@ineffable3107
|
Elçin anne ile konuşmamızın ardından 1 hafta geçmişti neredeyse. Doruk ile aramız limoni olsa da iyiydik. Birkaç gün sonra doğum günüydü ve ona sürpriz yapmak istiyordum. Şu an ki ilk şeyim ona dair bir dövmem olmasıydı. Hayatımda hiç dövmem olmamıştı bu nedenle korkmuyor değildim. Kaç kere dövmecinin kapısından dönsem de içeri girmiştim. El bileğimin kenarına küçük bir D harfi yaptıracaktım. Göstermemek biraz zorlayacaktı ama çabalayabilirdim. İşim bittiğinde çıktım oradan. Telefonum çaldığında bilinmeyen bir numaraydı. Tereddüt etsem de açmıştım. "Buyrun?" dedim. "Maral hanım merhaba. Geçen haftalarda hastanemize gelmiştiniz eşinizle." dediğinde "Evet hatırlıyorum." dedim direkt. "Aslında sizinle de konuşmak istiyordum ama serumunuz bitince çıkmışsınız. Ben de izinde olduğum için ilgilenemedim ama buraya gelip bir kan tahlili vermeniz gerekli." dedi. "Bugün müsaitseniz şu an gelebilirim bir işim yok." dedim. "Tabii bekliyorum." dediğinde kapatıp arabaya bindim. Gittiğimiz hastaneye sürdüğümde içim içimi yiyordu. Hastaneye girip tereddütle doktorun odasını buldum. Randevum yoktu ama danışmadakiler girebileceğimi söylemişti. Kapıdan girdiğimde orta yaşlı bir kadın güler yüzle karşılamıştı beni. "Hoş geldiniz!" dediğinde ben de aynı nezaketle "Hoş buldum." dedim. "Aslında söylemek biraz zor benim için ama." dediğinde onu dinliyordum. Pat diye konuya girmek zorunda mıydı? "Kadın doğuma göründünüz mü hiç?" diye sordu. "Hayır." dedim sadece. Korkarak "Hamile falan mıyım?" diye sordum hemen. "Değilsiniz." dediğinde rahat bir nefes aldım. "Ben en iyisi sizi yönlendirmeliyim." dediğinde hiçbir şey anlamıyordum. Elime bir dosya uzattı. "Koridorun sonundaki 2. kapıya girin. Şimal hanımın odası." dedi. Kafamı sallayıp çıktım. Bir anda ne oluyordu şu an anlamıyordum hiç. Hamile değilsem neydi bu tantana? Kadının dediği odaya geldiğimde kapıyı tıklatıp içeri girdim. "Buyrun Maral hanım. Gelebilirsiniz." dediğinde koltuğa oturdum. Elimdeki dosyayı ona bıraktığımda inceliyordu. Yüzü garip bir hal aldığında bekliyordum hala. Dosyayı kapatıp bana döndü. "Hamile değilim." dedim. Bunu onayladı. "Sonuçlarınıza göre hamile kalmanız mümkün değil, Maral Hanım." dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm. Bu ne demekti? "Nasıl yani?" diye korkarak sordum. "Yumurtalıklarınızda kiste rastladık. Normalde ilaç tedavisi uygulayabilirdik ama sizinki biraz ilerlemiş." dediğinde dinliyordum. "Çaresi yok galiba anladığım kadarıyla." dedim. "Aslında var ama riskli bir durum. Ameliyatla alabiliriz fakat çap büyüklüğüne bakarsak en ufak şeyde bile kaybedebiliriz." dedi. "Evli olduğunuzu biliyoruz. İsterseniz eşinize danışabilirsiniz." dediğinde bir şey demedim. "İyi günler size." diyip hızla odadan çıktım. Nefesim düzene girmeliydi şu an. Dışarı çıktım. Arabaya binmedim. Boş bir park vardı önümde. Bankına oturdum. Ağlamadım. Ağlayamıyordum. Yanıma biri oturdu. Kızıl saçlı güzel bir kadındı. "İyi misiniz?" diye sordu. İyi miydim gerçekten? Yavaşça kafamı salladım "İyiyim." dedim. "Ne yaşadınız bilmiyorum ama iyi görünmüyorsunuz. Bir hemcinsiniz olarak söylüyorum." dediğinde gülümsemeye çalıştım. O an o kadının gözlerine baktığımda güven gördüm. Yeterince yanılmıştım zaten herkes hakkında. "Az önce çocuğum olmayacağını öğrendim." dedim direkt. Bir şey diyemedi. "Hayatımın hiçbir anında çocuk istemiyorum zaten ama." Yukarı bakıp ağlamamaya çalıştım. "İstememek ve olmaması arasında çok fark var." dedim. "Evlisiniz anladığım kadarıyla." dediğinde kafamı salladım. "Çocuk istememenizin sebebi neydi?" diye sorduğunda ona döndüm. "Annem ben küçükken öldü. Ben bir çocuğa annelik yapacağımı düşünmüyorum hiçbir zaman." dedim. "Eşiniz istiyor mu peki?" diye sordu. "Bilmiyorum. Böyle bir konuşma aramızda geçmedi bile." dedim sadece. Sordum ama cevabını alamamıştım. Elimi tuttu. "Nasıl tavsiye vermeliyim bilmiyorum ama eşiniz gerçekten sizi seviyorsa bunu dert etmez." dedi. Cevaplamadım. "Şimdi gitmeliyim. Kendinize iyi bakın." dediğinde ona baktım. "Lara ben." diye ekledi. "Maral." dedim sadece. Arkasından gidişini izledim. Nasıl hissetmeliydim bilmiyordum. Hala aynı yerdeydim. Telefonum çaldığında eşofmanımın cebinden aldım. Doruk arıyordu. Açtım. "Nerdesin bebeğim?" diye sorduğunda gözümden yaş geldi. Hızla elimle sildim. "Dışardayım. Şirkette misin sen?" diye sordum. "Evet. Toplantıya gireceğim şimdi. Uzun sürebilir diye aramak istedim. Dışarda napıyorsun sen?" Bekledim biraz. "Canım sıkıldı öyle çıktım hava almak için." diye yalan söyledim. Güzel başlayan günüm bok gibi geçiyordu. "Bir şeyin mi var senin?" diye sorduğunda ağlamamak için zor duruyordum. "Yok hayatım. Ne olacak?" dedim normal çıkarmaya zorladığım sesle. "Buraya gel istersen. Sesin iyi gelmiyor şu an." dedi. "Sen gir toplantına. Eve giderim ben." dedim direkt. "Ayrıca gerçekten iyiyim canım." diye ekledim. "Maral." dedi. "Sinirlenmeye başlıyorum. Buraya gelecek misin? Yoksa ben mi gelip alayım seni?" Şu an birini görmek istemiyordum. "Ben gelirim." diyip kapattım. Nasıl söyleyecektim ben şimdi? Saklamak istemiyordum bir şey. Etrafta biri olmadığı için kalkıp arabaya yürüyecektim ki ağzıma kapatılan bezle gözlerim kapanmıştı. **** Maral telefonu kapattığında Doruk yeterince sinirliydi. Tekrar arasa da açan olmamıştı. Sesinin iyi gelmediğini farketmişti karısının. Oğuz odaya girdi. "Hadi lan seni bekliyoruz!" dedi ama beklediği Doruk bu değildi. "Noluyor oğlum?" diye sordu. Doruk hala aramakla meşguldü. "Maral ile konuştum. Sesi iyi gelmiyordu ama geçiştirdi durdu. Şimdi de açmıyor telefonumu." dedi sinirle. "Ben de bir şey oldu sandım amına koyayım. Özel gününde falandır belki ya da arkadaşıyla tartışmıştır." diye aklına gelenleri sıraladı. Doruk'a bir an mantıklı gelmişti. "Bilmiyorum. Buraya geleceğini söyleyip kapattı." dedi direkt. Oğuz düşündü biraz. "Gelince anlarız ne olduğunu." diyip toplantı odasına gittiler. Doruk konuşulanlara odaklanamıyordu bile. Aklı hala karısındaydı. Oğuz'u dinlemiş olsa bile içinde bir şüphe vardı. Telefonu çaldığında hızla baktı. Maral değildi. Korumalarından biriydi. Eliyle toplantıyı durdurup telefonu açtı. "Toplantıdayım ne var?" dedi karşıdakine. "Doruk Bey, Maral Hanım'a ulaşamıyoruz. Arabası kaç saattir aynı yerde ama kendisi yok hiçbir yerde." dediğinde hızla kalkıp çıktı Doruk. "Ne demek ulaşamıyoruz?" diye bağırdı telefona. Asansöre ilerleyip düğmelerine bastı. Oğuz peşinden geliyordu. "Bilmiyoruz efendim. Biz arkasındaydık ama gözden kayboldu bir yerden sonra." dedi. Sinirli bir nefes verdi. "Geliyorum ben şu an. Gidin bakın her yere. Gerekirse kameralara bakın." diyip kapattı telefonu. Oğuz "Noldu?" diye sordu. "Maral yok." dedi Doruk. Şüpheleri doğruydu. "Ne demek yok oğlum? Hani geliyordu buraya?" "Bilmiyorum şu an. Arabası var ama kendisi yok." dedi. Hızla otoparka indiklerinde arabaya binip ilerlediler. Sinirle direksiyona vurdu Doruk. "Ben dedim bir şey var diye amına koyayım. Söylemedi bana." diye bağırdı arabanın içinde. Oğuz bir şey diyemiyordu şu an. Çok geçmeden gittiler arabanın olduğu yere. Gerçekten yoktu Maral. "Bakın şu etrafa. Gerekirse sorun millete." dedi Doruk. Arabanın içine baktığında her şey aynı yerindeydi. Oğuz ile ikisi de ayrıldıklarında bakıyorlardı her yere. O an Oğuz bir şeyi farketti. "Doruk!" diye seslendi. Yerde bir telefon vardı ve o telefon Maral'dan başkasının değildi. Doruk yanına geldi arkadaşının. "Maral'ın telefonu bu." dedi. "Bunu her kim yaptıysa ecdadını sikeceğim!" diye bağırdı. "Sakin ol. Bulacağız." dedi hemen Oğuz. Korumalardan biri gelip "Abi kamera kaydı bulduk." dediğinde hızla oraya baktılar. İkisi de kaydı izlediler. Maral önce tek başına oturuyor, bir kadınla konuştuktan sonra kadın gidiyor, telefonla konuştuktan sonra kalktığında bir adam bezle ağzını kapatıp arabaya sokup gözden kayboluyorlar. "Bu nasıl iş lan! Kimse görmez mi bu kadını?" diye bağırdı Doruk. "Kayıtta bir kadınla konuşuyor. Onu bulun." dedi hemen. Korumaların biri gittiğinde Doruk düşünüyordu bunun kimi yapabileceğini. Ona bulaşacak bir insan tanımıyordu. Bunu yapan Yılmazdı. Başta kaybettiği ihale yetmezmiş gibi bir de Ezgi ile olan ilişkisi yayılmıştı. Doruk yapıyor sanarken her şeyi yapan karısıydı. Bu nedenle cezasını ona kesecekti. Boş bir eve getirdiler Maral'ı. Üst kattaki odaların birine kilitlediler. Hala baygındı Maral. Doruk'u korkutup evi yakmayı düşünüyordu Yılmaz. Kız umurunda değildi. Maksat Doruk'u zaafından vurmaktı. Arabaya bindiklerinde nereye gittiklerini bilmiyorlardı. Doruk'un telefonu çaldığında bilinmeyen numaraydı. Açtı telefonu. "Dorukcuğum! Duyduğuma göre karın kayıpmış!" dedi gülerek. Sesi tanımıştı direkt. "Seni orospu çocuğu!" diye bağırdı arabanın içinde. "Sen yaptın değil mi? Seni bir bulayım var ya! Ölmekten beter edeceğim seni." diye bağırmaya devam etti. "Sakin ol canım. Bu olanlar karının başının altından çıkmadı mı zaten? Ufak bir ceza diyelim." dedi keyifle. Direksiyonu sıkabildiği kadar sıktı Doruk. "Şimdi gelelim konumuza. 24 saatin var karını bulmak için. Bu da sana kıyağım olsun ama bulacağını hiç sanmıyorum. Onu bulamazsan helvasını şimdiden kavur." diyip kapattı telefonu. Oğuz aradı. "Kız burada. Şirkette. Napalım?" diye sordu. "Yılmaz yapmış bunu. Öldürmeliydim o piçi!" dedi. "Fatih geliyor şimdi. O biliyordur gittiği yerleri." dedi. Sinirden kapattı telefonu. Şirkete geldi hızla. Kız yeterince korkmuştu zaten. "Yılmaz'ı tanıyor musun?" diye sordu direkt. Kız korkuyla başını salladı. "Ben gerçekten tanımıyorum bakın. Buraya neden geldiğimi de anlamadım." dedi. Doruk sinirden ölecekti. Oğuz konuya girdi hemen. "Parkta konuştuğunuz kadın. Kaçırıldı. Bu adamda onun kocası ve en son konuştuğu kişi sizsiniz." dedi hemen. Kız şık içinde bakıyordu. "Maral? Kaçırıldı mı?" diye sordu hemen. Doruk kıza döndü. "Tanıyor musun onu?" dedi. Kız korkmuştu ondan. "Tanımıyorum gerçekten." dedi telaşla. "Ne konuştun onunla?" diye bağırdı kıza. Kız sıçradı. Oğuz durdurdu artık. "Bir sakin ol kız anlatsın." dedi. Sinirle saçlarını karıştırdı. "Anlat." dedi kıza. "Bakın eşinizi gerçekten tanımıyorum. Sadece oradan geçiyordum ve tek başına ağlayan bir kadını görünce yanına gitmek istedim." dedi hızla. "Ağlıyor muydu?" diye sordu hemen. Kafasını salladı kız. "Neden ağlıyordu?" "Bunu söylemek bana düşer mi bilmiyorum ama." diye mırıldandı kız. Oğuz kıza baktı. "Adamın karısı yok şu an. Ne konuştuysanız anlat artık." dedi kıza. Derin nefes aldı kız. "Hastaneden geldiğini söyledi." Nasıl söyleyeceğini bilmiyordu. "Ne hastanesi amına koyayım!" diye bağırdı artık Doruk. "Çocuğu olmayacakmış. Bunu söyledi. Çocuk istemiyormuş zaten. Ama hiç olmayacağını öğrenmiş. Birkaç bir şey söyledim ama sadece sizi düşünüyordu. Ben de eşiniz sizi seviyorsa bunu dert etmez zaten dedim. Gerçekten kötü görünüyordu. Çok cevap da vermedi zaten. Yetişmem gereken bir yer olduğu için gitmek zorundaydım." dedi. Doruk ne hissedeceğini bilmiyordu. "Bu yüzden sesi kötüydü. Bana söylemedi." dedi. Oğuz bile şaşkındı bu dediğine. Kız gitti. Fatih bir hışımla içeri girdi. "Ne oluyor amına koyayım!" diye söylendi. "Yılmaz, Maral'ı kaçırmış." dedi Oğuz. "Ne?" diye bağırdı Fatih. "Gündüz gözü nasıl kaçırılır bir insan lan! Yok mu gören?" diye sordu. "Kamera kaydı var ama o da merkeze bağlı. Bir yere kadar gösteriyor." diye açıkladı. Doruk ses çıkarmıyordu hala. Fırtına öncesi sessizlikti resmen. Kızın söyledikleri beyninde dönüyordu. "Yılmaz'ın üstüne olan ev, dükkan ne varsa araştırsınlar." dedi. "Ne dedi sana?" diye sordu Fatih. "Maral'ın yaptığını öğrenmiş. Onun için kaçırdığını söyledi. 24 saat verdi pezevenk!" diye anlattı. "Biz burada napıyoruz amına koyayım? Gidip bakalım bizde!" diye çıkıştı Fatih. Sevmişti o kızı. Başına bir şey gelmesini istemezdi hiçbir zaman. Oğuz düşündü. "Zeki kız o. Bir şekilde ulaşır ama bir an önce bulmamız lazım." dedi. Hava kararmıştı çoktan. Tüm her yeri aradılar ama kimse bulamamıştı. Ne Yılmaz ne Maral. İkisinden de bir haber yoktu. **** Gözlerimi açtığımda bir odadaydım. Hiç tanıdık değildi bu yer. Etrafıma baktım. Hiç kimse yoktu da. Hava çoktan kararmıştı. Gece bile olabilirdi. Kapı vardı. "Kimse yok mu?" diye kapıya vurdum. Ses yoktu. Tekrar bağırdım. Kapı kilidi açıldığında geri çekildim. Karşımdakini görünce ne olduğunu anlamıştım. "Doruk'un sürtüğü uyanmış." dedi Yılmaz. "Günaydın cici kız. Kocan her yeri kattı birbirine." dedi gülerek. "Ne oldu Yılmaz? Sitede yazanlar ağır geldi herhalde?" dedim. Ondan korkmuyordum. İğrenç bir şekilde süzdü. "Doruk'un neden evlendiğine şaşmamalı. Ben olsam ben de kaçırmazdım seni." dedi. "İğrenç bir insansın." dedim tükürürcesine. Kahkaha attı. "Ben iğrencim hadi. Kocan çok mu masum?" dedi. "O senin gibi şerefsiz bir piç değil en azından." diye bağırdım. Yüzü değişti. Yanağıma attığı tokatla yere savrulmuştum. Canım yanmıştı. "Bana bak kaltak! Benimle düzgün konuşacaksın." dediğinde gülerek ona baktım. "Niye sen kimsin de seninle düzgün konuşacakmışım?" dedim. Yanağımın acısı umurumda değildi. Üstüme doğru yürüdüğünde korkuyla geri gidiyordum. Bir adam daha kapıya geldi. "Abi bittik. Bulmuşlar yerimizi!" dediğinde Yılmaz sesli bir küfür etti. Arkasını döndüğünde cebinden telefonu alıp sakladım. Tekrar bana döndü. "Yakın bu evi!" diyip odadan çıkıp kapıyı kilitledi. Kapıyı yumrukladım, bağırdım çağırdım ama duyan yoktu. Duman kokusu geldi. Gerçekten evi yakıyordu! **** "Bulduk!" diye bağırdı Oğuz. Doruk hızla oraya yürüdü. Yılmaz'ın telefonu kapalıydı ama açılmıştı. Açan Maral'dı. "Nerede?" diye sordu hemen. "Şehir dışında bir evde bağlantısını yakaladık." dedi çocuğun biri. Doruk bilgisayara baktı. Hızla çıkıp arabasına bindi. Peşinden seslenenleri duymadı bile. 1 saatten fazlaydı yol. Gidebildiği kadar hızlı gidiyordu. Telefon çaldı. Yılmaz'ın telefonuydu. Açtı. "Orospu evladı!" diye bağırdı arabanın içinde. Ses gelmedi. Öksürük sesi duyuldu. "Doruk." diye bir ses geldi. Doruk daha çok sıktı direksiyonu. "Ben-benim." diye kekeledi Maral. "Bebeğim." dedi Doruk. "Ev. Ev yanıyor." diyebildi Maral. "Geliyorum şimdi tamam mı ben? Lütfen telefonda kalmaya çalış. Lütfen bebeğim." dedi hızla. Kaybetme korkusu sarmıştı her yerini. Daha hızlı sürüyordu artık. Güldü Maral. Biraz bekledi. "Çocuk istiyor musun?" diye sordu. Sinirden güldü Doruk. Bilerek soruyordu bu soruyu. Zamanında sorduğunda cevap vermemişti. "İstemiyorum." dedi hemen. "İstemiyorum ben çocuk falan." dedi. Biliyordu her şeyi. "Niye? Ol-olmasın mı çocuğumuz?" diye sordu zorlukla. "Olmasın amına koyayım olmasın!" diye bağırdı. "Ben seni istiyorum! Sadece seni istiyorum." Bağırışı tüm arabada yankılanıyordu. Öksürüşleri çoğaldı. "Sakladığım. Sakladığım her şey için." Öksürük. "Özür dilerim." diyebildi. "Beni affet." Bu halde bile onu düşünüyordu. "Amına koduğumun yolu bitmiyor!" diye direksiyona vurdu. "Bana bak çocuk!" dedi karısına. "Eğer gidersen seni asla affetmem!" diye bağırdı. "Duydun mu beni?" Öksürükleri içinde güldü. O an Doruk'u sarsacak şeyi söyledi belki de. "Evlenirdim Doruk." dedi. Çok yaklaştı Doruk. "Ne?" dedi şaşkınlıkla. "An-annem yaşasaydı da. Evlenirdim seninle." dedi. "Geldim bak tamam mı? Kapatma şu telefonu. Konuş benimle." dedi hızla. "Annem burada." dedi kesik kesik. Hayal görüyordu artık. "Beni almaya gelmiş." diye fısıldadı. "Ben varken kimse alamaz seni. Öğrettim sana bunu!" dedi sinirle. Yanan evi gördü Doruk. Ev cayır cayır yanıyordu. Doruk hızla indi arabadan. Arkasından gelenleri umursamadı. "Doruk!" diye bağıranları bile dinlemedi. Alevlerin içine daldı. Evin içi çoktan yanmıştı. Üst kata çıktı hemen. Parçalanıyordu ev. Kapısı kapalı tek bir oda vardı. Kırmaya çalıştı. Kırdı da. Odaya baktı. Öksürmesine rağmen görmeye çalışıyordu etrafı. Köşede yatan karısını görünce hızla kucağına aldı. "Maral!" diye seslendi. Karşılık alamadı. Aynı hızla aşağıya inip evden dışarı attı kendini. İtfaiye, ambulans, bir çok araba... Herkes onu bekledi. Doruk'un kucağından aldılar karısını. Ambulansa gidene kadar peşinden gitti. O an ki bağırış herkesi bitirmeye yetmişti. "Kız nefes almıyor!" 17.Bölüm Sonu.
|
0% |