@ineffable3107
|
Arabamın içinden yağan yağmurun damlalarını izliyordum. Yağmurdan kaçan insanlar, sabırsızca kornaya basan sürücüler... Hepsi birer sesti. Hepsi kabustu. Gece gördüklerim gibiydiler. Hep aynı şeydi. Ben Maral. Annesi onu bırakan, babasının sadece 4 yıldır hayatında olan kızdım ben. Annem ben küçükken gitmişti. Dedem ve anneannemle beni tek bırakmıştı. Babam? Baba demeye bin şahit isteyen adam. Kızların ilk aşkı babası lafına hiçbir zaman inandırtmayan adam. Babam benim için farklı biri olarak vardı. O adam benim babam değildi. Oysa istediğim bu değildi. Bir kez olsun saçımın okşanmasına, halimin sorulmasına ihtiyacım vardı. Bir kere bana 'nasılsın kızım' deseydi, her şeyi kenara atardım. Ama o bunu hiç yapmadı. Denemedi bile. Buna rağmen hep onun gözüne girmeye çalıştım. Yazılım mühendisliği okumuştum. Onu bile hiç ettim. Okuduğum, çaba gösterdiğim şeyi de mahvetmiştim. Bazen yüklü miktar karşılığında rakip şirketlerin altyapılarına girip öğrenilmemesi gereken şeyleri öğreniyordum. Tamamen zevkti bu benim için. Paraya ihtiyacım olduğundan mı? Hayır. Sadece göremediğim sevginin acısını çıkarıyor gibi hissediyordum. Çünkü bilgiler değerli olurdu. Basına sızardı. Kötü olmasına neden olurdu. Telefonum çaldığında irkildim. O adam arıyordu. Telefonu açtım. "Şirkete gel." diyip kapattı. Babalar kızlarını aradığında nasıl açardı? Bu benim için cevapsız bir soruydu. Arabamı şirkete sürdüğümde hep alışkın olduğum bir soğuk vardı. Arabadan indim. Topuklu çizmelerimden gelen ses otoparkta yankılanıyordu. Asansöre binip babamın odasının olduğu kata bastım. Bir gerginlik seziyordum. Asansör durduğunda indim. Odaya ilerledim. Sekreteri beni görünce "Babanız bekliyor Maral Hanım." dedi güler yüzle. Sadece kafamı salladım. Tepki vermedim. Gülmedim. Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde babam yalnız değildi. Karşısında bir adamla kahve içiyordu. Bu adamı tanıyordum. Doruk Aydın'ın babasıydı o. Nihat Aydın. Peki babamla ne işleri vardı. Doruk Aydın'ı çok araştıramamıştım. Temel bilgileri dışında hiçbir şeyi yoktu. Görünüş olarak çok iyiydi. Onu hiç görmemiştim ama hakkında duyduklarım bile yeterdi bana. Aurası yüksek insanlardan biriydi. Saygındı. Tanınıyordu. Çok sert ve soğuk bir insan olduğu söylenirdi. "İşte gelininiz." dediğinde şok içinde baktım. Neler dönüyordu bu odada? "Ne?" diye şaşkınlıkla sorduğumda anlamıyordum. "Nihat beyin oğluyla evleneceksin." dedi keskin bir dille. Ne dediğinin farkında mıydı? Hangi devirdeydik biz? "Ne dediğinizin farkında mısınız?" diye sordum. Böyle bir şey olamazdı. Olmamalıydı. "Gayet farkındayım. Duydun dediğimi." dediğinde çaresizce ona baktım. "Bunu bana yapacak mısın gerçekten? Bu kadar mı sevmedin beni baba? Bu kadar mı gözünde yok değerindeyim?" dedim acı içinde. O an gözlerimin içine bakıp beni yok eden o cümleyi söyledi. "Annen ve benim yaptığım hatalardan birisin sen." dedi. Kalbim yoktu. Zaman durmuştu. Nihat bey bile üzgün gözlerle bana bakıyordu. "Peki." diye fısıldadım. Yavaş adımlarla kapıdan çıkmadan tekrar söyledi. "Haftasonuna hazır ol." dedi. Bugün zaten perşembeydi. Odadan çıktım. Asansörlerin yanındaki pufa oturdum. O adam ne yapmıştı? O adam beni mahvetmişti. O adam beni öldürmüştü. Bıçak ya da silahla değil. Ruhumu öldürmüştü. Ben yoktum artık. Nihat bey bana yaklaştığında hızla gözlerimi sildim. Güçsüz görünemezdim. Elini omzuma koydu. "Özür dilerim, kızım. Bunu yapmak istemezdim." dedi. Kızım. Ne kadar uzak bir kelimeydi bana. "O adam seni hiçbir zaman haketmedi. Seni onun yanından almamın tek yolu buydu." dediğinde ona baktım. Neyden bahsediyordu? "Efendim?" diye fısıldadım. "Neyden bahsediyorsunuz siz?" diye sordum. "Baban, yani o adam. Göründüğü gibi biri değil." dediğinde anlamıyordum. Bu konuyu sonra hallederdim. "Oğlunuz peki? Hadi ben kaderime boyun eğdim. O ne olacak? Sevmediği bir kadınla mı evlenecek?" dediğimde gülümsedi. İlk defa biri bana içten gülümsüyordu sanırım. "Bunu zaten o teklif etti. Sen bizim için önemlisin." dediğinde ona inanmak istedim. "Şimdi gitmeliyim. Ama seni o adamın yanına bırakmayacağımdan emin olabilirsin." deyip gelen asansöre bindi. Arkasından bakakaldığımda bu aile hakkında hiçbir şey bilmediğimi farkettim. Şirketten ayrılıp eve döndüğümde odamdan çıkmadım. Zaten ne gerek vardı ki çıkmama. Doruk'u araştırmaya başladığımda elimde olan şeyler sıfırdı. Bu adam kendini iyi koruyordu gerçekten. Sosyal medya hesaplarında bile kimseyi takip etmiyor ve post atmıyordu. Bilgisayarımı kapatıp yatağıma geçtim. Uyanmak istemediğim bir uykuya daldım. Sabah uyandığımda yine aynı sessizlikti. Babam yoktu. Saçlarımı salık bırakıp aşağıya indim. Yardımcılarda yoktu. Günün belli saatleri burada olurlardı. Mutfağa geçtiğimde hiçbir şey yiyesim gelmedi. Yeterince kazık yemiştim zaten. Aniden kapı çaldığında gelecek biri mi var diye sorguladım. Kimse olmadığı için ben açmak zorundaydım. Kapıyı açtığımda karşımda hiç beklemediğim birisi vardı. Doruk Aydın. Ve ben olabileceğim en doğal halimdeydim. Pijamalarım, dağınık saçlarım ve makyajsız yüzüm. Sertçe yutkundum. "Neden geldiniz?" diye sordum. Tanışmıyorduk ne de olsa. Bu nedenle siz diye hitap etmiştim. "Karımı görmeye geldim." dedi tok bir sesle. Karısıymış. "Beni içeri almayacak mısın?" dediğinde afalladım. "Buyurun geçin." diye elimle gösterdiğimde geçti. "Ayrıca bana siz diye hitap etmene gerek yok. Ne de olsa karım olacaksın." dedi rahat bir tavırla. Salona geçerken kapıyı kapatıp arkasından yürüdüm. "Niye benimle evlenmek istiyorsun?" çat diye sordum. Bakışlarıyla yüzümü inceledi ama fazla oyalanmadı. "Çünkü öyle istiyorum." dedi kendinden emin bir sesle. Sinirle güldüm. "Hep böyle misindir? İstediğini alan?" diye sorduğumda o da güldü. Benimkine nazaran gülüşü gerçekti. "İstediğimi almadığım hiçbir şey olmadı." diyip göz kırptı. Ne bu yakınlık? "Peki sen hep böyle misindir? Evin içinde falan." dediğinde pijamalarımı ve makyajsız halimi kast ettiğini anlamıştım. "Noldu beğenemedin mi?" diye alayla sordum. Keyfi bilirdi. "Aksine. Bayıldım." dediğinde yutkunamadım. Tükürüğümün boğazıma kaçtı. Yanıma yaklaştığında ona baktım. Bu halde bile boy farkımız vardı. Yüzü biraz daha ciddileşmişti. "Bak bu evlilik sadece kağıt üstünde gerçek olmayacak. Sen benim karım olacaksın. Mecbur aynı evde yaşayacağız ve seni güvende tutmak zorundayım." dedi. Ne zorundalığından bahsediyordu? "Tamam." dedim sadece. "Birbirimizi sevmiyor olabiliriz ama sana sadık olacağımdan emin olabilirsin." dediğinde bu benim için önemliydi. "Senden sadece tek bir şey isteyebilirim." diye mırıldandığımda "Söyle." dedi hemen. "Her ne olursa olsun bana yalan söylemeni istemiyorum." dedim keskin bir ses tonuyla. Yüzüme anlamsız bir şekilde baktı. "Tek istediğin bu mu gerçekten?" dediğinde kafamı salladım. "Yeterince çukurdayım zaten. Daha da batmak istemiyorum." dedim içimdekileri dışa vurarak. "Ben varken batmazsın merak etme." dedi güven vermek ister gibi. "Bundan sonra aynı evde olacağız. Bir sorunun olduğunda bana anlatabilirsin. Derdin olduğunda bana gelebilirsin. Sen benim karımsan ve soyadımı taşıyacaksan senin için yapamayacağım hiçbir şey olamaz." dedi. Bunları hiç duymamıştım. Verecek bir cevabım yoktu. "Şimdi gitmeliyim." diyip kapıya yürüdüğünde sessizce arkasından ilerledim. "Unutuyordum." dediğinde tekrar bana döndü. Cebinden çıkardığı yüzüğün kutusunu bana çevirdi. "Bunu tak." dedi soğuk bir sesle. Elinden aldığımda kutuya bakıyordum. Zarif bir tektaştı. Böyle mi evlenecektim gerçekten? "Tamam." dedim sadece. Ölüme yolculuk yapıyordum haberim yoktu. Hiçbir şey umrumda değildi. "Aramızda sadece nikah olacak. Basın falan hiç uğraşamayacağım." dediğinde rahatlamıştım. O giderken arkasından bakmıştım sadece. Sonrası yine yalnızlıktı. *** Üstümde düz beyaz bir elbise vardı. Samimiyetsiz bir 'evet' dedikten sonra gerçekten evliydim. Gizli saklı evliydim. Elimde tanımadığım bir adamın yüzüğü vardı. Soyadımı bile tanımıyordum ki ben. Birlikte Doruk'un deyimiyle yeni evime gelmiştim. Eski evden hiçbir parçamı almamıştım. Gerek yoktu hiçbirine. Hesabımda duran parayla yarın alırdım her şey. İçeri girdiğimizde ev cidden çok güzeldi. Hayalimde bir ev yoktu ama hayaliminde ötesinde olabilirdi. İki kişi için büyük bir evdi ama ferahtı. Tek sorunum aynı odada mı kalacaktık? Evi incelemem bittiğinde salona girdim. Doruk ceketini çıkarıp kollarını kıvırıyordu. "Aynı odada mı kalacağız?" diye sordum. "Sen odada yat." demişti sadece. Peki o nerede yatacaktı? Yanıma doğru yürüyüp koltuğa oturdu. "Yarın alışverişe çıkacağım. Arabamı getirtirsin değil mi?" diye safça sordum. "O adama ait şeyleri kullanmana izin verir miyim sanıyorsun?" dediğinde sesi sertti. "Kapıda senin içinde bir araba var. Onu kullanırsın." dediğinde ona baktım. "Ben onu kabul edemem." dedim sadece. Gerçekten kabul edemezdim. "Edersin." diyip kestirip attı. Ona öderdim elbet ama yapamıyordum işte. Cüzdanından 3 tane kart çıkardı. "Bunların hepsi sana özel yapıldı. Limitsiz. İstediğin gibi harca." dediğinde tükürüğümde boğuldum. "Neden sevmediğin bir kadına bunu yapasın?" dedim. Cevap vermedi. Yaptıkları karşısında gözlerim doldu ama ağlayamadım. İlk defa biri sahte de olsa böyle davranıyordu. Yüzümü ondan çektiğimde bana baktığını hissettim. Hızla yanıma geldi. "Noldu? Seni ağlatacak bir şey mi söyledim?" dedi telaşla. Benim için mi endişeleniyordu? Hızla kafamı salladım. "Hayır." diye fısıldadığımda "O zaman sorun ne?" dedi. "Sorun burda olmam ve senin bana iyi davranıyor olman." dedim çaresizce. "Şu halime baksana." dedim kendimi gösterip. "Hangi kız gizli saklı evlenir?" dediğimde yakındığım şey evlilik değildi. "Bunları yaşadığın için özür dileyemem fakat bu evde olduğun sürece üzülmezsin. Çünkü ben varım." dedi. "Hadi şimdi yukarı çık. Dinlen." dediğinde sadece kafamı sallayabildim. Odaya girdiğimde oda çok geniş ve ferahtı. Misafir odası olduğunu bilsem de bu odayı bana vermişti. Yatağın üstündeki poşet dikkatimi çektiğinde poşetin içindekilere baktığımda yüzümde bir tebessüm oluştu. Dün sabah giydiğim pijama takımının aynısını almıştı benim için. Sorgulamadan onu giydim ama uykum yoktu. Tekrardan aşağı indiğimde görünürde kimse yoktu. Salondaki pencereden dışarı baktığımda sigara içen bir Doruk görmeyi beklemiyordum. Dışarı çıkıp onun yanına gittim. Şaşırmıştı geldiğime. "Noldu?" diye sorduğunda bir şey demedim. "Benimle ilgili merak ettiğin bir şey yok mu?" diye sorduğunda ona döndüm. Her şeyi biliyordum ki zaten. "Doruk Aydın." diyip devam ettim. "1.93 boyundasın. Kız kardeşin var. Eski sevgilin varsa bilmiyorum. Baban ve annen sana çok değer veriyor." Bunu derken yutkunmuştum. "27 Haziran doğum günün. Yengeç burcusun." dedim tek nefeste. "Bunları nerden öğrendin?" dediğinde güldüm. "Beni hafife alma." dedim. "Bu evin içinde arkadaş gibi olabiliriz. Benim için dediğin şeyler senin için de geçerli." dedim. Yüzüme garip bir şekilde baktı. "Seninle arkadaş falan olmam." dediğinde yüzüm düştü. "Sen benim karımsın. Arkadaş neymiş." dediğinde "Ama evliliğimiz gerçek değil." dedim. Ağzından bir şeyler mırıldansa da duymamıştım. "Madem uykun yok küçük hanım. Sen de kendini anlat. Beni tanıyorsun malum." dedi. "Çok bir şey yok aslında. Adım Maral. 12 Ekim doğum günüm. Yazılım mühendisliği okudum." dediğimde ciddiyetle beni dinliyordu. "Bu kadar. Bundan ibaretim." diyebildim. "Maral Aydın." dediğinde anlamsızca ona baktım. "Soyadın yani." dediğinde parçalarım yerine oturdu. Az önce soyadımı söylemediğim için düzeltmişti beni. "Peki." dedim. Aralık ayında olmamıza rağmen hava biraz ılıktı. Rüzgar estiğinde vücudum titrer gibi olmuştu. Doruk bunu farkettiğinde "Hadi geçelim içeri. Daha fazla kalma burada." dediğinde kafamı salladım. Birlikte yukarı çıktığımızda odamın önünde durdu. "Bir şey olduğunda seslenebilirsin." dediğinde daha da ezildim. Cevap vermeden odaya girip kapıyı kapattım. Sessizce yatağa yattığımda tuttuğum gözyaşlarım akıyordu. Uykuya dalana kadar ağladığımı hissetmiştim. 1. Bölüm Sonu.
|
0% |