@ineffable3107
|
Ağlamam devam ederken o uçaktan uzaklaşmıştım. Doruk yoktu. Ben ağlıyordum. Yağmur yağıyordu. Islanmadığım bir noktam bile kalmamıştı. Doruk gelip beni koruyamaz mıydı? Oğuz yanıma gelip kabanını üstüme koyduğunda bağırıyordu. "KIZIM SEN AKLINI MI KAÇIRDIN? BU NE HAL!" Beni tekrar içeri sokmaya çalışırken tüm algılarım kapalıydı sanki. Öbür uçak ve adam çoktan giderken arkasından bakakalmıştım sadece. "İ-İçeri G-Girmeyeceğim." "Bok girmeyeceksin. Şu haline bak! Hasta olacaksın bir de." diye bağırmaya devam ettiğinde zorla da olsa içeri sokmuştu. "Bırak beni!" Azra da ağlıyordu artık. Yanıma gelip sarıldığında daha fazla hıçkırıklara boğulmuştum. Fatih de omzuma elini koyduğunda bir yandan da telefonla birilerine ulaşmaya çalışıyorlardı. Aradan zaman geçtiğinde hala aynı yerdeydik. Uçak sesi yine gelmişti. Tekrar ayaklandığımda bu sefer kolumu tutan Fatihti. "Bekle." Camdan baktığım sıra kapılar direkt açılmıştı. Bu sefer inen gerçekten oydu. Doruk. Direkt onlardan ayrılıp koşmaya çalışırken kabanın düştüğünün farkında değildim. Hala yağan yağmura rağmen ona doğru gidiyordum. İyiydi. Çok şükür ki iyiydi. "Maral!" Koruması şemsiyeyle peşinden geliyordu. Sonunda ona ulaşıp direkt olarak sarılmıştım. "Çok korktum." dedim gözyaşları içinde. "Özür dilerim bebeğim." Direkt üstündekini çıkarıp bana giydirmişti. "Bu halin ne senin?" Sinirliydi sesi. Hala gerçekliğini sorgulasam da o çoktan içeri sürüklemişti beni. Sadece ona bakarak bir yandan da sessizce ağlıyordum. Beni oturtup önümde diz çöktüğünde ona bakıyordum. "Napıyorsun sen bu yağmurda? Delirdin iyice!" "Dinlemedi inatçı." dedi Oğuz. İki elimi de tuttuğunda ben de tuttum. Ona ihtiyacım vardı. "Korktum." Fatih "Biz otoparktayız." dediğinde üçü gitmişlerdi. Bir tek biz kalmıştık. "Haberlerde çıktın. İçimde zaten kötü bir his vardı." Çok zor konuşuyordum. "Seni kaybet-" Cümlemi yarıda kesen onun dudakları olmuştu. Nefesim kesildiğinde geri çekildim. "Özür dilerim. Çok özür dilerim. Yaşatmamam gerekiyordu." Elim yanağına gitti. "İyisin." "İyiyim bebeğim. Yanlış anlaşılma olmuş, sadece irtibatımız kesildi." Daha fazla duymak istemiyordum. "Su getireyim sana." diyip ayaklandığında çok geçmeden gelmişti. Tepki veremiyordum. Şişeyi titreyen dudaklarıma uzattığında onun sayesinde içebilmiştim. "Sana binme demiştim." "Özür dilerim." dedi yine. Anlaşılan bu gece çok özür duyacaktım. "Gidelim mi?" Elimden tuttuğunda halsizleşmiştim sanki. O ise bunu öngörmüş gibi beni kucağına almıştı. "Eve gidene kadar uyu tamam mı?" Gözlerim benden önce onaylamıştı onu. Gözlerim kapandığında onun kollarında olmam yetmişti benim için. ***** Uyandığımda her şeyden farklı olarak kendi odamdaydım. Nasıl yani? Gözlerimi ovuşturup odaya göz attığımda burasının eski evim olduğu çok belliydi. Ne ara İngiltere'ye gelmiştim ben? Odanın camına yöneldiğimde gördüğüm manzara da aynıydı. Cidden Londra'ya dönmüştüm. Acaba rüya mı görmüştüm yoksa rüyanın içinde miydim? Aynaya baktığımda her zamanki ben gibiydim yani bir değişiklik yoktu. Şu an her şeyin gerçekliğini sorgulayabilirdim. Dolabıma yöneldiğimde de bıraktığım gibi değildi. Daha fazla şeyim vardı. Cidden o kadar mı gerçekçiydi rüyam? Telefonuma baktığımda da aynıydı. Türkiye'ye dair hiçbir şey yoktu şu an. Ya da zihnimin bana oynadığı bir oyundu. Odamdan dışarı çıktığımda karşılaştığım manzara da aynıydı. Evdeki çalışanlar yerli yerindeydi. Yavaş adımlarımla aşağıya indim. Büyük salona geldiğimde hiçbir eşya değişmediğini farkettim. Benim ve annemin fotoğrafları bile duruyordu. "Good Morning sweetie!" (Günaydın tatlım!" Bunu diyen anneannemden başkası değildi. Evde Türkçe konuşulurdu ama bazen kayıyordu. "Nana!" Koşarak ona sarıldım. Bana açıklardı umarım. Ondan uzaklaşıp onu inceledim. Hala aynıydı. Bıraktığım gibiydi. "Hiç değişmemişsin." Bana anlamsız gözlerle bakıyordu. "1 gecede glow up geçireyim mi istiyorsun sen? Sen de aynısın işte." dedi rahatça. "Ben yeni geldim ama." Koltuğa ilerleyip oturduğunda ben de yanına geçtim. "Ne demek yeni geldim kızım? Sen hep buradaydın." "Rüyanda ne gördün yine sen? İlaçlarını almıyor musun?" diye tembihlediğinde hala mal gibi bakıyordum. Evet ilaç kullanıyordum ama o evdeyken değildi. Düzeldiğimi düşünüp bırakmıştım. "Ben Türkiye'den döndüm. Hatta kocam var orada. Evlenmişim." diye sayıkladım. "Ay üstümüze iyilik sağlık." Şaşırarak bakıyordu. "Sen hiç Türkiye'ye gitmedin ki. Kimliğin bile yoktur annecim senin." Yalvaran gözlerle ona bakıyordum. "Nana bak gerçekten rüya değildi ya! Ben niye buradayım ki?" "Niye burada olmayacakmışsın?" Bunu soran dedemdi. Salona girmesiyle ayaklanıp ona da sarıldım. "Dede!" "Yavrum ne oldu?" "Dede ben burada değildim. Niye buradayım? Hem sen de gelip beni kurtardın ya o adamdan." dedim hemen. Şaka mıydı her şey ya! Onunda gözleri farklıydı. "Kızım ne diyorsun sen? Ne adamı ne kurtarması?" "Dede ben evliyim! Hatta sen de tanıyorsun. İsmi Doruktu hatta." dedim ona inandırmak ister gibi. Birimizden biri yalan söylüyordu ve bu kişi galiba bendim. "Yani Doruk diye birini tanıyorum ama seninle evli olmadığını da biliyorum." "Hem ne evlenmesiymiş bu?" dediğinde koltuğa geri oturdum. "Her şey rüya mıydı yani?" diye fısıldadım. Buna inanmak istemiyordum kesinlikle. "Hadi kahvaltıya!" dedi anneannem. Büyük sofrada herkes yerini alırken hala sorguluyordum. İkisinin bakışları da ara ara bana dönse de sadece tabağıma bakıyordum. "Olmaz ama böyle! Yarın bir doktorunla konuşmak lazım." Gerçekten lazımdı belki de. "Tamam." Küçüklüğümden beri tedavi görürdüm ama bazen nüksederdi. İlaç kullanmazdım ama gördüğüm rüyalar sayesinde günlerim düzgün geçmiyordu bu nedenle belli aralıklarla kullanmaya başlanmıştı. Bazense unutkanlık oluyordu ama geçiciydi. Başa dönmek istemiyordum. Eğer gerçekten rüya değilse ilaçları kullanmayı bıraktığımı hatırlıyorum. İlaç kullanmadığımda bazen çok sakin bazen de aşırı sinirli oluyordum. Bu da her zaman olmazdı ama bazı günler belirtileri çok yüksekti. Birkaç bir şey yedikten sonra midemin almadığını farkederek kalkacakken dedem durdurdu. "Akşam misafirlerimiz var. Ona göre hazırlanırsınız bugün." Yavaşça kafamı sallayarak odama geri çıktım. Telefonuma baktığımda her şey aynıydı. Numaralar aynıydı. Azra'nın üstüne tıklayıp aradım. Belki o bilirdi. "Hellooo!" diyerek açıldı telefon. Benim aksime çok neşeliydi. "Sanada hello canım. Türkiye de değil miydik biz?" Direkt konuya girdim. "Hayır." dedi keskin bir dille. "Ne işimiz var orada?" "Dün farklı yerdeyim bugünse farklı yerdeymişim gibi geliyor. Rüya gördüm sanırım ama çok uzundu." diyerek açıkladım. "Ne diyeceğimi bilemiyorum gerçekten canım ama gitmedik yani. Rüya görmüş olmalısın." "Ay neyse!" dediğinde anlam veremedim. "Anlatsana rüyanı napıyorduk?" Düzgünce düşünmeye çalıştım. "Evlenmiştim. Ama zorlaydı yani bir adam gelip babam olduğunu söyledi beni eve kapattı falan." "Baban mı?" dedi sözümü keserek. "Evet. Dinlesene ya!" Sustuğunu anladığımda devam ettim. Birkaç şey daha özet geçtiğimde yeterince şaşkınlığı belliydi. "Kızım neler olmuş öyle? Rüyanda film çekmişsin resmen." Rüya olduğuna inanmıştım artık. "Neyse ben bir kendime geleyim. Bir de akşam misafir varmış yetmezmiş gibi." diye söylendim. "Gelmemi ister misin? Halin iyi değil gibi." Aslında iyi olurdu. Onu görmem yeterli gelirdi belki. "Olur." Bugün annemi görmeliydim galiba. Tarihe baktığımda yarın doğum günüm olduğunu farkettim. Onunla dertleşmek iyi gelirdi. Hazırlanıp aşağıya indiğimde anneannem karşılamıştı beni. ''Nana.'' ''Nereye böyle güzel kızım?'' diye sorduğunda gülümsedim. ''Annemi görmeye. Yarın doğum günüm biliyorsun. Onunla konuşmalıyım. Sen de gelsene.'' ''Geleyim bebeğim.'' dediğinde başımla onaylayıp dışarı çıktım. Dedem bizim için araba hazırlattığı için onu bekliyordum. Hala düşünüyordum. Tek istediğim başa dönmemekti. Yine ilaç kullanırdım ama eski şeyleri istemiyordum. Rüya görmek istemiyordum. Anneannemde geldiğinde birlikte arabaya geçtik. Yolu izlediğimde hala yabancılamıyordum nedense. Her şey o kadar aynıydı ki. Rüyamın gerçekçiliğini sorguluyordum hala. Anneannem elimi tuttuğunda ona döndüm. ''İyi misin canım?'' ''İyiyim. Rüyamın etkisindeyim hala.'' dedim. ''O kadar gerçekçiydi ki ama şu anda burası hiç yabancı gelmiyor. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.'' ''İyi olacaksın canım kızım.'' dedi güven vermek ister gibi. Sadece bizim aile üyelerimizin bulunduğu yere geldiğimizde anneannem ve ben kartımızı okutup girmiştik. Dedem burayı iyi koruyordu. Adımlarım direkt olarak annemin olduğu kısma gittiğinde duraksamamıştım bile. ''Anne.'' Ne kadar güzel bir kelimeydi. Keşke daha çok söyleyebilseydim bu kelimeyi. Hiç annem olmamıştı. Çok hayal meyal hatırlıyordum ama daha çok hatırlamak istiyordum. Onu unutmak istemiyordum hiçbir zaman. Anneannem beni köşeden izliyordu. Onunda kızıydı ve ne kadar özlediğini biliyordum. Beni hep annemin yerine koyup kendi kızı gibi büyütmüştü. Onunda hakkını ödeyemezdim. ''Anne. Çok özlüyorum seni.'' Gözlerim dolmuştu bile. ''Geri dönemez misin? Lütfen.'' Bu bir istek değil yalvarıştı daha çok. ''Anne her şey başa dönüyor. Çok kötüyüm.'' Ağlıyordum artık. ''Bir rüya gördüm.'' ''Evleniyordum. Senin arkadaşının oğluymuş hem de. Herkesin annesi var. Benim yok.'' 26 yaşındaki bir kızın dedikleriydi bunlar. Anne konusunda çok bencil olabilirdim. ''Bir gün evlensem yanımda olmayacaksın. Çok erken değil miydi gidişin?'' Gözlerimi sildim. ''Ama sana söz veriyorum anne. Ben gitmeyeceğim çocuğumdan. Senin yaptığını yapmayacağım.'' Ne diyordum ben. ''Özür dilerim anne. Öyle demek istemedim. Belki çocuğuma senin adını koyarım olmaz mı? Üçümüzün adı da aynı olur.'' Gülmeye çalıştım. ''Babam geldi mi hiç anne? Beni görmeye gelmiyor. Lütfen geldiğinde ona söyler misin yanıma gelsin. Onu da unutmak istemiyorum.'' ''Ama yanlış anlama seni unutmadım. Seni unutmam mümkün değil anne.'' ''Anne herkes rüyama giriyor. Tanımadığım insanlar bile rüyama geliyor anne. Bir gece de olsa gelemez misin? En çok buna ihtiyacım var.'' Annem hiç rüyama gelmemişti. ''21 yıl oldu anne. Hiçbir gece yoktun yanımda. Sadece bir gece anne lütfen.'' Yalvarıyordum anneme. Dizlerimin üstüne çöküp oturdum. ''Çok şey istemiyorum anne lütfen. Yalvarıyorum sana. Beni unutmamana ihtiyacım var.'' Hıçkırıklarım tüm bahçedeydi sanırım. Sessiz olmaya çalışıyordum. ''Gelmesen bile beni sevdiğine dair işaret gönderir misin anne?'' Ağlamam şiddetlendiğinde anneannem gelip bana sarılmıştı. ''Bebeğim yapma böyle.'' O da benden farksızdı. Ne zaman buraya gelsem aynı oluyordu. ''Annen seni çok seviyor. Anneler kızlarını çok sever birtanem benim. Düşünme öyle şeyler.'' ''Ama hiç rüyama gelmiyor!'' diye yakındım. ''Bana söz vermiştin Nana! Annen en çok senin rüyana girecek dedin. Bir gece bile gelmedi!'' ''Hatırlamazsın belki kuzum. Annen hep geliyordur.'' dese de inanmadım. Gelmiyordu işte. ''Hadi gidelim gel.'' Elimden tutup kaldırdığında çok zor geliyordu benim için. Aklımla oynanıyordu resmen. Son kez anneme döndüm. ''Anne nolur gece gel tamam mı? Yarın doğum günüm olacak. Sensiz kaç kere geçirdim anne yetmedi mi sana? Sadece bir gece anne.'' Son sözlerimi de söyledikten sonra anneannemin yardımıyla çıkmıştık oradan. Köşedeki banka oturduğumda anneanneme döndüm. ''Beni arabada bekler misin lütfen?'' Ağlayarak kafasını salladığında gitmişti. Onun yanında ağlamak beni huzursuz ediyordu çünkü bana en düşkün olan kişi oydu. Beni bu halde görmemeliydi. Hıçkırıklara boğulduğum sıra yanıma biri oturmuştu. Peçete uzatıyordu her kimse. Kafamı kaldırıp baktığımda gördüğüm sima çok tanıdıktı. Bu adamı rüyamda gördüğüme emindim. ''Siz.'' ''Ağlamayın lütfen.'' dediğinde hızla ona döndüm. Türkçe konuşuyordu adam. Belki rüya değildi her şey. Belki gerçekti. ''Adınız Doruk değil mi?" Bana şaşırarak bakıyordu. "İsmimi nerden biliyorsunuz?" "Saçma gelecek belki de ama biz evliyiz." Yüzüme malmışım gibi bakıyordu. Ağlıyordum ama konuşabiliyordum da. "Rüyamda gördüm gerçekten. Evliydik, birlikteydik." "Ben sadece ağladığınız için yardımcı olmak istedim ama evli falan değilim ben." dedi soğuk bir tavırla. Bir an için bana da saçma gelmişti. Galiba ilaçlarıma geri başlamalıydım. "Özür dilerim." "Özür dilemeyin ama böyle de davranmayın. Her yabancı aynı olmaz." dedi sert bir tonla. Yüzünü incelediğimde her milimiyle aynıydı. Rüyamdaki adam oydu. "Peki." "Maya! Hadi kızım." diye seslenen anneanneme döndüm. Yanımdaki yabancıya bir şey demeden kalkıp arabaya ilerledim. Son kez binmeden göz göze geldiğimizde içimde bir şeyler alevlenmişti sanki. "Kimdi o kızım?" "Bilmiyorum Nana. Ağladığımı görünce yanıma geldi. Peçete uzattı falan." "Anlıyorum ama yabancılara güven olmaz. Dikkat etmelisin." dediğinde kafamı salladım. "Türkçe konuştuğu için bir an ne yapacağımı bilemedim." Arabada sessizliğimiz sürerken eve geldiğimizde hazırlıklar başlamıştı bile. Ne zaman misafir gelse ev hep böyle olurdu. Azra da geldiğinde gayet özüme dönmüş gibiydim. Az önceki halimden eser yoktu. Etek ve bluzum ütülendiği için onu bekliyordum. Azra ile oturduğumuzda anneannem gelmişti. "Girl's!" "Nana'm her zamanki neşesinde." dedim gülerek. Bana bakıp gülümsemişti. "Her zamanki gibi şıksınız Pamela Hanım." Azra'ya da gülümsediğinde yardımcılardan biri kıyafetlerimin ütülendiğini söylediği için odama çıktım. Güzelce giyinip saçlarımı da yaptığımda hazırdım. Düğüne gidiyorduk sanki. Siyah topuklularımı da giydiğimde hazırdım. Aşağıya indiğimde ikisi birlikte oturup konuşuyorlardı. Salona uğramayıp mutfaktan bir bardak portakal suyu almıştım. Bir şeyler mideme girmeliydi. Yemeğe de çok kalmamıştı gerçi. Tekrar salona girecekken dedemle karşılaşmıştık. "Torunum!" "Dedecim. Nasılsın?" Elinde bastonu yoktu ve gençlere taş çıkartırdı. "İyi gördüm seni. Şirketten mi?" "Evet. Seni de iyi gördüm. Sabahki halini görmeyeceğim bir daha!" diye tembihlediğinde gülümsemeye çalıştım. "Peki dedecim." Aklıma takılan soruyu sordum. "Kim gelecek dede akşam? Baya özenli bir hazırlık var çünkü de." Güldü. "Türkiye'de iş yapacağımız bir aile. Çok iyi tanırım kendilerini." dediğinde aklım rüyama gitmişti. "Biz de mi taşınacağız? Ama sen burayı çok seversin." "Olabilir belki bakacağız duruma göre." dedi. Bir şey daha diyecekken kapı çalmıştı. Yardımcılar kapıya gittiklerinde dedemde gitmişti. Azra ve anneannemde geldiğinde hepimiz bekliyorduk. İçeri girenler yüzünden meyve suyum boğazıma kaçmıştı. Öksürmeme engel olamadığım için mutfağa geri dönmüştüm. Bir bardak su alıp nefesimi düzene soktum. ''Maya!'' ''Geliyorum.'' diye seslendim dedeme. İçeri geçtiğimde tüm gözler bana dönmüştü. ''Hoş geldiniz.'' Azra'nın yanına oturduğumda dedem konuşmuştu. ''Bu da biricik torunum Maya.'' demesiyle gülümsemiştim. Cidden tanımıyorlar mıydı beni? Tanışma fasılları bittikten sonra masaya geçiyorduk. Cidden rüyamdaki insanlardı. Didem'i bile hatırlıyorum. Çocukların adını da biliyordum. Fatih ve Oğuz. Ama Azra'ya baktığımda o da yabancılamıştı. ''Azra.'' diye fısıldadım. ''Efendim canım?'' ''Fatih bir yerlerden tanıdık gelmiyor mu sana?'' dedim kısık sesle. Kimse bizi duymasındı. Burun kıvırdı. ''Nerden tanıdık gelecek? İlk defa görüyorum.'' ''Doruk rüyamdaki adamdı. Hatta bugün mezarlıkta da gördüm.'' dedim. Garipçe baktı. ''Çok garip gerçekten.'' ''Maya keşke hep yaptığın tatlıdan yapsaydın misafirlerimize. Sen onu çok güzel yapardın.'' diyen anneanneme baktım. Ne diyordu? Bir yandan da Doruk ile göz göze gelmiştik. ''Ne tatlısı Nana? Ben yemek yapmayı bile bilmiyorum.'' dedim alayla. Anneannem elindeki çatalı bırakmıştı. ''Nasıl bilmiyorsun kızım? Benden bile güzel yapıyorsun sen.'' dediğinde anlamaz gözlerle bakıyordum. Gerçekten bilmiyordum hiçbir şey. Dedeme döndü. ''Agah.'' Doruk ise hala bana bakmayı sürdürüyordu. Elçin Hanım'a baktığımda kısa bir gülümsemeyle karşılamıştım. O da bana gülümsemişti. ''Bilmiyorum diyorsa bilmiyordur, Pamela.'' Ne haltlar dönüyordu burada? Yardımcı ablalardan biri yanıma ilaç bıraktığında yutkundum. Şu an mı getirmeliydin gerçekten? ''Maya Hanım, ilaçlarınız.'' İlaçlarımı tek anneannem bilirdi. Bir ilaca bir de suya bakıyordum. Başa dönmemeliydi. Hayır. ''İlaç kullanmıyorum ben.'' diyip ilaç kutusunu elime aldım. ''Maya.'' ''Sonra anneanne.'' diyip yemeğime döndüm. Masada bir sessizlik hakimdi. Ona genelde Nana derdim ama şu an işler farklıydı. Masadakiler gerçekten beni tanımıyordu ve onca şey rüyaydı. Başa dönmüştüm işte. Niye bunlar benim başıma geliyordu? Herkes yemeğine odaklanırken dedemler bir şeyler konuşuyorlardı ama odaklanmak istemiyordum oraya. Doruk sürekli benim tarafıma bakıyordu. Niye mezarın orda karşılaştığımızı söylememişti? Anneannem arkadan görmüştü ama ben yüzünü görmüştüm. ''İyi misin?'' Bunu soran karşımda oturan Didemdi. Gülümsemeye çalışarak ''Evet.'' dedim. ''Sen ne okuyordun?'' Konuştukları sıra aklımda onlar kalmıştı. ''Mimarlık okuyorum.'' dedi neşeli bir sesle. ''Birinci sınıfım daha.'' ''Ne güzel. Umarım hep başarılı olursun.'' dedim. ''Sen neler yapıyorsun?'' diye sorduğunda diyecek bir şey bulamamıştım. ''Ben-'' Cümlem yarıda kalmıştı. Ben ne yapıyordum gerçekten? ''Şirkette çalışıyorum.'' diye yalanladım. Papucumun şirketinde çalışıyorum ablamm. Tekrar Doruk ile göz göze gelmemle gülümseme ihtiyacı hissettim. Kafasını çevirdiğinde yumruğunu sıktığını farkettim. Kötü mü gelmişti onun için? Yanındaki adam buna gülmüştü. Fatihti bu. Yemek şükür bittiğinde biz salona geçmiştik. Erkekler çalışma odasına gittiklerinde kadınlar olarak kalmıştık. Elçin Hanım sürekli olarak resimlere bakıyordu. Annemle benim resimlerime bakıyordu. ''Tanıyor musunuz?'' Gözlerini hemen çektiğinde gülümsedi. ''Yok canım. Yer tanıdık geldi de sadece." dediğinde başımla onayladım. Anneannem bana garip gözlerle bakıyordu. Sanki bir şeyler anlamaya çalışıyor gibiydi. Bana gülümsediğinde her şeyin yolunda olduğunu anlamıştım. Ben de ona gülümsedim. İlaç kutusunu masada bırakmıştım. Tekrardan masaya döndüğümde olmadığını farkettim. "Nereye bıraktım ki?" Odama çıktığımda masamın çekmecelerine bakıyordum. Mutlaka yedek olmalıydı. Odamın kapısı kapandığında giren Doruktu ve elinde benim ilaç kutum vardı. "Bunu mu arıyorsun?" 30.Bölüm Sonu. Oy vermeyi unutmayınn!
|
0% |