Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16.Bölüm

@ineffable3107

Gözlerimi açtığımda bembeyaz ışık vuruyordu. Odamda değildim. Koluma bağlanan serumu görünce hastanede olduğumuzu anlamıştım. Konuşmak isteyip konuşamıyordum sanki. Hastane odasındaydım. Yatakta doğrulmaya çalışsam da serum yüzünden çok hareket edememiştim.

Doruk neredeydi? diye düşünmeme kalmadan kapı açılmıştı. Doruk uyandığımı görünce yanıma gelip oturdu. "Daha iyi misin?" diye sorunca kafamı salladım. Boğazım hala acıyordu.

"Acıyor mu boğazın?" dediğinde ağlama hissim geri gelmişti. Ağlayarak kafamı salladım. Normalde böyle yapmazdım ama regl hormonlarım baskındı şu an.

"Su içmek istiyorum." dedim çatallı bir sesle. Masadaki suyu getirip içirmişti bana. "Biz neden buradayız?" diye sordum.

"Bayıldın evde. Ben de korktum bir şey olacak diye." dedi. Gözlerine baktığında o korkuyu anlayabilirdim. "Zehirlenmişsin. Mideni yıkadılar ama şimdi iyisin." dediğinde ona baktım.

"Ne yedin en son?" diye sordu. "En son şirkette kahve içmiştim. Seni beklerken." dedim. Kuaförden önce sitenin çıkışında olan pastaneden bir şeyler almıştım ama tadlarında bir sorun yoktu. Bir şeyler düşünse de söylemedi.

"Eve gidelim artık." diye sızlandım. Serumuma baktı. "Bitince gideriz." dedi. "Sen neredeydin az önce?" diye sordum. Uyandığımda yoktu.

"Doktorunla konuşuyordum. Bünyen çok zayıfmış. Vitamin verdi bir sürü. Ben yokken evde yemek yemiyor musun sen?" diye kızdı. Kafeye gittiğim günler kahve içiyordum ama onun dışında kahvaltı yapmıyordum. Kafamı salladım.

Beni affetmiş miydi acaba?

Serumumu çıkardıktan sonra yatakta doğruldum. Gelen hemşire erkekti ve Doruk serumu çıkarana kadar tepemizde beklemişti. "Geçmiş olsun." diyip gülümsediğinde ben de ona gülümsedim. Odadan çıktığında ayakkabımı giyemeden Doruk kucağına almıştı. "Yürüyebiliyorum Doruk!"

"Gülme bir daha." diyip ilerlediğimizde anlamamıştım. "Ne?" dedim. "Başkasına gülme, gülümseme." dediğinde hemşireden kıskanmıştı.

"Kıskandın mı sen beni?" diye sordum. Cevap yoktu. "Soru sordum?" dedim. "Bildiğin şeyi neden soruyorsun?" dediğinde güldüm.

"Cevaplasan ölür müsün?" diye yakındım. Ona bile cevap vermedi. "Anneannen haklıymış." dedim.

Garip garip baktı. "Ne konuda?" diye sordu. "Soğuk olman konusunda." diye homurdandım. "Bana bile soğuksun sen." dedim.

"Sana değilim." dedi net bir sesle. Arabaya geldiğimizde kucağında olmam onu hiç etkilememiş gibi kapıyı açıp beni oturttu. Geri çekilmeden elini tuttum.

"Bana soğuk olma. Hiçbir zaman." dedim. İstemiyordum çünkü. "Değilim dedim." diye ekledi. "Şu an öylesin." Ona bakıyordum. Cevap vermeden kapıyı kapatıp kendi tarafına geçti.

Yola çıktığımızda güneş daha doğmamıştı bile. Konuşmuyordu yine. "Hemşire bile gülümsüyor sen yüzüme bile bakma." diye homurdanıp cama döndüm. Direksiyonu sıkıyordu. "Şu an yeri değil." dedi.

"Umursamadığın bir insanı kıskanma o zaman!" diye bağırdım. Cevap vermedi. "Sen busun işte!" diye ekledim. Arabayı hızlı sürse de umurumda değildi şu an. Gözlerim dolduğu için görmesini istemedim. Dizlerimi karnıma çekip kafamı eğdim.

Küfür ettiğini duyduğumda sinirlendiğini anlamıştım. Arabayı durdurup kemerimi çıkarıp kucağına aldı. "Bana bak." dese de bakmadım.

Çenemi kaldırıp ona bakmamı sağladı. "Bana bak dedim." dedi sinirle. Dolan gözlerimi gördü. "Niye ağlıyorsun sen şimdi?" diye sordu. "Kocam beni umursamadığı içindir belki!" dedim. "Kıskanmaya gelince kudurmayı biliyorsun. Yüzüme bakmıyorsun diyorum cevap ver-" dememe kalmadan dudağıma kapanmıştı.

Sertçe öpmesine karşılık verdiğimde gözümden yaş aktı. Geri çekildiğinde alnını alnıma yasladı. "Hayatımda belki de ilk defa bir kadını bu kadar umursadım. O da sensin." dedi. "Amına koyayım 7 aydır hissetmediğim ne varsa sana hissettim. Sen gelmiş umursamadığın kadın diyorsun." Siniri biraz daha geçmişti.

"Sadece anlatmamana kızdım ama sana kıyamıyorum. Görmesem sinirim geçer diyorum sabah şirkete geliyorsun, oyun oynarken beni izliyorsun." dedi. Ona bakıyordum. "Çocuğum gibisin aynı." diye yakındığında gülmeden edemedim.

"Ama karınım." diye ekledim. Güldü. Yanlışlıkla bacağına bastığımı sanarken değilmiş. Sıçtık. Kafasını geriye attı. "Kızım senin oturduğun yerler neden münasip olmuyor?" diye söylendi.

"Kucağında oturuyorum farkındaysan?" dedim. "Başka yerde mi oturmak istersin?" dediğinde güldüm. Kafamı hayır anlamında salladım. "İyileştiğinde seni bir yere götürmek istiyorum." dediğinde heyecanla yerimde kıpırdanıp ona baktım. "İyileştim ben!" dedim.

Nefes aldı. "Kıpırdanma bir daha." dediğinde ne demek istediğini anladım. "İyileşmedin daha. Ben götüreceğim zamanı biliyorum." dedi. Doğum günü yaklaşıyordu. Ona ne alacağımı bilmiyordum.

Kucağından kalkıp yerime oturduğumda eve sürdü. Eve geldiğimizde odaya çıkıp lavaboya girdim. Hastane kokusundan nefret ederdim. Duş alıp pijamalarımı giydim. Benden sonra Doruk girdiğinde onu bekledim. Altında sadece eşofmanıyla çıkmıştı. Yanıma yattığında ona bakıyordum.

Yanına yaklaşıp ona sokuldum. Kollarıyla beni sardığında uyuyabilirdim.

                                           ***

Öğleden sonra uyanmıştım resmen. Karnım hala ağrıyordu. Aşağı inerken Doruk mutfakta telefonla konuşuyordu. "Benim katımın olduğu yerdeki kahveleri değiştirin mümkünse." dedi. Niye böyle bir şey yapıyordu ki?

"İyi de sen çok kahve içmezsin ki." dedi karşıdaki adam. "Beğenmiyorum demek ki kahveyi. Değiştirin işte." demişti. Aklıma gelen şeyle tebessüm etmiştim. Dün en son içtiğim şey o kahveydi. Muhtemelen o dokunmuştu.

Telefonu kapattığında mutfağa girdim. "Günaydın." dedim neşeyle. Karın ağrımı unutmaya çalışıyordum. "Günaydın." diyip içine vitamin attığı bardağı uzattı. "İç bunu." Öküz.

Bir yudum aldıktan sonra yüzümü buruşturdum. "Bok gibi tadı." dediğimde garipçe bana baktı. "Terbiyesiz." dedi kınar gibi. "Sen içeri geç ben içerim bunu." dedim. Dökecektim direkt.

"Yemezler güzelim. Hadi iç." diyip tepemde bekledi. Gerçekten çok iğrençti. Tek dikişte hepsini içmeye çalıştım. Kusma hissim geliyordu.

"Çok kötü bu. Ben içmem bunu her sabah." dedim direkt. "Mecbursun." diyip içeri yöneldiğinde peşinden gittim.

"Gitmeyecek misin bugün?" diye sordum. "İzinliyim bugün." diyip koltuğa yayıldığında ona baktım. "İzinli misin?" Alaylı bir şekilde. "Kendine izin vereni de ilk defa görüyorum." dedim.

"Dışarı çıkalım mı?" diye sordum. Onunla hiç normal gezmemiştik. "Nereye gidecekmişiz?" diye sordu hemen.

"Bilmem ki." Bana döndü. "Yani normal gezmedik hiç birlikte." dedim. "Normal bir hayatımız olduğunu sanmıyorum." dedi. Bunun ben de farkındaydım.

"Bir günlüğüne gezemez miyiz?" diye çocukça sordum. "Hazırlan bakalım. Sen anca hazırlanıyorsun zaten." dediğinde göz devirdim.

Hava güzel olduğu için beyaz eteğimle gömleğimi çıkardım. Yine topuklu giymeyecektim. Beyaz ayakkabılarımı çıkarıp giydim. Makyaj masama oturduğumda çok sade ama belirgin bir makyaj yaptığımda hazırdım.

Güneş gözlüğümü de alıp aşağıya indim 


Güneş gözlüğümü de alıp aşağıya indim. Doruk hala aynı şekildi. Beni görünce baştan aşağıya süzmüştü. "Nasıl olmuşum?" diye sordum etrafımda dönerek. Yanıma geldiğinde ellerini belime yerleştirdi. "Bence hiç evden çıkmayabiliriz." dediğinde koluna vurdum. "Hayır çıkıcaz." diye direttim.

Kafasını sağa sola sallayıp yukarı çıktığında onu bekliyordum. Yine gömlek pantolon giyeceğini düşünüyordum. Polo yaka tişört ve pantolon giydiğini görünce şaşırmadan edememiştim. Hiç görmediğim şeydi.

"Kocamı yukarda mı bıraktın?" diye sordum kapıya yaslanarak. "Dolabında beyaz bir şey gördüğümü hatırlamıyordum hiç." Gülmüştü.

"Varmış demek ki. Canım sana uygun giymek istedi." dediğinde gülümsedim. Birlikte evden çıktığımızda arabasına bindik. Beni daha çok şaşırtarak arabayı tek eliyle sürüp öbürüyle benim elimi tutuyordu. İlk defa gerçekten karı koca gibi hissettim.

Sahil kenarı gibi bir yere geldiğimizde minik hayvanat bahçesi bile vardı. İlk defa geliyordum ama havası çok güzeldi. Arabadan indiğimizde de elimi tutmaya devam ediyordu. "Şaşırtıyorsun beni." Gülümsedim.

Soğuk nevale kocam cevap vermemişti. Bir şeyler yedikten sonra dolaşıyorduk. Yerdeki küçük tavşanları gördükten sonra elini bırakıp onlara yürüdüm. "Doruk baksana ne kadar tatlılar!" diyip birini aldım. Bembeyaz çok güzeldi. Kucağıma alıp havaya kaldırdım.

"Ama sen çok tatlısın!" diyip yere bırakıp sevdim. Doruk beni gülerek izliyordu. Tekrardan onun yanına döndüm. "Çok tatlılardı." dedim.

Yanağımı öptüğünde ona baktım. "Bu ne içindi?" diye sordum. "Sen daha tatlısın onlardan." dediğinde güldüm.

"Akşam annem çağırdı. Teyzemler gidiyormuş." dedi yürürken. "Gideriz canım." dedim. İlerideki dondurmacıyı görünce çocukluğum tuttu. "Dondurma alalım mı?" diye sordum. "Lütfen." diye uzatmayı da unutmadım.

"Gece hastanede olan sendin Maral. Hayır." dedi kesin bir sesle. Yüzümü asıp ona bakmadım. Elimi tutup yürütmeye başladı. "Yürü çocuk yürü." dediğinde gülümsemem geri geldi.

"Neli istiyorsun?" diye sordu. Sadece çilekli yerdim hep. "Çilek." dedim hemen. Beni götürmeyip kendi gidip aldı. Yine kıskançlığı tutuyordu.

Elinde tek dondurmayla döndüğünde ona baktım. "Kendine neden almadın?" diye sordum. Elinden dondurmayı aldım. "Sevmem ben öyle şeyler." Göz devirdim.

Tekrar yürüdüğümüzde keyifle dondurmamı yiyordum. Ona uzattım. "Tadına baksana! Nasıl sevmezsin dondurmayı?" diye söylendim.

O ise eğilip dudağımı öpmüştü. Kalbim tekledi çoktan. "Senin tadın daha güzel." dediğinde yanaklarım kızarmıştı. Yutkundum. Başıma o an her şey gelebilirdi.

"Ye şimdi dondurmanı." dediğinde yiyecek bir dondurmam kalmamıştı. Beni utandırdığı için keyfi gayet yerindeydi. "Hoşuna gidiyor dimi bunu yapmak?" dediğimde sırıttı.

"Yaşlanıyorsun tabi. Bünyene böyle şeyler lazım." dedim alayla. "Öldüğümde ağlarsın arkamdan dul kaldım diye." dedi gülerek. Yüzüm düştü. "Ölme! Öyle şeyler deme." dedim hemen.

Kolunu omzuma atıp kendine çekti. "Yaşlı olduğum için senden önce ölürüm muhtemelen." dedi. Aramızda sadece 3 yaş vardı. "Hayır ölmek yok. Ben tek kalırım sonra." diye sızlandım.

"Ha tek kalacağına mı yanıyorsun sen?" diye sordu. "Hayır aşkım ama sensiz tek kalacağım doğru." dediğimde bana baktı. "Bir daha desene." dediğinde güldüm.

"Yok. Tek seferlikti o." dedim. "O ne öyle tek gecelik ilişki gibi." dediğinde sorgular gibi baktım. "Çok gittin herhalde?" dedim. "Tabi canım." diye dalga geçti.

Önden hızlı hızlı yürürken elimi tuttu. "Bana bak çocuk." dediğinde bakmadım. Çocuk neymiş? "Her seferinde şunu yapma artık!" diyip çenemi kaldırdı. "Bana bak dediysem yap bunu." dediğinde ona baktım.

"Sen git tek geceliklerine söyle!" dediğimde güldü. "Böyle bir şey olmadığını ikimizde biliyoruz." dediğinde alayla kafamı salladım.

Bir anda "Çocuk istiyor musun?" diye sorunca garipçe bana baktı. Karnımı işaret ederek "Hamile misin?" diye sordu. Telaşla "Hayır! Değilim yani." dedim hemen. "İstiyor musun diye sordum." dedim.

"Sen varsın işte." diyip yürümeye devam etti. İstediğim cevap bu değildi ki. Ben istemiyordum ama onunkini de merak ediyordum.

Telefonu çalınca konu dağılmıştı. Biraz daha dolaştıktan sonra akşam olurken ailesinin evine geçmiştik. Haberleri biliyorlar mıydı acaba?

İçeri girdiğimizde herkesle sarıldıktan sonra yemek masasına oturduk. Doruk'un anneannesi bana döndü. "Nasılsın yavrum iyi misin?" dediğinde gülümseyerek ona döndüm. "İyiyim. Siz nasılsınız?" diye sordum.

"Ben de iyiyim de. Sana bir şey sormak istiyorum özel olmayacaksa." dediğinde gerilmiştim. "Tabii yani sizi dinliyorum." dedim.

"Haberleri izledik malum." dediğinde gelecek olan şeyi hissetmiştim. "Maya ismini sanki bir yerlen hatırlıyorum gibi geldi." dedi. Ona baktım. "Nerden hatırlıyorsunuz?" diye sordum. Annemi tanıma ihtimalleri vardır belki diye.

"Bodrumda annenin ya da babanın yazlığı falan var mı hiç?" dediğinde gözlerim parladı. "Evet. Babamın yazlığı vardı orada." dediğimde gözler bana dönmüştü. "Tolga. Yani Tolga Şahin. Babam." diye ekledim.

Nihat baba ve Doruk zaten biliyordu bunları. "Çok nazik bir adamdı kendisi." dediğinde kafamı salladım. Belki de gördüğüm en iyi adamdı.

Desteğe ihtiyacım varmış gibi alttan Doruk'un elini tuttum. O da benimkini tutup bacağının üstüne koydu. "Peki annemi tanıyor musunuz?" diye sordum. "Tanımaz olur muyum? Senin küçüklüğünü de hayal meyal hatırlıyorum." dediğinde gözlerim doldu.

"Nasıl biriydi?" dedim. Birinden annemi dinlemek isterdim. "Çok tatlı ve naif bir kadındı gerçekten. Saygılıydı da. Çok konuşma fırsatımız olmamıştı ama güzel kadındı." dediğinde onu dinliyordum sadece. "Evinizin önünde deniz vardı." diye eklediğinde kafamı salladım. En güzel yerdi evimiz.

"Annen sürekli götürüyordu seni." dediğinde Elif teyze araya girdi. "Ben hatırlıyorum. O zaman arkadaşlarımla gezerken annen seni denizden çıkarmakla uğraşıyordu hep." dediğinde güldüm.

"En son ben çıkıyordum hep. Annem gelip 'baban lunaparka götürcek' diye kandırıyordu beni. Ben de çocuk aklı işte park lafı duyunca çıkıyordum hemen." dedim anılarım aklıma gelince. Küçük olduğum için çok aklıma gelmiyordu hiçbiri.

Özlem teyze "Aynı annene benziyorsun. Hatta ablam iyi tanıyor. Arkadaşlardı." diyip Elçin anneye dönmüştü. Elçin anne bana baktığında gözlerinin dolmuş olduğunu gördüm. Masadan kalktığında odasına gitmişti. Bunu bilmiyordum.

Doruk ile biz otururken bana bakıyordu. "Ağlayacak mısın?" diye sorduğunda kafamı hayır anlamında salladım. "Hayır. Sadece bunları birilerinden duymak iyi geldi. Ve o senin ailen. Seni hatırlamıyorum." dedim.

Omuz silkti. "Ben oraya çok gitmezdim. Çünkü hep kadınlar oluyordu evde. Ben babamla kalıyordum hep." dediğinde güldüm. Tipik erkek çocuğuydu.

"Annemin arkadaşı olduğunu bilmiyordum." dedi. Nereden bilecekti ki zaten. "Beni tanısa evlenmemize izin vermezdi bence." dediğinde ona bakıyordum. "O kadar konuşmama vakit olmadı annemle. Anaokuluna gideceğim yaşta yurtdışına gitmekle meşguldüm." diyip acılarımın arasından güldüm. Evde ağlayacaktım.

"Dönmeseydin keşke." dedi. "Seninle tanışamazdım." dedim direkt. Güldü. "Ben seni bulurdum." dedi.

"Sen Özge ile evlenirdin." diye homurdandım. "Konuyu şuna getirme artık." diye sinirli konuştuğunda bir şey demedim. "Ben evlenmezdim muhtemelen." dedim. Düşünmüyordum.

"Benimle evlendin." dedi. O mecburiyetti. Bir şey demedim. "Annen yaşasaydı ve böyle tanışmasaydık benimle evlenir miydin?" diye sordu. Cevap vermedim. Evlenmezdim çünkü.

Masadan kalktığında ona baktım. "Aldım cevabımı." dediğinde arkasından baktım sadece. Bunu o da biliyordu.

Elçin anne tekrardan aşağı indiğinde yanıma gelince ayağa kalktım. "Bahçede konuşalım mı kızım?" diyip yürüdüğünde arkasından gittim.

Çardağa oturduğumuzda pencereden bakan Doruk ile göz göze geldik. Tekrardan Elçin anneye baktım. Annem hakkında konuşacaktı.

"Annen benim sadece yazlıkta arkadaşım değildi. Burada da görüşürdük hep. Onu çok severdim." dediğinde ona baktım. "Nasıl tanıştınız peki?" diye sordum.

"Nihat ile kavga etmiştik. Ama büyük bir kavgaydı. Ben de yazlığa gelmiştim biraz kafa dinlemek için. Sahilde otururken ağlamaya başlamıştım. Yanıma gelip teselli etmişti beni. Aşırı kıskanç bir kadın olmuşumdur her zaman. Nihat ile kavgamız da öyleydi. Annen bana o gün konuştuğunda özgüvenim yerine gelmiş bile olabilir. Belki de bugün evliysem annen sayesinde." dediğinde ağlamaya başlamıştım. Onu çok özlüyordum.

"Sonra birlikte buluşmaya başladık falan derken iyi anlaşıyorduk. Genelde yaz zamanı çok görüşürdük. Seni de görmüştüm birkaç kere ama küçüktün daha 3 yaşında falandın. Doruk o zaman ilkokula başlayacaktı. Zaten 2 yıl sonra da annen vefat etti." Gözlerim yaşlı onu dinlemeye devam ediyordum. "Annenin terk ettiğini söyleyince çok sorgulamamıştım. Ama çok benziyorsunuz." dedi.

Biraz olsun kendimi toparladım. "Terk ettiğini söylemek öldüğünü söylemekten daha kolay geliyordu çünkü." diye ekledim.

"Kaderimizde varmış demek ki. Arkadaşımın kızının, kızım olması varmış." dedi. Gözlerim benden bağımsızdı. Cebinden bir fotoğraf çıkardı.

İkisi vardı. Sahilde güzel elbiselerle çekilmiş fotoğraftı. "Onu çok özlüyorum." dedim fısıltıyla.

"Ben de." dedi. Gözlerini sildiğinde benimde gözlerimi silmişti. "Hadi içeri geçelim. Yoksa Doruk seni ağlattığım için bana kızacak." dediğinde gülmüştüm.

"Bu ben de kalabilir mi? Bir kopyasını çıkarıp veririm size." dediğinde iç çekti. "O sende kalsın kızım. Ben de var." dediğinde gülümsedim.

"Ben biraz burada kalmak istiyorum." dediğimde kafasını sallayıp içeri geçti.

Resme bakmaya devam ettim. Ağlamaya devam ettim. Annemi özlemeye devam ettim.

16.Bölüm Sonu.

 

Loading...
0%