Yeni Üyelik
5.
Bölüm
@ineffable3107

Herkesin küçüklükten kalan iyi veya kötü anıları vardır. Ailem sadece iyi anı bırakırken ablam ise kötü anı bırakmayı seçmişti. Bunu kendisi istemişti ve nedenini bilmezdim. Şimdilerimde anlıyordum yavaş yavaş. Biri gelip de bana sorsa 'Ölmek ister misin?' Buna verecek tek bir cevabım vardı. Ölmeyi değil doğmamış olmayı dilerdim.

 

Küçükken ablam beni sevsin ve benimle oynasın diye çok uğraşırdım. Hep hüsranla sonuçlanırdı ama her defasında heyecanla onun yanına giderdim. O ise beni iterdi, bazen hiç konuşmazdı bile. Beni kovduğunda bile en azından benimle konuştuğu için sevinirdim. Eskileri hatırladıkça kendime o kadar üzülüyorum ki. Şimdi aynaya baktığımda da o küçük kızı görüyorum. Çok iyi hatırlarım kreşte bir arkadaşım vardı. Onun da ablası olmasına rağmen hiç kötü anısı yoktu. Aksine küçük kız ablasına küçük anne diyordu. Bir gün bunu ablama anlatmak istediğimde benimle dalga geçmişti. Her zaman onunla konuşmamamın pişmanlığını yaşardım. Şuan o kadar etkisi yoktu fakat o da bunu anlamış gibi birlikte olduğumuzda değil, yanımızda insanlar varken yapıyordu. İkimiz olduğumuzda böyle şeyler dese sadece yüzüne bakardım. İnsanların yanında onunla konuştuğumda o ortamda bulunmak istemezdim. Bu da beni insanların gözünde korkak yapardı. Oladabilirdim zaten.

 

Ben Ecmel Sera Sayar. Küçüklüğünden beri avukat olmayı, o cübbenin içinde kendimi hayal eden bir kızdım. Hukuk Fakültesini dereceyle bitirmiştim. Her zaman tek başımaydım ve bu yüzden en iyisi olmalıydım. Her seneyi en yüksek ortalama ile geçerdim. Hocalarımdan hep övgü alırdım. Kendime koyduğum kural buydu. Herkesten ve her şeyin en iyisi olmak. Balerin olduğumda da geçerliydi. Şimdi sadece profesyonel bale yapıyorum fakat avukatlığı özlüyorum. Sadece 2 dava dosyasıyla ilgilenebilmiştim. Avukatlık ömrüm o kadardı. Bütün belgelerim duruyordu aslında ama her şeyim değişmişti. İlk girdiğim davayı tek duruşmada kazanmıştım. İkincisi ise tam bir faciaydı. Hayatımı değiştiren o dava hayatım boyunca bana bir ders olmuştu. Bazılarına çok garip gelirdi ama ben hala atlatmış sayılmazdım. Günün birinde bir kadının yardıma ihtiyacı vardı ama parası yoktu. Ona yardım ettim. Dünyalar tatlısı da bir oğlu vardı. Adını hala hatırlarım. Buğra.

 

Kocası sorunluydu ama hem parasızlıktan hem de korkusundan hiçbir şeye yanaşmıyordu. Boşanamıyordu o adamdan. Başta kabul etmedi. Kim bir anda tanıdığına güven duyardı ki zaten bu hayatta? Uzun çabalarımdan sonra annemlerin derneğinden bahsettim. Kadınlara ve çocuklara yönelik yapılan yardımlardan bahsedince en azından içindeki düşünceleri atmasını sağladım. Anneme söylememiştim ama keşke söyleseymişim dediğim o kadar an vardı ki. Dava açıldı ve duruşma günü geldi. Tek celse de boşamak istediğimde bu suya düşmüştü. Adam kadının psikolojisiyle oynayıp rapor çıkartmıştı. Rapor kötü gelince çocuğu annesinden alıp babasına vermişlerdi. Tekrardan dava açıldığında bu defa kadın temize çıktı. Çocuğunu aldırabilmiştik fakat sonrası felaketti. Kadına ailesi sahip çıktığında birkaç kez emin olup yollarımızı ayırmıştık.

 

Aradan zaman geçti. Danışmanlık alamadığım bir dönemde telefonum çaldı. Kadının annesi beni aramıştı. Kocası olacak adam demeye bin şahit isteyen varlık, kadını öldürmüştü. Beni kötü eden bu değil annesinin söyledikleriydi. Hatırlamak istemediğim kadar kötüydü ve her zaman zihnimin bir köşesinde kalacaktı. Ecmel'i o gün kaybetmiştim. O günden sonra her şeyim aynı kaldı ama ne danışmanlık aldım ne de bir davaya baktım. En iyi olduğum başka şey gelmişti aklıma. Bale yapmak.

 

Küçüklüğümden kalan bir mirastı. Vücudum hala ona alışıktı ve bunu yapmaya uygundum. Bir süre sadece kendimi stüdyoya kapatıp kendimi hazırladım. Zaten arada yaptığım bir şeydi fakat önceliğim olmuştu. Umay teyze sayesinde gösterilerde yer almaya başladığımda herkes ona yönelmişti. Yazlarım hep dolu olurdu mesela. Her türlü ünlü otelden teklif gelirdi. Hayatım hakkında hep röportaj isteyen de olurdu ama ben gizli kalmayı seçerdim. Sera Sayar olarak yoluma devam etmiştim. Ecmel güçlüydü. Ecmel kimseden çekinmezdi. Ağzına geleni söyler, sonucunu düşünmezdi. Sera güçsüzdü. Ona denilen her şeye susar, yapılanlara göz yumardı. Sera'nın hiçbir şeye hevesi yoktu. Ecmel, kadındı. Sera, kız çocuğuydu.

 

Ellerim sweatimin içindeydi ve bacaklarım üşüyordu. Hangi salak sweat ve etek giyerdi ki? Sweatim uzundu ve neredeyse etek ile aynı hizadaydı. Yağmur yağacaktı sanırım. Antalya havasından sonra bu iyi gelmemişti. Taşların arasından yürüdükten sonra denize yaklaşıp kayalığın birine oturdum. Dalgalıydı biraz. Rüzgardan olmalıydı. Evet rüzgardandı çünkü hava esiyordu. Yağmur yağması için daha erkendi. Tuana'nın yanına gidecektim bir de. Sabah spor yaptıktan sonra annemle konuşmaya hala çekinerek evden çıktım. Bir süre işim yoktu. Kendim çalışabilirdim ara sıra ama şu an değildi. Vakti vardı.

 

Saçlarım her zamanki gibi topuzdu ve perçemlerim öndeydi. Saçımı açık gören az kişi vardır sanırım. Geceleri açık yatardım ama genelde topuz yapardım. Sahnelerden kalan alışkanlıktı. Perçemlerim de sorun yaratmazdı. Taç ile sabitlendiği için normal hayatta kullanabilirdim. Bayılıyordum herhalde.

 

Tuana aradığında daldığımın farkında değildim. ''Efendim?''

 

''Nerdesin hayatım?'' Etrafıma göz gezdirip tekrardan denize döndüm. ''Sahildeyim. Sen?'' Çıkma saati yaklaşıyordu onunda.''Diyorum ki bir şeyler mi yapsak?'' Ayaklanıp yürümeye başladığımda konuştum. ''Ne yapmak istiyorsun acaba?''

 

''Geçen gittiğimiz mekana gidelim.'' Kafamı salladım ama o görmedi. ''Başka mekan bulsak?'' Araf'ın mekanıydı ve sanırım istemiyordum. Her ne kadar babamın tanıdığı da olsa tehlikeli bir adamdı. Ondan ve çevresindekilerden uzak durmam en iyisiydi. ''Lütfen.'' Israr etmesiyle oflayıp onu onayladım. Muhtemelen davette gördüğü adamı bir daha görmek istiyordu. Tuana onun gibi insanlarla yapabilirdi ama ben o ortamlarda bulunamazdım. Hukuk okumamdan değil kişiliğim uygun değildi. Ağır bir insan değildim. Yavaş adımlarla arabaya geldiğimde acelem yokmuş gibi davrandım.

 

Arabanın sıcaklığı bacaklarımı ısıtmıştı ve inmek istememiştim. Otoparka girdiğimde Tuana'nın daha gelmediğini farkettim. Arabadan inerken küçük çantamı da aldıktan sonra içeri geçtim. Zaten içinde hiçbir şey yoktu. Locaları ve masaları es geçip barın olduğu en köşeye geçtim. Bugün biraz kalabalıktı ve göz önünde olmak istemezdim. Bir değişiklik yapıp alkollü bir şey söyledim. Fiziğim yüzünden çok kullanmazdım ama şuan yapacaktım. Tuana gelene kadar çantamda olan minik aynayı çıkardım. Her zamanki ruj ve glossu sürdükten sonra geri çantama koydum.

 

Telefonla konuşarak gelen Tuana'yı gördüğümde gülümseyerek onun gelişini izledim. Her zamanki gibi çok şıktı ve parlıyordu. Pantolonlu bir takım giymişti ve içinde güzel gözüküyordu. Tam bir iş kadınıydı. Başka hayatımda ona hayran olduğum doğru olabilirdi. Bana düşen ise sweat, etek ve spor ayakkabıydı. Bir de sabahtan yapılmış ama rüzgardan uçuşmuş dağınık topuzumdu. Bu kombinleri en son lisede yapardık. Telefonla konuşmasına rağmen bana sarılıp yanağıma bir öpücük kondurduğunda kendi yerine oturdu. Kapattığında ise hemen kendine bir şeyler söylemişti. ''Hayatım! Ne kadar tatlı olmuşsun bugün.''

 

''Siz de çok şıksınız hanımefendi. Keşke annem olsaydınız da bu tipinizle beni okuldan almaya gelseydiniz.'' Bu dediğime ikimizde güldükten sonra o genelde etrafı taramakla meşguldü. Bardağımdan bir yudum alıp ona döndüm. Acı tat genzimi yaktığında tepkisizdim. ''Gözlerin de fıldır fıldır yani. Fışkıracak şimdi.''

 

Yapmacık üzüntüyle dudaklarını büzdü. ''Benimki yok.'' Yüzümü buruşturup önüme döndüm. ''Hiç buruşturma yüzünü! Hem seninki de yok işte. Bir de mekan sahibi olacak.'' Kınarcasına konuştuğunda kıkırdadım. Kimse benimki değildi. ''Benimki falan yok. Ayrıca bizene ya!'' Bunu demem ile içeri birkaç adamla birlikte giren Araf'ı görmem bir oldu. Neyse ki göz göze gelmemiştik ve beni farketmemişti. Taburemde döndüğümde dengemi kaybetmemek için bara tutundum. ''Nefret ediyorum herkesten!''

 

''Benden de mi?'' Tepkisiz kaldım. ''Ayrıca sen neden dönüksün?'' Usulca döndüğümde önümü kapatsın istedim. ''Tam arkandalar ve ben görmek istemiyorum.'' Bunu demem ile hemen arkasına dönmüştü. Çok iyiydik gerçekten! ''Dan diye dön mü dedik ya!'' Tipim çok kötüydü. ''Birileri heyecanlandı sanki.''

 

''Aynen çok heyecanlandım. Şu tipime bir bak. Anaokulu kaçıkları gibiyim. Anne diye ağlasam kimse yadırgamayacak.'' Ağlar gibi konuştuğumda bana gülmüştü. ''Bebeğim benim! Ayrıca benimki de gelmiş. Fırsat bu fırsat işte.'' O birileriyle tanışabilirdi ama ben tanışmak istemiyordum. ''Sen git konuş o zaman.'' Önüme dönüp içeceğimi içtim. Bir tane daha söyleyip gelmesini bekledim. Beğenmiştim bunu. Başta acı gelse de içtikçe ağzımdaki tadı değişmişti. ''Ben bunu beğendim.''

 

''Çok içme de sen. Araba kullanamazsın sonra.'' Omuz silktim. Dirseğimin birini masaya yaslayıp elimi yanağıma koydum. Güzel miydim acaba? Ya da değil miydim? ''Ben güzel miyim?'' Gülümseyerek bana döndü. ''Çok güzelsin.'' Bir anlık gözlerim arka locaya kaydığında Araf'ı gördüm. O yakışıklıydı ve peşinden bir sürü kadın koştuğuna emindim. Beni farketmeyişine sevinerek önüme döndüğümde barmenin bana bardak uzattığını gördüğümde anlam veremedim. Daha içeceğim bitmemişti. ''Yan locadan size gönderdiler hanımefendi.'' Ben tam ağzımı açacakken Tuana bardağı alıp kalkmıştı. ''Öyle mi?'' Böyle şeyler onu çok sinir ederdi. ''Tuana!''

 

Ben kalkana kadar o çoktan yürüyordu ve topukluları tüm mekanda yankılanmıştı. Bardaktaki içkiyi yüzüne fırlattığında ağzım açık kalmıştı. Artık herkes bize bakıyordu. ''Çok beğendik içkinizi beyefendi!'' Bu adamı sinirlendirmişti. Ama Tuana'ya değil bana bakıyordu. ''Kaltak arkadaşın bize bakmasaydı!'' Buna çok sinirlenmiştim işte. Ben ona bakmamıştım bile! Alkolun etkisi de vardı üstümde. ''Senin gibi bir godomana kim baksın be. Kaltak senin-''

 

Adam Tuana'yı itip üstüme yürüdüğünde cümlemi yarıda keserek korkuyla gerilemiştim. Gelmesini istemiyordum. Çok korkunçtu. O üstüme gelemeden önüme birinin geçip ona yumruk atmasıyla adam yere savrulmuştu. Tuana bile geri çekildiğinde derince yutkundum. ''Seni adi piç!'' Korkuyla tekrar geri adım attım. ''Kadınlara nasıl davranman gerektiğini öğretmediler mi sana?'' Adam burnu kanamasına rağmen pis bir şekilde güldü. ''Masamıza bakmasaydı bu muameleyi görmezdi.'' Ben bakmamıştım ki. Adam bana baktığında iğrenmişti. ''Gerçi bu bana baksa ne olur? Annesi okula diye salmış bu mekanlarda gezsin.''

 

Araftı. Ona vuran Araftı. Masasında yoktu ve yanındaki adam Tuana'nın yanındaydı. Defalarca vurdu ona. Küfür ettiğini hatırlıyordum ama odağım yoktu. Ağlayarak oradan ayrıldığımda bir şey diyemeyecek haldeydim. Benim suçumdu. Yine ben hatalıydım. Orada olmasaydım Tuana kavga etmezdi. Araf adamı dövmezdi. Girişteki koltukların birine oturduğumda nefes alamadığımı hissediyordum. ''İyi misin?''

 

Araf'ın önümde eğilip yüzüme baktığında ona bakmak istemiyordum. Onun gelmesiyle tüm adamları gitmişti. ''Özür dilerim.'' Tek dediğim buydu. ''Özür falan dileme. Senin bir suçun yok.'' Kafamı hayır anlamında salladım. Elleri yüzümü bulduğunda saçlarımı geri çekti. ''Benim suçum.''

 

''Senin suçun değil diyorum! Bir daha şunu söyleyecek olursan gidip adamı biraz daha döveceğim.'' Şok içinde ona baktım resmen. ''Hayır, böyle bir şey yapma.'' Ne ara böyle konuşacak seviyeye gelmiştik. Yüzümdeki eli çekildiğinde elinin üstünün kıpkırmızı olduğunu görmem bir oldu. Çok kötüydü ve kanıyordu. ''Elin!'' Benim ağlamamdansa onun kanayan eli daha önemliydi. Elini geri çekti. ''Bir şey yok.''

 

Ağlamam geçtiğinde ona baktım. ''Elinize bakabilir miyim?'' En sonki konuşmamızda siz dememe gerek olmadığını söylemişti ama ben de şu an söylemek istemiştim. Homurdandığında onda iş olmadığını anladım. Eline uzanıp dizime koydum. Bunu yapmıştım fakat yanımda hiçbir şey yoktu. ''Siz demene gerek yok.'' Hareketlilik olduğunda Tuana ve yanındaki adam geldi. ''Sera! İyi misin?'' Telaşlı gelişiyle Araf hemen yerinden kalkmıştı. Kafamı salladım. ''İyiyim. Korktum sadece.''

 

''Aptal adam.'' Homurdanarak söylendiğinde bir yandan da beni inceliyordu. ''Eve ben götüreyim mi?'' Yok artık yani. ''Gerek yok o kadar da. Çocuk değilim sonuçta.'' Omuzları kalkıp indiğinde bir şey demedik ikimizde. Onunda korktuğu belli oluyordu. Yutkunarak başımı kaldırdığımda Araf ile göz göze geldim. Kanayan eli cebindeydi ve sinirli olduğu belli oluyordu. ''Hadi git sen. Akşamımız mahvoldu da zaten.'' Başını sallayarak güldü. ''Başlatma sen de akşamına. Sen daha önemlisin.'' İçerdekilere sanırım bu durum normal gelmişti çünkü kimse ses çıkarmamıştı. Bunda Araf'ın etkisi var mıydı bilmiyordum ama tahminlerim o yöndeydi. ''Seni bu durumda ve burada bırakamam.''

 

Kafamı salladığımda yanımdaki adam konuştu. Umarım ismini söylerdi çünkü zihnimde onun bunun yanındaki adam olarak kalsın istemiyordum. ''Bir daha böyle şey yapmaya cesaret edemezler zaten.'' Tuana gülerek ona döndü. ''Bir daha bizde buraya gelmeyiz zaten.'' Hani adama benimki diyordun hain şey? Masumca adama döndüm. ''Adınızı öğrenebilir miyim acaba?'' Önce Araf'a baktığında tekrar bana dönüp gülümsedi. ''Ayaz, küçük hanım.'' Tuana homurdanarak ağzının içinde konuştu. ''Küçük hanım senin bir yerine girsin.'' Ayaz bunu duymuş muydu acaba?

 

Çabalarım sonucu Tuana gittiğinde yanında Ayaz da eşlik etmişti. Kendimi toplayarak ayağa kalktığımda Araf hala aynı yerinde duruyordu. Sadece bizi dinlemişti. ''Şimdi bakayım mı eline?'' Cebinden elini çıkardığında kızarıklığı görüp üzülmüştüm. Benim yüzümden bu haldeydi. ''Senin yüzünden değil! Aklından at artık şunu. Kim olsa yapardı.'' Yutkunarak ona baktığımda siniri gözlerinden okunuyordu. ''Adamlarından elini saracak bir şey istesem daha çok sinirlenir misin?'' Elimin üstündeki eli yumruk olduğunda bunu demem bile onu sinir etmişti. ''Benden istesene, adamlarımdan neden istiyorsun?''

 

Benden cevap gelmeyince adamlarından birini çağırıp bir şeyler getirmesini istedi. Adam çok geçmeden geldiğinde ondan önce davranıp elindekileri aldım. Koltuğa oturduğumda sabır çekerek yanıma gelmişti. Elini uzattığında ''Sar bakalım. Sanki bir saate kadar tekrar sökmeyecekmişim gibi.'' Dedi. Son cümlesini sessiz sözlemişti ama duymuştum. Elini dikkatlice kremleyerek sardığımda hiç tepki vermeyerek bana bakmıştı Araf. İlk defa birinin beni izlemesi garip gelmiyordu. ''O adama bakmıyordum. Kim olduğunu bile bilmiyorum.''

 

''Biliyorum.'' Elini çektikten sonra ona baktım. ''Nasıl yani?'' Gömleğinin kollarını yeniden kıvırdığında oraya bakmak istememiştim. ''Bana bakıyordun.'' Görmüş müydü yani? ''Bakmak istemedim.'' Koltuğa rahatça oturduğunda yönümü ona çevirdim. ''İnkar ettin. O adam bakıyor dediğinde inkar ettin.'' Yutkundum. ''Niye bende inkar ettin, Ecmel?'' Ecmel bu koltukta oturan kızı görse yüzüne bakmazdı. ''Niye sürekli karşıma çıkıyorsun?''

 

''Ben çıkmıyorum.'' Yine inkar ettim. ''Karşına çıkmam kötü bir şey mi? Ama bilerek yapmıyorum yani nerden bilebilirim?'' Bu onu güldürdüğünde ne kadar hızlı söylediğimi farkettim. ''Ayrıca sen de benim karşıma çıkıyorsun ve aklım karış-'' Cümlemi devam ettirmedim ama o bilirdi. Sürekli onu görmem, bana şemsiye vermesi, davette koruması ve konuşmamız. Bunların aklımı karıştırması normaldi. ''Neyse. Elini sargıdan çıkarma. En azından yarına kadar.''

 

Adamlarından biri çantamı getirdiğinde şaşırmıştım çünkü istememiştim ve aklımda yoktu. Çantama göz attığımda bir yara bandı gördüm. Normalde olmazdı. O bana bakarken yara bandını ona uzattım. ''Al.'' Bir ona bir bana bakıp güldüğünde kafasını salladı. ''Geçen gün bana vermiştin. Ödeşmiş oluruz.''

 

Elimden alıp cebine koyduğunda gülümseyerek ayağa kalktım. ''Ben artık gitmeliyim. Sana iyi geceler, Araf.''

 

Cevabını beklemeden oradan ayrıldım. Gözlerim dolu dolu yürürken arabama binmek istememiştim. Artık sadece bacaklarım değil tüm bedenim üşüyordu. Yorgundum, hastaydım, kırgındım... Başımda her şey vardı. Geniş caddede yürürken tepemdeki büyük afişin ışığı yüzüme vuruyordu. Afişteki bendim ama yüzüm gözükmüyordu. Arkadan çekilmişti. Sadece kursun afişiydi ama benim için çok şey ifade ediyordu. ''Özür dilerim, Ecmel. Sen bunları haketmedin.'' Aslında ikisi de bendim. İkisini de yönetmek benim elimdeydi. Aradaki fark. Ecmel, beni yönetiyordu. Ben ise Sera'yı yönetiyordum. Benim Sera'yı yönetmem içimdeki Ecmel'i bastırıyordu. Yağmur başladığında insanlar koşuştururken ben hala afişin önünde kendime bakıyordum. Islanıyor olmak umurumda değildi.

 

Benim derdim neydi cidden? Önüme bir araba yanaştığında geri çekildim. İçinden Araf'ın inmesini beklemiyordum. Bir hışımla yanıma geldiğinde sadece kafamı ona göre hareket ettirip yüzüne bakıyordum. ''Bu halde tek gitme. Seni yakaladığım ikinci yağmur, eğer üçüncü olursa artık söylemekle kalmayacağım.'' Kararlı sesiyle yutkundum. Bunu beklemiyordum. ''Geliyor musun?'' Onu kendi silahıyla vuracaktım. Beni bırakırsa eğer, dönüşte o adamı tekrar bulup yarım kalan işini tamamlayacaktı. Onun gibiler böyleydi ve babamdan bilirdim. ''Sargı benim yaptığım gibi kalacaksa gelirim.'' Sanki başkasına yaptıramazdı ama benim şu an dediğim onu bozguna uğratıp onu daha çok dövme isteği gelirdi. Tekrar arabaya döndüğünde bir şey dememişti. Kapıyı sertçe kapattığında yanıma dönmesini beklemiyordum. Elimden tuttuğu gibi arabanın önünden döndürüp kapıyı açtı.

 

Daha fazla konuşmayıp bindiğimde neyime güvendiğimi ben de bilmiyordum. Bu işin bir de babam kısmı vardı. Sessizce geçen yolun ardından evin önüne geldiğimizde ben sadece ona döndüm. O ise karşıya bakıyordu. ''Özür dilerim tekrardan.''

 

Bana döndü. ''Özür dilenecek bir şey yok.'' Kafamı salladım. ''Sadece kendiminkini değil senin gününü de mahvettim. Bir de eve bıraktın.'' Bu çok normalmiş gibi tavrı vardı. ''Kim olsa yapardım.'' Kaşlarım havalandığında sorguladım. ''Herkese elini sardırıp evine mi bırakırsın yani?'' Yüzünü buruşturdu. ''Hayır tabii ki.'' Gözlerini kaçırdığında ona doğru eğildim. ''Kızım sen neden böyle şeyler soruyorsun? Babana benim mekanımda olduğunu söylersem ne der acaba?'' Gözlerim açıldı. ''Saçmalama!''

 

Arabadan inmeden ciddileşip ona döndüm tekrardan. ''Sen de o adam gibi mi düşünüyorsun bana baktığında?'' Gözlerimiz buluştuğunda ne diyeceğini az çok biliyordum. ''Hayır.'' Bu beklemediğim bir cevaptı. Niye hala inmiyordum? ''Sargıya ne zaman bakacaksın?'' Unutur diye düşündüğüm şeyi unutmamıştı. O normal biri değildi ve ondan tutup benimle sahilde buluşmasını söyleyemezdim. ''Bir daha ne zaman görüşürsek.''

 

Arabadan indiğimde büyük kapı açıldı. Babamın gelmediğini görmek beni rahatlatmıştı. Kapılar kapandığında tekrar araba çalışma sesi gelip süratle çıkmıştı siteden. Bir daha görüşeceğimize emindim. Eğer bir daha görüştüğümüzde sargısı hala duruyorsa onunla aramda bir bağ olduğuna inanacaktım. Kural buydu benim için. Ve içimden bir ses de görüşeceğimizi söylüyordu.

 

******

 

Duş alıp yatağıma uzandığımda Tuana'nın aramasıyla telefonuma uzandım. ''Gittin mi eve?'' Kafamı salladım. ''Evet. Duşa bile girip çıktım.'' Rahatlamış gibi bir oh çekti. ''İyi bari, merak ettim seni.'' Yatakta yayılıp konuştum. ''Sen naptın Ayazcığın ile.'' Buna güldüğünde imalı gelmişti sanki. ''Tanıştık sadece, Bir şey olmadı.'' Bir şey demedim. ''Asıl siz ne yaptınız?'' Kısaca anlattığımda heyecanlı tepkiler vererek dinlemişti. ''Ay oldunuz siz.'' Hıhı diyerek hiç takmadığımı belirttim. ''Çok.'' Sanki kendi Ayaz ile işleri bir günde ilerletmemiş gibi bana konuşuyordu. ''İstemese peşinden gelip seni bırakmazdı. Elini sardırmazdı.'' Yutkundum. Bu doğru bir şeydi. ''Kim olsa yapardı Tuana. Bir anlam aramaya gerek yok.'' Tekrar sessizlik oluştuğunda heyecanla tepki verdi.

 

''Yakışırsınız ama he.'' Yayılarak söylediği cümleye güldüm. ''Hayır ya. Ben ona göre biri değilim.'' Ben ona göre çok çocuksu ve küçük kalıyordum. Daha çok kadınsı tipler yakışırdı yanına. Tuana veya İrem gibi. İrem'in neden sürekli ona baktığına ve onunla konuşmak istediğini şimdi anlayabiliyordum. ''Saçmalamayı keser misin? Sen gayet güzel bir kadınsın. Aynı yaştayız farkındaysan.'' Aynı yaşta olabilirdik ama karakter olarak o kadar ayrıydık ki. ''Bilmiyorum kendim çalıp kendim oynuyorum işte. Sanki benim dememle sargıyı elinde tutacak.'' Tutmasını beklemiyordum tabii ki de. Aramızda bir şey olsa çıkarmazdı ama şu an sadece tanışan iki insandık ve gerek yoktu bu kadarına. Ben abartmıştım biraz. Kapımın çalmasıyla ''Gir.'' Dedim. Görevlilerden biriydi. ''Sera Hanım babanız sizi çağırıyor.'' Gazabım şimdi başlıyordu sanırım. ''Geliyorum.''

 

O gittiğinde tekrar telefona döndüm. ''Babam çağırıyor ya. Kapatmalıyım.'' İkimizde kapattığımızda yavaş adımlarla odamdan çıkarak aşağıya indim. Annemle babamın karşısına oturduğumda ne demem gerektiğini bilmiyordum. Cebinden çıkardığı ve benim olan araba anahtarına baktım. ''Kuzey getirdi.'' Annem babama döndüğünde bilmediğini farkettim. ''Ne demek oluyor bu?'' Babam anahtarı sehpaya bırakıp bana baktı. ''Ben de onu kızıma soruyorum işte.'' Yutkunarak ikisine de baktığımda annem hemen atladı. ''Davette seni uyarmadım mı?''

 

''Kötü bir şey yapmadım anne. Mekanın onun olduğunu nerden bilecektim?'' Neden bu kadar korkutuyordu onları? ''Kötü bir şey yapan bizim kızımız değil. Ona bakan şerefsiz herifte.'' Şok içinde babama döndüm. Ne ara öğrenmişti bu kadar şeyi? ''Ben bakmadım baba gerçekten. Adamları tanımıyorum bile.'' Korkuyla söyledim. ''Biliyorum.'' Dedi babam sadece. Sanki arkasında başka şey vardı ve geçiştiriyor gibiydi. ''Biri banada ne olduğunu anlatacak mı?'' Anneme döndüm. Bazı kısımları atlayarak sadece Araf'ın beni koruduğunu anlattım. ''Seni neden bu ortamlara sokmadığımı şimdi anlıyor musun?'' Bağırışıyla yerimde sıçradım. Bu tepkiyi göstereceği bir şey yapmamıştım. ''Ya ben ne yaptım? Gidip bir yere oturmamda mı suç oldu artık anne?'' Ağlayacaktım sinirden. ''Yok bundan sonra sana davet falan. Düğüne de gelmeyeceksin.'' Kararlı bir şekilde konuştuğunda ayaklanıp ona baktım. ''İstersen bir de eve kapat!'' O da bu tepkimi beklemiyordu. ''Ama merak etme sen. Birkaç aya burdan gittiğimde koruman gereken bir kızın olmayacak.'' Anahtarı alıp sinirle odama çıktığımda arkamdan bağırsa da duymamazlıktan geldim. Hiçbir şey yapmadığım halde suçlu ben olmuştum. Turne olsun olmasın gidecektim burdan. Ne Tuana ne annem, babam bile engel olamayacaktı buna. ''Bıktım ya bıktım!''

 

******

 

''Engin amca biraz konuşabilir miyiz?'' Masadakiler ayrılırken Araf'ın kurduğu cümleyle Engin ona döndü. ''Konuşalım.'' Konuyu az çok tahmin edebiliyordu ama sandığı gibi de değildi. Sadece Gürkan ile Engin kaldığında zaten sakladıkları bir şey yoktu. Adamlarından biri telefonunu getirdiğinde mekanın kayıtlarını izlettirdi. Araf ne tepki vereceğini bildiği için küfürlü kısımları ve dışarı çıktıkları kısmı kestirmişti. Kızı da zor duruma sokmak istemiyordu. Sinirlendirmişti bu görüntüler onu. ''Adam nerede şimdi?'' Araf telefonu ceketine koyduğunda tekrar ona baktı. ''Adamlarım ilgilendi merak etme.'' Cebinden bir araba anahtarı çıkarıp ona uzattı. ''Arabası bu da. Ben bıraktım eve.'' Bunu söylerken rahattı çünkü kötü bir amacı yoktu. Her şeyden önce hem aile bağları vardı ve bir kadındı. Sıkıntıyla anahtarı alıp cebine koydu. ''Eyvallah.''

 

''Sizin korkunuzdan pek bir şey demedi ama orda üzgün olduğu belliydi.'' Kafasını salladı. ''Ablası davetten kovdu dün.'' Söylemeyecekti ama içinde kalmasından iyiydi. Bu dahada üzmüştü Engin'i. Normalde ailesinden çok bahsetmezdi. ''Gidecek yakında.'' Gürkan ona döndü. ''Hani göndermek istemiyordun? Gitmeyecek dedin.'' Babasının bilmesine şaşırmıştı haliyle. Koltukta gerilerek oturdu. ''Koymuş kafasına bir kere. Ne zaman denk gelsem aklı hep orada. Burda tutmamın bir yolu olması lazım.'' Eylem onun gitmesini istese bile o kızını göndermek istemiyordu. ''Turneyi iptal edemez misin?'' Gürkan'a döndü. ''Denemedim mi sanıyorsun? Bu sefer benim engellediğimi duyduğunda daha da üzülecek.'' Sıkıntıyla gömleğinin önünü açtı. Araf bu halini gördüğüne şaşkındı çünkü Engin gayet sert bir adamdı. Kimseyle çok muhattap olmazdı ama konu küçük kızı olduğunda işler değişiyordu. ''Kızınızın kalmasını istiyor musunuz gerçekten?'' Ona döndüğünde başta anlamadı ama ''Evet.'' Dedi.

 

''Bana koyduğunuz madde. Kızınla evlenirsem onu hem korurum hem de gitmemesini sağlarım.'' Bu Engin'i de germişti. ''Nasıl biri olduğumu biliyorsun Engin amca. Sen onu belki bir yere kadar burda tutarsın ama onu buraya bağlayacak bir şey olursa.'' Devamını getirmedi. Bunu da neden demişti bilmiyordu ama söylemişti bir kere. ''Anladım.'' Gürkan bile şaşkınlıkla oğluna döndü. ''Sen şimdi evlenmek istediğini mi söylüyorsun?'' Kafasını salladı. ''Evlenmek istediğimi değil, Ecmel ile evlenmek istediğimi söylüyorum.'' Engin ona döndü. ''Sana kendini Ecmel diye tanıttıysa hayatında bir yer vermiştir zaten.'' O da kendini Araf diye tanıtmıştı. Karşılıklıydı hamleleri. ''Kızımı tanıyorum ben. Evlenmez seninle.'' Şüpheyle baktı Araf. ''Benim açımdan değil, kendi açısından. Avukat o.'' İkisi de şaşkınlığa uğramıştı. ''Ve sen benim gibi bir adamsın. Eylem gibi değilse seni sevmesi zor olur.'' Eylem her şeye rağmen Engin'i seçmişti ve pişman değildi. Başka şansı da yoktu sanırsam. ''İzin veriyor musun peki?''

 

Engin başta bir şey diyemese de karşısındaki adama güveni sonsuzdu. En yakınının oğluydu ve şüphe edeceği bir şeyi yoktu. Kızı hassas noktasıydı fakat gitmemesi için bu gerekiyorsa her yolu denerdi. ''Ona zarar gelmediği sürece seni her zaman desteklerim.'' Güveni karşısında gülümsedi. Kendine de güveniyordu ama ilk defa başında böyle bir şey vardı.

 

Eve gelip gömleğini çıkaracakken gözleri elindeki sargıya ilişti. Çıkaracaktı ama vazgeçti. Onu bekleyecekti. Birkaç saate geçecek bir şeydi aslında ama o böyle istemişti. Fakat kızın beklentisini bilemezdi. Bu karar onları birleştirecek miydi yoksa çıkmaza mı sokacaktı?

 

5.Bölüm Sonu.

 

Oy vermeyi unutmayınn.

 

Herkese yeniden merhabaa. Araf'ın kararlılığı ve kararsızlığı arasında boğuluyorum resmen. O kadar karışık bir karakter ki ilerleyen bölümleri iple çekiyorum resmen. Okuduğunuz için teşekkür ederimm🫶🏻

Loading...
0%