@ineffable3107
|
"Evli bir adamın ceketinde parfümünüzün kokması ne kadar doğru?" Kadının gülüşü solduğunda dediğimi anladığını biliyordum. "Anlayamadım?" diye sordu. Yalandı. "Dün de Doruk ile toplantı yaptığınızı biliyorum. Parfümünüzü de sıktığınızı biliyorum." diye açıkladığımda aslında bir şey bildiğim yoktu sadece deniyordum. Sinsice güldüğünü görüyordum. "Benim parfümden haberim yok. Siz iyi gözlemleyin bence." diyip yanımdan gittiğinde başımın ağrısından bu kadını öldürebilirdim. Telefonumu alıp Azra'yı aradım. "Efendim?" diyerek açtığında direkt konuya girdim. "Sana bir restoran atsam dün geceki kamera kayıtlarına ulaşabilir misin?" "Ulaşabilirim de noluyor? Sesin niye böyle sen iyi misin?" dediğimde başımın ağrısı yetiyordu. "İyiyim ben de ama sonra konuşalım tamam mı? Her şeyi." diyip telefonu kapattığımda dün gittikleri restoranın adını attım. Bir şeyler çıkardı elbet. Ben kendimde bulurdum ama tabletim yoktu yanımda. Çok geçmeden video geldiğinde hızlandırıp izledim. Yine aynı kişilerdi. Masada hiçbir hareketlilik yoktu. Koridor kısmını izlediğimde bir şey farketmiştim. Doruk'un ceketi girişteki askıdaydı. Başta sandalyesindeydi ama koruması gelip almıştı. Video ilerlediğinde çok saçma şeyler oluyordu. Az önce bana hiçbir şey olmamış gibi davranan kadın girişteki garsonları içeri gönderip tek kalıyordu. Ceketi giyip parfüm sıkmıştı. Niye böyle bir şey yapmıştı? Üstten Azra aradığında açtım. "Aynı şeyi izlediğimize emin miyiz yoksa ben mi körüm? O ceketin kimin olduğu belli değil mi?" dediğinde beynimi ovuşturdum. "Bilmiyorum Azra. Bilmiyorum." dedim. "Ararsın." diyip kapattığında aynada kendime baktım. Çıktığımda koridorda yanıma ilerleyen Doruk'u görmemle duraksadım. Kadın mı bir şey demişti acaba? "Neredesin? Gittin gelmedin?" diye sinirle sorduğunda masumca bakmaya çalıştım. "Telefonla konuşuyordum." Etrafına baktığında kimse gözükmüyordu. Tekrardan içeriye sokup kapıyı kilitlediğinde ne olduğunu anlamamıştım. Çok rezalet bir durumdaydık. "Gözümün önünde durmuyorsun ki." diye mırıldanır gibi konuştuğunda bile zor duymuştum. Elleri yanaklarıma ulaşıp beni öptüğünde midemdeki kelebekler uçuş uçuştu. Sırtım kapıyla buluşana dek öpmüştü beni. Başımın ağrısını bile unutmuştum. Geri çekildiğimde nefes nefeseydim. "İyi misin şimdi?" diye sorduğunda gülmeden edemedim. Kafamı salladım. "Arkamdan gel." diyip çıktı. Nefesimi düzene sokmalıydım. Tekrar aynaya baktığımda kıpkırmızıydım. Çok geçmeden masaya döndüğümde bana bakıp sırıtan Doruk'a göz devirerek yanına oturdum. "Soğuk su yok mu?" diye sorduğumda yüzüme saçma bir şey söylemişim gibi bakıyordu. "Yeterince başın ağrıyorken soğuk su içemezsin." dedi düz bir sesle. Mal. Normal suyla ilacı içtim sadece. "Daha ne kadar buradayız?" diye sorduğumda iş dinlemekten sıkılmıştım. Fatih ve Oğuz yoktu. Eğlence kaynaklarımda yoktu. "Gideriz birazdan." dedi sadece. Bunu yaksak da soğuk tavırları hiç geçmezdi. Masadaki çoğu kişi kalkmıştı. O kadında imalı bakışlarını üzerimizde gezdirerek kalktığında sinirlerim geliyordu. Hele şükür biz de kalktığımızda Doruk'un arabasına geçmiştik. Eve geldiğimizde rahat bir nefes almıştım. Başımın ağrısı da geçmişti biraz olsun. Mutfağa girip su alırken Doruk salonda telefonla konuşuyordu. Fatih kelimesi duyduğum için çok da umursamamıştım. Salondaki büyük L koltuğun köşesine geçip kumandayı elime aldım. İşlerimi sabah halletmiştim. Doruk yanıma geldiğinde oturmayıp bacağımın üstüne yatmıştı. "Burada uyuyabilirim." dediğinde güldüm. Saçlarıyla oynadığımda gözlerini kapatmıştı. Gömleği olmasına rağmen çok rahat duruyordu. "Üstünü değiştirseydin." "İyiyim böyle." dediğinde bile gözleri kapalıydı. "Pis." diye mırıldandığımda gözlerini açtı. "Pis?" diye sorguladığında kafamı salladım. "Tüm gün orada burada gezdin, sürttün. Pis pis bacağıma yatıyorsun bir de." diye yakındım. Gömleği benden bile temizdir eminim. "Sadece yemeğe çıktık." diye kalktığında merdivenlere yöneldi. Çok geçmeden aşağıya indiğinde üstünde daha rahat şeyler vardı. Benim için mi değiştirmişti gerçekten? "Oldu mu?" diye sorduğunda aval aval suratına bakıyordum. "Ben dedim diye mi değiştirdin gerçekten?" Tekrardan dizime yattı. "Evet." Tereddüt bile etmemişti. Elimle yanağını okşadığımda avuç içimi öptü. "Seni seviyorum." "Ben de seni seviyorum." dedim hiç düşünmeden. "Bana çocukluğundan bahsetsene." dediğinde yutkunamadım. Neden benden bunu istiyordu ki? "Dedemin büyük bir evi vardı. Sizin aile evi kadar değildi ama büyüktü yani." dediğimde güldü. Bu adam sadece bana içten gülüyordu sanırım. "Türkçe konuşurlardı hep. Dışarıda her ne kadar farklı dillerde konuşsak da öyleydi. Dedem sırf unutmayayım diye benim için özel hoca bile tutmuştu." Aklım eski günlere gidiyordu sürekli. "Kocaman bir havuzumuz vardı. Nana sudan korkardı ama ben öyle değildim hiç. Yazın hep havuza girmek isterdim. Her yaşımda. Geziyorduk hep. Ama planlarımda buraya gelmek yoktu. Reşit olduğumda istemiştim sadece. Dedem başta istemedi hatta benimle konuşmadı ama ikna oldu tabi." "Azra ile tanışınca hep birlikteydik. Keşke daha önce karşılaşsaydık diyordum hep." dedim iç çekerek. "Sen anlat biraz da." diye söylendim. Anca yatsındı. "Klasik yani çok bir şeyi yok. Babamla gidip gelirdim hep. Büyüyünce derdim hep yanında çalışacağım diye." dediğinde güldüm. Şirketleri farklıydı. "Ama çalışmıyorsun. Neden babanın şirketinde değilsin gerçekten?" "Adı üstünde hayatım, babamın şirketi." diye açıkladı. "Başta destek oldu ama bugüne kadar kendim gelmek istedim." dedi. "Başarılı birisin. Her anlamda." diyip eğilerek onu öptüm. "Neden hep soğuksun peki?" diye sordum. Bu merak ettiğim bir şeydi. "Aslında soğuk değilim. Çok konuşmayı sevmem bazen insanlara bile tahammülüm yok." diye açıkladı. "Yanımda böyle değilsin." Derin nefes aldı. "Evet." Saçlarıyla oynamaya devam ettim. "Hiç olmadığım kadar rahatım yanında. Hep konuş istiyorum mesela. Bazen sadece bana özel olmanı istiyorum. Etkin çok büyük ben de." dedi. Bir şey diyemeden dinliyordum. "Niye ben peki?" diye sordum. "İnan bunu ben de bilmiyorum. Evlendiğimizde bile kaç kere sordum bunu kendime. Başlarda diyordum hata mı yapıyorum ne yapıyorum. Sonra bir anda oldu ben de çözemedim." dedi. "Anlıyorum. O adam beni götürene kadar aklımdan geçmezdi. Çok ilişkilerle aram yoktu ama sen farklı oldun benim için. İtiraz etme şansım vardı ama etmedim. O konuda bile şaşırıyorum kendime. Belki de hissettim bilmiyorum." diye açıkladım. "Neden kaçmadın?" diye sordu. "Bilmiyorum." dedim hemen. "Kaçsam kimse durdurmazdı ama o an gidemedim ya da aklımdan geçmedi." "Belki de kaderimizde varmışızdır." diye mırıldanır gibi söylediğinde ona katıldım. "Hayatta hiçbir şey tesadüf değil bence. Dedemin senin karşına çıkması, annemin annenle arkadaş olması, bunlar tesadüf." "Kader olmasa bile bulurdum ben seni." dediğinde gülmeden edemedim. Bana bağımlıydı resmen. "Bana alışmamalısın bu kadar." dediğimde kaşları çatıldı. "O niye?" "Hayat bu. Ne getireceği belli olmaz. Öledebiliriz." diye açıkladım. "Haber sitesi açtığımda bile bu kadar ünleneceğimi bilmiyordum. O yüzden bilemiyorum hiçbir şeyi. Ben sana çoktan alıştım zaten." Gülümsedi. Bu cümle bile benim içimi öyle kıpır kıpır ediyordu ki. "Birlikte ölürüz." dedi. "Hayatımın tek dönüm noktası vardı her zaman için. Annemden sonrası." dedim. Dikkatle yüzünü inceledim. "Bir de senden sonrası var artık." "Senin için her şeyi yaparım." bana verdiği en net söz buydu. Yapardı da emindim. **** Sabah telefonumun çalmasına uyanmıştım. Azra arıyordu. Uykulu gözlerle açıp kulağıma yasladım. "Efendim?" "Buluşalım mı? Hem konuşmuş oluruz." dediğinde derin bir nefes aldım. "Akşam buluşalım ya." diye sızlandım. Kıkırtısını duydum. "Yeni mi uyandın?" Kafamı yastığa gömdüm. "Evet." "Bir şeyler içeriz o zaman. Eskisi gibi." dediğinde eskiden yaptıklarımızla güldüm. "Olur." diyip telefonu kapattık. Zaten saat ikiye geliyordu. Bu nedenle kalkıp duş almaya karar verdim. Saçlarım ve tırnak randevum yüzünden sadece makyaj yapmıştım. Üstümü giyip parfümümü de sıktıktan sonra hazırdım. Aşağıya inerek anahtarımı da çantaya atıp çıktım. Kuaförde işim uzun sürdüğünden zaten akşam olmuştu. Azra ile bar gibi bir yere geldiğimizde üniversite zamanlarımıza dönmüş gibi hissediyordum. "Aramız iyi mi artık?" diye sorduğunda güldüm. "Ne zaman bozuldu ki?" dediğimde o da güldü. İçtiğimiz şeylerden olsa gerek kafamız iyiydi. "Üniversitede gibi hissediyorum." dedim. "Ben de." diyerek bana katıldı. Her şey çok güzeldi. Bar taburesinde oturuyorduk. Azra barmene dönüp "Bir tane daha istiyorum." diyip bardağını kaldırdığında bardağımdakini içip ben de kaldırdım. "Ben de." diye seslendim. İkimizde birbirimize bakıp gülüştük. "Biz niye kavga etmiştik ya." diye sızlandığımda güldü. Omuzlarını kaldırıp indirdi. "Hatırlamıyorum ki." dediğinde gülmeden edemedim. Kafamız gerçekten iyiydi. Çantam cızırdadığı için dikkatim dağıldı. Telefon çalıyordu sanırım. "Çantam oynuyor!" Telefonumu aldığımda telefon kapanmıştı. Kim arıyorsa bir daha arayabilirdi. Yanlışlıkla kamera açıldığında tipime baktım. Çok güzeldim. "Ben çok güzelim!" Azra güldüğünde ona da çevirdim. "Biz çok güzeliz!" İlerimizde bir kadın vardı. Yanına ulaşıp telefonumu uzattım. "Bizi çeker misiniz? Biz çok güzeliz de." dedim utanmadan. Kadın gülümseyerek telefonumu aldığında bizi çekmişti. Ayakta Azra'ya yaslanırken çekilen fotoydu. "Azra bak çok güzeliz." diyip ona uzattığımda "Evet. Hadi paylaşalım!" Üstten telefonum çaldığında yukarı kaydırdım sadece. Sosyal medya hesabıma girip fotoğrafı paylaştım. Telefonum ısrarla çalıyordu ama yukarda olduğu için kim arıyor görememiştim. Bananeydi şu an. "Biz eve nasıl döneceğiz?" diye sordum. Azra bilmiyorum dercesine omuzlarını kaldırdı. "Dedem alır. Dedem alsın bizi!" dedim sızlanarak. İngiltere sanıyordum burayı. "Dedem bu halimizi görmemeli." dediğinde mantıklı gelmişti. "Neyse oturalım biraz daha." diyip yerimize oturduk. "Telefonum hareket ediyor!" diyen Azra'ya dönüp güldüm. Türkçe konuştuğumuz için diğer insanların bizi anlamadığını düşünüyorduk. "Benimki de ediyor!" diyip gülmeye devam ettik. Kendi hesabımızı ödediğimizde çantamdan Türk parası çıkmıştı. "Bunlar nerden geldi acaba?" diyip omuz silktim. Nakit kullanmazdım normalde. "Tuvalete gidelim." diyen Azra'ya dönüp kafamı salladım. Kafamı sallamamla başım dönmüştü. Azra önden gittiği için onu seçemiyordum şu an. Yürürken sert bir şeye çarptım. Bu bir insandı. "Sorry! (Üzgünüm!)" diyip yanından ilerleyecekken kolumu tutmuştu bu insan. "What's happened? (Noldu?)" diye sordum yabancıya. İngilizce anlamıyor muydu acaba? "Ne bok yemeye burdasın sen?" diye sorduğunda kaşlarım çatıldı. Bu insan bir Türktü! "Türk müsünüz?" diye sordum. Güldüm. Etrafıma bakıp Azra'yı bulmaya çalıştım. "Azra! Türk birini buldum!" "Sabır." diyip benim elimi tuttuğunda elimi çektim. "Sizi tanımıyorum!" dediğimde yüzüne baktım. Çok yakışıklıydı ve çok güzel kokuyordu. "Kocanı unutacak kadar ne içtin böyle?" dedi sinirle. Gözlerim pörtleyerek ona baktım. "Kocam mı?" "Aynen ondan." diyip tekrar elime yöneldiğinde geri çekildim. "Evli falan değilim ben!" diyip elime baktığımda gerçekten değildim. Yüzüğüm yoktu çünkü. Sinirle çenesini ovuşturup yüzüme baktı. "Evde konuşacağız bunları!" dediğinde bu sefer elimi tutmayıp kucağına aldığında ne olduğumu şaşırdım. "Ay imdat!" "Türk yok ki burada da! Kimse anlamaz beni!" diye sızlandığımda bu adam beni çoktan çıkarmıştı buradan. Bir arabanın önüne geldiğimizde indirmişti. Karşıda bir adamla gelen Azra'yı gördüm. "Maral! Türk sevgili buldum." dediğinde güldüm. "Hayırlı olsun! Ben de evliymişim ama kocam malın teki." dediğimde ağzıma vursalar daha iyiydi. "Ne içmiş amına koyayım bunlar böyle?" diye konuştu Azra'nın yanındaki. Etrafıma baktım. İlerde Türk Bayrağı'nı gördüğümde göğsüm kabarmıştı. "Biz Türkiye'deyiz!" dedim sevinçle. Hep buraya gelmek istemiştim ama dedem izin vermiyordu. "Aaa! Evet." demişti Azra benim baktığım yöne dönüp. "Biz ne zaman döndük ya?" diye sordum. Kocam olduğunu söyleyen adama baktım. "Biz nerden evliyiz?" "Kasaptan!" diye sinirle söylediğinde güldüm. "Yakışıklı olduğun kadar komiksin de." dedim gülmeme devam ederek. Bayılmalıydım bu espriye güldüğüm için. "Ben hiç gülmüyorum Maral." dedi net bir sesle. Siniri yüzünden okunuyordu. Arabaya bindirdiğinde öbürlerine baktım. Azra'da o adamın arabasına binmişti. "Hesabını vereceksin bunların. Mal kimmiş göstereceğim sana!" diye sinirle konuştuğunda burun kıvırdım. Tanımıyordum bile bu adamı. Araba hareket ettiğinde yüksek hızdan midem kalkmıştı. "Kusacağım!" diye sızlandım. "Yavaş sür!" desem de bu adam beni dinlemiyordu. Ani frenle kenarda durduğumuzda onu beklemeden inmiştim. Temiz hava almam lazımdı. Yerdeki taşın birine oturdum. Durduk yere ağlamaya başlamıştım. Annem olsa bunları yapmazdım. "Niye ağlıyorsun şimdi?" dese de duymadım. Onu tanıyordum. Sinirle nefesini verip taşın üstünden kaldırmıştı beni. "Oturma oraya." "Doruk." diyip ona sarılarak ağladım. Kollarıyla beni sardığında eli saçlarımı buldu. "Niye içtin bu kadar sen?" diye sorguladığında cevaplamadım. 5-6 bardak anca içmiştim. Yılın belli günleri çok içerek aklımdakileri unutmaya çalışırdım. Alkolü bu yüzden sevmiyordum. Bir şey demeden arabaya bindiğimde eve sürmüştü direkt. Eve girdiğimizde kendimi salona attım sadece. "Kocam!" diye seslendim. Doruk evde olmalıydı. Kafam cidden güzeldi. Mutfağa baktığımda kahve makinasıyla uğraşan Doruk'u gördüm. "Canın kahve mi çekti?" diye sordum. Bana söyleseydi keşke. "Ben yapabilirim sana!" diye söylendim. "Sabır." diyip makineyi çalıştırıp fincan almaya yöneldi. Mal gibi izliyordum sadece. Fincana doldurduğu kahveyi bana uzattı. "İç." Bardağı elinden aldım. Sıcak olması umrumda değildi. "Kocam bana kahve yapmış!" dedim mutlulukla. Salona geçip oturdum. Doruk da çok geçmeden geldiğinde ona sarıldım. "İçmene son vereceğim emin olabilirsin." dedi katı bir sesle. "Ne içtim ben ya!" diye sızlandım. Yeni yaptırdığım tırnaklarımı gösterdim. "Nasıllar? Bence çok tatlı oldu!" dedim heyecanla. Cevap vermedi. "Kötü mü?" diye sordum üzgünce. "Sarhoş olduğun sürece hiçbir soruya cevap alamayacaksın." dedi soğuk bir tavırla. Bu beni kırmıştı. Bana dışardaki insanlara baktığı gibi bakıyordu. Bana soğuk bakıyordu. Bana böyle bakmamalıydı. Ondan uzaklaşıp kahveyi içtim. Üzgündüm şu an ve o bana soğuktu. İkisini de istemiyordum. Bir şey demeden yanımdan gittiğinde çalışma odasına gitti. Gözümden yaş geldi. Kahve biraz iyi gelirken üstüne duş almıştım. Sarhoş gibi hissetmiyordum artık. Üstümü giyip saçlarımı kuruttuğumda saat epey geçti. Aşağı indiğimde Doruk salonda maç oynuyordu. Buna oynamak denirse tabi. Siniri yüzünden belliydi. Oyundan çıkarıyordu. Yanına gittiğimde bana dönmedi. Oyun bittikten sonra konsolu kapattı. Merdivenlere yönelirken "Uyuyorum ben." demişti sadece. Koltukta oturmaya devam ettim. Dışarıdaki havuzun sularını seyrediyordum. Eğer yukarı çıkarsam bana sarılmadan uyuyacaktı ve bununla yüz yüze gelmek istemiyordum. O ise beni şaşırtacak şeyi yaptı. Altında sadece eşofmanıyla gelirken onu izledim. Yanıma gelip elini uzattığında anlamayarak bakıyordum. "Kalk." "Neden?" diye sorduğumda sinirle kafasını sallayıp güldü. Deli miydi bu? Ani hareketle kucağına aldığında hızla bağırdım. "Deli misin sen?" İstifini bozmadan yukarı çıkardığında kollarım boynundaydı bile. "Delirttin beni evet!" dediğinde bir şey demedim. Beni yatağa bırakıp yanıma yattığında kendine çekti. "Kokun olmadan uyuyamıyorum." dediğinde yutkunamadım. "Uyumak istemiyorum." diye sızlandım. "Umurumda değil." dediğinde rahatını bozmadan yüzünü boynuma yerleştirdi. Kafayı yiyecektim. Bana sarıldığında ne yapacağımı bilmiyordum. Ona karşılık vermediğim için sinirle soludu. "Özür dilerim tamam mı?" diye hiddetlendiğinde yüzüne bakıyordum. "Sana sinirliyim çünkü yapma dediğim şeyleri yapıyorsun!" Yutkundum. "Ama sana kıyamıyorum da. Aptal kokun her şeye engel oluyor!" dediğinde bir şey diyemedim. "Onu içmene rağmen kokun değişmiyor." Gözlerim dolmasına rağmen ona uzanıp öptüm. Nazikçe karşılık verip kafam tekrar yastıkla buluştuğunda bir eli yanağımdaydı. Nefesim kesildiğinde çekildim. "Özür dilerim." "Siktir et özrü." diyerek tekrar beni öpmeye başladığında elim ensesine gitmişti. Alnını alnıma yasladığında eliyle yanağımı seviyordu. "Tırnaklarında çok güzel, sen de çok güzelsin." dediğinde gülmeden edemedim. 25.Bölüm Sonu.
|
0% |