuzda Tuana gezip etrafın fotoğrafını çekiyordu sadece. Bu hali çok komiğime gitmişti. Umarım bir yerde paylaşmazdı çünkü tüm foyam ortaya çıkardı.

 

Ordaki hocalarla konuştuktan sonra her şey ayarlanmıştı. Tekrardan Tuana'nın yanına ilerlediğimde meraklı gözlerle bakınıyordu. ''Ne kadar büyükmüş kız. Boşken daha küçük gözüküyordu.'' Bunu demesiyle etrafa bir göz attım. Birlikte tatile geldiğimizde gezmiştik ama o kadar dikkat etmemiştim. Birkaç sene önce gezdiğim yerde şimdi sahne alıyor olmak çok garip hissettirmişti. Avukat olduğumda da mutlu olmuştum ama bu his bir başkaydı. Mutlulukla ona döndüm. ''Hatırlıyor musun geçen sene geldiğimizde gezerken hiç düşünür müydün?'' Tekrar etrafıma baktım. ''Böyle bir sebepten buraya geleceğimizi.''

 

Kafasını hayır anlamında salladı. ''Asla.''

 

Yerimde duramayarak yanında oturdum. ''Ay neyse. Çok heyecanlıyım!'' Akşamı iple çekiyordum ve az kalmıştı. Telefonum çaldığında kimin aradığına bakmadan kapatmıştım. Beni çağırdıklarını duyduğumda o tarafa doğru gitmiştik.

 

*****

 

Sayar malikanesindeki kasvetli hava devam ediyordu. Eylem Hanım, kızı Ece ile hala konuşmuyordu. Bunun sebebi dün akşamki olay değildi ama onunda etkisi vardı. Ece'nin hiçbir zaman ailesiyle arası iyi olmamıştı. Babasıyla iyi anlaşırdı sadece ama onunda huzurunu bozmaya yetiyordu. ''Konuşmuyor muyuz hala anne?''

 

''Ben herkesle konuşuyorum kızım. Herkesin tavrı kendine.'' Bir yandan da misafirler için mutfaktaki işleri kontrol ediyordu. ''Dün akşam için özür dilerim. Öyle davranmamalıydım.'' Alaycı şekilde güldü. ''Özrün muhattabı ben değilim. Kardeşin.'' Göz devirerek bakışlarını kaçırdı annesinden. ''Sen yeni ailenle mutlusun zaten. Torun haberini bile İzel'in dernek mesajından öğrendiğime göre.''

 

''Arayamadım. Ameliyatlarım vardı.'' Diye geçiştirdi sadece. Her zaman bencil bir kız olmuştu kendisi. ''Yoksa ilk sana söylemek için can attığımı bilmen lazımdı.'' Sadece kafasını salladı. Ece, İzel Hanım'ın yanına gidip oturdu. ''Anneciğim istediğiniz bir şey var mıydı?'' İzel hanım, gelininin elini tuttu. ''Hiçbir şeye gerek yok kızım. Sen de ayakta durarak yorulma, iki canlısın sonuçta.''

 

Kolundaki saate baktı. ''İrem nerde kaldı ya?'' Sızlanarak kurduğu cümle sonunda kapı çalmıştı. Görevliler kapıyı çaldığında gelenin Kübra Hanım olduğunu görünce geri yerine oturdu. Onunla selamlaştıktan sonra sıkılıp eski odasına çıktı. Koridordaki sehpada bulunan eski fotoğraflar gözüne çarptı. İçinde kendisininde fotoğrafları vardı çünkü. En çokta kardeşiyle olanlar duruyordu. ''Ah Ecmel. Hep sevgimi bekledin biliyorum.'' Gözündeki nefret büyüdü. ''Ama sana beklediğin sevgiyi ancak ölünce vereceğim.''

 

Küçük kızın doğumunu hata olarak görüyordu hep. Kendisi hep tek çocuk olmak istediği için onu hiç sevmemişti. Aralarında 7 yaş vardı neredeyse ve onu hiçbir zaman istememişti. Okula başladığı zaman doğduğundan dolayı ilgi eksikliği hissediyordu ama ailesi hiç öyle davranmazdı. Bebeğin ilgisi fazla olabilirdi ama onunla da her zaman birlikte vakit geçirirlerdi. En büyük fedakarlığı da Eylem Hanım yapardı ona karşı. Hafta içi okulu olduğu için hafta sonunu hep büyük kızına ayırırdı. Ece ise her zaman bencillik yaparak bunları görmezden geldi.

 

Eski odasına da göz attığında tekrardan aşağıya indi. İrem de geldiğinde her zamanki yerlerini aldılar. Ece zaten çabuk dolan bir kadındı ve İrem onu her gelişlerinde kardeşi açısından onu kışkırtırdı. İrem hiç yapacaklarının sonunu düşünmezdi. İyi mi kötü mü, hiç bilmezdi. Masaya geçtiklerinde Eylem Hanım güler yüzle ''Tekrardan hoş geldiniz.'' Dedi.

 

İrem yapmacık bir cilve ile Kübra Hanım'a döndü. ''Kübra teyzeciğim nasılsın? Kuzey nasıl?'' Sorusuyla biraz kasılsa da Kübra Hanım yine güler yüzünü bozmadı. ''İyiyim İrem sen nasılsın?'' İlk defa Kuzey'i sormuştu. ''Ben de iyiyim.'' Sadece kafa sallamasıyla Kuzey sorusu havada kalmıştı. Kübra, Eylem'e döndü. ''Sera nerde? Hasta falan mı yoksa?''

 

İrem fırsattan istifade hemen konuya girdi. Yeter ki Kübra Hanım ile konuşmak olsundu. ''Hasta olur mu hiç? Antalya'da festivallerde kendisi.'' Eylem Hanım bu soruyla adeta kaskatı kesildi. Böyle bir şeyden haberi yoktu. Usulca suyuna uzandığında İrem güldü. ''Haberin yok muydu yoksa, Eylem teyze?'' Suyunu bıraktıktan sonra ona döndü. ''Benim kızımın her şeyinden haberi var, İremciğim.'' Bunu imayla söylemesinin nedeni Eceydi. Güler yüzle Kübra'ya döndü tekrardan. ''Sahnesi var hayatım yoksa o da burda olmak istiyordu bugün.'' Halbuki haberi yoktu ama bu konuşmayı sonraya almaya karar verdi. Bir de dün babasıyla konuşmasından haberdardı fakat ikisi yine konuşamamıştı.

 

''Sera ablasını çok sever.'' Ece'in kurduğu cümleyle gözler ona dönmüştü. Eşinin ailesi dahil aralarındaki soğukluğu herkes bilirdi ve bu konuşması yersiz olmuştu. Eylem Hanım konu değiştirmek amaçlı İzel Hanım'a döndü. ''İzel sen nasılsın? Seni de bayadır görmüyorum dernekte. Dün gördüm de konuşmaya fırsat olmadı.'' İzel'de ona döndü. ''Öyle oldu ya bu aralar. Bir de çocukların geleceğini duyunca hazırlıklar falan derken vakit olmadı. Bundan sonra arayı çok açmayalım.'' Eylem nazikçe başını salladı ama yine bir darbe daha yemişti. Ece'nin geleceğini de bilmiyorlardı. Davet sabahı öğrenmişlerdi. Bunu Ecmel'e yansıtmamışlardı çünkü bir de bunun için üzülmesini istemezlerdi.

 

Misafirler gittiğinde Ece'de onlarla gidip sonra tekrar geleceğini söylemişti. Kübra ile kaldıklarında aklına gelen şeyle kızını aramıştı. Amacı ona kızmak değildi ama neden söylemediğini merak ediyordu. Kırıldığı nokta buydu. ''Bilmiyordun değil mi?'' Kübra'nın sorusuyla telefonu bıraktığında usulca başını salladı. ''Nerden anladın?'' Uzanıp ona destek vermek istercesine elini tuttu. ''Bunca yıllık arkadaşımın her hareketini bilirim.'' Ona gülümsediğinde mahçupça baktı. ''Hiç ilgilenemiyorum onunla. Hep içine kapanık bir kız oldu.''

 

Bunları ilk defa birine anlatıyordu. ''Büyük kızım onu hiç sevmezdi. Başta aralarındaki yaş farkındandır diye düşündüm fakat öyle olmadı yine. Araları hep soğuktu. İkisine de aynı ilgiyi vermeye çalıştım ama Sera hep geride kalmıştı. Sırf Ece kendini dışlamasın diye böyle yapıyordum ama.'' Koskoca kadının gözleri dolmuştu. ''Farklı bir olay yaşadığımız için bu sefer tüm her şey bozuldu. Ece gitmek istedi. Başta karşı çıktık ama Engin böylesinin daha doğru olduğunu düşündü. O ordayken yine gelip gitmeye çalıştım ama o yine başına buyruktu. Hep öyle kaldı.'' Kübra bile üzülmüştü bu hallerine. ''Yalnızlık çekmesin diye hep kurslara giderdi Sera. Balede takılı kalınca bizde bir şey demedik. En iyi yerlerde sahne aldı, hala da alıyor. Hep yanında gidiyorum. Hatırlarsın dernek toplantılarına bazen gelemiyorum.'' Anlayışla başını salladı. ''Sadece onun yanında olmak için. Çünkü biliyorum bizden biri onu izlemezse çok üzülecek. Engin de gelmiyor hiçbir zaman gösterisine. Bu onu ayrı yıkıyor zaten.''

 

''Peki bugün? Kendisi mi seni çağırmadı yoksa hiç mi haberin yoktu?'' Başta düşündü ama düşünecek bir şey yoktu. ''Haberim yoktu. Olsa burda olur muyum, Kübra?'' O da doğruydu. ''Kimse yok mu şimdi yanında?'' Gözyaşları belliydi. Hayır anlamında başını salladı. ''Yok.''

 

Kübra samimice ona sarıldığında o da ona sarıldı. ''Neyse.'' Gözlerini sildi. ''Akşam programda yayınlarlar.'' Kübra da güldüğünde ''Ben de izliyim bari.'' Destek verdiğinde birbirlerine destek oldular. ''Bir daha böyle bir şey olduğunda mutlaka ara bak. Tek başına uğraşma böyle şeylerle.'' Kızarcasına sitem etti. O da kalktığında evde sessizliğiyle baş başa kalarak akşamı bekledi. Kızını izlemek için. Bu sefer uzaktan izleyecekti.

 

******

 

Büyük ışıklar tüm sahneyi kapladığında son kez kendime baktım. Sahne kostümüm aynı bir kuğu gibi bembeyazdı. En sevdiğim kostüm rengiydi. Taşlarıyla parlıyordu adeta. Makyajımı da son kez pudraladığımda hazırdım. Uygun bir Point alıp giydiğimde de perdenin arkasında bekledim. Birazdan çıkacaktım. Arkamdan bir flaş yandığında oraya döndüm. Tuana benim fotoğrafımı çekmişti. Gülerek yanına gittim. ''Napıyorsun? Çıkacağım şimdi.'' En önden yer ayarlamıştım bir de ona. ''Eylem Reis selam söylüyor. Fotoğraf istedi ben de görevimi yerine getirdim.'' Yüzüm solduğunda belli etmemeye çalıştım. ''Hadi geç yerine.''

 

Hızlıca gittiğinde izleyicilere göz attığımda içimi bir hüzün kaplamıştı. Genelde annemde olurdu ama şuan yoktu. Özellikle buraya gelmesini çok isterdim çünkü ilk defa bir festivalde sahne alacaktım. Normalde festival boyunca olmam için ısrar edilmişti ama ben çabuk dönmek için sadece kendi sahnemde gelmiştim. Sahne ışığı söndüğünde hafif ışık ve dumanlar çıkmıştı. Bu çıkmam için bir işaretti. Yükselen ses ile sahneye uygun çıktığımda oldukça heyecanlıydım. Kollarım ve bacaklarım aynı anda hareket ettiğinde bu artık kendiliğinden oluşuyor gibi hissediyordum. Ritim hızlandığında bacaklarım açılarak yükseldi. Ordan soyutlanarak kendime odaklandım.

 

Şarkı yavaş yavaş bittiğinde yerimde dönerek son hareketlerimi de yaparak yan tarafımda olan kızlara doğru yöneldim. Büyük alkışlarla birlikte sahneden çıktığımda kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Arkadaki hocalardan onayımı ve tebriklerimi de aldıktan sonra kulise geri döndüm. Odaya destursuz biri girdiğinde bu Tuana'dan başkası değildi. ''Harikaydın!'' Sevinçle girdiğinde gülmüştüm. ''Müthiştin hatta!''

 

Ağız dolu övgüsünü dinledikten sonra bana sarılmıştı. ''Sana en güzel yakışan renk beyaz. Allah'ım lütfen arkadaşım evlenmesin. Onu kimseye vermek istemiyorum!'' Bu dediğine kahkahayı patlatmıştım. ''Deme öyle. Evde kalıcam yoksa.'' Gençtim daha ama olsun. ''Evlenmeyelim biz. Birlikte dünyayı gezeriz.''

 

Bir yandan üstümdekilerden kurtulmaya çalıştığımda kurduğu cümleyle üzülmüştüm. Birkaç ay sonra burada olmayacaktım ve yanıma kimseyi almayı düşünmemiştim. Önce annem sonra Tuana böyle yaptıkça gitme isteğim düşüyordu ama gitmekte kararlıydım. Başka bir zaman olsa annemin gelmesini de isterdim ama Ece'nin hamileliği işleri değiştirmişti. Bu durumda bencillik yapmayıp annemin benimle gelmesini değil ablama yardımcı olmasını isterdim.

 

Gösteri bitip ortam dağıldığında bizde yavaştan çıkmıştık. Sahilde bir yerde oturduğumuzda havanın iyiliği bize de iyi gelmişti. Hafif esiyordu ama sanki yaz akşamı gibiydi. ''Yarın yine davet varmış. Bu sefer Kuzey Yıldırım düzenliyormuş.'' Ona döndüğümde önüme gelen saçlarımı elimle çektim. ''Araf mı?'' Bu soru ona yabancı gelmişti. ''O kim be?''

 

''Boşver.'' Diyerek önüme döndüm. Yeterince yorgun olduğum için daha konuşmamıştık. ''Bugüne özel tatlı yiyoruz!'' Ayağa kalkıp onu da kaldırdığımda güldü. ''Bir süre sahnem yok ve günlerimi sana ayırabilirim.'' Bu onun hoşuna giderdi çünkü birlikte vakit geçirmeyi seviyorduk. Çalışma günlerimde bazı akşamlar buluşabiliyorduk sadece. ''Bu aralar benimde hem avukat ve bir davet arkadaşına ihtiyacım var biliyor musun?'' Buna gülmüştüm. Avukat olduğum gizli kalırdı çünkü arkasında büyük bir neden vardı. Ailem bilmezdi, Tuana bilmezdi. Sadece bıraktığım için herkesten rica edip dillenmesini istememiştim. ''Dereceli bir hukuk öğrencisi olarak yanınızdayım Tuana Hanım.''

 

Kol kola girerek sahil boyu ilerlediğimizde tatlı yemek için bir yere oturduk. Sohbet ederek bir şeyler yiyip içtikten sonra otele gelmiştik. İkimizde rahatladığımızda o aşağıya bir şey için indiğinde telefonumu elime aldım. Beni arayanın annem olduğunu farkettiğimde onu geri aradım. Geç olduğunu görmemle telefonu kapattım. Onu da üzdüğümü biliyordum ama hepimizin bu hayatta öncelikleri vardı.

 

Tuana geldiğinde elinde meyve tabağı vardı. Yatakta bağdaş kurarak ona baktım. ''Nerden buldun bunları gece gece?'' Omuz silkerek kendi yatağına oturdu. ''Canım çekti öyle bulayım dedim. Biraz büfedekilerle kavga etmiş olabilirim ama.'' Seslice güldüğümde getirdiği meyvelerden yemeye başladım. ''İşte gerçek eğlence.''

 

Gece boğazımız patlayana kadar güldükten sonra nihayetinde uyumuştuk. İlk uçakla tekrar döndüğümüzde eve gelmiştim. Annem evde değildi. Erkenden çıktıklarını söylediklerinde kendi odama geçip onu aradım. ''Anne nerdesin?''

 

''Dernekteyim.'' Sesi soğuk geliyordu. ''Döndün mü?''

 

''Evet.'' Yatağa oturdum. ''Sana söylemediğim için özür dilerim. Sadece ablamların geleceğini bildiğim için onunla ilgilen istedim. Hem Tuana yanımdaydı.'' Hemen toparladım. ''Aslında ona da söylemedim. O kendisi öğrenmiş.'' Derin nefesini hissettim. ''Akşam davet var. Gelirsin.''

 

Telefon yüzüme kapandığında üzülerek telefonu yatağa fırlattım. ''Üzülmeye ne hakkın var, Ecmel?'' Kendi kendime konuşuyordum. ''Kendin yapıp kendin buluyorsun işte.'' Kendime hep Ecmel derdim çünkü ben Sera değildim. Sera'yı herkes tanırdı ama Ecmel'i kimse tanımazdı.

 

Duş alıp yatağa geçtiğimde akşama kadar dinlenmeye karar verdim. Davet kaçmıyordu sonuçta. Dolabımdan siyah bir elbise çıkararak yatağa koydum. Saçlarımı yine topuz yaptıktan sonra önden perçemlerimi bıraktım. Makyajımı da bitirdikten sonra elbisemi giydim. Yeterince şık bir elbiseydi. Küpelerimi ve diğer takılarımı da taktığımda hazırdım. Siyah yüksek topuklularımı da giyip evden çıktım. Arabayla gideceğimden cekete gerek duymamıştım.

 

Davet alanına geldiğimde içimden geçen tek şey iyi geçmesiydi. Arabadan indiğimde birden gözler bana dönmüştü ve bu yeterince gerilmeme yeterliydi. Kapıda Araf'ın tarafıyla göz göze gelmemle kaçırmam bir olmuştu. İçeri girecekken bir ses duymamla durmuştum. ''Sera Sayar.'' İrem'in sesiyle ona döndüm. ''İrem Altun.''

 

''Antalya'dan dönmüşsün.'' Beni süzdükten sonra tekrar yüzüme baktı. ''Hiç yaramamış ama sana.'' Küçümcercesine ona baktığımda cevap vermedim. ''Duyduğuma göre de annenin haberi yokmuş. Hamile kızı varken seninle mi ilgilenecekti bir de?'' Dediği şey ağrıma gitse de belli etmedim. ''Kimsenin benimle ilgilenmesine gerek yok, İrem.'' Ona yaklaştım. ''Eskisi kadar canımı yakamıyorsun.''

 

Ondan uzaklaşıp içeri geçecekken hala benimle uğraşıyordu. ''Plakan hala değişmemiş.'' Sesi biraz yüksek çıktığında bazı gözler bize dönmüştü. Ellerim yumruk olduğunda sakin kalmaya çalıştım. Plakam ismimin harflerini kapsıyordu ve bu onu ilgilendirmezdi. Arkamı dönüp tekrar onun yanına gittiğimde yutkunuşunu gördüm. ''İstersen sana tahsil edebilirim. Zamanında çok Ecmel olmak istiyordun ya sen.'' Ecmel kısmını bastırarak söylemiştim ki bu onun için yeterliydi. Yanımıza bir adam geldiğinde az önce Araf'ın yanında olduğunu farkettim. ''Hanımlar tartışmasanız.''

 

Ben hiç cevap vermediğimde İrem atlamıştı. ''Kız çocuğunun neyiyle tartışacağım ben be!''

 

''Kim kız çocuğu, İrem?'' Arkamdan gelen Tuana'nın sesini duyduğumda rahatladım. Birine rezil olmak istemiyordum. ''Çok sevgili arkadaşın. Hani hiç büyüyemiyor da.'' İğreneliyici lafından sonra ona baktım. ''Sen büyüdün de ne oldu? Hala aynısın.'' Yanımızdaki adam hala burdaydı ve öbür taraftan da dinlendiğimizi hissediyordum. ''Evet, aynıyım. Beni herkes tanıyor peki ya seni kim tanıyor? Bu kapıdan girdiğinde ailenden başka kimi tanıyor olacaksın?'' İşte bu çok koymuştu. Arkadan ablam geldiğinde yanımıza yürüdüğünü farkettim. ''Napıyorsunuz yine siz?'' Sinirle bana döndüğünde ona baktım. ''Yine hiçbir şeyden memnun olmuyorsun değil mi sen? Hem sen niye burdasın ki? Seni böyle bir yere kim çağırır?''

 

''Ben çağırdım.'' Gelen sesle hepimiz oraya döndüğümüzde donakalmış olabilirdim. Beni koruyan Araf olmuştu. ''Davet benim davetim ve özellikle kardeşini çağırdım.''

 

Yanımızdaki adam dahil hepimiz şaşırdığımızda ne diyeceğimi bilemiyordum. İrem ''Abla hadi gidelim biz.'' Demesiyle ikisi de gittiğinde hala susuyordum. Ablamın o kızı dinlemesine sinirlenmiştim. ''Tuana, anneme hasta olduğumu söyle. Daha fazla burda kalmak istemiyorum.'' Tam yürüyeceğim sıra kolumdan tutulmuştu. Araf ile karşı karşıya geldiğimde bir şey yapamadım. ''Burada kalması gereken biri varsa da o da sensin.''

 

Buna o mu karar verecekti? Bir şey diyecekken Tuana kolumu ondan ayırıp uzaklaştırdı. ''Hadi biz içeri geçelim.'' Biri de bana sorsaydı keşke ne yapmak istiyorum acaba diye. Onunda kolunu bıraktım. ''Ece ayrı, İrem ayrı. Bir gitsem de kurtulsam artık şurdan.'' Sinirlice içeri yürüdüğümde hepsi geride kalmıştı. Topuklu sesi duyduğumda Tuana olduğunu anlayıp yavaşladım. ''Ne gitmesinden bahsediyorsun sen?''

 

''Hiçbir şey. Sinirle söyledim.'' Hiç inanmışa benzemiyordu. ''Araf diye bahsettiğin adam bu mu?'' Kafamı salladım. Kader gerçekten var mıydı? Ya da bu adamın bu ara bu kadar karşıma çıkması tesadüf müydü? ''Shipledim gitti.'' Yüzümü buruşturarak ona baktım. ''Hani evlenmemi istemiyordun?'' Hiç utanmadan konuştu. ''Yanındaki elemanı beğendim. Ondan hepsi.''

 

Önümden hızlıca yürüdüğünde arkasından bakakalmıştım. Annemin yanına gittiğimde asık suratının düzeldiğini gördüğümde mutlu oldum. Ona sarıldığımda onu özlediğimi anladım. ''Özledim sizi hanımefendi.''

 

Güldüğünde aramızın düzeldiğini anladım. ''Bacaklarını bir de ben ayıracağım senin.'' Kınarcasına ona baktım. ''Çok ayıp. Sizin gibi asil bir kadına bu yakışıyor mu?'' Daha fazla konu uzamaması adına değiştirdim. ''Babam nerede? O da kızmıştır kesin.''

 

''Benden daha çok kızdığına eminim.'' Etrafa göz attığımda kapıdan Araf'ın girdiğini gördüğümde odağım o olmuştu. Bir eli cebinde yürüdüğünde sadece benim değil çoğu kişinin gözü ona dönmüştü. Kendi masasına oturduğunda arkadaşıyla bir şey konuşuyordu. Tuana'nın dediği çocuktu yani. Oranın cam tarafında babamı görmemle beni yanına çağırması bir olmuştu. ''Babam çağırıyor. Gitmesem mi?'' Annem ben karışmıyorum diyerek klasik hareketini yaptığında mecbur ayağa kalkıp oraya gittim. Araf ile yine göz göze geldiğimde hemen çekmiştim. Babamın fark etmesini istemiyordum.

 

''Küçük kızımda buradaymış.'' Babamın demesine gülümsediğimde beni kolunun altına alıp sarılmıştı. ''Çok işim vardı babacığım.'' Kafasını salladığında güldüğünü hissettim. ''Bilirim ben o işleri.'' Baş parmağıyla çenemi tuttuğunda gerilmiştim. ''Neyse ki evde konuşacak çok şeyimiz var kızım.'' Sinirli değildi ama tavırlıydı. ''Kızgın mısın bana?''

 

''Hayır.'' Bana başka bir şey diyecekken ablamın sesi ile oraya dönmüştük. ''Babacığım! Ne kadar şıksınız bugün?'' Yanımıza gelip babama sarıldığında ben uzaklaşmıştım. ''Siz konuşun.'' Babam engel olacakken ben ordan ayrılmıştım. Tuana'yı da göremediğim için tekrar dış kapıya yönelmiştim. Çantam olmadığı için gidemezdim ama en azından dışarda durabilirdim. Köşe tarafa gittiğimde kolumu demirliğe yaslayıp etrafa baktım. Yanımda birini hissettiğimde bakma gereği duymadım. ''İyi gitmemişsin.''

 

Bana doğru dönerek demirliklere yaslanan Araf'a baktım. ''Burada kalmam gerektiğini söylemedin mi?'' Aynı onun şeklinde karşılık verdim. Dudağının kenarı kıvrıldı. ''Biraz daha sesin çıkmalı. Kendini korumalısın.'' Sesi yabancı gelmiyordu nedense. ''Umrumda değiller.''

 

''O kız için demiyorum. Sonradan gelen işte.'' Düşündü. ''Ablana karşı.'' Kafamı salladım. ''O da artık değil.''

 

Yanımıza biri daha geldiğinde Araf'ın odağı benken ben arka tarafa dönmüştüm. İremdi. Utanmadan bir de geliyordu. Onun ise odağı Araftı. ''Size katılabilir miyim?'' Sanki az önceki kız gitmiş yeni biri gelmiş gibiydi. ''Git İrem.'' O ise bana hiç aldırmadan Araf'a döndü. ''Sana sormadım zaten.''

 

Sinirle ona baktım. ''Benimle konuşuyor şu an. İnsanların konuşmasına girmesen iyi olur.'' Derdim neydi ki benim? Araf'ı kıskanmış olamazdım. Sadece o kızı yanımda istemiyordum. Bir şey diyecekken telefonu çalmıştı. Kim aradıysa gitmek zorunda kalmıştı. İrem'in gidişiyle gülüşüm büyümüştü. Tekrardan Araf'a baktığımda gözlerinin hala ben de olduğunu farkedince utanmıştım. ''Yanımızdan gönderdim ama.'' Yüzüm değişmişti. ''Şey olmaz değil mi?''

 

Bu onu güldürdü. ''Ney?'' Anlamamış gibi baktığımda tekrarladı. ''Ney olmaz mı?''

 

Aklıma geldiğinde yüzüm tekrar düzelmişti. ''Sorun olmaz değil mi? O kızı sevmiyorum işte.'' Diye açıkladım. Demirliklere iyice yaslandığında kollarını göğsünde birleştirdi. Açıkta kalan damarlı kolları dikkatimi çekmeye yetmişti. ''Olmaz.'' Kazanmış gibi gülümsedim. ''Sonuçta biz konuşuyoruz değil mi? Odağım başka yerde olsun istemem.''

 

Bu dediği ile yeterince kızardım. ''Ben de öyle.'' Onu onaylamam hoşuna gitmişti. Aklıma gelen şeyle daha dikkatli baktım. ''Bu arada kendimi eksik tanıttığımı farkettim.'' O öğrenebilirdi. Yeniden ona elimi uzattım. ''Ecmel Sera Sayar.''

 

Elimi havada bırakmayarak tuttu. ''Kuzey Araf Yıldırım.'' Gülüşüm tekrar büyüdü. ''Araf dememde hala bir sakınca yoktur umarım.'' Bir eli cebine gittiğinde bana bakmayı sürdürüyordu. ''Benimde Ecmel dememde yoktur sanıyorum ki.'' Yoktu. Artık yoktu.

 

Daha fazla dikkat çekmemek adına elimi çektim. ''İçeri geçelim mi?'' Bir elini yana attığında geçmem için bir işaretti. ''Buyrun.'' Yürüdüğümde peşimden geldiğini biliyordum. Çok değişiktik. ''Birlikte girmemizde sorun olur mu?"

 

Sorusuyla ona baktığımda benim için bir sorunu yoktu ama babam ne derdi, ne anlardı bilmiyordum. "Sorun yok zaten ayrı masalardayız." Beni onayladığında içeri girdiğimizde bakışların çoğu ona döndüğünde birkaç göz ise benim üstümde durmuştu. Kimseye bakmayarak annemin yanına geldiğimde ilk soruyu soran o olmuştu zaten. "Kuzey ile mi geldin sen az önce?"

 

"Kapıda karşılaşmış olamaz mıyız anne? Her birlikte girene bunu mu soruyorsun gerçekten?" Sorduğum soru ile önüme dönerken sessizliğimi korudum. "Ben yine sorayım da." Sanki yanlış bir şey yapıyormuşum gibiydi. "Merak etme anneciğim. Evde kalmaya meraklıyım zaten ben."

 

"Seni evlendireceğimi düşündüren kim zaten?" Böyle demesine güldüğümde bir şey demedim. Birinin anneme seslenmesiyle annem gittiğinde tek kalmıştım. Gözüm Araf'ın olduğu tarafa kaydığında ayakta birileri ile konuştuğunu gördüm. İçlerinde babamda olduğu için o taraftan gözlerimi ayırırken Tuana yanıma gelmişti. "Bebeğim!"

 

"Nerdesin sen? Seni arıyorum kaç saattir." İmalı şekilde başını salladı. "Tabi canım tabi. Beni arıyorsundur sen. Adama bakmaktan gözlerin kayacak." Ağzım açılarak ona döndüğümde hemen ağzını fermuar yaparak sustuğunu belirtti. "Yok öyle bir şey!" Sandalyesi yanıma kaydığında bana yaslandı. "Var öyle bir şey! Az önce birlikte girdiniz ve herkes gördü bunu."

 

"Ne varmış bunda ya?" Ben galiba hiçbir şey bilmiyordum. "Birlikte girmeniz herkes için yeterli oldu tatlım." Yanağıma öpücük kondurup tekrar bana yaslandığında bir şeyden anlamamıştım. Ece'yi gördüğümde yine İrem ile olduğunu fark ettiğimde bakışlarımı ondan kaçırdım. Halimize gerçekten üzülüyordum ama o sanırım kardeşini seçmişti. "Ben bu davetleri hiç anlamıyorum ya!"

 

Güldüğünde bir şey demesini bekledim. "Ben de ama eğlenceli oluyor. Dost düşman bir arada." Garipçe ona bakıp tekrar etrafa döndüm. Çok sıkıcıydı gerçekten. Erkekler iş konuşurken, kadınlar hep kendi aralarında konuşuyorlardı. Adamların çoğu mafyatik tiplerdi fakat arka tarafta ne döndüğünü hiç bilmiyordum. Herkes şirket sahibiydi ama hangisinin ne olduğu belli değildi. En tehlikeli olanı hangisiydi onu bile bilmiyordum. "En tehlikeli hangisi sence?"

 

"Hm." diye düşünürken bir yandan da bakınıyordu. "Bence Yıldırım tarafı oldukça tehlikeli." Bunu demesiyle Araf ile göz göze gelmiştik. "Neden?" Omuzları kalkıp indi. "Bana öyle geliyor. Şu davet sahibi ve seninki. Bence o en tehlikelisi. Yüzüne baksana ne kadar sert duruyor." Düzgün incelememiştim ama görünüşü gerçekten sertti. Keskin yüz hattına sahipti ve soğuk görünüyordu. "Bilemiyorum." Dediği şey aklıma yeni düşmüştü. "Ayrıca seninki ne?"

 

"Seninki işte gayet. Az önce babanla konuşmasına rağmen sana bakıyordu." Yutkunduğumda bunu görmezden geldim. "Babam farketmemiştir umarım."

 

"Farketse ne olacak aşkım?" Yüzüme döndüğünde ona baktım. "Kaç yaşında insansın. Meslek sahibisin, üstüne üstlük ablan senden daha erken evlendi. Bunu takma bu kadar."

 

Dedikleri doğruydu ama ben böyleydim işte. Başka şeylerden konu açıldığında benim aklıma gelen tek şey bir daha Araf ile görüşme ihtimalimin olup olmamasıydı. "Sıkıldım artık ben gidiyorum ya."

 

"Durduramam çünkü ben de sıkıldım." Çantamı alıp ayaklandığımda ona döndüm. "Seni de bırakayım gel."

 

"Yok aşkım sen git. Hem dinlenirsin artık." Sen bilirsin anlamında işaret yaptığımda annemi buldum. Köşede Kübra teyze ile durmuş konuşuyorlardı. "Seracığım nasılsın?" Ona gülümseyerek baktım. "İyiyim efendim siz nasılsınız?"

 

"Ben de iyiyim. Dün göremeyince meraklandık." Onun geldiğini bilmiyordum. "Sizde mi bizdeydiniz?" Kafasını salladığında bir şey demedim. "Bilmiyordum. Bir dahaki sefer mutlaka evde olacağım." Bu dediğime güldüğünde aklıma Simge gelmişti. "Simge nerede? Hiç görmedim."

 

"Başta buradaydı ama Bade'nin ateşi çıkmış. Gittiler onlar o yüzden." Umarım kötü bir şeyi yoktur. "Geçmiş olsun dileklerimi iletin lütfen." Kafa salladığında gülümsedim. Anneme döndüm. "Artık gitsem olur mu?" Babama baktığında hala adamlarla konuşuyordu. "Sen bilirsin hayatım. Daha babanın işi var anlaşılan."

 

Onların yanından ayrıldığımda olduğu yerde Araf'ı göremedim. "Sanane adamdan ya!" Sızlandığımda kapıdan çıktım. Dış kapıya yürüdüğümde kimseyi görmeden gitmeyi diledim. Arabamı beklediğimde hala birini görmemiştim. Arabam geldiğinde hızlıca binerek ordan uzaklaştım. Düzgün bir uyku çekmek istiyordum artık.

 

 

4.Bölüm Sonu.

Oy vermeyi unutmayınn.

 

İlerleyen bölümlerde bunların ilişkisini yazmak ve okumak için sabırsızlanıyorumm. Bu arada Ecmel'in sürekli dinlediği şarkı Billie Eilish-Wildflower. Benimde yazarken tekrar oynatta çalan şarkım olabilir bir de. Bu da böyle bir bilgiydi. Ece ve İrem'e gıcık olup Tuana'ya sevgilerime iletip bölümü okuduğunuz için size teşekkür ediyorumm🫶🏻

Loading...
0%