@ineffable3107
|
Sabah uyandığımda yatakta yanım boştu. Odaya göz attığımda da Doruk'u görememiştim. Balkon tarafına döndüğümde orada olduğu için rahatladım. Yatakta doğrulup kendime geldiğimde ilk işim banyoya yönelmek olmuştu. İşlerimi hallettikten sonra çıkarken Doruk'un hala balkonda olduğunu farkettim. Hava soğuktu ve üstüne üstlük sigara içiyordu beyefendi. Yanına gittiğimde sigarasını söndürmüştü hemen. ''Napıyorsun sabah sabah?'' ''Hiç. Bakıyorum öyle.'' Düşünceli bir ''hali vardı ama anlayamamıştım. ''Ne zaman dönelim?'' ''Farketmez, akşam dönebiliriz. Sanada uyarsa tabi.'' demiştim sadece. Burayı seviyordum ama artık yaşantım ve düzenim farklıydı. Dedemi ne kadar ikna etsem de gelmeye yanaşmıyordu. buraya da zaten anneannem sayesinde gelmişti ama artık gitmek istemeyen kendisiydi. ''Söylerim ayarlarlar uçağı.'' dedi. ''Neyin var böyle?'' diye sordum artık. Tavırları biraz garipti. ''Bir şeyim yok. Duşa gireceğim sonra da aşağıya ineriz.'' diyip içeri girdiğinde arkasından bakmıştım sadece. Yakında çıkardı kokusu. Duşa girip çıkana kadar ben hazırlanmıştım bile. Evde olduğumuz için çok bir şey yapmamıştım. Yatağımı da toplayıp üstünde oturdum. Telefondan bir şeylere bakarken Doruk çıkmıştı. Onun da hazırlanmasını beklediğimde benden daha kısa sürmüştü. Birlikte indiğimizde anneannem güler yüzle karşılamıştı hemen. ''Çocuklar hadi sofraya.'' Gülümseyerek yerime oturduğumda dedem de gelmişti. Onlar Doruk ile konuşurken iş muhabbeti olduğu için dinlemek istememiştim. Anneannemin bana döndüğünü gördüğümde ben de ona döndüm. ''Maya.'' ''Efendim?'' dedim gülümseyerek. ''Yemek yapmayı bilmiyor musun gerçekten? Yoksa unuttun mu?'' diye sorduğunda yutkundum. ''Nana gerçekten bilmiyorum. Bilsem yapmaz mıyım sana?'' ''Bu evde yaşarken biliyordun. Dedene çoğu şeyi sen yapardın hatta.'' Kafamda bir türlü şüphe uyanmıştı o an. Türkiye'de halletmem gereken şeyler vardı sanırım. ''Belki ilaçlar yüzündendir.'' ''Maya.'' derken yüzü bir değişikti sanki. ''İlaçların zaten unutmamanı sağlıyor.'' Dediğinde ise boğazıma bir yumru oturmuştu. Ne yaşıyordum ben gerçekten? ''Türkiye'de tanıdığım doktor var. Dedenle konuşacağım artık. O gelmiyorsa gelmesin. Ben kızımın yanındayım bundan sonra.'' ''Gerçekten hiç gerek yok.'' Var. ''Sanada sormuyorum artık. Sizi dinlemekten başımıza bunlar geliyor zaten. Bir kere benim sözümü dinleyen olmadı bu evde.'' Derken sesindeki hararet bile belliydi. ''Nasıl isterseniz.'' Demek zorunda kalmıştım en sonunda. Ona laf geçiremezdim. Dedem de masaya döndüğünde gözlerim oraya dönmüştü. ''Burdaki işlerim bittikten sonra biz de Türkiye'ye dönüyoruz.'' Dedem ilk defa böyle bir şey söylemişti. Anneannem söylemeden söylemişti hem de. Her ne olduysa Doruk ile konuştuktan sonra olmuştu. Belki de o bir şeyler söylemişti de dedem bu fikre sıcak bakmıştı. Mutlaka sormalıydım ona da. ''Şükür ki aklına gelebildi bu.'' Dedi anneannem. Şu an tek düşündüğüm annemdi. Mezarı burda mı kalacaktı? ''Peki annem?'' Zaten 5 senedir görmüyordum, onlarda dönerse tamamen yalnız kalacaktı. ''Doruk oğlum halledecek onu.'' Bir anlığına göz göze geldiğimizde bakışlarından anlamaya çalışıyordum ama olmamıştı. Nasıl yapacaktı ki? Çok kolay bir şeymiş gibi söylüyorlardı. ''Peki.'' Kahvaltı bittikten sonra tekrardan odama çıkıp küçük valizi aldım. Birkaç eşyamı almam gerekiyordu. Dolabımı açtıktan sonra göz gezdirirken bir kaç annemin kıyafetine rastlamıştım. Onları da mutlaka alacaktım. Dolabın en köşesindeki kasaya ulaşmak için rafı çekmeye çalışıyordum. Odanın kapısı açıldığında hızla dolaptan uzaklaştım. Giren Doruk'tu. ''Napıyorsun?'' ''Birkaç eşyam kaldı da onları ayırıyordum. Sen napıyorsun?'' Diye geçiştirerek sormaya çalıştım. Gelecek zamanı bulmuştu yani gerçekten. ''Niye dolabı kapattın ben gelince?'' Bu soruyla yutkundum. ''Kapatmadım sadece birden gelince korktum, sen olduğunu bilemedim.'' ''Öyle olsun bakalım.'' Saatine baktı. Nasıl anlıyorlardı bu saatlerden? Ben asla anlamazdım. ''Birkaç saate çıkarız. Uçak hazır.'' Mesafeli konuşması yeterince canımı sıktığı için yanına ilerledim. Anlam verememişti sanırım buna. ''Neyin var? Mesafelisin sanki.'' ''Değilim hayatım. Nerden çıkardın?'' Bence gayet öyleydi ama neyse. Eli belimi bulduğunda biraz daha yakınlaşmıştık. ''Dedenler burda diye sana öyle gelmiş sanırım. Yoksa güzel karıma neden mesafeli olayım?'' Bu dediği güldürmüştü. ''Siz nasıl derseniz Doruk Bey.'' Dudağıma minik bir öpücük kondurup geri çekildiğinde ona baktım. Nasıl yumuşatacağını biliyordu. Bir süre odada oyalanıp telefonla konuştuğu için dolaba bakamamıştım. Nihayet gittiğinde alabildiklerimi alıp valizi de kapattım. Gitme vaktimiz geldiğinde hepsiyle vedalaşıp Doruk'un arabasına bindik. Maşallah kocamında her yerde bir mülkiyeti vardı. Neyse. Korumalardan biri eşyalarımızı aldıktan sonra Doruk elimden tuttuğunda birlikte uçağa yürümüştük. Biraz rüzgar olsa da uçacak değildim. Uçağın içi gerçekten çok güzeldi ve özenle yapıldığı belliydi. "Niye bir uçağın var?" diye sordum merakla. "Neden olmasın?" dedi yerine otururken. Ben ise karşısına oturmayı tercih etmiştim. Kaşını kaldırarak sordu. "Bu ne şimdi?" "Yüzünü görmeliyim." dedim. Uçak korkum olmamıştı hiçbir zaman için. "Yanıma oturmalısın." "Çok istiyorsan sen buyur." diye yanımı gösterdim. Ağzının içinde "Sabır." diye geveledikten sonra yanıma oturmuştu. Bu hareketine gülümseyerek ona sarıldım. "Karısını da hep dinler benim kocam." "Tabi." Dalga geçer bir hali vardı. "Ne demezsin." Göz devirip önüme döndüğümde kollarımı da göğsümde birleştirdim. Şekeri elinden alınan çocuklar gibiydim. Yanağımdan öpmesine rağmen aldırış etmeyip yan tarafımdaki cama döndüm. Çocuklardan birini çağırdığında oraya döndüm. Önümde bir tabak çilek vardı ve ben çileğe bayılırdım. Doruk da bunu iyi bilirdi. Tabağı gördüğümde canım çekmemişti ama yine de yiyesim vardı. Benim için olduğunu biliyordum ama maksat Doruk sinir olsundu. ''Benim için mi?'' Sabır dilercesine nefes verdiğinde gülmemi gizlemeye çalıştım. ''Çocuğunu okul çıkışı alıp bir yere götüren baba gibi hissediyorum.'' Demesiyle kahkaha atmam bir olmuştu. Çok yerli bir tespitti ve tam olarak öyle duruyorduk. ''Saol kocam.'' Diyerek ona öpücük attım. Tabaktaki çileklerden yemeye başladım. ''Ben bunu saymam yalnız.'' Yerimde doğrularak ona yaklaştım. Dudağına kısa ama yerinde bir öpücük kondurdum. Bu ona yeterdi bence. Yerime oturup gülümsedim. ''Şimdi oldu bence?'' İç çekerek kafasını sağa sola salladığında ''Bayılıyorsun beni oynatmaya.'' Dedi. Hayır diyecek halim yoktu ama sessizliği tercih etmiştim. Cama tekrar döndüğünde havada olduğumuzu farkettim. Ne ara kalkmıştı da ben hiç hissettmemiştim? Aklıma gelen şey ile tekrar Doruk'un tarafına döndüğümde zaten bana baktığını farketmemle derince yutkundum. Beklemiyordum ama çok güzel bakıyordu. Bir insanın bakışı nasıl tarif edilirdi, bilmiyordum. Ama en güzel bakan oydu. Son nefesimde bile onun bakışını görmek istiyordum. Umarım birimizden biri ölecekse önce ben ölmüş olurum. Çünkü onun ölümünü kaldıracağımı sanmıyordum. Annemin ölümünü, babamın gidişini, o adamın bana hayatı zehir edişini, her şeyi kaldırırdım ama bu saatten sonra ondan ayrılmayı ve ölmeyi kaldıramazdım sanırım. Bedenim ve ruhum bu kadar güçlü değildi. Hiçbir zaman kalabalık bir hayatım olmamıştı. Çok arkadaşım yoktu, çok sevgilim olmamıştı, ailem bile dedem ve anneannemden ibaretti. Okula başladığım dönemde çok kıskanırdım etrafımdakileri. Dedem bile her seferinde gelmeye çalışırdı ama bir yerde de yorulduklarını sanıyordum. Anneannem zaten tüm hayatı benden ibaretmiş gibi yaşardı. Bir gün sıkıldığını ya da yorulduğunu görmemiştim. Belki de beni anneme benzetmesi bu yüzdendi. Annem gitmiş ben gelmiştim ve o yeniden anne olmuştu sanki. Annem de ben gibi tek çocuktu ve ailenin gözbebeğiydi işte. Orada bile yabancılık çekmemek için evde de Türkçe dersi alırdım. Kendimi hep buraya ait hissederdim. Meğer ait olduğum biri varmış zaten. Bu düşüncelerden sıyrılıp kendimi topladım. Madem vaktimiz vardı bana bir şeyler anlatabilirdi. ''Hadi bana bir şeyler anlat!'' Heyecanlı söylediğim şeye gülmüştü. ''Ne anlatmamı istersin?'' ''Bilmem.'' Omuz silktim. ''Anlat işte bir şeyler. Mesela çocuklarla nasıl tanıştın? Neden kendini şirketini kurdun falan? Anlat işte be adam!'' ''Bunları zaten biliyorsun.'' Diyip kestirip atacakken tabii ki de buna izin veremezdim. O konuşsun istiyordum. ''Bir daha anlat. Çok mu zor?'' Nefes vermesine rağmen gülerek kafasını salladı. Bana dayanamayacağını biliyordum. ''Klasik yani çok bir olayı yok. Babalarımız arkadaştı her zaman. Hala öyleler. Bize de kalan bir şeydi. İlk zamanlar Fatih ile baya anlaşırdık. Sürekli beraberdik. Okuldan sonra halı sahaya çok giderdik mesela.'' Bir anlığına gözlerim parladı. Onu hiç futbol oynarken görmemiştim. ''Futbol mu oynuyordun?'' Sadece kafasını salladı. ''Takım kaptanıydı kocan.'' Dedi egosundan ödün vermeyerek. ''Sonra Oğuz'lar taşındı. Babamla ortak oldular. Onunla da aynı şekilde. Oğuz Fatih'e göre daha ciddidir. Çok konuşmaz, o zamanlar bile evde bilgisayar oynardı. Asosyal değildi ama Fatih nasıl dışardaki kargaşayı seviyorsa Oğuz da onun teknoloji versiyonuydu.'' Bu kadarını ben de bilmiyordum. Evet Oğuz biraz daha sakin ve olgundu. ''Peki sen? Ailen sana soğuk olduğunu söylüyor. Sen neden böylesin?'' ''Gördüğün gibi düz bir adamım işte. Hayatım sadece işten ibaretti. Normalde babamın yanında çalışıyordum mezun olduğumda ama bir gün kavga etmiştik. Nedeni çok saçmayı sanırım, hatırlamıyorum. Bana yeni bir araba almıştı. O zamanın son modeliydi işte. Babam da hediyelerine ya da aldığı şeylere çok önem veren biridir. Yenisini de alsak eskisinin kalmasını isterdi. Aynı evde olmamıza rağmen ona belli etmeden o arabayı satıp bir şirket kurmuştum. Başta baya çuvalladım ama sonra bir anda büyüdü. Gelişti falan. Ben de beklemiyordum ama oldu bir kere. Şimdi bazıları babamdan bile iyi olduğumu söylerler.'' Dediğinde sessiz bir çocuk gibi dinlemiştim onu. Sanırsam ilk defa bu kadar uzun konuşuyordu benimle. O gerçekten başarılıydı ve istediği olana kadar bir şeyin peşini kolay kolay bırakmazdı. Kendini de iyi koruyordu çünkü onu da ifşalamak isteyen insanlar olurdu ve bunun için çok büyük rakamlar dönerdi peşimde. Ben de kabul ederdim ama hakkında tek bir bilgi yoktu. Sadece kişisel şeyler vardı o da ünlü olduğu için isim soyismi yazdığımızda da aynı bilgiler çıkıyordu kolaylıkla. Kaç kere şirkete erişmeyi denesem de olmamıştı. ''Kalabalık sevmem. İnsanlardan da çok haz etmem. Bu kadar işte.'' ''Peki. Beni gerçekten hiç görmedin mi? Genelde dedemin şirketinde olurdum ve yanlış bilmiyorsam senin kaza geçirdiğin zaman ben oradaydım.'' Diye sordum. Belki de görmemişti ama bir umut merak etmiştim işte. ''Gördüm.'' ''Dedenin odasında fotoğrafın vardı. Eve döneceğim gün son kez dedeni ziyaret etmek istemiştim nezaketen. O gün demiştim ona. Ne zaman isterse ona yardımcı olacağımı. Her ne koşulda olursa olsun. Ona yardım edecektim. Odadan çıktığımda sen gelmiştin.'' demesiyle hatırlamaya çalıştım ama nafileydi. Şirket yeterince büyüktü ve her gün birilerini görürdüm. ''Sen beni görmedin çünkü yeni asansörden inmiştin. Ben ise yeni asansöre biniyordum.'' ''Keşke durdursaydım.'' Diye mırıldandım. ''Neyse ki artık yanımdasın. Kimse de gelip alamaz seni benden.'' Dedi sanki bu bir yeminmiş gibi. ''O adam?'' Diye sordum yutkunarak. ''Beni burada nasıl buldun?'' ''Zor olmadı. O it ve çevresindeki herkes beni tanırdı her zaman. Nasıl biri olduğumu da bilirlerdi. 2 sene önce deden beni aradı. Torununun burada olduğunu ve son zamanlarda senden haber alamadığını söyledi.'' Dediğinde hem şaşkınlıkla hem de sessizce dinliyordum. 2 yıldır tanıyordu yani beni. ''Seni buldum ama sana ulaşamadım.'' Dediğinde kalbim acımıştı sanki. ''Sonra o şerefsizi sıkıştırdığımda seni çoktan bıraktığını hatta bir evin olduğunu falan söyledi. Başta inandım ama keşke inanmasaydım. Geç kalmazdım en azından.'' Duyduklarımı idrak etmeye çalışıyordum. ''Sen o yüzden evimi biliyordun?'' Başını sallamakla yetindi. ''Meğerse sen o evi yeni almışsın ve bu nedenle sürekli ordaymışsın. Korumalarım peşinde yoktu merak etme. Ben gelip bakıyordum sana. O evde yaşadığını düşündüğüm için peşini bıraktım sonra.'' Keşke bırakmasaydın.''Dedenle konuşup her şeyin yolunda olduğunu söyleyip arkandan çekildim. Bir süre haber almadım senden çünkü iyi olduğuna emindim.'' Bugüne kadar beni koruyan Doruk muydu yani? Ben dedem sanırken meğerse o beni gerçekten koruyormuş. Cidden beni ondan alamamışlardı. ''Çalıştığın yere, yaptığın işleri, kurduğun uygulamaları, haber sitesini... Her şeyi başından beri biliyordum. O haberleri yapmanı isteyen bendim. Çoğu uygulamanı satın alan bendim.'' Derken bile şaşkınlığım sürüyordu. Bu kadar detayı nasıl kaçırırım diye düşünürken beni yanıtlamıştı bile. ''Beni tanımana imkan yoktu çünkü çoğu isim sahteydi ya da korumalarım adına alıyordum. Bu nedenle bilmen imkansızdı ama bir elim hep üstündeydi anlayacağın.'' ''Sen nasıl yaptın bu kadarını? Dilim tutulmuş gibi hissediyorum şu an.'' Dedim şaşkınlığımı gizlemeden. Benim için yapmıştı tüm bunları. ''Sen her şeye değersin, Maral. Seni ilk gördüğüm andan beri hayatımdaymışsın gibi hissediyorum. Bu ilk defa oluyordu ama insan bazı şeylere engel olamıyor.'' Diyip nefes aldı. ''Aşk gibi.'' Bunları ondan ilk defa duymama mı şaşırsam? Sürekli onun etrafında olmama rağmen onu görmememe mi üzüleyim bilmiyordum. Varla yok arası ''Doruk.'' Dedim. ''Bir şey demene gerek yok. Bir şeyler anlatmamı istedin. Anlattım. Bunca zamandır içimde tutuyordum ama madem işler bu boyuta geldi. Bilmeye hakkın vardır diye düşündüm. İlk günden beri sana bir yabancı gibi davranmamamın sebebi hep buydu. Bencillik de olabilir buna ne dersen de ama seni korumak içindi her şey. Son zaman çok sinir oluyordum o ite. Ortak bir toplantımızda bana bulaştı. Ben de işlerini mahvettim. Seninle ilgili şeyler söyleyince de seninle evlenmek istediğimi söyledim. Karşılğında da dedene söylemeyecektim. Çünkü dedenden korktuğu belliydi. Bunca zaman sana neden bunları yaptı sanıyorsun?'' Bir şey demeden kollarımı boynuna dolayarak sarıldım. ''Teşekkür ederim.'' Tek kolunu belime sardığında kokusunu içime işledim. Geri çekildiğimde tek elimi yanağına yasladım. ''Ben böyle bir adam olduğunu bilmiyordum. İyi ki karşıma çıkmışsın. İyi ki sen çıkmışsın karşıma Doruk.'' Dedim içtenlikle. ''Asıl sen iyi ki çıktın karşıma. Sadece saniyeler içinde gördüm ama şu an buradasın. Kollarımdasın.'' "Çok iyi oyuncusun ama!" diyip gülerek omzuna vurdum. "Ve beni oyuna getirdin." "Oynadığım en güzel oyun olabilirsin." dedi. Daha fazla konuşmamıza kalmadan iniş vakti gelmişti bile. Çok hızlı geçmişti sanki saatler. İnip arabaya bindiğimizde beni bir uyku bastırmıştı. Gözlerim kapanıyordu ama bir yandan da açık tutmaya çalışıyordum. Daha yapmam gerekenler vardı ama uykumda vardı. "Uyu bebeğim." demesiyle gülsem de gerçekten uyuyordum sanırım. En son araba durduğunda Doruk beni kucağına almış taşıyordu. Çoktan uyanık olsam da beni taşıdığı için uyuyor numarası yapıyordum. Yatağa yatırdıktan sonra saçlarımı okşayıp yanağıma öpücük kondurmuştu. Bu zamana kadar numarayı sürdürüyordum. Banyonun kapısı açılıp kapandığında gittiğini anlamıştım. Kendimde uyanıp hızlıca üstündekilerden kurtulup pijama takımlarından birini giydim. Çantamı da koltuğun üzerinde gördüğümde hızla içinden ilacımı aldım. Bir de bunu Doruk'a gösteremezdim. Tam çekmeceye koyacakken korktuğum başıma gelmişti. İki dakika dursam ne olacaktı? "Napıyorsun sen?" Hızla çekmeceyi kapatsam da görmüştü sanırım. "Hiç." Yanıma yaklaşırken sinirle soludu. "Aptal mı var senin karşında? Sana kullanma demedim mi ben?" Yutkundum. "Çantamdan çıkardım sadece Doruk. İçmedim tabii ki de. Bir sakin ol." dedim hemen. "Aynen Maral. Öyledir. İki dakika yanından gidiyorum sen neyin derdindesin!" Haklıydı ama yapacak bir şeyim yoktu. O bana lazımdı şu an. Zaten içmeyecektin ama onunla işim vardı. "Tamam Doruk. Uzatmayalım lütfen." "Olur hanımefendi. Sen istediğini yap o zaman. İyiliğini düşünmem bunden sonra." diyip giyinme odasına girdiğinde seslice ofladım. Hadi ben deliydim de kocam neydi? Aman banane diyerek tekrardan yatağa yattım. İşlerim bittikten sonra söylerdim zaten. Uyuyacakken bu sefer Doruk yatağa yatıp bana sarılmıştı. "Uyu." Bu adamla cidden işimiz vardı. 32.Bölüm Sonu.
|
0% |