@ineffable3107
|
Sabah uyanmıştım ve Doruk yanımda yoktu. Beni böyle cezalandırıyordu aklınca. Bunu ona ödetecektim. Gözlerimi aralayıp etrafa baktığımda banyonun önünde duran minik köpeğe baktım. O nasıl çıkmıştı odaya? Çok geçmeden banyonun kapısı açıldığında Doruk çıkmıştı. Ödetecek bir şeyim kalmamıştı sanırım. Yeni duştan çıkmış olmalıydı ki saçları ıslaktı. Lucky ile oynadıktan sonra tekrar yatağa gelmişti. "Sanada günaydın hanımefendi." Afallayıp gözlerimi ovuşturmuştum. "Günaydın." "Ben gittin sandım." diye uykulu konuştuğumda yanına çekmişti. "Nereye gidecektim?" Ona bakıyordum. "Dün gayet gidiyordun. Bir onu biliyorsun zaten." diyip kollarının arasından çıkacakken daha çok sarmalamıştı beni. "Öyledir karım." diyip yüzünü boynuma gömdüğünde hayretler içindeydim gerçekten. "Bipolar olma ihtimalin var mı?" "Sen diyorsan vardır." dediğinde gülmeden edemedim. "Ne o bana mı bağlısın?" diye sorduğumda yüzüme baktı. Gözleri dudaklarıma kayıp "Evet." demişti. İçmiş miydi bu? "Dün hiç umurunda değildim ama?" diye söylendim. "Sana demediğimi biliyorsun." Hazır cevap bekliyordu beni. "Doruk iyi misin?" "Hiç olmadığım kadar." Dudağımı öptü. "Çünkü sen yanımdasın." Nefesim kesilmişti. "Hep aynı şey oluyor ama farkında mısın? Kavga ediyoruz ve sen sabahında hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun." diye açıkladım içimden geçenleri. Yüzümü inceledikten sonra konuştu. "Ne olsun istiyorsun? Gün boyu konuşmamayı falan mı? Bu dediğine evet diyecek bir adam değilim çünkü." "Hayır ama ne zaman tartışsak sen çok farklısın. Şu an çok iyisin. Ama ne zaman kavga etsek bana soğuk davranıyorsun. Herkese baktığın gibi bakıyorsun. Ben bunu istemiyorum." dedim. "Sen herkes değilsin benim hayatımda. Sen özelsin." Aklıma evlendiğimiz ilk zamanlar gelmişti. *** Yine tek olduğum günlerde alışveriş poşetlerimi yerleştirirken şarkı dinliyordum. Telefonum aşağıda kalsa da çok umursamamıştım çünkü arayacak biri yoktu. Keyifli keyifli şarkı dinlerken işim bitince giyinme odasından çıkmıştım. Aşağıya indiğimde telefonumun çaldığını farkettim. Kim arardı ki gündüz vakti? Telefonu açacakken kapandığında arayanın Doruk olduğunu farkettim. Bir değil bin kere aramıştı neredeyse. Tekrar aramama kalmadan beni yine aradığında bekletmeden açmıştım. "Bir şey mi oldu?" diye masumca sorumu yönelttim. "Nerdesin sen? Niye açılmıyor o telefon?" diye sinirle soluduğunda yutkundum. Beni merak etmiş olamazdı değil mi? "Yukarıdaydım ben. Aşağıda kalmış telefonum." "Neler düşünüyorum kaç saattir senin haberin var mı? Yanına al bundan sonra." diye ikaz ettiğinde derin nefes aldım. "Ne için aramıştın? Gündüz vakti ya hani." "Akıl mı bıraktın adamda?" diye fısıltısını duymuştum. Muhtemelen uzakta tutuyordu ama duyulabiliyordu. "Akşam bir arkadaşımın daveti var. Gel diye aramıştım." dediğinde dudağımı dişledim. Gelir misin diye değil gel demişti direkt. Başta yanıtlamasam da "Gelirim." demiştim. Ne alakaysa gerçekten. "Tamam. Ben alırım seni." diyip telefonu kapattığında telefona bakakalmıştım. Ne giymem gerektiğini bilmediğim için tekrardan giyinme odasına çıkıp elbiselerimin olduğu tarafa baktım. Siyah elbiselerimden birini çıkarıp makyaj masasına ilerlemiştim. Ben anca hazırlanırdım. Saçlarım nemli olduğu için önce onları yapmıştım. Hazırlanırken yeterince vakit kaybetmiştim bile. Küpelerimi aradığım sıra kapı çaldığı için bir yandan aşağıya iniyordum. Topuklularla koşamazdım. Kapıyı açar açmaz Doruk beni baştan aşağıya süzmüştü. "Hoş geldin." diyip tekrar odaya yönelmiştim. Küpemi taktığım sıra Doruk kapıya yaslanmış bana bakıyordu. "Sen böyle mi gideceksin?" diye sordum. Bu hali bile yeter artardı. Emindim. "Bence biz gitmemeliyiz." dediğinde ona dönmüştüm. "Boşuna mı hazırlandım ben?" diye söylendim. "Hazırlandığın için diyorum zaten. Bu gece katil olmaya hiç niyetim yok." dediğinde tükürüğümde boğuldum. Değil miydi zaten? "Kötü mü olmuşum?" Nasıl giyineceğimi bilemezdim sonuçta. "Hayır." Kafasını salladı. "Evet." Gram anlamamıştım ne dediğinden. "Aklımla oynuyorsun bazen." diyip giyinme odasına ilerlemişti. Arasında çok bir mesafe olmadığı için onu görebiliyordum. Peşinden giderken o çoktan gömleğini çözüyordu. "Ben ne yaptım ki?" Gömleğini bir çırpıda çıkarırken çoktan arkamı dönmüştüm bile. "Pardon." desem bile çok geçti sanırım. Güldüğünü hissedebiliyordum. Dibime gelip beni döndürdüğünde yüzüne bakamıyordum. "Bana bak, Maral." Yüzlerimiz aynı hizada olmasa da ona dönmüştüm. Hala üstsüzdü! "Utanmana gerek yok." dediğinde yutkundum. Demesi kolaydı sanırım. Hala yüzüne baktığım sıra beni daha çok kendine çekmişti. Ellerim refleks olarak göğsüne gittiğinde yutkundum. "Napıyorsun?" Yüzü biraz daha yaklaştığında nefesim hızlanıyordu. "Napıyormuşum?" diye fısıldadığında neredeyse öpecek gibiydi. Dudaklarımız birbirine değdiğinde hala öpmüyordu beni. Bir hamle de bulunacağını hissettiğimde telefon çalması ikimizi de uzaklaştırmıştı. "Sikeyim!" Yüzüm kızarmıştı. Bu halime bakıp güldüğünde bir şey diyemiyordum. O odadan çıktığında aynaya bakmıştım tekrar. Kıpkırmızıydım. Yüzümü ve nefesimi biraz daha düzene soktuğumda parfümümü de unutmayıp çıktım. Aşağıya indiğimde o telefonla konuşuyordu. Yüzüne bakamazdım. Yeterince utanıyordum zaten. Girişteki ceketimi de giydikten sonra onu bekliyordum. Az öncekine nazaran daha iyi görünüyordu. Az önce de iyiydi zaten. Ne diyordum ben? Çıkarken ikimizden de ses çıkmamıştı. Bu beni iyi yapardı çünkü ona bakamıyordum. Geldiğimiz yer sadece davetliler için kapatılmış olmalıydı ki bir sürü siyah ve lüks araçlarla doluydu. Korumalardan biri benim kapımı açtığında Doruk çoktan gelmişti. Elimi tutup ilerlediğinde farkettiğim şeyle kendime küfretmeden duramadım. Yüzüğü takmamıştım yine. Evde alışkanlık olduğu için takmıyordum ve unutacağım günü bulmuştum gerçekten. Birkaç kişiyle konuşup selamlaştıktan sonra bizim oturacağımız yere gelmiştik. Herkesi tanıyordum çünkü işim buydu. Yakın tanıdığım tek Oğuz vardı. Bir yandan telefonda Azra ile mesajlaşıyordum çünkü çok sıkıcıydı. Sürekli iş konuşuluyordu. Doruk sandalyemi kendine çektiğinde ona dönmüştüm. Ani hareketiyle korkmuştum. "Napıyorsun?" "Amuda kalkıyorum." dedim ciddi bir sesle. Napıyordum acaba? "Oturuyorum Doruk ne yapabilirim?" diye devam ettim. O ise yüzümü inceliyordu. "Sıkıldın mı?" diye sorduğunda ona belli etmek istememiştim. "Hayır." "Yalan söylemeyi beceremiyorsun." dedi normal sesiyle. Bu adam hep böyle miydi? "Çıkarız istiyorsan." Bunu istemezdim çünkü bu davet onun için düzenleniyordu ve bu belliydi. "Hayır, kalabiliriz." dedim. Benim için hava hoştu. Biraz daha bana yaklaştığında yutkundum. Bugün sınanıyordum gerçekten. "Doruk, insanlar var." diye uyardım. Anlamsız bir şekilde baktı. "İnsanlar olmasa tamam mı yani?" diye hemen sormuştu. Başparmağı elimin üstünde gezerken ürpermiştim. Daha onu yeni tanımama rağmen ona çekiliyordum ve farkında değildim. "Öyle demedim." "Öyledir." diyip benden uzaklaştığında ona bakmaya devam ediyordum. O gerçekten çok iyiydi ve ileride başkasını sevdiğinde mutlu edeceğine emindim. "Doruk!" diye bir kadın sesi geldiğinde ikimizde o yöne dönmüştük. Bu kadını tanımıyordum. Gülümseyerek yanımıza geldiğinde beni farketmeden Doruk'un omzuna dokunmuştu. Kıskanmamalıyım. "Naber?" "İyi Ezgi." demişti sadece. Beni farkettiğinde "Sekreterinle mi geldin?" diye konuştuğunda gözlerim parlamıştı resmen. Ne sekreteri diye cırlayacaktım şimdi. "Karısıyım." dedim Doruk'a izin vermeden. Omzunun üstünden bana baktığında ona dönmeden kıza bakıyordun. "Ne zaman evlendin?" diye yüzü asık bir şekilde soruyordu. 2 hafta anca olmuştu. "Evlendim işte Ezgi." Kısa kesiyordu her seferinde. Bir şeyler daha konuştuklarında dahil olmak istememiştim yeterince. "Sekretermiş." diye homurdandım arkasından. "Kıskandın herhalde." diye güldüğünde garip gelmişti. Gülüşü çok güzeldi. Kimseye güldüğünü görmemiştim sanırım. "Çoooook!" diye alayla önüme döndüğümde bir süre bana bakıp yönünü çevirdi. Adamlar sürekli masamıza geldiği için çok konuşmamıştık onunla. Arkadaşlarıyla dışarı çıktığında yalnız kalmıştım. Çok güzel yani. Siyah takımlı biri yanıma geldiğinde kafamı kaldırdım. "Merhaba hanımefendi. Kimin kızıydınız?" diye sorduğunda afallamıştım. "Birinin kızı değilim." dedim direkt. İlla biriyle bağlantımız mı olması gerekiyordu. "Öyleyse burada ne işiniz var? Bu davete sadece özel misafirler katılıyor." dedi. "Yani?" diye soru yönelttiğimde gülmüştü. "Sadece babanızın adını öğrenip sizinle tanışmaktı amacım." diye açıksözlülükle konuştu. "Babamın davetlisi değilim." "Abiniz mi o zaman?" diye üsteliyordu. Şaka mıydı bu adam? Gözüm kapıya değdiğinde Doruk ve arkadaşları vardı ama Ezgi'de oradaydı. Tek odağı Doruktu. Kıskanmamalıydım ama elimde değildi. "Normal olarak buradayım beyefendi. Bunun için birine ihtiyacım yok bence." "Bu hareketinizi sevdim işte." diyip sırıttığında Doruk yanımıza gelmişti. "Neyi sevmişsin Ahmet?" Muhtemelen evli olduğumuzu bilmiyordu. "Hanımefendiyi ve tavrını." dediğinde sinirlendiği yüzünden belliydi. "Gözün karıma kaymasın Ahmet. Yoksa kayar bir yerlerine." dediğimde Ahmet şaşırmıştı ama Doruk hala sinirliydi. Ellerini yumruk yapıyordu. "Ben bilmiyordum. Elinde yüzük olmayınca." dediğinde Doruk'un bakışları bana dönmüştü. İşte o söylenir miydi be Ahmettt! "Yüzük olmadı diye yavşaman mı gerekiyor?" diye hiddetle sorduğunda yumruk yaptığı elini tuttum. Tartışma çıkmasındı. "Doruk, lütfen." diye sadece onun duyacağı şekilde konuştum. "Hadi eve gidelim." Bıraksak adamı döverdi çünkü. Oğuz yanımıza gelip Ahmet ile gittiğinde sinirle bana dönmüştü. Tuttuğum elini bırakmayıp yürüdüğümüzde pardon atlı kovaladığımızda çoktan arabaya ulaşmıştık. "Napıyorsun ya?" "Yüzüğün nerde?" diye sordu hemen. Arabanın kapısına yaslamıştı beni. Güçlükle yutkundum. "Evde." Sinirden güldüğü belliydi. "Evde dursun diye mi alındı o sana?" diye sorduğunda kafamı salladım. "Unutmuş olamaz mıyım ya? Ne bu tavır? Senin çok yüzüğün varmış gibi konuşma bana sakın." diye sinirle konuştum. "Evli olduğun bilinmediği için olabilir mi?" dediğinde güldüm. "Senin biliniyor galiba. Gördük arkadaşını da." Sinirden homurdandım. "Ağzının içine giriyordu." Bu dediğim onu hep şaşırtıp güldürmüştü. Daha fazla tepkisini görmeden arabaya bindim. Yeterince kızarıktım zaten. Gülerek arabaya bindiğinde anlam verememiştim. Gelişimize nazaran eve daha erken geldiğimizde rahatlamıştım. Yukarı çıkıp üzerimi değiştirdim. Benim halim bu olmalıydı. Tekrar aşağıya indiğimde Doruk görünürde yoktu. Aşağıdaki giyinme odası açıldığında eşofmanlarıyla çıkmıştı. Bu adamın her hali iyi olmamalıydı. Benden önce davranıp önümde durduğunda ona baktım. "Durdurmasaydım dövecek miydin?" diye sorduğumda derin nefes almıştı. "Evet." "Herkesin içinde bunu yapma bir daha." dedim uyarırcasına. "Benim içinde olsa." dediğimde yüzü değişti. "Sen herkes değilsin, Maral." dediğinde yutkundum. "Sen benim karımsın. O ortamdaki herkes, kim olursa olsun. Bana duydukları saygıyı sana duymak zorundalar." demişti. Bunu hakedecek ne yapmıştım? Beni dinlemeden yukarı çıkıp geri geldiğinde onu izlemekle meşguldüm. Elimi tutup yüzüğü taktığında nedenini anlamıştım. Zor değildi onun için. "Çıkarmayacaksın bir daha." Oldu canım başka? Sadece kafamı sallayıp yanından gidecekken güçlü kolları bedenimi sarmıştı. "Çıkaracak mıymış benim karım?" Yutkunamadığımı hissediyordum. Güçlükle "Çıkarmayacağım." dedim direkt. Yakınlığımız iyi şeyler doğurmuyordu. Hala kollarının arasındayken ona bakmaya cesaretim yoktu. "Bana bak." Kafamı kaldırdığımda gözlerine baktım. "Utanıyor musun sen benden?" diye gülerek sorduğunda bakışlarım dudaklarına kaymıştı. Şu an burada olmamalıydım gerçekten. "Hayır. Ne utanacağım senden?" "Ne zaman yaklaşsam kıpkırmızı oluyorsun." derken de kıpkırmızıydım. Benden bağımsız oluyordu artık. Hangi cesaretle yaptığımı bilemediğim şekilde yükselip boynuna minik bir öpücük kondurdum. Bu sefer yutkunan oydu. Beklemiyordu çünkü. Bunu belki de her an yapabilirdim. Kokusu çok güzeldi. Tam ondan kaçacağım sıra ayaklarım yerden kesilmişti. Aynanın önündeki yere oturttuğunda ellerini kenara sabitledi. İyice kısılmıştım artık. Yüzlerimiz çok yakındı ve nefes almakta zorlanıyor gibiydim. "Kaçma benden." "Doruk." Sesim fısıltı gibi çıkıyordu artık. "Söyle." Söyleyecek bir şeyim yoktu ki. "Karımı öpmek suç sayılır mı?" dediğinde küçük çaplı şok yaşadım. Beni mi öpecekti? Öpmemeliydi. Buna rağmen "Dene." dedim. Cidden sorunlarım vardı. Güldüğünü hissettiğimde dudaklarıma yaklaşmıştı. Sıcak dudakları benimkiyle buluştuğunda her yer yangın yeri gibiydi. Ona karşı koyamayıp karşılık verdiğimde izni almış gibiydi. Bacaklarımı aralayıp daha çok dibime girdi. Öpüşü derinleşirken ellerim boynunu sarmıştı. Bundan sonrası ne olacaktı hiçbir fikrim yoktu. **** "Şimdi sen tüm gün evde misin?" diye sordum. Hayret içinde bana baktı. "3 gün boyunca evet. Canım istiyor." dedi paşa paşa. "Allahım ne günah işledim?" diye yakındım. Üç gün bu adamla nasıl geçerdi. Kavga kıyamet eksik olmazdı. "Tatile mi gitsem?" diye düşünürken ona baktım. "Ne tatiliymiş?" "Bilmem." diyip "Tek başıma giderdim bir yerlere." diye devam edip yayılırken hemen ona döndüm. "Yok sana tatil! Dizimin dibinde oturacaksın." dedim. Bu onu güldürmüştü. "Olur. Bu beni mutlu eder." diyip bana sırnaşırken yüzümü çevirdim. "Tek başına git sen. Vazgeçtim." "Sensiz bir yere gitmem bunu biliyorsun değil mi?" dediğinde alaylı bir tavır sergiledim. "Hıhı. Kesin." "Bana bak." diyip üstüme geldiğinde ona baktım. "Yemek yiyelim. Hadi sen bana yemek hazırla." diyip omzuna vurdum. Askerlik arkadaşıyız çünkü. "Ben ve yemek hazırlamak?" diye sorduğunda kafamı salladım. "Asla yapmam." İşte bunu demeyecekti. 30 Dakika Sonra "Önlük giydirdiğine inanamıyorum Maral!" diye homurdandığında ona bakmadan malzemeleri çıkarıyordum. Bana yemek yapsındı. "Çok konuşma. Elin çalışsın biraz." "Elim farklı yerlerde de çalışabilir karıcığım." Yaptığı imayı anlasam da anlamamazlıktan geldim. Asla demeyecekti bana. "Sus ve yemek yap." "Bizim evimizde neden biri yok?" diyerek ocağa yöneldiğinde dirseklerimi yaslayıp onu izlemeye başladım. Her zamanki gibi et yapıyordu. Etçil bir kocam vardı. Ben ise otçuldum. Salata severdim. "Biri mi olması lazımmış? İkimiz yeteriz. Ev zaten ev değil malikane gibi." diye homurdandım. Cidden kocamandı ve oturduğumuz alanlar sayılıydı. Küçük köpeğimde dibime geldiğinde sanki beni al dercesine bakıyordu. Onu da dizime alıp "Bak kızım baba bize mamalar yapıyor." dedim. "Salatayı da sen yaparsın dimi?" diye yalvarır bakış attığında yüzümü ekşittim. "Bugün mutfak sende. Ben elimi sürmem." dediğimde ofladı. "Bu da işte dışarda millete ahkam kesiyor evde süt dökmüş kedi gibi." diye konuştum. Ahkam yerine beni kesecekti sanırım. "Görüyorsun dimi kızım? Hangi mafya karısına yemek yapar?" "Fırsatçı." diye homurdanırken bir yandan da yemeğe odaklıydı. "Hadi canım hadi. Aç kaldık burada." "Ben seni doyuracağım karıcım. Sen hiç merak etme." diye keyifle konuştuğunda yutkundum. "Zehirleyecek bu beni!" "Şekerli çorbalarına sayarsın." dediğinde kahkaha atmıştım. "Ama bilmiyordum. İçmeseydin sen de!" diye söylendim. Gerçekten bilmiyordum yani. "Sen yapmıştın. Nasıl içmem?" diye rahatça söyledi. Ben erimiştim burda. Bir yandan da kırk yıldır yemek yapıyormuş gibiydi. Eti pişerken bir yandan da salata yapıyordu. "Kaç kıza yemek yaptıysa artık. Ustalaşmış adam." diye homurdandım. Ben de belamı arıyordum sanki ama. "Bugüne kadar kimseyle aynı evde yaşamadım." dedi net bir sesle. Canım kocam beni beklemiş bir ömür. "Neyse yardımcı olalım bari." diyip popişimi kaldırıp masayı hazırlamıştım. Normal insanların uyanma saatinden geç uyandığımız için anca yemek yiyorduk. İkimizin de tabağını doldurduktan sonra yemek için beni beklemişti. Yaptığı etten bir parça alıp yediğimde gerçekten güzel olmuştu. "Eh işte." "Ben ona kaç saatimi verdim lan! Ne eh iştesi?" diye söylendiğinde gülerek ona baktım. "Hemen kızma ya! Şaka yapmıştım. Güzel olmuş gayet." "Her zaman." diye egolanıp kendi yemeğine dönünce göz devirdim. "Her gün sen yap bundan sonra." "Hiç bile." diyip keyifle yemeğini yiyordu. "Odun kafalı." diye homurdandım. "Gün geçtikçe terbiyen bozuluyor." diyip cıkladı. "Yakışıyor mu senin gibi kadına?" "Nasılmış benim gibi kadın?" diye sorduğumda gülümsedi. "Bilmem. Öyle yani. Güzelsin." diyip yüzüme baktı. "Haddinden fazla güzelsin." Nereye düşüyorduk bayım? Yemeğimizi yedikten sonra içeri geçip film izlemiştik. Yarın da evde olduğu için rahatça oturuyorduk. Umarım mutluluğumuz hiç bozulmaz. 27.Bölüm Sonu.
|
0% |