@ineffable3107
|
Sabah hava koşulları nedeniyle gösterimin iptal olmasıyla kurs yerine eve geçmiştim. Bugün Buğra şirkette olacaktı ve amacım Almancıları ziyaret etmekti. Telefonuma uzandığımda ikisinin ismini değiştirdim. Hazırlanıp evden çıktığımda şoförle gidiyordum şuanlık. Arabam yoktu. ‘’Araf’ın şirketine gidelim lütfen.’’ Araba hareket ettiğinde telefonum çalmıştı. ‘’Büyükbaba?’’ Şaşırarak açtım. ‘’Sayar!’’ ‘’Hayrola, sen beni arar mıydın?’’ En son Bursa’ya dönmüş, doğumdan sonra görmemiştim. ‘’Furkan aradı, buraya geliyormuş.’’ Kafamı salladım. ‘’Olabilir de bununla benim alakam nedir canımın içi?’’ ‘’Hayırlı bir iş için geliyoruz artık dedi.’’ Ağzım kulaklarıma varana kadar gülümsediğimde bunu belli etmemek için uğraştım. ‘’Bilmediğim bir şeyler mi var, Sayar?’’ Uzatmama gerek yoktu. ‘’Evet. Torununun evlenmesini istediğin kişi bana evlenme teklifi etti.’’ ‘’Ay çok şükür!’’ Pardon? ‘’Anlayamadım canım.’’ ‘’Sonunda evleniyorsun, kuruyup-‘’ Hızla konuştum. ‘’Tünele giriyorum büyükbaba, görüşmek üzere.’’ Gülerek telefonu kapattığımda çantama geri koydum. Bir de bu ihtiyarı çekemeyecektim bugün. ‘’Geldik efendim.’’ Kapıdan inerken içeriye döndüm. ‘’Beklemenize gerek yok, ben dönerim.’’ Arabadan uzaklaşıp şirkete girdiğimde ilk defa gün içinde topuklu giymiştim. Ece’ye bunu söylediğimde beni baştan aşağı giydirmişti. Krem rengi ceket ve etekli takım giymiştim. Altına da aynı tonlarda taşlı bir topuklu giydiğimde nedense aynadaki görüntümü beğenmiştim. Evet hava yağmurluydu ve ben topuklu giymiştim. Her ne kadar beni yansıtmasa da güzeldi. Yukarı çıktığımda sekreteri beni gülümseyerek karşılamıştı. Sanırım artık beni tanımaları, beni bile mutlu ediyordu. ‘’Sera Hanım, hoşgeldiniz. Haber vermemi ister misiniz?’’ ‘’Gerek yok, teşekkür ederim.’’ Aynı şekilde ona gülümsediğimde odasına ilerledim. Son kez üstümü başımı kontrol ettiğimde odasına girdim. Telefonla konuşsa da gelen beni farketmişti. Önce beni süzdüğünde bu halimi beğendiğini her şekilde belli ediyordu. Karşısına oturana kadar gözlerini benden alamamıştı. ‘’Efendim?’’ Telefondaki her ne dediyse duymamıştı. ‘’Ben arayacağım seni sonra.’’ Bunu kime dediyse o kişiyi asla aramayacaktı. Huyu böyleydi. Telefonu kapattığında ona gülümsedim. ‘’Selam!’’ ‘’Hoşgeldin.’’ Aklına gelmiş gibi sordu. ‘’Gösterin vardı bugün?’’ Camı işaret ettim. ‘’Hava yağmurlu, bu nedenle iptal oldu.’’ Kafasını salladı. ‘’O kısacık eteği bu havada giymişsin ama.’’ Homurdandığında gülerek yerimden kalktım. ‘’Anladım ben seni.’’ Yanına ilerlediğimde masaya yaslandım. ‘’O kadar da kısa değil.’’ ‘’Benim yanımda değil zaten.’’ Ayağa kalktığında karşıma dikildi. ‘’Ama beğendim.’’ Gülümsedim. ‘’Saol canım. Her zamanki halim.’’ Dar eteğime rağmen masaya oturduğumda biraz yukarı kaçmıştı. ‘’Hala araban yok değil mi?’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Ve sen bu eteğinle şoförle geldin.’’ ‘’Hıhı.’’ Üstüme ilerlediğinde nefesini hissedebiliyordum artık. ‘’Kötü mü olmuşum?’’ Burun burunaydık neredeyse. ‘’Aksine, çok güzelsin.’’ Bir elini belime koyup vücutlarımızı da yaklaştırdığında bir eliyle yanağımdan tutarak beni öpmeye başladı. Hiçbir şekilde basılma korkum yoktu şuan. Bir eli eteğimin açıkta bıraktığı bacağımda gezinirken ürpermiştim. Bir elim ensesindeyken onun yakınlığını her zerremde hissediyorum. Beni nefes nefese bıraktığı yetmiyormuş gibi benden ayrıldığında biraz beklemişti. Şuan beni öpmesi gereken yerdeydik. Bu sefer ondan önce davrandığımda iki elini de bacaklarıma yerleştirdi. Bacaklarımı araladığında bedenlerimizin iyice yaklaşması içimdeki sıcaklığı maalesef ki arttırmıştı. Eteğimin yukarısına çıkacakken elini tuttum. ‘’Dur.’’ İşte şimdi basılma korkum vardı çünkü ileri gidersek onu asla durduramazdım. Geceleri de böyleydi. ‘’Noldu?’’ Kalbim küt küt atarken hala nefes nefeseydim. ‘’Bir şey yok, sadece-‘’ Cümlemin devamını getiremeden kapı çaldığında yerimden hızla kalktım. ‘’Hay sikeyim!’’ Homurdanıp güldüğümde eteğimi ve kendimi düzelttim. ‘’Ne var?’’ Resmen kapıya bağırdığında Buğra’nın sesini duyduk. ‘’Geleyim mi? Kavga varsa hiç gelmeyeceğim.’’ Ona cevap vermeden Araf’ın gömleğini düzelttim. ‘’Napıyorsun?’’ Fısıldayarak sorduğunda omuz silktim. ‘’Hiç.’’ Kalktığım koltuğa geri ilerledim. ‘’Gel, Conrad.’’ Kapı hemen açıldığında yerime oturdum. ‘’Alberto ile konuşuyorduk bizde.’’ İkisi de dediğime bozulduğunda ben gayet keyifliydim. ‘’Konuştuğunuza emin misiniz?’’ Bir ona bir bana baktığında kafamı salladım. ‘’Ne yapmışa benziyoruz?’’ ‘’Alberto’nun dudağındaki simler kaç metre uzaklıktan farkediliyorsa, üzerinden Sera geçmiş gibi.’’ Kendimi tutamayıp güldüğümde sürdüğüm glossun varlığını yeni anlamıştık ikimizde. ‘’Buğra sikerim belanı!’’ Odanın içindeki lavaboya ilerlediğinde arkasından gülmüştük. Ona baktığımda hemen gülmemi keserek yönümü çevirdim. ‘’Hadi ama Sera, onu affetmişsin.’’ ‘’Onu derken?’’ Araf yerine geçerken homurdandığında ikisine de baktım. ‘’Kimseyi affetmedim.’’ ‘’Öyle mi?’’ Araf bu soruyu direkt olarak sorduğunda içimden yutkundum. ‘’Affettim mi, Alberto?’’ Ona baktıktan sonra Buğra’ya döndüm. ‘’Bak affetmemişim, Conrad.’’ ‘’Sabır.’’ Önüne döndüğünde güldüm. ‘’Birer milyon atın, affedeyim. Arabanın parasının bir yerden çıkması lazım yavaş yavaş.’’ ‘’Lan daha geçen fazlasını attım, deli gibi geri atmışsın tüm parayı!’’ Omuz silktim. ‘’Fazlasını istemedim.’’ Buğra sinirle telefonunu çıkardı. ‘’Karının banka hesabını çalsak almadığımız şey kalmaz, yaptığı fakir edebiyatına bak!’’ ‘’Banka hesabıma mı girdin?’’ Hemen kafasını salladı. ‘’Evet.’’ Dedi uzatarak. ‘’Mal!’’ ‘’Sensin mal!’’ ‘’Susun ikinizde!’’ Babamız her zamanki moduna bürünüp aramıza girdiğinde ikisine de yan döndüm. ‘’Kıza benzemişsin, hayret!’’ Taklidini yaptım. ‘’Kozo bonzomoşson hoyrot!’’ Yeterince suratımı astığımı düşünüyordum. ‘’Yanınızda dolana dolana ne silahım ne de siyah rengim eksik kaldı, maalesef.’’ ‘’Sanki biz verdik eline silahı!’’ Ona baktığımda konuşmama izin vermedi. ‘’Saçından başından bir şeyler çıkaran sensin!’’ ‘’Silahının emniyeti de hep açık senin nedense, bir gün götünde patlar inşallah!’’ Gülmek istediğimde bunu yapamadım. ‘’Bana bak!’’ ‘’İkinizi bir daha yan yana getireni siksinler!’’ İkimizde sinirle ona döndüğümüzde aynı anda konuştuk. ‘’Sen karışma!’’ ‘’Sen karışma!’’ ‘Ya sabır amına koyayım!’’ Yönünü bizden çevirdiğinde ikimizde ona bakmayı kestik. Elimi uzattığımda o da tuttu. ‘’Ateşkes.’’ ‘’Ateşkes.’’ Dediğimizde elimizi sıkıp bırakmıştık. ‘’Kendi kendini sikeceğine üzülmelisin.’’ Buğra’nın Araf’a söylediği beni güldürdüğünde buna engel olamamıştım. Sinirle bana döndü. ‘’Merak etme, kendimi değil ama başkasını-‘’ Ortamda ikimiz yoktuk. Bunu yeni anlamış gibi bakışlarını benden çekti. ‘’Neyse.’’ Neyseymiş, hah! Konu dağıldığında onlar kendi işleri hakkında konuşurken ben çok dahil olmamıştım. ‘’Hadi yemeğe gidelim!’’ Başımı telefondan kaldırdığımda Buğra’ya döndüm. ‘’Saat daha iki, ne yemeği?’’ Omuz silkti. ‘’Yemeğin saati olmaz tatlım.’’ ‘’Çocukları da çağır.’’ Kafasını salladığında hangi çocuklar olduğunu anlamam uzun sürmemişti. ‘’O iş bende patron!’’ Buğra telefonla odadan çıktığında ayağa kalktım. Araf ise oturduğu yerdeydi. ‘’Gitmiyor muyuz?’’ Kafasını salladığında yanıma yürüdü. ‘’Gideceğiz.’’ ‘’Hadi o zaman!’’ Kapıya ilerleyecekken belimden yakalayıp kendine çekmesi bir oldu. ‘’Önce sen bana bir şeyler anlatacaksın.’’ Dediğinde yutkundum. ‘’Neymiş o?’’ Bir iki adım sonra sırtım kapıyla buluştuğunda sertçe dudaklarımı öptü. Bunun hoşuma gittiğini biliyordu ve bilerek yapıyordu. Elleri hiç rahat durmadan eteğimi sıyırdığında vücudum ona karşılık veriyordu. Öpmeyi bir an olsun bırakmadığında eteğimi sıyırabildiği yere kadar yukarı çekti. ‘’Mesela kimi affetmediğini söylemek ister misin bana?’’ Solduğu yine dudaklarımda aldığında kalçalarımı sıkması ağzımın içinde inlememe sebep oldu. Kahretsindi! Bunlardan deli gibi zevk alıyordum ve hepsini biliyordu. ‘’Şuan affetmediğinde bir adam için inliyorsun.’’ Sesindeki o sertlik benim her şekilde kasılmamı sağlıyordu. ‘’Gece de affetmemiştin değil mi?’’ Parmakları külodumun içine sızdığında kafamı kaldırarak kapıya yasladım. Beni zorluyordu. ‘’Affetmediğin bir adamla sevişmiştin değil mi?’’ ‘’Araf.’’ Kısık sesle inlemem onun hoşuna gitmişti. ‘’Bu ismimi hiç sevmem.’’ Dudaklarıma doğru konuştuğunda parmağıyla dudağıma dokundu. ‘’Ama bu dudakların arasından çıktığında, en sevdiğim şey oluyor.’’ Elini kadınlığımda hissettiğimde bir inilti çıktı ağzımdan. Dudaklarımızı birleştirdiğinde ağzının içine sayısız kez inledim. Amacı buydu çünkü. Bana dokunduğu her an bende bıraktığı etkinin farkındaydı. İki parmağı kadınlığımın girişindeyken onları içime sokmasını istedim. ‘’Araf,’’ diyebildim dudaklarımızı ayırırken. ‘’Lütfen.’’ Ona bir yalvarıştı resmen. Bunu beklemiş gibi elini çektiğinde beni bu şekilde bırakmasını istemedim. ‘’Şimdi değil, bebeğim.’’ Bedenim serbest kaldığında şuan onu deli gibi arzuladığımı biliyordu. ‘’Beni affetmeyeceksen, buyur affetme.’’ Eteğimi düzelttiğinde nefes nefeseydim hala. Saçımı çekip yanağıma eğildiğinde fısıldadı. ‘’Şimdi üstünü düzelt, öyle çık buradan. Kapıda seni bekleyeceğim.’’ Kafamı salladım. İşaret parmağını dudağımın üstüne dokundurdu. ‘’Dudaklarını da tazele.’’ Kapının kilidini açıp çıktığında bir süre kendime gelememiştim. ********* ‘’Buğra bizi getirdiğin yerin amına koyayım!’’ Araf’a hepimiz katılıyorduk. Buğra malı bizi resmen bir köye getirmişti. Bugün yağan yağmurun haddi hesabı yokken ıslak toprağa basmamak için hepimiz bekliyorduk. ‘’Amma nazlandınız! Babanızın evinde de bu halleriniz yoktu.’’ Ben hala babamın evindeydim!’’ Taşlı yollardan yürüyorduk. Araba geçmediğinden hepimize arabamızı bıraktırmış, zorla yürütülüyorduk. ‘’Umarım o yemekler güzeldir yoksa hem bu piçin hem de burayı yapanın ağzına sıçmadan bırakırsam neyim!’’ Sid bağırarak tepkisini belli ediyordu. ‘’Ece’yi bana zorla topuklu giydirdiği için bir kez daha öldürmek istiyorum!’’ Bir yandan yürüyüp bir yandan homurdandığımda Araf elimi tuttu. ‘’Yoruldun mu?’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Hayır, yürümeyi severim. Ama bu ayakkabılarla değil!’’ ‘’Sera.’’ Irna bunu yeni farkediyormuş gibi beni süzdü. ‘’Seni hep eşofmanla görmeye alışığım, gözüme çok güzel geldin şuan!’’ Gülümsediğimde bunlar ona hiç yabancı gelmiyordu. Onları hep topuklu botlar veya çizmelerle görmüştüm. Topuk boylarının da uzunluğu vardı yani. ‘’Siz balerinler o sahnede nasıl parmak ucunuzda duruyorsunuz?’’ Sylvia’ya doğru cevap verdim. ‘’Çok basit.’’ Ayağımdaki topuklulara rağmen parmak ucumda yürümüştüm. Hem de taşlı yolda! ‘’Düşeceksin!’’ Babam beni uyardığında gözlerimi devirerek normal bir şekilde yürümeye devam ettim. ‘’Damadımız da pek ilgili.’’ Sid’e güldüğümde Buğra homurdanmıştı. ‘’Siz çok yakın yürümeyin!’’ Bunun aksi gibi Sid kolunu omzuma attığında Buğra iyice morarmıştı. ‘’Biz böyle yürüyeceğiz. Değil mi die Schönheit!’’ Güldüğümde kafamı salladım. ‘’Sid benim elime düştüğünde belanı sikeceğim, rahat ol!’’ Araf’ın homurdanışına hepimiz güldüğümüzde o gülmemişti. Sid bana sayısız kez bunu söylüyordu ve bence güzel kelimeydi. Alman aksanını da kattığında ses tonu çok tanıyordu. ‘’Alberto’yu çok takmayın siz.’’ ‘’Sen öğrendin mi?’’ David hızla bunu sorduğunda belli belirsiz kafamı salladım. Ardından Araf’a döndüler. ‘’Nasıl?’’ Hepsi bir ağızdan sorduğunda kendimi salak gibi hissetmiştim. ‘’Birisi dedemin adına ona belgelerimi atmış.’’ ‘’Niye bundan haberimiz yok?’’ Kızlar sertçe sorduğunda biraz üzülmedim diyemezdim. Bu sonuçta benden saklanan bir şeydi. ‘’Benimde yeni haberim olduğundandır belki de.’’ ‘’Bu sende bir şeyleri değiştirdi mi?’’ Irına sorduğunda kafamı iki yana salladım. ‘’Kim olduğu umurumda değil, benim için kim olduğunu bilmem yeterli.’’ ‘’İyi.’’ İkisi de tavırlı konuştuğunda ne olduğunu anlamamıştım. Neyden korkuyorlardı bu kadar? ‘’Geldik!’’ Ortamdaki kasveti Buğra bozduğunda geldiğimiz yerin görünüşü gerçekten güzeldi. Hepsinin modu düzeldiğinde benimki o kadar da düzelmemişti. Hala kızların bana tavrında kalmıştım. Büyük bir masaya oturduğumuzda mekana göz attım. Boş değildi. ‘’Bu kadar insan nasıl yürüyor burayı?’’ David içimi okuduğunda ona katılıyordum. Telefonumu aldığımda Ece’nin birkaç kez aramasını gördüğümde duymadığımı farkettim. Telefon az çekiyordu. Gerçekten çok iyiydi! Araf bana baktığında bacağımın üzerindeki elimi tuttu. ‘’Bebeğim, üşümüyorsun değil mi?’’ Kafamı iki yana salladım. ‘’Üşümüyorum canım.’’ Koluna dokundum. ‘’Ceketin yok, asıl sen üşürsün.’’ Telefonum yine çaldığında ekranına baktım. Ece yazıyordu yine. ‘’İleride şömine var, oraya gidip konuş.’’ Onlardan uzaklaştığımda telefonu kulağıma koydum. ‘’Efendim?’’ ‘’Şükür açtın telefonu.’’ Bir yandan masadakileri izlediğimde hepsinin ne kadar iyi anlaştığını farkettim. ‘’Bir şey mi oldu?’’ ‘’Hayır, sadece merak ettim. Ya da akşam gelecek misin diye?’’ Saat daha erkendi. ‘’Geleceğim tabii ki. Geç kalmam merak etme.’’ ‘’Peki.’’ Telefonu kapattığımızda şöminenin köşesindeki koltuğa oturdum. Yanan odunları izlediğimde onların yanına gitmek istememiştim nedense. Liderlerini öğrenmemi hoş karşılamamışlardı. Sylvia kalkıp yanıma geldiğinde kendi üstünde olan şalın aynısını bana uzattı. ‘’Al bakalım.’’ Mahçup bir şekilde gülümseyip elindeki şalı aldım. Araf’ın gözü de bizdeydi. ‘’Az önceki tepkimiz için özür dilerim.’’ ‘’Sorun değil.’’ Dedim ama ses tonum aynı bir sorun varmış gibi çıkmıştı. ‘’Alberto bizim için önemlidir. Çoğumuz aynı yaşta olmamıza rağmen bize yaptığı abiliğin haddi hesabı yoktur.’’ ‘’Hiçbir şey bildiğim yok, Sylvia. Bahsettiği belgeler elimde ama hiçbirini okumadım.’’ Şok içinde baktığında Araf’ baktım. Sid’in anlattığı şeyi dinliyorlardı. ‘’Çünkü onu seviyorum. Nerede yaşadığı, başka bir kimliği, bunlar umurumda değil.’’ ‘’Bir şeyler hissettin mi peki?’’ ‘’Kırgınım.’’ Dudaklarım büküldü. ‘’Ona çok kırgınım, bunu söylemediği için. Ama onu suçlayamam. Çünkü ben de ondan çok şey sakladım.’’ ‘’Savcılık olayı mı?’’ Omuz silktiğimde gülerek yüzüne baktım. ‘’Savcı olduğuma bakma sen, görüp görebileceğin en saf insanımdır. En basit örneği ablam, doğduğum bir günden beri benden nefret ediyor, beni öldürmeye bile çalışmış.’’ Telefonumdaki son aramayı gösterdim. ‘’Şimdi yüzüme iki güldü diye ondan nefret edemiyorum.’’ ‘’Kalbin çok güzel.’’ Irına da bize dahil olduğunda yana kaydım. Beni ortalarına almışlardı. Irına beklemediğim bir şekilde yanağımdan öpüp omzumu sıvazladı. ‘’Seni seviyoruz küçük kız.’’ ‘’Ben de sizi sevdim.’’ Hemen düzelttim. ‘’Hala seviyorum yani.’’ ‘’O zaman o güzel götünü kaldır ve bize dahil ol. Sen artık bizden birisin.’’ Modum yerine geldiğinde yerimden kalktım. ‘’Bu arada, eşofmanlarınla daha güzelsin.’’ Ona katılıyordum. ‘’Sanırım haklısın.’’ Bu bana uygun değildi. Elbette giyilecek zamanlar vardı ama bana göre değildi. Onların sohbetine katıldığımda Araf elimi bir dakika bile bırakmamıştı. Sid’in sürekli dili kaydığında David onu düzeltiyor, kızlar da gülüyordu. Anlamadığım şeyleri ve olayları üstünkörü anlatıp bilgi sahibi olmamı sağlıyorlardı. Almanya’da yaşadıkları şeyler çok eğlenceliydi. Hep öyle bir hayatım olmasını istemiştim. Hava kararana kadar oturduğumuzda nihayet kalkmıştık. Çünkü bu yokuşun bir de inişi olacaktı. Buğra ve Araf en önde bir toplantı hakkında konuştuğunda aralarına girmemiştim. ‘’Onu seviyorsun.’’ David yanımda konuştuğunda kafamı salladım. ‘’Yani.’’ ‘’Sen onu seversen, biz de seni severiz.’’ ‘’Ona nasıl bu kadar bağlısınız?’’ Hepsini merak ediyordum. ‘’Hepimizin hayatına dokunduğu için ona karşı bir minnet duygumuz var.’’ ‘’Anlamadım.’’ Bunu dediğimde gerçekten anlamadığımı vurguladım. ‘’Sylvia mesela.’’ İkimizde önde yürüyen kıza döndük. ‘’Kardeşiyle aynı hastalığa sahiptin, bilirsin.’’ Onu kesmeden dinlemeye devam ettim. ‘’Kısa bir sürede bulabildiği kadar doktor bulup onun yaşaması için çabaladı. Eğer biraz daha erken olsaydı, o kız yaşardı eminim.’’ ‘’Irına?’’ ‘’Annesi kanserdi. Resmen dördüncü evreden döndürdü kadını. Doktorlar artık kemoterapiyi uygun görmediğinden düzgün ilerlemiyordu bile tedavisi.’’ Bir anlığına kalbim sızlamıştı. ‘’Bizim orada bazı şeyler yasaktır. O tüm yasakları çiğneyip ülkeye bile girişi yasak tüm ilaçları getirtip kadını iyileştirdi.’’ Hala yaşadığını biliyordum çünkü ne zaman onların yanında olsam Irına çoğu kez annesiyle konuşuyor olurdu. Bu beni mutlu etmişti. ‘’Peki siz? Sid ve sen.’’ Yüzüne baktım. ‘’Anne yok. Bizi doğururken ölmüş,’’ gözlerimin ardı sızladığında onu bölmedim. ‘’Babaysa var ama yok.’’ Üstelemedim. Onlardan bahsederken sahiplik eki kullanmamıştı. ‘’Büyüdüğümü ilk anladığımda babam bana zorla uyuşturucu veriyordu.’’ Gözlerimi ondan kaçırdım. Bunu beklemiyordum. ‘’Sid bunları hatırlamıyor mesela ama ben hatırlıyorum.’’ Sid’e göre daha sakin ve sessizdi zaten. ‘’Ona zarar vermesin diye beni dövmesine bile izin veriyordum.’’ Boğazım düğümlendi. ‘’Bir gün beni döverken Sid yakalamış, tüm her yeri ayağa kaldırdığında Uygar amca bulmuştu bizi. Sayesinde de onunla tanıştık. O günden beri de ayrılmadık onlarla.’’ ‘’Buraya her gelişinde gitmem gereken biri var diyip gelirdi.’’ Gülümsemek istedim. ‘’En son dönüşü temelli oldu. Başta sana sinirli gelmiş olabilirim, o da sana karşı şüphelerim olduğundandı.’’ ‘’Hala var mı şüphen?’’ Kafasını iki yana salladı. ‘’Onun hayatındaki en iyi şey olabilirsin. Ailesi de olsa o yalnız büyümüş bir çocuk.’’ İçim gidercesine Araf’a baktım. Onun hayatı benden daha kötüydü. ‘’Ve sen ona iyi geliyorsun.’’ ‘’Yanımızda hep telefonuna açıp bakıyordu. Biz de saatle sorunu olduğunu düşündük. Konu dağıldığında telefonuna baktık. Senin fotoğrafın vardı.’’ Bunu bilmiyordum. Ben de vardı ama onu bilmiyordum. ‘’Birkaç saat görüşmemiş olsanız bile senin fotoğrafınla mutlu olan bir adam o.’’ ‘’Seni bir gün görmese dünyayı yakar, haberin yok.’’ O kadar haberim vardı ki. Omzunun üstünden bana baktığında gülümsedim. Adımları yavaşladığında herkesin önümüze geçmesine izin verip elimi tutmuştu. ‘’Yoruldun mu?’’ ‘’Hayır.’’ ‘’Seni taşıyabilirim.’’ Güldüğümde bir diğer elimi koluna koydum. ‘’Aşkım.’’ Dudağının kenarı kıvrıldı. ‘’Gerek yok dedim. Hem geldik sayılır zaten.’’ Taşlı yolun sonu nihayet arabaların olduğu yere çıktığında şükrettim. Arabaya bindiğimizde Araf hemen ısınayım diye tüm klimaları açmıştı. Eve gidene kadar donan tüm bedenim gevşemişti. Kapıya geldiğimizde ona döndüm. "Bugün için teşekkür ederim." "Ona bakarsak benim sana her gün teşekkür etmem gerekiyor." Gülümsedim. Biraz daha durursam ondan ayrılamayacaktım. "İyi geceler." Yanağını öpüp indiğimde camdan beni izledi. Eve girdiğimde artık tökezlemeye başlamıştım. Nihayet beklediğim bir kargo geldiğinde onu alıp salona ilerledim. "Kızım, hoşgeldin." "Hoşbuldum baba." Koltuğa oturduğumda elimdeki kargoyu açtım. "O nedir?" diye sordu Ece. Derginin kapağında kendimi gördüğümde gülümsedim. "Derginin bu seneki 12. serisinde ben varım." "Aa! Çıktı mı?" Annem elimden aldığında babamla oturup incelemeye başlamışlardı. "Hayır. Daha değil yani, bugün yarın çıkmış olur. Bu sadece bana gelen numune." Bunu Araf'a verecektim. İlk dergiyi evine koymasını istiyordum. "Ay çok güzel!" Annem dergiyi bana verdiğinde babam konuşmuştu. "Bir haber de benden o zaman." Üçümüzde ona baktık. "Yıldırımlar haftaya bize geliyor." "E gelsinler, nolcak?" Annem anlamadığında Ece hemen anlamıştı. "O anlamda değil. Sera için geliyorlar." "Daha erken değil mi ya?" Annemin dediğine hepimiz gülmüştük. "Ben söyleyeyim de hazırlığınızı yaparsınız." Yanımızdan kalktığında çalışma odasına gitti. Yanlarından kalktığımda elimdeki dergiyle odaya girdim. Üstümdekileri değiştirip yatağın üstüne oturduğumda adam akıllı dergiyi inceleme fırsatı bulmuştum. Kendime hayran hayran baktığımda başucuma koyup yatağa girdim. Çok uykum vardı. ******* Sabah kursa geldiğimde annem akşam yemeğe gideceğimizi söylediğinde işlerimi ona göre ayarlamıştım. Furkan Yıldırım bizzat benimle tanışmak istiyormuş. Provadayken telefonum çaldığında şarkıyı kapattım. "Araf." "Bebeğim." Sabah daha erkendi. "Dışarı çıksana biraz. Yüzünü göreyim." Aynadan kendime baktım. Bakılacak bir yüzüm yoktu. "Geliyorum." Telefonu kapattığımda giydiğim tulumun üstüne hırkamı geçirdim. Saçlarımı düzelttiğimde az önceye göre daha iyi görünüyordum. Çantamdan ona vereceğim şeyi çıkardığımda asansöre binip aşağıya indim. Kapıdan çıktığımda onu görür görmez ilerledim. "Hoşgeldin." Kollarımı boynuna doladığımda parmak ucumds yükseldim. Biraz uzundu beyimiz. "Napıyorsun?" "Yarın gösterim var." dedim ayrılırken. "Ona çalışıyordum." "Benim güzelim." Saçlarımı sevdiğinde elimdeki dergiyi ona uzattım. "Bu sana." Bana baktığında dergiyi aldı. "Çıkmadı diye biliyorum." "Bu bana dün geldi. İlk basım." Gülümsedim. "Senin olsun istedim, evine koy diye." Dergiye baktığında sadece benim olduğum sayfalara bakmıştı. "Çok güzelsin." "Derginin sayısına bak." Kapağı kapattığında gördüğüyle gülüp bana döndü. "12." "Senin sayın." dedim heyecanlı bir sesle. "Şirkete mi gidiyorsun?" Kafasını iki yana salladı. "Dedemin yanına gideceğim, bu arada çıkışta beni bekle. Ben götüreceğim seni." "Aynı yere gidiyoruz zaten." Onu onayladım. "Araf." "Söyle canım." Biraz utanmıştım açıkçası. "Şimdi siz gelecekmişsiniz ya, ailecek, istemeye." Bu halime güldü. "Ee?" "Bu hafta olmasa?" Kaşları hemen çatıldı. "O niye sevgilim?" "Programım çok yoğun bu hafta. Ve daha yapacak çok işim var benim." "Halledeceğim ben o zaman." Kafamı salladım. "Programını at bana." Cebimden telefonumu çıkardığımda fotoğraflardan bulup ona attım. "Bu ayın şeyi bu." "Haftaya hiç boşluğum yok, hani her şeyimiz hazır olsa tamam ama acele bir şey yapmak istemiyorum." Anlayışla kafasını salladı. "Sen ne zaman istiyorsan o zaman güzelim." "Bana kalsa direkt evlenmemiz yönünde. Sana kaçabilirim bile!" Güldüğünde ben de güldüm. "Tamam hadi üşüme daha fazla." Hırkamın önünü kapattı. "Dedene selam söyle." "Söylerim." dedi iç çeker gibi. Onu ardımda bırakarak siteye girdim. Kapıdan ona baktım. Biraz beklediğinde elindeki dergiye bakıp gülümsedi. Arkasındaki kapıdan hemen bindiğinde arabayla uzaklaştı. Sadece bir fotoğrafa gülümsemesi beni ömür boyu mutlu etmeye yeterdi.
42.Bölüm Sonu. Oy vermeyi unutmayınnn. |
0% |