@ineffable3107
|
Sabah neşeli bir şekilde uyanıp hazırlandım. Aşağıya indiğimde sadece annem vardı. "Günaydın tatlım." Yerime oturduğumda masada duran birkaç bir şeyden tabağıma aldım. "Günaydın." Annemin garip sesi yüzüne de yansıdı. "Hayırdır bu ne mutluluk sabah sabah?" Gülümseyip ona baktım. "Hiç. Mutluyum öylesine." Kaşları havalandı. "Öylesine?" Kafamı salladım. Görevli abla anneme kahve getirdiğinde ona döndüm. "Bana bir bardak vişne suyu getirebilir misiniz?"
Aslında her sabah portakal suyu içerdim ama bir değişiklik yapmak istedim. Ne büyük değişiklikti ama. "Hayatım iyi misin bugün?" Yüzümü buruşturmama rağmen kafamı salladım. "Tabii ki anneciğim. Her zamanki halim." Kahvesinden bir yudum alıp emin olmak ister gibi beni inceledi. "Bir haber falan mı aldın?" Konu gitmeme gelmişti yine. "Hayır." Hayret içinde tabağına döndüğünde güldüm. "Gösterin falan var mı yakında? Televizyonda izlemeyeyim sonra." Kinayeli söyleyişine göz devirdim. "Sanırsam haftaya 2 otelde sahne alacağım yine. Ama gelmene gerek yok gerçekten anne."
"Yemeğini ye hadi." Zaten yiyordum. Vişne suyum geldiğinde bir yandan onu da içiyordum. "Düğün ne zamandı?" Telefonuna göz atıp bana döndü. "Pazar akşamı." Bugün zaten çarşambaydı. "Cuma da kına var. Gelmek istersen-" ondan önce davrandım. "İsterim. Zaten kadınlar arasında değil mi?" Buna şaşırarak kafanı salladı. Elindeki kahvaltı bıçağını üstüme tuttuğunda yüzüne mal gibi baktım. "Bana bak! Ne yaptın benim kızıma sen?"
"Sen demiştin beni yalnız mı bırakacaksın diye? Şimdi düşününce bundan öncesinde sen her yere tek gidiyormuşsun. İzel'in hem kızı hem gelini var. Kübra'nında gelini var. E seninde bir kızın daha olduğu öğrenilmedi mi?" Bıçağı indirip beni onayladı. "En azından ben gidene kadar yanında olmaya çalışacağım." Yerimden kalkarak yanağını öptüm. "Akşam görüşürüz hayatım. Çok geç kalmam." Kendisi zaten derneğe gidecekti. Gitme mevzusunu ortada bırakıp odama çıktım. Çantamı alarak tekrar aşağıya indim. Evden çıktığımda Tuana aramıştı. "Günaydın Tuana hazretleri. Sabah sabah bu ne erkenden?"
Zaten benden önce kalkardı ama onun araması için erkendi. "Günaydın tatlım. Öğleden sonra boşluğum var. İstersen birlikte elbise bakalım diyecektim." Arabaya bindiğimde direkt olarak bahçeden çıktım. "Bilmem olabilir de. Provam ne zaman biter bilmiyorum." Birkaç dakikalık sahne için bir hafta çalıştığıma inanmak güçtü. "Mesaj atarsın o zaman. Şimdi toplantım var." Telefonu kapattığımızda sessiz bir yolculuk çekerek kursa geldim. Bacaklarımın ağrısı biraz daha vardı ama çalışmama engel olacak kadar değildi. Çantamı öbür odada bırakarak prova odasına geldim. Her şey tamamdı ama sondaki dönme hareketinde dengem kayıyordu sürekli. Birçok kez denediğimde en sonunda düşmüştüm. "Kahretsin! Derdim ne bugün?"
En baştan başladığımda bu sefer olmuştu. Dengem kaymadan bitirmiştim. Yere oturduğumda salak gibi kalmıştım. Niye en başta olmamıştı ki? Şuan olmuştu ama sahnede de aynısını yaşarsam, korkusu sarmıştı içimi. "Bir şeyim düzgün gitse şaşarım zaten." Telefonumu almadığımı farketmemle diğer odadan alıp geri döndüm. Yeni sevgilim 2 kere arama zahmetinde bulunmuştu. Ben aramadan tekrar arama geldiğinde biraz bekletip açtım. "Sana telefonu açma diye mi aldılar?"
"Sanada günaydın." Tepkisizce söyleyerek yere oturdum. "Nerdesin sabahtan beri?" Ama bu hep böyle mi davranacaktı? "Provadaydım. Çantam başka yerdeydi." Derin nefesini hissettim. "Neyse ki başına bir şey gelmemiş." Alayla güldüm. "Ne o, başıma bir şey gelse ağlayacak gibisin?" Topuzumu çözerek saçlarımı açık bıraktım. "Çok." Dalga geçer gibiydi daha çok. "Hazırlansan iyi olur çünkü kapıdayım."
"NE?" Sesim yükseldiğinde ayaklanmıştım. Ne demek kapıdayım? Acaba odanın kapısı mı yoksa kursun kapısı mıydı? Sitenin kapısı da olabilirdi. Neyse ki etek giymiştim ama yüzüm bile hazır değildi. "Duydun işte. Bu saate kadar bitmiştir provan." Bir yandan öbür odaya girdiğimde hızlıca eteğimi geri giydim. Bir yandan uzun kollu bluzumu giyiyordum. Ceketim arabada kalmıştı. "Ama ben hazır değildim yani. Bir de çok erken daha senin işin gücün yok mu?" Hızlıca konuştuğumda hazırlanmıştım bile. "Konuşana kadar hazırlanabilirsin."
Telefonu yüzüne kapattığımda aşağı iniyordum. Şansıma asansör bozuktu. Girişe geldiğimde kendime çeki düzen verip çıktım. Bu havaya rağmen güneş gözlüğümü takmıştım çünkü rimelim bile yoktu. Arabanın önünde bekleyen Araf'ı gördüğümde yanına ilerledim. "Hazırlanmışsın gayet." Alayla kafamı salladım. "Tabi canım çok hazırım." Kollarını göğsünde birleştirdiğinde bana baktı. "Gözünde sorun mu var?" Mala bakar gibi ona baktığımda güneş gözlüğüm aklıma geldi. "Hayır. Makyaj yapmadım sadece." Sırıtarak kafasını salladı. "Anlıyorum sevgilim, anlıyorum."
Sevgilim derken? Yutkunduğumda bir şey diyemedim. İlerleyip kapımı açtı. "Umarım açsındır. Birlikte kahvaltı yaparız diye düşündüm." Bir yandan ilerleyip arabasına bindim. "Normal insanlar bu saatte işte oluyor genelde. Sen gibi kahvaltı yapmıyorlar." Güldü. "Normal insanlara benzemeye hiç niyetim yok." Kapımı kapatıp kendi yerine geçtiğinde ona döndüm. "Bana bir süre bakma tamam mı?" Anlamayarak bana döndüğünde cevapladım. "Makyaj yapacağım yani. Bakma işte."
"Gözlükten bir şey belli olmuyor zaten." Homurtusunu duymamazlıktan gelerek çantamdan küçük aynamı çıkardım. Benim çaresizlik dağlara taşlara yazılmalı yani gerçekten. Gözlüğü çıkarıp tepeme koyduğumda sadece gözaltıma kapatıcı sürdüm. "Fikrini değiştiren ne oldu?" Umarım bana bakmıyordur çünkü şu an ona dönemezdim. "Kesin konuşan sadece ben değildim." Pudra sürüp allığa geçtim. "O şeyi arabaya dökmeyeceksin değil mi?" Pudradan bahsetmesine kıkırdadım. "Tam da öyle yapacağım. Sevgilimin arabası sonuçta." O utanmıyorsa ben de utanmazdım. "Tanımasam sadece bir araban olduğunu düşüneceğim de, neyse."
Mırıltımı duyması imkansızdı çünkü ben bile zor duymuştum. Hızlı sürdüğünü farkettiğimde rimel sürecektim. Bu hızla giderse ben asla süremezdim. "Biraz yavaş sürebilir misin?" 130 ile gidiyordu ve bu yol için hızlıydı. "Yavaş sürüyorum zaten." Bıkkınlıkla nefes verdiğimde en sağ şeride geçip hızını düşürdü. Düzgünce rimelimi sürdüğümde bu sefer sıkılan oydu. Rujumu da sürdüğümde hazırdım kendi açımdan. "Bitti."
"Haber verme gereğinde bulunsaydın sabah hazırlanırdım." Saçlarımı çözüp salmadan elime aldım. Topuz yapacaktım yine. Tekrardan hızlanmıştı. "Telefonuna bakma gereğinde bulunsaydın öğrenirdin." Lafını da soktuğunda tepki vermeden saçımı topladım. "Sevdim ama bunu. Böyle hazırlan sen hep." Beni izlemek hoşuna falan gitmemiştir umarım. "Tabi canım sen nasıl istersen." Yapmacık gülümsemeyle söyledim. Bir de biz nereye gidiyorduk? "Nereye gidiyoruz?" Araba sürerken ki ciddiyeti takdire şayandı. Dönemeçten döndüğünde hala soruma cevap vermemişti. "Bir yere uğrayacağım." Saol paşam çok bilgili oldu. "Uğradıktan sonra beni alabilirdin." Arabayı bir yere park ettiğinde çıkmak için yeltendi. "Çok soru soruyorsun."
"Gerizekalı." Dedim onun duyamayacağı şekilde. "Bir şey mi dedin?" Gülümsedim. "Yok tatlım sen hallet işini." Anlamayarak kafasını salladığında iner inmez göz devirdim. Neyse ki tek kalmıştım ve rahatlayabilirdim. Telefonu elime alıp Tuana'ya yazdım.
Ecmel Sera Sayar: Elbise işi akşama kaldı sanırım. Provam uzun sürecek gibi duruyor.
Yalan söylemeyi hiç sevmiyordum ama bir ara söyleyecektim işte. Çok geçmeden yanıtlamıştı.
Tuana Vardar: Sen bilirsin hayatım. Yorgun olursan yarın da bakabiliriz.
Ecmel Sera Sayar: Yazarım.
Uygulamadan çıkacakken kuzenim Metin'in aramasıyla şaşırmıştım ama bir yandan da mutlu olmuştum. Ne zamandır konuşmamıştık onunla da. "Metin!" Gülümseyerek açtığımda çok geçmeden cevap gelmişti. "Napıyorsun fıstık?" Bir yandan da Araf'ı gözlüyordum. "İyiyim. Dışardayım öyle sen napıyorsun?" Onun sesi de arabadan geliyordu. "Aynı bende de. Annemi size bıraktım da, göremeyince arayayım dedim." Teyzemin gelmesine sevinmiştim. "Ne iyi yapmışsın. Özlemiştim teyzemi." Muhtemelen düğün için olabilirdi çünkü teyzemin evleri biraz şehir dışında kalıyordu. "Hadi kendine iyi bak canım. Düğünde görüşürüz, öpüyorum." Araf geldiğinde arabaya binmesini bekledim. "Ben de seni, görüşürüz."
"Kimdi o?" Sesi sinirle karışık sakindi. "Arkadaşım." Beni burda bekletmesine karşılık sinirlendirebilirdim. İlk günden ayarımla oynayamazdı. "Sen de onu napıyorsun?" Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Öpüyorum." Gerilmişti. "Dün de beni öpüyordun." Kaskatı kesildiğimde boğazımı temizleyip önüme döndüm. "Kuzenimdi." Yola girdiğinde sessizlik olmuştu. "Kız, Erkek?" Anlamayarak ona döndüm. "Cinsiyeti ne?" Perçemlerimi elimle düzelttim. "Erkek. Teyzemin oğlu." Yola döndüm. Hala bir yere getirememişti. "İyi. Bir daha desin bakalım." Buyrun mağaranıza beyefendi. "Noluyor ya?"
"Hiç." Dedi sadece. Büyük bir yerde durduğumuzda "Geldik." Beni beklemeden indiğinde inmeyi düşünmüyordum. Arabanın önünde durduğunda sinirle kafasını sallayarak kapımı açmaya geldi. "İnmeyi düşünmüyorsun herhalde." Kafamı salladım. Hiç sıcak olmayacak şekilde güldü. "İnme zahmetinde bulunur musunuz hanımefendi?" Sinirle arabadan indiğimde kapıyı kapattı. "Düzgün davran biraz. Böyle nasıl aşık edeceksin kendine?" Elimi tuttuğunda bunu beklemiyordum. "Aynı şekilde sen de. Sinir etmeye çalışırsan böyle olur." Birlikte yürüdüğümüzde ellerimize baktım. "Bu kadarına gerek var mıydı?" Bana salakmışım gibi baktığında anlamadım. "Omuz omuza yürüyelim istersen? Hatta devrem falan de bana. Askerlik arkadaşlığı yapalım." Bu adamı öldürecektim. "Düşmanlarından değil benim yüzümden öleceksin."
"Ölümden korktuğumu kim söyledi? Daha hiçbir düşmanım bana yaklaşmanın yanından geçemedi." İmayla söylemesine göz devirip elimden tutup yürütmeye devam etti. Dışarı kısma geçtiğimizde ön tarafın denize baktığını görmemle gülümsemeden edemedim. Masanın birine geldiğimizde sandalyemi çekmeyi akıl etmişti. "Neyse, kibar becerilerin varmış." Güldü. "Daha hiçbir şey görmedin." İnşallah bir şey boğazında kalırdı. Birkaç masaya göz atabildiğimde insanların ne kadar şık ve güzel olduğu gözüme çarpmıştı. Ben ise tenis eteği gibi duran beyaz eteğim ve sarı bluzum vardı. Hepsinin yapılı saçları falan vardı ve benim kendi ellerimle yaptığım topuzum çok salakça duruyordu. Neyse ki protez tırnaklarım vardı. "Onlardan daha güzelsin merak etme." Bir şey demeden önüme döndüğümde o telefonuna bakıyordu. Beni nasıl farketmişti? "Güzel hissetmiyorum şu an."
Biz sipariş etmeden önümüze birkaç bir şey geldiğinde sadece suyumdan içtim. Gelen garsonlardan biri "Hoş geldiniz efendim." Demişti. Tanınmaması mümkün değildi zaten de benimle ne işi vardı bu adamın ya? Benim genişliğimde ayrı olaydı hemen tamam demiştim. "Kendinden bahsetsene." Konuşmayı biliyormuş neyse ki. "Ecmel işte. Başka bir şey yok." Öylece baktığımda bir şeyler daha söylememi istiyor gibiydim. "Küçüklüğümden beri profesyonel bale yapıyorum." Kafasını salladı. "Başka? Ne okudun mesela?" Yutkundum. Söylese miydim? Bu sefer değildi. "Konservatuara hazırlanmıştım. Sahne sanatları falan. Devam ettim sonra da." Gözlerimi kaçırdığımda tabağımdaki yemekte oyalandım. "Sen ne okudun?" Gözleri bendeydi. "İşletme." Yemek yerken fazla konuşamıyordum. "Bu kadar mı yani? Ailene söylediğinde ya da bir yerde sorduklarında bunları mı bilmeliyim sadece?" Bıçağı ona saplasam kaç yıl yerdim? 1 yıl kesin yerdim ama ölüp ölmemesine de bağlıydı. Belki de şikayetçi olmazdı benden. "İlerde seni bıçaklasam beni şikayet eder misin?" Bunu bilmezdim. "Beni bıçaklamayı mı düşünüyorsun?" Kafamı hayır anlamında salladım. "Sadece kaç yıl yiyeceğimi bilmeliyim, ona göre hareket edeceğim. Ölmezsin muhtemelen de ben sürünürüm."
Güldüğünde bir şey dememişti. Konu değiştirmek amaçlı ailemden bahsettiğimde en azından isimlerini bilsindi. "Ablanla ne var aranda?" Bu soru beni üzmüştü işte. Ona anlatabilirdim sanırım.
"Ece beni istemezdi hiçbir zaman." Kendi ablamdan abla diye bahsetmemek çok zordu. Burukça gülümsedim. "Ben onu severdim ama. Küçükken bazen benimle dalga geçerdi, çocuk aklı işte güldüğünde falan sevgi sanardım. Şimdi öyle değil tabi. Anlamaya başladığımda ne kadar kötü olduğunu farkettim." Ona doğru kafamı kaldırdığımda gözlerindeki üzüntüyü görebildim. Herkes bana öyle bakardı zaten o baksa ne değişirdi ki? "Üzülme." Ablan olmasa bile başkası girer hayatına, en orta yerine koyar belki." Tekrar denize döndüm. "Sanmıyorum." Dalgalar hoşuma gitmişti. "O kadar görünmezim ki kimse beni tanımıyor." Dedim boş bir üzüntüyle. "Söylesene Araf," Ona döndüm. "Varlığımdan haberdar mıydın? Babalarımız kaç senelik dost olmasına rağmen beni tanıdığını söyleyebilir misin?"
Verdiği cevap uzun bir sessizlikti.
"Haftasonu düğüne gelecek misin?" Konuyu dağıtmak için sorduğum soruyla bana döndü. "Elbette. Adamla iş yapıyorum sonuçta. Hatta onur konuğu olarak beni çağırması lazımdı." Buna güldüğümde gülmeme gülmüştü. "Bu kadar güçlüsün demek? Babamdan bile mi peki?" Sandalyesinde rahatça oturdu. "Kendi babamdan bile güçlü olduğumu söylerler." Etrafı gösterdim. "Ama korunmuyorsun. Hiçbir koruma yok." Bardağına uzanıp bir yudum aldım. "Öyle mi düşünüyorsun?" Kafamı salladım. Öne doğru eğildi. "Köşede oturan iki adam, kapıda durup hiçbir şey yapmayan garson, az önce bize hoş geldiniz diyen garson." Diye sıralamasıyla arkamı yavaşça dönerek hepsine baktım. Düşündükçe taşlar yerine oturuyordu aslında. O iki adamın önünde sadece su vardı onlarda içilmemişti. Girişteki garson öylece duruyordu orada ve hiçbir masaya gittiğini gördüm. Bize gelen adamında direkt odağı Araf'tı. Cidden baya malmışım ben. "Tek başıma olsam onlara gerek yok da. Sen olduğun için yanımızdalar." Bu beni biraz ürkütmüştü. "Nasıl yani?"
"Her an her şey olabilir. Güvenliğinden emin olmam lazım." Konuşmasından bir şey anlamalı mıydım bilmiyordum. Bulunduğum durum anneminkine benziyordu. Babamda aynı onun gibi birisiydi ve en uzak durmam gereken tip babam gibilerdi. Karşımda da elebaşı oturuyordu sanırım. Hem kişiliğim hem de hukukçu olmam bu durumu doğru karşılamazdı ama girmiştim bir kere işin içine. "Niye bunu bana yapasın ki?" Aklıma gelenle masaya yaslandım. "Yoksa babamı düşman olarak görüp onu kızıyla mı vuracaksın?" Bunu dememle direkt yüzünü buruşturdu. "Saçmalama. Engin amca aynı babam gibidir." Bunu demesiyle içimi hüzün kaplamıştır. "Nerden geliyor aklına böyle sorular?"
"Öylesine." Geçiştirerek söyledim. "Ne zaman kalkacağız?" Kaşları havalandı. "Ne o sıkıldın sanırım benden." Hayır. "Elbise almam lazım. Tuana ile buluşacağım." Kafasını salladı. "Nasıl bir şey alacaksın?" Hiç düşünmemiştim nasıl bir şey alacağımı. Genelde en sadesi hangisiyse onu alırdım. "İstediğin bir şey olursa söyle hayatım hemen alayım. Meyve mi seçiyorum sanki?" Bir şey demeden üstümdeki bluza baktı. "Sarı iyi. Düğünde bu renk al." Alayla başımı salladım. "Emredersiniz." Göz devirdiğimde ayaklanmıştı. "Kursun önüne götür. Arabam orda. Bir de Tuana'ya açıklayamam seninle durumumu." Cevap vermeden elimden tuttuğunda ofladım.
"Yakında herkes öğrenir zaten merak etme." Kimseye açıklama yapmak zorunda değildim ama şimdilik öğrenilsin istemiyordum. Yoldayken Tuana'ya geleceğime dair mesaj atmıştım. O da çıktığını söylediğinde umarım vaktinde varırdım. Çok geçmeden kursun önüne geldiğimizde ona döndüm. "Teşekkür ederim bugün için." Sadece kahvaltı demişti ama baya bir zaman geçmişti. Sadece ileriye bakarak kafasını salladığında ona mal gibi baktım. "Öküzlük desek var." İnmeden elimi tuttuğunda tekrar ona baktım. Uzanıp yanağıma dudaklarını bastırdı ama öpmedi. "İleride bir adam duruyor ve tam sana bakıyor." Göz ucuyla bakmaya çalıştığımda bir yandan kalbim fırlayacaktı bu ani tepkisi yüzünden. Adamı gördüğümde tanımadığımı farkettim. Ondan uzaklaşıp baktım. "Tanımıyorum." İnmek için hareket ettiğinde elini tuttum. Adamsa çoktan ilerlemişti. "Dur. Gidiyor zaten." Günümüz mahvolsun istemiyordum. Kapıyı kapattığında bana baktı. "Sen varsın diye."
Hala elini tuttuğumda ondan çektim. "Gidiyim ben o zaman." Arabadan indiğimde sinirli hali belli oluyordu. Sinirlenmesini anlamıyordum çünkü adamı tanımıyordum. Arabaya bindiğimde dikiz aynasından ona baktım. Telefonla konuştuğunda o adamla ilgili konuştuğu belliydi. "Of gerçekten of!" Arabayı çalıştırıp ordan ilerlediğimde bu olanları takmamaya karar verdim.
Mağazaların arasında Tuana'yı bulma savaşı veriyordum. "Ağlayacağım artık!" Nihayetinde onu gördüğümde koşarcasına yanına gittim. "Çok özledim seni." Ona sarıldığımda kıkırdayarak bana sarıldı. "Ben de seni özledim deli." Beni kolunun altına alarak yürüdüğünde gördüğü ilk mağazaya sokmuştu. "Bir gezseydik?" Göz devirerek elbiselerin arasında dolaşmaya başladı. Kendime bir şeyler baktığımda siyah elbise gözüme çarpmıştı. Düğünde de giyilmezdi ama elbiseyi çok beğenmiştim. Kınada giyerdim ya da başka bir yerde giyerim diye düşündüğümde onu elimde tutup öbür yere gittim. Bu mağazada başka güzel yoktu benim beğendiğim. Tuana'yı bulduğumda elinin boş olduğunu farkettim. Normalde benden önce bulmuş olurdu. Elbiseyi üstüme tutup ona gösterdim. "Nasıl? Bence çok güzel." İncelediğinde baş parmağıyla onayladı. "Düğün için değildir umarım. Cenaze ile karıştırma sonra."
"Saçmalama. Beğendim bunu." Bel kısmında, ucunda ve askısında taşlar vardı ve adeta ben burada parlıyorum diyordu. Elbet giyecek yer bulurdum. "Ben bulamadım bir şey ya!" Bu haline güldüm. "Başka yere bakarız hayatım. Bekle geliyorum ben." Kasaya gittiğimde güzelce paketleyip vermişlerdi. Ödedikten sonra mağazanın kapısında bekleyen Tuana'nın yanına gittim. "Rotamız neresi?" Koluna girmem için uzattığında hemen girdim. Başka bir mağazaya girdiğimizde burası çok abartılı gelmişti. Her şey taşlı ve pulluydu. Benim için sade bulmak imkansız gibiydi biraz. Özel üretim yazan kısma ilerlediğimde burada daha sade şeyler olduğu için rahatladım. "Nasıl bir şey bakıyordunuz?" Gülümseyerek ona baktım. "Haftasonu bir yakınımın düğünü var da. Çok abartılı olmayan bir şey bakıyordum." Kadın eliyle koymuş gibi birkaç elbise çıkardığında aslında çıkardıklarının hepsini alabilirdim. Hepsi tam benlikti ve boyları da kısaydı. Uzun elbise sevmezdim hiçbir zaman. Tek omuzlu bir elbise daha çıkardığında her şeyine aşık olmuş olabilirdim. Toz pembe bir rengi vardı ve ben çok severdim.
Saten değildi ama kumaşı çok farklı derece de güzeldi. Omzunun ordan sarkan kurdele vardı ve belinde açıklık vardı. Çok değildi, kötü de durmuyordu. "Bunu istiyorum." Yanında da lacivert bir elbise daha bulunuyordu. Önden kapalı arkasında dekoltesi duruyordu. Sıfır kolluydu yine. "Bunu da istiyorum." Kadın güldüğünde bu halim banada komik gelmişti. Tuana yanıma birkaç elbiseyle geldiğinde kadın gitmişti. Seçtikleri birbirinden güzeldi. "Nasıllar?" Hepsini inceleyip ona döndüm. "Hepsi çok güzel hayatım. Ben de bu ikisini beğendim." İki elbiseyi gördüğünde gözleri parlamıştı. "Şu pembe sana çok iyi yakışır. Onu mutlaka almalısın." Kadın elinde bir elbiseyle daha geldiğinde açık sarı renkteydi ve güzel duruyordu. "Bu modelimiz de bugün geldi. Tek bir parça."
"Baksana Sera." Tuana'nın demesiyle elbiseyi inceledim. Gerçekten çok hoştu ve sadeydi. Tam bana göreydi bence. Yine sırt dekoltesi ve sarkan uçları vardı. "Bunu da ekleyelim biz." Kadın üçünü de alıp götürdüğünde Tuana'ya döndüm. Bir elbise daha getirmişti. "Ay bunu da beğendim. Sanırım mağazayı almamız gerekecek bir an önce çıkalım." Kıkırdadığımda elinde bulunanlardan iki tanesini elemişti. Dört elbise ile kasaya gittiğinde ben kendiminkileri ödemiştim. Bir sürü topuklu ayakkabı vardı zaten evde. Bir de topuklu için gezemezdim. "Bir şeyler içelim."
Kafenin birine geçtiğimizde içecek söyleyip bekledik. "Ben Kuzey ile görüşüyorum." Yudumladığı içecek boğazında kaldığında öksürmesi için yardım ettim. Ne iyi arkadaştım ama. "Helal canım." Sinirle bana baktı. "Ne demek görüşüyorum? Ne ara? Hani yoktu aranızda bir şey?" Ardı ardına sıraladığı soruların bitmesini bekledim. "Öyle oldu işte. Sevgili değiliz zaten daha." Umarım cennetin girişinden geçebilirdim. "Sorma işte ya. Söylemezsem içimde kalacaktı." İçeceğimi içmeye devam ettim. "Bana bak yer cücesi. En ufak şeyde bana söylüyorsun tamam mı? Ya da gidip dava açalım. Zengin sonuçta." Sanki bizim aşağı kalır yanımız vardı. "Saçmalama be." Biraz daha sohbet ettikten sonra kalkmıştık. Eve gidip bir an önce teyzemi görmek istiyordum. Onu özlemiştim. Birkaç kere gelip gitmişti ama sahnelerime denk geldiği için bizde denk gelememiştik. Bahçenin kapıları açıldığında arabamı park edip koltuktaki poşetleri aldım. Eve doğru yürüdüğümde telefonum çalmıştı ama bakacak durumda değildim. Poşetleri odama çıkardıklarında ceketimi bırakıp içeri geçtim. "Teyzeciğim! Hoş geldin."
Teyzem beni görünce ayaklandığında ona sarıldım. "Hoş buldum bebeğim. Ay nasıl özlemişim seni." Yanağımı öpünce oturmadan annemi de öptüm. Tekli koltuğa geçip ona doğru döndüm. "Nasılsın? Metin aradı da sabah, ondan öğrendim geldiğini." Gülümsedi. "Sürpriz yapacaktım ama geçmiş anlaşılan. Erkenden geleyim de vakit geçirelim dedim. Ne zamandır görmüyorum seni." Mahçupça ona baktım. "Ne zaman gelsen benim dolu günüme denk getiriyorsun. Son zaman haberim olunca yer kalmıyor sahnede sonra." Diye yakındım. Anneme döndüm. "Sen naptın bugün?"
"Derneğe gidecektim tam. Teyzen gelince gitmekten vazgeçtim. Oturup sizi çekiştiriyorduk." Güldüğümde ikisi de gülmüştü. Çantam için elimi attığımda yanımda yoktu. "Geliyorum hemen." Girişten çantamı alıp içinden telefonu çıkarttım. Arama tahmin ettiğim kişidendi. Salonun sınırlarında konuşamazdım. Daha sonra aramak için sadece yanıma aldım. Teyzem ve annemle sohbet ettiğimizde saatin farkında değildik. Teyzem yatmak istediğini söylediğinde annemle birlikte kalkmışlardı. Ben de odama çıktığımda Araf'ı geri aradım. Açmadı. Saate baktığımda gece gece ne işi olacağını düşündüm. Hiçbir işi. Tekrar aradığımda açılmıştı. "Buyurun?" Kaşlarım çatıldı. Telefona baktığımda doğru numara olduğuna emindim. "Araf nerede?"
Dan diye konuya girdiğimde karşıdaki susmuştu. "Şu an önemli işleri var. Siz ne için aramıştınız?" Geçenki adamın sesine benzemiyordu. "Ondan nefret ettiğimi söylemek için aradım." Adam kahkaha attığında sinirlenmiştim. Dalga mı geçiyorlardı benimle? "Herkes ona öyle söyler genelde." Bu adamı da öldürecektim. Listeye almıştım. "Sevgilisi olarak söylediğimi de söyleyin." Telefonu yüzüne kapattığımda son dediğini de duymuştum. "Sevgilisi mi?"
"Yok görümcesi!" Diye homurdanıp giyinme odama ilerleyerek rahat bir şeyler giydim. Makyajımı da silip saçlarımı açtım. Başımı çatlatmıştı bugün. Masada duran bilgisayarımı yanıma alarak yatağa uzandım. Yarıda bıraktığım dizinin bölümünü açarak izlemeye başladım.
*****
Depodan çıkarak bir sigara yaktı Araf. Neydi derdi? Düşmanının adamının dibine kadar gelmesi mi, yoksa onu yanında kızla görmesi mi? Ne kadar denediyse de adam bir türlü konuşmamıştı. Ölmeyi bile kabul etmişti nasıl bir korku varsa içinde. "Götürün şunu." Adamları emiri aldığında oradan ayrılmıştı. Mekana döndüğünde masada Buğra'yı görmeyi beklemiyordu. "Hayırdır? Uğramazdın sen buralara." Yerinde yayılarak içkisini yudumladı. "Sıkıldım öyle geziyorum mekan mekan." Bıkkınlıkla koltuğa oturduğunda ona döndü. "Ne ara başına sardın birini?" Anlamayarak ona baktı. "Sevgilin aradı sen yokken. Nefret ediyormuş senden." Masadaki telefonu ona uzattı. "Sen de açtın mı telefonu gerçekten?" Keyifle başını salladı. "Belanı sikeceğim senin. Ne dedin lan kıza?" Bacak bacak üstüne atıp güldü. "Önemli işin olduğunu söyledim. Kadınlar falan işte anlamıştır herhalde." Sinirle çenesini ovuşturdu. "Seni öldürmeden siktir git şurdan!"
"Sakin ol. Bir şey demedim. Kendisi kapattı zaten de nerden çıktı bu kız?" Yanında hiç kadın görmemişti bile. "Sevgilim olduğunu söylemiş ya işte. Yeter o sana." Kurcalatıp durulmasını istemiyordu. "Kuzey." Ona döndü. "Kız sana Araf dedi." Omuz silkti. "Ne yani? İsmimi söylemiş işte." Alayla güldü. "Lan çıldırtma adamı. Sen değil miydin masadan biri sana Araf dedi diye kafasına sıkan." Bunu yapmıştı ve yapardı da. Araf onun için önemli bir isimdi ve kimsenin kullanmasına izin vermezdi. "Olabilir böyle şeyler. Sanki sen yapmıyorsun." Sigarasını küllüğe bastırdı. "Bu kadar önemli mi bu kız senin için."
"Sence depodaki adamı neden bulmanı istedim, Buğra?" Kaşları havalandı. Ya gerçek değildi ya da karşısındaki dostu Kuzey değildi. "O kız için mi?" Sinirle ona baktı. "O kız diyip durma. Adı var elbet." Gittikçe şaşırıyordu. "Neymiş adı?" İçinden Ecmel dedi ama sonrasında vazgeçti. O nasıl sadece Araf'ı kullandıysa o da sadece Ecmel'i kullanmak istemişti. "Sera." Tanımıyordu haliyle. "Engin amcanın kızı işte." Diye geçiştirdi sonra. "Lan onun tek kızı yok muydu? Doktor olan." Öylece başını salladı. "Sakladığı bir kızı da varmış işte." Sinir etmek amaçlı güldü. "Güzel mi bari?" Kaşları çatılarak ona döndü. "Sanane lan!" Ellerini kaldırdı. "Bir şey demedim." Aklına gelmiş gibi ciddileşti. "Ama abi bi arasan iyi olur bence. Sesi sinirli geliyor olabilirdi." Kendisi kalktığında sesli bir küfür savurdu. Masadaki telefona baktığında arayıp aramamak arasında kararsızdı. Bugün onun için bir adamı öldürmekten beter etmişti. Engin'e onu koruyacağını söylese de şimdiden peşine düşmeye başlamışlardı. Onu her halükarda korurdu ama önce gitmemesini sağlayacaktı. Telefonuna uzandığında araması en sonunda açılmıştı. "Ne var?"
"Aramışsın." Tepkisizdi. "Aradığın için aramıştım ama adamın işin olduğunu söyledi. Gece gece ne haltlar yiyorsan artık." Sırıtsa da bir şey demedi. "İşinin ortasında niye arayasın ki beni? Yanındakine selam mı vereceğim?" Kaşları çatıldı. "Kim varmış yanımda?" Kapı kapanma sesi geldi. "Önemli işin kiminleyse artık." İmayla söylediği cümle onu güldürdü. "Sevgilim olarak benden nefret ediyormuşsun." Karşıdan başta cevap gelmedi. "Adamın benimle dalga geçti çünkü." Buna hak verirdi çünkü Buğra öyleydi. "Arkadaşım o. Aklınca dalga geçmiş işte seninle." Sanırım cevap vermek istememişti. "Tanışacak mıyım peki?" Sorduğu soru onu şaşırttı. "Tanışmak mı istiyorsun?"
"Olabilir aslında neden olmasın. Gitmeden az insan görmüş olurum." Ciddileştiğinde gitmesinden konu açması germişti biraz. "Yarın işin yoksa alabilirim seni." Kız telaşla konuştu. "Yarın olmaz. Teyzem bizde, onunla gezeceğim." Gülümsedi. "Cuma da olmaz kına varmış. Cumartesi provam var yorgun olurum. Pazar düğün var. Eğer arkadaşların beni çok görmek isterlerse onlar görsünler." Sondaki cümlesi olmamıştı işte. "Kim seni görmek isteyecekmiş." Yutkundu. "Arkadaşların işte. Tanışmak mı istiyorsun diye sormadın mı?" Bardağına uzandı. "Sordun ama bana sordun mu seni onlara göstermek istiyor muyum diye?" Şaşırmıştı muhtemelen bu tepkiye. "Yani şey, sen bilirsin sonuçta senin arkadaşların. Beni tanımasalar da olur gideceğim zaten." Sinirden alnını ovuşturdu. "Benimle konuşurken gitme meselesini açma. İstediğin zaman tanışabilirsin gelip."
"Yarın akşam erken dönersem yanına geleyim o zaman. Seni de görmüş olurum hem." Onu da mı görmek istiyordu? "Nasıl istersen." Aralarında yine sessizlik oluştu. "Eve ne zaman gideceksin? Saat geç oldu da biraz." Kibarca sorduğu belliydi. "Şimdi." Kısaca cevap verip kalktı. "Ben uyusam olur mu? Yorgunum da." Mekandan çıktığında hala onu dinliyordu. "Uyu." Arabasına ilerlerken de kulağından çekmedi. "İyi geceler o zaman." Aynı şekilde cevap verdiğinde telefonu kapattı. Bu kıza karşı ne besliyordu bilinmezdi ama onu yanında tutmak istiyordu. Avukat olduğunu da öğrenmişti ama yine engel değildi. Onun dünyasına göre de çok masum kalıyordu. Hayır dediği an zorlamamıştı fakat aramasıyla onu fazlasıyla şaşırtmıştı. Bu saatten sonrası sadece onun elindeydi. Kızın isteği birine söylememekti ama asıl amacı babasının ve annesinin tepkisi üzerineydi. Halbuki babasının onayı vardı. Bulundukları durumdan haberdar değildi tabii. En azından birbirlerine alışana kadar söylemeyebilirlerdi. Niye kabul ettiğini de anlamış değildi zaten. Kendini ve onu tanıyordu. Her şey için çok erkendi. Yollarının kesişmesi onlara ne yapacaktı kim bilir?
*****
Tüm gün teyzem ve annemle vakit geçirdikten sonra eve geçerken ablamda bizimle gelmişti. Büyük arabadan inip eve yürüdüğümüzde bacaklarımın ağrısı devam ediyordu. Ablama söylesem bana yardımcı olur muydu acaba? "Abla." Bana döndü. "Ne?" Vazgeçtim. "Boşver ya unuttum." Önünden geçerek merdivenlerden çıkarken hala beni izlediğini farkettim. Sinirle odama girdiğimde bacaklarımı yerinden sökmek istiyordum. Doğru düzgün yürümemiştim bile. Odamdaki ilaç kutusuna baktığımda uygun bir şey bulamadım. Olsa da kullanmam doğru olmazdı sanırım. Biraz yatarak dinlenmek istediğimde odanın aralığından ablamın sesi gelmişti. "Annemlerdeyim sen nerdesin?"
"Kuzey'in yerinde ne işin var kız?" Gülerek sorduğu soru sinirimi bozmuştu. Orda değildir bence. "İyi eğlenceler o zaman hayatım." İrem ile mi konuşuyordu acaba? Bugün sadece bir kere konuşabilmiştik çünkü aramızda bir şey yoktu. Ne konuşabilirdik ki? Gerçek değildik. Sevgili değildik. Niye bu işin içindeydik onu da anlamış değildim. Kimse bilmiyordu. Kafam o kadar dağınıktı ki ne yapacağımı bilmiyordum. İrem'in orada olması neyi değiştirecekti? Kıskanacak mıydım iki günlük adamı? Ama o beni bir telefondan kıskanmıştı. "Of!"
Bıkmıştım gerçekten etrafımdakilerden. Bir de sevgilim çıkmıştı ortaya. Telefonuma uzanıp onu aradım. "Efendim?" Demişti hemen. Dışardaydı. "Nasılsın?" Aferin Ecmel. Aferin kızım. "İyi." İnsan beni de sorardı. "Evin arkasındayım." Hemen ayaklandım. "Neden?" Derince nefesini hissettim. "Seni görmeye geldim." Beni mi? "Gel." Telefonu kapattığımda aynadaki tipime baktım. Neyse ki iyiydim bugün. Çekmecenin üstünde duran tokayı alıp topuz yaptım. Perçemlerimi düzeltip telefonumu pantolonumun arka cebine sıkıştırdım. Kot giymeyi de sevmezdim ama işte. Giyiyordum. Çıkmadan salondakilere "Hemen döneceğim." diyerek evden çıktım. Ne mont ne ceket hiçbir şey almamıştım. Üstümdeki ince cropun kollarını elime kadar çektim. Hızlıca bahçeden çıkarken etrafı kontrol ettim. Arka tarafa ilerlediğimde onu gördüm. İlk defa gömleksiz görmüştüm sanırım. Siyah sweat yakışmıştı. Yaklaşırken gülümseme gereğinde bulundum. "Hoş geldin."
Belimden tutup çekerek bana sarılmasıyla şok olmuştum. Sanki ilk defa birine sarılmışım gibi hissettim. Yanlış hissetmesin diye kollarımı ona doladım. "Bir şey mi oldu? Bu saatte gelmeni gerektirecek." Benden ayrıldığında belimden tutmayı bırakmadı. Sanırım bana iyi gelmeye başlamıştı. "Birkaç gün olmayabilirim." Sadece kafamı salladım. Az önce içimden bana iyi geldiğini geçirmiştim değil mi? "Gitmeden seni görmek istedim." Çok mu gidecekti. Bugün zaten perşembeydi. "Hemen dönersin ama değil mi?" Tereddütle sordum. Cevaplamasa da normal karşılardım. "Özleyecek misin?" Güldüm. "Özlemek değil de sevgiliyiz ya hani." Ağzımda geveliyordum resmen. "Sormak istedim yani."
"Anladım ben seni." İmalı söylediğinde koluna vurdum. "İstiyorsan hiç gelme." Kollarının arasından çıkacakken daha sıkı sarıldı. "Tamam dur. Ben de seni özlerim." Hiç inandırıcı değildi. Gidene kadar sevebilecek miydim onu? Bir yandan da gitmek hep aklımda bulunuyordu. "Sen özle beni. Ben değil." Aklıma gelen şeyle ona baktım. "Düğüne kadar dönecek misin peki?" O yoksa ben de gitmek istemezdim. "Dönerim sanırım. Düğünde mi açıklayacaksın ilişkimizi?" İlişkimiz mi vardı ki? Gerçi şu an kollarının arasındaydım ve ben de ona tutunuyordum. "Dönmezsen ben de gitmem. Onu kastetmiştim." Kafasını salladı. "Halledeceğim."
Saatine bakıp tekrar bana döndü. "Şimdi gitmeliyim." Perçemlerimle oynadı. "Yokluğumu hissetmezsin bile." Sanırım biraz kırıktım. Onu görmeye alışmıştım bu aralar. Bugün bile görebilmek iyi hissettirmişti. Sweatini göstererek ona baktım. "Döndüğünde bunu bana vereceksen senden ayrılmam." Gitsem de kalsam da onun bir eşyasını istemeliydim. Benden uzaklaşıp bir çırpıda üstündekini çıkardı. İçinde beyaz tişört vardı ve bunu beklemiyordum. "Napıyorsun? Üşüyeceksin böyle kalırsan." Kollarına dokundum. Sweati üstümden geçirerek giymemi sağladı. Biraz büyük olmuştu tabi ama güzel kokuyordu. "Sen de kalsın."
"Gidersem yanıma alacağım ilk şey." Gülümsedim. Yüzü değişse de kafasını salladı. "Hadi git. Bekleyeceğim girmeni." Son kez sarılmak için yükseldiğimde güldü. Ona bu kadar yakın olmam iyi değildi biliyordum ama bana kötü davranmamıştı. Bana kötü davranmayan herkesi severdim. Belki de onu sadece insan olarak sevmezdim. "Dikkat et tamam mı?" Hafifçe yanağıma dokundu. Ondan uzaklaştığımda gülümseyerek el salladım. Çocuklar gibiydim aynı. Mutlulukla eve yürüdüğümde üstümdekini nasıl açıklayacağım umurumda olmamıştı. Büyük kapıya geldiğimde arabasının hareketini gördüm. O gidince ben de bahçeye girdim. Mutluydum sanırım. Eve girip hızla odama çıktım.
Diğer insanları bilemezdim ama ben kolay mutlu olurdum. Koparılıp verilen çiçek bile önemli olurdu benim için. Önemli olan birinin beni düşünmesiydi. Dün ki konuşmamız aklıma geldiğinde belki de hayatımın orta yerine koyacağım kişi ben bulmadan beni bulmuştu. İlk defa görülmüştüm. Beni farketmişti. Yatağıma uzandığımda not defterimden bir sayfa açtım.
"Eğer günün birinde gidecek olursan ona veda etme. Belki de o senin vedanı hak etmiyordur."
7.Bölüm Sonu.
Oy vermeyi unutmayınn. |
0% |